Tumgik
#Mülteciler
memorymaker06 · 1 year
Text
mülteci sorunu
yerinden edilmiş birçok insanın kendi ülkelerinden başka bir ülkeye zor veya tehlikeli bir şekilde taşınması olarak tanımlanıyor olması gerekirdi. göç etmek zorunda kalan insanların çektiği çilelere gönderme yapıyor aslında bu tanım, fakat Türk halkı olarak biz bu tanımın “yerleşilen bölgedeki halkın çektiği çileler” versiyonunu yapabiliriz sanırım.
her gün çeşitli sosyal medya platformlarında pek çok aşırılık, taciz ve daha da kötü şeylerin haberlerini görüyoruz. bunların çoğunluğu mülteciler tarafından olmaya başladı veya bilinçli olarak özellikle onların yaptıklarını servis ediyorlar bize, bilemiyoruz.
ben bugün başımdan geçen bir şeyi anlatmak istiyorum, ilk kez bizzat şahit oldum böyle bir olaya. Marmaray’da Ayrılık Çeşmesi-Yenikapı arası seyahat ediyordum. durakta bindim, bir boş yer gördüm, başka bir kız da benimle binip aynı yere hamle yaptı ama ben oturdum. kız ayakta kaldı. tam o sırada karşımda beş genç adamın oturduğunu gördüm. hepsi yabancı uyrukluydu, nereli olduklarını bile bilmiyorum. benim hizamda da iki tanesi oturuyor, bir tanesi de ayakta gidiyordu. tam benim karşımda oturan adam, ayakta kalan kıza öyle bir baktı ki… baştan ayağa, dilini dudaklarında gezdirip pislik bir gülümsemeyle süzdü kızı. kız da yukarıya baktığı için görmedi bunun baktığını. adam yanındaki arkadaşına bir şey söyledi ve bu sefer öbürü de aynı şekilde bakmaya başladı. dillerini anlamadığımız için fısıldamak bir yana, yüksek sesle kıza bakıp konuştular. o kadar sinirlendim ki, ne yapacağımı da bilemiyorum tabii, yumruğumu sıktım. bu sefer adamın gözü bana takıldı ve yine arkadaşına bir şeyler söyledi, diğeri de baktı ve bir şeyler konuştular. telefonumu çıkartıp sevgilime olanları yazmaya başladım ama bilerek kamerayı adamlara doğru tuttum ki rahatsız olsunlar bu utanmaz hareketlerinden. yanımdaki kişi Üsküdar’da inince kız yanıma oturdu ve bu sefer ikimiz adamların tam karşısında kaldığımız için baya baya bakıp konuştular beş kişilik grup olarak. kameraya bakıp rahatsız bir şekilde konuşmaya devam ettiler bir süre. sonra aralarından biri ayağa kalktı, benim hizamda ayakta giden adamın yerine geçip ekranıma bakarak onları video alıp almadığıma emin oldu. bütün bunlar olurken ineceğim durağa gelmiştim. kız da, adamlar da aynı durakta indiler. yanımdan geçerken bana tip tip baktılar. yol boyunca kıza olanı söylesem mi yoksa cıngar mı çıkarsam ya da hiçbir şey yapmadan gitse miydim diye çok düşündüm. olayları olduğu şekliyle sevgilime anlatmam delirmesine yetti ve direkt polis çağırsaydın dedi. adamların ne konuştuğunu anlayabilseydim keşke, belki o zaman polis çağıracak bir şey bulabilirdim ama ortada bir kanıt olmadan bir şey yapamazdım, bu şekilde o herifler de kızı ve beni gözleriyle yediler.
2 notes · View notes
seslimeram · 27 days
Text
Mahf
Tumblr media
Mahvetmek. Yolunda yürünen, ülkenin göstere geldiği yegane tahayyül olarak çıkagelen bir denklem olarak mahvetme bugünün, bugünkü yaşamın özetini oluşturuyor. Topyekun, tümüyle ve belirgin bir biçimde hayatın kuşatılması sırasında ortaya çıkan hemen hemen her eylem bunu doğruluyor. Erk, muktedir, iktidarın çarpık değil dolaysız hiç değil hemen her gün yeniden diri tuttuğu bir ön alma çabasıyla hayat yerle yeksan ediliyor. Mahvetme, bir sonucun ta kendisi olarak var ediliyor. Bütünüyle her yerde, hemen her şekilde sorular bertaraf edilirken, sorulmadan verilen yanıtlarla o mahvetmeye alışın buyruluyor. Hemen hiç eksik gediği olmadan bir yönlendirme, bu da bu toprakların gerçekliği diye yutturulup kanıksatılmaya çalışılan bir retorik değme hikayelere taş çıkartılarak yineleniyor. Neydi o şarkı durmak yok yola devam. Belirsiz bir karanlığın, sonu gelmeyen bir girdap silsilesini var eden fasit döngünün orta yerinde hayatın ehven olandan alıkonulması kesintisiz belli bir hakikate dönüştürülüyor. Onca lafla ve eylemle birlikte müşterek olan hayatın mahvını var etmek kesintisiz kılınıyor.
Toplumsal müşterek bahsin yerinde yeller esen bir menzilde var edilmiş hemen her eylem ortaya çıkan tablonun da nasıl bir mahvetme retoriğine tutuklu olduğunu göstere gelir. Bir biçimde hiç aralıksız memleketin cendereye taşınmış suretini imal ederken muktedirin bu sahneyi yaşamdan alıkoymasının da istikameti var edilir. Bir heyula, mübalağa değil afaki bir biçimde zorun çok daha zor kılındığı sınamalar içerisinde yaşam hakkının eğrelti eksik tam anlamıyla çürümeye rehineliği kesintisiz kılınır. Burası bir zamanlar ülkeydi her nasıl bu hallere konulduğu meselinin unutturulması sonrası yaşatılan / yaratılan / sunulan / pay edilen her şeyle o mahvetme retorik olmaktan alıkonulup yaşamın ortasına demirlenmiş bir gerçeklik kılınır. Bunca açık olanın böyle bariz kılınanın bir tahakküm veçhesi olduğu, bir anlık değil ömürlük kılındığı zaten her şeyin hesaplı kitaplı inşa olunduğu bir zeminde acı gerçekliği de gözler önüne serer. Mahvetmenin çemberine yapışık, bir asırdır ezberleri ile hayatı dar eden, onun çürümesine, eksik kılınmasına göz yumulan bir yer gerçekliğinin temsil değil, laf hiç değil, hakikat kılındığı yerdir, bu sahne. Anadolu’dan geriye her ne kalmışsa...
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İstanbul'da metroda satış yapan Suriyeli çocuğa saldırıda bulunan şüphelinin tutuklandığını açıkladı.
Tunç, sosyal medya hesabındaki paylaşımda, metroda satış yapan çocuğa saldırıda bulunulmasıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmanın sürdürüldüğünü belirterek, şunları kaydetti:
"Gözaltına alınan şüpheli, 'beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı basit yaralama' ile 'halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme' suçlarından sulh ceza hakimliğince tutuklanmıştır. Üstün yararını gözettiğimiz masum çocuklara sebebi ne olursa olsun şiddet kabul edilemez, etmiyoruz."
Ne Olmuştu?
İstanbul’da 22 Ağustos günü Yenikapı – Hacıosman seferini yapan M2 Metrosunda iki erkek, metroda çiçekli saç tacı satan Suriyeli bir çocuğa şiddet uyguladı. Şiddet uygulayan fail erkekten birinin çocuğa fiziki şiddet uyguladığı anlar ise yolcular tarafından videoya alındı.
22 Ağustos akşam saat 21:10 sıralarında yaşanan olayda, metroda şiddet uyguladığı anda görüntüsü çekilen erkeğin, çocuğa hem bağırdığı hem de eliyle tokatladığı görüldü. Dövülen çocuk ağlarken, yolculardan biri ise şiddet uygulayan erkeği engellemeye çalıştı.
Mezopotamya Ajansına ulaşan ve görüntüyü paylaşan yolcu, şiddet uygulayan erkeğin kendisini engellemeye çalışan yurttaşa da “Sende mi Suriyelisin, sen kimsin, kimliğini göster Türk müsün, değil misin?” şeklinde karşılık verdiğini aktardı.
Adalet Bakanı Tunç: Soruşturma Başlatıldı
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İstanbul'da metroda satış yapan çocuğa fiziksel saldırıda bulunan şüpheli hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamıştı.
Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, İstanbul'da metroda satış yapan Suriyeli bir çocuğa fiziksel saldırıda bulunan şüpheli hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığını belirtmişti.
Saldırganlar İçin Suç Duyurusu
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Hazal Bilgili, Suriyeli çocuğu döven saldırganlar hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.
Dilekçede, 6-7 yaş arasında alan Suriyeli çocuğun şiddete maruz kaldığı ana dair tanıklığına yer veren Bilgili, Suriyeli iki çocuğun kendisine de saç tokası satmaya çalıştığını, daha sonra çocukların diğer vagonlara doğru ilerlediğini, bir erkeğin çocuğu önce darp ettiği ve darp etkisiyle çocuğun yere düştüğünü belirtmişti. Bilgili dilekçede, şiddet uygulayan erkeğin çocuğu yerden kaldırıp darbetmeye devam ettiğini anlatmıştı.
İki Erkek Şiddet Uyguladı
Dilekçede, metrodaki başka bir yolcunun çocuğu darbeden kişiye, “Ne yapıyorsun, küçük çocuğa vurulur mu, hangi gerekçe ile vuruyorsun” diyerek engellemeye çalıştığına yer verildi. Dilekçede şiddetin kameralara yansıdığı ve burada ikinci bir erkeğin de çocuğu darbettiği yer aldı. Şiddet failinin kendisini engelleyen yurttaşa, “Sen kimsin, kimliğini göster, Türk müsün?” diye karşılık verdiği belirtilmişti.
Bilgili dilekçede failler hakkında “Kasten yaralama suçundan” kamu davası açılmasını talep etmişti.
Dilekçede, metro içerisinde kameraların mevcut olduğu hatırlatılıp, bu kamera görüntülerinin ivedilikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden istenmesi de talep edilmişti.
Çocuğa Saldırıda Bulunan Kişi Yakalandı
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, çocuğa saldırıda bulunan kişinin gözaltına alındığını duyurmuştu.
Yerlikaya, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, metroda yabancı uyruklu bir çocuğa şiddet uygulayan kişiyle ilgili görüntülerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekiplerince incelendiğini belirtmişti.
Yapılan araştırmalar sonrasında olayın Yenikapı-Hacıosman M2 metrosunda meydana geldiğinin, çocuğa şiddet uygulayan kişinin ise 41 yaşındaki D.A. olduğunun tespit edildiğini aktaran Yerlikaya, "Şüpheli şahıs bugün gözaltına alınmıştır. Çocuklar dünyanın en masum varlıkları, en büyük zenginliğimizdir. Çocuklara yönelik şiddet asla kabul edilemez." ifadelerini kullanmıştı.
EMEP: Sorumlu İktidar
Konuyla ilgili sosyal medya hesabından açıklama yayımlayan Emek Partisi (EMEP) şu ifadeleri kullandı: "AKP hükumetinin ülkeyi sürüklediği şiddet ve nefret sarmalının sonuçlarını bugün İstanbul'da metrodan toka satan mülteci çocuğa yönelik saldırıda görebiliyoruz.
İSİG'e göre Suriyeli çocukların yaklaşık 1 milyonu ilkokul çağında ancak çocukların sadece 4’te 1’i okula gidebiliyor. Geri kalan çocuklar atölyelerde, dükkanlarda, sokaklarda güvencesiz ve her türlü tehlikeyle burun buruna ucuz iş gücü olarak çalışmak zorunda kalıyor.
İktidarın nefret politikaları, çocukların ucuz iş gücü olarak kullanılmasına göz yumması ve ırkçı söylemleri besleyen burjuva muhalefetin tutumları bugün yaşanan tablonun sorumlusudur! Irkçı saldırılara, nefrete geçit vermeyelim!"”
Biteviye bir fasit döngü içinde mahvetmenin türlü çeşit suretini hakikat kılarak yürüyor iş bu menzil. Sıradan, kendi halindeki bir çocuğun hayattaki haklarından bihaber, onu buralı saymadığı, görmediği için saldırılan bir menzil gerçek kılınıyor. Çürümüşlüğün dibine ta en dibine yollanmış olagelen bir yerde çocuğun Suriyelisi, Türkü, Ermenisi, Kürdü öyle ya da böylesi olmazken, kalkıp cüretle kendisinde şiddet uygulamayı hak bilenler eliyle bir kere daha bir çocuğun canı kasten yakılıyor. Genel geçer değil, daimi bir biçimde iş bu ülkede sürekli güncellenen bir nefret edilecekler listesinin var edildiği, ismindeki zafer dahil her şeyiyle ithal bir proje olarak nazizm özentisi bir siyasi organizmadan, sokaklar / meskun mahaller, evler ve kent çeperinin önemli bir kısmında görünür olan ismine turan ya da bozkurt denilen ya da bunları da dışlayarak en akla seza teorilerle Türkçülük vurgu ve imajını sahiplenen bir ayrımcı yapı / kümelenmenin var edilebildiği bir zemin gerçekliğe kavuşturuluyor. Kimi sevdikleri zaten muamma olsa da bir asırdır sürdürüle gelen her hamlede kendini afaki bir biçimde bildiren ötekisinden nefret bir kere daha saldırıya dönüşür. Bu kez hedef çocuktur. Bu saldırı girişimi sonrası kendi sosyal mecraları üstünde çocuğun Suriyeli olmasının, kök kurutmak, ağacı yaşken imha etmek, bu ülkeye biat, itaat etmesi için dayağın elzem olduğundan, işkencenin okşama sayılması! gibi nice tahayyülün var edilebildiği bir karanlık cehennem savunula gelir. Basitçe yaşam hakkının gasp edilebilirliği söz konusu edilmesin istenir. Tümüyle antifaşist cephenin ses vermesiyle harekete geçilen bir soruşturma söz konusu olmasaydı kimsenin o suçu var eden insan / insanların peşinden koşmayacaklarını bildikleri için rahatça öznesi bir çocuk olan faili bir yetişkin olan saldırı sahiplenir. Bundan daha büyük bir çürüme söz konusu olur muydu, burası o tahayyüllerin aleni yıkıldığı insan eliyle bir cehennem kılındığı için teferruat addedilir. Hal budur!
Mahvetme eylemini / fikrini sahiplenen bununla kıvanç duyulan, hicap edilmeyen bir yer, zeminin geleceği söz konusu olabilir mi? Bu kadar kolayca kamunun sömürülerek ekonomik anlamda yıkıma terk edildiği bir zeminde aranan düşman olarak, hesap sorulacak makam olarak mültecinin / ötekisinin görülmesinin kaçıncı evresidir mesela bu yaşanan. Bir çocuğun canının yakılmasında dahi ama ve fakatsız itiraz hakkını, reddiyeyi savunamayan ama o da şimdi Türklerin arasına karışmasaydı bahsinden, kim bilir neler neler etmiştir ön yargısı gibi nicesine sığınarak ol mahvetmenin dört bir yana taşa durması söz konusu olurken bir yarını kalır mı bu yerin? Anadolu’nun çoraklaşmış bir yere dönüşümü sağlama alınmıştı. Sözüm ona metropol, tüm kültürlerin buluşup ahenk içinde yaşayabildiği bir zemin olarak bildirilen İstanbul’un da tahribattan payını aldığı bir yerin yarını ne olur! Sorunların müsebbibi ne mülteciler, ne gayrimüslimler, ne muhacirler, ne buralı olduklarını kanıtlamaya hiçbir zaman mecbur olmayan o öteki sanılan kimliklerdir. Bütünüyle bir girdap, insan eliyle kotarılan bir cerahat sarmalının var edilmesinin yekun sorumluluğu bu üstenci / ayrıştırıcı / nefret saçan siyaset erkanının ta kendisinindir. Dünü öyle bugünü böyle şimdisi simsiyah kılınırken bir yerin yarınlarının daha şu andan çalınması güncellenirken o şiddet sarmalı, bu ayrımcılığa geçit vermeyecek bir ülkenin yarını söz konusu edilebilir. Şayet bir ülkeden bahis açılacaksa, aynen bu şekil...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Francisco SECO – AP Photos via The Independent
Meramda Paylaşılan Haber
İstanbul’da Metroda Saç Tokası Satan Suriyeli Çocuğa Şiddet Uygulayan Kişi Tutuklandı - Evrensel
https://www.evrensel.net/haber/526731/istanbulda-metroda-sac-tokasi-satan-suriyeli-cocuga-siddet-uygulayan-kisi-tutuklandi
0 notes
onderkaracay · 5 months
Text
🗣️ Dünya Bankası Kredisi Mülteciler Ülkede Kalması Şartı ile mi Alındı
Kıvırma devri de bitiyor!
Para fizik kanunlarına göre hareket edermiş. Bir yerde yoksa başka bir yerde biriktiği içinmiş.
Sömürgeci tefeciler yararı ve adına taşeron savunması böyle olur.
Bizim itirazımız ise neden para tefeci sömürgeci kodamanların kasasında birikiyor da toplum yararına devletin hazinesinde birikmiyor?
Bizim talebimiz fizik kanunlarına aykırı mı?
Çok zor sorular soruyor ve bunları zor durumda bırakıyoruz değil mi?
Yirmi yıl paranın doktorluğunu yaptım mesleğin hakkını vermezsem kendime hakkımı helal etmem.
Ha bu arada kötü bir haber daha vermek istiyorum. Sizler medya imha silahının haberleri ile düşünce geliştirdiğiniz için haberiniz yoktur.
Dünya bankasının verdiği krediye bir şart koydukları haberleri geliyor kredi de başka bir şart yokmuş!
Dünya bankasından alınan kredi mültecilerin ülkemizde kalması şartıyla verilecekmiş.
Bu parayı ve maliyetini de düşük emekli maaşı ve asgari ücret düzeyinde ki gelirleriniz ile ödeyeceksiniz.
Çünkü batı sömürgesinin projesi yaşam bulması için ülkenin demografik yapısını değiştirmek şart.
Para veren emir veren sözünü bir daha hatırlatmakta bir yarar var mı bu konuda artık endişeliyim.
Önder Karaçay
1 note · View note
neredenalinir · 10 months
Text
Fransa: On yıl içinde 100 bin ile 200 bin arasında yabancı işçiye ihtiyaç duyulacak
Fransa Sanayi Bakanı Roland Lescure, tartışmalı göçmenlik yasasını Meclis Yasama Komitesi’nde incelerken, “Önümüzdeki 10 yıl içinde 100 bin ila 200 bin yabancı işçiye ihtiyaç duyulacak” dedi.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cemakkilic · 1 year
Text
Mülteciler konusunda haklı çıktım...
0 notes
bunedycom · 2 years
Text
AB’de skandal! Mültecilere kafeste insanlık dışı muamele
AB’de skandal! Mültecilere kafeste insanlık dışı muamele
Yıllardır mülteciler konusunda belirlenen politikaların uygulanmasını ve kural ihlallerinin engellenmesini sağlama konusunda üye ülkelerine söz geçirmekte zorlanan Avrupa Birliği’nde (AB) yeni bir “geri itme” skandalı ortaya çıktı. Aralarında Fransız Le Monde, Alman Der Spiegel, İngiliz Sky News gibi yayın kuruluşlarının bulunduğu bir platform tarafından yapılan ortak araştırma, AB topraklarında…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 1 year
Text
Serdar Korucu – Türk Basınında Yahudi Mülteciler (2023)
  Türkiye’nin 1940’lardaki Yahudi mülteci krizine bakışı, dönemin Başbakanı Refik Saydam’ın mecliste sarf ettiği “Türkiye başkaları tarafından arzu edilmiyen insanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur” cümlesinde somutlaşır. Yahudi mülteci gemileri dendiğinde ilk akla gelen, 24 Şubat 1942’de, 769 yolcusuyla Karadeniz’de batırılan Struma olsa da, öncesinde ve sonrasında da…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
f-a-r-a-h · 1 month
Text
Geçen gün yan tarafa aynı bina’ya mülteciler geldiler,bebekleri sabaha kadar ağladı hiç susmadı,içim gitti karnımı aç acaba diye düşündüm, evden bir kutu süt ekmek v.s.alıp kapılarını çaldım ama açmadılar sonra da zaten ortalıktan kayboldular .🤷‍♀️🤷‍♀️
50 notes · View notes
habuarada · 3 months
Text
Geçtiğimiz aylarda biriyle tanışmıştım. sığınma ofisi gibi bi' yerde çalışıyormuş tam adını hatırlamıyorum aklımda tutamayacağım kadar uzundu neyse. "Nerede orası" dedim. Tarif etti. "Ben oradan geçtim öyle bi' yer yoktu elçilik gibi korunmalı bi' yer vardı." dedim. "Orası işte üstünde adı yazmıyor adını yazarsak kuyruk olurlar." dedi. Biriyle tanışınca nedense işini elinden alacakmışım gibi her detayı soruyorum öyle saçma bir huyum var. Nasıl iltica edebileceğimi sordum "oraya gelip başvuru yapabiliyor muyum" diye :) güldü.
O işler şöyle oluyormuş:
İltica etmek istiyorsam başka bir ülkeye gitmem gerekiyormuş atıyorum Gürcistan'a oradaki ofise başvurumu yapıyorum mülakata çağırıyorlar sebep belirtip derdimi anlatıyorum. "ülkemde hayati tehlikem var, korkuyorum." gibi. Ben ne iş yapıyorum, ne okudum, dil biliyor muyum vs. bilgilerimi alıp, sığınma talep ettiğim 3 ülke belirliyormuşuz mesela Almanya, İsveç, Norveç olsun. İlki Almanya, bu ofis Almanya'daki yere diyor ki bu özelliklere sahip biri var almak istiyor musun Almanya bakıyor ihtiyaç var mı, yer var mı, kapasite var mı yoksa alamam diyor. Formum 2. ülkeye gidiyor bu sefer onlara soruyorlar o da almazsa 3. ülkeye gidiyor. Eğer hiçbiri almazsa sonra tekrar başka ülkelere talep açıyorlarmış. Oldu da X ülkesi beni beğendi aldı diyelim. Ben oraya gittikten sonra (her ülkenin farklı) bana geçici/kalıcı barınacak yer, sağlık hizmeti, dil eğitimi, maddi yardım, yiyecek yardımı, psikolojik destek, gerekirse mesleki kurs ve istihdam sağlıyorlarmış. Adamlar kılı kırk yararak alıyor ve ilgileniyor. Biz Anadolu'nun kapılarını sonuna kadar açtık gelen geçeni aldık, sormadık. Vicdani kısmıyla ilgili konuşmuyorum kaldı ki vicdansa yıllardır yaşanılanlar ve toplum huzurunun bozulması da göz önüne alınsın. Bizim programımız yoktu -belki de var bilmiyorum ben göremiyorum- entegre edemedik. Mülteciler için baştan bir kabul politikası ve entegrasyon süreci yapılsaydı imkan sağlayabileceğimiz kadar, kalifiyeli mülteci kabul edilseydi ülkeye bugün bunları konuşuyor olmayacaktık.
23 notes · View notes
seslimeram · 2 years
Text
Heyula...
Tumblr media
Doğrudan dolambaçsız bir heyula içinde dört dönüyor ülke. Umudun zerresinin yaşamda var edilemediği, tutunmadığı bir menzil bina ediliyor. Her gün, yeniden. Hiçbir doğrunun yaşatılamadığı bir karabasan sarmalla günler geçiriliyor. Ne öyle, ne böyle tek bir hamle, tek bir çaba, müşterek olanın muhafazası için var edilmediği bir düzlem hakikat kılınıyor. Behemehal muktedirin nobran, kabına sığmayan tahakküm halleriyle daraltılıyor günler. Yaralar ulu orta yaşamda konumlandırılmaya devam olunurken cerahatin tastamam örtbas edilmesinden bulunan güçle yeni yıkımlar tezgahlanıyor peyderpey her yerde. Saati aleni kurulmuş, pimi çekilmiş düzeneklerle yaşamın imha edilmesi mecazen değil hassaten bir güncel eylem kılınıyor. Yirmi bir yıllık iktidar pratiğinin sunduğu yekten bu cerahat sarmalını işaret ediyor. Doğrudan laf çevirmeye gerek kalmadan bir madun siyaset pratiği ekseninde ülke çukur kılınıyor. Çukurlaşan menzilde hayat hiç kılınıyor. Hayatın normu, normativinin yerle yeksan olunduğu düzlemde, eksilten, sınırlandıran, dehşete düşürten bir biçimde rehin alan bir döngü herkesin kılınıyor. Doğrudan, dolambaçsız bir heyula dahilinde yaşamın onarılması imkansız hallere rehineliği süreğen bir mesele evriliyor artık. Dört dönülen kısır döngü içinde cerahat, cürüm, ceberut devlet (h)aklı mütemadiyen zoru / dayatmaları barındırıyor artık.
Bir biçimde yaşama vurulmaya çalışına ketler sürekli güncellenen bir mesele dönüşüyor. Her halükarda muktedirin olur verdiği bahislerin o kısır döngünün devamlılığı haline en kestirmeden bir ek olduğu gözlerden kaçırılmak isteniyor. Oysa bütünüyle, cerahat elli, ceberut aklın suna geldiği birbirinden pespaye hallerle yaşam akdi yerle yeksan edilmeye son sürat devam olunuyor. Birbiri içerisine lehimlenmiş, kördüğüm kılınmış hamlelerle birlikte yaşamın yokuşa sürülmesinin, ederinin, anlamının paramparça olunmasının yolu da yönü de belirgin bir biçimde muğlak kılınıyor. Heyulanın gümbürtüsü ne kadar çoksa nasıl yüksek perdeden var edilebilirse o kadar ötekinin yarasından bihaber bir menzilin var edilmesi hızlandırılıyor. İktidar ve muhalefeti tanımlayan Türk klik / kimlikleri / güç yapılarının birbirilerine karşı kurmaya çalıştıkları üstünlük savaşlarında cerahatle birlikte cürmün de yolunun / yönünün açılması kesintisiz kılınır. Hayat tahayyülünün derdest edilen hallerinin, gündelik yaşam pratiklerinin ezilip, biçilip, sınırlandırılıp, sönümlenmesi için atılan her adım, ümit var olmayı değil, ümidini yitirmiş, nobran, siyah simsiyah bir menzile nasıl varıldığını da örnekler. Bu hallerin yekununda bir yeni ülke olsa ne, olmasa nedir ki yani?
Gazete Karınca’dan aktaralım: “Ankara’da Somalililerin işlettiği ve aylardır polisin baskısı altında olan Saab Cafe kapandı. Restoranın işletmecilerinden Messi Karakaya, “Artık bizden kurtuldunuz ve bütün sorunları çözdünüz” dedi.
Ankara Kızılay’da Somalililer tarafından işletilen ve daha önce polis baskısı nedeniyle tabelasını defalarca değiştiren SAAB Cafe’nin işletmecisi Muhammed İsa Abdullah, restoranın kapandığını duyurdu.
Kafenin üç halinin fotoğrafını paylaşan Abdullah, “Giriş, gelişme, sonuç” yazdı. Abdullah’ın tweetini alıntılayan Messi Karakaya da, “Artık bizden kurtuldunuz ve bütün sorunları çözdünüz. Teşekkürler” ifadelerini kullandı.
Karakaya’nın paylaşımına yanıt veren HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, “Geçmiş olsun” dedi.
‘Sizi burada istemiyoruz’
Restoran mayıs ayından bu yana polisin baskısı altındaydı. Polisin, “Sizi burada istemiyoruz, sınır dışı edeceğiz” diyerek gözaltına aldığı restoran işletmecilerinin bazıları dükkanlarını kapatmıştı. Muhammed İsa Abdullah hakkında da 23 Temmuz’da sınır dışı kararı verilmişti. Abdullah, 20 Eylül’de gözaltına alınmış, 25 Ekim’de serbest bırakılmıştı.”
Heyulanın nasıl var edildiği, bu sınırlarda ötekilere nasıl bir bakışımın var edilegeldiği artık giz sır değil. Bunun can yakıcı örneklerinden birisi olarak Muhammed İsa Abdullah ve Messi Karakaya’nın başına getirilen o tehdit, linç, gözaltı, sınır dışı etme hamlesi ve en sonunda da yaşamak / yaşamda var olmak için mücadele etmeye geldikleri bir ülkedeki en temel haklarından birisi olagelen ekmek teknelerinin ellerinden çalınmasının garabet hali içinde heyula bir yıkımı var eder. Bütünüyle yaşamsal olanın esip, gürlenen birlikte, beraberce yaşama ihtimallerinin toptan bir kere daha sönümlenmesi, kimseleri istemeyen, yaşatmayan bir menzilin her nasıl bina olunduğunu da belgeler. Her şekilde hayat hakkını hiç eden, onu talep edenleri öteki, düşman, mihrak ve benzeri tanımlarla ana duran bir akıl yoksunluğunun, Ankara’nın göbeğinde ettiği fecaat değilse her nedir ki felaket sahi ama sahiden de? Bütünüyle, kesintisiz bir cürüm sahnesinde, olmakta olanın ötesinde her dem daha kötüsünü var eden / ikame eden / buna sebat edenlerin yeni ülke diye bağır çağır var ettikleri şeyin yıkıcılıktan gayrısı olmamasının hesabı ne olacaktır, gerçekten!
Gazete Duvar’dan iliştirelim: “Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü vesilesiyle basın toplantısı düzenledi. Emek Partisinin İstanbul Bahçelievler’de bulunan Genel Başkanlık İrtibat Bürosu’nda göçmenlerle bir araya gelen Akdeniz, 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü’nde Katar 2022 kupa final maçının yapıldığına dikkat çekerek, “Kupa heyecanı kadar, Katar’da hayatını kaybeden göçmen işçilerin hatırlanması gereken, hesabının sorulması gereken bir Uluslararası Göçmenler Günü olarak kayıtlara geçmelidir” dedi.
Urfa’da göçmen emekçileri taşıyan minibüsün dün kaza yaptığını, 8 insanın can verdiğini hatırlatarak sözlerine başlayan Akdeniz, “Öncelikle onların acısını paylaşıyorum. Bizler de buradan, yerli göçmen demeden tüm emekçilerin ekmek ve adalet mücadelesinde birleşmesi çağrısını yineliyoruz” dedi.
18 Aralık’ın, her yıl Uluslararası Göçmenler Günü olarak kutlandığını vurgulayan Akdeniz, “Bu yıl Katar’da düzenlenen Dünya Futbol Turnuvası’nın final maçı da aynı güne denk geldi. Peki, neden böyle bir tercih yapıldı? Mülteciler için mi, elbette hayır. Katar milli günü olduğu için. Katar halkının ulusal değerlerine elbette saygılıyız. Sorun şudur ki, 10 yıl boyunca yapımı süren stadyum inşaatlarında binlerce göçmen işçi can verdi. Fakat onlar için bırakalım bir anıt açılışını, bir saygı duruşu bile yapılmadı. Dolayısıyla 18 Aralık Pazar günü, kupa heyecanı kadar, Katar’da hayatını kaybeden göçmen işçilerin hatırlanması gereken, hesabının sorulması gereken bir Uluslararası Göçmenler Günü olarak kayıtlara geçmelidir” diye konuştu.
- Akdeniz, hayatını kaybeden göçmen işçilerin resimlerini kaldırarak, yetkililere seslendi:
- Katar 2022 hazırlık ve inşa sürecine, iş kazaları ve iş cinayetlerine ilişkin etkin bir soruşturma başlamalıdır. Tüm bilgiler, ölüm ve yaralanmalar şeffaf biçimde açıklanmalıdır.
- Katar’da ölen göçmen işçiler uluslararası işçi sınıfının bir parçasıdır, sınıf kardeşlerimizdir. Uluslararası sendikalar bu sürecin müdahili olmalı ve toplu işçi kırımına karşı iş bırakma dahil çeşitli eylemleri gündemine almalıdır.
“Pandemi, ekonomik kriz ve emperyalist dalaş/savaşlar yeni göçlere neden oluyor” diyen Akdeniz, “Bu düzen değişmedikçe göçler durmayacaktır. Buna mukabil göçlere neden olan kapitalist egemen devletler “sınır güvenliği” altında uluslararası sığınma ve iltica haklarını rafa kaldırıyor. Açıkça söylüyoruz; dünya, vatanında yaşayabilenler kadar yerinden yurdundan edilen göçmenlerin ve mültecilerindir! Önyargılara, her türden dışsallamaya ve ırkçılığa karşıyız. Yerlisi göçmeniyle emekçi halklar el ele vermeli, sömürü ve savaşa karşı birleşmelidir” dedi.
Önceleri göçmenler için bir transit ülke olan Türkiye, AKP hükümeti ve emperyalistlerin pragmatik göç politikaları nedeniyle adeta “baraj ülke” haline geldiğine dikkat çeken Akdeniz, “Bu politika hem göçmenleri hem de yerli halkı mağdur etti. Suriye savaşı ve göçünün 12’nci yılında sorun daha da ağırlaşıyor. Düzen partileri ise köklü insani çözüm yerine, yabancı düşmanlığına kapı açıyorlar. Bunu asla kabul etmiyoruz” şeklinde konuştu.
İran’da otokratik rejimin baskı ve katliamlara devam ettiğini hatırlatan Akdeniz, “Elbette bu durum yeni göçleri tetikleyecek. Masha Amini ve öldürülen diğer insanlar şahsında halkın özgürlük çığlığını selamlıyoruz. Ve bir insanlık suçu olan idamların derhal durdurulması ve yasaklanması çağrısını yapıyoruz” dedi. Akdeniz sözlerine, “Dünyanın bütün işçileri, ezilen haklar ve göçmenler birleşin” diye son verdi.
Akdeniz acil olarak atılması gereken adımlar şu şekilde sıraladı:
- Suriye’de kalıcı barış ortamı sağlanmalı, demokratik anayasa için koşullar oluşturulmalı, baskı ve despotizm son bulmalı, tüm dış güçler çekilmelidir. Sığınmacılar ve mülteciler için güvenli geri dönüş yolu açılmalıdır. Sosyal, psikolojik ve ekonomik altyapı sağlanmalıdır.
- Türkiye’de doğan mülteci çocuklar başta olmak üzere, kalacaklar için; bir arada yaşam ve karşılıklı entegrasyon ve gelecekte eşit yurttaşlık için alt yapı oluşturulmalıdır. Parayla, mülk edinmeyle zenginlere vatandaşlık satışına son verilmelidir. Savaş ve insanlık suçlarına bulaşmış kişiler sivil masum göçmen nüfustan ayıklanmalıdır.
- Göçmenlerin kayıt dışı çalışması son bulmalı, sigortalı çalışmada işveren rızası şartı kaldırılmalıdır. Yerli ve göçmen emekçiler güvenceli çalışma için ortak sendikalarda örgütlenmelidir.
- AB ile imzalanan Geri Kabul anlaşması derhal iptal edilmelidir. Mülteciler Türkiye dışında üçüncü ülkeye geçebilmelidir.
- Suriyeliler ve mültecilerin yanı sıra çeşitli ülkelerden gelen göçmen işçilerin korsan değil güvenceli işlerde çalışabilmesi sağlanmalıdır. Göçmenlerin kanını emen şebekelere, insan tacirlerine ve onlarla iş birliği yapan sermaye çevrelerine ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.”
Heyula içerisinde, gündemi belirleyen muktedir ve bütün o vekil Sera Kadıgil’in tabiriyle kainatın iletişim işleri başkanlığının güdümlü propaganda aracı kılınan medyanın görmek bir yana bahsini dahi açmadığı konulara dair kelamını paylaşır EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz. Bir mülteciler yurdu olmasına rağmen bugün ülkenin nefret ederek, o ötekisine hayatı dar ederek yakaladığı kötülük sarmalının, bariz fecaatine dair her anlamda sözü edilmesi gerekenleri sıralar Akdeniz. Türkiye’den İran’a, Yunanistan’dan, Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilere, bir sığınak olmaktan çıkartılan dünyanın vardığı eşiğe dair tespitleri aslolan gündemdir. Dünya yerinden yurdundan edilen mültecilerindir de aynı zamanda ve herkesin payına düşebilecek kadar doğrudan yaşam ihtimallerinin eşit kılınması gereken bir mücadele sahnesidir. Bir partinin suna geldiği tahayyülün değil yanına, kıyısına bile varamayan madun siyaset aktörlerinin görmezden gelmeye devam ettikleri şey bir gün hepimizi bulabilecek olanın ardından ne / nasıl / ne şekilde yaşamda kalınabileceğidir. Bugün ekonomik bir girdap, sosyolojik bir çöküş, dini kullanarak var edilmiş bir ayrımcılık, bitimsiz bir şiddet ve ırkçılık sarmalındaki ülkenin yüz yılında neler geleceğini düşünmek için de yeterince açık bir imdat çığlığıdır, görebilene. Sahiden fark ediyor musunuz?
Doğrudan dolambaçsız bir heyula içinde dört dönüyor ülke. Doğrudan kesintisiz bir halle, kötürüm bir temsil, duraksamak nedir bilmeyen bir girdap silsilesi içerisinde kendi katran karanlığını arşınlıyor bir ülke. Giderek çukurlaşıyor. Düzeni var eden temsilin suna geldiği her şey başka başka açmazları beraberinde getiriyor. Bir heyula içerisinde ne yara, ne bere, ne onca badireye dair çözüm ihtimallerine zemin bırakılıyor. Cümlesi cümlesine o yeni yüzyıl için harcanacak, bir dönem daha bir dönem daha diye iç edilecek, içine tam anlamıyla edilecek ülke için yılmadan dört koldan apayrı tahayyüllerle sopalar gösterilmeye devam ediliyor. Bir heyula içerisine terk edilirken memleket yarınsız olması dert edilmesin buyuruluyor. Bütün paramparça olunurken her şey yolundaymış fablına hala inanılması salık veriliyor. Ne kendi kimliğine, ne kendi olur verdiği kesimlerden olana ne de başkasına, öteki olarak anılana tek bir iyi günü var etmeyen düzlem bugün hakikat eyleniyor. Bir heyula içerisinde hayatın abecesinin tükenişi aralıksız kılınıyor. Bu hallerle, bunca afaki badirelerle, bir tek doğruyu yaşatamayan, hep tüketen, çokça tükeniş sarmalına rehin kılınan bir menzilde hiçbir yarın kalmış mıdır? Bırakılmış mıdır?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Balat – Stenbol – Cemal ERCAN – Le Monde Diplomatique Kurdî
0 notes
sensizbensizim · 1 year
Text
Mülteciler için ırkçıyım arkadşlar saygılar
78 notes · View notes
ziyapasa-01 · 3 months
Text
Sokakta namaz şovunu yaptı, sonra Range Rover,ine bindi gitti. Bu ülkenin en büyük bekaa sorunu içimizdeki İngiliz ajanlarıdır.!! Rezalet
.....Ülkem nasıl bir TEZGAHTAN geçiyor anlayamıyorum.
Biryanada akın akın gelen mülteciler, bir yandan, Allah'la, Peygamberle konuştuğunu söyleyen tipler..
Geleceğimizden Endişe ETMELİMİYİZ..
14 notes · View notes
artikfarketmez · 2 months
Text
şu instagrama gelen erişim engelini keşke önce mülteci adı altında ülkeye gelip yerleşen suriyeli, afgan, pakistanlı insanlara getirseydiniz. instagramın ben şahsi olarak bi zararını görmedim ama mülteciler ülkenin anasını ağlattı. sokakta yürürken tacize uğrayan mı dersin birbirini öldüren mi dersin hırsızlık yapan mı dersin hepsi mevcut maşallah
13 notes · View notes
ozturkv2 · 3 months
Note
Abi Trabzon’daki bunca arap hakkında ve mülteciler hakkında senin fikrin ne?
Benim Bozkurt Yurdumda Çakalların işi ne!
14 notes · View notes
dianaa70 · 3 months
Text
Hayatınızdan çıksa kocaman boşluk oluşturacak şey
Benim (ülkemizdeki mülteciler)
7 notes · View notes
sensedim1938 · 11 months
Text
Türkler gidiyor,
Mülteciler geliyor.
Türkler satıyor,
Araplar alıyor.
Üretim bitiyor,
İthalat artıyor.
Gelir azalıyor,
Fakirlik artıyor.
Fsbrikalar batıyor,
İşsizlik artıyor.
Ve bazıları buna istikrar diyor.
22 notes · View notes