#bakur kürdistan
Explore tagged Tumblr posts
Text
Paramparça

Bütünün, birlikteliğin, müştereklerin paramparça edildiği bir zemin burası. Dostun düşmandan az kaldığı bir sahneye evrimin tekdüze / kapkaranlık yollarında ilerlenen bir güncelliğin ortasında bütün, birlikte var edilmiş olagelen müştereklerimizin zehirlendiği / paramparça kılındığı bir yer burası iş bu saha. Tümüyle sözün iğdiş edildiği bir zemin burası. Hep böyle hep dibine ta dibine, daha da beterinin istikametine yollanan bir güzergahın var edildiği, savunulduğu bir yerin ta kendisi burası. Söz naçar kalıyor çoğu zaman. Akla seza olanın olur addedildiği ya da bilindiği bir biçimde yolun / yordamın izinin çalındığı / çarpıldığı bir düzlem burası. Artık afaki bir biçimde hiçliğin savunula geldiği bir zemine dönüşüm var edildi. Kifayetsiz sesi, sözü hayattan çalmak dışında hiçbir tahayyülleri olmayan, günü tıpkı dün gibi zehirleyen, mahvedenler elinde paramparça edildi gündelik yaşam / eylem / hak.
Kendiliğinden değil aşağı yukarı yirmi üç yıldır devam eden bir sarmal ak parti ve tüm ol beraberindekilerin son dönemde var ettiği yenilenmiş ülke diskuru bütün bu habis döngü, yıkıcı eksenin ta kendisini göstere gelir. Tümüyle nobran, hiçbir surette müştereği önemli saymayan, umursamayan, her anı kollayıp her günü denetim, gözetim ve tahakkümün asli esiri ilan eden bir sarmal var edilir. Bütün zayi edilirken, gündelik yaşamın sınırları da en olmadık biçimlerde dar edilir. Yepyeni biçimlendirilmiş ülke şablonunda hayatı çürümeye rehin kılmak tek bilinen istikamettir. Demokratikleşmeden bahis açarken tersine bir yolun üstünde ilerleyen ülkenin meselesidir bu misal. Haktan, hukuktan en çok da akıllara düştü mü hiç çıkartılmayan bir sandık iradesi, seçmen kararı vesaire adlandırıp dururken en akla seza tahayyüllerle ol iradeyi hiç etmektir misal bütünün paramparça edilmesi. Yok sayma hallerini süreğen kılan eşit yurttaşlık, adilane bir paylaşım, söz hakkının sınırlarının esnek kılındığı bir menzil daha nice örnek aksettirilirken ortaya çıkan cerahatli tablodur mesela paramparça olunan. Sessizliğe ricat etmiş olagelen koca bir ülkenin refakatinde en başta ve daim olduğu üzere Kürd illerinde yapılagelen her denetim, gözetim ve tahakküm hali bu izleği, doğrudan paramparça edilen ülke halini göstere gelir, bütün yerle yeksan kılınır her zamankinden de açık bir biçimde, sorun budur.
Bianet'ten aktaralım: Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan'a verilen 3 yıl 9 ay hapis cezasının ardından İçişleri Bakanlığı kararıyla Vali Ozan Balcı kayyım olarak atandı.
Belediye binası önündeki nöbet beşinci gününde devam ederken, gece saat 04.00 sıralarında polisler belediye binasına baskın düzenledi.
Binayı abluka altına alan polis, binanın kapı ve camlarını kırdı. Baskın sırasında, haber takibinde olan JINNEWS muhabiri Rabia Önver, Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Bilal Babat ve Mehmet Güleş, gazeteciler Medine Mamedoğlu, Behçet Bayhan ve Ruşen Takva darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltına alınanların sayısının 127 olduğu açıklandı.
Öte yandan polisler Zeydan'a ise görevden alındığına dair Tebligatı imzalatmak istedi ancak Zeydan kararı imzalamadı.
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise Zeydan’ın uzaklaştırıldığını ve yerine kayyım olarak Vali Ozan Balcı’nın atandığı ifade edildi.
İçişleri Bakanlığı kararında, “Abdullah Zeydan’ın anayasanın 127’nci maddesi ile 5393 sayılı belediye kanununun 47’nci maddesi gereğince ‘geçici bir tedbir olarak’ İçişleri Bakanlığınca uzaklaştırılmıştır. 5393 sayılı belediye kanununun 45 ve 46’ncı maddeleri uyarınca Van Valisi Ozan Balcı Belediye Başkan Vekil olarak görevlendirilmiştir” denildi.
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: Wan Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanmasına karşı halk polis saldırısına rağmen sokakları terk etmiyor. DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Bu ülkede demokrasi halkın mücadelesiyle gelecek” dedi.
Wan Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanmasının ardından kentte protesto eylemleri başladı. Beşyol Meydanı’nda bir araya gelen aralarında DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, milletvekilleri, belediye eşbaşkanları ile çok sayıda kişi yürüyüşe geçmek istedi. Kitleyi çembere alan polis yürüyüşe izin verilmezken, birçok kişi ise darp edildi. Bunun üzerine çevrede bulunan halk, alkış ve sloganlarla yürüyüşe destek verdi.
Cumhuriyet Caddesi’nde gerginlik devam ederken, birçok kişi ise gözaltına alındı.
Esnaf Kepenk Kapattı
Cumhuriyet Caddesi’nde başlayan protestolar kentin cadde ve sokaklarına yayıldı. Mahallelerde de eylemler devam ediyor. Kentin Sanat Sokağı, Maraş Caddesi ve birçok noktasında elektrik direkleri devrilirken, halk çöp konteynırlarından barikat kurdu. Kent merkezindeki esnafların tümü kepenk kapatırken, polisin saldırısıyla başlayan çatışmalar tüm sokaklarda devam ediyor.
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ile çok sayıda kişi ise ablukanın ardından Cumhuriyet Caddesi’nde yürüyüşe başladı. Halk ise alkış ve sloganlarla yürüyüşe destek veriyor.
‘Darbeciler Halktan Korkar’
Polis ablukası altında gerçekleştirilen yürüyüşte konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Halkın selamından korkan polis gerçekliğini görüyoruz, halkın iradesinden korkan devlet gerçekliğini görüyoruz. Talancılar halktan korkar, darbeciler halktan korkar. Her tarafa polis yığmışlar, her tarafı talancılarla çevirmişler. Wan’da korkan devleti görüyoruz. Hem talancılar hem korkaklar ama merak etmeyin bu ülkede demokrasi Wan halkının mücadelesiyle gelecek. Wan halkının iradesine sahip çıkmasıyla gelecek. Wan halkının onurlu duruşuyla gelecek, onur duyuyoruz halkımızdan” diye konuştu.
Yürüyüş boyunca halk, “Neslihan Şedal onurumuzdur”, “Abdullah Zeydan onurumuzdur” ve “Direne direne kazanacağız” sloganları atarken, kitlenin dışındaki yurttaşlar ise alkış zılgıt ve sloganlarla karşılık verdi. Eşbaşkan Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal ise “Berxwedan jiyan e” diyerek tepki gösterirken, direnişe ve mücadeleye devam edeceklerinin vurgusunu yaptı.”
Bütünün paramparça edilmesinin bariz örneklerinden birisi oldu Wan Belediye Başkanı, Abdullah Zeydan’ın başına getirilen. Neslihan Şedal ile beraber kotardıkları eşitliği, adil ve hakkaniyetli bir yönetimi, mutlak ezici bir sandık sonucuyla beraber aldıkları mazbata ile kenti geliştirmeyi, dönüştürmeyi amaç edinen insanlara gözdağı verilir. Siyasetin rezil kepaze bir ranttan pay kapma, aralıksız ve istisnasız haram yeme, sürekli büyüyen bir rant sofrasını kurma / kaldırma, illa ki para ama hep aynı istikamette beka meselesi, mabadı da kurtarmaya yarayan bir faaliyet kılındığı / sanıldığı bir zeminde gerçeklik her zamanki gibi Ankara’yı rahatsız eder. Seçmen beyanıyla, vaktiyle ödenen zor bedele karşılık, onca açık halde çıkagelen ikinci dava sürecinde suç unsuru yoktur ön raporuna rağmen halen inatla sürdürülen yok sayma haliyle bir kentin iradesi bir kere daha çalınır. Hırsızlığın ta kendisi, devletin onamasıyla, baştakilerden malum efendinin onamasıyla kendiliğinden on birinci belediyenin de Dem Parti elinden alınmasıyla var edilir. Kamusal düzenmiş, hukuk devletiymiş, yerel ve özerk yönetimi var etmekmiş, halkın kendi kendisini kalkındırma çabasıymış, kendi kendine yeterli olmasıymış her şey ama her şey bir kalem oynatması, hedef gösterme, suç belirtme, itham etmeyle var edilir. Bir hırsızlık sistemi olarak kayyım koltuğuna gömülürken, kentte sıkıyönetim, sokaklarında işkence, suçun ta kendisi hizmetkar olunan halka hizmeti dayakla var eden, Kürd’ü yok sayan bir tahayyül kapsar. Eşit ülke, adilane memleket, hakkaniyete haiz hukuk sizlere ömürdür bir kez daha.
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit İlke TV’ye konuşur: “Polisin biri bana milletvekili olduğum halde teröristsin diyor, vekil olamazsın diyor.” Bu kadar hazin bir sureti temsil içinde, her şeyin birbirine geçtiği bırakalım hukuki normları, ahlaki moral değerleri, müştereklerimizi insan olma gereklerinin dahi bir kenara terk edildiği zeminde ol kayyım darbeleri bu ülkeye ne kazandıracaktır? Tümüyle belirgin bir suretle aralıksız bir halde Kürd seçmenlerin, tüm diğer halklarla birlikte var ettiği imece yönetimlerin ortak akla çıkagelen pratiklerinin, doğrudan devletin gölgesinin değmediği yerlerde var edilmeye çabalanan yeni bir yol çabasının dahasının nicesinin ortasında bu kaçıncı seçim, bu kaçıncı hak gasbının devamıdır, daha nereye kadar? Patavatsız bir biçimde memurun, üstünü dinlemediği dilediğine terörist diyebiliyorken şansını bir de vekilde denediği nasılsa bir şey olmazlar ülkesinde kimle nasıl bir barışa varılacaktır? Onca zamandır ortaya serilen irade, bir asrı aşkındır sürdürülen mücadele, demokrasinin suna geldiği tüm imkanları birlikte / ortak bir gelecek tahayyülü için taşın altına elini koymaya devam diyen insanlara reva görülenlerle Türk’e de bir ülke kalır mı? Sandık illüzyonunun, hemen her defasında düz ovada siyaset yapsınlar, politika üretsinler, buraya seslensinler denilen insanları dört duvar arasına sıkıştırmanın bir sonu gelecek midir? Terörist tanımı yakıştırmasının kadük hali bir yana, daha bir gün önce koca bir ilin belediye yerleşkesine yapılan sabaha karşı baskında ortaya çıkan “şiddet” gözü dönmüşlük ile Türkiye’de sulh adına hiçbir zeminin var edilemeyeceğini işaret ederken yol nereyedir? Balans ayar dönemleri, eski devlet adetleri gerilerde kaldı denilirken bizatihi o katran karanlığın tıpkı basımını yeniden eyleyen bir temsil ile yarın ne getirecektir, bütünü darmaduman etmekten gayri. Bir evi yaşatmaktan özellikle imtina edilen düzlemde kime ne kalacaktır, kim ne alacaktır acıdan, elem ve zulümden gayri, sorguluyor musunuz? Sessizliği aşacak, bir kez olsun itiraz edebilecek cüreti bütünleştirecek misiniz? Seslendirilen imdadı görüyor musunuz? Yetmedi mi...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel İçin Kaynakça: Yeni Yaşam Gazetesi
Meramda Paylaşılan Haberler Van Büyükşehir Belediyesi’ne Kayyım Atandı - Bianet https://bianet.org/haber/van-buyuksehir-belediyesine-kayyim-atandi-304569
Wan Kayyıma Karşı Sokakta: Demokrasi Halkın Mücadelesiyle Gelecek - Mezopotamya Ajansı https://mezopotamyaajansi41.com/tum-haberler/content/view/267602
#meram#söz hakkı#yara#müştereklerimiz#geleceksizlik#hayat hakkı#yaşam#mücadele#demokrasi101#sözler#dem parti#wan#bakur kürdistan#demokrasi#barışa ne oldu?#cürüm#kayyım#darbe#akp#yol nereye?#abdullah zeydan#müşterek#insan101#devlet kötülüğü#şiddet#işkence#harp#betimleme#kes yapıştır#anlam
1 note
·
View note
Photo

هاوسەری شەهید دوکتور قاسملوو کۆچی دوایی کرد خاتوو هێلێن (نەسرین) قاسملوو، هاوسەری شەهید د. عەبدولڕەحمان قاسملوو، سکرتێری حیزبی دێموکراتی کوردستانی ئێران، ماڵاوایی لە ژیان کرد. Hevjîna şehîd Dr.Qasimlo koça dawî kir Xanim Hêlîn (Nesrîn) Qasimlo hevjîna şehîd Dr. Sekreterê Partiya Demokrat a Kurdistana Îranê Ebdulrehman Qasimlo koça dawî kir. همسر شهید دکتر قاسملو دار فانی را وداع گفت خانم هلن (نسرین) قاسملو همسر شهید دکتر. عبدالرحمن قاسملو دبیر حزب دمکرات کردستان ایران درگذشت. Şehit Dr. Qasemloo'nun eşi vefat etti Bayan Helen (Nasrin) Qasemloo, şehit eşi Dr. İran Kürdistan Demokrat Partisi Genel Sekreteri Abdul Rahman Qasemloo hayatını kaybetti. توفيت زوجة الشهيد الدكتور قاسملو السيدة ��يلين (نسرين) قاسملو زوجة الشهيد د. توفي عبد الرحمن قاسملو سكرتير الحزب الديمقراط�� الكردستاني الايراني. The wife of martyr Dr. Qasemloo passed away Mrs. Helen (Nasrin) Qasemloo, wife of martyr Dr. Abdul Rahman Qasemloo, Secretary of the Kurdistan Democratic Party of Iran, passed away. Ji kerema xwe rûpela me bişopînin û bi hevalên xwe re bidin nasîn ✌️✌️ @Diroka_korda 📆 لطفا صفحه ما را فالو کنید و به دوستان خود معرفی کنید✌✌ @Diroka_korda 📆 Lütfen sayfamızı takip edin Ve arkadaşlarınla tanıştır ✌✌✌ @Diroka_korda #diroka_korda #Wêne #wênefîlm #cıwanhaco #kurdistan #qamişlo #kobane #ypg #ypj #bakur #azadi #ahmedkaya #rojbaş #amed #mehebad #adnandilbrin #aysa_șan #kurd #kurdo #kobani #afrin #sine #evarbaş #şakiro #wênefilm #demirtaş #hdp #saverojava @kawaurmiye_ @hozan__diyar @hunersam @seydaperincek.official @denizdeman_ @hozanaydinofficial @azadbedran @mala.dengbejan @kordmusic @mehmetyildirim.official @komaserhat @kemaleamed21 @Mohammadkhani_official @sahiya_dengbeja @serhatcarnewa @tishk_tv @tirej_urmiye_official @kurdshop.official @candakurdan @civina_wejeya_kurdi @keskesor_muzik @dengbej_tv_welat @hemid_urmiye_officiall @denge_kurmanci_official @urmiye_muzik_ @evina.kordi @zinarsozdar.official @urmia_kurdd @kurdistan_nature_21 https://www.instagram.com/p/Cpo68uvjb9c/?igshid=NGJjMDIxMWI=
#diroka_korda#wêne#wênefîlm#cıwanhaco#kurdistan#qamişlo#kobane#ypg#ypj#bakur#azadi#ahmedkaya#rojbaş#amed#mehebad#adnandilbrin#aysa_șan#kurd#kurdo#kobani#afri#sine#evarbaş#şakiro#wênefilm#demirtaş#hdp#saverojava
2 notes
·
View notes
Text
A. Halûk Ünal: 'Pis teröristler...' - Nupel
A. Halûk Ünal: ‘Pis teröristler…’
Tıpkı 2012/ 13 sürecindeki gibi bütün gündemimizi haliyle “Çözüm Süreci” kapladı. Ben de herkes gibi temsili Kürt yoldaşların hesaplarındaki açıklamaları dikkatle izliyorum. Ama benim görgümde, benim gibi “ezilen ulus sosyalistlerinin” görevlerine dair bir bilgi de var: ezen güce karşı ezilenin yanında durmak, ezilenin sesini çoğaltmak, ezen ulus arasında bu sesi yaygınlaştırmak.
Yani, bizler asgari demokrat olduğumuzu bile söylüyorsak, “bu mesele Kürtlerle devlet arasında” deyip, izleyici olamayız. Ezilen halkın kollektif aklına akıl da vermemeliyiz. Yapıcı bütün eleştirilere de açık oldukları tecrübeyle sabit.
***
Tartışmada birçok parametre konuşulsa da “zurnanın zırt diyeceği” iki önemli nokta var.
Birincisi Kürdistan İşçi Partisini (KİP) lağvetmek, ikincisi Kürt halkının öz savunma hakkından vazgeçmesi olduğu, konuya aşina olanlarca malum.
Burada Kürt olmayıp, konuya aşina olmayanlar için kısa bir özet iyi olabilir.
Dünyamız ve bütün halklar ulus devletler şebekesiyle yönetiliyor. Birleşmiş Milletler de aslında bu şebekenin resmi küresel etkisiz örgütü.
Peki, binlerce yıl Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olarak yaşamış, birçok devlet kurmuş bir halk, sanayi devrimi sonrasında kapitalist askeri güçlerin karşısında devletsiz bırakılmışsa ne olacak? Kürtler ’in tarihine baktığımızda son iki yüz yıl, statü sahibi olmak için çok ağır bedeller ödemiş, pogromlara, soykırımlara maruz kalmış bir halktan söz ediyoruz. Ama şu ana kadar ellerindeki tek statü Irak Federe Kürdistan Bölgesi. Bir de Bakur ‘da (Türkiye Kürdistanı) başlayıp dört parça Kürdistan’a yayılan, KİP’in öncülük ettiği son isyanla elde edilen kazanımlar söz konusu.
Şimdi Türk devleti diyor ki, “silahları bırakın, KİP’i lağvedin.” Peki bu gerçekten mümkün mü?
***
Bu noktada temsili kişiler açıklamalar yapmaya başladı. Benimkine ihtiyaç yok. Ama ben de bazı tanıklıklarımı aktararak yoldaşlarımın sesini çoğaltabilirim umudundayım.
İlk tanıklığım, 2014 aralığından 2015 temmuzuna kadar Rojava’da yaşayıp, film çekmiş biri olarak KİP nedir konusunda Türkiye’deki gözlemlerimden çok daha ötesine tanıklık etme şansım oldu.
Kısaca yazıp, biraz ayrıntılandırayım; KİP artık analog çağdakilerin anlaması mümkün olmayan, kuranlarca bile lağvedilmesi imkansız küresel bir ağ örgütlenmesi. Yani, KİP halktır, halklaşmıştır.
İleride tarih, KİP örneğini çok özel bir tarzda ele alacak ve sıra dışı bir yurtsever komünalist hareket olduğunu anlatacak.
Bu hareketin yetiştirdiği seçkin komutanlarla, kadrolarla tanıştığınızda, samimiyetle anlamaya ��alışıyorsanız, söz konusu zihniyetin hem sorunlarını hem hayranlık verici yanlarını görebilirsiniz. Ama en önemlisi Rojava gibi, bu zihniyetçe yönetilen tek yasal, açık alanda, Bookchin/Öcalan paradigmasının nasıl halklaşarak vücut bulduğunu çok iyi gözlemleyebilirsiniz.
Özellikle 2014, başta Saray İktidarı olmak üzere, bütün dünyanın, IŞİD koçbaşıyla bu halkı nasıl kırmaya çalıştığını, ABD ve benzeri güçlerin ise nasıl savaşın gidişatına bakarak, konumlandığının, izlediğinin tanığıyız.
Bu öyle bir “akıldı ki” uluslarası koalisyonun kendisini konumlandırma biçimi, savaşın sonucunda kazananla kolay ilişki kuracak bir tarzda hesaplanmıştı. Böylece kim kazanırsa onunla sıkıntısı az bir diplomasi yürütebileceklerdi, öyle de oldu. Ama kimsenin beklemediği tek şey, KİP zihniyetinin kazanmasıydı.
Sonraki aylarda Bakur ’da bile – yasal sınırlar nedeniyle- tanık olamayacağınız “yer gök Öcalan” sürecine tanık olduk.
Abartmıyorum, yüzbinlerce Suriyeli Kürt’ün Öcalan sevgisini, hayatlarını kurtaran zihniyetin kurucusunu nasıl dağa taşa kazıdıklarını gördük.
Bugün Öcalan – velev ki ikna olsun- halka rağmen sizi lağvediyorum diyebilir mi? Dese, dünyanın birçok ülkesinde, özellikle Avrupa’da milyonlarca Kürt’ün yarattığı ağ örgütlenmelerini lağvedebilir mi? Bu gerçeği Bahçeli de iyi biliyor. Ama küstah faşist alışkanlığı ve kendi taban kaygısıyla böyle konuşuyor. Fırıldak, dememiş miydi “siyaset gereği kürsüde öyle söylenir, burada el sıkılabilir” ahlaksız siyaset…
Sonuçta bugün Kongra-Gel eş başkanı Remzi Kartal gerekeni söylemiş. Yakında benzer açıklamaları DEM Parti’den de duyarız beklentisindeyim.
***
Aktarmak istediğim ikinci tanıklık da “özsavunma meselesi”ne ilişkin. Benim çok etkilendiğim ve işte “üçüncü yol” budur dediğim bir olay.
Olayı aktaran, o zaman YPJ merkez komutanlarından, belgeselimin ana karakteri, sonra çok kıymetli dostum olan, geçtiğimiz yıl Türk devletince suikastla öldürülen, Jiyan Tolhildan.
Suryani halkı Suriye’de önemli bir toplum kesimi. Hem zanaat erbabı oluşları hem İktidarca “düşman görülmeyen” bir kesimi oluşturmaları nedeniyle çok daha yumuşak ilişki kurulan bir kesim.
Süryaniler 2014’te Rojava devriminde Esat’çı olmadılar, devrime yakın durdular, müttefik oldular.
İşte bu topluluk, tarihinden kaynaklı, savaşçı özellikler geliştirmemiş bir kesim. Savaş, Devrimci güçlerin lehine dönmüş ama ISIS hala çok etkin, her an her yerleşimde saldırılaır düzenleyecek güçleri tükenmemiş.
Süryani toplumunun temsilcileri geliyor, YPG’ye diyorlar ki, “bizim kendimizi korumamız imkansız, ama ortam malum, bizi siz koruyun, biz de bunun bedeli neyse ödeyelim.”
Aldıkları yanıt mealen şöyle: “Eğer iyi niyetinizden kuşku duysak bunu hakaret kabul ederdik. Ama burada halklar arasında böyle bir ilişki bizim zihniyetimize aykırı, ayrıca sizin aleyhinize. Varsayalım ileride bir sebepten bize olan güveninizi yitirdiniz, bir sebepten bizden korkmaya başladınız, böyle bir ilişki size ne hayır getirir? Biz öz savunmaya inanıyoruz. Kendi toplumunuzdan, amaca uygun gençleri toplayın, biz size silahı nereden bulacağınızı gösterelim, satın alın. En iyi eğitimcilerimizi yollayalım, karşılıksız öz savunma birliklerinizi eğitelim.”
Bugün Süryani Halkı kendi öz savunma birliklerince korunuyor. IŞİD’e karşı askeri sigortanın parçası, Kuzey ve Doğu Suriye Federasyonunun eşit ve özgür halklarından olarak birlikte yaptıkları “üçüncü yol” anayasasına sadakatlerini sürdürüyorlar.
Sonuç olarak “öz savunma” KİP için basit askeri bir uygulama değil. Yeniden tanımladıkları demokrasinin ve devletsiz yaşamın çok önemli bir bileşeni.
0 notes
Text
Qazi Muhammed Kimdir, Hayatı ve Hakkında Bilinmeyenler
Celal Temel Qazî Mihemmed (1893–1947) Doğu Kürdistan (Rojhilat) Kürdleri, beş yüz yıllık bir bölünmenin etkisiyle, Kuzey Kürdistan (Bakur) Kürdleri tarafından az bilinir. 1514 yılında gerçekleşen Çaldıran Savaşı sonrasında, Kürd Beyliklerinin büyük bölümü Osmanlı sınırları içinde kalırken Doğu Kürdistan Safevilerin egemenliğine girdi. Bu bölünme, 1639 yılında imzalanan Kasr-i…

View On WordPress
0 notes
Text
*Kurds from Rojhelat, Bakur, Rojava and Bashur marched in unity earlier today from the BBC in London, chanting the slogan "Jin, Jîyan, Azadî", which has given life to the women's revolution in Kurdistan and the Middle East for over 40 years!
Via Twitter /Kurdish people’s assembly (+video and photo)
* This protest took place yesterday.
*Rojhelat, Bakur, Rojava ve Başur'dan Kürtler, 40 yılı aşkın süredir Kürdistan ve Ortadoğu'da kadın devrimine hayat veren "Jin, Jîyan, Azadî" sloganını atarak bugün Londra'da BBC'nin önünden birlik içinde yürüdüler!
Twitter/ Kurdish people’s assembly aracılığıyla (+görüntüsü ve fotosu)
* Bu protestosu dün gerçekleşti.
* *ロジヘラート、バクール、ロジャヴァ、バシュールのクルド人同胞が、本日早朝ロンドンのBBCから、40年以上にわたってクルドと中東の女性革命に命を与えてきたスローガン"女性-生命-自由"を唱えながら、団結して行進!
Twitter/クルド人民会議より(動画+画像とも)
*順に東クルディスタン(イラン西部)、北クルディスタン(トルコ東部ー南東部)、西クルディスタン(シリア東部ー北部)、南クルディスタン(イラク・クルディスタン自治区)のクルド語。なおこのデモは昨日行われた。

#jin jiyan azadi#woman life freedom#human rights#mahsa amini#iran revolution#iran protests#kurds#kurdistan#kurdish#news#politics#syrian kurds#rojava
2 notes
·
View notes
Text
PAJK Koordinasyonu, YBŞ komutanlarından Sait Hesen ve arkadaşlarının Türk devleti tarafından şehit edilmesi üzerine yazılı açıklama yaptı.
PAJK tarafından yapılan açıklama şöyle:
“Değerli YBŞ Komutanlarından Seîd Hesen ve arkadaşlarının TC faşist rejiminin alçakça saldırısı sonucu şehit düşmesi bizleri derin bir üzüntüye boğmuştur. Şengal halkımızın kanaat önderlerinden olan Seîd Hesen, Şengal halkının özgürlüğü için uzun yıllara dayalı bir emeğin ve mücadelenin sahibidir. Halkın gönlünde taht kuran Seîd Hesen’i Êzidî inancına bağlı derin yurtseverliği ve Kürt ulusal birlik tutumuyla dört parçadaki halkımız tanımaktadır. Seîd Hesen Êzidî halkımızın örgütlülüğü ve özgürlüğü için canla başla mücadele etmiş, en zor koşullarda fedakarca, özverili bir katılımın sahibi olmuştur. DAİŞ’e karşı özgürlük savaşında yerini alarak Êzidî gençlerin direniş cephelerine seferber olmalarını sağlayan Said Hesen, katliam ve savaş zoruyla göçertilen Êzidî halkın kutsal topraklara dönüşünde ve Şengal’in özerklik ilanında büyük bir çabanın sahibi olmuştur. Şengal halkımız ve Kürt halkı için şehadeti büyük bir kayıptır. Ancak biliyoruz ki Êzidî halkımızın gençleri Seîd Hesen’in onurlu mücadelesini sürdürecek, düşmana, sömürgecilere asla boyun eğmeyecek ve soykırım karşısında varolma mücadelesini zafere ulaştıracaktır. Êzidî halkımız soykırımcı düşmandan ve bu katliamın önünü açan güçlerden hesap soracaktır.
Özgürlük ve demokrasi savaşçısı, mücadeleci Seîd Hesen’i asla unutmayacağız. Başta ailesi, Êzidî halkımıza, PADE ve Êzidxan halk meclisine ve tüm Kürdistan halkına baş sağlığı diliyoruz. Katliamcı zihniyet sahiplerini bu topraklardan söküp atıncaya dek her daim halkımızı savunma, özgürlük mücadelesini kesin başarıya ulaştırma sözümüzü yineliyoruz.
ABD VE BM’YE TEPKİ
Êzidî halkımızın 73. fermanının acıları tazeyken, yaraları sarılmamışken Seîd Hesen ve YBŞ savaşçısı İsa Xwededa’nın soykırımcı Türk devleti tarafından katledilmesi uluslararası güçlerin Êzidî halkına dönük politikalarını ifade eder. Bu katliamın esas sorumlusu Irak hava sahasını saldırılara açarak uluslararası hukuku işletmeyen ABD’dir ve Birleşmiş Milletler’dir. Paranoyak bir ruh haliyle durmadan terörist üreterek katliamcı, soykırımcı amacını gizlemeye çalışan Erdoğan-Bahçeli-Soylu iktidarı, savaş suçu işlemektedir. Şengal merkezinde Seîd Hesen’in aracında hava saldırısıyla vurulması bir savaş bile değildir. Açıktan infazdır. Şengal merkezinde cinayet işlenmiştir, işlenmektedir. Seîd Hesen’in katledilmesinin hesabı güçlü sorulmazsa Şengal için mücadele eden, savaşan, siyasi-askeri irade tek tek imhayla ortadan kaldırılıncaya kadar Türkiye’deki üçlü faşist ittifak bu soysuz, alçakça saldırılarını sürdürecektir. Bu katliamı, Şengal halkımız da, Rojava, Başur, Bakur ve Avrupa halkımız da birkaç kitlesel eylem tepkisiyle karşılayıp geçiştiremez. Yapılması gereken, soykırımın devamı olan bu saldırının hesabını sormak, Şengal’in özerkliğini sağlamak ve Êzidî halkımızın kültürel değerlerini koruyarak toplumsal yaşamını garantilemektir.
Saldırının büyük bir plan ve komplo dahilinde gerçekleştiği açıktır. Faşist Türk devletine sınırsız katliam alanı açan, Êzidî halkımızı, tüm Kürt halkını soykırım cenderesinde tutan başta uluslararası güçler, ABD ve Almanya devletleridir. Amerika NATO üyesi olarak faşist Türk Devletinin her türlü hukuk, insanlık dışı saldırı yöntemlerine onay vermektedir. Ekonomik çıkarlar temelinde anlaşmalar yapan Almanya devletidir. Almanya devleti yıllardır, bu toprakları yaşanmaz kılıp Êzidîleri göçertme politikası uygularken diğer taraftan Êzidîleri Avrupa’da himaye etme politikasını sürdürmektedir. Başta Almanya olmak üzere Avrupa’daki, Rusya’daki Êzidî halkımız bu katliama en büyük cevabı vermelidir. Söz konusu devletler bu katliamın ortağı değillerse, Türkiye’ye karşı açıktan tutum alıncaya kadar tüm halkımız her yerde tepki ve protestolarını yükseltmelidir.
‘IRAK VE KDP KATLİAMIN ORTAĞIDIR’
Bu katliamların ortağı, Türkiye’yle anlaşma yaparak Şengal özerkliğinin ve öz savunma güçleri olan YBŞ, YJŞ’nin ortadan kaldırılmasına evet diyen Irak ve KDP’dir. KDP’nin Kürt düşmanı çizgisi kendini en fazla Êzidî düşmanlığında ortaya koymaktadır. DAİŞ saldırısında Êzidîleri bırakıp kaçan KDP bugün de Êzidîlerin katledilmesine açıktan destek vermektedir. Bunu, yapılan kirli ittifaklar kanıtlamaktadır. Aynı zamanda faşist Türk devletinin Êzidî halkımıza saldırısını meşru gösteren, Êzidîleri hedef gösteren, iktidarcı ve TC destekçisi KDP menşeli yayın organları da bu kirli amaçlar için kullanılmaktadır. Bu vesileyle yayınlarda Êzidî düşmanlığı yapan K24’ü kınıyoruz.
AFGANİSTAN HALKIYLA DAYANIŞMA ÇAĞRISI
DAİŞ’in yenilgiye uğratılmasından bu yana defalarca demokratik çözüm projesini sunan demokratik özerklik statüsünün tanınmasını isteyen Şengal ve Rojava halkımızın siyasi iradesini Batılı güçler tanımamakta ve savaşı derinleştirmekteler. Benzer bir dramı Afganistan halkı da yaşamaktadır. Kuzey Doğu Özerk Suriye sistemini başta Rusya ve ABD’nin resmen tanımaması Kürtlere karşı soykırımı, her türlü katliamı, cinayeti, talanı, yıkımı sürdürme stratejisidir. Taliban’ın Afganistan yönetimine el koyduğu ilk gününde Rusya devletinin tanıması siyasi muhatap alması halklara ve kadınlara yönelik alçakça bir komplo siyasetidir. Rusya devletini bu tutumundan dolayı kınıyoruz. Taliban’ı resmi yönetim olarak tanıyan zihniyet DAİŞ zihniyetidir. Tüm Kadın Hareketlerini Rusya’ya karşı tepkisini göstermeye, Afgan kadınlarıyla dayanışmaya çağırıyoruz.
Ezilen halklara ve kültürlere karşı yürütülen soykırım saldırılarını bir kez daha kınıyoruz. Soykırıma karşı varlık ve özgürlük mücadelesi yürüten Êzidî halkımızın direnişini selamlıyor, İsa Xwedada, Berivan Şengali ve babası Seîd Hesen şahsında tüm şehitlerimizi saygıyla selamlıyor, anılarına özgür ve özerk Ezidxan’ın inşasında öncülük görevlerimizi layıkıyla yerine getireceğimizin sözünü veriyoruz.”

2 notes
·
View notes
Text
Ekim Ayı Değerlendirmesi-
Yayınlayan LEKOLİN 5 Kasım 2020
Ekim Ayı Değerlendirmesi-Editör
Öncelikle Orta Doğu özelinde gelişip hem Batı’yı hem de Uzak Doğu’nun politikalarını doğrudan etkileyen savaştaki öncü aktör, sahada savaşanlar haricinde görüş, tutum ve değerlendirmelerine ihtiyaç duyulan ismin Önder Apo olduğu geçtiğimiz ay özelinde yaşanan olaylarda somutluk kazandı. Önder Apo’nun savaşın çözüm gücü olduğu herkesçe anlaşılır bir nitelik kazanıyor. Önderliğin özgürlüğünü talep eden kampanyalar birçok Avrupa ülkesinde başlatılmışken, önderliğin özgürlüğünü talep eden ve isteyen Avrupalı kurum ve kuruluş sayıları artış gösteriyor. Aynı zamanda hükümet yetkililerinin yaptığı ziyaretlerin yanında Kürt Özgürlük Hareketine karşı son dönemlerdeki mahkemelerde alınan kararlar değerlendirildiğinde, önümüzdeki süreçte PKK öncülüğünde yürütülen demokrasi mücadelesinin Avrupa nezdinde desteklenen ve Avrupanında rol sahibi olabileceğine gebe olduğu söylenebilir. İngiltere’de işçi sendikasının Önderliğin özgürlüğünü talep eden kampanyasından tutup İsveç Dış İlişkilerine bağlı bir heyetin Kuzey Doğu Suriye Hükümetini ziyaret edişi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un Kürtlerin DAİŞ karşısında geliştirdiği direnişe minnet duydukları açıklamaları bu yönlü yorumlara kapı aralamaktadır.
Avrupa ve Rusya’ya Bakış
Ülke dışındaki gelişmelerden Kürtleri etkileme kapasitesine sahip olaylar; Fransa’daki bıçaklı saldırılar, Viyana’da silahlı saldırı ve Almanya’da araçlarla kalabalığın içine dalarak yapılan saldırılardır. Bu saldırılar Tayyip Erdoğan’ın başta Fransa karşıtı söylemlerinin Avrupa’daki yansıması oldu. Bu saldırılarda her ne kadar Macron’un Ilımlı İslam açıklamaları ve Charlie Hebdo dergisinin Erdoğan üzerine yaptığı karikatür’ün manipüle edilerek gerçekleştirildiğine inanılıyor. Fakat saldırıların Avrupa’nın son dönemlerde Özgürlük Hareketine karşı kısmi olumlu yaklaşımlarına cevap olduğu açıktır. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaş’ta da Rusya Başkanı Putin’in geçtiğimiz günlerde yaptığı “Türkiye barış masasında olmalı” açıklaması, bir takım yorumlara sürüklemektedir. Bunlardan ilki, Rusya’nın Suriye’nin İdlib kentinden bir türlü temizleyemediği çetelerin arka bahçesine getirilip orada savaştırılması Rusya’yı rahatsız ediyor. Ancak Karabağ sorununun çözüme kavuşturulmaması ile Azerbaycan’ın Rusya’ya ciddi bir tehdit oluşturacağı da çok açık. Rusya’nın Ermenistan’ın yardım çağrılarına verdiği cevaba özet niteliğinde yine Kremlin’den yapılan şu açıklama hafızamızda yer almıştır “Saldırılar Ermenistan sınırları içine taşarsa, müdahale ederiz.” Rusya, Karabağ’ı Ermenistan sınırları içerisinde görüyormu? Hayır! Karabağ savaşına karşı Rusya’nın bu tutum sahibi olması Irak Savaşında ABD’nin talebi ile Irak’a resmi asker gönderip, mevcut durumda da ABD üslerini ülkesinde barındıran Azerbaycan’ı Türk Devleti’ne Suriye’de yaptığı gibi göz yumup yanına çekmek istediği, Rusya’nın neden Karabağ savaşına müdahale etmediği sorusuna verilebilebilecek bir cevap oluyor. Aksi vaziyette ki Rusya bu savaşta doğrudan Ermenistan’ı destekleyecek olursa Azerbaycan’ın bir çete üssü ülkesine dönüşüp sınırında bulunan diğer islam ülkesi Özbekistan üzerinden yıllardır Rusya ile savaşan Çeçenistan’a ulaşması ile ABD’nin Rusya etrafına örmek istediği yeşil kuşak, tohumunu patlatıp filizlenir.
Kuzey Doğu Suriye ve Suriye Nabız Yoklaması
Öncelikle ENKS ve PYNK arasında devam eden görüşmeler, ENKS’nin dolaylı yoldan Türk Devleti’nin isteklerini masaya getirmesi ile ara ara tansiyonun yükselmesine neden olup bu istekler hem basın üzerinden teşhir edilip, hem de başta Rojava kürtleri olmak üzere tüm kürtlerin farklı eylemleri ile protesto ediliyor. ENKS’nin “eğitim dili Arapça olsun” ve Eşbaşkanlık sistemine karşı oluşları taleplerin gündeme girmesi ile Türk Devleti’nin kandırmaca kanalı TRT6’de yayınlanan Eşbaşkanlık sistemini konu alıp dalga geçilen skeç, aynı vakitlere denk geldi. Şöyleki ENKS Eşbaşkanlık kalksın dedi, TRT6 bunun skecini yaptı. Kürtçe Dil Eğitimine yeterli ölçüde toplum nezdinde sahip çıkılsa da Eşbaşkanlık sistemine aynı ölçüde sahiplenişin gelişmediği, bu yönlü bir boşluk yaşandığı görünürlük kazandı. Meclislerin bu konuya ilişkin yaptığı açıklamalar ortaya koyduğu tepkiler olsa da geliştirilen eylemlerde Eşbaşkanlık konusu ön plana çıkmadı. Türk Devleti’nin tekrar Rojava saldırısını gündeme alıp sınır bölgelerine askeri sevkiyat yapması ve Dêrazor’da arap aşiret liderlerine yönelik gerçekleştirilen suikastler birbirine paralel gelişen olaylardır. Türk Devleti’nin kendi sıkışıklığını örtbas etmek ve çıkış yolu için tekrar bir saldırıya yeltenmesi olarak görülmesi gereken sevkiyatlar Kürtleri tehdit ediyorken, Rejim istihbaratının Arap aşiret liderlerine yönelik gerçekleştirdiği suikastler, Kürtlerle olan ilişkileri tehdit ediyor. Öte yandan İdlib çıkmazı kendi başına bölgeyi doğrudan etkileyebilen nitelikte iken önümüzdeki süreçte tüm bölgenin Türk Devletinden temizleneceği veya Rojavaya tekrar bir saldırının gelişebileceği ihtimalleri tartışılmaktadır.
Dış ülkelerin Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik yaptığı açıklamalardan ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi sıfatlı James Jeffrey bölgeye ilişkin yaptığı bir açıklamada “PKK’nin Suriye’deki varlığı, sorunlara yol açıyor” demişti. Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un bir röportaj da SDG’ye ilişkin “DAİŞ’i onlar sayesinde yendik” açıklamaları ve İsveç Heyetinin Kuzey Doğu Suriye ziyareti geçtiğimiz ay bölgede öne çıkan konulardan birkaçıydı. Macron, Fransa ve Avrupa’nın diğer birkaç ülkesindeki terör saldırıları sonrası bunları söylemiş ve İsveç Heyeti, İsveç Dış ilişkiler Bakanı Ann Linde’nin Türkiye ziyareti sonrası Kuzey Doğu Suriye’ye geçmişti. PKK’nin suikaste kurban giden İsveç Başbakanı Olof Palme olayıyla herhangi bir ilişkisinin olmayışı kararı sonrası heyetin bölge ziyareti anlamlı olsa da söz konusu olumlu yaklaşımlar sergileyen ülkelerin hiçbiri somut adımlar atmamaktadır.
Bakur Kürdistan ve Türkiye’de Ne Oldu
KCK’nin başlattığı hamle sonrası başta HDP’ye ve kürt toplumuna yönelik gerçekleşen saldırılar, hamleye katılımın engellenmesi amacı da taşımaktadır. Toplum içinde kısmi reflekslere dahi devletin saldırısı aynı ölçüde gelişiyor. Kobanê olayları adı altında yaratılan gerekçe ile HDP’ye yönelik saldırı ve baskı yapılıyor.
Türk Devleti içerde siyasi, ekonomik ve toplumsal, dışarda da itibar ve diplomatik olarak ağır bir kriz dönemi yaşamaktadır. İktidarın kendi içinde parçalara ayrılışı söz ve pratik konusu. Başta MHP’nin kendi içindeki çıkmazları ve çıkar kavgaları birkaç olay özelinde analizcilerin dikkat çektiği bir noktadır. Bu çekişmelerin Süleyman Soylu ve Alattin Çakıcı arasında geçtiği söyleniyor. Diğer yandan uzun bir süredir tv’ye çıkmayıp herhangi bir açıklamada da bulunmayan Soylunun geçen bir kaç ay içerisinde yaptığı açıklamalar tamamen Özgürlük Hareketine ilişkindir. PKK ve topluma karşı özel savaş yürütme dışında herhangi bir fonksiyonunun kalmadığı ifade edilebilinir.
Şüphesiz Türk Devleti’nin kendi içindeki krizlerde boğulmasına kapı aralayan güç Özgürlük Hareketi gerillalarıdır. Haftanin direnişinin yansıması olan bu krizin, direnişin büyüyerek gelişmesi ile kaosa dönüşmesi işten bile değildir. Ekonomik bağlamda 1 dolar’ın 9 tl’ye dayandığı bu süreçte toplum içinde birtakım tepkiler doğmuş olsada genel itibari ile toplumun refleks göstermede sönük kaldığı görülüyor. Dış politikada Rusya ve Avrupa ülkeleri ile ciddi sorunlar yaşanıyor. Fransa ile yaşanan kriz Paris, Viyana ve Almanya’da terör saldırısı sonucu getirdi. Bu gelişmelerin Türk Devleti’ne ne şekilde döneceği merak konusu iken baskıların salt ekonomik yönde kalmayacağı da ihtimaller arasında bulunuyor.
Başur Kürdistan-Irak ve Direnen Kürtlük
Başur Kürdistan ve Irak’ta öne çıkan gündemler olarak Irak ve KDP arasında imzalanan Şengal Anlaşması ve Özgürlük Hareketine yönelik saldırı planları bulunuyor. Bu plan ve saldırılarda öncü role sahip güç KDP’nin kendisi olarak öne çıkmaktadır. KDP Türk Devletine hizmet eden politikaları yürürlüğe koymakta ısrarcı olup planlar dahilinde gerilla alanlarına askeri güç gönderip gerilla alanları arasındaki bağlantıları kopararak yeni saldırıların gelişimi için ön hazırlık yapıyor. Ekonomik krizin yaşandığı Başur Kürdistan’da toplumsal krizin örtbas edilmesi adına sürekli ön planda tutulan gündem PKK’nin Güney Kürdistan’daki varlığının meşru olup olmadığı konusudur. Bu açıdan KDP’nin istihbarat örgütü Parastin’a bağlı olan Kurdistan 24 ve Rudaw üzerinden yoğun psikolojik saldırılar mevcut. Kurdistan 24 kanalının genel olarak PKK’ye ve PKK’lilere karşı yaratmak istediği algı PKK’nin Güney Kürdistan’daki varlığının meşru olmadığı yönünde iken, Türk Devleti’nin saldırılarını meşru kılan nitelikteki açıklamaları sürdürülmektedir. “Kardeşi evde kabul etmiyor, Düşmana evi teslim ediyor!” Şengal ve Maxmur’u basın üzerinden sürekli olarak hedef haline getiren KDP, gerilla alanlarına güç yığıp kürtler arası savaşı çıkarmak istiyor.
Irak’da ise Türk Devleti’ninde olumlu gördüğü KDP ve Irak arasında imzalanan Şengal Anlaşması ile tansiyonun yükseldiği süreçle birlikte anlaşmanın kapsadığı diğer güç olarak İran’a bağlı Haşdi Şabi’nin de tepkisi Irak’ı zora soktu. Yapılan anlaşmanın yürürlüğe girmesinin zor olduğu henüz anlaşma yapılmışken birçok kesim tarafından dillendirildi. Mustafa El-Kazımi’nin Güney Kürdistan turu sonrası yapılan bu anlaşma ile harlanan ateş hali hazırda Şengal Güçlerinin görüşmeleri ve Şengal toplumunun tepkileri etkisi ile kısmi olarak dindirilmiş görülüyor.
Rojhilat Kürdistan ve İran;
Uzun bir süredir ekonomik buhran ile boğuşan Rojhilat Kürdistan halkından, geçimini kaçakçılık ile sağlamaya çalışanlar İran sınırında sık sık İran Pasdarlarının hedefi oluyor. Krizin başlıca sebebi ABD’nin yaptırımları iken Çin ve Rusya’nın İran’a sunduğu destek sayesinde ayakta kalmayı başarabiliyor. Bunun haricinde İran’ın Suriye ve Irak’daki varlığına yönelik ABD baskısı artmaktadır. Bilindiği üzere Şengal Anlaşmasının kapsadığı bir diğer güç de İran’a bağlı Haşdi Şabi’ydi. Suriye’de de uzun bir süredir varlığı kısıtlanıp veya yok edilmek isteniyorken durumun gerçekleşmesi için Irak ve Suriye topraklarını aşan Sudan sınırlarına varan projeler üzerinde durulduğu basında yer bulan iddialar arasında.
Editör
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
5 notes
·
View notes
Text
Güney Kürdistan gençliği
Rojavanın Gerillanın izinde
Seri Hilde. Hamlesi başlatıyor
İsbirlikcinin hainin isgalcinin saltanatın sonu yakın
FLAŞ – Başûr gençliğinden yeni hamle: “Heftanîn seferberliği”
Türk işgal saldırılarına karşı Ciwanên Welatparez ve Jinên Ciwan ên Tekoşer, Binarê Qendîl'de yaptıkları açıklama ile "Özgür ve Bağımsız Kurdistan için Faşizmi ve İşgalciliği YIK" şiarı ile yeni bir hamle başlattığını duyurdu.
QÊNDÎL – Başûrê Kurdistan’da Ciwanên Welatparez ve Jinên Ciwan ên Tekoşer, Türk devletinin işgal saldırılarına karşı Binarê Qendîl’de yaptığı açıklama ile yeni bir hamle başlattıklarını duyurdu. Gençlik örgütleri, “Özgür ve Bağımsız Kurdistan için Faşizmi ve İşgalciliği YIK” şiarı ile başlattığı yeni hamleyle tüm Başûr gençliğini ve Kurdistan gençliğini mücadeleye çağırdı.
Gençlerin açıklaması şöyle:
“Bugün içinden geçtiğimiz süreçte, Kurdistan ve özel olarak da Başûrê Kurdistan için tehlikeli bir durum söz konusu. İşgalci Türk devleti ve AKP-MHP faşizmi, Misak-ı Milli planı kapsamında Başûrê Kurdistan’ı işgal etme girişimleri içerisinde. Bu çer��evede 16 Haziran tarihinde Maxmûr, Şengal ve Medya Savunma Alanlarına yapılan eş zamanlı saldırılarla işgalci Türk devleti planını ilan etmiştir. İşgalci Türk devleti 17 Haziran’da ise Heftanîn’e sözde ‘pençe-kaplan’ saldırısı başlattı. Bununla işgalci Türk devleti Başûrê Kurdistan üzerindeki kirli planlarını net bir şekilde ortaya koymuş ve bunu KDP ortaklığı ile gerçekleştirmek istemektedir.
GERİLLA BÜYÜK FEDAKARLIKLA SAVAŞIYOR
İşgalci Türk devletinin kirli saldırılarına karşı Kurdistan Özgürlük Gerillası büyük bir direniş ile Başûrê Kurdistan’ın birçok bölgesinde savaşmaktadır. Gerilla, NATO ordusuna ve tekniğine karşı Başûrê Kurdistan’ı canı ve ruhuyla büyük bir fedakarlıkla savunuyor. Gerilla; Bakur, Başûr, Rojava ve Rojhilat’tan yönünü direnişe vermiş gençlerdir. Bugün Kurdistan’ın işgal edilmesi karşısında direnen her gerilla, bu toplum içinden çıkmış bir gençtir. Tarihte gençlik tüm ülkelerde savunma rolünü üstlenmiştir. Kurdistan özelinde ise genç kadın ve gençler ülkeyi savunmada öncülük yapmışladır. Şêx Said, Komara Mahabad, Xoybûn, Mahmud Berzencî ve Baban isyanlarında da gençler en önde savaşmış, ülkesi için isyana kalkmış ve kahramanca savaşarak şehit düşmüştür.
Bugün de hatta şuan bu vakitlerde bile işgalci Türk devleti ve kurumları Başurê Kurdistan’ın Heftanîn, Bradost bölgelerinde çok büyük işgal saldırıları geliştirmektedir. Katliamcı faşist Türk devleti, bu çerçevede şehirlerimizde de saldırılar gerçekleştirmektedir. Gençliği ve halkımız korkutmak ve bastırmak için Şêladizê’de gençleri şehit düşürdüler, Şarbêjer’deki hastaneyi hedef aldılar ve Kunemasî’de yurttaşlarımızı katlettiler. Bu saldırılar sadece kamuoyunun yani bizlerin gördüğüdür. Bugün gerilla alanlarında ise bir günde onlarca savaş uçağı köylüleri, bağ ve bahçeleri hedef alıp yakmaktadır.
KDP, İŞGALE KARŞI SESSİZ
Kurdistan Bölgesel Hükümeti şu ana dek işgalci Türk devletinin işgal harekatına karşı hiçbir ses çıkartmamıştır. Aksine işgalci Türk devletine karşı savaşan gerillayı hedef almaktadır. KDP ise istihbarat örgütü ile birlikte bu kirli işgal saldırılarının içerisinde yer almaktadır. Ve böylelikle işgalci Türk devletini korumakla görevlendirilmiştir. KDP ve Barzani ailesi, bu ülkeye ihanet etmekle meşgul. PDK ve Barzani ailesi, işgalcilik görevi ile artık Misak-ı Milli’nin bir parçası haline gelmiştir. Küçük bir Kurdistan elde etmek için Başûrê Kurdistan’ı ihanet ile işgal edilmesinin önünü açmaktadır.
HEFTANÎN SEFERBERLİĞİ
Bu çerçevede Başûrê Kurdistanlı genç ve genç kadınlar olarak, tarihin omuzlarımıza yüklediği tarihi sorumluluklarımızı önümüze alıp ve tarihi sorumluluklarımızı yerine getireceğimizi bütün Kurdistan ve dünyaya ilan ediyoruz. Ve diyoruz ki mutlaka kazanacağız!
Dağ, ova ve şehirlerimizde işgal saldırıları var. Bunun karşısında kesinlikle sessiz kalmayacağız. Direnişin kalesinden Qendil’den belirtiyoruz ki, “Özgür ve Bağımsız Kurdistan için Faşizmi ve İşgalciliği YIK!” şiarıyla HEFTANÎN SEFERBERLİĞİNİ ilan ediyoruz. Bu bağlamda özellikle Başûrê Kurdistanlı her genç ve genç kadın ve Kurdistan’ın diğer parçalarından gençlik, bugün çok iyi düşünmeli, Şêladizê’deki gençler neden katledildi? Süleymaniye’de neden bu kadar saldırı gerçekleşiyor? Eğer bugün işgalciliğin karşısında durmazsak yarın işgalcilik Hewlêr, Süleymaniye, Ranya, Kelar ve Halepçe’ye dayanır. Bugün Türkiye sınırında gerilla olduğu için, gerilla direndiği için bugün işgalciler Süleymaniye’ye varamıyor. Fakat işgalci Türk devleti bütün Başûr topraklarına işgalcilik tehditlerini savurmaktadır. Bunun karşısında bütün gençliğe çağrımızdır, yarın geç olmasın bugün harekete geç diyoruz. Diyoruz ki “Burası da Heftanîn’dir”, biz gençlik için artık işgalci Türk devletinin olduğu her yer Heftanîn’dir.”
6 notes
·
View notes
Text
Kürdistan kurulacak dediğimizde Türklerin: "Türkiye bölünemez, çok istiyorsanız Irakta Kürdistan Bölgesel Yönetimi var oraya gidin." Demeleri çok garip. Başur(Güney) Kürdistan dediğimizde ırak'ın bölünmesine karşı olmayan halk, Bakur(Kuzey) Kürdistan desiğimizde Türkiye'nin bölünmesine karşı oluyor. Ne o? Irak ülke değilde bir tek Türkiye mi ülke? Sizin gözünüzde Irak bir bütün değil de sadece Türkiye mi bir bütün olarak kalabiliyor? Kusura bakmayın ama Irak neyse Türkiye de odur. Bugün Irak nasıl bölünebiliyorsa yarın Türkiye de bölünebilir. Ne Irak ne de Türkiye bölünemez değildir. Yıllar önce Kürdistan toprakları Suriye, Irak, İran ve Türkiye topraklarına nasıl böldülerse, Kürdistanın kurulmasında da bu tür ülkeler bölücekler. Bölünme de kastım yok etmek değil, biz sadece bizden aldıklarınızı tekrar geri alacağız.
0 notes
Text
Saraydan Kaçırılışım
Orta Avrupa’nın kalbi Prag’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan Aralık 2015’te kaçırılışımı yazmak isterken bana Wolfgang Amade Mozart’ ın 1782’de yazdığı Saraydan Kaçış operasını çağrıştırdı.Mozart’ınki bir Osmanlı paşasının sarayında tutsak alınan iki Avrupalı Hristiyan güzel kadının ‘barbarlığın İmparatorluğu’ndan kaçışı hikayesi…
Orta Avrupa’nın kalbi Prag’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan Aralık 2015’te kaçırılışımı yazmak isterken bana Wolfgang Amade Mozart’ ın 1782’de yazdığı Saraydan Kaçış operasını çağrıştırdı.
Mozart’ınki bir Osmanlı paşasının sarayında tutsak alınan iki Avrupalı Hristiyan güzel kadının ‘barbarlığın İmparatorluğu’ndan kaçışı hikayesi…
Benimkisi ise 18 yüzyılda değil 21 yüzyılda Avrupa medeniyetinin kalbinde ve sıradan bir paşanın değil, yüzyıllarca imparatorlara, kırallara, bir yüzyıldan fazla bir süreden beri de cumhurbaşkanlarına ev sahipliği yapmış bir saraydan kaçırılmıştım hem de.
O iki genç Hristiyan kız bir paşanın sarayından kaçmak istemiş, ben ise kaçırılmıştım.
Onlarınki Mozart gibi büyük bir müzik dehası tarafından operalaştırılarak ölümsüzleştirildi. Benimkisini yazmak isteyen “cesur gazeteciler” dâhil ‘derin güçler’ tarafından susturuldu.
2014 yılının ağustos IŞİD (DAİŞ) canavarları Kürdistan’ın iki parçasına (Başur,Rojava) saldırdığı gün dünyam yıkılmış, tüm yaşamım bir anda değişmişti.
Erdoğan, Kobanê için “düştü düşecek,” dedikten sonra ise artık robotlaşmıştım. Vaktimi — enerjimin tamamı, 3–4 bilgisayar, 2 telefonla onlarca uluslararası kurum, kuruluşu aramaya çalışarak, açtığım veya açtırdığım Facebook Gruplarında tartışmalara katılarak ya da gazetecileri, dünyada ulaşabildiğim siyasileri seferber ederek geçiyordu.
16 Ocak 2015‘te dostlarımla birlikte Çek tarihinin en büyük mitingini düzenledik. Mitingi, Prag’ın herhangi bir meydanında değil, bizi destekleyeceğinden emin olduğum Cumhurbaşkanı’nın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın önünde yaptık. Kürtler hariç Çek Cumhuriyeti’nin her tarafından binlerce insan IŞİD’İ (DAİŞ) protesto etmek ve Kürt savaşçılarını desteklemek için gelmişti. Ben, her partiden parlamenterler ve din adamlarının konuşmasıyla gösteri Çekya’nın gündemine oturmuştu. Akabinde Almanya’ya gidip oradaki dostlarımı da seferber etmeye çalıştım.
21 Ocak’ta Çekya’ya döndüm. Gece yarısı ormandaki evimde saldırıya maruz kaldım, saldırıdan mucize eseri sağ kurtuldum.
Bu olaya rağmen Sayın Barzani’nin Çekya’ya davet edilmesi ve Çekya’nın Başur’a silah ve mayın tarama aleti bağışlaması ve Çek askeri uzmanlarının Peşmerge’ye eğitimi vermesi için resmî makamlar nezdinde yürüttüğüm girişimleri sürdürdüm.
Sayın Barzani’nin ziyaretinden önce hiçbir hukuki gerekçe olmadığı halde bağlı bulunduğum Orta Çekya Polis Müdürü Vaclav Kucera’ya bağlı polislerce evim basıldı, evdeki misafirleri, dışarı çıkarıp evi aradılar. Arama geç saatlere kadar sürdü. Öncelikle benim dosyalarımı, CD’lerimi, flash disklerimi, tüm bilgisayarlarımı, İpad’ıma varıncaya kadar alıp götürdüler. Her gün bir cip geliyor evimin önünde park ederek akşama kadar orda bekliyordu. Akşam o cip gidince onun yerine başka bir araç nöbeti devralıyordu.
Her taraftan amansız bir polis terörü altındaydım.
Ne yaptığım şikayetler ne protestolar ne de parlamentoda İçişleri Bakanı’na yöneltilen gensorular bu terörü durdurabilmişti.
Çalışmalarımı sürdürmek ve vicdani sorunluluklarımı yerine getirebilmek için Almanya’ya gitmekten başka çarem kalmamıştı.
Almanya’dan Çekya’dan Kürdistan’a giden mühimmat ve silah sevkiyatlarında yardımcı oluyor, bu amaçla oluşturduğum yardım gurupların çalışmalarını koordine ediyordum.
Bu arada Emniyet Genel Müdürü Yardımcısı ofisini yöneten bir albayın tarafıma, tüm gelişmelerden haberdar olduklarını ve bana yardımcı olacaklarını yazması üzerine yeniden Çekya’ya döndüm ve döner dönmez Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gittim. Beni karşılayan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı General Z. Lauber‘in Özel Kalem Müdürü Albay David Zahorsky’ydi. Akabinde uzun boylu, bir ‘güzel sarışın’ bize kahve getirdi. Bu arada odaya bir albay daha girip çıktı. Orta Çek Polis teşkilatınca maruz bırakıldığım tüm terör aksiyonlarını kronolojik bir şekilde anlattım. O da not alarak dinledi. Zahorsky Albay Vaclav Kucera’nın kim olduğunu çok iyi bildiklerini ama polis teşkilatında en eski görevlilerden olduğu için ona karşı durmanın çok zor olduğunu anlattı ve beni ikna edebilmek için, “Doktor Bey biraz önce bize kahve getiren hanım da ve odaya giren albay da onun adamı.” dedi. Anlattığına göre Emniyet Genel Müdürlüğü adeta Vaclav Kucera tarafından abluka altına alınmıştı.
Bana hemen polisi soruşturma kurumuna gitmemizi, bunun Emniyet Genel Müdürü ve Yardımcısının tavsiyesi olduğunu ve bana terör estiren polisler hakkında suç duyurusunda bulunmamı ve koruma talep etmemi tavsiye etti. Beni aracıyla o kuruma götürdü. Ayrıca bana polisten korkmayan yakın dostunu avukat olarak tavsiye etti. Biz Polisi Denetleme Kurumu’na vardıktan kısa bir zaman sonra o avukat da geldi. Avukatın ismi Dr. S.Hrinko’ydu. Avukatla birlikte gidip polisler hakkında suç duyurusunda bulunduk ve bana terör estirten polislere karşı koruma talep ettik. Polis Denetleme Kurumu’nda suç duyurumu yazan albaylar benim anlattıklarımla değil dönüp dolaşıp Emniyet Genel Müdürlüğü’nde kiminle ilişkimin olduğumu soruyorlardı.
Bundan kısa bir süre sonra Albay David Zahorsky görevinden alınarak Polis Kriminal Enstitüsü’nde kızağa çekildi. Takriben bir yıl sonra eşi ve çocuklarını tatile gönderdiğinde, yalnız olduğu evinde “Bir kurşunla intihar ettiği” açıklandı. Emniyet genel müdür yardımcısı general Z.Lauber görevinden aniden istifa etti….
Nihayet Sayın Barzani geldi. Çek Cumhurbaşkanı, kameralar önünde kendisini “Sizin kahramanlığınız önünde başımı eğiyorum,” selamlayan oldu.
Rojava’ya da yardımlarım devam ediyordu, Brüksel’de AP’deki Kobane’yi yeniden inşa konferansından, bin bir zorluğu aşarak Rojava’ya gazetecileri, yardım kuruluşlarının temsilcilerin göndermeye kadar…
Ve akabinde de eylül ayında Nesrin Abdullah’ı tüm aşılmaz gözüken engelleri aşıp Prag’a Orta Avrupa Güvenlik Konferansına katılmasını sağlayıp, Kantonlar Başkanı’nın elinden NATO üyesi ülkelerin 60–70 generalin alkışları eşliğinde Çek Cumhuriyeti’nin direniş ödülünü almasını sağladım ve akabinde birçok devlet başkanına bile nasip olmayan yoğun çalışma programıyla misafir ederek geçirdiğimiz iki hafta…
Nesrin Abdullah’ın Rojavaya dönüşünün akabinde Avrupa Parlamentosu Savunma Komisyon başkan yardımcısı kadim dostum J.Stetina’ yla tüm engeleri aşarak, o komisyon adına Rojavaya, ta Kobane ye kadar gittik, dönüşte de sayın J.Stetina Avrupa Parlamentosu genel kurulunda yaptığı konuşmasında AP’ yi acilen Rojava ve Bakur a yardıma çağırdı, dünya televizyonları önünde , boynuna Rojavalı savaşçı kızlarımızın Şal’ını takarak…. Sayın Stetina dünyadan Rojava giden ilk yüksek görevliydi…
Aralık 2015’te bu kez de BAŞUR parlamentosundan bir heyetin Çekya’da ağırlamasıyla meşguldüm. Amacım Kürdistan Parlamentosuyla Çek devleti ve Avrupa Parlamentosu arasındaki ilişkileri sağlamaktı.
Tam program bitmiş, kesinleşmişken, yine bağlı olduğum köyde merkezi olan Orta Çekya polis teşkilatından yani en üstleri Vaclav Kucera olan polisten bir resmi mektup geldi. 20 Aralık 2015 tarihinde “sizi bir konuda bize izahat vermeniz için davet ediyoruz” diye. Hemen yazıyı avukatıma gönderdim, onlar da resmi kanalla o tarihte Çekya’da Kürdistan Parlamenterleri ağırlayacağımı ve gelmemi istedikleri saatlerde İçişleri Bakanlığında resmi görüşmemizim olduğunu ondan ötürü gelemeyeceğimi, ayrıca hukukun bana verdiği hakkı kullanarak hiçbir konuda onlara izahat vermeyeceğimi, izahat vermeyeceğim konusunda bir protokol imzalamamı istemeleri halinde, bunun için bana yeni bir randevu vermelerini talep etmelerini rica ettim. Avukat yazdığı ve bu polis teşkilatına ilettiği dilekçenin bir kopyasını bana gönderdi. Çek yasalarına göre herhangi bir sebepten ötürü bu tür çağırılarla mazeret göstererek icabet etmemek mümkündü. Ayrıca vatandaş izahat vermekten imtina etme hakkına sahipti.
İçişleri Bakanlığı’ndan iki bakan yardımcısı ve dört daire Başkanı’yla Kürdistan’a yapılacak yardımları konuşup karara bağlayacağımız bir tarihte beni ‘izahat’ vermem için çağırmaları hiç de tesadüf gibi gelmedi. Avukatımın polise gönderdiği mazeret yazısını olacakları sezinlenircesine e-maille Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, Polisi Denetleme Kurumu Müdürlüğüne, İçişleri Bakanlığına, Orta Çekya Bölgesi Başsavcılığı’na, Çek Parlamentosunun İç İşleri Komisyonu’nun tüm üyelerine varıncaya kadar ek bir yazıyla birlikte gönderdim.
Böylece art niyet kokan bu ‘davetnamenin” önünü kestiğimi zannediyordum.
Parlamenterlerimiz geldi, 20.12.2015 tarihinde Avrupa Parlamentosunda dostlarımızla görüştük. Akabinde İçişleri Bakanlığı’na geçtik. Oldukça başarılı bir görüşme oldu bu. Kürdistan için ayrılan bütçeyi iki katına çıkarmayı taahhüt ettiler. Çok sevinmiştik, herkesle yürekten kucaklaşarak ayrıldık.
Ertesi gün Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın hemen yanındaki Katoliklerin sarayında Prag Başpiskoposu Vaclav Maly’i ziyaret ettik. Maly, öğrencilik yıllarından tanıdığım bir dostumdu. Başur’daki mülteci kampları için yardım sözü alarak sevinçle çıktık ve cumhurbaşkanının kabulüne icabet etmek için Cumhurbaşkanlığı Saray’ına gittik. İki saray arasında mesafe 150–200 metre idi. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bizi Dış İlişkiler Müdürü Dr. Hynek Kmonicek kabul edecekti. Eylül ayında Nesrin Abdullah’ı kabul eden ve ertesi gün TC Prag Büyükelçisi’nin “girişimine” hedef olan kişi… Dr. Hynek Kmoniçek şu anda Çek Cumhuriyetinin ABD Büyükelçisi…
Dr. Hynek Kmonicek’le görüşme her zamanki gibi bir aile ortamında geçti. Görüşme sonrası beraber Kürdistan bayrağıyla fotoğraf çektirdikten sonra ayrıldık. Sarayın dış kapısından çıkarken birdenbire abluka altına alındık. Yıllardır beni izleyen, ev araması bahanesiyle tüm dijital arşivimi alıp götürüp kopyalayan polisler parlamenterlerin arasında beni çekip aldılar. O anda parlamenterlere dönüp, sakin olmalarını bunun bir provokasyon olduğunu söyleyebildim ancak.
Sarayı görmeye gelen yüzlerce turistin gözleri önünde Kürt parlamenterler arasından alınıp, kelepçeleyip sivil bir arabaya bindirip götürdüler.
Öyle gözüküyordu ki nereye götürüleceğimi onlarda bilmiyordu. Sanki telefonla talimat bekliyorlardı. Üç polisten ikisinin ismi Leos Tomanek, Adam Kunc’tu. Leos Tomanek’i daha çocukken tanıyordum. Şimdi çalıştığı polis birimine 5 km uzaklıktaki Otice adlı köyde 1991 yılında baharat fabrikası inşa etmiştim. O da o köyün çocuğu ve babası polis görevlisiydi. Baharat fabrikam, yüzlerce ton kapasiteli soğuk depoları vardı. Şirket yaz aylarında Türkiye ve Bulgaristan’dan sebze ve meyve ithal ediyordu ve akşamları kapanmadan önce köyde her aileye bedelsiz gelip ihtiyacı kadar meyve ve sebze alma hakkını vermiştim. Tomanek el arabasıyla gelirdi hep. Yıllar sonra polis memuru olmuştu. Babası da yükselerek Vaclav Kucera’nın yanında çalışıyordu. Her defasında şirketimin ambarından bir el arabası karpuz alan işte o çocuk beni kaçıranlardan biri olmuştu.
Kaçırıldığımı parlamenter gruba eşlik eden Çekya Erbil Başkonsolosluğu Görevlisi Gazi hemen telefonla başkonsolosu arayıp durumdan haberdar etmiş, o da Bağdat Büyükelçisini aramıştı. Büyükelçi kadim bir dostumdu. Büyükelçi hemen Dışişleri Bakanlığını arıyor. Haliyle o da İçişleri Bakanlığını, o da Emniyet Genel Müdürünü…
Gazi’nin sayesinde olay her yerde duyulmuştu artık. Cumhurbaşkanlığının akabinde gideceğimiz, kaçırıldığımdan ötürü gidemediğimiz Çek Parlamentosu Sosyal Demokrat Partisi milletvekillerine kadar… Parlamenterler randevuya gelmeyince beni arıyor, ben cevap vermeyince Gazi’yi aradıklarında kaçırıldığımı öğreniyorlar.
Birkaç defa arabayı durdurup benim duymamam için arabadan çıkıp her seferinde birileriyle konuşuyorlardı ve her seferinde renkleri biraz daha solmuş şekilde arabaya dönüyorlardı. Daha sonra arabamız Almanya sınırında bir kente yöneldi. Oraya vardığımızda bir polis karakolunun odasına alındım. Bana bilerek eziyet edercesine parmak izlerim alındı. Ağzımdan tükürük alındı, fotoğraflarım çekildi ve beklemeye alındım. Bomboş penceresiz bir odada saatlerce bekledikten sonra birden avukatım geldi. Beyanda bulunmayı ret ettiğime dair kağıtlar imzalatıldı ve sonra “artık serbestsin,” diyerek beni bıraktılar. Avukatımın aracıyla Prag’a döndük.
Beni kaçırarak ne yapmak istemişlerdi? Bunu bugüne kadar bilmiyorum. Düşünüyorum; öldürülüp bir yere mi atılacaktım?… Yoksa “üstünü ararken suç teşkil eden bir cisim bulduk” demek için mi aldılar? Kürt dostluğunu her fırsatta dile getiren Cumhurbaşkanına sinyal mi verilmek istenilmişti? Korkutulmak mı istenilmiştim? Her halükârda başkonsolosluk Görevlisi Gazi planlarını bozan olmuştu!
Ama madem yasaları çiğnemek istiyorlardı, evimin nerde olduğunu biliyorlardı ve evim onların Polis binasına 3 km uzaklıktaydı, sabah evimden de alabilirlerdi! Prag’a 28 km uzaklıkta ormandaki evimden Prag’a gidebilmek için on yıllardır her gün onların Polis binasının önünden geçerek gidendim, o günde yine geçerken durdurabilirlerdi. Ama niye o köyden ta Prag’ ta ki Cumhurbaşkanlığı sarayına kadar tüm yasaları çiğneyerek gelmişlerdi? Prag’taki Türkiye Büyük elçisi Türkiye karşıtı verdiği demeçlerden, ağırladığı Kürt siyasi-askeri şahsiyetlerinden ötürü defalarca protesto ettiği Çek Cumhurbaşkanına Çekya’ daki gücünü mü göstermek istiyordu?
Çekya’da polis birimlerinin kendi görev alanı dışında izinsiz operasyon yapması yasaktır. Beni gözaltına alan ekip Orta Çek Bölgesi polisiydi, onların başlı başına bir bölge olan başkent Prag’da operasyon yapmaları mümkün değildi, yasaktı. Polisin yaptığı bu hukuk dışı operasyon birden fazla suç oluşturuyordu: Çek Cumhuriyeti’nin milli menfaatlerini rencide etmek, Cumhurbaşkanlığının onurunu sarsmak, Kürdistan’ın çıkarlarına zarar vermekten, dolaylı da olsa IŞİD’e (DAİŞ) destek vermekten, izinsiz kendi bölgesinin dışında operasyon düzenlemek, kişinin özgürlüğünü kısmak, kaçırmak ve daha bir dizi suç…
Şahsımın, Cumhurbaşkanlığı sarayının, avukatlarımın sayısız şikayetimize rağmen ne araştıran oldu ne de soruşturan…
Sahte kimlikli Türk canilerini daha 90‘lı yılardan beri koruyup-kollayan derin devlet, Cumhurbaşkanından kasabına, terzisinden bilim adamına, öğrencisinden milletvekilline kalbi her Kürt savaşçısıyla atan Çek ulusundan şimdilik daha güçlü….
Yekta Uzunoğlu12.06.2018, Sal | 12:52
0 notes
Text
Barış Mefhumu

Bildik bir terane içerisinde dört başı mamur her günü apayrı zehreden bir tahakkümün iş bu sahada varlığı sabitleniyor. Biteviye iktidarın konforlu alanını genişletirken var ettiği, hedef kıldığı, düşman bellediği insan / olgu / tahayyüllerden hesap sorulan bir gündemin varlığı tescilleniyor. En ufak bir eleştiriye zemin konulmuyor. Demokratik bir ülkenin hiç uzakta olmadığı zikredilirken, daimi bir biçimde dibi arşınlayan, hep ama her dem kötüyü bağrına basan bir menzil hakikat eyleniyor. Susma sustukça sıra sana gelecek mefhumunu günbegün yeniden bir karşı saldırının hakkaniyetli özeti kılarak bir memleketin dönüşümü sağlama alınıyor. Susanlardan olundukça daha geniş kitlelere göz dağı verilmesine devam ediliyor. Hiçbir türlü mesel hakikate getirilmiyor. Çürümekte olan güncenin, sıradanların o çürümeden vareste kalabilmek için didinme hallerinin kulak arkası edildiği, her şeyin bir biçimde tozpembe olduğu / kaldığı yanılgısına tutunurken muktedir cerahatle birlikte bir menzildeki hayatın ta kendisi hedef kılınır. K��rmızı kartlar, sarı kartlar havalarda birer birer kalkarken, muktedirin de muhalifiz biz diyenlerin de birbirilerinin sahalarında roller keserken “tahakkümün” varlığını sonlandırmayı değil, sürdürmeyi tercih ettikleri bir utanç toplamına varılır.
Ülkenin gündeminin yoğunluğu arasında hakikate hiçbir zaman yer verilmeyeceği biraz daha belirgin bir biçimde ortalığa saçılıyor. Kalibresi çoktan bozulmuş olagelen erkan-ı siyasetin suna geldiği her şeyin bariz bir kötülükten ötesi olmadığı afaki kılınıyor hemen her tecrübede. Tahakküm biçem değiştirirken, 1984 yeniden yazılıyor. Orwell’in sunduğu ya da öngördüğü halin içler acısı hakikatinde soluk almaya çalışan insanlara zül / yalanlar ile süslenmiş yepyeni sopalar gösteriliyor. Muktedir koltuğundan emirlerini yağdırırken o ekranlar aracılığıyla makul / mazbut / nefer olarak görülenlere cennetler sunulurken basit bir biçimde sıradan olanlara cehennem her güne içkin kılınıyor. Tahakküm veçhesinin laf kalabalığı değil doğrudan niteliği her gün kademe kademe arttırılan bir eylemsellik kılınıp her yanda yeniden imal edildiği bir günce ortaya çıkartılıyor. Baş efendinin kaybettiği ol mahalli / yerel seçimler sonrasındaki geri dönüşünü de bildiren bir ülkeye değil bir hafta, en az bir yılına yetecek yarayı / yıkımı / ezayı birleştirerek gündemin satır aralarına sicim gibi tahakkümü yeniden imal eder. Güllük gülistanlık ülke tahayyülü zikredilirken arasız, ekranlarda ötekileştirme tam gaz devam olunurken, cep delik cepken deşik kılınmışken, hak bir yerlere, hukuk bambaşka normlara sürüklenmişken, yazılıp çizilip önce inkar sonra yeniden kabule varılan kararsız hamlelerle birlikte bir cinnet menzil imal edilendir. Tahakkümün görünür kılındığı sahne / bir ülkeden artakalan her şey gözlerimizin önünde sabit kılınandır.
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Ekmek, Adalet ve Barış Buluşmaları” kapsamında Mersin’de sivil toplum örgütü temsilcileri ile Mersin 68’liler Konferans Salonu’nda bir araya geldi. Buluşmada Ayşegül Doğan, sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Tecrit devam ediyor’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 1 Ekim’de yapılan görüşme sonrası gelişmelere değinen Ayşegül Doğan, barış ihtimalini güçlendirip, bu durumu sürece evirmek için çalışma yürüttüklerini belirterek, ülkenin ihtiyacının ekmek, adalet, barış, özgürlük ve demokrasi olduğuna dikkat çekti. Ayşegül Doğan, “Hepimizin sahici bir barışa; sahici bir demokratik çözüme ihtiyacımız var” dedi. İmralı görüşmeleri sonrası siyasi partililerle yapılan temaslara işaret eden Ayşegül Doğan, tüm barış çağrılarına rağmen halen PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin hukuksuz bir şekilde sürdüğünü, kayyım, baskı, gözaltı ve antidemokratik uygulamaların devam ettiğini dile getirdi. Türkiye SİHA’sı ile katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anımsatan Ayşegül Doğan, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in ülkelerinde toprağa verilmesine bile izin verilmediğini hatırlattı.
‘Barışı zorlamalıyız’
“Devletin, hükümetin, iktidarın niyeti ne” diye soran Ayşegül Doğan, “Biz devletin niyetini tarihsel geçmişimizden tanıyoruz ve biliyoruz. Eğer bir demokratik değişim ve dönüşüm istiyorsak, eğer biz barış istiyorsak ki istiyoruz, eğer biz demokratik çözümden yanaysak ki öyleyiz, o halde iğne deliği kadar bile küçük olsa bu ihtimali, bu kapıyı ardına kadar açmaya zorlamaya bakarız. Bunu yapacak şey bizim ortak irademiz, ortak mücadele azmimiz. Bunu tek başına DEM Parti yapamaz. Çünkü barış toplumsal bir mesele. Hayatın her alanına değmeye başlayan, kartopu gibi büyüyen, hepimize tek tek değen, hanelerimizin içine giren bir savaş gerçekliğinden bahsediyoruz. Ülkenin neresinde yaşarsak yaşayalım, bundan nasipleniyorduk. Eğitimden, sağlık alanına kadar müthiş bir ahlaki çöküş görüyoruz. Biraz daha geriye gidip ondan önceki iktidarlar dönemlerinde olanları da sayabiliriz. Demek ki bizim Türkiye’de ciddi bir sistem problemimiz var. Bu sistemin demokratik bir şekilde değişimi sandığımız kadar kolay olmayacak. Türkiye’nin Kürt meselesini ve demokrasi meselesini nasıl bir çözüm zeminine kavuşturabiliriz, bunu tartışmalıyız” dedi.
‘Demokratik müzakere ve mücadele partisiyiz’
Çözüm için yapılması gerekenin belli olduğunu ifade eden Ayşegül Doğan, “bir demokratik müzakere ve mücadele partisi” olduklarını vurgulayarak, “Programımız ortada, Tüzüğümüz ortada. Geçmişimiz ortada. Biz diyoruz ki demokratik kanallar açılmalı. Diyalog ve temas ile Türkiye’nin sorunları çözülmeli. Şimdi bu ne anlaşmak anlamına gelir, ne kalmak anlamına gelir, ne kandırılmak anlamına gelir. Ayrıca devletin niyeti ne olursa olsun, iktidar blokunun niyeti ne olursa olsun biz bu niyetlerini boşa çıkartabilecek öz güvene bir mücadele deneyimine sahibiz. Böyle bir birikimimiz var. Bugün Kürt meselesinde bir barış ihtimalini konuşuyorsak bugüne kadar verilen mücadelenin sayesinde ortaya çıkan bir durumdur. Biz bugün eğer Suriyeli Kürtler ya da Suriye’deki Kürtler ya da Rojava’nın statüsü üzerinden konuşabiliyorsak bu Rojava’da yaşanan hakikati artık inkar edilemiyor, göz yumulamıyor olmasının ortaya çıkarttığı bir gerçek bu. Tüm bunlar ortak mücadelemiz sayesinde kazanımlarımız. Bu kazanımlar Türkiye’yi tehdit eden kazanımlar değil. Bu kazanımları özgürlükler lehine işletmek, özgürlükler lehine bir süreci evrilterek, yasal bir teminata kavuşturmak hepimizin arzu ettiği bir şeydir. Ama tekrar ediyorum. Bu, hiçbir iktidarın insafına, vicdanına bırakılabilecek bir mevzu olmadığı gibi tek bir siyasi partinin omuzlarına yüklenebilecek bir konu da değil. Bu ülkede herkes savaş yorgunluğuyla, bu ülkede herkes bu ekonomik krizden bu denli zarar görüyorsa, bu ülkede yaşayan herkes artık boğuluyor hissi yaşıyorsa, hangi siyasi partiden olursa olsun, hangi mahallede olursa olsun, hangi kutuplaştırılmış kampa yerleştirilmeye çalışılsa, hiç kimse artık rahat nefes alamıyor. Bu kadar boğulma hissiyle karşı karşıya kaldığımız bu tarihsel dönemde bu mücadeleyi yükseltmeye ihtiyacımız var” diye konuştu.”
Tahakkümün varlığını en keskin biçimde suna geldiği bazen bir sorun bazen görünmez ve hiç konuşulmaz diye bildirdiği Kürd ve Mezopotamya halklarının ortak belleğindeki tüm o acının nihayetlendirilmesi için bir çabadır ortalarda bugünlerde. Dem Parti’nin var ettiği ve ikili görüşmeler, müzakerelerle birlikte yürütmeye, doğrudan muhatap Öcalan’ın bizzat öne sürdüklerine bir ayna tutucu olarak hakikatin savaşarak var edilemeyeceği bir odağın ortasına gelindiği zikredilir. Daha önce kurulup kurulup devrilen masalar sonrasında çıkagelen cerahatli kötülüğe, tahakkümün akla sığmayacak biçimlerine aşina olunan, 2015 seçimleri sonrası, müzakere masasının devrilmesinden, seçim yengisinden sonra çıkagelen bölge illerini topyekun imhanın kıyısına taşıyan abluka güncesinden de bilinen bir katran karanlığının hakimiyetine müdahale edebilmek için bu defa herkesin o barış tahayyülü için elini taşın altına sokması gerektiği imgelenir. Bir asırdır var edilmiş o öngörülemez hale gelmiş tahayyül ve biçimlendirme herkesi tek kimlik altında buluşturup hakların tanzim edilebileceği noktasından çoktan uzaklaşıldığı için arasız / fasılasız bir hal ve istemle yok edilmiş geçmiş gibi, geleceğin de biraz daha çalınmasına dur diyebilir bir ülkeye varmak adına sürdürülen bir gayret vardır. Her şey ortadadır.
Tahakküm biçimini yeniden kazanırken, dün öyle denilene bugün bambaşka bir bakışımla birlikte inkarla karşılanırken, bir asrı aşkın zamandır sunulagelen her hamlede yok etmeyi ve sınırlandırmayı öne çekerken bir devletli makamı, terör lafzını işine geldiği gibi yontan ve yöneten bir akla karşı sahici ve sıradan insanların hakkını arayan bir tahayyüle ne çok ihtiyaç vardır. Çekincelerin, ön yargıların, bitimsiz bir savaş dilinin karşısında hemen her koşulda istisnasız halklar için barışı savunagelen bir yapının, onlarla birlikte bu toprakları kapsayan kalıcı bir barışma ihtimalini arzu eden sıradan insanların ortaklaşa bir barışa hal ve çağrıyı yinelemesinin neden elzem olduğu yaşadığımız güncellikte kendiliğinden ortaya serilir. Her şeyi ezip biçen, her anı zorla, tahakkümle alt etmeye çaba sarf eden, hiç ama hiçbir itirazı resen dahi olsa kabul etmeyen bir iktidarcılık / devletçilik karşısında hiç değilse bu kadar elzem olagelen barışın mücadelesi ortaklaşa var edilebilecek bir meselin ta kendisidir. Barış, salt ve sadece Kürd halkının değil dolaylı / direkt olarak Ezidi, Alevi, Arabın, Mıhelleminin, her ne kadar kaldıysa Süryani, Ermeni ve Kıptinin de meselesidir. Türklüğü bir üst kimlik kılarken, bunca çok farklı sesin, inancın, hayatın da meselesi olduğu bugün çok daha açıktır. Kaybedilecek bir yüzyıl daha yoksa şayet. Kaybedilecek ve o güdümlü silah sanayinin eli kanlı baronlarını mutlu etmeye teşne binlerce can kalmadıysa şayet bir kere daha uzun soluklu bir mücadele hattıdır, barışabilmek. Bunca tahakkümün göndere çekildiği, hiçbir yaranın bir yirmi dört saat kadar dahi konuşulmadığı zeminde hakikatten bahis açılabilecek ise en önce temellendirilmesi elzem olandır, barış-barışmak. Büsbütün hayal kırıklıklarına rehin kalmamak için, tek bir gün açık ve rahatça soluk alabilmek için, korkusuz, hür ve eşit bir ülkeye varabilmek için elzem olandır barış-barışmak; düşünür müsünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Yasin AKGÜL – AFP – France 24
Meramda Paylaşılan Haber
Ayşegül Doğan: Barışı İktidarın İnsafına Bırakamayız, Mücadeleyi Yükseltmeliyiz - Mezopotamya Ajansı https://yeniyasamgazetesi9.com/aysegul-dogan-barisi-iktidarin-insafina-birakamayiz-mucadeleyi-yukseltmeliyiz/
#meram#arzihal#türkiye#gerçeklik#söz#mesel#barışmak#barışa ne oldu?#yüzüncüyıl#sorular#bakur kürdistan#sesler#demokrasi#eşitlik#adalet#demografi#hayat hakkı#kürd#bakış#yorum#azınlıklar#hayat nereye?#tr101#kötülük sarmalı#cinayet mahalli#biyopolitika#yıkıcılık#anlamak#söz arama#barış
0 notes
Photo

کورد نەتەوەیەکی نزیکەی ٨٧ ملیۆن کەسە و لە وڵاتی کوردستان دەژی، کە لە چیای زاگرۆسەوە لە ڕۆژهەڵاتەوە تا چیای تاورس لە ڕۆژئاوا، لە چیای هێمرین لە باشوورەوە تا دەگاتە فەلاتەکانی قەرس-ئەرزروم لە باکوور . Kurd miletekî nêzîkî 87 milyon kesî ye ku li welatê Kurdistanê dijîn, ku ji çiyayên Zagrosê li rojhilat heta çiyayên Torosê li rojava, ji çiyayên Hemrînê li başûr heta deştên Qers-Erziromê li bakur dirêj dibe. . کردها ملتی حدوداً 87 میلیون نفری در کشور کردستان هستند که از رشته کوه های زاگرس در شرق تا کوه های توروس در غرب و از کوه های همرین در جنوب تا فلات قارص ارزروم در شمال امتداد دارند. . The Kurds are a nation of approximately 87 million people living in the country of Kurdistan, which stretches from the Zagros Mountains in the east to the Taurus Mountains in the west, from the Hemrin Mountains in the south to the Kars-Erzurum plateaus in the north. الأكراد هم أمة قرابة 87 مليون نسمة يعيشون في دولة كردستان ، والتي تمتد من جبال زاغروس في الشرق إلى جبال طوروس في الغرب ، من جبال حمرين في الجنوب إلى هضاب كارس-أرضروم في الشمال. . Kürtler, doğuda Zağros Dağları’ndan batıda Toros Dağları’na, güneyde Hemrin Dağları’ndan kuzeyde Kars-Erzurum platolarına kadar uzanan Kürdistan ülkesinde yaşayan, yaklaşık 87 milyon nüfusa sahip bir ulustur Ji kerema xwe rûpela me bişopînin û bi hevalên xwe re bidin nasîn ✌️✌️ @Diroka_korda 📆 لطفا صفحه ما را فالو کنید و به دوستان خود معرفی کنید✌✌ @Diroka_korda 📆 Lütfen sayfamızı takip edin Ve arkadaşlarınla tanıştır ✌✌✌ @Diroka_korda #diroka_korda #Wêne #wênefîlm #cıwanhaco #kurdistan #qamişlo #kobane #ypg #ypj #bakur #azadi #ahmedkaya #rojbaş #amed #mehebad #adnandilbrin #aysa_șan #kurd #kurdo #kobani #afrin #sine #evarbaş #şakiro #wênefilm #demirtaş #hdp #saverojava @kawaurmiye_ @hozan__diyar @hunersam @seydaperincek.official @denizdeman_ @hozanaydinofficial @azadbedran @mala.dengbejan @kordmusic @mehmetyildirim.official @komaserhat @kemaleamed21 @Mohammadkhani_official @sahiya_dengbeja @serhatcarnewa @tishk_tv @tirej_urmiye_official @kurdshop.official @candakurdan @civina_wejeya_kurdi @keskesor_muzik @dengbej_tv_welat @hemid_urmiye_officiall @denge_kurmanci_official @urmiye_muzik_ @evina.kordi @zinarsozdar https://www.instagram.com/p/CpfTghJN8Tx/?igshid=NGJjMDIxMWI=
#diroka_korda#wêne#wênefîlm#cıwanhaco#kurdistan#qamişlo#kobane#ypg#ypj#bakur#azadi#ahmedkaya#rojbaş#amed#mehebad#adnandilbrin#aysa_șan#kurd#kurdo#kobani#afri#sine#evarbaş#şakiro#wênefilm#demirtaş#hdp#saverojava
2 notes
·
View notes
Text
Güney'e bağımsızlık, Kuzey'e sömürge mi?
Memed Oğuz yazdı: Güney'e bağımsızlık, Kuzey'e sömürge mi?
2003 yılında Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin, ABD tarafından devrildiğinde de facto özerk bir bölge olan Güney Kürdistan’da resmi olarak artık federasyondu. Bu durum ülkesi dört ayrı devlet tarafından işgal edilen Kürtlerin uluslararası düzeyde elde ettiği ilk statü idi ve çok önemliydi. Dünyanın her yerinde Kürtler buna çok büyük önem atfetti ve gururlandı. Biz de gururlandık ve 2003’ün yaz…
View On WordPress
0 notes
Text
"İşte Kürdistan, işte Kürdistan halkı"
“İşte Kürdistan, işte Kürdistan halkı”
Diyarbakır Newrozunda yüzbinlere hitap eden Kürt partilerin temsilcileri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürdistan yoktur” sözlerine karşı “İşte Kürdistan, işte Kürdistan halkı” diyerek, “Kürtler arasında ulusal birlik sağlanırsa zafere ulaşacağız” dedi. Kürdistan Demokratlar Platformu (PDK-Bakur) Genel Başkanı Sertaç Bucak, halkı selamlayarak, “Newroz bu yıl barış için yeni bir kapı…
View On WordPress
0 notes
Text
Artakalan

Duraksamadan yitip gidiyor zaman. Hızlandırılmış devrin suna geldiği teknolojik ilerleme bütünüyle insani olanı zehirleyen bir kısır döngüye esir etti insanlığı. Her şekilde tükenen, tüketmenin salık verildiği, tükenişin konuşulmadığı bir zemin var ediliyor. Her şey elden kayıp gidiyor. Her şekilde zamanın yitimi önemsizleştiriliyor. Geri sayımlar biterken tam da yeni bir yıla girişin bildirildiği dakikadan başlayarak koca bir üç yüz altmış beş gün altı saatin yeniden sıfırlanmasına geçiliyor. Yaşatılan, yara edilmiş, bünyede kalıcı kılınan harap viran etme hamlelerinin, her defasında duvara toslayan umutların, bunca açık bir hal ve şekilde çürümeyi önceleyen, aklı lağveden, eylemi hiç kılan, acıyı, yergiyi, yıkımın binbir türlüsünü icraat diye pay edenlerin gözetiminde hayatın eksik konulması gerçekliği karşımızdadır. Bir yıl daha devrildi. 2024’ün de önceki yılları aşan, onlardan aşağı kalır hiçbir yanı olmayan tahakküm, tehdit, ezme, biçme ve yok saymalara fon sayıldığı bir zeminde olduğumuz kayıt altına alındı bir kere daha. Duraksamadan akıp giderken zaman, geriye bir yirmi dört saatliğine, bilemediniz kırk sekiz saatliğine konuşulan, anılan, görülen tüm o yaralardan izler kaldı. Bir koca sene daha geçip gitti, elimizde kalanın yaşatan bir yerin artık ötesinde bir cendereye doğru seyrüseferine devam olduğunu görüyoruz. Tümüyle ol benliğinden saymadıklarına nasıl bir hayatı reva gördüğünü, zaman tükenirken elimizden burada yaşayan sıradan insanların hayatlarından neler alıp götürdüğünü, neleri eksilttiğini nasıl bir cendereye sıkıştırdığını görmek için bu not var ediliyor. Bir koca yıldan artanın o katran karanlığına enikonu saplanmış olan yeni ülke tiradının bir evi nasıl talan ettiğinden birkaç örnek sizleri bekliyor. Tümüyle yalın bir halde, halden anlamayanların var ettiği ol kötücül sarmalın ortasında un ufak edilmiş hayatlardan birer kesiti sizlere sunuyoruz. En azından unutmamak için, unutulmamak için, sahiden “görmeniz” dileğiyle...
19 Ocak 2024 ::: Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz
“19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.”
28 Ocak 2024 ::: Büyükdere Santa Maria Kilisesi’nde Silahlı Saldırı
“Kötülüğü bir normatif kılanların aralıksız olarak nefreti yaygınlaştırma gayretine düşen, yazsak en az on parti, söylesek en azından milyonlarca insan tarafından desteklenen / yönlendirilen ocaklar, dernekler, siyasi denile gelirken bildiğiniz çeteleşmiş ari ırk sevdalısı zümreler vesaireler vesaireler etraflıca bu karanlığı yenilerken kim Tuncer Murat Cihan’ın hesabını verecektir sahi ama sahiden de! Düzeni var eden temsilin, bir yandan olayı gizlilik örtüsü ile kapatmaya teşne olması bir yandan da o salyalar saçarak nefretini kusmaya devam diyen yapıların üstün körü olayı, cinayeti (adı üstünde) geçiştirmeye çalıştığı zeminde kim güvende olabilir sahi ama sahi.”
13 Şubat 2024 ::: İliç Maden Faciası
“Kamusal alanı, parası gelsin de ne isterlerse onu yapsınlar diyerek peşkeş çekebilen zihni garabetlik aklın yıllar yılıdır görmezden geldikleri bir kere daha ihmaller zinciriyle birleşip dokuz insanın canından olmasına neden olur. Kanada / ABD ortaklı şirketin çekip gitmesinin, madenin lafta kapatıldığı bildirilirken, taşeron firmanın işçileri bu haldeyken o saha tekrardan mesaiye çağırabildiği bir zeminde yaşanan her şey biyofaşizmin de sınırlarını bildirir. Can almalar, yok etmeler sadece insana değil doğrudan doğruya hayatı var eden, edecek olan doğanın kendisine karşı bir tahribatı süreğen kılarak, toprağa ve su kaynaklarına sızıp sızmadığı henüz kestirilemeyen bir siyanür sızıntısı karşısında sessizliği muhafaza ederek yok etmelerin bir başka evresine ilerlemek meselesini ihtiva eder.”
21 Şubat ::: Dünya Anadil Günü
“Bugünün ülkesinde, bir kelaynak sürüsü kadar bırakılmış Süryani halkının, Ermeni, Rum, Yahudi, Kıpti gibi pek çok farklı inanç ve dile haiz insanların ortak istenci de bir kere daha günyüzü bulur. Türkiye Cumhuriyetinin var ettiği Türkçe sınırlarının ötesinde kendisinin yaşamasındaki bir temel olan dilini, yaşam pratiklerini, her anlamda iletişim ve diyalektik bağları muhafaza edebilmek. Hiç bitimsiz bir kısır döngü tartışması içerisinde unutuşa terk edilmek istenen o ötekinin asli unsur olduğu gerçekliğini göz ardı etmeden sahiden de hakkı tanzim edebilmek mesel edilmeyecekse, onca eşit yurttaşlık lafzı boş laftan ötesi olmaz, değil mi?”
08 Mart ::: Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal’dan Irkçı Ayrımcılık
“Ayrımcılığı, iktidar ve üyelerinin suna geldiği kini bir hal bir şekilde yeniden sahip çıkarak kurumsallaştıran, bunu sözüm ona muhalif bir kimliğin içine yedirebilen bir temsilde, Türk dışında kalakalan insanların hali nice olacaktır? Dönüşüm nam yenileme, giderek bir Nazi Almanyası haline savrulurken, baş efendiden, mimli nam faşistine eyledikleri yetmezken bir de kendini eşitlikçi, adil, hakkaniyetli bir demokrat olarak bildiren bir yapıdan çıkagelen bu tahayyül, şimdi şu aşağıda okuyacak olduğunuz bahis söz konusuyken bu ülke gün yüzü görebilir mi?”
04 Nisan ::: 17 Yaşındaki Süleyman Ç’ye Polis İşkencesi
“Bir çocuğa işkence edip, kafasında kırıklarla birlikte mahpusa yollayabilme iradesindeki sakatlıktır sorun. Bütünüyle birbirinin benzeri olagelen bir tavır silsilesi içerisinde Bakur Kürdistan’ı coğrafyasında hakkın da hukukun da telef edilmesi haline bunca canhıraş çabadır misal sorun. Anlatılan ile yaşananların arasındaki derin yar, o kör karanlıklarda nice hayatın gasp edilebildiği bir ülke gerçekliği söz konusuyken asıl nerede komşuluğun / eşit yurttaşlığın / hürriyet ve adaletin gasp olunabildiğinin / eksikliği ya da hiç var edilmemesinin meselidir misal sorun. Kim nasıl verecektir bunca ağır vebal, yıkıcılığın hesabını değil mi?”
24 Nisan ::: Medz Yeghern
“109 yıl sonra, her şeyi en baştan anlatmaya gerek kalmadan bir kere olsun özür dilemenin dahi çok görüldüğü bir zeminde, hayatta kalmaya çalışıyoruz. 109 koca yıl sonra, bir hale, bir nedene bağlı kalmaksızın bu toplum için hedef kılınabilecek bir güruh olarak anılmaktan, bariz sinkaf / hakaret / tehditlere maruz bırakılmaktan illallah ediyoruz. Kaybettirme politikasından, devletin tüm kesimleriyle birlikte bir nefret objesi olarak başta Ermeni olmak üzere azınlıklar��n hepsini birden gözüne kestirdiği bir zeminde yıkımın sadece burada yaşamakta olanlara değil silsile halinde herkeslere, her bir ötekisi olarak anılana denk gelebileceğini biliyoruz. Biraz da bunun için Nisan 24’ün önemini, ol yok etme saiklerinin sunduğu perspektifin korkunçluğuna dikkat çekmek istiyoruz. Tümüyle, belirgin ve doğrudan zamana yayılarak bir tehdit olarak bilinen, görülen Ermeni yarasıyla bir başına bir asrı ve dokuz koca yılı geride bırakıyor. Yüzleşmek bir yana sorgulamak öte yana, inkarı kenara terk edip, ikrarla, iktidarın var ettiği / kendisine eşlikçi kıldığı ırkçı hiziplerin nefretine rağmen bir yaranın varlığı unutulmasın diye tüm bu serzenişler. Kenara yazılmış olagelen bir ağıdın, bir mendilin, bir tek kare sararmış ol fotoğrafın ardından çıkagelen nice hikayenin hatırına, unutmadık, unutturmayacağız.”
09 Mayıs: Normalleşme Mi Kutuplaşma Mı?
“Ilımlılık, yumuşama derken, Taksim’in 1 Mayıs’ta yeniden kapatılmasından, asgari ücretin un ufak haline rağmen halen Temmuz ayında en ufak bir iyileştirmenin dahi söz konusu edilmeyecek ilan edilmesinden, tantana arasında hazır paketlerden birisine iliştirilmiş herhangi bir durumda fikrini beyan edeni, sözünü savunanı “mihrak”, “ajan” ilan edebilecek bir cüretin tezgah altında pişirildiği bir zeminde doğru nereden başlar. Bir yer, bir zeminde hakikate ne ara sıra gelir?”
17 Mayıs ::: Kobani Davası ::: Mahkeme, Yargılanan 24 Sanığa Toplamda 407 Yıl 7 Ay Hapis Cezası Verdi.
“Normalleşme, ılımlılık, hataların telafisi, yeniden yurttaşın sözünün dinleneceği zikredilen bir zamanda, yeniden Kürd halkının savunageldiği değerler, siyaset, barışa dair söylem ve eylemlerin yekunu, Kobane gibi hedef kılınmak isteniyor. Bu uğurda, asırdır var edilmiş fecaat ötesi yanlışlarda ısrarın devam olunacağı bir kere daha baş efendi eliyle teyit ediliyor. Daha ötesi olmadığı malumken, kalkıp hak gasplarına itirazların reddiyesi için cephe açılmaya çalışılıyor. Malum ırkçı hizbin başı bir siyasi çetenin lideri kalkıp milyonların iradesi olan bir temsilin ivedilikle kapatılmasını talep edebiliyor. Dahası kendi içlerindeki malumun ötesi bir ismin o ithamname kısmını kaleme aldığı gizliden değil açıktan zikrediliyor. Bu düşmanlaştırma miti devam olunurken hakikatin her ne olduğu unutturulmaya çabalanıyor. Gültan Kışanak’ın dediği gibi tahliyeye değil (bu ülkenin) özgürlük ve barışa ihtiyacı olduğuna aymak için daha kaç sınama gerekiyor. Bütünüyle korku / yıkıcılık / kin ve nefretle atılan adımlar karşısında kaç “Kobane” sınavı ülkede var edilecektir, düşünür müsünüz?”
02 Haziran: SOCAR'ı Protesto Eden Filistin İçin Bin Genç'ten 13 Kişi Gözaltına Alındı
“Bir yandan baş efendinin Hamas Anadolu’yu da savunuyor benzetmesi, diğer yanda kapalı kapılar ardında çıkagelen kirli bir ticaretin tezgahta devam olunması. Hangisi doğru, hangisi gerçek olagelen tavrıdır bu yönetimin? Terörü var ederken elini korkak alıştırmayan, kendisinden saymadığına öteki, hain, mihrak, düşman, başı ezilecek yılan ve daha bir dolu benzetmeyi var ederken muktedir ve yeni ülkesi, onca imdat çığlığını sahiden önemsiyor mudur? Önemsiyor olsa Socar nam kan ile petrolü birleştiren bir karanlık odağın arkasını korur mu? Sırf bu kirli ticaret eksenine izin verilmesin denildiği için, insanların meram eyledikleri Filistin’e dikkat çekmeye çabaladıkları için on üç insan gözaltına alınır mıydı? Hemen arkasından bizatihi Akp eliyle var edilmiş bakınız biz de telin ediyoruz yollu İsrail Konsolosluğu önündeki ol tepkime ile var edilmiş cerahat / yıkıcılık ve adıyla sanıyla devletin terörü yurttaşlarına karşı koz olarak kullanmasının akıbeti nice olacaktır?”
14 Haziran: Tahir Elçi Davası:Sanık Polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi Hakkında Beraat Kararı Verilir
“Dokuz yıl öncesinde var edilmiş olagelen cinayetin üstünün her nasıl / hangi hamlelerle kapatılmak istendiğini de göstere gelen ol kayıtsızlık, göz ardı etme hali, Kürdün de hakkının geçersiz kılındığı bir zemini ifşa eder. Uğur Kaymaz, Baran Tursun, Nihat Kazanhan, Mazlum Turan, Kemal Kurkut, Helin Hasret Şen, Ceylan Önkol gibi ilk elden akla gelen nice kırımın, cinayetin ardındaki o kolluk kuvveti asker-polis olduğunda yargının sessizliği, kararları alelacele vermesinin türevi bir hal Tahir Elçi davasında da kendisini yeniden belirgin bir biçimde göstere gelir. Adalet kavramının boşa düşürüldüğü bir zeminde bir asırdan uzunca süredir var edilen eşitlik mücadelesi de, kırk küsur yıldır devam olunan çatışma / savaş / yıkım ve terör olgusunun da her şeyi yerinde saymaya devam eden bir ülkeyi gösterdiği muhakkaktır. Kürd sorununun çözümünü değil bu kalıcı kördüğüm çözümsüzlüğü hattını diri tutarak, acıları / yaraları / yıkımları daim bir biçimde yineleyerek hangi yaraya merhem olunabilir ki, olunur ki!”
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: From Doodles Series – Gençay AYTEKİN
#mesele#meram#arzihal#günce#almanak#genel geçer#yıkıcılık#tahakküm#türkiye gerçekliği#başka türkiye vardır#yıl değerlendirmesi#nihai#anlam#santa maria latin kilisesi#hrant dink#buradayız ahparig#iliç maden faciası#ayrımcılık#afyon#kötülük sarmalı#nefret söylemi#tahir elçi#kobani#siyasi tutsaklar#dem parti#siyasa#bakur kürdistan#socar#azerbaycan#kötülük temsili
0 notes
Text
Barış Neydi?

Çürümenin bütünleşik suretinde yol da yön de kayıp kılınıyor. Üçüncü sayfa haberlerinin ülkenin yegane gerçeği / tek istikameti olarak bizzat devletli nezdinde yankı bulmayan hiç sorgulanmayan tezahürü çürüten / ezen bir menzili görünür kılıyor artık. Gösteri toplumu tahayyülünü Guy Debord’un bildirdiği satıhtan yol alan, biçimsiz, yıkım ve mahvetmenin normatif kılındığı bir düzlem hakikat eyleniyor. Sessizlik güçlendikçe daha da derinden ve kalıcı kırılmaların yolu / yönü var ediliyor. Çürüme bir temsil olmaktan çıkıyor her an, her şekilde. Guy Debord’dan alıntılarsak şayet, “İzleyici ne kadar çok seyrederse o kadar az yaşar; kendisini egemen ihtiyaç imajlarında bulmayı ne kadar kabul ederse kendi varoluşunu ve kendi arzularını o kadar az anlar. Gösterinin etkin insan karşısındaki dışsallığı, kendi davranışlarının artık bu insana değil, bu davranışları ona sunan bir başkasına ait olması gerçeğinde ortaya çıkar. İşte bu yüzden izleyici hiçbir yerde kendini evinde hissetmez, çünkü gösteri her yerdedir.” 7 gün yirmi dört saat yaratılan tahayyüller ile birlikte o gösteri toplumunda şok doktrinleri tastamam biçimlendirilir. Hayatlarımızın sabiti kılınır. Aralıksız bir biyopolitik cerahat nüksederken memleket sathında var edilmiş olagelen demokrasi, adalet, hakkaniyet gibi ortaklıklar topyekun zayi olunur. Çürümenin refakatinde hayat mahvedilen bir mesel oluyor. Ak parti ve beraberindekilerin sunduğu ol yenilenmiş ülke tiradı bütün bu bezirganlık dolu hallerin üstünde yükseliyor. Yirmi iki yıl boyunca var edilen iktidar deneyimi, deyim yerindeyse şüphe taşımayacak bir yıkıcılığın ta kendisinden imal olunur. Tahakküm her yerdedir. Gözetim aralıksız, cerahat kesintisiz, bütün bunları kapsayan çürüme noksansız olarak yenilenir, her şekilde. Gösteri her yere, her şekilde taşındıkça yıkıcılık da o aralıktan yinelenir, yeniden ve yeniden!
Modern bir toplum imgesini çoktandır yitirmiş, anti militarist olmak bir yana onun tam da istediği kıvamda bir ayrımcılığa tutunan, ne lider kültü, ne de kurucu önderinden bugünkü baş efendisine aralıksız rekabette taraftarlık yapmaktan kendini alıkoymayan temsiller bir biçimde çürümenin yeni girift tahayyüllerini var ederler. Demokrasi deneyiminin hiçbir ama hiçbir biçimde tam anlamıyla kotarılmadığı bir zeminde gündelik yaşama vurulan ol ketler, duraksamadan icra edilen / sizden bizden olmaların yamacında tarafgirlik başkaca ayrımları var ederken, gümbürtü sonrasında çıkagelen her şey belirgin bir istikameti imler kör karanlığı. Siyasal İslamın, milliyetçilik kılıfında görünüp duran ırkçılıkla bulduğu tüm o yeni ülke damarı, kurucu liderin ardından sabitlenmiş asla değişmez addedilen ötekileri hiç, kalanları işe yarar veya zararlı olarak gören eleme anlayışının refakatinde, kemalistler ve ötekiler diğer ayırdığı, buna devam dediği bir zeminde yıkıcılık artık ana içkindir. Yer, saha, ülke çürümenin içindedir varsın olsun. Birisi yol ortasında namazını kılar gibi yapar diğeri kurucu önderi anıyorum derken yol ortasında kontak kapatıp hizaya geçer. Birbirini tamamlayan argümanlarla, hiçbir yere ilerleyemeyen ülkenin sureti temsili ol Debord’un var ettiği / sunduğu / bildirdiği karakteristik çürüme eksenini yeniden imal eder. Ayrımcı dil, birbirini taklit eden nefret söylemi, kesintisiz kötülüğü var etme istemi, bütünüyle bir toprak parçasında kesintisiz kılına gelen ol ötekilerden hınç alma ayinleriyle birlikte ne muğlak, ne mübalağa bir toplumu günceller, her günü apayrı cerahatin esiri bir çukur var edilir.
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Kayyım değil demokrasi” buluşmasında konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, barış için önce kayyımlardan vazgeçilmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye'nin adil onurlu barışı için yıllardır elimiz havada” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), kayyımları protesto etmek amacıyla İstanbul Sancaktepe’de "Kayyım değil demokrasi" şiarıyla halk buluşması gerçekleştirdi. Sancaktepe'deki Demokrasi Caddesi’nde toplanan kitle buradan yürüyüşe geçerek, DEM Parti Sancaktepe İlçe Örgütü binası önüne geldi. DEM Parti Sözcüsü ve Şirnex Milletvekili Ayşegül Doğan ve İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu'nun katılım sağladığı buluşmada, “Belediyeler bizimdir, gaspa izin vermeyeceğiz” pankartı açıldı. Çok sayıda yurttaşın katılım sağladığı buluşmada, “Jin jiyan azadî” ve “Bijî berxwêdana gelan” sloganları atıldı.
Buluşmada ilk olarak konuşan DEM Parti İstanbul İl Eşbaşkanı Murat Kalmaz, iktidarın kayyım politikasının demokrasiye darbe olduğunu belirterek, “İki dönemdir Kürt halkının iradesini tanımayan politikalarınıza direneceğiz. Bu politikaların uygulanmasına Kürt halkı ve demokrasi güçleri izin vermeyecektir. Yaptığınız diktatörlüktür, yaptığınız faşizmdir. Kürt halkı size boyun eğmedi, boyun eğmeyecek” dedi.
‘Çok Büyük Yanılıyorsunuz’
Ardından söz alan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, DEM Parti'nin onurlu bir adalet ve barış için işkence, hapis, ölüm ve birçok baskıya karşı seslerini İstanbul'dan Êlih’e Mêrdîn'e kadar yükselttiklerini vurguladı. Doğan, “Sesimizin duyulmasını istemeyenler bilsinler ki biz buralara sığmayız. O yüzden bizi tehditle, şantajla baskıyla yıldıramazsınız. Gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Sizin gibi darbelerle güçlenmiyoruz. Siz darbelerle büyüyeceğinizi zannediyorsunuz ama çok büyük yanılıyorsunuz. 1990’larda süper valiler vardı. Kara bir leke olarak durur. Biz diyoruz ki kayyım değil, demokrasi gerçektir ve bir kardeşleşme halidir. Bunların sözde değil, özde olması gerekir.”
‘Halkların Ortak Mücadelesi Kaldı’
Birçok belediyeyi iktidarın taşımalı seçmenlerine rağmen kazandıklarını ifade eden Doğan, “Bu kazanımlar kolay elde edilmedi. Tabi ki alanlarda, meydanlarda, sokaklarda olacağız. Ama sizin bu kayyım modelini, bu ülkenin yönetim biçimi yapmanıza izin vermeyeceğiz. Türkiye'nin İstanbul'dan verdiği fotoğrafa bakın. Bizim güvenliğimiz için mi? Hayır bizim sözümüzü söylemememiz için. Kaç hükümet, başbakan geldi geçti, onlar kalmadı. Ama halkların ortak mücadelesi kaldı” diye konuştu.
‘Önce Kayyımlardan Vazgeçin’
Doğan, iktidara kayyım politikalarından vazgeçmesi çağrısında bulunarak, son dönemde gündeme getirilen “Kürt sorununun çözümü” tartışmalarına da değindi. Doğan, devamla şunları kaydetti: “Bugün Kürdistan’a reva görülen Esenyurt'a da reva görüldü. ‘Kürt yönetemez, konuşamaz’ diyorlar. Her şeyi yasaklayabileceğini sananlara diyoruz ki, bu yol yol değildir. Biz sokakta alanda olmaya devam edeceğiz. Bizi vazgeçiremeyeceksiniz o yüzden gelin siz vazgeçin. DEM Parti olarak diyoruz ki el sıkmaya hazırız. Türkiye'nin adil onurlu barışı için yıllardır elimiz havada. Ama siz bir elinizde sanki barış elinizi uzatıp, diğer elinizle kayyım atarsanız toplumsal uzlaşı yapılamaz. Önce bu kayyımlardan vazgeçin.”
Çürümenin bütünleşik suretinde bir yoldur gidiliyor ki katran karanlığı bir asır öncesinde o Ermeni, Süryani ve Rumlara doğrudan nasıl var edildiyse bugün de halen inat ve ısrarla Kürd halkına, onlarla birlikte mücadele sergileyen tüm Mezopotamya halklarının handiyse tamamına doğruda müdahalelerle çıkageliyor. Baş efendi, hazır gaz almışken ve giderek dibine doğru çuvallamış bir ülkenin, ekonomik ve sosyal politik karanlığından çıkışı yine o Kürde saldırarak var edebileceği imgesine tutunur. 10 Kasım günü var ettiğ demeçlerinden birisinde sınırın ötesindeki terör unsurlarıyla(!) mücadelenin süreceğini bildirerek takım arkadaşı olagelen Bahçeli’yi boşa düşürür. Azez, Efrin ve yöresindeki ol besleme takımının kötülüklerini kafi görmeyip, Ezidi, Süryani, Ermeni, Arap, Mıhellemi ve Kıptiler ile birlikte mücadele eden, evini yurdunu kollayan Kürd özgürlük hareketinin tüm unsurlarını terörist ilan ederek barışın hiçbir zaman var olmayacağını bildirir. Kesin ve kati olarak var edilmiş olanın cerahat sarmalına esir, çürümenin daraltılmış olagelen o katran karanlığında yol alan bir menzil olduğu gerçekliğe yeniden kavuşturulur. Cürüm her yerdedir.
Binbir badirenin var edildiği, hemen her durumda Bahçeli gibi bir ismin topyekun üçüncü defa barışa dair söz almaya çabaladığı, belki bilinçli belki hesapsızca baş efendi ile arasını kolaçan eden / sorgulatan bir iklimin mihmandarlığı var edilir. Gösteri ne de olsa hemen her yerdedir. Çözüm denilirken çözümsüzlük öne sürülür. Barış denilirken pat diye çıkan o sınır ötesindeki Kürd nüfusu başta olmak üzere Mezopotamya halklarının tamamına karşı bariz yıkıcılığı bildiren operasyon hazırlıkları vesaire. Bütünüyle eksik gedik olmadan bir yok edicilik ile hemhal olunan mahvetme retoriklerine devam olunurken ol barış ne yana düşer sahiden? İkinci haftasına girmiş olagelen kayyım tahayyülünün hemen tüm bölgeye yayılabileceği fikriyatını aralıksız ısıtıp duran sözüm ona köşe kadısı ile adalet ve kalkınma partisinin hegemonyasının sürdürülecek olduğu bir gelecek / yarın ne gibi bir barışı var edebilecektir ki? Gösteri toplumunun gereklerini imleyen, sorgusuz, sualsiz yıkım, kötülükle bütünleşmiş olagelen bir ayrımcılık ve nihai anlamda bir inkarla yol alınan / yön aranan bir menzilde bir asırlık yaranın çözümü sahiden söz konusu edilecek midir, bir biçimde? Uçurumun kıyısına yeniden itilecek bir barış idesine daha, heder edilecek bir asra daha sahip midir bu ülke, nedir?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Batman'da Kayyım Protestosu Sonrası Gözaltına Alınanlar Foto İHD Batman
Meramda Paylaşılan Haber
‘Kayyım Değil Demokrasi’ Buluşması: Gücümüzü Haklılığımızdan Alıyoruz - Mezopotamya Ajansı https://mezopotamyaajansi40.com/tum-haberler/content/view/258184
#meram#zulmat#demokrasi#adalet#eşitlik#bakur kürdistan#elih#merdin#xelfeti#çözümsüzlük#özgürlük#mücadele#yarınsızlık#karanlık çağ#başka türkiye vardır#cerahat ekseni#cürüm#söz#yıldırı#tehdit#siyasa#biyopolitika#gösteri toplumu#guy debord
0 notes