#antik yunan filozofları
Explore tagged Tumblr posts
Text
6 notes
·
View notes
Note
Rönesansdaki atılımın endülüsteki birikimden kaynaklanıyor olması iddiası doğru mu
Metaforik olarak böyle söylenebilir ama tarihi böyle lineer çizmek ve bu kadar atlamalı çizmek doğru değil bence. Metaforik olarak doğru olmasının sebebinin İskenderiye Kütüphanesinin bir vizyon olarak dönemin bütün bilgi birikiminin tek bir yerde toplanmış arşivi olma gayesi düşünülebilir. Yani ilkçağa kadar olan bilgi birikiminin bir temsili olarak metaforik kullanımda işlevselliği vardır. Rönesansın da bir yeniden doğuş olarak, ilk ve antik çağlardaki kudretli ve entelektüelliği tekrar canlandırma gayesi olması bakımından Endülüs'ün metaforik anlamda bir devamı olduğu söylenebilir. Bu metafor aynı zamanda kütüphaneyi yakan hristiyanlarla devam eden çağın mitleşmiş kilise-akıl çatışmasında da sürdürülebilir.
Ama kronolojik baktığımızda bu doğru değildir. İskenderiye kütüphanesi yandıktan sonra koca bir Orta Çağ yaşanmıştır ve bu çağda kütüphanedeki tüm bilgi tamamen yok olmamıştır, yok olsa orada mevcut olduğu bilinen fikirler buraya gelemezdi (Antik Yunan filozofları gibi) ve hatta mevcudiyeti bile bilinemezdi (bu sebeple muhakkak tek ya da nadir nüshalarının orada olması sebebiyle varlığını bile bilmediğimiz çeşitli kaynaklar var olabilir ve kuvvetle muhtemel vardır). Evet temel idealler bakımından bu ilkçağın merkezi fikirleri tekrar canlanmıştır ancak bu aradaki koca çağın hiçbir katkısı olmadığı anlamına gelmez. Orta Çağın dinsel kaynaklara, Aristo'ya Plato'ya dönük hermenuetik çalışmaları, skolastik çalışmalar içinde ilerleyen kritisizm ve doğa ile gök gözlemleri bu çağın ruhunun oluşmasında çokça katkı sağlamıştır. Aynı zamanda değişen ekonomik ilişkiler, yaşanan salgın olayları ile işçiliğin değerlenmesi ile sınıfsal bilinç artışları, ayrıksı dini cemaatlerin tavırları, lokal buluşlar, ticaret etkileşimleri vs. de rönesans ruhunu gerek negatif gerek pozitif anlamda beslemiştir. Sonuçta rönesans ile doğan rasyonel dünya, tamamiyle Antik Yunan-Roma parodisi değildi. Bir kere Hristiyan bir ruhu vardı, tek tanrıya akılsal bir dönüş vardı, Aristo'dan Galen'den kopuş vardı. Bu aradaki çağın tamamen entelektüel bir boşluk olduğunu iddia etmek Jakoben ideolojinin bir söylevidir ama bu pek de doğru değildir.
2 notes
·
View notes
Text
Felsefenin “Doğulusu” ve “Batılısı”
✍🏻 Prof. Dr. Doğan Göçmen
Modern felsefeyi “Batı felsefesi” diye itinayla “Doğu felsefesi” olarak adlandırılan felsefeden ayrı ele alma eğilimi çok yaygındır. Sanki bu iki felsefe özü itibarıyla birbirinden tamamıyla farklıymış gibi alınıyor sıklıkla. Oysa örneğin Kant’ın dikkat çektiği gibi ta en başından beri felsefe tektir.
Kant, felsefe bizi gerçeğe götürmesi için başvurduğumuz bilimdir, diyor. Bu bakımdan tektir. Ama gerçeğe nasıl ulaşabileceğimiz konusunda felsefe çerçevesinde yapılan felsefe denemeleri çoktur ve çok olmak zorundadır. Bir özgürlük bilimi olarak felsefenin diyalektik özünde vardır bu, yani bir olmasına rağmen çokluğu mümkün kılmasında.
Birbirinden tamamen farklı dönemlerde vücuda gelmiş felsefi oluşumlar arasında bile özü itibarıyla bu bakımdan özdeşlik vardır. İslami inancın yaygın olduğu coğrafyada oluşan felsefe de özgürlük felsefesidir. Öz, kendisini en çok erkekte gösterir. Etekte ontolojik bakımdan potansiyel, yani mümkün olan açığa çıkar.
Bazen “İslam felsefesi” denen felsefi oluşumu yüzyıllarca oluşturan filozoflar işe girişirken felsefenin davasını, yani insanlığın yeryüzündeki özgürlük ve ahlaklılık meselesini kendilerinden önce doruk noktasına taşımış olan antik Yunan felsefesini alımlamaktan, üstlenmekten hiç çekinmediler.
Başka türlü de olamazdı. Tüm filozoflar bir cumhuriyetin, filozoflar cumhuriyetinin üyeleridir. Hangi dilde, kültürde, tarihsel dönemde, inanç çağrafyasında ve dünyasında olursa olsun; filozofların hepsi “filozoflar cumhuriyetinin” yurttaşlarıdır. İslam felsefesini oluşturan filozoflar örneğin Aristoteles’i “ilk öğretmen” olarak tanımlamaktan da geri durmamışlardır. Hepimizin hayran olduğu İbni Haldun, Aristoteles’ten “filozof” olarak bahseder.
Düşünsel miras, sizden önce onu kimler doruk noktasına taşınmışsa, kim olduklarına bakmadan, oradan devralınır ve sürdürülür. İslam filozofları da veya genel olarak doğu dünyas��nın filozofları da böyle yaptı ve doğru yaptı. Doğu ve Batı aynı dünyanın iki coğrafyasıdır. Doğu ve Batı felsefeleri bir ve aynı felsefenin farklı görünüm halleridir.
Doğu’nun ve Batı’nın özü itibarıyla farklı dünyalar olduklarına dair bakış bizzat Batılı emperyalistler tarafından uydurulmuş ve onların Doğulu işbirlikçileri tarafından Doğu’da yayılmıştır. Amaç insanlığı parçalamaktır, zihinlere makas atarak bütünün görülmesini engellenmektir.
Bugün bu iki dünyanın birbirinden ayrı olduğuna dair zihinlerde oluşan makas böyle oluşmuştur. Zaten Batılılar da kendi modern felsefelerini oluştururken hiç gocunmadan Doğulu filozofları alımlamış, devralıp sürdürmüşlerdir. Filozofların yurdu da bundan böyle tüm dünyadır.
Prof. Dr. Doğan Göçmen
0 notes
Text
Şansın Felsefi Boyutu
Şans, tarih boyunca filozofların ve düşünürlerin ilgisini çekmiş bir konu olmuştur. Felsefi açıdan bakıldığında, şans kavramı özgür irade, determinizm ve kader gibi kavramlarla ilişkilendirilir. Eğer şans gerçekten varsa, o zaman hayatımızın ne kadarını kontrol edebiliyoruz? Yoksa her şey önceden belirlenmiş bir kaderin parçası mı?
Antik Yunan filozofları, şansı sık sık "fortuna" olarak adlandırmış ve kader ile ilişkili bir kavram olarak ele almışlardır. Bu düşünceye göre, insanlar ne kadar çabalarsa çabalasın, bazı şeyler onların kontrolü dışında gerçekleşir. Stoacı filozoflar ise şansa karşı daha dirençli bir tutum sergilemişlerdir. Onlara göre, insan hayatında önemli olan şey, dış etkenler değil, bu etkenlere nasıl tepki verdiğimizdir. Şansa bağlı olaylar karşısında bile, insanın kontrol edebileceği tek şey kendi tutumları ve tepkileridir.
Modern felsefede ise şans kavramı daha çok etik ve adalet ile ilişkilendirilir. Rawls'un adalet teorisi, bireylerin doğuştan gelen yetenekleri ve fırsatları şans eseri elde ettiklerini savunur. Bu nedenle, toplumun adaletli olması için bu şans farklılıklarını dengelemesi gerektiğini öne sürer. Benzer şekilde, şansın etik boyutu da tartışmalara konu olur. Eğer başarıda şansın payı büyükse, o zaman insanlar ne kadar sorumludur? Bir kişi, sadece şanslı olduğu için başarılı olabilir mi yoksa bu başarıya gerçekten layık olmalı mı?
0 notes
Text
Empedokles Kimdir Hayatı
Empedokles, Antik Yunan filozoflarından biridir ve M.Ö. 5. yüzyılda yaşamıştır. Sicilya’da, Akragas (modern adıyla Agrigento) şehrinde doğmuş olduğu kabul edilir. Empedokles, doğa filozofları arasında önemli bir yere sahiptir ve özellikle evrenin dört temel unsurdan oluştuğu görüşüyle tanınır. 1. Dört Element Teorisi: Empedokles, doğanın dört temel unsurdan (toprak, su, hava ve ateş) oluştuğunu…
0 notes
Text
"Atina Okulu", antik Yunan filozoflarını ve bilim insanlarını bir araya getiren idealize edilmiş bir okul sahnesini betimler. Resimde, merkezi figürler olan Platon ve Aristoteles tartışma halindedir. Sokrates: Platon'un sol tarafında, öğrencileriyle tartışma halinde. Pisagor: Freskin sol alt köşesinde, bir kitabı incelerken. Diogenes: Merdivenlerin ortasında uzanmış bir şekilde. Heraklit: Merdivenlerde oturan düşünceli figürdür. Epiküros ise sol tarafta, taç yapraklarıyla süslenmiş bir taç giyen ve bir kitap üzerinde çalışıyormuş gibi görünen figür olarak tasvir edilmiştir. Yasam Koçum Aristo kitabında da ayrıca Shakespeare'in tragedyalarını yazmak için (Jule Sezar, Antonius ve Kleopatra..) gibi oyunları için yararlandığı Plutarkhos da yer almaktadır. Yine türü bir nevi kişisel gelişim olan bu kitapta; Sokrates, Epiküros, Pisagor, Diogenes, Herakleitos gibi Atina ekolünün yanında Seneca, Plutarkhos gibi Roma ekolünü temsil eden filozofları da okuyabilirsiniz. Bu arada, "Atina Okulu" resmi İtalyan Rönesans'ın da insan merkezli ve akılcı düşünce yapısını ifade etmesi açısından oldukça önemli bir eserdir. Her ne kadar dönem itibariyle pek akılcı olduğunu göremesek (Avrupa'da Ortacağda baskın din anlayışının zalimliği düşünülürse... En azından birileri aklı kutsamış gibi gözüküyor.) içaforiz
0 notes
Text
TANRI NEDİR? (DİN FELSEFESİ) | FİLOZOFLARDAN SEÇMELER
İnsanlar eski zamanlardan bu yana varlığının amacını, nasıl var olduğunu, onu kimin var ettiğini, bu var eden varlığın nasıl sıfatlara sahip olduğunu hep merak etti. Elimize ulaşan yazılı belgeler sayesinde gördük ki Antik Yunan, Çin, Roma ve Hint filozofları, Katolik ve Ortodoks filozoflar, İslam filozofları ve Modern filozoflar bu konu üzerinde çokça kafa yormuştu. Tüm bu düşünceler din…
View On WordPress
#aristo tanrı tanımı#augustine tanrı tanımı#blaise pascal tanrı tanımı#david hume tanrı tanımı#descartes tanrı tanımı#felsefe tarihi#filozoflar tanrıyı nasıl tanımlamıştır#filozofların tanrı tanımları#freud tanrı tanımı#ibn rüşd tanrı tanımı#kierkegaard tanrı tanımı#ksenophanes tanrı tanımı#platon tanrı tanımı#spinoza tanrı tanımı#tanrı nedir#tanrının tanımı#thales tanrı tanımı
0 notes
Quote
sonun beni özgür bırakışına ihtiyacım var.
emily wilson - sokrates’in ölümü
#emily wilson#sokrates'in ölümü#sokrates#sokratik felsefe#sokrates'in savunması#platon#sofist#antik yunan#antik yunan felsefesi#antik yunan filozofları#friedrich nietzsche#böyle buyurdu zerdüşt#deccal#ölümsüzlük#sevgili arsız ölüm#marguerite duras#ölüm hastalığı#kitap#kitap blog#kitap kurdu#charles bukowski#ekmek arası#georges perec#nilgün marmara#Samuel Beckett#Thomas Bernhard#emile cioran#Marcus Aurelius#hamlet#stoa felsefesi
30 notes
·
View notes
Text
DMY Felsefe yeni yazı gönderildi.
DMY Felsefe, yeni felsefeler :) : https://www.dmy.info/sokratesin-felsefesi-nasildi/
Sokrates'in felsefesi nasıldı?
Sokrates hakkındaki bilgilerimiz başta öğrencisi Platon olmak üzere Ksenofon, Aristofanes, Laertius ve Aristoteles gibi ikincil kaynaklardandır. Sokrates felsefesini yazmak yerine insanlarla tartışarak bir yaşam biçimi olarak benimseyerek yapmıştır. Ayrıca felsefeden para alınamayacağını, erdemin böyle bir alışverişle verilemeyeceğini söylemiştir. Günümüzde bilinen ve aşağıda aktarılan Sokrates imajı Platon’un eserlerinde kurgusal diyaloglar aracılığıyla yansıttığı Sokrates karakterine dayanır. Ayrıca Sokrates ve Platon’un görüşleri birbirinden ayrıştırılmaz bileşke bir karakter olan Sokrates aracılığıyla dile getirildiği ve Platon bu diyaloglarda konuşmadığı için iki filozofun felsefesi benzerdir. Sokrates’in hayattaki gayesi insanların bilmedikleri halde bildiklerini söylemelerine meydan okumaktı. “Sen biliyor musun peki” diye sorulduğunda ise “ben bilmediğimi biliyorum” derdi.
1 note
·
View note
Photo
bi kaç gündür akşamları da felsefe tarihi’ni okuyordum, küçük küçük notlar alarak ilerliyordum ama böyle olmayacak.. sadece başlıklarını yazıp geçmek olmaz, oturup özetini çıkartmak da akıl karı değil. şöyle bi şeyler yapıcam bakalım:
(bölümler bittikçe gelip buraya eklerim ama kuvvetle ihtimal kendi anlayacağım şekilde olur. bazen kısa kısa notlar, bazen işte ne bileyim. ‘’sadece kendime yönelik olmasın hadi.��’ deyip sizin için o bölümle alakalı videoyu başlığa bırakırım.)
felsefe tarihi
felsefenin başlangıcı
felsefe, mö 6. yüzyılla 5.yüzyıl arasında kalan bir dönemde aynı anda dünyanın birçok yerinde başlamıştır. akdeniz’in doğusunda, güneyinde ve kuzeyinde, çin ve hindistan’da birtakım bilge adamlar, karşı karşıya kaldıkları kaotik yapı ya da düzenle hesaplaşırken, üyeleri oldukları kültürlerin yerleşik alışkanlıkları, dini inançları ve mitolojik inanışlarıyla yetinmeyerek yeni bir düzen oluşturmaya çalışırlar. düşüncenin kendilerinde belli bir soyutlaşma eğilimine girdiği bu bilge ya da filozoflar, daha derinlikli sorular sorup, daha iddialı, daha spekülatif ve ihtiraslı yanıtlar ortaya koydular. aynı kültürlere mensup olan bu bilgelerden beş tanesi öne çıkarılabilir: zerdüşt ( mö 628-551), thales ( mö 625-547), siddhartha gautama ( mö 563-545), konfüçyüs ( mö 551-479) ve lao-tzu ( mö 6.yüzyıl).
neden yunan mucizesi peki? bilgiyi pratik bir kaygı içinde olmadan, bizatihi kendisi için istemiş olmaları nedeniyle, rasyonel düşüncenin gerçek anlamda başlatıcısı oldukları söylenebilir. -theoriaya yükseliş-
birinci bölüm
sokrates öncesi doğa felsefesi (presokratik dönem)
iyonya okulu
felsefe tarihinin ilk okul veya düşünce geleneğini oluşturan iyonyalı filozoflar, thales, anaksimandros ve anaksimenes olarak sıralanır. iyonya veya miletos okul, felsefenin ilk okulu olarak çıkarken, batı anadolu kıyısındaki iyonya da antik yunan felsefesinin ilk merkezi olarak seçilmiştir.
pythagorasçılar
ilk yunan felsefesinin ikinci okulu teolojik, bilimsel ve felsefi görüşleriyle seçkinleşmiş olan pythagorasçı okul’dur. mö 6. yüzyılın ikinci yarısında güney italya’da, kroton’da pyhagoras tarafından krulmuş olan okul, ilkçağ yunan felsefesinde, iyonya’da kurulmuş olan doğu geleneği karşısında, batı geleneğini temsil eder.
herakleitos
hem birlik hem çokluk filofu.
elea okulu - parmenides, zenon
elea okulunun kurcusu olan parmenides, yunan felsefesinin bundan sonraki seyrini baştan aşağıyı değiştirmiştir.
zenon, okulun ikinci filozofudur. yeni bir öğreti öne sürmekten ziyade, parmenides’in monizmini ustaca tasarlanmış birtakım paradoks ya da argümanlarla savunur.
plürealistler - empedokles, anaksagoras, demokritos
antik yunan felsefesinde birlik ile çokluk arasındaki ilişkinin neden meydana geldiği ve dolayısıyla ‘’neyin gerçekten varolduğu’’ problemi üzerine yoğunlaşan başka bir okul da atomcu okul’dur. leukippos ve demokritos gibi iki temsilcisi olmakla birlikte, bunlardan öne çıkan, atomcu kuramın esas itibariyle kendisine mal edildiği filozof demokritos’tur.
-iyonyalı filozofların varlığın temeline maddeyi, maddi bir ilkeyi yerleştirdikleri yerde phyhagorasçılar, varlığın arkhesi olarak formel bir ilkeyi, sayıyı öne sürmüşler; elea okulu değişmenin bir yanılsamadan başka bir şey olmadığını söylerken, herakleitos değişmenin gerçek olduğunu iddia etmiştir; thales, anaksimandros ve anaksimenes gibi filozofların varlığın tek bir maddeden türedikleri yerde, empedokles ve anaksagoras gibi plüralist filozoflar varlığın temelinde bir çok madde yerleştirmişlerdir. bir gelişmeye, bir sentez için gerekli altyapıya işaret eden söz konusu çelişik süreç, bununla birlikte ortalama insanın, doğa üzerine olan felsefeye sırt çevirmesine neden olmuştur.-
ikinci bölüm
insan üzerine felsefe
atomcu felsefenin ardından, yaklaşık mö 5. yüzyılın ortalarında, yunan’da büyük bir felsefi dönüşüm yaşanır. varlık ya da gerçeklik üzerine çıkar gütmeyen felsefi spekülasyonun ardından, felsefenin merkezine insan geçirilir; felsefi ilgi, evrenden insana dönerken kozmoloji ve ontoloji ile ilgili önemli entelektüel sorulardan insan yaşamı ve eylemiyle ilgili ivedilikle cevaplanması gereken sorulara doğru kayar. artık filozoflar dikkatlerini daha ziyade etik ve siyaset felsefesine çevirirken, felsefeye tam bir hümanizm hakim olur. üstelik sofistlerle sokrates tarafından temsil edilen insan üzerinde felsefenin belirleyici motifi, insanın bilme ve anlama isteğini karşılamak, merakını gidermek amacı dışında kalan birtakım pratik amaçlar olur.
sofistler
4. yüzyılın ünlü tarihçisi ve derlemecisi ksenophanes’in ‘’ her isteyene para karşılığında bilgelik satanlar.’’diye tanımladığı sofistlerin en ünlü ve önemli temsilcileri arasında, protagoras, gorcias, prodikos, hippias, antiphon, thrrasymakhos ve kallikles bulunur. sofistler, felsefi bir okul oluşturmaktan ziyade, belli bir mesleğin üyesi olan, toplumsal koşulların değişmesinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan pretik işlerde yol göstericiliğe duyulan açlıktan, kendileri için bir meslek ve yaşam biçimi üretmiş olup para karşılığında ders veren gezgin öğretmenlerdi.
sokrates
sokrates, genel olarak felsefenin, özel olarak da antik yunan felsefesinin, hiç kuşku yok ki en kilit ismidir. nitekim batı felsefesinin beşiği kabul edilen antik yunan felsefesi, bir bütün olarak onun ismiyle sınıflandırılır. gerçekten de ondan önce yaşamış ve doğa felsefesiyle uğraşmış bütün filozoflara, sokrates’ten önce gelenler anlamıda presokratikler adı verilir. bna karşın, sokrates’ten sonra gelen yunan filozofları onun doğrudan ya da dolaylı öğrencisi olma, ondan feyiz alma anlamında sokratikler olarak geçer. tarihin tanıdığı ilk ve en büyük sistemin kurucusu olan platon, sokrates’in öğrencisi; antik yunan felsefesinin son büyük filozofu olan aristotales ise platon’un öğrencisi olmuştur.
üçüncü bölüm
sistematik felsefe
helenistik felsefenin üçüncü ve son bölümü, platon ve aristoteles gibi iki büyük filozofun felsefelerinden oluşan sistematik dönemdir.
platon
aristoteles
dördüncü bölüm
helenistik felsefe
siyasi anlamda kent devletinin sona erdiği mö 322 yılıyla helenistik çağın son büyük imparatorluğunun roma’nın bir parçası olduğu mö 30 yılıarasındaki dönemin felsefesinden meydana gelen helenistik felsefeyle roma’nın egemenliği altında yaklaşık olarak ms 5 yüzyıla kadar süren roma felsefesinden meydana gelir. bu dönem aynı zamanda klasik kuramların vuku bulan çok temel sosyal ve politik değişimlere bağlı olarak büyük bir dönüşüme uğradığı dönemdir.
epikürosçuluk, stoacılık, septizim, yeni-platonculuk
ortaçağ felsefesi
yaklaşık yirmi altı yüzyıllık oldukça uzun bir döneme tekabül eden felsefe tarihinin antik felsefe ile modern felsefe arasında kalan yaklaşık bin yıllık dönemde, felsefeye tarihsel bir sınıflama kaygısıyla yaklaşan hemen herkes tarafından ortaçağ felsefesi adı verilmektedir. ortaçağ felsefesinin başlangıcındaz aziz agustinus buunur. bunun nedeni aziz agustinus’un, bütün bir ortaçağ felsefesi veya en azından hıristiyan düşüncesi için bir model oluşturması, ortaçağ felsefesinin gündemini, programını belirlemiş olmasıdır. ondan hemen önce gelen apolojistler ise yunan felsefesine karşı açtıkları savaş sayesinde ortaçağ felsefesinin zminini büyük ölçüde oluşturan antik yunan felsefesini öğrenip hıristiyan felsefesine mal etme imkanı bulmuştur. ortaçağ felsefesi 14. yüzyılın sonlarında, avrupa uygarlığının rönesans çağında, modern diye nitelenen yeni bir dünya görüşü ve felsefe anlayışının zuhuruyla birlikte sona erer.
beşinci bölüm
patristik felsefe
ortaçağ felsefesi, batı’da hıristiyan ortaçağ felsefesi olarak, () ms. 2.ve 3. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar olan patristik felsefeyle, (2) 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar süren skolastik felsefeden meydana gelir. hıristiyan ortaçağ felsefesiyle esas anlaşılan şey, bunlardan skolastik felsefe ve felsefenin özellikle 12. ve 14. yüzyıllar arasındaki parlak dönemi olmakla birlikte, söz konusu altın çağın büyük entelektüel yapısının temelinde, skolastik felsefeyi önemli ölçüde şekillendiren, onun felsefeyle olan ilişkisini belirleyen patristik felsefenin olduğunu unutmamak gerekir.
clement, origenes, aziz ugustinus,boethius
altıncı bölüm
islam felsefesi
ortaçağ felsefesinin bir diğer önemli ve özgün felsefe geleneği islam felsefesidir. islam felsefesi, batı’nın patristik felsefenin ardından ağır bir ‘’karanlık çağ’a girdiği sırada kültür tarihinde özellikle bilginin sadece korunmasına değil fakat yeni katkılara zenginleşmesine önemli katkılarda bulunmuş; bu anlamda, antik felsefe 12. yüzyıl sonrası skolastik hıristiyan felsefesi arasında köprü görevi yerine getirmiş bir felsefe geleneği olarak ortaya çıkmıştır. islam felsefesine müslümanlar dışında da katkıda bulunanlar olduğu ve islam felsefesi sadece arap dilinde ifade edilmediği için islam felsefesi çok genel bir biçimde, bir bütün olarak islam kültüründen doğmuş olan felsefe geleneği diye tanımlanabilir.
doğu’da: kindi, razi, farabi, ibn sina ve gazali
batı’da: ibn bacce, ibn tufeyl ve ibn rüşt
tasavvufi felsefe ve aydınlanma felsefesi: sühreverdi ve ibn arabi
yedinci bölüm
skolastik felsefe
hıristiyan ortaçağ felsefesinin, patristik dönemden sonraki ikinci ve birinciye kıyasla, çok daha önemli olan dönemi, skolastik dönem ve felsefesidir. bu felfese tarihsel açıdan 8. yüzyılla 13. yüzyıl arasında kalan dönemin felsefesi olarak tanımlanır. skolastisizm: ‘’okullu’’, ‘’okula ait olan’’
inanç ve bilgiyi, bilimi, özellikle de aristoteles’in bilimsel dizgesini kiliseyle uyumlu bir biçimde birleştirmeye çalışan ortaçağ felsefesi.
hazırlık dönemi / jhon scotus egiguena
erken skolastik / aziz anselmus - petrus abelarmus
yüksek skolastik / aziz bonaventura - aquinali thomas - roger bacon - jhon duns scotus
gerileme dönemi / ockhamlı william
sekizinci bölüm
rönesans felsefesi
rönesans felsefesi bir geçit döneminin, yani avrpa uygarlığının yaklaşık bin yıl süren ortaçağ ile yeniçağ arasındaki dönemin felsefesidir. tarihsel olarak 1400 ile 1600 yılları arasında kalan dönemi ifade eder. işte bu dönemde geliştirilen ve ortaçağ ile modern yeniçağ felsefesi arasında bir tür köprü görevi üslenen felsefeye rönesans felsefesi adı verilmektedir. bu felsefenin bir geçiş dönemi felsefesi olmasının en temel nedeni, onun hem ortaçağ felsefesiyle süreklilik arz etmesi hem de felsefede bir ‘’ yeniden doğuşu’’ temsil etmesidir.
11 notes
·
View notes
Text
Antik Yunan Filozoflarından Hayata Bakışınızı Etkileyecek 10 Alıntı
Antik Yunan Filozoflarından Hayata Bakışınızı Etkileyecek 10 Alıntı
Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar kötüdür. –Platon
Arkanızda bıraktığınız şey, taş anıtlarda yazan değil, başkalarının hayatına dokunduğunuz şeylerdir.-Perikles
Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir. –Sokrates
Kalite, bir eylem değil, bir alışkanlıktır. –Aristoteles
Dinlemeyi öğrenirsen, kötü konuşmalardan bile yararlanabilirsin. –Plutarkhos
Zengin oIun,ama başarı için. Kötü bir…
View On WordPress
#Antik Yunan Filozofları#Antik Yunan Filozoflarından Hayata Bakışınızı Etkileyecek 10 Alıntı#tanju han#tanjuhan
0 notes
Text
İslam-Kuran-İnanç Üzerine
İslam inanç sistemi, kuran hadis sünnet üzerine kuruludur. bu üçlü kombinden birinde kafa karışıklığı yaşamaya başladıysan diğerleri de çorap söküğü gibi geliyor.
13 yaşımda babamı kaybettiğimde onunla iletişime geçme düşünce ve hayaliyle kuran öğrenmiştim. mezarlık ziyaretlerimde en sevdiğim müzikleri dinletmiyordum artık. ama ne söylediğini de anlamıyordum. türkçe açıklamasını o dönemlerde okudum. birtakım hikayeler, “biz” dilinde kaleme alınmış tehdit cümleleri, içeriyordu. ilgimi çekmedi bıraktım. zamanla eril dille yazılmış olması kadın kalbimi kırsa da “inanç sorgulanmaz” deyip geçiştiriyordum. sonuç olarak allah kelamı, insan aklı sınırları vs vs
Ama hadisler insan tarafından kaleme alınmıştı ve onda da çok problem görmeye başladım. çünkü hadisler dinin kaynağı olarak kabul edilecekse, islam aşırı agresif, holigan ve insanların gündelik yaşamlarını çok kısıtlayan bir din haline geliyor. örneğin kadınların tüylerini aldırması bile hadislerde yasak. dolayısıyla hadis redçisi oldum. bu kolay oldu, sonuçta zaten hadislerin insanlar tarafından yazıldığı biliniyor. hz muhammed döneminden çok sonra yazıldığı biliniyor. o yüzden bunlar uydurmadır diyip geçebildim. bunda caner taslaman gibi insanların varlığı da etkili oldu. kendimi mezhepsiz kuran müslümanı olarak adlandırdım.
Kadınları yeren, ikincil yapan ayetleriyle kırgınlığım allaha devam etse de kuran'ın allah tarafından gönderilmiş mükemmel bir kitap olduğunu düşünüyordum. bundaki en önemli etmen yıllarca okuduğum ve tarihsel boyutunu araştırmaya hiç gerek görmediğim kuran mucizeleriydi. neyse buna sonra gelicem. önce sorgulama nerden başladı ona değineyim: antik mısır tarihini araştırıyordum. antik mısır çok gelişmiş bir toplum bildiğiniz üzere ve irili ufaklı neredeyse her olay kayıtlara geçiriliyor. nil nehri bu sene şu kadar taştı, şu kadar hasat aldık, bilmemne firavunu öldü yerine şu geldi, şu oldu bu oldu her şey kayıtlı. bakalım bu tayfa hz.musa hakkında neler yazmış. araştırdım, araştırdım ve o her şeyi kayıt altına alan mısır uygarlığında hz musa hikayesine dair tek bir kanıt bile bulamadım. büyük kıtlık, gökten böcek yağması, onbinlerce kölenin kaçması, firavunun kovalaması firavunun ordusuyla suda boğulması vs bunların hiçbirine dair hiç bir ibare yok. çoğu firavunun nasıl öldüğü biliniyor ve hz musa'nın yaşadığı tahmin edilen zaman diliminde boğularak ölen bir firavun yok. bir tane mumya çıkmıştı zamanında onun da diş apsesinden ölen bir köylü olduğu ortaya çıkmıştı.
Bu durum karşısında dev şok geçirdim diyebilirim. redditten yahudi ve hristiyan forumlarında neler yazıldığına baktım. onların çoğu zaten bu olayın tarihsel bir olay değil bir metafor olduğunu kabul etmiş. caner taslaman ne diyor falan diye baktım, verdiği bir firavun ismi var ama onun boğularak ölmediği zaten kayıtlardan biliniyor. en güvendiğim dağa bile kar yağmış oldu.
Sonra dedim ki e peki kuran mucizeleri ne olacak onları allah yazdırmadıysa insanlar nasıl bilebilir? kısa cevap: neredeyse hepsi kurandan önce zaten vardı...
kuran mucizelerinden bahsedildiğinde ben dahil neredeyse her müslüman tarihsel bir araştırma yapmaya gerek duymaz.vay be o zaman bunun bilinmesi imkansız der geçeriz.
misal 1) denizlerin karışmamasıyla başlayayım. antik yunan denizcileri tarafından zaten biliniyordu.
2) evrenin başlangıcının olması... o zamanki hakim görüşlerden biri evrenin sonsuzdan geldiğiydi. ama yunan filozofları şöyle bir çıkarım yapmış "doğadaki kayalar, dağlar vs rüzgar tarafından şekillendirildiyse, evren sonsuzdan gelse şimdiye kadar dünyanın dümdüz bir yer olması gerekirdi" yani adamlar basit bir çıkarımla evrenin sonsuzdan gelmediğini, başlangıcının olduğunu bulmuşlar.
3) evrenin genişlemesi... evrenin genişlemesi konusu sümer mitolojisinde birebir var. bunu sorularla islamiyet sitesinde sordum. bütün bunlar önceki şeylerde var diye adamlar şöyle bir cevap verdi: her topluma peygamber gelmiştir dolayısıyla sümerlere gelen peygamber de bu bilgiyi vermiştir, kuran da bunu tasdik etmiştir. e tamam da o zaman bu sümer peygamberinin mucizesi oluyor, kuran'ın değil ki? kuran'da o dönem bilinmeyen hiç bir mucize yok.
misal nuh tufanı konusu neredeyse tamamı yine sümerlilerden çıkmış gılgamış destanına dayanıyor. mesela o gün bilinmeyen şeylerden biri amerika kıtasının varlığı. kuran bunu haber veriyor olsaydı buna kesinlikle mucize diyebilirdik. çünkü ondan önce kimse bundan bahsetmemişti.
şimdi biraz da kuran'daki dünya ve evren tasvirlerinden bahsedelim. kuran'da dünya ve evren, o gün insanlar nasıl algılıyorsa birebir öyle tasvir edilmiş. misal yıldızların "yakın" gökte süslemeler olması. bu "yakın" tabirini islam alimleri eğmeye bükmeye çalışıyor, ama yine de işin içinden çıkamıyorlar. yıldızlar yakın değildir, çok uzaktadırlar. ama kuran'da "yakın" diye bir tabir kullanılmış. eğip bükmeye çok gerek yok, o dönem insanlar onları yakın zannediyordu, sebebi bu. bunun yanında dağların göğü düşmekten koruması konusu var. o dönem insanlar uzay falan hakkında bilgi sahibi olmadıkları için kubbe şeklinde bir gökyüzü hayal ediyorlardı ve bunun düşebileceğini düşünüyorlardı. o yüzden dağlar onları tutuyormuş gibi algılanıyordu.
kuran'da karlı iklimler, 6 ay süren gündüzlere dair falan hiçbir bilgi yok. örneğin oruç konusunda 6 ay gündüz yaşayan insanların ne yapması gerektiğine dair birşey yok. cevap basit; bunlar bilinmiyor. o dönemki arabistan, yakın asya, anadolu ve doğu avrupada görülenler ve gökyüzüne bakınca görülenler hariç hiç bir bilgi yok.
Özet olarak; kuran'daki her mucize önceden biliniyordu, ekstra eklenen şeyler de günümüzdeki bilimsel gerçeklerle uyuşmuyor. peki kuran nasıl yazılmış olabilir. bu konuda çok net bir fikrim yok. kuran dönemine göre tutarlı bir kitap mı? evet tutarlı. hz muhammed muhtemelen dahi seviyesinde zeki bir insandı (okuma yazma da biliyordu, alimler bile kabul ediyor) hz muhammed ticaretle uğraştığı için çok fazla sayıda şehre seyahat ediyor, farklı insanlarla tanışıyordu. zaten dahi seviyesinde biri olduğu için hayatı boyunca öğrendiği antik bilgileri toplayıp, üzerine farklı kurallar ekleyip dönemine göre tutarlı bir kitap çıkarması mümkün. hz muhammed döneminde dürüstlüğüyle biliniyor muydu? evet. peki neden böyle bir işe girişsin ki. bilmiyoruz. belki psikolojik bir takım problemler yaşıyordu ve gerçekten tanrı ile konuştuğunu zannediyordu. böyle bir şey olabilir. sonuç olarak kuran'nın allah tarafından. gönderildiğine dair hiç bir kanıt bulamıyorum. yaptığım çıkarımlar bana bunun insan tarafından yazılmış olduğunu gösteriyor. burada şöyle bir eleştiri geliyor. bu tutarlı kitap bir insan tarafından nasıl yazılsın? yav yüzüklerin efendisi, harry potter falan tutarsız kitaplar mı? yunan mitolojisi çok mu kötü bir hikaye? tarihin her döneminde zeki insanlar vardı ve bunlar tutarlı ve ilgi çekici hikayeler yazmayı başarmışlar.
İşte kuran da böyle.
7 notes
·
View notes
Text
Patristik Felsefe ve Skolastik Felsefe Arasındaki Temel Farklar
Felsefe tarihinin yaklaşık olarak bin yıllık dönemini kapsamış olan Orta çağ felsefesi, patristik felsefe ve skolastik felsefe olarak ele alınacaktır. Ayrıca patristik felsefe ve skolastik felsefe arasında farklar da detaylı olarak incelenecektir.
Patristik Felsefe ve Skolastik Felsefe
1. Patristik Felsefe Nedir? Bir Orta Çağ felsefesi olarak Patristik felsefe, MS 2. ve 3.yüzyıldan 8. yüzyıla kadar olan dönemi temsil eder. 8.yüzyıldan 15.yüzyıla kadar olan dönem ise Skolastik felsefedir. Skolastik felsefeyi önemli derecede şekillendiren ve onun felsefe ile olan ilişkisini tanımlayan Patristik felsefe olduğu düşünülür.
Patristik felsefe "Kilise Babalarının (patres)" felsefesi olarak bilinir. Bunun nedeni ise, Patristik dönem ya da filozoflarının sadece kilisede görevli din adamları veya rahipler olmaları değil, "Kilise Babası" deyimi kilisenin en tepesindeki ruhani otorite için kullanmış olmakla birlikte bu deyim daha sonra bütün din adamları için kullanılmaya başlanmıştır. Söz konusu deyim daha ziyade "kurucu" anlatılmak isteniyordu. Kurucuların ya da diğer bir tabir ile "Kilise Babaları"nın felsefesi olan Patristik felsefe, Hristiyan felsefesinin sonradan inşa edilmek üzere bir zemin hazırladığı söylenebilir. Bu kuruculuğun iki anlamı ya da evresi vardır. İlk anlamına göre Patristik dönemin ilk filozofları, Hristiyan teolojisi oluşturan dogmatik teoloji ile apolojetikten ikincisini oluşturdukları rahatlıkla dile getirilebilir. Ayrıca bu iki ayrı teoloji türünden apolojetiğin dogmatik teolojiden daha temel olduğunu hatırlatmak isteriz. Nedeni incelendiğinde dogmatik teoloji, temelde Katolik inancını halihazırda benimsemiş olanlara hitap ettiği inancı varsayar. Fakat apolojetik ise, Hristiyan ya da Katolik inancı olarak nitelendirebileceğimiz inancı benimsememiş veya ona karşı çıkmakta olanlara hitap ettiğinden teoride inanca sevk etmeyi amaçlar. Apolojetik Hristiyanlığı karşı yöneltilmiş olan kişisel, sosyal, politik veya dini saldırılar karşısında savunma amacını ilke edinir. Apolojetik, suçlamayı çürütmek için karşı tarafın kendisine doğrudan doğruya yöneltme şeklinde değil, hakikatın peşinde koşan inançlı kişiyi Hristiyan vahyinin akla uygun şeklinde doğruluğunu ve güvenilirliğini tanımaya davet eder. Patristik felsefenin özellikle ilk dönemi apolojetiğin bu birinci dönemiyle tamamen örtüşür. Patristik felsefe genel manada, putperestliğe veya seküler felsefeye karşı Hristiyan inancını savunmuştur. Daha sonralarında ise benimsediği Platoncu ve Yeni Platoncu felsefesi ile de Hristiyanlığı anlamlandırıp güçlendirmeye, putperestliğe ve gnostisizmin saldırılarına karşı korumaya çalışmıştır. Patristik felsefe kuruculuğu ikinci anlamı Patristik felsefenin ikinci anlamı incelenirse, Antik Yunan felsefesini özellikle de Patristik düşüncenin altın döneminde Hristiyanlığa entegre etmesidir. Bundan yola çıkarak apolojetiğin veya Patristik felsefenin ilk döneminde Hristiyan inancını çoktanrılı ve sapkın diye nitelendirmişlerdir. Bu nitelendirmeyi yapan Kilise Babaları ikinci dönemden itibaren artık insan aklının erişebileceği en yüksek düzeyi temsil ettiğini görmüşlerdir. Dahası, bu yüksek düzeyi gördükten sonra ilgili hakikatları iyice sentenmiş ve açıkça bir tarzda ifade etmek için gerekli kavramsal araçlara sahip olduğunu görmüşlerdir. Patristik Felsefenin Altın Çağı Yaklaşık olarak 250 yıl süren bu altın çağı dönemi, patristik felsefenin ikinci dönemine tekamül eder. Bu dönemin özellikle Celement, Origenes ve Aziz Augustinus gibi felsefecilerle yükselmiştir. Patristik felsefenin altın çağı olarak isimlendirilen bu dönemin en önemli özelliği ise, Yunan felsefesiyle Hristiyanlık arasındaki karşıtlığı en aza indirmesiyle ile bilinir. Farklı bir şekilde ifade edilecek olursa bu söz konusu olan ikinci dönem Yunan felsefesi ve Helenistik felsefenin Hristiyanlık arasında ciddi bir yakınlaşma ve hatta uzlaşma gibi bir etkileşim sürecine girildiği açıktır. Hristiyan Kilise Babaları Yunan felsefesinden zarar gelmeyeceğini ve aksine bu felsefenin Hristiyan inancı açıklayıp temellendirme çok yararlı olacağını anlamıştır.
2. Skolastik Felsefe Nedir?
Hristiyan Orta çağ felsefesinin, Patristik döneme kıyasla çok daha önemli olan dönemi hiç şüphesiz Skolastik felsefe dönemidir. Bu dönem, felsefe tarihi açısından bakıldığında 8.yüzyıl ile 15.yüzyıl arasında kalan felsefeyi tanımlar.
Skolastisizm "okullu", "okula ait olan" anlamına gelir. Skolastisizm ya da Skolastik felsefe öz yönünden veya formel yönden açıklanabilir. İlk olarak öz yönünden açıklanacak olursa, Hristiyan teolojisinin metodolojik açıdan ve felsefi açıdan rasyonel şekilde bir bütün olarak ortaya koymayı amaçlayan bir hareket olduğu ifade edilebilir. Formel yönden incelendiğinde ise Skolastik felsefe, her şeyden önce okullarda aktarılan, tartışılan, anlatılan felsefeyi tanımlar. Yapılan bu tanım Skolastik felsefeyi kurumsal bir yapı olarak bakıldığında ve yöntem itibariyle olabildiğince iyi karakterize eder. Bu bilgiler ışında ilk çağ felsefesi ve ilk iki yüzyılıyla değerlendirildiğinde modern felsefeden farklı olarak, birtakım dini eğitim veren kurumlarda belli bir geleneğin parçası olacak şekilde oluşturulmuş olan felsefe olarak tanımlanır. Eğitimin ve felsefenin araçları ya da organları olarak ifade edebileceğimiz bu kurumlar 1000 yılına kadar manastır, 1000-1150 yılı arası boyunca katedral okulu ve 1150 yılından itibaren ise önce İtalya olmak üzere daha sonraları Fransa'da olacak şekilde üniversite olmuştur. Skolastik felsefe baştan sonra kurumsal bir yapı şeklinde gelişmiş olup; manastır, katedral ve benzeri dini kurumlar ile üniversiteler sayesinde bu felsefenin disiplinli şekilde teknik bir tarzda gelişmesine yol açmıştır. Bu düşünce yapısı ışında ilk kurulan üniversiteler; İtalya'da Bologna Üniversitesi, Notre Dame Teoloji Okulu ile St.Genevieve Mantık Okulu'nun birleşmesi suretiyle kurulan Paris Üniversitesi olmuştur. Skolastik felsefenin diğer bir özelliği olarak okullarda okutulan felsefe anlamında, geleneğin korunmasını ve sürdürülmesini amaçlayan müfredatı dikkat çeker. Üniversiteye felsefe ve teoloji öğrenmek amacıyla giden herkesten öğrenilmesini beklenen şey belli bir konular öbeğini içeriyordu. Üniversite ve manastırda okuyan öğrenciler görmemli bilgelik anıtına kendi küçük taşlarını koymadan önce uzmanlaşmaları gereken bir bilgi birikimi olmak vardır. Burada esas olarak yapılmak istenen şey, geleneğin öğrenilip sürdürülmesi ve tilmizlere yani öğrencilere aktarılarak daha iyi seviyelere götürülmesidir. Skolastik felsefenin diğer özellikleri Skolastik felsefenin düşüncesinde bilim pek yer tutmaz. Bilim anlamında gerçekleştirilmiş olan son çalışma Skolastiğin yükselme döneminde Aristoteles'in bilimsel eserleri olmuştur. Bu bilim adına gerçekleştirilen çalışmaların azlığı tıpkı Patristik dönemde olduğu gibi temel sorun insan varlığının kurtuluşu problemidir. Bundan dolayı Orta çağda felsefesinde kendini bir adım öne çıkaran çaba hep Tanrının sözünü ve kelamını iyice kavrayabilme olmuştur. Skolastik felsefe hazırlık dönemi çıkarılacak olursa Aristoteles felsefesine dayanarak bu dönemdeki felsefe ile özdeşleşmiştir. Aristoteles'i Skolastik felsefeye kazandıran şey ise 12. yüzyıldan itibaren oldukça geniş çaplı bir tercüme etkinliği olmuştur.
Patristik Felsefe ve Skolastik Felsefe Arasındaki Temel Farklar
Patristik Felsefe Dönemi; M.Ö 8.yüzyıla kadar devam etmiştir. Patristik felsefe döneminin temellerini tanrı ve inanç sistemleri oluşturur. Platon ve Platonculuk adı verilen felsefe öğretileri ön plandadır. Patristik felsefe döneminde kilisenin ağırlığı oldukça fazla olmakla birlikte inançlar her zaman aklın önüne geçerek aklın üzerinde tutulmuştur. Kilisenin ağırlığının fazla olmasının nedeni ise, bu felsefe görüşünü savunan filozofların daha çok din adamlarından oluşmasıdır. Patristik dönemde felsefe, teoloji yani tanrıbilim ve dinin doğruları bir bütünün öğeleri veya parçaları olarak değerlendirilmiştir. Skolastik Felsefe Dönemi; 8.yüzyıl ve 15.yüzyıllar arasında etkin olan bir felsefedir. Skolastik felsefe daha çok Aristotelesçi bir felsefe izlemiş, onun öğretilerini her zaman ön planda tutmuştur. Skolastik felsefe patristik felsefeye tamamen zıt şekilde aklı ön planda tutmuş ve aklı ile her şeye ulaşmanın mümkün olabileceğini savunmuştur. Akıl her ne kadar öne çıkarılmış olmuşsa da din tamamen yok sayılmamış, inancı temellendirerek akıl sayesinde daha sistematik bir hale getirilmeye çalışılmıştır. Orta çağ felsefesinde, patristik dönemi felsefesine göre daha çok önemli bir dönemdir. Kaynak: Bu yazı Felsefe Tarihi-Ahmet Cevizci adlı kitaptan faydalanılarak siz yazılmıştır. Read the full article
0 notes
Text
Yaşam Felsefesi ve Ruh-Beden Dengesi
Yaşam felsefesi, bireyim doğru yetişmesi ve olgunluğa ulaşması için en iyi ruh-beden durumunu sağlamayı amaçlar. Yaşam filozofları inanır ki, felsefeyle ilgilenmenin entellektüel olabilmenin temelinde dengeli ve dingil bir ruh hali yatmaktadır fakat ruh halini etkileyen en büyük faktörlerden birisi de bedenin durumudur.
Bedenine saygı göstermeyen, dikkat etmeyen bir kişinin ruhsal olarak felsefeyi, doğru düşünmeyi benimseyip, kendini adayabilecek durumda olmadığına inanır. Bu nedenle birbirini karşılıklı olarak etkileyen bu döngüde, ruha da bedene de disiplinli bir şekilde dikkat etmek gerekmektedir. Bu aynı zamanda bir bilinç ve uyanıklık hali oluşturacaktır.
Yaşam felsefesi, antik yunan dönemindeki sağlıklı, estetik bedenler ve o dönemdeki felsefeye verilen önem, çıkan teorilerden esinlenerek oluşturulmuştur. Temelinde de entellektüel birikim, sportif disiplin ve spor felsefesi yer almaktadır.
#felsefe#felsefebilim#yaşam#yaşamfelsefesi#ruh#spor#sporfelsefesi#antik yunan#entellektuel#beden#filozof
101 notes
·
View notes
Photo
@Regrann from @hatirlayici - Bu eserlerin üstüne o kadar çok yazmak çizmek istiyorum ki anlatamam...O nedenle parça parça altını çizdiklerimi sizlerle paylaşıyorum. Huzurlu günler dilerim... 🍀Kişinin kendi kaderini belirleyen, daha doğrusu gösteren kendi hakkında düşündükleridir. 🍀Ancak uyanık ve sağlıklı tabiatlı olanlar güneşin açık seçik doğduğunu hatırlarlar. 🍀İşte hayat, büyük bir kısmını denemediğim bir deneyim; fakat onların denemiş olmasının bana bir faydası yok. 🍀Antik Çin, Hint, İran ve Yunan filozofları dışsal zenginlikler açısından en yoksul, içsel zenginlikler açısından ise en zengin olan sınıftır. 🍀Filozof olmak sadece zekice düşüncelere sahip olmak, hatta bir okul kurmak değil; bilgeliği ilkelerine göre; yani basitlik, bağımsızlık, cömertlik ve güvene dayanan bir hayat sürdürecek kadar çok sevmektir. 🍀Modaya uygun veya en azından temiz ve yamasız giysilere sahip olmak sağlam bir vicdana sahip olmaktan genelde daha önemli görülür. 🍀Kıyafetleri giyecek yeni birinden ziyade yeni kıyafetler gerektiren tüm işlerden uzak durun. 🍀 Kimi zaman bu dünyada insanlar tarafından oldukça sade ve dürüst bir şeyin yapılacağına olan umudumu kaybediyorum. 🍀İnsanların kıyafetine gülmeyi ve tapınmayı engelleyen sadece ciddi bir göz ve samimi olarak yaşanmış bir hayattır. 🍀Maalesef yumurtalarını diğer kuşların yaptığı yuvalara bırakan ve gevezelikleri ve ahenksiz ötüşleriyle hiçbir yolcuyu neşelendirmeyen sığırcıklar ve guguk kuşları gibi davranıyoruz. 🍀Yüce anlamıyla okumak, yalnızca bizi bir lüks olarak uyuşturan ve bu sırada da daha soylu yetilerimizi uyutan bir şeyleri değil, okumak için parmaklarımızın ucunda durmamızı ve en dikkatli ve uyanık olduğumuz saatleri ayırmamızı gerektiren kitapları okumaktır. 🍀Güneşin, ekilmiş tarlalarımıza, çayırlara ve ormanlara ayrım gözetmeden baktığını unutmaya alışmışız. 🍀İyilik asla boşa gitmeyen tek yatırımdır. 🍀Onlar arabalara ve barınaklara kaçarken sen bulutların altına sığın. #book #bookish #bookwarm #bookshelf #bookreview #bookish #bookstagram #igreads #vscocam #kitap #kitapokuru #dekorasyon #interior123 #kitaplık #henrydavidthoreau #photooftheday #instabook #instaread #instamood #kimneokudu #instagood #ki
#book#instaread#bookreview#henrydavidthoreau#bookish#bookshelf#kitaplık#photooftheday#igreads#instabook#bookwarm#vscocam#dekorasyon#instamood#ki#kitapokuru#kimneokudu#kitap#instagood#interior123#bookstagram
4 notes
·
View notes
Text
ARKHE (İLK NEDEN) NEDİR? | Filozoflardan Seçmeler
ARKHE (İLK NEDEN) NEDİR? | Filozoflardan Seçmeler
Antik Yunan’da felsefenin temellenmesini sağlamış önemli bir soru: “İlk neden nedir?”. Yani, tüm bu varlıkların var olmasını sağlayan temel yapıtaşı nerededir? Pek çok filozof bu soruya yanıt aramış. Peki, böylesine önemli bir soruya karşı kilit filozoflar nasıl cevaplar vermiş? Gelin videonun devamında hep beraber öğrenelim. Filozoflar ilk neden denen bu şeyi arkhe olarak…
View On WordPress
#antik yunanda arkhe#arkhe#arkhe etimoloji#arkhe ne demek#arkhe nedir#arkhe nedir sorusuna verilen cevaplar#arkhe problemi#değişim problemi#doğa filozofları ve arkheleri#felsefe arkhe#filozofların arkhe görüşleri#herakleitos arkhe#heraklitos ve parmenides#ilk neden#ilk neden nedir#thales arkhe#yunan filozoflarında arkhe
1 note
·
View note