#Netanyahu savaş politikaları
Explore tagged Tumblr posts
zerihcom · 8 days ago
Text
2 minutes Kaynak: Aljazeera.com Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, İsrail’in Kamal Adwan Hastanesi’ne düzenlediği baskın sırasında gözaltına alınan yüzlerce kişinin bir kısmı serbest bırakıldı, ancak hastane müdürü Hussam Abu Safia’nın akıbeti hala bilinmiyor. Gözaltından serbest bırakılan bazı kişiler, sorgulama sırasında dövüldüklerini, üzerlerine tükürüldüğünü, soyularak saatlerce soğukta…
0 notes
elazigsurmanset · 3 months ago
Text
Ümit Özdağ Ak Parti Hükümetinin Büyük Milli Güvenlik Hatalarını Paylaştı..
Tumblr media
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ Ülke üzerinde artan güvenlik tehditleri ile alakalı çeşitli açıklamalarda bulundu Prof. Dr. Ümit Özdağ: Türkiye’nin çevresi ve içinde artan güvenlik tehditlerini ve AKP Hükümetinin yaptığı büyük milli güvenlik konusundaki hataları sizler ile paylaşmak istiyorum; ayrıca ülkemizin güvenliği için alınması gereken tedbirler konusunda Zafer Partisi’nin görüşlerini de açıklayacağım. İsrail’in sivil hedeflere yönelik yoğun hava saldırıları, Filistin ve Gazze’de büyük bir yıkım ve soykırıma dönmüştür. İsrail ordusunun Lübnan’a girmesi ile bu savaşta yeni bir cephe daha açılmış, yeni bir evreye gelinmiştir. İran’ın İsrail’e füze saldırısı ile savaş bölge dışı aktörleri içine çekecek bir aşamaya ulaşmıştır. ABD ve İngiltere desteğiyle gerçekleşen İsrail saldırganlığı dünyayı bir küresel çatışmaya sürüklemektedir. Netanyahu hükümetinin gerek Hamas ve Hizbullah lider kadrolarına yönelik saldırıları, gerekse Irak ve Lübnan’da İran’la ilgili hedeflere düzenlediği nokta operasyonlar ve son olarak Lübnan’a yönelik askeri harekat, İran’ın füze saldırısı ile cevap vermesi, İran’ı da içine alan bir bölgesel çatışma arayışıdır. Başka bir ifade ile Netanyahu açıkça İran’ı konvansiyonel savaşın içine çekmeye çalışmaktadır. ABD ve İngiltere’nin önümüzdeki günlerde İsrail’in yanında bu savaşın içine girmesi ile Gazze’de başlayan çatışmalar, bölgenin tamamını etkileyen bölgesel ve hatta Rusya ve Çin’in tavır almasıyla küresel bir savaşa dönüşebilecektir. Açalım: ABD’nin İran ile bir angajmana girmesi, Rusya-Ukrayna cephesi ve Pasifik’te Çin-Tayvan gerginlik bölgelerinde de yeni askeri çatışmaların başlamasını tetikleme potansiyeline sahiptir. Çin’in on yıllar sonra Pasifik’te kıtalararası balistik füze denemesi yapması, Rusya ve İran arasında yeni askeri işbirliği antlaşması hazırlıkları, artan gerginliğin bir sonucudur. Daha basit bir anlatımla; Gazze saldırısı ile başlayan kaos, bölgesel veya daha geniş çaplı savaş riskini içermektedir. Tarafların sahip oldukları nükleer yetenekler, riski daha da artırmaktadır. Türkiye, anılan çatışma bölgelerinin tam merkezinde yer alan jeopolitik konumuyla mevcut ve olası çatışmalardan çok olumsuz etkilenmektedir. Bu süreçte, AKP Hükümetinin yanlış politikaları Türkiye’yi çatışmaların içine çekebilecek riskler barındırmaktadır. Bu risklerin birincisi Erdoğan ve hükümetinin bölgeye bakışının mezhep eksenli olmasıdır. “Müslüman Kardeşler” temelli bu bakış açısı, Türkiye’yi Ortadoğu’nun mezhep savaşlarında taraf ve hedef yapma potansiyeline sahiptir. İsrail’in hedef aldığı gruplardan Hamas’a adeta sonsuz destek verirken, yeni açılan cephede Şii olduğu için Hizbullah’ın adını anmadan genel ifadeler ile değerlendirmeler yapılması geleneksel Türk dış politikası ile bağdaşmamaktadır. Erdoğan’ın bu bölgeye yönelik politikalarındaki tek çelişki, mezhep eksenli bakış açısı da değildir. İran, Yemen’de Husiler ve Lübnan’da Hizbullah’ın hipersonik füzeler ile İsrail’i hedef alması ile geniş çaplı bir “vekalet savaşı” yürütmektedir. Lübnan’a başlayan askeri harekat ve artan gerginliğe paralel olarak, İran’ın da hipersonik füzeler ile İsrail’i vurmuştur. Şimdi, İsrail buna karşı saldırı ile cevap verecek ve İsrail karşı saldırısını muhtemelen Rusya-Çin destekli İran saldırısı izleyecektir. Bu olasılık Malatya-Kürecik Radarını oldukça hassas bir konuma getirmektedir. Emir komutanın ABD subaylarında olduğu bu NATO radarının, İran’dan atılacak füzeler konusunda İsrail’i bilgilendirilmesinin ciddi sonuçları olması muhtemeldir. İran, muhtemel bir çatışmada Kürecik Radarının İsrail’e erken uyarı füze bilgilerini aktarması halinde bu radarı hedef alacaklarını daha önce ilan etmiş durumdadır. Bu bakımdan, Türkiye’nin çatışmaların tırmanması durumunda tarafsız bir tavır takınması ve Kürecik Radarından İsrail’e bilgi akışını durdurması gerekmektedir. Bu noktada özellikle sevgili Cumhur İttifakı seçmenlerine seslenmek istiyorum; AKP Hükümetinin bir yanda Gazze’ye destek nutukları atarken diğer yanda Kürecik Radarı vasıtasıyla İsrail’e bilgi aktarılmasına izin vermesi en hafif tabirle samimiyetsizliktir. Savaşın tırmanması durumunda İncirlik Hava Üssü de benzer kapsamda değerlendirilmeli ve buradan ABD uçaklarının İsrail’e lojistik destek sağlamasına izin verilmemelidir. Bölgesel ve küresel savaşın hızla gerektirdiği bir diğer önlem TSK’nın stratejik istihbarat üretme konusundaki yetersizliğidir. AKP hükümetleri asker hastaneleri ve askeri yargı yanında TSK’nın “Stratejik İstihbarat” yeteneğini de kapatmıştır. İsrail-Gazze savaşında İsrail’in Hamas ve Hizbullah lider kadrosuna yönelik operasyonları Türk halkının haklı olarak neden Cemil Bayık, Duran Kalkan ve Murat Karayılan gibi PKK’nın Öcalan’dan sonra en etkili isimlerinin öldürülmediği sorusunu sormasına neden olmuştur. Bunun nedeni AKP döneminde TSK’nın stratejik istihbarat yeteneğinin köreltilmesidir. Stratejik istihbarat gereksinimi kapsamında, Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığının yeniden TSK hizmetine alınması, sinyal istihbaratı üretiminde “gayret birliği sağlanması” bakımından hayati önemdedir. Son zamanlarda gelişim gösteren SİHA’lar “taktik seviye” ve “operasyonel seviye”de silah ve keşif sistemleridir. Pervaneli SİHA sistemlerinin bölgesel veya genel bir savaşta bekasının sağlanması ve stratejik gözetleme, keşif ve istihbarat üretimi için kullanılması mümkün değildir. Rusya-Ukrayna Savaşı, İHA/SİHA kullanımı ve oluşan stratejik istihbarat açığı konusunda önemli dersler içermektedir. Daha kısa süre önce Irak’ta iki ayrı bölgede SİHA sistemlerimizin kolayca vurulması, terörle mücadelede çok etkin olan bu sistemlerin konvansiyonel bir harpteki etkinliklerinin dikkatle değerlendirilmesini gerektirmektedir. Sonuç olarak, TSK’daki istihbarat kadrolarının aktif hale getirilmesi ve bütünleşik istihbarat gayretleri ile “Muharebe Sahası İstihbarat” yeteneğinin ivedilikle tesis edilmesi gerekmektedir. Stratejik askeri istihbarat ihtiyacı kadar acil olan diğer konu da özellikle Kara Kuvvetleri Komutanlığının “Kuvvet Yeterlilik” durumundaki zafiyettir. Daha basit bir ifadeyle, AKP hükümetinin askerlik süresini 6 aya indirmesi ve bedelli askerlik uygulaması ile askerlik görevini faturayla satışa çıkarması, asker sayısını görev yeterlilik düzeyinin altına çekmiştir. Halihazırda, askeri birliklerde mevcutlar sadece nöbet tutabilecek asgari yeterlilik düzeyindedir. TSK profesyonelliğe geçişi tamamlayamamış ve eksik mevcutlarla adeta “terhis edilmiş” ordu durumuna düşürülmüştür. Sadece sınır birlikleri ve iç güvenlik birliklerinde “görev yeterli” mevcutlar vardır. Bu birliklerin büyük bölümü halen Irak-Suriye bölgelerinde görevdedir. Nicelik yani asker sayısı kadar önemli diğer bir konu da nitelik konusudur. Sözleşmeli subaylar, uzman erbaşlar ve sözleşmeli erlerden oluşan sistemin “muharebe etkinliği” yeniden değerlendirilmelidir. Mevcut durumda, konvansiyonel birliklerin personel mevcutlarının 6 aylık askerlik süresi ve devamlı hale gelen bedelli askerlik ile asker sayısı ve muharebe etkinliği bakımından muharip düzeyde olması olanaksızdır. Değerli yurttaşlarım, Zafer Partisi olarak, bu gerçekleri toplumumuzla paylaşmayı, bir ulusal güvenlik meselesi ve vatan sorumluluğu olarak görmekteyiz. Özellikle 15 Temmuz kalkışması ve tek adam rejimine geçilen süreçte, TSK’nın içine düştüğü durumu; askeri liselerin, asker hastanelerinin ve askeri yargının kapatılmasını Zafer Partisi olarak sürekli gündeme getirdik. Gelinen noktada; Rusya-Ukrayna savaşı ve Gazze savaşının bölgesel ve hatta bir Dünya Savaşına evrilmesi ihtimali, ABD’nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile askeri işbirliği antlaşmaları yaparak Türkiye’yi adeta batı ve güneyden jeopolitik olarak kuşatması, Yunanistan’ın 22 ada ve adacığımızı alenen işgal etmesi karşısında AKP iktidarı ve ana muhalefet tarafının sessizliğini milletimize bir kez daha duyuruyoruz. Anılan risklere ilave olarak, memleketin 13-14 milyon kadar sığınmacı ve kaçak işgali altında olması, PKK, IŞİD ve FETÖ’ye ilave olarak yeni tarikat ve cemaatlerin etkinliği artırıp yeniden devlet içinde kadrolaşmakta olmaları, Türkiye’nin güvenliğine doğrudan ve birinci dereceden tehditler oluşturmaktadır. Biz Zafer Partisi olarak, bölgesel veya Dünya Savaşı riskinin oldukça belirginleştiği bu süreçte, ulusal güvenliğimizin iç siyasete popülist yaklaşımlarla daha fazla alet ve adeta kurban edilmesine karşı çıkıyoruz. Bu bakımdan “Milli Güvenlik Kurulunun” acil olarak toplanması ve muhalefet ile de işbirliği yapılarak, ulusal güvenliğe yönelik alınacak tedbirlerin milletimiz ile paylaşılması gerekmektedir. Zafer Partisi olarak, oluşan iç ve dış tehditler karşısında temel önerilerimiz şunlardır. 1- Kuvvet komutanlıklarının yeniden Genelkurmay Başkanlığına ve Genelkurmay Başkanlığının ise Milli Savunma Bakanlığına bağlanarak komuta birliği sağlanması, 2- Asker hastanelerinin yeniden görev öncelik bölgeleri dikkate alınarak hizmete alınmaya başlanması, 3- Kuvvet yeterlilik durumu ve asker sayısının arttırılması, 4- Konvansiyonel birliklerin eksiklerinin tamamlanması ve görev hazırlık seviyelerinin yükseltilmesi, 5- İstihbarat kadrolarının seferi duruma uygun olarak aktif hale getirilmesi, 6- SİHA/İHA’lardan oluşan taktik seviye keşif ve gözetleme yeteneklerinin stratejik elektronik sinyal istihbaratı ile gelişen zaman içinde “insan kaynaklı istihbarat” ile birleştirilmesi ve GES Komutanlığının tekrar Genelkurmay Başkanlığına bağlanması, 7- Kürecik Radarının kontrolünün TSK’ya geçmesi, radarın gerçek amacı olan Avrupa’ya koruma görevini devam ettirirken, İsrail’e bilgi akışının durdurulması, 8- İncirlik Üssünün jet üssüne dönüştürülmesi, NATO amaçları dışında ve özellikle İsrail’e lojistik destek verilmesine izin verilmeyecek şekilde görev bağlantılarının belirlenmesi, 9- Suriye Arap Cumhuriyeti ile diplomatik temasların geliştirilmesi ve Geçici Koruma Statüsündeki Suriyelilerin tamamının geri dönüşü için hazırlıklara başlanması gerektiğini düşünmekteyiz. Değerli yurttaşlarım, Zafer Partisi olarak, devlet aklı ve devlet sorumluluğuyla anılan tedbirlerin alınmasına her düzeyde destek vermeye hazırız. AKP ve CHP’nin, ulusal güvenlik konusunda sorumlu ve işbirliği içinde davranmalarını bekliyoruz. AKP iktidarının “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenlerden intikam almak ve onları TSK’dan ihraç etmek yerine, yüzünü çatışma bölgelerine ve Ege adalarını işgal eden Yunan askerlerine çevirmelerini öneriyoruz. dedi.. Read the full article
0 notes
hetesiya · 1 year ago
Text
Bu Kadar Şuursuzluk Akla Ziyan – Rabia Mine
Bu Kadar Şuursuzluk Akla Ziyan
Rabia Mine
Bu toplumun büyük kısmının tarihsel and.vallığı ve vandallığı bu kez İsrail karşısında zirve yaptı. Dün ülkenin dört bir yanında atılan toptancı nefret çığlıkları arş-ı alâya yükselirken, birçok noktada da eş zamanlı saldırılar gerçekleşti.
Oysaki tamamı “Katil İsrailli” denilerek aynı çuvala tıkılıp yerden yere vurulan insanlar, tek tip robotlar değil. İçlerinde her ideolojiden birey var ve Netanyahu’yu destekleyenler de şu anda halkın dörtte birini bile oluşturmuyorlar.
Nitekim Hamas’ın kör şiddeti başlamadan önce adamı tahtından indirmek üzereydiler.
İsrail Komünist Partisi, daha ilk gün, “yaşananların temel sorumlusunun aşırı sağcı Netanyahu hükümeti ve onun faşizan Filistin politikaları” olduğuna dair açıklama yaptı. Pek çok İsrailli kurum ve kişi, Gazze’ye uygulanan savaş suçu niteliğindeki ablukalarla saldırıları kınıyor.
Yani ki hükümet ve halk aynı şey değildir. Hükümetleri halkın sadece bir kesimi seçer ve onlar asla diğer kesimlerin düşüncelerini ve dünya görüşlerini temsil etmezler.
En yakın örneği, bizim başımızdaki hükümet… Kim bunların, hepimizin temsilcisi olduğunu iddia edebilir? Birileri de bizi onların Kürt halkına karşı İsrail hükümetinin Filistin halkına yaptıklarının bir benzeri olan faşizan politikalarından sorumlu tutsa; şu anda Rojowa’da gerçekleştirdikleri askerî operasyonlardan dolayı hepimize birden nefret kussa hoşumuza gider mi?
Benim asla gitmez şahsen!.. Zira bu hükümet zinhar beni temsil etmiyor. Benim gibi milyonlarca Türkiyeliyi de temsil etmiyor.
Nasıl ki tep tip bir Türkiyeli yoksa, tek tip bir Filistinli ya da İsrailli de yok.
Her halk türlü türlü insanlardan oluşur ve hükümetlerin insanlık suçları asla toptancı bir zihniyetle halklara yüklenemez.
Bu bağlamda, mevcut İsrail hükümetinin suçlarını İsrail halkının tamamına mal ederek ortalığa toptancı bir İsrailli ya da Yahudi nefreti kusup saldıracak yer aramak ahmaklıktan, kudurmuşluktan ve vandallıktan başka bir şey değildir.
Neyse ki 6-7 Eylül Pogromu’nun olduğu dönemde talan edilen Ermeni ve Rum esnaf gibi bir Yahudi esnaf kesimi yok ortalık yerde… Yemin ederim şu anda işyerlerinde taş taş üstünde bırakılmamış; “mazlum Filistinli din kardeşlerimiz” bahanesiyle varları yokları talan edilip, karıları kızları tec..üze uğramıştı…
O kadar gözleri dönmüş ki Adana’daki İsrail Konsolosluğu’nun önünde görevli olan Türkiyeli polisleri taşlamışlar; üste bir de sergiledikleri hunharca vandallık karşısında hayatlarında ilk defa toma, biber gazı ve plastik kurşuna maruz kaldıkları için “çok canlarının yandığını” söyleyerek ağlanıyorlar.
Aynı tomalar, biber gazları ve plastik kurşunlar Gezi direnişçilerini, haklarını arayan Kürtleri veya Lgbtiq+’lar gibi varoluş mücadelesi veren dezavantajlı kesimleri hedef aldığında zevkten dört köşe olup, “Allah yarattı demeden vurun!” diye tezahürat yapan insanımsılar bunlar.
Hele bütün sözde sol kesimlerin bu “kendine müslümanlarla” aynı çizgide hizalanmasındaki akla ziyanlığı ifade edecek söz yok.
Yani ki önce Ermeninin, Süryaninin, Rumun, mültecinin, lgbtip’+nın karşısındaki kendi duruşunuza bir bakın.
Önce bir aynaya bakın; ondan sonra hak, hukuk, eşitlik, özgürlük, adalet, din, iman vs naraları atın.
Göreceksiniz ki hepinizin içinde bir Netanyahu yatıyor.
Hayret bir şey yaa!..
Bu kadar şuursuzluk akla ziyan, gerçekten.
0 notes
grihucreler · 5 years ago
Text
Süleymani’nin Ölümü Kimlerin İşine Yarar?
İşaret Fişeği: Hamaney Mart 2019’da Süleymani’yi “Zülfikar Nişanı” ile ödüllendirmiş ve şöyle dua etmişti: “Allah akıbetine şehitlik versin fakat şimdi değil. İslam Cumhuriyeti’nin daha yıllarca seninle işi olacak. Fakat inşallah sonu şehadet olsun.” (1)
Tumblr media
İran Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, bu hafta içinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından gerçekleştirilen bir roket saldırısıyla suikast sonucu, Haşdi Şabi’nin önde gelen komutanlarından Ebu Mehdi el-Mühendis ile birlikte öldürüldü. Bu hadise ve takip eden günlerde ABD’nin Irak’taki Haşdi Şabi ile diğer Şii milis güçlerine karşı düzenlediği suikast operasyonları bir çok uzmana göre Orta Doğu’da ABD-İran savaşının ve dolaylı olarak dünya savaşına dahi gidebilecek bir yolun kapısını açtı. 
Suikastı ABD ordusunun bizzat Başkan Trump’ın emri ile yaptığı zaten açıklandı. Ancak İran için bu denli önemli bir ismin öldürülmesinde başkaca kimlerin çıkarları olabilir sorusu aklıma geliyor. Nitekim Mahir Kaynak’ın şu sözleri bu olaydaki yolumuzu aydınlatabilir: 'Bir olay olduğunda, olayın failini bulmak istiyorsanız olayın sonucunun kime yaradığına bakın. bu olay kimin işine yarar? bunu bilirseniz bu işi kimin yaptığını da bilirsiniz.'
Periskop: İran – ABD ilişkilerinin dönüm noktası 40 yıl önce yaşanan Tahran ABD Büyükelçiliğinin Basılması ve Rehine Krizi idi. İran'da 10 Şubat 1979 devriminin hemen ardından gerçekleşen ABD'nin Tahran Büyükelçiliği işgali ve 52 çalışanın rehin alınması, iki ülke arasındaki gergin atmosferin başlangıcı oldu ve o tarihten bugüne ilişkiler düzelmedi.
Diplomasi tarihine en uzun süreli rehine krizlerinden biri olarak geçen olayda sayıları binlerle ifade edilen silahlı gruplar, 4 Kasım 1979'da ABD Büyükelçiliğini işgal etti. Elçilikten gizlice kaçmayı başaranların ardından kalan 66 diplomattan hasta bir kadın ile 13 Afrika kökenli Amerikalıyı serbest bırakan işgalciler, 52 kişiyi 444 gün boyunca rehin tuttu. Cezayirli diplomatların arabuluculuğu sonucu 20 Ocak 1981'de elçilik çalışanları ABD ve İran arasında yapılan anlaşmayla serbest kaldı.
‘ABD başkanı Jimmy Carter’ın istihbarat ve ulusal güvenlik danışmanlarına göre 1980 Amerikan seçimleri öncesi, Mossad ve bazı CIA görevlileri Tahran büyükelçiliğinde rehin alınan elçilik görevlilerini serbest bırakmaması karşılığında Humeyni rejimine yasadışı silah satmıştı. Bunun nedeni rehinelerin serbest bırakılmaması seçim öncesi Carter için bir imaj kaybı olacak ve Carter seçimleri kaybedecekti. Bu gizli anlaşmaya göre Carter seçimi kazansa bile rehineler Ocak 1981’e kadar serbest bırakılmayacaktı.' (2)
Bugüne geri dönersek: Ne büyük tesadüftür ki; 2020 Kasım’ındaki ABD Başkanlık seçimlerine giden süreçte, azil davası ile moral çöküş yaşayan Başkan Trump’ı ön plana çıkaracak hadiseler yine bir büyükelçilik baskını ile başladı denilebilir. 
İran’a yakınlığıyla bilinen Iraklı Şii milis gücü Haşdi Şabi fraksiyonlarından Ketaib Hizbullah’ın (Irak Hizbullahı) Irak ve Suriye’deki üslerine ABD’nin 29 Aralık 2019’da düzenlediği hava saldırılarının ardından, 31 Aralık’ta YeşilBölge’deki ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği önünde toplanan Haşdi Şabi taraftarları elçilik binasını basarak içeri girdi. Bu sırada büyükelçilik binasındaki diplomatların büyükelçilikten baskın öncesi tahliye edildikleri ve içeride sadece koruma görevindeki ABD askerlerinin bulunduğu anlaşıldı. İlginç olan bir digger konu ise Bağdat’ta hükümet binalarının ve yabancı misyon temsilciliklerinin bulunduğu korunaklı Yeşil Bölge’ye göstericilerin nasıl bu kadar kolay girebildikleri idi. Bu zaaf Irak’ta bir süredir devam eden yönetim krizine ve politik kaosa bağlandı. 
Tepki: Bu büyükelçilik baskını ABD’nin Kasım Süleymani’ye düzenlediği suikastında bahanesini oluşturuyor. Trump, amaçlarının savaş çıkarmak değil, savaşı önlemek olduğunu açıkladı. İran’da ise özellikle askeri çevrelerden ve Haşdi Şabi gibi milis güçlerinden ABD’nin bu saldırıyı çok ağır şekilde ödeyeceğine dair açıklamalar birbirini izliyor. Ancak mesela Lübnan’da bulunan ve Ortadoğu’daki en güçlü ve örgütlü Şii silahlı örgütü olan Hizbullah’tan henüz çok sert bir açıklama gelmedi.  Hizbullah örgütü lideri Hasan Nasrallah; "Süleymani’yi öldürülenlerin cezası, dünyadaki tüm direniş savaşçılarının elinden olacak. Onun hedeflerine ulaşmak için çabalayacağız ve bayrağını tüm cephelerde taşıyacağız." Açıklamasında bulundu. Bu açıklamadaki sertlik dozu ise bana göre Hizbullah ölçeğindeki bir örgüt için hayli düşük. Nasrallah, intikam için doğrudan kendi örgütüne bir rol biçmek yerine muğlak şekilde ‘tüm dünyadaki direnişçilere’ bu görevi havale ediyor!
Menfaat: Şimdi sözü uzatmadan tekrar baştaki soruya dönelim: Bu suikast kimin/kimlerin işine yaradı? 
En başta elbette Trump’a. Trump, Kasım’daki seçim öncesi üzerindeki azil süreci gölgesini üzerinden uzaklaştırmış ve ABD’deki etkin Yahudi lobisini etkilemiş oldu. ABD: ABD Trump yönetimi ile birlikte Afganistan, Irak ve Suriye’den askerlerini çekeceğini açıklamıştı. Ancak bu ABD’nin bu bölgeleri terketmesi anlamına gelmiyordu. Aksine muharip gücünü çekecek ancak vekalet savaşları ile bu bölgelerde etkisini daha da artıracaktı. Son dönemde ABD’nin Ortadoğu’da Suudi Arabistan, Mısır vb. Ülkeler üzerinden bir Sünni ittifakı ile İran’ın Şii yayılmacığını durdurma çabası biliniyor. Bu suikast ile hem bu amaca hizmet ederken hemde muhtemel savaş korkusu ile böşge ülkelerine daha çok silah satacaktır. 
İsrail: Bu suikast elbette İsrail’i memnun edecektir. İsrail, uzun yıllardır İran’ı bölgedeki en önemli düşmanı olarak ilan etmişti. Ancak ilginç olansa bu iki ülkenin birbirileri hakkında sert açıklamalar yapmak dışında pek de birbirilerine zararlarının dokunmamasıdır. Mesela Süleymani’nin resmi olarak başında bulunduğu Kudüs Gücü, Suriye, Irak, Afganistan vb. ülkelerde çok etkili iken adını aldığı Kudüs için ne yapmıştır bilmiyoruz. İsrail’de bu suikastten en karlı çıkacak isimlerden biri de, seçimlerde bir türlü istediği oyu alamayan ve siyaseten sıkıntılı günler geçiren şahin Netanyahu olacaktır. 
İran: Özellikle Arap Baharı sonrasında oluşan kaotik ortamda Kasım Süleymani İran’ın Ortadoğu ve Afganistan politikaları konusunda ülkesinin en önemli karar verici ve uygulayıcısı haline geldi denilebilir. Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın dahi üzerinde bir güce kavuşarak doğrudan Ayetullah’tan emir alan ve ona karşı sorumlu bir pozisyona gelen Süleymani’nin ülke yönetiminde birbirine parallel işleyen devlet yapısı içerisinde kimilerinin husumetini üzerine çektiğini düşünmek haksızlık olmaz. Bu anlamda Süleymani’nin İran dışından bir aktör tarafından ‘tasfiyesi’ bu kişilerin de işine gelecektir. Aynı zamanda uzun süredir ambargolar ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle ülkedeki muhalefetin gösterilerine sahne olan İran’da Süleymani’nin ölümü sonrası yeniden “Büyük Şeytan Amerika” sloganlarının atıldığı gösteriler ile bu muhalif enerjinin tekrar ülke dışı bir ‘düşman’a yönelmesi de mümkün oldu. 
Lübnan Hizbullahı:  Kasım Süleymani, Eylül 2019’da İran devlet televizyonunda yayınlanan bir röportajında, 2006 yılında Lübnan ve İsrail arasında gerçekleştirilen savaşta Hizbullah Lideri Nasrallah’ın rolünü küçümsemişti. Süleymani, kendini ve İmad Muğniye’yi, Nasrallah’ı “operasyondan” sağ salim çıkaran kişi olarak gösterdi.
“2006 yılının Temmuz ayında gerçekleştirilen savaşın sonuna kadar gidişatı kendilerinin takip ettiğini söyleyen Süleymani, 2006 yılında elde edilen “zaferin”, Nasrallah’ın değil kendisi ve Muğniye’ye ait olduğunu belirtti. Muğniye’nin ölmesinin ardından Temmuz 2006’da gerçekleştirilen savaşın “tek kahramanı” yalnızca Kasım Süleymani kaldı.” (3)
Uzun yıllar boyunca Lübnan Hizbullah’ı Ortadoğu’daki İran ile irtibatlı en önemli Şii silahlı gücü olmuştur. Özellikle İsrail’e karşı 2006 yılındaki mücadelesi ile de Filistin sorunu konusunda İran’ın ön plana çıkmasını sağlamıştır. Süleymani’nin ‘Hizbullah modeli’ni esas alarak kurduğu örgütlerin Suriye, Irak, Afganistan ve Yemen gibi ülkelerde güçlenmesi ve Nasrallah ile ilgili sözleri Süleymani’nin Lübnan Hizbullah’ın fiilen de lideri olmak istediği şeklinde yorumlanmıştı. Bu da Nasrallah’ın tasfiyesi ve belki de Hizbullah’ın  sadece siyasi bir güce dönüştürülerek İran üzerindeki ABD yaptırımlarının yumuşaması demekti. Gelinen noktada bana göre Süleymani’nin bir ABD saldırısı ile ölmesinin ardından Nasrallah’ın pek de sert bulmadığım açıklaması bu ölümden Nasrallah’ın da içten içe memnun olduğu sonucuna ulaşmamı sağlıyor. 
Sadece açık kaynaklardaki bilgileri okuyan ve kendince yorumluyan biri olarak gördüğüm şey; Kasım Süleymani’nin öldürülmesi son yıllarda Ortadoğu’daki en önemli olaylardan biridir hiç şüphesiz. Ancak bu ölümden ‘memnun’ olabilecek çevrelerin çokluğu bu suikastın büyük bir savaşın fitilini ateşlemeyeceğini düşündürüyor bana. Yazımın son halini verdiğim saatlerde, Amerika’dan İran’a verilen “İntikam alacaksan, ‘orantılı misilleme’ yap” çağrılarının ardından, Irak’taki ABD Büyükelçiliği ve ABD askerlerinin bulunduğu Beled Hava Üssüne füze saldırıları yapıldığı haberleri geliyor. Zaten boşaltılmış büyükelçilik ve teyakküz haline geçilmiş bir hava üssüne...
1. Nevzat Çiçek - Ortadoğu’yu parmağında çeviren İran’ın kılıcı: Kasım Süleymani ya da Hac Kasım – İndepedent Türkçe – 03.01.2020
https://www.independentturkish.com/node/112376/yazarlar/ortado%C4%9Fu%E2%80%99yu-parma%C4%9F%C4%B1nda-%C3%A7eviren-iran%E2%80%99%C4%B1n-k%C4%B1l%C4%B1c%C4%B1-kas%C4%B1m-s%C3%BCleymani-ya-da-hac-kas%C4%B1m
2. İran İsrail ve ABD arasındaki gizli ittifakla ilgili detayları okumak isteyenler, bu alıntının da alındığı ODA TV’de yayınlanan İŞTE BELGELERLE İSRAİL – İRAN GİZLİ İLİŞKİLERİ VE GİZLİ İTTİFAKI yazısına bakabilirler https://odatv.com/iste-belgelerle-israil-iran-gizli-iliskileri-ve-gizli-ittifaki--3004121200.html
3. Muhammed Zahid Gül - Kasım Süleymani, Hasan Nasrallah’ın sonunun geldiğini mi kast ediyor? – İndependent Türkçe – 4 Ekim 2019 https://www.independentturkish.com/node/77191/yazarlar/kas%C4%B1m-s%C3%BCleymani-hasan-nasrallah%E2%80%99%C4%B1n-sonunun-geldi%C4%9Fini-mi-kast-ediyor
2 notes · View notes