#tek yön
Explore tagged Tumblr posts
Text
tam kestiremediğim nedenler oluyor, hayatın azı dişleri, sansasyonel olaylar, ırklar, ayrımlar, bir ideolojinin, bin teröristin olduğu anlar. taraf bulamadığım anlar. bütün olağan şeylerin arasında eşiği geçmemek kaydıyla, saçlarımı kazımayı düşündüm. üstüne 3-4 sigara içilecek, birkaç kedi olacak son görülen şeklinde bir twit atasım geldi, yıllar oldu. atamadım. bunu içinde intihar geçmeyen bir dizeyle anlatabilmem mümkün değil, o öyle bakarken, mümkün değil. ne diyorduk, intihar bir toplumun tek bir insanın üstünde işlediği cinayete denir. zihnimle aram. tutarla giderlerim. ikimizden birinin konuşmaya başlarken ki suskunluğu ötekinin. birinin ağlarken ki güçsüzlüğü ötekinin. bana yer, yön, an, zaman verme, abartıyor olabilirim. fizik değil, kanun değil. ama biri dokunsa, için için ağlayacağım. depresyon, kaygı. ritüel döngüler. envai tripler. sen nasılsın.
58 notes
·
View notes
Text
⭐⭐⭐⭐⭐
Kader; düz bir yolda ilerlerken yolun ikiye ayrıldığı, yön seçiminin yapıldığı en keskin kavşaktır.
Hayatın tam bu noktasında, hangi yola saparsak başımıza neler geleceğini biliriz.
Bize verilen bu bilgiyle, seçim tamamen bizim irademize kalmıştır.
Zamanın ve mekânın ötesindeki sanatçı O Zât, yani kaderi şekillendiren güç, bu yolun her detayını bilir. Çünkü onun bulunduğu yerde zamanın ve mekânın sınırları yoktur.
Peki, biz ne yapıyoruz?
Birçoğumuz kaderi, önceden yazılmış bir hikâye olarak kabul ediyoruz. Dünyaya adım attığımızda, sanki önceden yazılmış bu senaryoyu oynamaktan başka çaremiz yokmuş gibi yaşıyoruz. Tıpkı iplerle oynatılan bir kukla gibi…
Elbette bu düşünce, sorumluluk yükünden kaçmanın en kolay yoludur. Çünkü her başarısızlığı veya hayattaki sıkıntıları "kaderin bir oyunu" olarak görmek, zihinlerimizde bir alışkanlık hâline gelmiş.
Ama gerçekten yazılanı mı oynuyoruz?
Tabii ki hayır!
İrademiz dışında olan birkaç şey var: doğum zamanımız, doğacağımız yer, ailemiz, ölüm zamanımız ve öleceğimiz yer. Bunlar dışında, hayatımızdaki her şeye özgür irademizle karar veriyoruz. Yaptığımız her seçim, hayatımızın yönünü belirliyor. "Kader kurbanı", "Kader mahkûmu", "Kaderde ne varsa" gibi ifadeler, sorumluluktan kaçanların zihnine kazınmış. Oysa bu cümleler,
kişisel gelişimden kaçınan, kendini keşfetme yoluna adım atamamış insanların kaçış yollarıdır.
Kaderi bahane etmek, kendi potansiyelimizden kaçmaktır. Bu, zihinsel tembelliktir ve kişisel gelişimimizin önündeki en büyük engeldir.
Oysa her şey bizim elimizde.
Yeter ki inanalım ve çaba gösterelim. Hayatın en iyilerini yaşayanların hikâyeleri, mücadele ve çalışmanın sonuçlarıdır.
Oturup birilerinin suçlanmasını bekleyenler ise hep şikâyet eder. Fakat bu, bir çözüm değil! Çünkü tek bir ömrümüz var; ya onu hakkıyla, bilinçli, bilgili ve dolu dolu yaşayacağız, ya da mutsuz, huzursuz ve pişmanlıklarla dolu bir hayat süreceğiz.
Şu an tam bir yol ayrımındayız. Kader, bize hangi yola girersek nelerle karşılaşacağımızı zaten söylüyor. Karar bizim!
Hayatının seyrini değiştirmek ya da alışkanlıklarımıza sıkı sıkıya tutunmak, tamamen bizim elimizde.
Sorumluluktan kaçmak mı yoksa hayatını yeniden inşa etmek mi?
____________°���💞🌸°______________
🎀
39 notes
·
View notes
Text
olmuyor, belki de asla olmayacak. hiç bir şey yolunda gitmiyor. yolu ben doğru biliyorum ama neye yarıyor. sanki ters yön. sanki herkes bembeyaz bir tek ben kalmışım siyah arada. çürük elma ya da ne derseniz işte. bunu bile doğru düzgün yazmayı beceremedim bile. kimse yokken yanımda doğum günümü hatırlayan tek insana cevap bile yazamadım mesela. bütün boyalarımı harcadım ama o resim yine ��ıkmadı ortaya. şimdi ne param kaldı cebimde ne de bir tutam his var içimde. her şeyi rezil rüsva ettim yine bir başımayım. yalnızım, yapayalnız. herkese de kapalıyım. ne yardım kabul ediyorum ne yaslanacak bir omuz. neden peki? yok işte bir sebebi.
#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#my writing#writeblr#geceyedair#geceye not#uykusuz geceler#iyiyiz#iyiyimlaben#öyle işte
39 notes
·
View notes
Text
Kader tek yönlü bir yoldur .
Kavşakları bir fırsat / yön levhaları bir tercihtir .
Geldiğin yol sebep gideceğin yol sonuçtur .
184 notes
·
View notes
Note
Nagi beni yanlış anlamazsan bir şey sormak istiyorum. Arkanda böyle mükemmel bir kitle var be ben dahil herkes cümlelerine önem veriyoruz. Ve sevgimizi idare ediyorsun. Her geçen gün seni daha çok sevmemizi sağlıyorsun Kabal. Peki bu sevgiden, büyük bir kitleyi idare etmekten korktuğun oluyor mu? Yani ufacık, gözden kaçan bir hatayla bile bu fanatikliğin korkunç sonuçları olabilir. Bir kitleye yön veriyorsun sonuçta, ufaçık bir yanlış anlaşılma her şeyi kökünden değiştirebilir. Hata yapmaktan korkup tek bir cümleyi bile incelikle ölçüp biçiyor musun? Yazarlığın o kadar mükemmel ki gelişigüzel yazdığını düşünemiyorum.
Çok teşekkür ederim. Anlaşılmak uğruna çıktığım yolda bunun imkansız olduğunu öğrendim, bir yanım korkuyor ama bu kitleyi kaybetme popülariteyi kaybetme korkusu değil, bu kadar çok göz önünde olma korkusu, bu yüzden de kendimi çok bastırıyorum ve geri planda kalmaya çalışıyorum, öğrendiğim diğer şey de doğru bir şekli olmadığı sadece karşımıza çıkanlarla baş ediyoruz. Bana yakın olan insanlar sürekli şunu soruyor, dünyayı hedefleyen birisin ama kendini saklamak için didiniyorsun? Çünkü çoğu zaman herkes sadece sussun istiyorum ama tezat bir şekilde konuşulmak zaten bu çağda insanı bir yere götürüyor özellikle sosyal medya ile bağlantılı bir iş yaptığında. Yani aslında korkum bir şey yapıp her şeyi mahvetmek değil aksine ortadan kaybolup her şeyi mahvetmek
129 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
237. BÖLÜM - Kan, çiçeği arzuluyor - Yüzü Olmayan Beyaz'a karşı amansız savaş - 2
Bu bir silahın kırılma sesiydi!
Orada bulunanların hepsi aceleyle sesin geldiği yere baktılar ve Hua Cheng’in elindeki palanın iyi olduğunu gördüler ama beyaz yüzün ustaca kullandığı uzun kılıç Hua Cheng’in vuruşuyla ikiye ayrılmıştı.
Pala E-Ming’in üzerindeki göz Xie Lian’ı gördü ve çılgınca çatırdayarak döndü sanki Xie Lian'ın önünde kendini göstermiş gibi kendini o kadar mutlu hissediyordu ki, yükselişe geçiyordu. Hua Cheng içtenlikte güldü ve kolaylıkla söyledi, “Sorun yok. Gege’nin endişelenmesine gerek yok.” Ardından yüzü olmayan beyazı tersledi, “Ve neden senin gibilerle uğraşmak zorundayım?”
Yüzü olmayan beyaz omuz silkti, Guoshi, Hua Cheng’in rakibini kışkırtmasından korktuğundan daha fazla dayanamadı, “GENÇ ADAM, BU KADAR KİBİRLİ OLMA!”
Ancak beklenmedik şekilde Hua Cheng’in bundan sonra söylediği şey daha da cüretkar ve küstahtı. Tek eliyle keskin ve göz alıcı parlak kılıcı tutarak yüzü olmayan beyazı işaret etti ve gülümsedi, “Bütün olan bitenden sonra sonuç olarak sen kıskançlıkla dolu kalbi olan bir çürümüş bunaktan daha fazlası değilsin.”
Sahte gülümsemesini azarlamak için tüm enerjisini kaybetmiş olan Guoshi, Mu Qing ve Feng Xin öylece buz kesilmişlerdi, “Bu adam çok pervasız.”
Jun Wu ya da yüzü olmayan beyaza kim böyle bir şey söylemeye cesaret edebilirdi ki?
Ama hepsi, sadece Hua Cheng’in bu kelimeleri söylemeye cesaret edebileceğini kabul etmek zorundaydı sonuçta muhtemelen bunları söyleyebilecek ve Jun Wu ya da yüzü olmayan beyazın hâlâ ona hiçbir şey yapamayacağı tek kişi oydu!
Mu Qing kendi başına indi, birkaç adım yürüdü ve mırıldandı, “Boşuna değilmiş, geçmişte… konu Çiçeğe Uzanan Kızıl Yağmur olunca Jun Wu bize yapabilirsek kaçınmamızı ve onunla başa baş yüzleşmememizi söylemişti.”
Tam o sırada E-Ming'in kılıcının ön noktasını bloke ederek beyaz bir gölge parladı. Xie Lian’ın gözleri keskindi ve o yaratığın ne olduğunu açıkça gördü, “San Lang, o şeyi kesme!”
Cenin ruhuydu.
O gördü, doğal olarak Hua Cheng de gördü ve bıçağın ucu yön değiştirdi, istekle zaman geri çekilerek kesme hareketini fiske hareketine çevirdi ve beyaz yaratık topunu uzağa fırlattı. Feng Xin'in gözbebekleri küçüldü ve ancak fetüs ruhunun ikiye bölünmediğini görünce kendine geldi, “GEL BURAYA!”
Hua Cheng'in cenin ruhunu fırlattığı yön tam olarak ona doğruydu. Feng Xin ona uzanmak için koştu ama zaten kafasında çok fazla saç teli yoktu ve onun bağırışıyla birlikte tüm saç telleri dikildi, boğazından öfkeli gurultular geliyordu. Feng Xin yukarı çıktığı anda, onu almasına izin vermeyerek durmaksızın deli gibi üzerine atıldı. Feng Xin öfkeden deliye dönmekten başka bir şey yapamadı, “HAY ANASINI YA! ONU GÖRDÜĞÜNDE YAPIŞIYOR BENİ GÖRDÜĞÜNDE ISIRIYOR, BABAN BURADA LAN SENİN!??”
Ancak Mu Qing soğukça yorum yaptı, “Hiç onu oğlun olarak düşündün mü? Hiç adıyla düzgünce seslendin mi?”
Bunu duyan Feng Xin şaşırdı, “Ben…”
Diğer taraftan Xie Lian daha fazla savaşı izleyerek duramazdı ve aceleyle talimat verdi, “Siz ikiniz dikkatli olun, gidip bir bakacağım!”
Mu Qing sessizce “Sen kendin dikkatli ol! Unutma, hala vücudunda iki zincir var…” dedi.
Xie Lian biraz şaşırmıştı ve istemsizce boğazına dokunarak lanetli kelepçeyi hisseti. Ama bir nedenden dolayı yüzü olmayan beyazın tehdit için lanetli kelepçeyi kullanmayacağını hissetti. Kelimeleri ayrıştırmak için daha fazla zaman yoktu ve o ileri doğru koştu. Diğer tarafta, bir kırmızı ve bir beyaz parıltı şiddetli bir savaşa tutuşmuştu ve Xie Lian bir süre gözlemledikten sonra bu kaotik kavgaya pervasızca katılmanın zor olduğuna karar verdi. RuoYe’yi fırlattı ve Guoshi’yi sararak çekti, “Usta! İyi misiniz?”
Guoshi soğuk terle dolu yüzünü sildi, “…İyiyim.”
“Eğer iyiyseniz o zaman neden bu kadar çok terliyorsunuz?” diye sorguladı Xie Lian.
“Acaba ağzında filtre olmayan küçük piç Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur sayesinde olabilir mi? Ne korkunç bir tip!” Guoshi fırçaladı.
Tam o sırada, Feng Xin’in şaşkın bir şekilde bağırdığını duydular. Xie Lian elini kaldırdı ve ileri baktı, yüzü olmayan beyazın yavaşça elini düşürdüğünü gördü.
Bir kolu yaralanmıştı.
Avcunu açtı ve elinin kanla kaplı olduğunu gördü, iç çekerek kıkırdadı, “…Kimse beni bu şekilde incitmeyeli uzun yıllar oldu.”
Xie Lian bir önsezi hissetti ve sordu, “Usta, o… kızdı mi?”
Guoshi şu anda yüzü olmayan beyazı dünyada en iyi anlayabilecek kişi olarak düşünülebilirdi, “Hayır… öfkeden daha kötü. O… mutlu.”
Bir süre duraklamadan sonra, yüzü olmayan beyaz Hua Cheng’e döndü ve sordu, sesi merakla doluydu, “Senin şu palan, bir gözünü feda ederek mi dövüldü?”
Hua Cheng'in yanıt vermekle hiçbir ilgisi olmadığı açıktı ama Xie Lian’ın kalbi şiddetle çarptı.
E-Ming'i ilk gördüğü andan itibaren bu palanın olağandışı olması gerektiğini biliyordu ama bir ihtimal Hua Cheng’in gözünden dövüldüğünün sadece birazını tahmin etmişti. Yüzü olmayan beyazın sesi kendinden emindi, doğru olabilir miydi?
Guoshi'nin kaşları çatıldı ve bir an sonra aniden konuştu, “Ah, şimdi hatırlıyorum.”
“Neyi hatırlıyorsunuz?” Xie Lian sordu.
“Bana bir olaydan bahsettiklerini hatırlıyorum.” Dedi Guoshi, “Yüzlerce yıl önce, çok saldırgan bir hayalet TongLu Dağı'na gelmişti.”
“Eminim ki TongLu Dağı'nı ziyaret etmek için para ödeyen en azından bir milyon saldırgan hayalet vardır.” dedi mu Qing.
“SÖZÜMÜ KESME!” Guoshi haykırdı, “—O çok saldırgan hayalet, Biçimlenmesi için gereken süre çok kısaydı, çok gençti ve geldiğinde, neredeyse tamamen dağılmaya hazırdı yine de bazı nedenlerden dolayı tutundu ve buraya sürüklendi.”
Bazı nedenlerden dolayı, Xie Lian'ın kalbi deli gibi çarpıyordu, “Neredeyse tamamen dağılmış mı? Nasıl olur?”
“Büyük bir hasara uğramış gibi görünüyordu.” Diye cevapladı Guoshi, “Ruhu büyük ölçüde dağılmıştı ve çok bilinçli de değildi, ama yine de süzülüyor, gitmeyeceğini, gitmeyeceğini tekrarlayıp duruyordu. Muhtemelen dileği gerçekleşmediği için. her neyse o yıl, TongLu Dağı açıldığında bir kaza meydana geldi.”
Xie Lian "Gitmeyecek" cümlesini duyduğunda, kalbi nedense yumuşadı ama aynı zamanda sıkıştı. Ardından hemen sordu, “Ne kazası?”
“TongLu Dağı'nda yalnızca milyonlarca hayalet toplanmadı, kazara izinsiz giren bir grup canlı ölümlü de içeride kilitlendi.”
“Ne?!”
"TongLu'nun içinde canavarlar ve iblislerden başka bir şey yok, sıradan insanlar hiçbir şekilde dışarı çıkamazlar ve sadece besin olma kaderini yaşayabilirler. Ancak, her ne sebeple olursa olsun, o kötü hayalet, şaşkınlık içinde, o büyük canlı ölümlü grubunu kanatları altına aldı ve günlerce kaçtı. Sonunda, hala milyonlarca hayalet tarafından kuşatılmışlardı, çıkmaz bir sokakta sıkışıp kalmışlardı ve o insanlarla birlikte yenilecekti."
Xie Lian biliyordu ki bu yalnız, sürüklenen vahşi hayalet, Hua Cheng olmalıydı!
“Ve sonra?” zorladı, “Güvenli bir yere kaçmanın bir yolu var mıydı?”
“Evet.” Dedi Guoshi, “Kanlı bir silah yap ve kuşatmayı kırmak için öldür.”
Mu Qing söze karışmaktan kendini alamadı, “O halde, en kolay fedakarlık şey olmaz mıydı…”
Yıkım durumuna düşen insanları fena etmek olmaz mıydı?
Mu Qing ve Feng Xin tamamıyla kendi acımasız savaşına odaklanmış yüzü olmayan beyaz ve Hua Cheng’e baktı, “Yoksa… yoksa o…”
Xie, Lian da nefesini tuttu. Guoshi “En. Harekete geçti.”
Feng Xin ve Mu Qing’in ifadelerinin hepsi okunamaz hale geldi. Xie Lian kılını kıpırdatmadan Guoshi’nin devam etmesini bekledi. Elbette Guoshi onun beklentisine yanıt verdi, “Harekete geçti ve Bir cinnet anında kendi gözlerinden birini söktü.”
“…”
Guoshi devam etti, “O kötü hayalet neredeyse o insanlara karşı bir hamle yapacaktı ama bazı sebeplerle bunu yapmak yerine bir kan silahı yapmanın bedeli olarak kendi gözlerinden birini kullandı. O kötü hayalet son nefesini vermek üzere zorla asılı kalmış ve gözünü kazdıktan sonra tamamen parçalanmış olması gerekirdi. Ancak bir şekilde bir şey onu şok etmişti ve o, bunun yerine duyularını tamamen uyandırmıştı. Kim bilir o savaş boyunca taşıdığı ne tür kötü bir alet dövüldü. Ve ilginç bir kaza daha oldu.”
Xie Lian kendini sakin kalmaya zorluyordu, “N-Ne kazası?”
“Görünen o ki, o savaştan cennet bir cennet musibeti gönderdi ve doğrudan TongLu Dağı'na çarptı. Ne anlama geldiğini anlıyor musun?” diye devam etti Guoshi.
Bunun ne anlama geldiğini açıklamaya gerek var mıydı?
Göksel bir felaketin gönderilmesine sahip olmak, Bu, cennetin TongLu Dağındaki birinin yükselmeye değer olduğuna inandığı anlamına geliyordu.
Xie Lian Guoshi’yi kavradı, “Kimdi? Kim yükseldi?”
“Bunların hepsi söylenti.” Dedi Guoshi, “Ama, üst cennette TongLu Dağından gelen hiç cennet mensubu yoktu. Ya duyduklarım tamamen uydurmaydı ya da…”
Yükselen kişi geri atladı ve cennet alemini reddetti!
Mu Qing bunu hiçbir şekilde kabul edemedi ve kafası karışmıştı, “Bir hayaletin yükselmesi mi? Öyle bir şey var mı? Ve yükseldikten sonra reddedip geri atlaması? O olamaz, olabilir mi? O TongLu Dağı'na yeni girmişti ve o zaman Yüce rütbesine bile ulaşmamıştı!! Öylece aşağı atlamak… Hayatta kalıp kalamayacağını bile bilmiyordu! Bunu neden yaptı?”
Neden böyle aşırılıklara gitmişti?
Aniden Xie Lian yüzü olmayan beyaz iç çekişini duydu, “XianLe, çok sadık bir inananın var.”
Sözünü bitirmeden ağlayan-gülümseyen bir maske aniden Xie Lian'ın gözlerinin önünde belirdi.
Xie Lian, yüzü olmayan bir anda birkaç santim ötesine kadar yaklaşabileceğini hiç tahmin etmemişti ve gözleri yansımasını net bir şekilde yansıtıyordu. RuoYe öfkeli bir şekilde saldırmaya hazırmış gibi fırladı ama sonunda yine de geri çekildi.
RuoYe her zaman çok zeki olduğu için suçlanamazdı; saldırısının etkisiz kalacağını anladığında kendi isteğiyle vazgeçerdi.
Yüzü olmayan beyaz, ağlayan-gülümseyen maskenin çatlağı derinleştiğinden beri biraz gülümsüyor gibiydi.
Bir sonraki saniye, E-Ming'in bıçak ucu boynuna değdi.
Ama bir adım geç kalmıştı; yüzü olmayan beyaz çoktan kaçmıştı.
Parladı ve Cennete uzanan Köprünün bittiği en yüksek noktada belirdi ve elini hafifçe kaldırdı, "Gergin olmanıza gerek yok, ben sadece benim olanı geri alıyordum."
Elinde tamamen simsiyah ve soğuk yeşim taşı gibi soğuk olan uzun bir kılıç vardı ve kılıcın kalbinden gümüş bir iplik geçiyordu. Xie Lian bilinçsizce sırtını hissetmek için elini çevirdi ve sırtında taşıdığı Fang Xin'in yerinde olmadığından emin oldu.
Fang Xin aslında WuYong Veliaht Prensi'nin kutsal kılıcıydı. Beyaz Suratsız ona ait olanı geri almıştı.
Bir parça, iki parça, üç parça... O trajik derecede soluk maske, sonunda tamamen düşüp maskenin arkasındaki yüzü ortaya çıkarana kadar her seferinde bir parça dökülüyordu. Yanan alevlerin içinde, o beyaz cübbe de beyaz zırha dönüştü.
Sonunda, "yüzü olmayan beyaz" maskesini çıkarmış ve "Jun Wu "ya dönüşmüştü.
Herkes nefeslerini tutmuş, tetikte bekliyordu.
Tahmin etmeye gerek yoktu. Bu haliyle daha da güçlü olmalıydı.
#xie lian#hua cheng#tian guan ci fu#feng xin#hualian#ling wen#jian lan#heavenlyblessing#jun wu#heaven official's blessing#shi wudu#shi qingxuan#hexuan#ban yue#pei ming#pei su#yushi huang#nan yang#quan yizhen#yin yu#mu qing#xuan zhen
13 notes
·
View notes
Text
_____
Mayıs Dump
■ Kısaca yol, yol, yol ve bir sürü şehir: Ankara.Düsseldorf.Eindhoven.Breda. Baarle. Tilburg.Delft.Brüksel
■ Fotoğraflardan hiç belli olmuyor tabii ama "benim ameliyathanede ne işim var?" sorusu bu yolların da yarısını oluşturuyor. Hiçbir şey göründüğü gibi değil işte.
■ Ankara çok iyi geldi bu sefer. Bir sürü arkadaşımla görüştüm. Köprünün üstünde mor ve ötesi konserine denk gelince arabayı sağa çekmek, bir akşam D. ile konuşmak için dışarı çıktığımda gelen müziği 19 Mayıs kutlaması sanarak takip edip kendimi bir düğünde bulmak... Kişiliğimde yeni levellar açıldı sanki, sevdim bu salmış hali.
■ Evimin üstünde kuzey ışıklarını görmek, şehirler arası bisiklet yolculuğu, dünya üzerindeki en ilginç şehirlerden birini görmek, yapay zekaya Atatürk'ün yakınındaki kişilere çocuk diye hitap ettiğinden bahsetmek, kardeşimi aramak için telefonu elime aldığım zamanların çoğunda telepatik bir iletişimde olduğumuzu fark etmek..
■ Evin her tarafını mumlarla doldurmak, mutfakta vakit geçirmek, fare haberlerinden dolayı Türkiye yolculuğu öncesi her yeri tek bir kırıntı kalmadığından emin olana kadar detaylıca temizlemek, arkadaşımın gitmeden önce seni bir göreyim diyerek spontane uğraması ve bahçede Türk usulü çay içmek...
■ Yeni bisikletimle hiç görmediğim yerlere gitmek, kuzey ışıklarının görülmediği ikinci gün bir grupla şehrin dışında ışıksız bir tarla kenarında gökyüzünden umudu kesince eurovizyon puanlandırmasını canlı canlı izlemek, kendime bol bol laleler almak, yağmur sonrası temiz havada yürüyüşler yapmak...
■ Kısaca Mayıs böyle geçmiş. Ama yine görünmeyen bir şey var ki bu yolculuklar, sağlık durumları ve maalesef ilk yarıda havanın güzelliği dolayısıyla dersleri ve tezimi felaket ihmal ettim. Şu an draft proposalım için gelen ve hiç de yön gösterici olmayan yorumları dikkate alarak yeniden proposal yazmak için çok az vaktim var. Ve baya da stresliyim.
■ Şimdi kardeşim arıyor, BRB.
Hahahhah Alman arkadaşının ailesi gelmiş şehirlerine ve birlikte Fas restoranına gitmişler. Ailesi kendi hesabını ödemiş, arkadaşı kendi yediklerini ödemişglglglgl. Kültürel farklar 🙃 Ben bizim kültürümüzü birçok açıdan çok seviyorum ya, ailemle yemeğe gidicem ve hesapları ayrı mı ödeyeceğiz? Nope, thanks.
Mayıs 2024
28 notes
·
View notes
Text
"Bir insanı ancak onu ümitsizce seven tanır."
Tek Yön, Walter Benjamin
11 notes
·
View notes
Text
Arkana Bakmayı Bırak...
O Yöne Gitmiyorsun.
Önüne Bakmalısın, Çünkü Gittiğimiz Tek Yön Önümüz...
10 notes
·
View notes
Text
Geçiyor ömür,geçiyor zaman ...
Gidiş tek yön, dönüş yok sahibi mutlaktan ...
Ne toprak doydu insandan,
Ne insan doydu topraktan ....
Velhasıl ayırmasın ÂLLÂH insanı,,
İMAN'dan, KURÂN'dan...🤲
Dua eder dua bekleriz
Hayırlı akşamlar dileriz
#animation#islamic#allah#ayetelkürsi#islam#gif#ayetler#dua#hz muhammed#kuran#photography#artists on tumblr#artwork#art#animated#cottagecore#naturecore#light academia#landscape#nature
30 notes
·
View notes
Text
“tek bir kişiyiz, o da bugün yaşıyor. Dün olduğumuz kişiden mezun olduk, yarın olacağımız kişi daha yok, onun ne isteyeceğini bilemeyiz. O nedenle yön veren ne dünümüz ne de yarınımız, yön veren bugünkü halimiz çünkü elimizde başka bir hal yok.”
30 notes
·
View notes
Text
`Arkana bakmayı bırak o yöne gitmiyorsun. Önüne bakmalısın, çünkü gittiğimiz tek yön önümüz..`
#sıfırkilometre#sıfırkm#3391km#3391kilometre#kırık kalpler#egeninizmiri#izmirinegesi#kitap alintilari
7 notes
·
View notes
Text
Mesele, olaylar geçene kadar katlanmak mı, yoksa görmezden gelmek mi, belki de savaşmak mı olduğuna karar veremedim. Bir şeylerin içinde çırpınıyorum, fakat neyin içinde olduğumu bilmiyorum. Acı çekiyorum, ama neyin acısını çektiğimi anlayamıyorum. Ruhsal acılar o kadar derine işliyor ki, sonunda fiziksel acılara dönüşüp izler bırakmaya başlıyorlar ve benim bedenimin her yerinde izler var. Sanırım bu izler, görünür olmanın bir yolu olarak ortaya çıkıyor, ama işleri daha da zorlaştırdıklarının farkındalar mı acaba?
Yılların baskısı,biriktirmesi, bir patlamaya dönüşür mü? Dönüşürse, bu patlama ne kadar şiddetli olur? Eskiden ne yapmam gerektiğine dair bir fikrim vardı. Kafam karışıktı, evet, ama o kaosun içinde bir yön bulabiliyordum. Şimdi her şey boş, bir kırıntı bile kalmadı. Her şey çöktüğünde ne yapacağım ben?
Uzun zamandır, kimse için bir kurtarıcının gelmeyeceğini ve kendimi kurtarmam gerektiğini biliyorum. Ama ah o kitaplar... o kurulan hayaller... Her gece yatmadan önce içimde minicik bir umut kırıntısı: "Belki de bu kadar şeyle tek başıma savaşmam gerekmiyordur, belki birisi çıkar ve benim elimden tutar, ben de onun..." diye geçen binlerce gece... Ve her sabah aynı umutsuzluk. Yine de zihin, ya da belki hayal gücü, asla vazgeçmiyor. Uyuyamadığım gecelerin kurtarıcısı, hayatımın en büyük işkencesi.
Belki de kendi karamsarlıklarıma, olumsuzluklarıma o kadar odaklanıyorum ki, güzel şeyleri kaçırıyorum. Hayır, aslında her an dikkatliyim, her an tetikteyim. Dikkatim her şeyin üzerinde yoğun. Ama belki de sadece kendimi oyalıyorumdur.
Hayatta olan her şeyin, insanın kendi çabasına bağlı olduğunu düşünüyorum. Ama bunu uygulamak.. ah, uygulamak o kadar zor ki..
Keşke her şey kitaplarda olduğu kadar kolay olsaydı.. Hep sonunu bildiğimiz gibi: "Ah, kesin kurtulacak ve başına güzel bir şey gelecek" diye düşünmek kadar kolay. Elbette, kitaplarda bile öncesinde hep acı ve yıkım var ama.. aması yok işte.
Kafam karışık. Zaten hep karışıktır benim zihnim, düşüncelerim çoğu zaman ben bile anlamam beni, ama en azından kendime göre düzenli bir karışıklığım vardı. Şimdi her şey paramparça. Niye böyle oldu ki? O zor bela alıştığım hayata yeni yeni tutunmaya başlamıştım...
Her düştüğümde, her dibe battığımda tekrar kalktım. Ama her seferinde biraz daha eksik, biraz daha güçsüz... Bazen yarım kaldım, bazen tamamen tükenmiş hissettim. Yine de ayağa kalktım. Sonra fark ettim ki, ben ne kadar o dipten çıkmaya çalışırsam, beni yeniden oraya iten bir şey hep vardı. Sanki ne kadar çabalarsam, o kadar aşağı çekiliyordum.
Ve bir gün, tekrar düştüğümde.. bu kez kalkmadım. O çukurun dibinde, karanlığın ortasında oturdum. Nasılsa eğer kalkmazsam, kimse beni yeniden itip daha derine batıramazdı.Sonra alıştım o çukurun dibinde oturmaya. İlk başta zor geldi; o soğuk, o karanlık, o derin boşluk. Ama zamanla o sessizlik bana tanıdık gelmeye başladı. Kendi içimde kaybolduğum bir yer oldu orası. Kalkmaya dair bir isteğim de kalmadı zaten, çünkü ne zaman ayağa kalksam, beni yeniden düşürmek için bekleyen bir güç vardı.
Çukur, artık sadece bir düşüş değil, benim sığınağım olmuştu. Belki de en acıtan kısım buydu: O dibe mahkum olmayı kabullenmiş olmak. Kalkmamanın getirdiği o garip huzur... Hem acıtan, hem uyuşturan bir rahatlık.
Sürekli inandığım şeyleri tekrar tekrar sorgulamaktan çok yoruldum. Keşke bazı şeyler bambaşka olsaydı...
✧☽✧
#hayal kırıklığı#düşünceler#edebiyat#lluminara#pişmanlık#acı#geçmiş#Luminara#hayaller#gerçekler#düşler#rüyalar#gece#gece kurulan hayaller#yıkılan umutlar#delirmek#arayış#dibe batmak#karamsar#duygusal çöküş#ruhsal çöküş#yıkım#karanlık#kabullenme#yalnızlık#geceye not#uykusuz geceler#duygular#son#kendi kendime düşünceler
7 notes
·
View notes
Text
İki şekilde yaşanır hayat ya yaşadığın her kötü olaya üzülür kendine yazık edersin ya yaşadıklarından öğrenmen gerekeni öğrenir yoluna devam edersin..Tek yön, tek yol.
☕️
11 notes
·
View notes
Text
2011'e tek yön
7 notes
·
View notes
Text
Hayatın Geçmişi ve Geleceği Arasındaki O An
Bazen hayatın en anlamlı öğretisi, zamanın doğasıyla ilgili karışık bir düşünceyle gelir: Hiçbir şey için çok geç değil ve aslında, bazen hiçbir şey için çok erken değildir. Hayatın en ilginç yanlarından biri, başlangıçların ve bitişlerin, başlangıçları kadar belirsiz olabilmesidir. Bir noktada, zamanın hızla geçtiğini düşünürken, diğer bir noktada, tüm hayatını değiştirebilecek bir şeyin aslında henüz başlamadığını fark edersin.
Benjamin Button’ın kızına yazdığı o mektup, bana hayatın dönüşümünü ve içsel değişim sürecini hatırlatıyor. “Hiçbir şey için asla çok geç değildir ya da istediğin kişi olmak için çok erken değil” diyor ve aslında bu, hepimizin yaşamı boyunca kendimize hatırlatmamız gereken bir gerçek. Çünkü çoğu zaman, hayatın bizden beklediği tek şey cesurca yeni bir yola çıkmak ve kendimizi her gün yeniden inşa etmektir.
Zamanla birlikte değişebiliriz ya da aynı kalabiliriz. Kimi zaman geçmişten öğrenerek ilerleriz, kimi zaman ise bir anda bir şeylerin farkına varıp, hayatımıza yeni bir yön veririz. Benjamin Button’ın mesajı, tam da burada devreye giriyor: Değişim, bir yolculuktur. Bazen başlangıçlar ve bitişler yalnızca birer kavramdır, aslında biz her an yeni bir başlangıç yapabiliriz.
Yapabileceğimiz en güzel şey, en kötü durumda bile bir fırsat görüp, her şeyin başına dönme cesaretini bulmak. “Öyle olmadığını anlarsan, umarım, en baştan başlayacak gücü bulursun.” Bu cümlede, insanın yeniden doğma, yeniden şekillenme gücüne olan inanç yatıyor. Kendi hayatımızda, geçmişin hatalarından, kayıplarından ya da eksikliklerinden bağımsız olarak, her zaman bir fırsat olduğunu unutmamalıyız.
Hepimiz, hayatta daha önce hiç deneyimlemediğimiz duyguları, daha önce hiç hissetmediğimiz şeyleri yaşamak istiyoruz. Ve bazen hayat, bize tam da bunun için alan tanır. Kendini keşfettiğin, bakış açılarının genişlediği, sana ilham veren insanlarla tanıştığın, seni şaşırtan anlarla dolu bir hayat yaşamak, aslında herkesin aradığı en önemli şeylerden biri.
Umarım, sen de kendi yolunu bulur, her adımında gurur duyabileceğin bir yaşam inşa edersin. Ve eğer bir gün yolun seni beklemediğin bir yere götürürse, unutma: Her zaman bir başlangıç vardır. Başlamak için asla geç değildir. En güzel anlar bazen en beklenmedik zamanda gelir.
Sonuç olarak, hayat bir yolculuktur. Herkes kendi yolunu seçer ve o yol, her
#istanbul#istanbuldayasam#iyiniyet#insan#işlergüçler#hayat#hayatakarken#blog yazısı#blog yazarı#beauty blogger#blog help#guest blogger#blooger#tumblr yazarları#writers on tumblr#artists on tumblr#photographers on tumblr#tumblr milestone#tumblog#tumblr girls#Halimecan
4 notes
·
View notes