#kabullenme
Explore tagged Tumblr posts
Text
Mesele, olaylar geçene kadar katlanmak mı, yoksa görmezden gelmek mi, belki de savaşmak mı olduğuna karar veremedim. Bir şeylerin içinde çırpınıyorum, fakat neyin içinde olduğumu bilmiyorum. Acı çekiyorum, ama neyin acısını çektiğimi anlayamıyorum. Ruhsal acılar o kadar derine işliyor ki, sonunda fiziksel acılara dönüşüp izler bırakmaya başlıyorlar ve benim bedenimin her yerinde izler var. Sanırım bu izler, görünür olmanın bir yolu olarak ortaya çıkıyor, ama işleri daha da zorlaştırdıklarının farkındalar mı acaba?
Yılların baskısı,biriktirmesi, bir patlamaya dönüşür mü? Dönüşürse, bu patlama ne kadar şiddetli olur? Eskiden ne yapmam gerektiğine dair bir fikrim vardı. Kafam karışıktı, evet, ama o kaosun içinde bir yön bulabiliyordum. Şimdi her şey boş, bir kırıntı bile kalmadı. Her şey çöktüğünde ne yapacağım ben?
Uzun zamandır, kimse için bir kurtarıcının gelmeyeceğini ve kendimi kurtarmam gerektiğini biliyorum. Ama ah o kitaplar... o kurulan hayaller... Her gece yatmadan önce içimde minicik bir umut kırıntısı: "Belki de bu kadar şeyle tek başıma savaşmam gerekmiyordur, belki birisi çıkar ve benim elimden tutar, ben de onun..." diye geçen binlerce gece... Ve her sabah aynı umutsuzluk. Yine de zihin, ya da belki hayal gücü, asla vazgeçmiyor. Uyuyamadığım gecelerin kurtarıcısı, hayatımın en büyük işkencesi.
Belki de kendi karamsarlıklarıma, olumsuzluklarıma o kadar odaklanıyorum ki, güzel şeyleri kaçırıyorum. Hayır, aslında her an dikkatliyim, her an tetikteyim. Dikkatim her şeyin üzerinde yoğun. Ama belki de sadece kendimi oyalıyorumdur.
Hayatta olan her şeyin, insanın kendi çabasına bağlı olduğunu düşünüyorum. Ama bunu uygulamak.. ah, uygulamak o kadar zor ki..
Keşke her şey kitaplarda olduğu kadar kolay olsaydı.. Hep sonunu bildiğimiz gibi: "Ah, kesin kurtulacak ve başına güzel bir şey gelecek" diye düşünmek kadar kolay. Elbette, kitaplarda bile öncesinde hep acı ve yıkım var ama.. aması yok işte.
Kafam karışık. Zaten hep karışıktır benim zihnim, düşüncelerim çoğu zaman ben bile anlamam beni, ama en azından kendime göre düzenli bir karışıklığım vardı. Şimdi her şey paramparça. Niye böyle oldu ki? O zor bela alıştığım hayata yeni yeni tutunmaya başlamıştım...
Her düştüğümde, her dibe battığımda tekrar kalktım. Ama her seferinde biraz daha eksik, biraz daha güçsüz... Bazen yarım kaldım, bazen tamamen tükenmiş hissettim. Yine de ayağa kalktım. Sonra fark ettim ki, ben ne kadar o dipten çıkmaya çalışırsam, beni yeniden oraya iten bir şey hep vardı. Sanki ne kadar çabalarsam, o kadar aşağı çekiliyordum.
Ve bir gün, tekrar düştüğümde.. bu kez kalkmadım. O çukurun dibinde, karanlığın ortasında oturdum. Nasılsa eğer kalkmazsam, kimse beni yeniden itip daha derine batıramazdı.Sonra alıştım o çukurun dibinde oturmaya. İlk başta zor geldi; o soğuk, o karanlık, o derin boşluk. Ama zamanla o sessizlik bana tanıdık gelmeye başladı. Kendi içimde kaybolduğum bir yer oldu orası. Kalkmaya dair bir isteğim de kalmadı zaten, çünkü ne zaman ayağa kalksam, beni yeniden düşürmek için bekleyen bir güç vardı.
Çukur, artık sadece bir düşüş değil, benim sığınağım olmuştu. Belki de en acıtan kısım buydu: O dibe mahkum olmayı kabullenmiş olmak. Kalkmamanın getirdiği o garip huzur... Hem acıtan, hem uyuşturan bir rahatlık.
Sürekli inandığım şeyleri tekrar tekrar sorgulamaktan çok yoruldum. Keşke bazı şeyler bambaşka olsaydı...
✧☽✧
#hayal kırıklığı#düşünceler#edebiyat#lluminara#pişmanlık#acı#geçmiş#Luminara#hayaller#gerçekler#düşler#rüyalar#gece#gece kurulan hayaller#yıkılan umutlar#delirmek#arayış#dibe batmak#karamsar#duygusal çöküş#ruhsal çöküş#yıkım#karanlık#kabullenme#yalnızlık#geceye not#uykusuz geceler#duygular#son#kendi kendime düşünceler
7 notes
·
View notes
Text
Ayakta olduğun sürece devam etme şansın olacaktır.
Yorgunsam ve umutsuzsam ayakta olmanın ne faydası var?Her an devrilebilirim sonuçta.
Teslim olmak onursuzluk mu?
Çaresizce çırpınmamı söylüyorlar..Sonuna kadar kabullenmememi..
Olmuyor, Yapamıyorum.
Tüm soğukluğumla kenara çekiliyorum.
4 notes
·
View notes
Text
Eşcinsellikle ilgili yanlış bilinenler, eşcinsellik nedir ne değildir, nasıl davranılmalıdır
Eşcinsellikle ilgili yanlış bilinenler, eşcinsellik nedir ne değildir, nasıl davranılmalıdır
1) Her insanda iki cinsiyetin hormonları vardır. Erkeklerde östrojen, kadınlarda testostoron artarsa eşcinsellik ortaya çıkar. Yani eşcinsellik bir hormonal bozukluktur. Ve hormon terapisiyle düzelir.
Eşcinselliğin vücudun salgıladığı testostoron-östrojen dengesizliği sonucu oluştuğu görüşü bilim dünyasında 25-30 yıldır kabul görmemektedir. 1980'li yıllara kadar heteroseksüellerle eşcinsellerin hormonlarını ölçen bir sürü araştırma yapılmıştır. Bunlarda bazılarında heterosesüel erkeklerin testostoron seviyeleri daha yüksek çıkmış, bazılarında eşcinsel erkeklerinki daha yüksek çıkmış bazılarında ise hiçbir fark bulunmamıştır. Kısaca cinsel yönelimle vücudun salgıladığı hormonlar arasında bir korelasyon yoktur. Aynı şekilde heteroseksüel kadınlarla eşcinsel kadınlar arasında da yoktur.
Eşcinsel erkeklere daha fazla testostoron verildiğinde ise cinsel yönelimlerinde bir değişme olmamış, sadece erkeklere olan cinsel istekleri daha da artmıştır. Hormonlar sadece libidomuzda rol oynar. Cinsel yönelimimizde rol oynamaz. Zaten 1980'li yıllardan sonra heteroseksüellerle eşcinsellerin hormonlarını ölçen bir araştırma yok. Nedeni eşcinselliğin hormonlarla alakasının olmadığı anlaşılması.
Zaten öyle bir şey olsaydı, eşcinseller eşcinsel hayatlarındaki zorluklarla yaşamak varken gider hormon tedavisi olurdu. Yeryüzünde eşcinsel insan kalmazdı. Hiç bu onur yürüyüşlerine filan da gerek kalmazdı.
Aynı şekilde transeksüelllikte hormon bozukluğu sonucu oluşmaz. Transeksüeller karşı cinsiyetin hormonları alıp fiziki görünüşlerini kendi hissiyettikleri cinsiyete uygun yapabilirler. Ama transeksüellerin transeksüel olma sebebi hormonlarının bozuk olması değildir.
2) Eşcinsellik aile travması, ya da tacizle oluşur.
Eşcinselliğin aile travması ya da tacizle oluştuğunu kanıtlayan araştırma yoktur. Zaten hiç aile travması yaşamamış ve tacize uğramamış milyonlarca eşcinselin varlığı bu önermeyi baştan çürütür. Etkiliyorsa bile eşcinsellerin çok küçük bir bölümünü etkiler.
3) Eşcinsel erkekler feminen, eşcinsel kadınlar maskülendir.
Bu kısmen doğru kısmen yanlıştır. Transeksüel kişiler kendilerini farklı cinsiyete ait hissettiklerinden cinsiyetlerine uygun davranışları göstermemesi sık rastlanılır. Bir çok trans erkek(kadından erkeğe) çocukluğunda maskülen, trans kadın(erkekten kadına) çocukluğunda feminendir.
Transeksüellikte olduğu gibi eşcinsellikte de karşı cinsiyetin davranışlarını gösterme sık rastlanılır. Eşcinseller her ne kadar cinsiyet kimliklerinden memnun olsalarda karşı cinsiyete ait davranışlar göstermeleri, ona göre giyinmeleri heteroseksüellere göre daha yüksektir. Ama maskülen eşcinsel erkekler, feminen eşcinsel kadınlarda vardır. Hatta eşcinsel erkeklerin bir grubu bear(ayılar)'dır. Bunlar kıllı, yapılı, sakallı eşcinsel erkeklerdir. Ve büyük bir çoğunluğu yine kendisi gibi kıllı, yapılı, sakallı erkeklerden hoşlanır.
Yani şöyle diyebiliriz. Feminen eşcinsel erkeklerin tüm eşcinsel erkeklere oranı, feminen heteroseksüel erkeklerin tüm heteroseksüel erkeklere oranından çok daha yüksektir. Aynı şekilde kısa saçlı, erkeksi eşcinsel kadınların tüm eşcinsel kadınlara oranı da maskülen heteroseksüel kadınların tüm heteroseksüel kadınlara oranından daha yüksektir. Ama dediğim gibi bir sürü maskülen eşcinsel erkek ve feminen eşcinsel kadında vardır.
4) Eşcinsel erkeklerin babalarıyla olan ilişkileri kötüdür. O yüzden eşcinsel olmuşlardır.
3 de bahsettiğimiz gibi eşcinsel erkeklerin feminen özellikler göstermeleri heteroseksüel erkeklere göre daha yüksektir. Baba küçük yaşlardaki oğlunun feminen özellikler gösterdiğini görünce ona kızabilir, kötü davranabilir. Bu da çocuğun babadan nefret etmesine sebep olabilir. Bu feminenliği doğasından aldığı gibi eşcinselliğide almışsa ergenlikte babasına açıldığında aralarında gerilim yaşanabilir. Ya da baba küçük yaşındaki oğlunun başka bir erkeği öptüğünü ya da ilgi gösterdiğini görünce ona kızabilir ve bu davranışları yüzünden ergenlik boyunca çocuğu baskı altına alabilir. Ama burdaki asıl nokta çocuk babasıyla arası kötü olduğu için eşcinsel olmamaktadır. Eşcinsel olduğu için babasıyla arası kötü olmuştur. Yani neden-sonuç ilişkisi yanlış kurulmaktadır.
Eğer babanın oğluyla arasının kötü olması eşcinsel olmasına yol açabiliyorsa bile bu eşcinsel erkeklerin çok küçük bir bölümünü kapsamaktadır. Çünkü babasıyla arası gayet iyi olan milyonlarca eşcinsel erkek vardır.
5) Eşcinsellik psikolojik bir hastalıktır.
Dünya sağlık örgütü ve amerikan psikiyatri kurumu uzun yıllar önce eşcinselliği psikolojik hastalıklar kategorisinden çıkarmıştır. Eşcinsellerin psikolojisinin bozulması eşcinselliğinden doğrudan kendisinden değil, aile ve toplumun eşcinselliğe olumsuz tepkisi nedeniyle kaynaklanmaktadır. Bu yüzden eşcinsel gençlerin intihar oranı heteroseksüel gençlere göre 3-4 kat daha yüksektir.
6) Eşcinsellik bir tercihtir.
Bu çoğunlukla yalnış bir önermedir. Eşcinsellerin büyük bir bölümü ya çok küçük yaşlarda ya da ergenlikte kendi cinsine ilgi duymaya başlamıştır. Ve karşı cinse en ufak bir ilgi bile duymamakadır. Bu insanlar için eşcinsel olmak kesinlikle bir tercih değildir. Eşcinsel bir erkek masaya, kanepeye bakınca ne hissediyorsa bir kadına bakınca da onu hisseder.
Heteroseksüellerin içinden de eşcinsel ilişki yaşamaya açık insanlar olabilir. Her ne kadar kendi cinsine duygusal his beslemese, masürbasyon yaparken hemcinsini hayal edip uyarılmasa bile o an için sırf karşı cinse ulaşamadığı için ya da sadece bir fantezi için eşcinsel ilişkiyi deneyip o an bu ilişkiden bedensel haz duyabilir. Sonuçta her insan cinsel fantezilerini başkalarına zarar vermeden özgürce gerçekleştirme hakkı vardır. O yüzden bu insanlarda kınanmamalıdır.
7) Eşcinsellik neden oluşur?
Eşcinselliğin nasıl oluştuğu bilinmemektedir. Ama eşcinselliğin nasıl oluşmadığı kesin olarak bilinmektedir. Eşcinsellik hormonal bir bozukluk değildir. Aynı şekilde aile travması, taciz gibi etkenlerle de oluştuğuna dair sağlam bir kanıt yoktur.
Eşcinselliğin nasıl oluştuğu bilinmese de muhtemlen hangi etkenler sonucu oluştuğu tahmin edilmektedir. Genlerin, anne karnında yaşanılan sürecin eşcinselliğe etki ettiğini destekleyen bir sürü bilimsel araştırma vardır. Eşcinsel erkeklerin beyin yapılarında heteroseksüel kadınlarla benzer özellikler bulunmuştur. Eşcinsel erkeklerin beyinleri erkeklik feromonuna aynen heteroseksüel kadınlar gibi tepki vermektedir. Normalde bir erkek çocuğun eşcinsel olma ihtimali %2-3 ken, tek yumurta ikizi eşcinsel olduğunda bu oran %30-40 lara çıkmaktadır.
Aynı şekilde transeksüellikte de genlerin, anne karnında yaşanılan sürecin etkili olduğu bir çok araştırmada desteklenmiştir. Örneğin bir araştırmada kadınlardan hoşlanan trans erkeklerin (kendini erkek gibi hissedip kadınlara ilgi duyan kadın) beyinlerdeki beyaz maddenin erkeksel yönde olduğu bulunmuştur. Başka bir araştırmada yine kadınlardan hoşlanan trans erkeklerin sol ön singulat kortekslerindeki kan akımının, heteroseksüel kadınlara göre daha az, sağ insulalarında ise daha çok olduğu bulunmuştur. Bu iki bölge bilinç ve cinsel davranışlarla bağlantılı olmasıyla bilinmektedir. Bu araştırmaların daha hormon terapisi almayan translar arasında yapıldığını belirtmek isterim.
Daha onlarca araştırma olup sadece yukarıya birkaçını koydum.
Eşcinselliği benim ahlakım ya da dinim kabul etmiyor. O yüzden eşcinsellik yanlıştır.
Ahlak kişiden kişiye, toplumdan topluma değişen bir şeydir. Kimse kendi ahlak anlayışını başkasına dayatamaz. Eşcinsellik başkasına doğrudan zarar vermediği için ister doğuştan ister tercih olsun kısıtlanmamalıdır.
Aynı şekilde kimse dini inancını da başkasına dayatamaz. Eğer karşındaki müslümansa söylersin eşcinsel ilişkiye girersen günaha girersin diye, uyarını yaparsın. Ama aşağılamaya hakaret etme hakkına sahip değilsin. Karşındaki dinlere inanmıyorsa zaten hiç karışamassın.
Ayrıca islamda flört etmek, el ele tutuşmak, karşı cinsin eli ve yüzü haricindeki bir bölgeye bakmakta günahtır.(illa şehvetle bakmanız da gerekmiyor) Kendiniz bunları yaparken hiç bir şey olmuyorken, konu eşcinsellik olduğunda hemen ayetleri sıralamanız ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
Bu sitede grup seksle ilgili bir soruda bile dini yorumlar çok azken nedense konu eşcinsellik olduğunda birden dini yorumlar dolup taşmaktadır.
9) Eşcinsellere nasıl davranmalıyım?
Heteroseksüellere nasıl davranıyorsanız eşcinsellere de o şekilde davranmanız gerekir. Aşağılamak yanlış olduğu gibi birçok kızın yaptığı gibi eşcinsel erkekleri bir insan olarak değil, alışveriş yaparken yanında dolaştırdığı bir süs eşyası olarak görmekte yanlıştır. "Ayy ben eşcinsel erkek arkadaşım olmasını çok isterim, birlikte alışverişe çıkarız" derken onları ötekileştirdiğinizi unutmamalısınız.
Bir erkek kız arkadaşından bahsettiğinde nasıl "ayy sen demek heteroseksüelsin, tabi cinsel tercihine saygı duyuyorum" demiyorsanız eşcinsele de dememelisiniz.
#cominnout#cinselyönelim#cinsel kimlik#gay rights#lgbt rights#lgbtiq#eşcinseller#eşcinsellik#eşcinsel#cinsel yönelim#lgbt türkiye#türkiyede eşcinsellik#osmanlıda eşcinsellik#eşcinsel kimliğini açıklama#eşcinsel olduğunu kabullenme#dolaptançıkma
3 notes
·
View notes
Text
Karsılıksız askın 4 evresi oldugunu dusunuyorum ve 3. evredeyim
#ilki tanima yeni asik olma olabilir#o cok heyecanli cok mutlu donemler#olacaksiniz sandigin#2. aci donemi#berbat bir donem#olmayacagini anladigin donem#3. kabullenme donemi#olmayacaginizi anliyosun uzaktan seviyosun#eski heyecan olmuyor falan#4. de vazgecmek iste
2 notes
·
View notes
Text
أعتقد أن الكمال يأتي من اللحظة التي يوجد فيها القبول والوعي ؛ ها أنا إذن مركزة في التعبير المثالي .
I believe that perfection comes from the moment there is acceptance and awareness; here I am, centered in perfect expression.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Mükemmelliğin kabullenme ve farkındalığın olduğu andan itibaren geldiğine inanıyorum; Burada mükemmel ifadeye odaklandım.
204 notes
·
View notes
Text
Yaşadığım müddetçe, ayırım gözetmeksizin, adaletle nasıl güzellikler yapabilir ve daha iyiyi nasıl sunabilirim?
İNŞALLAH böylesi bir arayış ile yaşayıp, ölürsem; İşte o zaman kurtuluşa erenlerden olmayı hak edebilirim.
Yaşanacak günlerin en güzelinin artık ileride olmadığını, tam tersine gerilerde kaldığını anladığında
bir ağırlık çöküyor insanın üstüne ..
#mekselinamirza
En büyük keramet insanın insana tahammül etmesidir.
İşin özü şöyle böyle demeden saygımız solumuza bakmadan bıkmadan usanmadan
Bir yolda olmak en büyük keramet ve istikamettir...
Mücadeleyi bırakıyorum,
bunu tevekkül say...
Garanticiliği bırakıyorum,
bunu teslimiyet say...
Mükemmeliyetçiliği bırakıyorum,
bunu kabullenme say...
.....
Usulca eğildi, fısıldadı yerin kulağına;
“Yakındır yer değiştirmemiz,
gittikçe yaklaşıyorum sana...
Yaklaştıkça sen kokuyorum
Şu yalan dünyanın gamını kederini cektimde sana doğru geliyorum...
Kur'an'ın inişindeki esas gaye; insanın boynundan, Allah'tan başkasına ait olan kulluk halkasını çıkarıp, onu gerçek itaata layık olan Allah'a kul yaptıktan sonra, ona kalbinde olanları açıklama, düşünce ve fikir hususunda tam özgürlük bahşetmektir.
Hz.Peygamber (s. a. v)
“Duymuyor musunuz? Duymuyor musunuz?” dedi. Sonra ..BUYURDUKİ
SADELİK İMANDANDIR …Sadelik imandandır.
Kur'an'ın inişindeki esas gaye; insanın boynundan, Allah'tan başkasına ait olan kulluk halkasını çıkarıp, onu gerçek itaata layık olan Allah'a kul yaptıktan sonra, ona kalbinde olanları açıklama, düşünce ve fikir hususunda tam özgürlük bahşetmektir.
Hz.Peygamber (s. a. v)
“Duymuyor musunuz? Duymuyor musunuz?” dedi. Sonra ..BUYURDUKİ
SADELİK İMANDANDIR …Sadelik imandandır
"Her Müslümanın imtihanı kendi şart ve imkânları çerçevesinde tahakkuk eder. Kendi yapabileceklerini yapmayan bir kimsenin, başkalarının yapması gerekenlere işaret etmesi ve kendini böyle rahatlatması hakikatte mânâsız ve sahte bir teselliden ibarettir."
#imtihanas
#muhasebeas
#İmtihanbilincias
"Çoğu insan Gazali'nin deyimiyle
ölünce uyanacağı bir gerçeklikten habersiz,
yaşadığı SEBEPLERDEN evreninin hakikat olduğu yanılgısıyla yaşar. Hiç kuşku yok ki,i duyumlarla algıladığımız DÜNYA HAYATI asıl gerçeklikler değildir.
“Kaderi mutlak dışındaki, kendi özgür irademizle seçimlerimiz; bizim kaderimizi etkiler.’’ Burası hikmetler dünyasıdır. Bize gelecek iyilik veya kötülükler vasıtalarladır. Karşımıza iyi insanlar veya kötü insanlar; iyi fırsatlar veya kötü fırsatlar çıkabilir. Bu, bizim durumumuzla, hâlimizle ilgilidir. Aslında iyi veya kötü de yoktur. Bütün karşılaştıklarımız, çevremizdekiler; bizlerin iyiliği içindir. Kalbî hastalığımızın düzelmesi için yazılan reçetelerdir. Bazı insanlar vardır ki bize acı çektirirler, nefsimiz feryadı figan eder. Fakat biz acı çektikçe olgunlaşırız.yaşaşdıgımız HER OLAY TANIŞTIGIMIZ HERKES VE BİZE VERİLEN HER İMKAN BİR İMTAHIN BR PARÇASIDIR ..
Bi-vefâ olan bu yalan dar-ı Dünya'dan !
Medar-ı İftihâr bekleyen gönlüme de kırgınım .!
Bana öyle geliyor ki en dehşetli, en uzlaşmaz mücadele, insanın kendi kendisiyle mücadelesidir.
"Okyanuslar dolusu gereksiz enformasyon ve ucuz temaşa, insanoğlunun ruhunu hiç büyütememekte, tersine onu daha sığ hale getirmektedir; manevi hayatımız daralmakta ve küçülmektedir.....
Canlıların konforu ortalama bir insan için iyileşmeye devam ederken, ruhsal gelişme durağanlaşmaktadır....
Aşırı tıkanmak, yanı sıra yüreklere bir hüzün sokmakta, bunca zevkin hiç tatmin getirmediği anlaşılmaktadır, hatta çok geçmeden bunun bizi boğacağı sezilmektedir....
İsteklerimizi sınırlama günü gelmiştir ve durum acildir....
Kabul edelim; yalnız kendimizin duyabileceği küçük bir fısıltıyla bile olsa, itiraf edelim: Hayatı böyle çılgın bir hızla yaşarken, ne uğruna yaşıyoruz biz?..
"Çok genel konuşacağım. Türkiye'deki insanlar kapitalizmi, moderniteyi yeni tanıdılar. Çok hoşlarına gitti. Gitmeyecek gibi de değil yani. Şimdi de onun türbülansı devam ediyor. Hem Müslüman kalalım hem de modernist, kapitalist olalım diyorlar. Bu olmayacak. Bu olmaz. Bunun sancılarını çekiyoruz. Ne yapılabilir? Onu ben bilmem. Ama şunu çok iyi biliyorum. Eğer biz Müslüman kalamazsak yok oluruz. Ve biz yok olduğumuz zaman bütün insanlık da yok olur. Modernizme karşı durduğu halde onu reddetmeyecek, yumuşatacak, bünyesine alacak, insanileştirecek tek kaynak; İslam muhabbeti ve hizmetidir. Ben bunu görüyorum."
Sâdettin Ökten
Yol boyunca
Beşikten başlayıp
Mezarlara kadar..
İnsana en zararlı şey, avarelik ve eylemsizliktir. Çünkü nefis, bomboş duramaz. Onu faydalı bir şeyle meşgul etmezsen kendisine zararlı şeyle meşgul olur.
İbn Kayyım
Yüce rabbimiz bizim ilmimize …bilgimize bakmaz …ihlas ve samimiyetimize bakar ..
Yaptıgımız işlerin hizmetlerin azlıgına çokluguna bakmaz ..şekline bakmaz…özüne bakar
Zaten bizde olan ne varsa ..veren odur ..fizik ..yetenek ..mal mülk ..ilim ..
Allah şeklerimize bakmaz…sammiyetimize …teslimiyetimize bakar …
Sevabımız az mı çok mu ?? yada günahımız az mı çok mu ?*
Rabbimiz karşısındaki durumumuz nasıl önemli olan odur ..
Kime baglanmışız …kime teslim olmuşuz ..
Müslüman oldugumuz halde …Allah yokmuş gibi yaşamakta
Büyük gaflettir ..
Allah için zor yoktur ..büyük günah yoktur ..
Günahlarımız ne kadar çok olursa olsun ..yada sevabımız ne kadar olursa olsun
Duruşumuz teslimiyetimiz önemlidir..herşeyi ondan bilip onun kapısında durmak vazgeçmemek
Acziyetimizi arzetmek ..yalnız ve yalnız Allah için olmak
Her ne yapıyorsak tek ölçümüz Allahın rızası olmalı ..
Onun yolunda samimiyetle sebat etmek …sabrtemektir ..
Güne başlamanın en emin yolu,
Rızkı verenin yalnızca Allah olduğuna mutlak inançtır.
Tarık Tufan
Ebû'l A'lâ El-Mevdûdî
''Benim davetim şudur: Gelin dünyanın her yerinde yayılmış olan zulme ve kargaşaya son verelim. İnsanın insana tahakkümünü kökünden kazıyalım. Beşeriyetin gerçek yerini tekrar alacağı, insanların şerefle, özgürce, adalet ve kardeşlik içinde yaşayabileceği Kuran-i Kerim'in gösterdiği çizgi üzerinde, "YENİ BİR DÜNYA KURALIM."
"Âkibetinden emin olmak kibirdir. İnsana düşen vâzifesini yapmaktır; âkibetini hesaplamak değil; istikâmeti olanın hesabı olmaz.''
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu
Kapitalizm, okutarak cahilliği, çalıştırarak fakirliği, medeniyet diyerek barbarlığı ve barış diyerek ölümü artırmaktır.
Bir bela giderek artıyorsa, bu durum "hatanızı düzeltmiyorsunuz" demektir. Öfkelenmek yerine duralım ve ben bir yerde hata yapıyor muyum diye araştıralım, gerekirse bilge insanlara danışalım. Birçok insan hatasını düzeltmek yerine öfkelenmekle, hem dünya saatini ve hem de ahiretini kaybetmektedir.
Dr. Muhammed Bozdağ…
Bazı insanlar vardır ki, gecesini gündüzüne katar dünya için çalışır. Yaz demez kış demez çalışır. Hafta içi hafta sonu demez çalışır. Faydalı demez zararlı demez çalışır. Kendisi için, çocukları için, torunları için, anne babası için, kardeşleri için çalışır. Günlük on saat demez onbeş saat demez çalışır.
Üstüne yorulur da yorulur. Hastaneye gidecek zamanı bile yoktur. Dinlenirken bile çalışır. O kadar çalışır ki, ahireti unutur. İbadetlerini unutur. Namazını çalışmaya engel görür. Orucunu iş gücü kaybı olarak görmeye başlar. Zekâtı bir ceza, haccı bir para ve zaman kaybı olarak görür... Hayat böyle devam eder.
Sonuç? Tüm yorgunluğu boşa gider. Ahireti unuttuğu için, ahirete yatırım yapmadığı için cehenneme gider. Ne acı değil mi?
Dünyada da rahat etmedi ahirette de rahat yüzü görmeyecek!
Murat Padak…
"Allah'u Teala kullarının sadece kendi rızasını isteyip onunla hoşnut olmaları, dünyadan yüz çevirmeleri icin dünyayı keder ve üzüntü yeri yaptı.. Işığa çıkmaktan umudunu kesme ve seni ışığa çıkaracak olanın
Allah'tan başkası olmayacağını aklından çıkarma..
Allah'ın mülkünde Allah'dan şikâyetçi olmayın...
---------------
Sakin, sessiz, gösterişsiz ve mütevazı olarak O'nun huzurunda durun ve sizin için neler takdir ettiğini ve neler yapacağını sabırla bekleyin. Şerleri hayra tebdil etmesine sevinin..)
Işığa çıkmaktan umudunu kesme ve seni ışığa çıkaracak olanın
Allah'tan başkası olmayacağını aklından çıkarma…
HAYATın yarısı SABIR yarısı ŞÜKÜRDÜR …
Hayattaki tüm imkanlar sahip olduklarımız bize ait degildir ..
Belli bir kasıt ve sebeple verilmiştir …benim dedigimiz her şey emanettir ..
BU DÜNYADA HEPİMİZ BİR MİSAFİRİZ …BENİM DEDİGİMİZ HERŞEY DE
BİZE SAHİBİ TARAFINDAN VERİLMİŞTİR …
Bu dünya ve tüm kaninat yarardan bizi ve tüm dünyayı imtihan için yaratmıştır ..
Bu imtihan geregi her insana ayrı imtihan şartları belirlemiştir …kime az kime çok kimine başka bir nimet vermiştir …benim dedigimiz öenemli buldugumuz her şey o şey herneyse
Belki malımız belki fiziki güzelligimiz veya konumumuz …evimiz arabamız işimiz ..
Hatta benligimiz canımız ve nefsimiz bu imtihanın bir geregi olarak bize Allah tarafından verilmiştir …ve BÜYÜK BİR İMTİHANDIR …
AYNI ŞEKİLDE eksik buldugumuz şunumda olsun dedigimiz her yoklukta bizim için bir imthan aracıdır ..BÜYÜK BİR İMTİHANDIR …
HER İNSAN VERİLEN VE VERİLMEYEN İLE KAPASİTESİ NİSMETİNDE BİR ADALET İÇİNDE İMTİHAN EDİLMEKTEDİR …
BUGÜN EN ZOR İMTİHANI AFRİKADAKİ İNSANLAR YOKLUKLA VERİYOR ..
FİLİSTİNDEKİ İNSANLAR SAVAŞLA YIKIMLA SIKINTIYLA ÖLÜMLE VERİYOR ..
EGER HAYATI kıyaslayarak diger insanlardaki olan verilenlere göz dikerek
Bizim niye yok dersek en büyük bir problemi kendimize hazırlamış oluruz ..
Peygamber efendimi …maddi konularda imkanlarda hep alttakilere bakınız.
Manevi ve ilmi ahlaki konulardada hep üstekilere bakın ve örnek alın buyuruyor …
İşte ÖLÇÜ TAMDA BUDUR …
BATRIDAKİ ÇOK ZENGİN İNSANLARDA VARLIK İÇİNDE ŞIMARILIK VE KİBİRLE İMTİHAN EDİLİYOR SINANIYOR …
ALLAH BİZE ZENGİNLİK DEDİGİMİZ HER NEYSE ..mal mülk fizizi güzellik araba iş
Vermişse buna karşı imtihanımız çok zordur ..tıpkı farkirlerinki gibi tıpkı gazzedekilerinki gibi zordur …çünkü onlar hersıkıntıda llah diyorlar ve daima ALLAHA SIGINIYORLAR ALLAHLA BERABERLER …
VARLIKLA SINANAN İNSAN İSE GAFLETELE SINANIR ..HERŞEY BENİM SANIR ..BU HAYAT BENİM DER …İSRAFA EDER …FARKINDA OLMADAN KİBRE DÜŞER …BEN DER BENİM DER ..BENİM hayatım benim odam benim görüşüm hep bende ben demek nefsaniliktir ve şeytandandır ….ALLAH KİBİRLENENLERİ SEVMEZ …ALLAH ŞIMARIKLARI SEVMEZ ..
ALLAH HADDİ AŞANLARI SEVMEZ …
Verilen nİmeti boş analamsız harcamak şükretmemek ise israftır …ALLAHİSRAF EDENLERİ SEVMEZ …RABBİMİZ hayatımıza haram ve helal sınırları koymuştur ve
Eklemiştir ..O MÜSLÜMANLAR BOŞ ŞEYLERDEN YÜZ ÇEVİRİRİLER VE UZAK DURURLAR ..
GÜNÜMÜZ İNSANI ÖZELİKLE ÜLKEMİZDE VARLIK VE BOLLUKLA SINANIYORUZ İMTİHANDAYIZ …
Verilen nimetleri görmüyoruz farkında degiliz ve begenmiyoruz …şüktretmiyoruz
Doyumsuz sınırsız bir tüketim harcamam israf girdabındayız ..hayatımızıda bu şekilde canımızın istedigi gibi …nefsimeze ve arzu isteklerimize göre yaşıyoruz …
DÜNYADA TAPILAN EN BÜYÜK PUT BİZZAT NEFİS PUTUDUR …
HAYATI BENİM HAYATIM BENİM EVİM BENİM GÖRÜŞÜM ŞEKLİNDE KAFAMIZA GÖRE YAŞAMAK BAŞLI BAŞINA BİR HAYAT TARZIDIR …
BİR ÖNEMLİ PROBLEMDE MİLLET NE DER …MODA NASIL …NASIL KENDİMİ GÖSTERİMİM BASİTLİGİDİR …BAŞKALARINA KENDİMİZİ BEGENDİTRME
o statandarlarra bakarak güzel bularak yaşamamk ….en güzel örnegi giyim ve gözsterişte belli oluyor ..
İmakanımız olmasa eski bir elbiseyi çok mecbur olmasak bile annemiz hocamız dinimiz dese bile giymeyiz ….AMA MODA AMA HERKES GİYİYOR …ŞUBU SANATÇILAR TÜM DÜNYA DA BÖYLE ..TREND BU …
ASLINDA BU TAMDA BİR HAYAT TARZI VE YOLDUR YAŞAM TARZIDIR …
HER YAŞAM TARZI BİR DİNDİR ….DÜNYEVİ BİR DİN VE YOLDUR …
ZATEN HALK ARASINDA SÖYLENİR BU ÇOKTA DOGRUDUR …BU ADAMIN DİNİ İMANI PARA ..GÖZÜ BAŞAKA BİRŞEY GÖRMEZ BİLMEMZ PARA İÇİN HERŞEYİ YAPAR TAMAM İŞTE BU TAMDA ONUN DİNİ VE YOLUDUR …YARIN AHİRTTE DİNİN NEDİR DİYENLERE CEVABIDA PARA OLACAKTIR …EN SEVDİGİMİZ EN ÖEM VERDİGİMİZ VAZGEÇİLMEZİMİZ
KIRMZI ÇİZGİMİZ NEYESE DİNİMİZ İMANIMIZ ODOR ZATEN …
EN SEVDİGİMNİZ 10 ŞEYİ YAZALIM …KAYBETMEKTEN KORKTUGUMUZ 10 ŞEYİ YAZALIM..VE ŞU SORUYA CEVAP VERELİM HAYATIN ANALAMI BUDUR …
İnsan, yaşamında bir kez de olsa kendine şu soruyu sorup yanıtlamalıdır: "Sahip olduğum her şeyi yitirdiğimde, beni ayakta tutacak olan nedir?
İşte bununcevabı önemlidir ..
..bu cevap bizim hayatımızında ana eksenide olmalıdır …degerli olan bunlardır ..
Hayatımızın ana ekesenini yolunu biz belirleyememyiz …bir deprem olur yaşaşdık
Her şeyimiz gider ….bir savaş olur yaşaşdıgımız ülkeden bile bırakıp yabancı
Bir yere bir ülkeye gidebiliriz …işimiz bazen çok iyi gider bazende normal ..
HAYAT HER HALİYLE GÜZELDİR VE GEÇİCİDİR BİR OYUNDUR ADETA ..BİR İMTAHANDIR
HER ÇOCUK BİR İMTAHANDIR ..ANNEMİZ BABABMIZ EŞİMİZ EVİMİZ BARKIMIZ
HEP İMTİHANDIR EMANETTİR ….HAYAT 2 ŞEKİLDE YAŞANIR
A…...ALLAHIN DEDİGİ ŞEKİLDE VE TARİF ETTİGİ GİBİ …
B…..BİRDE KAFAMIZA GÖRE NEFSİMİZE GÖRE ..AKLIMIZA GÖRE ÇEVREMİZE GÖRE
TAMAM müslümanız işte bak yine biz iyiyiz ….daha nasıl olsun demek aslındaen vahimi en sıkıntılısıdır …
ASLINDA ÇOGU İNSAN NERDEYSE HEPMİZ DOGRUYU HAKİKATİ BİLİRİZ ..
Keşke bilmedigimiz konu olsa iş kolay olurdu sorar okur ögrenirdik ..
Vahimi EN KÖTÜSÜDE BİLİRİZ TEVİL EDERİZ KİTABINA UYDURURUZ ..
AMA NEFSİMİZE ÇEVERİMZE UYARIZ ….
İŞTE NE BÜYÜK PROBLEM VE İMTAHAN BUDUR …
#hayatınyarısısabıryarısışükürdüras
BAŞARI NEDİR ???
dogru yol neresidir....
Gerçek başarı, Allah katında isminizin münâfık yerine mü'min,
âsi yerine müslim ve
vefasız yerine vefakâr olarak yazılmasıdır..
| Üstâd mevdudî
en büyük makam İYİ BİR KUL OLMAKTIR ....
BAŞARI- En büyük başarı, hayatı imana şahit gösterebilmektir.-
Allah’tan bağımsız kariyer planlaması yapmayınız.-
Başarı, sizin ‘başarı’ adını verdiğiniz şey değil,
Allah’ın ‘başarı’ dediği şeydir.
Yeryüzünün kirine, günahına, lanetine karşı yapabileceğimiz tek
şey; şefkate, sevaba, hayra hicret etmekten başka bir şey değildir.
EGER EN ÇOK SİYASET BİZE YOL OLMUŞSA
EGER BİZE FIRKAMIZ VE MEŞERBİMİZ Mİ
SEN BEN Mİ
YOKSA ..ALLAH mı diyoruz ..CENNET Mİ DİYORUZ ..
#başarınediras
Bizi yaptıgımız hiçbir amel kurtarmaz ..diyor peygamerimiz(s.a.)
Halid bin velidi komuyanlıgı kutarmaz …
Ömeri halifeligi kutarmaz ..aliyi ilmi ve hikmeti..
Zaten Allah size ait ne varsa ben verdim diyor ..
Sahabe soruyor ..ya rasullulah senidemi …
Peygamberimiz ..cevap veriyor ..benide …bende Allahın rahmetine muhtacım..
Bagışlanmamı dilerim..der mütevazice ..çünkü haddimizi bilmek ..haddi aşmamak ..ölçüdür..
Peki insanı ne kurtarır .. Bir insanı grubu hizibi fırkası mezhebi tarikatı kurtarmaz..,
Bir insanı hocası ..şeyhi lideride kurtarmaz ..peygamberin
Oglu olsanız ..yanında olsanız niyetiniz bozuksa ihlas yoksa ..
Sonunuz hüsrandır..
Bir insanı şirke bulaşmamış bir iman kurtarır..
Bir insanı ihlası ve samimiyeti kurtarır..
Bir insanı Salih amelleri kurtarır ..
Bir insanı niyeti kurterır ..
Bir insanı temiz bir gönül..temiz bir agız temiz bir el kutarır ..
Bir insanı istikamet üzere olmak kurtarır ..
Rehberimiz kurandır ..önderimiz resulullahtır..
Adımız müslümandır..cematimiz islamdır ..
İstikemetimiz Allah ve rasülünün çizgisidir..
Bize gel diyenlere bakma ..
Allaha gel ..yallahın rasülünün yoluna davet esastır..
Beni grubumdan hocamdan şeyhimden ayırma deme ..
Beni Allahın yolundan ayırma ..allahın rızasından ayırma ..
İyi bir kul olmak en büyük makamdır..
Kibirden riyadan ve boşişlerden yüzçevirip …istikamet üzere olmak esastır ..
İslamın özü bellidir ..ilk insan ilk peygamber adem ..isa musa as..ta bugüne kadar..davet aynıdır..din aynıdır…yol aynıdır ..sadcce bozanlar ..bozgunculuk yapalar helak oldu ayrıldılar…
Bugüne aynı iman ile emreolunduk…takva ile emrolunduk ..
Yarın hesaba gününün sahibi allahtır ..sorular ve hesaba çekilecegimiz ana
Hususlar bellidir …ogünü esas almak gerekir..
Gerçek başarı Allah katında adımızın mümin yazılmasıdır..
Yarın ahrette yerimiz ..allah katındaki yerimizdir....
BAŞARI NEDİR ???
dogru yol neresidir....
Gerçek başarı, Allah katında isminizin münâfık yerine mü'min,
âsi yerine müslim ve
vefasız yerine vefakâr olarak yazılmasıdır..
| Üstâd mevdudî
en büyük makam İYİ BİR KUL OLMAKTIR ....
BAŞARI- En büyük başarı, hayatı imana şahit gösterebilmektir.-
Allah’tan bağımsız kariyer planlaması yapmayınız.-
Başarı, sizin ‘başarı’ adını verdiğiniz şey değil,
Allah’ın ‘başarı’ dediği şeydir.
Yeryüzünün kirine, günahına, lanetine karşı yapabileceğimiz tek
şey; şefkate, sevaba, hayra hicret etmekten başka bir şey değildir.
eger EN ÇOK SİYASET BİZE YOL OLMUŞSA
EGER BİZE FIRKAMIZ VE MEŞERBİMİZ Mİ
SEN BEN Mİ
YOKSA ..ALLAH mı diyoruz ..CENNET Mİ DİYORUZ ..
#başarınediras
ferhat akdag
Hep duymuşsunuzdur, Müslümanın cemaatle beraber olması tavsiye edilir. Cemaatten ayrılmama tavsiye edilir.
Fakat, çok kimsenin bilmediği bir şeyi söyleyeyim:
Toplulukla beraber olmak,
cemaatten ayrılmamak,
tefrikaya düşmemek,
kalabalıkla beraber olmak demek değildir;
Hakla beraber olmaktır !
Hakikatle beraber olmaktır !
Tek başına olsa bile, bir kişi bile olsa, hakikatle beraber olan cemaattir.
Hakikatten kopmuş, ayrılmış olan tefrikadadır.
Yüzbinlerce de olsa, milyonlarca da olsa, milyarlarca da olsa tefrikadadır;
Bunu bilin !
#başarınediras
#kurtuluşnediras
#dogruyolas1
Ümitvar olunuz,yılgınlığa, karamsarlığa düşmeyiniz..
Ölüden diriyi, diriden ölüyü
çıkaran Allah'tır..Ve Allah'ın-hiç bir şeye olmadığı gibi-
vesileye de ihtiyacı yoktur..Yeter ki,İHLAS üzre olalım,"dünya" adına
Allah rızasını ötelemeyelim..Gerekli basireti de,feraseti de,gücü de,
kuvveti de, kudreti de verir.Hem de,dilerse vesileler yaratarak,
dilerse yoktan var ederek..Yeter ki,biz, sahiden,"Ben Müslümanların ilkiyim"
diyebilelim.."Ey iman edenler,iman ediniz!..."
Vakit, tamamdır....ZÜBEYİR YETİK HOCAMDAN...
#ümitvarolunas
MANİFESTO
EY İNSANOĞLU!
Bu dünyada iki tür insan tipi vardır. Bunlardan tevhid dinine iman edeni yaratıcının ve hayat verenin Allah olduğuna, ölüm sonrası hesap verileceğine ve ebedi sürecek başka bir hayatın başlayacağına inanır. Bu bakımdan bu dünya hayatını ve ilişki biçimlerini inanç unsurlarına göre düzenler.
Diğeri aynı kategoride olmak kaydıyla ya kısmen inanan ve soyut bir Allah’a inancı olan müşrik ya da hepten reddeden kâfirdir. Bunlar kendilerinin bir erkekle dişi tarafından ‘yapıldığına’ ya da doğanın kendilerini bu hayata savurduğuna inanır. Özgürdürler. Akıl, bilim, çağdaş şartlar Rableridir. Ölüm sonrası hayata ve hesap verileceğine inanmadıkları için bu dünya hayatını hevalarına göre düzenleyip yaşarlar...
Her şey vakti geldiğinde yıkılmaya mahkûmdur. Devletler, şehirler, düzenler, arzular, emeller ve her şey. Dünyada ebedi bir nesne yoktur. Bunu anladığımızda ebedi olan 'Cenâb-ı zülcelâl ve'l-kemâl' hariç hiçbir şeye tutkuyla bağlanmamamız gerektiğini anlıyoruz.
" Düşmanlarımız sınırı geçmediler, karıncalar gibi zayıflığımızın içinden sızdılar... "
Suriyeli Şair Nizar Kabbani
Kardeşlerin arasında bina ettiğin ve üzerinde yürüdüğün köprüleri yıkma.
Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir..
İmam-ı Şafii (r.a)
Neye karşı zaafınız varsa Allah onunla sizleri imtihan eder ve asıl ‘kulluk sınavı’ orada başlar.
Neyi çok severseniz Allah onunla sizleri imtihan eder, Allah hep Ben varım, Beni geçme, Ben'den daha çok hiç kimse ve hiçbir şey kalbini meşgul etmesin der.
Aslında Allah’tan öte neyse çok sevdiğin, kalbini tarumar eden bir anlamda ona kul olmuşsun haberin yok.
Herkes kalbini kontrol etsin
. Bizi yaptıgımız hiçbir amel kurtarmaz ..diyor peygamerimiz.
Halid bin velidi komuyanlıgı kutarmaz …
Ömeri halifeligi kutarmaz ..aliyi ilmi ve hikmeti..
Zaten Allah size ait ne varsa ben verdim diyor ..
Sahabe soruyor ..ya rasullulah senidemi …
Peygamberimiz ..cevap veriyor ..benide …bende Allahın rahmetine muhtacım..
Bagışlanmamı dilerim..der mütevazice ..çünkü haddimizi bilmek ..haddi aşmamak ..ölçüdür..
Peki insanı ne kurtarır .. Bir insanı grubu hizibi fırkası mezhebi tarikatı kurtarmaz..,
Bir insanı hocası ..şeyhi lideride kurtarmaz ..peygamberin
Oglu olsanız ..yanında olsanız niyetiniz bozuksa ihlas yoksa ..
Sonunuz hüsrandır..
Bir insanı şirke bulaşmamış bir iman kurtarır..
Bir insanı ihlası ve samimiyeti kurtarır..
Bir insanı Salih amelleri kurtarır ..
Bir insanı niyeti kurterır ..
Bir insanı temiz bir gönül..temiz bir agız temiz bir el kutarır ..
Bir insanı istikamet üzere olmak kurtarır ..
Rehberimiz kurandır ..önderimiz resulullahtır
196 notes
·
View notes
Text
Lise kaçtaydım hatırlamıyorum ama son iki senemde okula hep arkadaşlarımla gidip geldiğimden ötürü çok yüksek ihtimalle 1 veya 2’deydim diye düşünüyorum; sabahın köründe okula yürürken hayatımın en iğrenç manzarasıyla karşılaşmıştım. Kafamı sola, yolun olduğu tarafa çevirdiğimde benimle neredeyse aynı hızda hareket eden bir taksinin şöförü, bir eliyle direksiyonu tutarken diğer eliyle kendi kendine “bir şey” yapıyordu. O şeyin ne olduğunu bence anlamışsınızdır, dile getirmek istemiyorum. Dehşet içinde adamın suratına baktığımda onun da gözlerini dikip bana baktığını fark etmiştim, o bir saniyelik bakışma bana bir saat gibi gelmişti, sonlarına doğru pis pis sırıttığını da hatırlıyorum. Normalde bi’ 50 metre daha yürüyüp sağa dönünce yokuş aşağı inip hemen okulun önüne çıkabiliyor ve hep o rotayı kullanıyordum ama bunu fark ettiğimde - şansıma - hemen sağımda yine aynı sokağa inen merdivenler vardı. Can havliyle merdivenlerden aşağıya inmeye başlamıştım. İnsan böyle zamanlarda ne hisseder, biraz bundan bahsetmek istiyorum. Özellikle de karşı cinsten olan okuyucular için.
Şimdi öncelikle şunu söylemeliyim ki bu tip tacizlere hangi yaşta maruz kaldığınız önem teşkil etmiyor değil. Zaten bu sapıklar, bu tip sapkınlıkları -18 bireyler karşısında çok daha arsız, çok daha göstere göstere yapmaktan çekinmiyorlar çünkü çok yüksek ihtimalle birazdan bahsedeceğim psikolojiye bürüneceğimizi adları gibi iyi biliyorlar. Öncelikle korku geliyor, korku ama “ay az kalsın araba çarpıyordu, çok korktum” veya “ben karanlıktan çok korkarım” korkusu değil, bambaşka bir korku. Belki şu yaşımda aynı şey başıma gelse soğukkanlılıkla bağırıp çevrenin ilgisini çekebilir, direkt plaka alıp ilgili yerlere şikayet edebilir, korkmamayı veya sessiz kalmamayı başarabilirdim ama o an oradaki korku, aksine çevrenin dikkatini hiç çekmeden, sadece yok olmayı dileten bir korku sanki.
Sonrasında kendini suçlama evresine geçiyorsun ki en tehlikeli evrelerden biri bu. “Bu çorabı giymeseydim keşke” gibi, “eteğim çok mı kısa benim”, “keşke saçlarımı toplasaydım” gibi kaygılarla hatayı kendinde arıyorsun. Şu kadar netim ki bu sorgulamayı tacize maruz kalan her kadın elinde olmadan yaşar. Uğradığın haksızlık yetmezmiş gibi bir de sen kendine haksızlık etmeye başlarsın.
Bir sonraki evrede yabancılaşma gelir, karşı cinse yabancılaşma. Mesela, o kadar eminim ki lisedeki erkek arkadaşlarımdan birisinin bile kötü niyetli olmadığına, aksine hepsinin pırıl pırıl insanlar olduklarına ama istemsizce kiminle göz göze gelsem “ne bakıyor bana bu” diye rahatsız olduğumu hatırlıyorum. Hatta o dönemde en çok muhatap olduğum erkek arkadaşlarımdan biri olan E., “ben sana farkında olmadan kötü bir şey yapmadım değil mi” diye sormuştu bana çekingenliğimden ve soğukluğumdan ötürü. Üzülmüştüm. Belki şimdi gündemde olan meselelerden ötürü neden kadınların devamlı “erkekler, erkekler” diye genelleme yaptığını buradan yola çıkarak biraz olsun anlayabilirsiniz. Böyle durumlar insanı önce kendisinden, sonra karşı cinsten iğrendiriyor çünkü.
Yalnızlık, bu tip durumlarda en çok hissedilen şeylerden biri oluyor. Sanki senin ayıbın söz konusuymuş gibi kimseye hiçbir şey anlatmak istemiyorsun ilk etapta çünkü. Belki de herkesten önce sen kendi ellerinle kendini yargıladığından, herkes yargılar sanıyorsundur. Belki de bununla hiç alakası yoktur, olayın kendisi pis olduğu için karşındaki kişi annen, arkadaşın veya içini bilen bir yakının olsa bile ona pis görünmek istemiyorsundur. Bu ayrımı tam olarak anımsayamıyorum açıkçası, sadece yaşanan durum karşısında son derece yalnız hissettiğimi hatırlıyorum.
Kabullenme ve normalleştirme, en berbat evresi. Yukarıda E. diye bahsettiğim erkek arkadaşımla karışmasın, hemcinsim olan başka bir E. ile aramızda ilerleyen günlerde nihayet taciz üzerine bir sohbet gelişiyor ve o da bana metroda yaşadığı iğrenç bir olaydan bahsediyor. Ben resmen rahatlıyorum “herkese oluyor demek ki” diye. Üstelik o arkadaşım şimdi tesettürlü değil ama o yıllarda evden okula, okuldan eve başı örtülü gelip giden bir arkadaşımdı. İyice normalleştiriyorum sonra “bak bak, benim görünüşümle alakalı değilmiş, benimle alakası yokmuş” diye. O kadar sakıncalı, o kadar kafaya yerleşmemesi gereken bir düşünce ki bu “normalmiş” düşüncesi, yetişkin halimle gözden geçirince tüylerim ürperiyor.
Ve ne yazık ki o yaşlarda, hatta daha erken yaşlarda “hiç böyle bir şeye maruz kalmadım” diyebilecek hemcinslerimin sayısı yok denecek kadar az. Annenizin, kardeşinizin, ablalarınızın, kız arkadaşlarınızın başına hiç gelmedi sanıyorsanız, muhtemelen hiç anlatmadıklarındandır. İşte o yaşlarda böyle şeylere maruz kalmak, o akılla çok yanlış çıkarımlar yapmana yol açtığı için esasında farkında olmadan o zihniyet eşliğinde yetişme riskiyle karşı karşıya kalıyorsun. Kabullenmiş ve normalleştirmiş bir şekilde ilerliyorsun, başına gelenle başa çıkabilmek için böyle yanlış bir yöntem üretmişsin çünkü: “Normal, herkese oluyor.”
O sorunlu gelişmiş psikolojinin neticesinde, “adil dünya inancı”nın da etkisiyle hemcinsini suçlayarak kendini rahalatma eğilimi sergiliyorsun. “Gece gezerken tecavüze uğramış, ben gece gezmiyorum öyleyse benim başıma gelmez” diye rahatlamaya çalışırken, elinde olmadan gece gezen hemcinslerini ayrıştırıyorsun. “Kısacık etekle dolaşırsa öyle olur” derken, aslında “ben giymiyorum o kadar kısa etek, güvendeyim” demiş oluyorsun. Zaten toplumda her gün bir sürü kadın katledilirken, Özgecan gibi, Münevver gibi, İkbal gibi isimler infial yaratıyor. Adil dünya inancına ters çünkü, Özgecan’a bakıp “o da şöyle yapmasaymış” diyemediğinden ötürü paniğe kapılıyorsun. “Lan, Özgecan benim, ben Özgecan’ım” derken buluyorsun kendini, o sorunlu psikoloji bu gerçeği kabullenemiyor.
Kabul edelim, şu aralar herkes sevdiği hemcinslerine “ne olur dikkat et, işten dönerken ara sokaklarda yalnız başına yürüme” diyor ama aslında bu istek bile özünde ne kadar sorunlu. Ben de isterdim kız kardeşime “inadına gezicez, inadına tozucaz kardeşim” diyebilmeyi ama ben de her akşam “sağ salim vardın mı eve” diye onu arıyorum mesela. Aslına bakarsanız bu konuda insanları anlamak için elimden geleni yapıyorum, bu “ona oldu ama bana olmaz” kafasını. Bu onların bilinçli olarak değil, akıl sağlıklarını korumak için geliştirdikleri savunma mekanizmaları esasında.
Sorunlu gelişmiş bir psikolojinin sonuçlarının özetinin de özeti bu ama şimdi durup bir düşünün - bunun kaynağındaki etken kim ya da ne? Birisinin sabahın 7’sinde uçkurunun derdine düşecek kadar azmış olması ve yaptığı şeyi öğlene doğru unutacak kadar az garipsemesi, aslında bir kadını kaç evre halinde, kaç aşama boyunca etkiliyor ve nasıl bir sonuca varmasına yol açıyor? Bu aşamalar, aslında kadınlarla ve kadınlıkla hiçbir derdi olmayan, aklıselim erkeklere olan bakış açımızı ne kadar etkiliyor? Bu iki cinsin arasında nasıl soyut bir uçurum oluşuyor, bu uçurumun asıl nedeni kim ya da ne?
Biraz anlamaya çalışırsanız, kadın bu savaşı tek başına vermek zorunda kalmaz belki. Ben “-izm”lere gönül vermemiş bir insan olarak, bu savaşta erkeklere yer olmadığını değil, aksine onların da desteğine ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum.
79 notes
·
View notes
Text
Bir kalp kaç kere kırılır____?!
Kaç kere inanır____?!
Kaç kere kırılır bir kalp? Bir, iki, üç? Kaç kere? Kaç kere ezer, mahveder karşındakinin yüreğini?
O hep alttan aldıkça, o hep üzülmesin diye çırpındıkça, kaç kere görmezden gelebilir, kaç kere salağı oynayabilir bir insan? Neden böyle bu dünya? Neden denek olur her yürekten seven?
Kaç kere inandırmak gerekir onu gerçekten çok sevdiğini?
Bir dizide duymuştum "birini çok sevdiğinizde, o size bin kere de yalan söylese, yine herkesten çok ona inanmak istersiniz."
Çünkü o sizin en sevdiğinizdir, o sizi kandırmaz sanırsınız. Ve o kadar emindir ki sizin her dediğine inanacağınızdan. Ya da inanmaya hazır olduğunuzdan.
Çünkü onun ağzından çıkan her sözün her kelimesi, sizin için birer doğruluğu tartışılmaz gerçektir.
Kaç kere ikna eder kandırır bir insan, ve neden yapar bunu?
Ya da nasıl başarır?
Kendi maharetimidir bu zafer, yoksa ikna ettiğinin sevgisinden midir her dönüş?
Kaç kere yanıltabilir bir insan sevdiğini?
Kaç kere kırar umudunu?
Ama nedenini bilmesini bekler sevdiğinin. Onu anlamasını. Bu hayatta bazı şeylerin insanın kendi elinde olmadığını bilmesini?
Kaç kere kırılır bir kalp? Kaç gece sancıyla uyanır bir insan?
Kendi yaptığının hep doğru, seninkinin hep yanlış olduğunu söyleyince , kaç kere kabullenmeli bir kalp____///
Sor bunu yaşadığın bir vakit kendine? Ben bulamadım ama sen cevap bulabilecek misin, bir dene!
OTURUM KAPANDI ____//💙
85 notes
·
View notes
Text
Kabullenme sancısı kırdı kaburgalarımı kırk yerinden.
24 notes
·
View notes
Text
Derrida'ya Göre Nasıl Bir Misafirperveriz?
Fransız yapısökümcü filozof Derrida misafirperverlik kavramını ikiye ayırır. Bunlar koşullu misafirperverlik ve koşulsuz misafirperverliktir. Koşullu misafirperverlik, niyet ve istek açısından koşulsuz olandan ayrılır. Çünkü koşullu misafirperverlikte bir yasa, hak ya da kabul görülen bir kural olmalıdır. Örneğin devletin yasası ya da koyduğu kurallar sonrasında yurda giren mültecilerin ülkede misafir olarak kalması ya da devlet yurtlarının karar sonrası depremzedelere ya da tatilcilere açılması yine koşullu misafirperverliğe verilebilecek örneklerdir..
Koşulsuz misafirperverlik ise gönüllülük, özgür iradeyle kabullenme içerir. Herhangi bir zorlayıcı ya da yasa koyucu söz konusu değildir. Bu nedenle ahlaki olarak daha değerlidir. Bu tür misafirperverliğe verebileceğimiz örnek, koşulsuz şartsız sokak hayvanlarını sahiplenmek ya da herhangi bir kar gütmeksiniz içtenlikle bir arkadaşınla evini paylaşmak verilebilir.
18 notes
·
View notes
Text
Kabullenme sancısı kırdı kaburgalarımı, kırk yerinden.
9 notes
·
View notes
Text
Fazlasıyla çabaladığıma inanıyorum sanırım kabullenme zamanı geldi benden bu kadar
13 notes
·
View notes
Note
kendimi cirkin buldugum icin asik olmaya hakkim yokmus gibi hissediyorum, sanki ne olursa olsun sevmeye degecek bi tarafim yokmus gibi hissediyorum. bunu nasil yenebilirim bilmiyorum
Kimse çirkin oldugunu iddia etmemeli, bu duruma düşürecek şeylerden kaçınmalı insanlar. Kişinin özgüven eksikliği yaşadığı dönemlerde bu tarz sorunlar ile karşı karşıya kalınır. Kimse güzel oldugunu iddia etmiyor, fakat bazen insanlar ben çirkinim, beni kim sever kim bağrına basar diye düşünmemek gerekir. Kişi öncelikle kendisini sevip saygı duymalı oldugu gibi kabullenmeli, eğer kendimizi bu denli psikolojiye sokarak hayatın en güzel yanlarını yakalamış olabiliriz. Sohbet ilerledikçe insanların gözündeki perde fiziksel güzelliğe bakmıyor yerini onun şefkatli kolları alıyor. Açıkcası coğu zaman insanların daha espritüel, daha insan içinde yaklaşımı dikkat çekiyor. Her insan güzeldir bu güzelliğe hangi boyutta baktığımız önemli, hiçbir yaşamsal engelimiz yok üstüne birde sağlıklıysak zaten bizden güzeli yoktur ki. İnanın bu durumda hayatı cehenneme dönen cok insan var. Demem o ki kardeşim, her insan güzeldir, önemli olan kişinin sana nasıl baktığıdır.
11 notes
·
View notes
Text
Değiştirmeye çalışmadığın her şey, aslında sessizce tercih ettiğindir dostum.
İşin, çevren, kişiliğin, evliliğin, ilişkin vs vb.
hayatta peşinden koşmayı seçtiğin ya da görmezden geldiğin tüm o ayrıntılar.
Hayatına dokunan, seni bazen zorlayan ya da sıradanlığa iten şeyler.
Eğer onlara dokunmuyorsan, bu bir kabullenme, belki de gizli bir memnuniyettir.
Bazen rahatsız olduğumuzu düşündüğümüz şeyleri bile değiştirmeye yeltenmeyiz; çünkü onlarla yaşamak, belirsiz bir gelecekteki değişimden daha güvenlidir.
Bu yüzden insan neyi tercih ettiğine iyi bakmalı; çünkü kabul ettiği her şey, içten içe ondan razı olduğunun bir göstergesi olur.
Şikayet ettiğin halde içinde kalıyorsan, aslında ona razısındır.
Çünkü değişim cesaret ister, ve herkes bu cesarete sahip değildir dostum.
14 notes
·
View notes
Text
21 notes
·
View notes