#diktatörlük
Explore tagged Tumblr posts
Text
Devletin Teminatının Olmadığı yerde Milletin Teminatı Olur mu?
Yürütmenin yargıya tepeden atamış olduğu memurlar (kendi adamları) ile yürütmedeki ve yasamadaki memurlar karşı karşıya gelmiş durumda. Ne de olsa bugüne kadar tüm kirli işlerini bu yargıya yaptırdılar.
Bahçeli sistem krizi yok dese de, sadece sistem krizi de yok! Sistem krizi ile iç içe girmiş yapısal bir kriz var. Yasama, yargı ve yürütme klikleri arasındaki gerilimin asıl nedeni de bu.
Düne kadar emir ve talimat ile AYM'ye karar aldıran Bahçeli (Jülistokratik MHP çetesi) ne oldu da şimdi AYM'yi "kapatmakla" tehdit eder hale geldi.
Bahçeli ve adamlarında AYM'yi kapatabilecek cesaretin zerresi yok!
İyisi mi yürütmenin (kendisini milletten üstün gören yetki diktatörlüğünün) son kalesi olan yürütme-yargısı AYM'yi ve diğer sözde yargı kurumlarını Bahçeli'yi beklemeden millet topyekün kapatsın!
Bu kurumların bugüne kadar millete bir faydası da görülmedi. Bu kurumlar ülke tarihi boyunca kendisini milletin üstünde gören bir avuç memur kastına çalıştı. Bu memur kastları da milletin devlete sunduğu olanakları kullanarak kendi kafalarına göre bir "kapitalist düzen" yarattı. Ama bu nasıl bir kapitalizm ise ortaya çıka çıka kapitalizmin ne evrensel ne de yerel normlarına dahi oturmayan feoktokratik ve müphem bir çete-kapitalizmi ortaya çıktı.
Bu çeteleri AYM gibi yürütme-yargısı değil, yargılasa yargılasa denetim usul/muhakeme kanunları ve denetim mahkemeleri yargılar!
Öyle yalandan tehditleri geçeceksin önce icraat görelim. Hadi paçan yiyorsa Bahçeli AYM'yi kapatta görelim! Sende o yürek var mı Bahçeli?
Yıllarca "devletin bekası" söyleminin arkasına saklanıp milletin temel haklarına çökme döneminiz artık bitti. Yaptığınız onca katliamlar, işkenceler, zulümler yanınıza kar mı kalacak sandınız!
"Devlet" diye isim mi olur? Gerçek ismini kullanmayan adamdan milliyetçi mi olur?
Milliyet-çiliği bile ayaklar altına alıp milleti tanımayanlar tabii ki anayasada tanımaz, kanunda tanımaz, her haltı yer. Bu nasıl bir milliyet-çilik ise Türklüğü/üniter kimliği mahkemeleştirmek için 15 Temmuz senaryosunu çevirir!
Millet niye bu temsiliyetist-memuriyetist zorbalığı tanımaya devam etsin ki? Teminatı olmayan devlet çete devletinden başka da bir şey değildir.
Çeteyseniz açıkça çıkıp "biz çeteyiz" diyin olsun bitsin. Öyle yalandan cumhuriyet gibi demokrasi gibi kavramların arkasına saklanmaya devam etmeyin.
O da olmuyorsa çıkın açıklayın "biz devlet değiliz" diyin, biz anayasa ile kanun ile kural ile yönetilmiyoruz, bu devleti bir avuç memur kastı idare ediyor diye millete beyan edin!
Ne de olsa devlet bile beyan esasına göre kurulur.
Bu ülkede devletin teminatı yok! Bir ülkede devletin teminatı yoksa o ülkede milletinde teminatı yok demektir.
Milletin teminatının olmadığı bir ülkede kurtuluşun tek yolu vardır; o da yasamada, yargıda ve yürütmede gerçekleşecek olan kurumsal denetimist devrimlerdir.
Ancak millet bu şekilde kendi temel hakları için ister seçilmiş olsun ister atanmış olsun temsiliyetizmden ve memuriyetizmden hesap sorabilir.
Temsiliyetizm ve memuriyetizm var oldu olalı devlet her zaman var olmuştur. Devletin-kitleselleşebilmesinin ve kitlelerin-devletleşebilmesinin yolu denetimle mümkündür. Aksi takdirde; ister cumhuriyet denilsin ister demokrasi denilsin tüm rejimler son çözümlemede bir memur kastları diktatörlüğünden başka da bir şey değildir.
Bir avuç bürokrasi mi hayatınızı nasıl yaşacağınıza karar verecek yoksa siz kendi hayatınızın yönetiminde söz ve hak sahibi mi olacaksınız?
Denetim mücadelesi ne sağ ne de sol meselesidir. Denetim meselesi siyaset üstü politik bir toplumsal proje meselesidir. Bir kişiye hak olan şey herkese de hak olmalıdır ki, toplum kendi deneylerinden dersler çıkararak denetimi tabandan tavana kadar yaşamın her alanına yayabilsin. Bu sayede de insan kurtarıcı aramayı bırakıp, kendi hayatının öznesi haline dönüşebilsin.
Kendi temel hakları için mücadele etmesini bilmeyen bir insan, ne işçiler adına, ne emekçiler adına, ne ezilenler adına, ne kadınlar adına, ne de gençler adına mücadele falan yürütemez. Yürütüyormuş gibi yapar ama farkında olsun ya da olmasın aslında temsiliyetizme ve memuriyetizme hizmet etmekten öteye de geçemez. Bu yüzden de kafasında ya kişileri kutsallaştırır ya partileri kutsallaştırır ya da devletleri kutsallaştırır. Bu da kendi özgür iradesinin ortadan kalkıp yerine kendisinden daha üstün olduğunu düşündüğü bir iradenin boyunduruğu altına girmesi sonucunu doğurur.
Halbuki her insan önce "ben" olduğu müddetçe "biz" olabilir ve kendi temel haklarına paralel olarak toplumsal haklar içinde mücadele edebilir. Ancak hayatın her alanında denetimist olmayı başarabilen bir insan tüm insanlığın global hak ve özgürlük mücadelesine yol gösterebilir. Emeğin emek, insanın insan üzerindeki tahakkümüne ve baskısına ancak denetimist yoldan son verilebilir! [1]
Dipnot
[1] AYM'nin Avrupa Konseyi ve AİHM-AİHS ile sözleşmesi/protokolü yok. Bu durumda AYM "seçilmenin seçimlerde teminatı yok" diyip seçilmeni (uluslararası hukuk açısından) AİHM'ne de gönderemiyor. AYM yürütmenin emrini yerine getirmek adına (yerel hukuktan) Can Atalay parodisi üzerinden sözüm ona sorunu çözmeye kalktı. Ama bu durumda da AYM hükümetin istediği kararı alamıyor. Yargı aslında hep yürütmenin-yasamanın yargısı/personeli idi. AYM'de ki memurlara onca kararı aldırıp sonrada aldırdıkları kararları, kanunları ve anayasayı tanımayanlarda yürütmedeki ve yasamadaki memur kastları. AYM'ye karar aldır sonrada AYM'yi terör yuvası olmakla suçla ne güzel di mi? AYM de adam olsun "seçilmenin seçimlerde teminatı yoktur" kararı ile birlikte Cumhurbaşkanının kanun olmayan 14 Mayıs CK'sını iptal ederek hükümeti düşürsün! Ne yani bu memur ilahları Allah'tan büyük mü? Devletten ve milletten daha mı büyükler? Bahçeli kim oluyor? Gerçek ismini kullanmayan adamdan ülkücü mü olur!
24.11.2023
Serhat Nigiz
#yürütme#yargı#memur#aym#diktatörlük#millet#toplum#kapitalizm#feoktokrasi#çete#usul#mahkeme#katliam#zulüm#devlet#milliyetçilik#cumhuriyet#türkçülük#temsiliyetizm#memuriyetizm#demokrasi#kanun#bürokrasi#özne#hak#özgürlük#denetimist#emek#yasama#sözleşme
2 notes
·
View notes
Text
Sednaya: Karanlık Çağın, Karanlık Yüzü
2 minutes Remzi Özer Genç yaşta bekarken tutuklanan, sayısız kez tecavüze uğrayan, aşağılık tecavüzcülerin çocuklarına annelik yapmak zorunda kalmanın dayanılmaz acılarıyla dışarı çıkan kadınlar… Başlarından aşağı kaynar sular dökülen, kızgın yağlarda yakılan, bedenlerine elektrik verilen, vücutlarında sigara söndürülen, sürekli dayak yiyen, kemikleri kırılan insanlar… Orta Çağ’da bile…
#ölüm kampı#Baas rejimi#Batı medeniyeti#Beşar Esad#cezaevi#diktatörlük#Hafız Esad#Hizb-Ut-Tahrir Türkiye#insanlık suçları#işkence yöntemleri#karanlık yüz#Kemalizm#Müslüman düşmanlığı#Müslüman Halklar#Orta Çağ#sömürgeci Batı#Sednaya#sessiz çığlıklar#toplu mezarlar#vicdan yarası#zalim rejimler#zulüm
0 notes
Text
Trump: Yeniden seçilirsem ‘ilk gün hariç’ diktatör olmayacağım
Trump, göreve gelir gelmez başkanlık yetkilerini ülkesinin Meksika ile olan sınırını kapatmak ve “ilk günden itibaren” petrol üretimini artırmak için kullanacağına söz verdi. REKLAM Eski ABD Başkanı Donald Trump, bir sonraki seçimde yeniden başkan seçilmesi halinde “birinci gün hariç” diktatör olmayacağını söyledi. Gelecek yıl yapılacak seçimlerde Cumhuriyetçilerin adayı olması beklenen Trump,…
View On WordPress
0 notes
Text
"Mükemmel diktatörlük demokrasi gibi görünecektir. Mahkumların asla kaçmayı hayal edemeyeceği, duvarları olmayan bir hapishane. Tüketim ve eğlence sayesinde kölelerin köleliği seveceği bir kölelik sistemi. "
Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya
23 notes
·
View notes
Text
Şu iki kitabı üst üste okumak demek -önce 84'ü- bir toplumun hangi düşünceyle olursa olsun zehirlenişinin nasıl işlediğini anlamak demek. Perdenin arkasında diktatörlük ve zehirli bir otorite gücü saklayan bolşeviklerin devrim adıyla haykırışının ne denli alçak olduğunu fark etmek demek. Size gün ışığı getireceğiz diyip hayal satan sahtekar, sözde devrimcilerin florasan lambasının sahte, çiğ beyazlığından başka bir şey sunamaması halka, daha doğrusu sunmaması, burjuvayı devirip burjuvanın tahtına oturması, insanlara değil, fikirlere saldırmaya başlaması, durum her geçen gün daha da kötüye giderken halkın cahil bir şekilde beslediği vatanseverlik vesvesesinden dolayı kendine fazla ve haksız pay çıkarması yeterlidir "BOLŞEVİKLER DEVRİMİ KATLETTİ" diyebilmek için.
Bu sebeple sürekli tekrarlıyoruz, anlaşılana kadar.
Devlet, el değiştirmemeli, yok edilmelidir.
21 notes
·
View notes
Text
Yetmez
Mikrofona da ceza verin
Mikrofonu satan firmaya
Mikrofonu yapan firmaya da
Diktatörlük bu…!!
6 notes
·
View notes
Text
Tarafsızlık ve Ahlaki Çöküntü Tarihsel Bir Uyarı
Toplumlar, büyük dönüm noktalarında sadece fiziksel değil, ahlaki anlamda da sınavlardan geçer. Ahlaki değerlerin çöküşü, bazen bir savaş, bir diktatörlük ya da toplumsal huzursuzlukla tetiklenir, bazen de daha sessiz ama derin bir bozulma ile başlar. Bu tür kriz dönemlerinde, tarafsızlık, en tehlikeli duruşlardan biri haline gelir. Çünkü tarafsız kalmak, çoğu zaman kötüye karşı pasif bir onay verme, zulme göz yummak anlamına gelir. Tarih, tarafsız kalanların, aslında en büyük kötülüğe hizmet ettiklerini ve nihayetinde bu tutumun cehennem gibi bir ıstırap doğurduğunu öğretmiştir.
Bir toplumun, bir ulusun ya da dünyanın çöküşe geçtiği dönemde, tarafsız kalmak, çoğu zaman kendi çıkarlarını savunmak anlamına gelir. Bu çıkarlar, bir bireyin ya da topluluğun, iyi ve doğru olanla, yanlış ve kötü olan arasında seçim yapma sorumluluğundan kaçınması demektir. Tarafsızlık, durumu olduğu gibi kabul etmek, konfor alanından çıkmamaktır. Bu, aslında ahlaki bir zaafiyetin, "benim işim değil" tutumunun dışavurumudur.
Tarih boyunca, zayıf ve mazlumun yanında yer almayanların, çoğu zaman zalime göz yumanların, sonunda o zulümden paylarını aldıklarını görmüşüzdür. Almanya'daki Nazizm dönemi, Arjantin'deki kirli savaş yılları, Ruanda’daki soykırım gibi olaylar, tarafsızlıkla ilgili acı birer ders sunar. Bu dönemde, zalimlerin zulmüne karşı çıkmayan ya da kayıtsız kalanlar, nihayetinde kendi vicdanlarında bir cehennemle yüzleşmişlerdir.
Tarafsızlık, en basit haliyle kötülüğe karşı sessiz kalmaktır. Bir toplumun ahlaki yapısındaki bozulmayı fark etmek, buna karşı durmamak, sadece gözlemci kalmak, o bozulmanın devamına katkıda bulunmaktır. Bu, aktif bir kötülük olmasa da, kötülüğün sürmesine zemin hazırlamaktır. Adolf Eichmann'ın savaş suçlarına karışan biri olarak hayatını anlatan Hannah Arendt, onun "kötülüğün banallığı"ndan bahseder. Eichmann, büyük bir kötülük yapmadı, fakat böylesi bir kötülüğü körü körüne uygulamaya, pasif bir şekilde onay vermeye razı oldu. Arendt’in vurguladığı gibi, "tarafsızlık" ve "sadece görevimi yaptım" gibi gerekçeler, kötülüğün en tehlikeli biçimleriyle eşdeğerdir.
Bunu modern dünyada da gözlemlemek mümkündür. Herhangi bir diktatörlük ya da otoriter rejimde, toplumun belli bir kesiminin, korku, çıkar ya da rahatlık nedeniyle sessiz kalması, rejimin gücünü pekiştirir. Burada tarafsızlık, aslında en tehlikeli tutumdur. Çünkü sessiz kalınan her an, kötülüğün daha da derinleşmesine hizmet eder. "Tarafsız kalanlar", sonuçta zulme ortak olmuş olur.
Ahlaki çöküş, bir toplumun toplumsal ve bireysel değerlerini yitirerek, toplumun tüm yapısının çözülmesi anlamına gelir. Toplumun ahlaki yapısındaki bozulma, bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki güvensizliği, kayıtsızlığı ve umursamazlığı beraberinde getirir. Tarafsızlık, bu kayıtsızlığın ve umursamazlığın en saf ve tehlikeli halidir.
Bir zamanlar bir toplumda adalet, eşitlik ve doğruya sadakat varken, tarafsızlık; suçu göz ardı etme, mağduru savunmama, zalimi küçümsemek ya da ona sessizce boyun eğmek demektir. Bu tutum, sonunda toplumun ahlaki yapısının temelden çökmesine yol açar. Ve cehennem, sadece fiziksel bir ıstırap değil, vicdanın ve insanlık duygusunun kaybolduğu içsel bir boşluk haline gelir. Cehennem, dünyada yapılacak bir kötülüğün bedelini, kişinin vicdanında ödemesi anlamına gelir.
Ahlaki sorumluluk, sadece doğruyu savunmakla kalmaz, aynı zamanda yanlış ve zulme karşı durmaktır. Tarafsız kalmak, çoğu zaman geçici bir rahatlık sağlasa da, uzun vadede en büyük tehlikeyi taşır. Çünkü tarih bize, tarafsız kalanların sadece zalimin gücüne katkı sağlamakla kalmayıp, nihayetinde kendi iç dünyalarında bir yıkıma da yol açtıklarını göstermektedir.
Tarafsızlık, kendi konforu, güvenliği ya da çıkarı uğruna doğruyu ve vicdanı terk etmektir. Ancak doğruyu savunmak, zaman zaman zorlayıcı olabilir. Bu zorluk, bireyleri ve toplumları büyütür, olgunlaştırır ve bir anlamda ahlaki bir olgunlaşmaya götürür. Ahlakî çöküşe karşı durmak, zalime karşı sesini yükseltmek, tarafsız kalmaktan çok daha fazlasını gerektirir. Çünkü tarih, tarafsız kalanları affetmez, onlara en ağır cehennemi, kendi vicdanlarında yaşatır.
#istanbul#iyiniyet#istanbuldayasam#türkiye#kıbrıs#iş#insan#artists on tumblr#hayat#writers on tumblr#instagram#içerik stratejisi#halklailişkiler#event#iletişim#medya#sosyal medya#tumblr yazarları#blog yazarı#yazar#blog yazısı#blooger#girl blogger#tumblog#tumblelog#kahvekeyfi#kahve#kitap ve kahve#kahve keyfi#Halimecan
3 notes
·
View notes
Text
🗣️ Halkçılık Demokrasisi
Toplumun büyük kısmının neden eğitimsiz, mesleksiz ve fakir olması için özel bir çaba gösteriliyor?
Bu zulümden beslenenlerin düzenini kimse bozmasın diye.
Çünkü eğitimsiz, mesleksiz ve fakir kalanların yarısının diğer yarısına düşman edilmesi bu yöntemle mümkün. Onlar kendi aralarında birbirlerini yerken zalimler de onların hakkını yerler.
Ya benden taraf olursun ya da benden taraf olmazsan bertaraf olursun zihniyeti böyle bir ideolojidir.
İnsanlık tarihi bu zulmün örnekleri ile dolu.
Bir tek devrim buna dur diyebilmiştir.
Atatürk'ün halkçılık devrimi.
Halkçılık devrimi aynı zamanda demokrasinin karşılığıydı.
Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur sözü halkçı demokrasiyi savunur.
Halkçılık demokrasisi kodaman besleme düzeni çok partili, ideolojili sömürge düzenine geçene kadar sürdü.
1946 yılında demokrasiye geçilmedi 1946 yılında demokrasiden vazgeçildi.
Halkçılık yerine her mahallede bir milyoner dayatan sömürü düzeni burjuvası içinde Atatürkçü biri olabilir mi? İçlerinden ancak Atatürk ile aldatanlar çıkar.
Halkçılık şura (meclis) sistemidir. Mahalle, köy, kaza, il seçimleri sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi seçilirdi.
Liberal sömürü ile demokrasi bulanık bir hale getirildi.
Bugün seçilecek olanları kodamanlar seçiyor. Holding medyası şişiriyor. Sandık ile bu dayatma meşru hale getiriliyor.
Bugün ki dayatmada halk kendisi soyulsun diye bu soyguna izin veren durumuna düşürülüyor.
Liberal sömürü sermayenin halk üzerinde baskı kurduğu diktatörlüktür.
Kapitalizme alternatif ideoloji sosyalizm de sermaye sınıfı yerine emek sınıfının diktatörlüğünü savunur.
Halkçılık sınıflı imtiyazlı topluma karşıdır.
Halkçılık devrimi kimsenin midesinin ve cebinin kimseden büyük olmaması gerektiğini savunur.
Halkçılık demokrasisinde herkes için zengin olması gereken tek yer devletin kendisidir. Şahısların aşırı zenginleşmesi feodal düzenin bir kalıntısıdır.
Liberal sömürü düzeni ile dünün toprak ağalarının yerini bugün para ağaları tefeciler almıştır. Hepsinin de yasayla korunan bankası vardır. Ağa olarak anılan holding sahiplerinin bankalarının yasal tefecilik dışında hiçbir faaliyetleri yoktur. Üretime ve ticaretin gelişmesine destek vermezler. Verseler bile ipotek karşılığında zenginleşmeye yönelik krediler vererek kredi verdikleri kurumları yutmak için verirler.
Kapitalizm de, sosyalizm de halk üzerinde diktatörlük düzeni kurar.
Halkın kendi iradesini hakim kıldığı, iradesini hukuk kuralı haline getirilebildiği tek yönetim sistemi halkçılık yani ideolojilerden ve siyasi partilerden arındırılmış partisiz ve aracısız şuradır.
Kimin Cumhurbaşkanı, kimin başbakan, kimlerin bakan seçileceğinin önceden bilinmediği bunların kim olacağına en üst şura Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin karar vereceği bir seçim sistemi bizi kodamanların sömürü düzeninin sürdürülebilir olmasını engeller.
Aksi takdirde onlar holding medyası ile halkı kandırmaya devam eder kendi sömürü düzenlerini koruyacak sonucu sandıktan sürekli çıkartırlar.
Belediye başkanlığı seçimlerinin her yerde tek adayı var. Mevcut Cumhurbaşkanı.
Ben varsam doğalgaz var, ben yoksam doğalgaz yok tehdidi ne anlama geliyor?
Zamanı gelince demokrasi tramvaydan inmektir diyen birisinden bu tehdit dışında ne bekliyordunuz?
Bugüne kadar Anayasaya uygun hareket etmeyenler böyle giderse kendi dayatmalarını Anayasa yapacaklar.
Bu gidişle halkçı demokrasiyi, partisiz ve aracısız seçimin ne olduğunu her şeyimizi kaybedince anlayacağız.
Bizim işimiz uyarmak ve tarihe yaşananları not düşmektir. Tarih kimin haklı olduğunu zaman içinde biz görmesek bile yazacaktır.
Önder KARAÇAY
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#halkçılık devrimi#halkçılık demokrasisi#halkçılık#demokrasi
7 notes
·
View notes
Text
Durum komedisi bağlamında ülkemizin siyasetine bir bakış
Komik ülkeyiz. Çok değil bir buçuk sene önce emmoğlumla cehapenin apoyu çıkaracağı iddiasıyla "ne alaka oğlum, infaz hukuku diye bir şey var" diye tartışıyordum. Yüzüme vatan haini demedi ama çalıştığı devlet kurumundaki amirinin seçim için instagramda hikaye paylaşmak zorundasınız emri ile paylaştığı hikayelerinde bol bol vatan haini yaftalarını yapıştırdı. O zaman da gülüp geçmiştim, ama şimdi kahkaha atıyorum.
Apo diyor küççük reis, meclis diyor, gelsin diyor. Puahahahahah. Yetmiyor böyük gıymatlı reisimiz ise barış için diyor ne lazımsa diyor.
"Yeğenim bu gılışdar ve imaro var ya hep törörüstleri doldurmuş belediyeye."
Beş dakikada değişir herşey.
He umurumda mı? Katiyen değil. 2022 seçimlerinde de net şekilde öngördüğüm şuydu: türkiyede seçim dönemi bitmiştir. Yani bu demek değil ki, diktatörlük olalım temennisi taşıyorum, hayır. Bu "demokrasinin artık ülkemiz için ulaşılmaz bir hedef" olduğuna dair öngörüm.
Şöyle açıklayayım meramımı, 2022 seçimlerinde kimin kazandığının hiç bir önemi yoktu, ne kılıçdar bizi daha iyi hale getirecekti, ne rte. Ama kılıçdarın kazanması halkın onca yanlışa, hataya, rezilliğin seçimle bile olsa cezalandırılabileceğini gösterecekti. Yani demokrasinin olmazsa olmazı olan milli iradenin tecellisini görmemizi sağlayacaktı.
Biraz karışık. Burada kanıksadığım ve artık tamamen umutsuzluğa iten şey milli irademizin olmayışı. Bizim milli irademiz verilen milli gazla, ayasofya yalanıyla, devletin projesi olan milli savaş gemimizin haliçe çekilip, hükümet propagandası yapılmasıyla, samsunda siktiri boktan bir devlet dairesinde amirinin emriyle her gün iha siha pkk şehit paylaşan emmoğlunun instagram paylaşımlarına kurban gitti ne yazık ki.
Yani diyorum ki milletin beyan edeceği kendi hür bir iradesi yok. Reklamla, devletin elindeki muazzam gücü kullanarak normal bir yalanı gerçeğe dönüştüren profesyonel propaganda ile, kendisi tarafından finanse edilen basınla bizim milli irademiz yok edilmiştir. Bu durum demokrasinin de foyası ne yazık ki. Bunun kanıtı olmuştu 2022 seçimleri. Bu fikrim sadece akepe ile ilgili değil, cehepe dahil tüm parti seçmenleri aynı şekilde ne yazık ki.
Etrafımda akp eleştiren insanlar, "ama pkklıları işe alıp, apoyu serbest bırakacaklar" diye yine akpye oy attı. Cehepeliler de yerel seçimde bazı illerde aynı şeyi yaptılar. Yani aynı şeyin laciverdiyiz.
Velhasılı burası türkiye. Beş dakikada değişir herşey.
Dediğim gibi zerre umurumda değil. Milletin olmayan iradesinin derdine düşmek artık bir aptallık ve boşa zaman kaybı benim açımdan.
Hayat devam ediyor.
Aaaa bak sayın defter, sesim kısıldı samsun fener maçında. Samsunda statta izlediğim hiç bir fener maçını kaybetmedim. Genelde 3 atıyorduk ama bu defa atamadık. Allahım bütün stresimi statta bıraktım. Futbol sen allahın bir lütfu musun nesin!?
Beni futbola boğun. Hukuka değil. Siyasete değil. Osimhen reisin rövaşatasında hayal göreyim, galatasaray avrupa şampiyonu, samsunspor türkiye şampiyonu olsun. Böyle hayallerle gel bana eeeyyyy ülkem. Yoksa hiç bir fikir barındırmayan, günlük çıkar ilişkilerinde boğulmuş ülkemde nefes alamam. Gerçi pek de alabildiğim söylenemez. :))
(Tam yazdım idare mahkemesinden yd savunma sonrası kararı geldi. Bak bu konuda da bu akşam bi yazayım. Allahım uzak duramıyorum işim sebebiyle.)
6 notes
·
View notes
Text
BİTMEYEN ‘DİKTATÖRLÜK’ MESELESİ
ABD’de yaşayan Suriyeli gazetecinin 14 Mayıs seçimi üzerine Newsweek’te yayımlanan makalesini okuyunca dedim ki vay be, ne demokratik bir ülkeymişiz! İnsanlar bunca yıldır umudu tüketmemek adına, seçimlerdeki hileleri önlemek için canla başla mücadele ederken ABD’ye yerleşen Suriyeli gazeteci, okyanus ötesinden Erdoğan’ı övmüş; “diktatörler ikinci tura gitmez” demiş. Yıllardır Erdoğan’ın “ diktatörlük” ithamı ile meselesini düşününce diyorum ki bu bir gazetecilik faaliyetinden çok, sipariş üzerine fonlanmış bir işe benziyor. Aksi halde gerçeklerden bu kadar uzak olamazdı!
12 notes
·
View notes
Text
Koltuk Değnekçiliğinin Sefaleti
1-) Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, yani 6771 sayılı yasa yürütme "federalizmi" değil mi?
2-) 7393 sayılı yasa yasamada "konfederalizm" değil mi?
3-) Peki "yürütmede federalizm" ile "yasamada konfederalizmin" birlikte olduğu "Türk tipi" sistem, sizce Türk tipi sistem mi?
Birileri hala "Türki-Kürdi" ya da "Kürdi-Türki" makamından gazel okumaya devam etsinler!
Sistemin dışarda sıkışması bir yana, sistem içerde sıkıştı kitlendi. Asıl sorun içerde. Yapıda yangın var.
Birileri hala "Türki-Kürdi" ya da "Kürdi-Türki" ağızla yapısal sorunları siyasi kimlik üzerinden okumaya devam etsinler!
Ya Dem'lilere ne demeli? 2019 yerel seçimleri öncesinde Meral Tanış değil miydi "dosyanı ve davanı al, AİHM'e çık!" diyebilecek kadar ileri giden? Üstüne vazife olmayan işler müdürü Tanış!
23 Haziran sonrasında "kör istedi bir göz/biz özerkliğe de razı idik/bunlar otonomi/Devlet Bahçeli verdi/iki göz" diyende Abdullah Öcalan'ın kendisi değil miydi?
Ortalıkta ben anlıyorum diye gezenler aslında anlamayanlar. Anlayanlarda işlerine gelmediği için olsa gerek, üç maymunu oynayanlar.
Siyasal kimlik fetişistleri her zaman yaptıkları gibi kapitalizme payanda olmaya devam ede dursunlar. "Türki-Kürdi" ya da "Kürdi-Türki" fark etmiyor, siyasal kimlikçilik tıpkı foseptik çukurunu andırıyor. İçinde ne ararsan bulursun.
Hükümet düşmüş motoru su kaynatmış, adamlar kendi çıkardıkları anayasadan kovulmuş, devleti yöneten asıl adam Devlet Bahçeli Dem'lilerin elini sıkıyor, Özgür Özer ve saz ekibi ilah Erdoğan'ı ayakta alkışlıyor, sözde muhalefet, DEM'miş CHP'imiş hiç fark etmiyor, her zaman yaptıkları gibi hükümete koltuk değnekçiliği yapmak için sıraya girmişler!
Kısacası, kendilerine verilen rolün hakkını vermeye çalışıyorlar.
Toplumsal Denetimist Düşünce Hareketi
4.10.2024
#emek#cumhurbaşkanı#hükümet#devlet#yasama#yürütme#federal#siyaset#kapitalizm#politika#kimlik#iktidar#muhalefet#aldatma#sahtelik#tanrı#ilah#başkan#diktatörlük#kanun#hukuk#adalet#yargı#hak#hakikat#gerçeklik#teori#kuram#praksis#mücadele
0 notes
Text
Şam Zorbasını Devirdiniz, O Halde Ondan Sonra İslami Yönetim ve Hilafet Devleti Dışında Hiçbir Düzeni Kabul Etmeyin!
Şam Zorbasını Devirdiniz, O Halde Ondan Sonra İslami Yönetim ve Hilafet Devleti Dışında Hiçbir Düzeni Kabul Etmeyin! Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber, La İlahe İllallah… Allahu Ekber, Allahu Ekber ve Lillahi’l Hamd. Tiranların tahtları sarsıldı ve suçluların saltanatları yıkıldı. 14 yıldır süren büyük fedakârlıklarının ardından Suriye halkı, 8 Aralık 2024 Pazar günü Allah’ın lütfu…
#Allah’ın izniyle zafer#Allah’ın zaferi#diktatörlük#Esed Rejimi#hilafet çağrısı#hilafet kurulmalı#Hizb-ut Tahrir#Kur’an ve devrim#Libya devrimi#Mısır devrimi#Nübüvvet metodu#Raşidi Hilafet#Suriye özgürlüğü.#Suriye halkı#Suriye halkının fedakârlığı#Suriye halkının zaferi#Suriye mücahitleri#Suriye siyasi değişim#Suriye zaferi#Suriye&039;de özgürlük#Tunus devrimi#Yemen devrimi#zalim rejimler#Şam devrimi#Şam İslam devrimi#Şeriat#İslam#İslam birliği#İslam devrimi#İslam hükümleri
0 notes
Text
Günaydın Canlar
Faşist bir diktatörlük, diktatörüyle birlikte ortadan kalkacaktır,
bu yüzden insanlar umutlarını koruyabilirler.
Milan Kundera
2 notes
·
View notes
Text
"Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim... İki Mustafa Kemal var. Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal'den ise ancak "Biz" diye bahsedebilirim. Yani sizler, çalışan köylü, uyanık, münevver, milliyetperver vatandaşlar... İşte o Mustafa Kemal ölmez. Allah vatanımı, ulusumu ve hepimizi korusun."
- Mustafa Kemal Atatürk 🇹🇷
#mustafa kemal atatürk#atatürk#ata'm#nutuk#günün sözü#sözler#kitap alıntısı#alıntı#günün yazısı#günün alıntısı#kitap#herşeyanınıbekler#herşey güzel olacak#olmalı#mekanıncennetolsun
9 notes
·
View notes
Video
youtube
Rodrigo’nun Gitar Konçertosu ile Deniz Gezmiş’i buluşturan gerçeklik
Asıl adı Joaquin Rodrigo Vidre… Ünlü İspanyol klasik müzik bestecisi ve piyano virtiözü… Tüm dünya onu Concierto de Aranjuez adlı eseriyle tanır. Bizdeki yaygın adıyla “Rodrigo’nun Gitar Konçertosu”…
Rodrigo 22 Kasım 1901’de İspanya’da, Valencia – Sagunto’da doğdu ve 6 Temmuz 1999’da 98 yaşındayken Madrid’te vefat etti.
Henüz üç yaşındayken difteri’ye yakalandıktan sonra görme yetisini kaybetti… Sekiz yaşında solfej, piyano ve keman eğitimine başladı. On altı yaşında armoni ve kompozisyon dersleri aldı. Piyano virtiözü oldu, bir çok klasik müzik eseri yazdı. Erken bir yaşta kör olmasına rağmen, büyük başarılar kazandı. Beklenilenin aksine, gitarı hiçbir zaman çok iyi çalamadı.
Rodrigo, 19 Ocak 1933’te, Valencia’da, Kamhi ailesinin kızı Victoria Kamhi ile evlendi.
Victoria Kamhi ünlü piyano hocaları Lalewichz, Lévy and Viñes’dan piyano eğitimi aldı. Rodrigo’yla 1929 yılında tanıştı ve Valencia’da evlendiler. 1939’da İspanya’ya dönmeden önce, İkinci Dünya Savaşı’nın en vahşi dönemlerinde, Hitler Faşizminin Fransa ve Almanya’sında yaşadılar. Üstelik, 27 Ocak 1941’de tek kızları Cecilia doğdu. Bu dönemlerinde yaşadıkları bile başlı başına bir sinema eseri olur sanırım; kör bir piyanist, onun Yahudi asıllı eşi…
Kamhi şartlar gereği piyano kariyerine son verip, çocukluğundan beri kör olan besteci kocasının asistanı oldu ve onun biyografisi olan, birçok dile çevrilmiş De la mano de Joaquín Rodrigo: Historia de nuestra vida’yı yazdı. (Türkçesi:Joaquin Rodrigo’yla el ele:Maestro’nun yanında hayatım)
Kamhi 1997’de kocası Rodrigo’dan iki yıl önce, 92 yaşında öldü. Kendisinin ve eşinin mezarları Aranjuez mezarlığındadır.
Gelelim meşhur konçerto’nun hikayesine…
Hitler ve Mussolini destekli General Franco’nun komutasındaki faşist güçlerin, 17 Temmuz 1936’da seçimle işbaşına gelen Sosyalistlerin “Halk Cephesi” koalisyonuna karşı ayaklanmasıyla İspanya bir iç savaşa sürüklendi…
Bir yanda Alman Nazi ordusunun bombardıman uçakları… Mussolini’nin askerleri… Ve faşist İspanya ordusu…
Diğer yanda birçok ülkeden gelen devrimcilerden, sosyalistlerden ve anti-faşistlerden oluşan ‘Enternasyonal Tugaylar’… Ve çeşitli partilerin bir araya gelerek oluşturduğu ve halkın desteğiyle iktidara gelen İspanya Sosyalistlerinin Halk Cephesi…
Üç yıl süren ve büyük yıkıma yol açan İç Savaş Halk Cephesi’nin yenilgisiyle sonuçlandı… Ve İspanya’da Franco’nun, 1975 yılında ölümüne kadar 40 yıl sürecek olan, diktatörlük dönemi başladı.
İşte, bu meşhur konçerto bu dönemi anlatır…
İspanya iç savaşı sırasında ve sonrasında Franco diktatörlüğünün halkına çektirdiği acıları, zulmü anlatan ve Faşizme karşı direnen devrimcilerin coşkusunu içeren bu muhteşem konçerto’yu Rodrigo görmez olduğu için bölümler halinde eşine yazdırmıştır.
Concierto de Aranjuez, varolanlar içerisinde çalınması en zor olan Gitar Konçertosu olarak bilinir. Ve Konçertoyu tam anlamıyla Paco de Lucia’nın çalabildiği söylenir…
Özellikle 68, 78, ve ‘88’ kuşağı gençliğini yaşayıp da Rodrigo’nun Gitar Konçertosunu ezbere bilmeyenine doğrusu ben pek rastlamadım.
Peki neden?… Hiç düşündünüz mü?…
Cevabını ben vereyim: Bizim Deniz’in etkisinden…
Deniz Gezmiş’ten bahsediyorum…
Ne güzel yazmış Can Yücel Mare Nostrum şiirinde Denizi…
En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim, O, onun en güzel yüz metresini koştu en sekmez lüverin namlusundan fırlayarak… En hızlısıydı hepimizin, en önce göğüsledi ipi… Acıyorsam sana anam avradım olsun, Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!
Başka söze gerek var mı Denizi anlatmak için….
Öncülüğünün ve yaptıklarının yanı sıra, bizlere bu muhteşem konçertoyu keşfetme fırsatı verdiğin için de;
Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!…
Deniz Gezmiş 6 Mayıs 1972’de idam edilmeden önce son arzusu olarak demli bir çay ve sigara eşliğinde Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nu dinlemek istedi…
idama giderken arkadaşları ıslıkla ona bu konçertoyu çaldılar
sonra da idam edildi
14 notes
·
View notes