#tanju han
Explore tagged Tumblr posts
tanjuhan · 7 years ago
Text
Şehirlerdeki Boş Alan Sorununa Çözüm Bulan Depolama Girişimi: Clutter
Şehirlerdeki Boş Alan Sorununa Çözüm Bulan Depolama Girişimi: Clutter
Emlak sektörünü etkileyecek ve uzun vadede olumlu değişimler oluşturacak bir girişim daha… Clutter, bir depolama girişimi olarak emlak sektöründe tüketicilerin çok önemli bir ihtiyacını giderirken aynı zamanda sektördeki sınırlı boş alan sorununa da çözüm buluyor.
Clutter, gerek normal yaşamınızda ihtiyacınız olmayan eşyaları farklı bir yerde depolarken gerek taşınma esnasında eşyalarınızı evden…
View On WordPress
3 notes · View notes
oguzhanahmetkara · 6 years ago
Text
ESKİ TÜRK DEVLET TEŞKİLATINDA "TANHU" UNVANI VE TARİHİ GELİŞMESİ
Doç. Dr. Abdülkadir DONUK
Tanınmış türkoloğumuz F. Köprülü'nün belirttiği gibi "Eski Türk Unvanları" yalnız dil tarihi açısından değil, umumiyetle kültür tarihi ve bilhassa Türk devlet hukuku tarihi bakımından çok mühimdir. Türk devletlerinde siyasi ve içtimai bir mevki veya bir kamu vazifesi ifade eden bazı ünvanlar mevcuttur ki, bunların açıklanması ile eski Türk topluluklarının içtimai bünyesini ve hukuki teşkilatını anlamak mümkün olacaktır. Bu itibarla, "Tanhu" unvanının eski Türk devlet teşkilatında oynadığı rolü tespit edebilmek için, evvela hangi Türk devletinde görüldüğü, kimler tarafından ne maksat ile kullanıldığı, yayılma sahaları, manası, menşei hakkında ileri sürülen türlü iddiaların doğru olup olmadığı, son olarak da ne olması gerektiğini açıklamaya çalışmak araştırmamızın esasını teşkil etmektedir.
Önce, ehemniyetli gördüğüm bir noktanın açıklanmasının faydalı olacağı düşüncesindeyim.
"Tanhu" veya diğer Türk unvanları üzerinde şimdiye kadar yapılan tetkiklerden çoğu, sadece linguistic açıdan ele alınmış olduğundan, eksik ve hatalı neticelere varan bir takım etimoloji tecrübelerinden ileriye gidememiştir. Bunda da yabancı bir müstehasısın ileri sürdüğü fikrin, kendisini teyid eden diğer araştırıcılarca da benimsenmesi yanında, konu ile hiç alakası olmayan iddiaların da ileri sürülmesiyle bazı unvanların menşei meselesini kesin olarak ortaya çıkarmak mümkün olamamaktadır. Kaldı ki, sadece dış benzetmeler ve faraziyelerden hareket eden birçok sinolog, mongolist, slavist vb. meşgul oldukları sahanın da tesiriyle, Türk idari unvanlarını başka menşelerde aramanın gayreti içinde olmuşlardır. Hatta, o kadar ki, tarihte çeşitli imparatorluklar ve sayısız devletler kurmuş olan Türklerin kullandıkları unvanlardan pek çoğu Türk menşeli kabul edilmemektedir. Nitekim "Tanhu" unvanı da bunlardan biridir. Biz burada kaynaklar muvacehesinde gerçeği ortaya koymağa çalışacağız.
Hun dilinde "imparator" demek olup "sonsuz genişlik, yücelik, ululuk" manalarına gelen "Tanhu" (Çince şeklinin türlü okunuşları: Tanju, Şan-hu, Şen-hu, Zhen-ku, Zenghi, Zhen-hu, Shan-yü, Jenuye, Şanu, Zen-kü, Zen-jü, Shany, Şan-yü) unvanı M.Ö. 3. asırdan Türkler arasında hakan unvanı yaygınlaşıncaya, yani M.S. 6. asra kadar Asya Türk devletlerinde (Büyük Hun İmparatorluğu, güney ve kuzey Hun devletleri, I.Chao, II.Chao, Hsia, kuzey Liang Hun devletleri ve Lou-lan krallığı) kullanılmıştır. Bu unvanın kesin olarak hangi tarihte ortaya çıktığı bilinmemekle beraber, Mo-tun (M.Ö.209-174)'un babası Tuman'dan çok önceki çağlarda da kullanılmış olduğu düşünülebilir. Bu unvanı yalnız Mo-tun'dan gelen şahısların taşıyabildikleri söylenmektedir.
Asya Hun tarihi hakkında ilk ve en mühim kaynak olan "Shi-ch'i"nin mütercimi De Groot unvanın muahhar bir okunuşu olan şan-yü tabirinin, "Tanhu" olarak okunan sözünün "Tanrı" kelimesi ile ilgisi olabileceğini düşünmüştü. Daha önceleri W. Radloff, unvanın Tanyü okunuşunu kabul ve bunu eski Türkçedeki "Tengri" veya "Tengri-oglığ" ile mukayese etmekte idi. O. Turan da ("Tanju" diye okuduğu unvanın "Tanrı" kelimesinin Çince transkripsiyonu olduğunu ileri sürerek hükümdarın bu unvanı almasının da hakimiyete ve menşeine atfedilen telakkinin bir neticesi olduğu kanaatine varmıştır. Bu unvanın yalnız Çin kaynaklarında zikredildiğini dikkate alan mongolist G.J.Ramstedt, kelimeyi Moğolcaya bağlamaktadır. F.W.K. Müller de unvanın Türklerden daha çok Moğolları ilgilendirdiği fikrindedir. Japon mongolisti K. Shiratory aynı şekilde bu unvanı Moğolca ve Mançuca kelimeler ile birleştirmektedir. Ayrıca bu unvanın Çinliler tarafından kendi prenslerine de verildiği söylenmektedir.
Ayrıca O. Franke "Çin devleti tarihi" adlı eserinde, unvanın değişmesinin mümkün olduğunu söyleyerek, "tan" yerine "şan" diye okunduğu birinci hecesinin "büyük, ulu" manasını, ikinci hecesinin ise (yü veya hou) aslında Hunca hükümdarlık unvanı "Han" olduğunu beyan ile unvanın bütün olarak "Büyük Han" manasını taşıdığını ileri sürmüş ve bu açıklama W. Eberhard tarafından da kabul edilmiştir. E.G. Pulleyblank da bu unvanın eski Çincesinin telaffuzunu dân-hwah olarak kurar ve bunun da "Türkler arasında ortaya çıkan targan, tarxan, vb.nin en eski şekli olduğu" na inanır.
Nihayet B. Ögel de devletin büyüklüğü ile ilgili olan bu unvanı "dunya devleti" anlayışına göre eleştirip açıklamak isteyenlere katılmakta ve Türklerin cihan şümul devlet anlayışının köklerini de (unvanın manasını da göz önünde tutarak) haklı olarak bu çağlara bağlamaktadır. Ayrıca "Tanhu" unvanını, Gök-Türk devletinin kurucularının da kullandıkları belirtilmektedir.
Çin kaynaklarında kendi yazılarının imlası çerçevesinde iki işaretle ve iki hece olarak yazılmış bulunan ve Türkçe olduğu şüphesiz olan "Tanhu" unvanı, Türk devleti arasında 750 yıldan fazla bir zaman kullanılmış olmaktadır.
Sayfa 205-208 / TÜRK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI - 1985
2 notes · View notes
saltprogramlar · 8 years ago
Text
SALT: Şimdiki zamanın sahici hafızası
Meriç Öner’in Vasıf Kortun’dan SALT Araştırma ve Programlar direktörlüğü görevini devralması ve SALT üzerine Oktay Orhun söyleşisi
Tumblr media
"Nerden geldik buraya", SALT Beyoğlu, 2015
Oktay Orhun: Önce retrospektif bir yorumla başlayalım. Zira SALT’ın bugünkü varlığı hem kurumsal ve toplumsal bir kazanım hem de onun fiziksel mevcudiyeti bizatihi bir hafıza mekânı... Ama şaşırtıcı bir şekilde, tüm hafıza mekânları gibi, onu deneyimleyenler için çoğunlukla, sanki ezelden beri varmış hissi uyandırıyor; onun da kendi tarihi olduğu, kurumsal inşanın gerçekleşmesi için birçok merhalenin geçildiği unutuluyor. Bunu okurlara anımsatmak –içinde bulunduğumuz şu dönemde– ayrıca yerinde olabilir. O hâlde SALT’ın kuruluşuna dönersek, başlangıç noktası neydi, hangi saikle hareket edildi ve süreç nasıl ilerledi?
Vasıf Kortun: 2007’de bu işe başlarken, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, Garanti Galeri, Platform Garanti gibi aynı destek yapısına bağlı çok parçalı bir oluşum vardı. SALT baştan yoktu, süreçte biçimlendi. Özgül merak ve meraklılarına bağlı kurumları sıfırlayıp yeniden inşa ederken taşıdıkları bilgiye zarar vermemek gerekiyordu. 2011’de açıldık ama yeni kültür bayağı sonra içselleşti. Takipçilerin yeni konumlarına alışarak kullanıcılara, hatta bileşenlere dönüşmeye başlamaları daha da zaman alıyor. SALT’a altyapı olan üç kurumun, hafıza meselelerine belirgin bir merakı vardı ama performanslarını zamanımıza ve geleceğe uyumlamak, gerektiğinde de sadece merakla yeterince öznel olabilmek, kurumu hantal bir mekanizma olarak algılamamak gerekiyordu. SALT, belli projelerinden ötürü bir “miras makinesi” olma özelliğini taşıyor ama asıl konusu bugünü anlamak için değişik araçlar kullanmak; geçmiş de bu araçlardan biri. Belki de sorunuza referans olan, “araştırmanın görselleştirilmesi” diye adlandırdığımız projeler; Nerden geldik buraya, Tek ve Çok veya Boş Alanlar gibileri...
Tumblr media
"Nerden geldik buraya", SALT Beyoğlu, 2015
Kapasiteyi tümüyle emmediğimiz iki durum var; biri araştırmaya dönüşem[e]miş arşivleme faaliyeti, ikincisi araştırma projelerini kifayetli bir literatüre dönüştürmenin çok zaman alıyor olması. Öte yandan, araştırdığımız, kayda geçirdiğimiz verilerin tamamı kamuya açık; tüm dünyada yegâneyiz. Garanti Bankası, alışılmadık bir hayale, fonlamanın çok ötesinde bir destek verdi. Cesurca, var olandan farklı, sadece burada değil uluslararası manada “kendi olan” bir yapı tecrübesine imkân vermekten endişe duymadı.
Tumblr media
"Tek ve Çok", SALT Galata, 2016
O.O.: Peki, bu inşa sürecinde karşılaşılan muhtemel sorunların aşılmasında ne gibi yöntemler tercih edildi? Örnek verebilir misiniz? İçinde bulunduğumuz durumda –sadece SALT’ın bağlamında değil genel olarak hayatın bütününde– dayanışma, katılımcılık, esneme, alan açma, süreklilik gibi temalar ziyadesiyle önem kazanmış durumda.
Meriç Öner: SALT’ın her zaman yalnızca bir mekân olmadığını vurgularız. Ancak, kurum olarak inşası mekân olarak inşası ile çok yakın temasta gerçekleşti. Fikirleri sözlü ifade etmenin yanı sıra, var olan her fırsatta hakkıyla hayata geçirmenin değeri tartışılmaz. İstanbul’daki iki eski yapının yeniden işlevlendirilmesi süreci de, Türkiye’de tasarım alanını bir sergi, bir konuşma ile değil yaparak açacak bir program olarak geliştirildi. Yapılarda gerekli işlevleri yedi tasarım grubu –Superpool, Şanal Arc, Autoban, Zoom TPU, Ömer Ünal, Hakan Demirel ve Arif Özden-Tanju Özelgin– ile birlikte çalıştık. Bu işe davet edilen tasarımcıların katılımı kadar, her iki yapının yenilenmesi işini üstlenen mimar Han Tümertekin’in bu fikri benimsemesi ve desteklemesi önemliydi. Bunu, uygulamada yaşanan kimi zorlukların tasarımcıların birbirleri ve SALT ekibi ile beraber çalışma arzusuyla aşıldığı bir örnek olarak anımsadım.
V.K.: Açıkçası, iyi bir tartışmayı iyi bir sonuca tercih ediyor, en azından iyi bir tartışma olmadan bu işin olamayacağına inanıyoruz. Bir yandan tasarım grupları, öte yandan farklı alanlardan çok değerli işler yaptıklarını düşündüğümüz kişilerle “uzman tartışmaları”, çok ciddi ev ödevleri derken olabildiğince çeşitlendirilmiş bir süreç geçirildi. Ne kimsenin kartvizitinde ne yazdığına baktık, ne de “ortak akıl” kisvesi ardında birleşik çıkar gruplarının sıradanlığı dayatan tutumlarına kabul gösterdik. Bunun yerine, niyetli, istekli ve meraklılarla beraber ne tarz bir eş yönetime doğru evrilebiliriz fikri vardı. Bu da ancak hakiki bir eş sahiplik anlayışıyla mümkün. Unutmayalım, kültür kurumları kamu araçları ama her şoför, kullandığı aracın motorunun nasıl çalıştığını bilmez. SALT, motorun nasıl çalıştığını öğrenmenize, motoru rektifiye etmeye, hatta motor üretmeye engel olmuyor.
O.O.: Bu noktada kısmen nostaljik bir soru sormak istiyorum. Geçen zaman içinde, SALT’ta sizleri en çok heyecanlandıran sergi ve projeler hangileri oldu?
M.Ö.: SALT’ın programları görece kısa süre kullanıcıya açık oluyor. Bu, görünürde hızlı bir döngü demek. Oysa ki hem arkada yapılan işin süresi, hem de sonrasında tetikleyebilecekleri bakımından çalışmalar uzun soluklu. Hızlı döngü, eş zamanlı peşine düşülen çok çeşitli ilginin kurumda yer bulmasına olanak sağlıyor. Geçen zaman içinde en heyecanlandırıcı olan ve haritalanmasının, objektif veya subjektif biçimde tarif edilmesinin iyi bir yolunu bir türlü bulamadığım bütün programların arasındaki ince bağlantılar.
Tumblr media
"90", SALT Beyoğlu, 2011
Tek bir program seçmek durumunda, 2011 yılında gerçekleştirdiğimiz 90 programını anarım. İstanbul üzerine bir programdı. Farklı disiplinlerden katılımcılara aklımızda olan ama bilgi alanımızda olmayan soruları yöneltmiştik. Yanıtlar konuşma, sunum ve performans biçiminde verilmişti. Sorular ve yanıtçılar, araştırma ve programlar ekibinin katılımıyla tespit edilmişti. Program haftanın altı günü sürüyordu. Çoğu etkinliğe katılım çok düşüktü ama gelenler tam da konunun meraklıları oluyordu. Bu bakımdan kullanıcıları sayıca çoğaltmıyor ama ilgi bakımından çeşitlendiriyordu. Tüm bu özellikleri ile 90’ın SALT’ın niyetlerini açık ettiğini düşünüyorum.
V.K.: MC⁹, Charles Atlas.
Tumblr media
"90", SALT Beyoğlu, 2011
Tumblr media
"MC⁹", SALT Beyoğlu, 2014
O.O.: Türkiye’de kurumsal inşalar çoğunlukla tekil öznelerin büyük çabasını gerektiriyor. Ama bu durum çelişkili biçimde görünürdeki kurumlaşma ile sahici kurumsallaşma arasında bir ayrım doğuruyor. Kurucu özne, ilgi ya da enerjisini kaybettiğinde veyahut sadece başka projelere yönelmek istediğinde tüm yapı bir anda çatırdıyor ve dağılma sürecine giriyor. SALT’ta bu durumu engellemek için ne gibi tedbirler aldınız? Ayrıca bununla bağlantılı olarak, tam da bu görev devri ile kurumlaşmanın tam anlamıyla nihayetine erdiğini söyleyebilir miyiz?
M.Ö.: Vasıf Kortun’dan bir kurucu özne olarak bahsederken, Araştırma ve Programlar ekibi çekirdeğinin ilk andan itibaren SALT’ın ilgi alanlarını ve yönlerini belirlemekte aktif olduğunu da eklemeliyiz. Yani SALT’ın fikri oluşturulurken tanımlar ve sınırlar değil ortaklıklar söz konusuydu. Bugün bunun daha çok sesin katılımıyla pekiştiğini söyleyebiliriz. Benim açımdan görev öncelikle, kimi ustalaşan, kimi yeni tanımlarla aramıza katılan ekibin kaliteli şekilde çalışacağı ortamı sağlamayı gerektiriyor. Kurumlaşmanın nihayete ermesi deyince ise, işlerin mekanikleştiği bir durum çağrışıyor bende. Umarım çok ileri tarihlerde dahi hantallaştıran bir konfora kavuşamayacaktır SALT. Tekrar eden, koşullarını geliştirmeyen, değişmeyen, bir bakıma yaşamayan bir hâlin geçerliliği olamaz.
V.K.: SALT tartışan, deneyen, farklı düşünen, müzakereyi bırakmayan, çalışkan ve birbirine güvenen bir ekiple yürüdü. Zor zamanlarda, kuruma beis getirmeden, kamusallıktan taviz vermeksizin Türkiye’nin en büyük kültür kurumlarından birini yönlendiriyoruz. Ekibe yeni katılımlar var ama kurumu sıçrama tahtası gibi gören kariyercilere, ben-merkezci kullanımlara uygun değil. Daha ziyade “kurmak” ile ilgiliyiz. Kurum bir konum ve durum içinde var olur, kendi başına bir değeri yoktur. Bayatlar ve hakikat üretemez duruma gelirse gereksizleşir. Bu da dünyanın sonu olmayabilir, fetişleştirmeyelim. Eninde sonunda bu bir araç ve ortak derdimiz dirençli ve zinde olması. Kurumun geçmiş pratiğinden gelen artılar da o pratik yeniden değerlendirildiği ve var edildiği sürece miras hanesine yazılmayı hak eder.
O.O.: Peki, tüm bu süreç boyunca beraber çalışma deneyiminiz içinde size güven tesir eden ne gibi özellikler gördünüz yanınızda?
M.Ö.: Vasıf Bey ile yaklaşık on senedir yakın mesafede çalışıyorum. Yalnızca ondan değil, SALT’ın bu düzeyde içerik üretmesine katkıda bulunan çok kişiden çok şey öğrendim. Kritik olan her kararın herkes ile rahatlıkla tartışılabildiği bir ortam kurulduğu için birbirinden öğrenme fırsatının da hep canlı tutulduğunu düşünüyorum. Araştırma ve Programlar ekibinin tek bir ofisi ortak kullanması, bu şekilde açıklık ve yakınlık içerisinde çalışmaya olanak sağlaması bakımından önemli bir ilk karardır. Ekip olarak Vasıf Bey’in hem dikkatini, hem desteğini en yoğun hissettiğimiz konu ise, herhangi bir işin kalite ve bütünlüğünden feragat edilemeyeceğidir. Bunun herkesi işini yaparken doğru önceliklere odaklanmaya teşvik ettiğini ve çok değerli olduğunu düşünüyorum.
V.K.: Birlikte çalışmak kulağa kolay, sıradan gelebilir ama hiç öyle değildir. Masaya getirdiğimizden daha anlamlı önerilerden, uyarılardan korkmuyor, aksine bunları benimsiyoruz. Meriç, tartışmayı öngöremediğiniz bir yerden açar, yamuk bakar; merak ufku da, kuşku ufku da geniştir; ön kabullere tahammülü pek sınırlıdır. Mimariden gelmesine rağmen bilmiş değildir; meseleyi boş yere uzatıp çekiştirmez, sürüncemede bırakmaz, ötelemez; sarı veya kırmızı bayrağı kaldırmaktan çekinmez. İş dağıtmayı benden daha iyi bilir. Tabii, bu süreci birlikte yaşadığımız November Paynter’ın da katkısıyla, SALT’ın istikametini, aksadığı yerleri, yenilemeleri, yeniden yapılandırılması gereken yönlerini sürekli konuşuyoruz.
O.O.: Benim SALT’ta en çok önemsediğim hususlardan biri olan SALT Araştırma’ya değinmek istiyorum. Bu bağlamda ilk sorum, arşivin sürekli artan niceliği ile ilgili... Bunun sayısallaştırması sürgit bir iş ve kuşkusuz çok önemli. Ama aynı zamanda, bunca verinin bir nevi “big data/büyük veri” olarak atıl duruma düşmesi ihtimali de söz konusu... Sormak istediğim husus, arşivin kullanımına ve işlenmesine yönelik. Söz gelimi, SALT sergileri müthiş etkileyici bir şekilde bu arşivi işliyorlar, aynı şekilde Araştıma Fonları da yine arşivin işlevlendirilmesine dönük teşvikler olarak öne çıkıyor. Ama ayrıca, yine de nicelik ile onun işlenmesi arasında artan bir açı sizce de yok mu? Algoritmalara, dijital kütüphanenin veri işleme kapasite gelişimine ve benim aklıma gelmeyen daha bir sürü yeni teknoloji ve kişisel kullanım alanına açık bir alan... Bu sürecin nasıl ilerleyeceğini düşünüyorsunuz, bu sizin de aklınızı meşgul eden bir konu mu?
V.K.: Problemi çok güzel ifade ettiniz. Şimdiki zamanı esas alarak geçmiş ve gelecek adına karar vermenin doğru olduğundan emin değilim. Bir kütüphanenin rafında 30 yıl boyunca kalmış, okunmamış bir kitap olabilir ama onu 31. yıl birisi okuyabileceği için orası kütüphanedir. Belli alanlarda Türkiye’nin 20. yüzyılına dair o kadar çok uyduruk, içine kapalı, kendini tekrarlayan ezberlere maruz bırakılıyoruz ki geleceğe yönelik daha derinlikli araştırma yapabilecek altyapıyı kendi boyutlarımızda sağlamayı şiar edindik. SALT Araştırma’daki kapasite artık algoritmalara, semantik analize, veri madenciliğine, konu modellemesine imkân verir hâle geldi. Nisan ayında açılacak bir sergi için Refik Anadol’la arşivler üzerinden, Google Artists and Machine Intelligence program�� iş birliğinde yaptığımız bir proje var. Bunun dışında, kurumda açık kaynak üzerinden yazılım geliştiriliyor. İçerik ile yazılım arasındaki açı, nicelik ile onun işlenmesi arasındaki açı kadar önemli. Yazılımcımız da bizimle aynı odada, birlikte çalışıyoruz. Bilgi üretimine hizmet veren bir kurum olmak ile bilgi üreten bir kurum olmak arasındaki ilişkiyi çözmüş değiliz ama aramızda durmadan tartışıyoruz.
Tumblr media
Sabiha Bozcalı’nın otoportresi, Tlabar Ailesi'nin izniyle
Tumblr media
Adviye Hanım ve ressam kızı Müzdan Arel, 1927, SALT Araştırma, Said Bey Arşivi
Tumblr media
Kızılçullu (Şirinyer) Su Kemerleri, İzmir, SALT Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi
O.O.: Arşivle ilgili ikinci sorum niteliği ile ilgili. Aslında burada aklıma tarih kurucu/yazıcı niteliği geliyor. Bu anlamıyla SALT, aslında örtülü bir tarih yazım enstitüsü gibi işlev kazanmış durumda ve bu onun idari mekanizması içinde olan herkese çok ciddi bir politik sorumluluk yüklüyor. Sizler bu sorumluluğu üstlenirken hangi hususlara dikkat ediyorsunuz? Burada sezinlediğim bir alttan tarih yazımı tercihi söz konusu. Egemen olanın değil, periferide kalanın tarihi. Söz konusu tarih nesneye ilişkin olsa bile onu kullananın/deneyimleyenin tarihi, sıradan olanın tarihi, demokratik bir tarih anlatısı...
M.Ö.: SALT’ın tarihle ilişkisini ölçek üzerinden değerlendirmek mümkün. Büyük anlatımların tek ve keskin olmaya ihtiyacı var. Tanımlananın haricinde olana da nefes alanı bırakmıyor. Buna eklemlenmek ya da bunu üretmeye niyet etmek tercih edilebilir. Hâlbuki hayat çok sayıda paralel, kesişen hatta çatışan olaylar dizisi biçiminde yaşanıyor. Hemen hepsinde bildiğimizi sandıklarımızda çatlaklar açacak potansiyel var. Bu potansiyele merak duyuyoruz. Onu, yeni bir tek söze dönüştürmeye istekli olmakla aradaki fark, içeriğin kendi ölçeğine saygı duymaktan kaynaklanıyor. Çünkü bir konuyu olduğundan büyük bir çerçeveye yerleştirmeye çalışmak anlamlı değil. İçeriğin oluşturulmasında temel hassasiyet buna dayanıyor. Ardından da çıktının açıklıkla paylaşılması sayesinde varsa hataların düzeltilmesi, eksiklerin giderilmesi önemseniyor. Burada bir sorumluluktan çok araştırmaya ve tartışmaya öncelik veren bir tavırdan söz edilebilir.
V.K.: Evet, Meriç’in söylediklerine ekleyeceğim, dünyada çoğu müze ve kültür kurumunun varlık sebeplerini unutup araştırma ve tartışma yerine hazırdakini yeniden servise sokmaları; yüzde 1’in elindekini meşrulaştırmayla iştigal etmeleri... Megafon modelinin iki yetersizliği var. Birincisi, iletişimin tek yönlü çalışması; ikincisi, aktarılanların önceden alınmış kararların sunumundan ibaret olması.
O.O.: Söyleşinin sonuna yaklaşırken ilk olarak Türkiye’de sanat ve bir bütün olarak kültür ortamının birincil problemlerini neler olarak görüyor, tespit ediyorsunuz? Bu problemlerin aşılmasında sizce ne gibi yollar izlenebilir? Türkiye hem de bütün dünyadaki otoriterleşmeye, bonapartizmin ve/veya faşizmin yükselişine, anti-entelektüelizmin yayılışına, sanat ortamındaki mevcut görünür sorunlara vb. karşı neler söyleyebilirsiniz?
M.Ö.: Yalnızca Türkiye değil tüm dünya çok sert bir dönemden geçiyor. Her şeyi bir kenara koysak, Avrupa’nın büyük şehirlerinde anıtlar, müzeler neredeyse jandarmanın, polisin eşliğinde geziliyor. Bu, siyasi otoriterleşme sonucu henüz doğrudan hedef gösterilen bir kesimde olmasanız bile içinde büyümek, yaşlanmak için sert bir atmosfer. Kültür kurumları olarak, günümüzün hızla değişen koşullarının bize anlık etkilerine odaklanmanın ötesinde bir şey yapmamız gerekiyor: Mevcut koşullarda büyüyenlere, yaşlananlara dünyanın bu hâlinden farklı ne sağlayabiliriz? Çünkü tahammülsüz ve kuşatıcı kurumlardan usanan, nefeslik yerler arayanlar olacaktır. Onlarla yollarımızı kesiştirebilmek için içimize kapanmamamız ve henüz tanımadığımız, tanışacağımız çok insan olduğunu unutmamız gerekiyor. “Herkesle buluşmak, kapsayıcı olmak” doğrudan hedef olarak ilan edildiğinde çok yapmacık bir tavır. Bir kültür kurumu elbette ayrıştırıcı olamaz. Ancak, bir mutabakata erişmeyi hedeflemek zorunda da değildir. Çünkü kitleleri yönetmek hayali yoktur. Orada konuşmanın daha kolay, karşılaşmanın daha doğal olması mümkün. Söylemin tek değil, çok olması; ortamın olanı doğrulamaktan değil, olanı sorgulamaktan beslenmesi mümkün. Tabii, içine kapanmamak hususunda, dünyanın ne kadar büyük olduğunu da hatırlamak önemli. Mutlaka karşılıklı öğreneceğimiz, benzer deneyimleri birlikte bertaraf edeceğimiz kurumlar var.
V.K.: Daha zarif ifade edilemezdi.
O.O.: SALT’ın bundan sonraki süreci neler olacak? İlk etapta hangi projeler karşımıza çıkacak?
M.Ö.: 2017, tam da bir önceki soruda vurguladığımız gibi kurumlar arası ortak çalışmaların kutlandığı bir yıl çoğunlukla. Nisan ayında SALT Galata’da Abbas Akhavan, Laure Prouvost, Futurefarmers ile Refik Anadol’un yeni işlerinin yer alacağı ve L’Internationale müzeler konfederasyonunun ilk beş yıllık programının finalini yapacak bir sergi gerçekleştirilecek. Eylül’de yine uluslararası bir kurumlar ve inisiyatifler ağı olan Arte Útil [Yararlı Sanat] kapsamında, SALT Galata’nın üçüncü katında Yararlı Sanat Ofisi’ni açacağız. İki seneye yayılacak ve SALT’ın izleyicilik yerine kullanıcılığa vurgu yapan kamu programlarını yeniden çerçeveleyecek olan projede, Türkiye’den ve dünyadan yararlı sanat uygulamalarının yer aldığı bir arşiv de kuruluyor.
Tumblr media
Futurefarmers'ın "Beraber Yoğurmak" atölyesinden, SALT Galata, Haziran 2016
O.O.: Son soruda aslında en başa dönmek istiyorum. SALT birçoklarımız için belli bir toplumsal grubun hafızasını inşa ettiği mekânsal, kurumsal ve elbette tabii bir şekilde kültürel yansımaları bulunan toplumsal bir kazanım. Oysa neredeyse tüm toplumsal kazanımlara saldıran bir siyasi atmosfer söz konusu. Bu anlamda SALT şu dönemde, belki de hiç niyeti olmadığı hâlde kendi sesinden, kendi sözünden daha fazlasını ifade eder hâle geliyor. Bu durumda onun mevcudiyeti ve işleyişi son derece mühim. Sizler, bu bağlam içerisinde önümüzdeki yakın geleceği, hem kurumsal olarak hem de şahsi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
M.Ö.: SALT’ın bugün ortalamadan daha fazla anlam ifade ettiği analizine katılıyorum. Bunu içinde bulunduğumuz dönemin koşulları etkilemiştir kuşkusuz ama kurumda belli bir birikimin oluşmasının da önemli bir etken olduğunu düşünüyorum, umuyorum. Çünkü SALT’ın yapısında süreklilik, kurumun üretimi kadar kullanıcının üretimine dayalı. Kapasitenin tümüyle kullanılması biz çalışanların tetikleyebileceği ama kendi başına gerçekleştiremeyeceği bir şey. Yani işleyişte kullanıcılarımıza ve bileşenlerimize bağlıyız. Mevcudiyet bakımından SALT, gündemden kopuk bir kurum olmadı hiç. Yakın veya uzak gelecekte de başka türlü davranması söz konusu olamaz. Kişisel olarak da doğru bildiğimizi yapmaktan, eğri diyen olursa onu can kulağıyla dinlemek ve yeni bir açı sağladığı takdirde bakışımızı genişletmekten başka bir var olma biçimi düşünemiyorum.
V.K.: Ve çok ilginç bir deneyimden geçeceğimiz aşikâr. İnce bir ayrışma söz konusu. Hem var olan ekonomik düzenden nemalana nemalana yersiz denecek kadar kozmopolit ve evrenselleşen kültür ifadelerine, hem de arkeoloji aygıtlarıyla hortlatılmış geleneksel kültür yaklaşımlarına mesafeli durmanın ya da bunlara yeni bakışlar getirmenin değerli olabileceğine inanıyorum. Muhafaza etmenin de çok önemli olduğunu düşünüyorum.
"Istanbul Art News" Şubat 2017 sayısında yer alan bu söyleşi, içeriğine müdahele edilmeden yapılan küçük değişikliklerle yeniden yayımlanmıştır.
2 notes · View notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Arsa Sahiplerine Kötü Haber!
Arsa Sahiplerine Kötü Haber!
Arsasını kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhide verip karşılığında aldığı daire veya dükkanları satan arsa sahiplerinin vergilendirilmesi ile ilgili; Maliye, bu satışları ticari faaliyet olarak değerlendirirken,  Danıştay, arsanın kat karşılığı inşaat ve satış vaadi sözleşmesi ile müteahhide verilmesi sonucu elde edilen bağımsız bölümlerin satışının ticari bir organizasyon olarak…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 7 years ago
Text
Sprint Kitabındaki Beş Günlük Takvim ile İşinizdeki Büyük Problemleri Çözün!
Sprint Kitabındaki Beş Günlük Takvim ile İşinizdeki Büyük Problemleri Çözün!
Eskiden büyük balığın küçük balığı yediği söylenirdi. Şimdi ise hızlı balığın yavaş balığı yediğine tanık oluyoruz. Her geçen gün daha hızlı hareket eden bir dünyada, farklı endüstrilerde rekabet eden şirketlerin mücadele ettiğini görüyoruz. Emlak sektörü de bunlardan biri. Sektörün özellikle teknolojik yenilikler ile entegre olmaya başladığı bugünlerde hız kavramının daha da önem kazandığını…
View On WordPress
2 notes · View notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Yüksek Faiz Dönemi Emlak ve Gayrimenkul sektörünü Zorlayacak.
Yüksek Faiz Dönemi Emlak ve Gayrimenkul sektörünü Zorlayacak.
Türkiye’nin pandemiyle olan mücadelesinde yavaşlayan ekonomik faliyetlerin yanı sıra bankaların faiz oranlarının yükselmesiyle birlikte 2021 yılında gayrimenkul piyasası konut satışlarında neler yaşanacak? 2021 yılında emlak ve gayrimenkul sektöründe sıkıntılı günler yaşanacak. Artan faiz oranları ile birlikte konut satışlarının durma noktasına gelebilir. Bankaların konut kredi faizleri şu anda…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Haftanın Kitap Önerisi : “Fahrenheit 451” Ray Brandbury
Haftanın Kitap Önerisi : “Fahrenheit 451” Ray Brandbury
1953 yılında kaleme alınmış distopya türünde bir romandır. Roman yazıldığı tarihten 500 yıl sonrasını anlatır. Geleceğin Amerika’sında, itfaiyecilerin görevinin söndürmek olmadığı, kitapları yakmak olduğu bir zaman dilimi. Gelecekte artık yanan şeyler evler, arabalar ya da maddi şeyler değildir. Daha manevi olan, ruhumuzu besleyen ve tam olarak bu nedenden dolayı da yakılan kitaplardır.
Tumblr media
Guy…
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Ekim 2020 Konut Satış Verileri Ne Anlatıyor?
Ekim 2020 Konut Satış Verileri Ne Anlatıyor?
Ekim ayı verilerine göre, geçen ay Türkiye genelinde yaklaşık 120 bin konut satışı gerçekleşti. Haziran ve Temmuz aylarında 190 bin ve 230 bine kadar yükselen satışlar sonraki üç ay boyunca düşerek 120 bine indi. 
Ekim ayında satışlar 2019 Ekim ayının yüzde 16 gerisinde iken önceki aya göre yüzde 14 düştü.
Tumblr media
Uzun vadeli ortalamalara göre Türkiye’de aylık ortalama konut satışı 110 bin…
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Yeni Kısıtlama Döneminde Coronavirüs Kira Sözleşmelerini Nasıl Etkileyecek?
Yeni Kısıtlama Döneminde Coronavirüs Kira Sözleşmelerini Nasıl Etkileyecek?
Tumblr media Tumblr media
01 Mart-30 Haziran arasında kira bedeli ödeyemeyen işyerleri için tahliye edilemeyeceği ve sözleşme feshine gidilemeyeceği düzenlemesi getirilmişti. 
Türk Borçlar Kanunu’nun 313. maddesine göre “Kiracı, kira bedelini ödemekle yükümlüdür.”  Kira borcu bir para borcu olup kiracının kira bedelinin ödenmemesi veya kira borcunun imkansız hale gelmesi hukuken mümkün değildir. 
Yargıtay Hukuk…
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
EKİM 2020 KONUT SATIŞLARI ÖNERİYORUM
EKİM 2020 KONUT SATIŞLARI ÖNERİYORUM
Tumblr media Tumblr media
Ekim 2019 tarihinde toplam konut satışları  1.008.283 adet ve %27 düzeyinde artış ile Ekim 2020 tarihinde toplam 1.280.852 adet gerçekleşti.
Hükümetin inşaat sektörüne destek vermesi için kamu bankalarından piyasa faizinin altında kredi vermelerini istemesi de rakamlara yansıyor.
Ekim 2019 tarihinde toplam kredili konut satışları   ise 238.319 adet ile toplam satışlara oranı % 24 düzeyinde…
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Depreme Dayanıklı Ev Alırken...
Depreme Dayanıklı Ev Alırken…
Tumblr media Tumblr media
Deprem kuşağında yer alan bölgelerde ev satın alma alışkanlıklarını da büyük oranda değiştirmeye başladı. Binanın sağlamlığı, yaşı, zemini, inşaat malzemesinin kalitesi gibi unsurların da önemi arttı.
Ev satın alırken depreme dayanıklılık önemli bir kriter. Peki satın almak istediğiniz ev depreme dayanıklı mı, yaşayacağınız binanın sağlam olduğunu nasıl anlarsınız?
Depreme bölgesinde…
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Haftanın Kitap Önerisi : “Kuyucaklı Yusuf” by Sabahattin Ali
Haftanın Kitap Önerisi : “Kuyucaklı Yusuf” by Sabahattin Ali
Tumblr media Tumblr media
Yusuf dokuz yaşındayken annesi ve babası bir eşkıya baskınında öldürülür. Ertesi gün kaymakam Salahattin Bey olayın meydana geldiği Aydın’ın Kuyucak Köyü’ne bir doktor ile birlikte tahkikata gider. Ailede tek canlı kalan Yusuf’tur. Kaymakam onu evlatlık edinir.
Kaymakamın karısı Şahinde bu durmdan hiç memmun değildir. Fakat bir müddet sonra kabullenmek zorunda kalır. Salahattin Bey’le sürekli…
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Riskli Binada Oturan ve Evini Yenilemek İsteyenler İçin Yol Haritası
Riskli Binada Oturan ve Evini Yenilemek İsteyenler İçin Yol Haritası
Tumblr media Tumblr media
10 adımda kentsel dönüşüm!
Riskli binada oturan ve evini yenilemek isteyenler için yol haritası…
1- İMAR DURUMUNU ÖĞRENİN
Kentsel dönüşüm sürecini ön hazırlık, tespit, yıkım ve uygulama olarak 4 aşamalı düşünebiliriz. Ön hazırlık süreci haklarınızı bilmeniz ve taleplerini oluşturmanız için önemli. Vatandaş için ön hazırlık 2 aşamalı diyebiliriz. İlki; durum tespiti. Yani tapunuza bakıp bir…
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 4 years ago
Text
Haftanın Kitap Önerisi : “Satranç" by Stefan Zweig
Haftanın Kitap Önerisi : “Satranç” by Stefan Zweig
Tumblr media Tumblr media
Satranç, Stefan Zweig’ın bir nevi dünyaya vedası niteliğindedir. Ölmeden önce yazdığı son eser olan Satranç, farklı bir dünyanın kapılarını aralıyor bizlere.
Kitap, iki arkadaşın New York’tan Buenos Aires’e giden bir gemiye binmesiyle başlar. Gemide gazeteciler de vardır çünkü dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic de bir turnuva için Buenos Aires’e gitmektedir. Mirko Czentovic, küçük…
View On WordPress
0 notes
tanjuhan · 7 years ago
Text
Gayrimenkul Müşterilerinin Sizden İstediği Nedir?
Gayrimenkul Müşterilerinin Sizden İstediği Nedir?
Emlak işletmenizi 5 yıl içinde nasıl milyonlarca liralık bir deve dönüştürebileceğinizi merak ediyorsanız cevabı çok basit. Müşterilerinizin ne istediklerini bilip onları verirseniz, bu başarıyı yakalamanız kaçınılmazdır.
Ünlü iş filozofu sayılan ve en çok satan başarılı yazarlardan biri olan Seth Godin de müşterilerin istediklerini onlara vermenin önemini kitaplarında belirtiyor ve müşterilerin…
View On WordPress
1 note · View note
tanjuhan · 4 years ago
Text
Türk Alıcısının Kültürel Özellikleri
Türk Alıcısının Kültürel Özellikleri
Tumblr media Tumblr media
1- Türk insanında tanıdık arama hissiyatı çok gelişmiştir, işyerlerinde aynı okul mezunlarına veya işyerlerinde gelen ekip çalışanlarına sıklıkla rastlanır, en alt düzeyde ise bu memleketlisini tutmak olarak gözlemlenir.
2- Türk insanı gördüğü bir iyiliğe misliyle karşılık vermek ister. “bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır”. Türk alıcısı satıcının kendisine bir iyilik yaptığı düşüncesine…
View On WordPress
0 notes