#bakur kürdistan
Explore tagged Tumblr posts
seslimeram · 13 days ago
Text
Barış Neydi?
Tumblr media
Çürümenin bütünleşik suretinde yol da yön de kayıp kılınıyor. Üçüncü sayfa haberlerinin ülkenin yegane gerçeği / tek istikameti olarak bizzat devletli nezdinde yankı bulmayan hiç sorgulanmayan tezahürü çürüten / ezen bir menzili görünür kılıyor artık. Gösteri toplumu tahayyülünü Guy Debord’un bildirdiği satıhtan yol alan, biçimsiz, yıkım ve mahvetmenin normatif kılındığı bir düzlem hakikat eyleniyor. Sessizlik güçlendikçe daha da derinden ve kalıcı kırılmaların yolu / yönü var ediliyor. Çürüme bir temsil olmaktan çıkıyor her an, her şekilde. Guy Debord’dan alıntılarsak şayet, “İzleyici ne kadar çok seyrederse o kadar az yaşar; kendisini egemen ihtiyaç imajlarında bulmayı ne kadar kabul ederse kendi varoluşunu ve kendi arzularını o kadar az anlar. Gösterinin etkin insan karşısındaki dışsallığı, kendi davranışlarının artık bu insana değil, bu davranışları ona sunan bir başkasına ait olması gerçeğinde ortaya çıkar. İşte bu yüzden izleyici hiçbir yerde kendini evinde hissetmez, çünkü gösteri her yerdedir.” 7 gün yirmi dört saat yaratılan tahayyüller ile birlikte o gösteri toplumunda şok doktrinleri tastamam biçimlendirilir. Hayatlarımızın sabiti kılınır. Aralıksız bir biyopolitik cerahat nüksederken memleket sathında var edilmiş olagelen demokrasi, adalet, hakkaniyet gibi ortaklıklar topyekun zayi olunur. Çürümenin refakatinde hayat mahvedilen bir mesel oluyor. Ak parti ve beraberindekilerin sunduğu ol yenilenmiş ülke tiradı bütün bu bezirganlık dolu hallerin üstünde yükseliyor. Yirmi iki yıl boyunca var edilen iktidar deneyimi, deyim yerindeyse şüphe taşımayacak bir yıkıcılığın ta kendisinden imal olunur. Tahakküm her yerdedir. Gözetim aralıksız, cerahat kesintisiz, bütün bunları kapsayan çürüme noksansız olarak yenilenir, her şekilde. Gösteri her yere, her şekilde taşındıkça yıkıcılık da o aralıktan yinelenir, yeniden ve yeniden!
Modern bir toplum imgesini çoktandır yitirmiş, anti militarist olmak bir yana onun tam da istediği kıvamda bir ayrımcılığa tutunan, ne lider kültü, ne de kurucu önderinden bugünkü baş efendisine aralıksız rekabette taraftarlık yapmaktan kendini alıkoymayan temsiller bir biçimde çürümenin yeni girift tahayyüllerini var ederler. Demokrasi deneyiminin hiçbir ama hiçbir biçimde tam anlamıyla kotarılmadığı bir zeminde gündelik yaşama vurulan ol ketler, duraksamadan icra edilen / sizden bizden olmaların yamacında tarafgirlik başkaca ayrımları var ederken, gümbürtü sonrasında çıkagelen her şey belirgin bir istikameti imler kör karanlığı. Siyasal İslamın, milliyetçilik kılıfında görünüp duran ırkçılıkla bulduğu tüm o yeni ülke damarı, kurucu liderin ardından sabitlenmiş asla değişmez addedilen ötekileri hiç, kalanları işe yarar veya zararlı olarak gören eleme anlayışının refakatinde, kemalistler ve ötekiler diğer ayırdığı, buna devam dediği bir zeminde yıkıcılık artık ana içkindir. Yer, saha, ülke çürümenin içindedir varsın olsun. Birisi yol ortasında namazını kılar gibi yapar diğeri kurucu önderi anıyorum derken yol ortasında kontak kapatıp hizaya geçer. Birbirini tamamlayan argümanlarla, hiçbir yere ilerleyemeyen ülkenin sureti temsili ol Debord’un var ettiği / sunduğu / bildirdiği karakteristik çürüme eksenini yeniden imal eder. Ayrımcı dil, birbirini taklit eden nefret söylemi, kesintisiz kötülüğü var etme istemi, bütünüyle bir toprak parçasında kesintisiz kılına gelen ol ötekilerden hınç alma ayinleriyle birlikte ne muğlak, ne mübalağa bir toplumu günceller, her günü apayrı cerahatin esiri bir çukur var edilir.
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Kayyım değil demokrasi” buluşmasında konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, barış için önce kayyımlardan vazgeçilmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye'nin adil onurlu barışı için yıllardır elimiz havada” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), kayyımları protesto etmek amacıyla İstanbul Sancaktepe’de "Kayyım değil demokrasi" şiarıyla halk buluşması gerçekleştirdi. Sancaktepe'deki Demokrasi Caddesi’nde toplanan kitle buradan yürüyüşe geçerek, DEM Parti Sancaktepe İlçe Örgütü binası önüne geldi. DEM Parti Sözcüsü ve Şirnex Milletvekili Ayşegül Doğan ve İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu'nun katılım sağladığı buluşmada, “Belediyeler bizimdir, gaspa izin vermeyeceğiz” pankartı açıldı. Çok sayıda yurttaşın katılım sağladığı buluşmada, “Jin jiyan azadî” ve “Bijî berxwêdana gelan” sloganları atıldı.
Buluşmada ilk olarak konuşan DEM Parti İstanbul İl Eşbaşkanı Murat Kalmaz, iktidarın kayyım politikasının demokrasiye darbe olduğunu belirterek, “İki dönemdir Kürt halkının iradesini tanımayan politikalarınıza direneceğiz. Bu politikaların uygulanmasına Kürt halkı ve demokrasi güçleri izin vermeyecektir. Yaptığınız diktatörlüktür, yaptığınız faşizmdir. Kürt halkı size boyun eğmedi, boyun eğmeyecek” dedi.
‘Çok Büyük Yanılıyorsunuz’
Ardından söz alan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, DEM Parti'nin onurlu bir adalet ve barış için işkence, hapis, ölüm ve birçok baskıya karşı seslerini İstanbul'dan Êlih’e Mêrdîn'e kadar yükselttiklerini vurguladı. Doğan, “Sesimizin duyulmasını istemeyenler bilsinler ki biz buralara sığmayız. O yüzden bizi tehditle, şantajla baskıyla yıldıramazsınız. Gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Sizin gibi darbelerle güçlenmiyoruz. Siz darbelerle büyüyeceğinizi zannediyorsunuz ama çok büyük yanılıyorsunuz. 1990’larda süper valiler vardı. Kara bir leke olarak durur. Biz diyoruz ki kayyım değil, demokrasi gerçektir ve bir kardeşleşme halidir. Bunların sözde değil, özde olması gerekir.”
‘Halkların Ortak Mücadelesi Kaldı’
Birçok belediyeyi iktidarın taşımalı seçmenlerine rağmen kazandıklarını ifade eden Doğan, “Bu kazanımlar kolay elde edilmedi. Tabi ki alanlarda, meydanlarda, sokaklarda olacağız. Ama sizin bu kayyım modelini, bu ülkenin yönetim biçimi yapmanıza izin vermeyeceğiz. Türkiye'nin İstanbul'dan verdiği fotoğrafa bakın. Bizim güvenliğimiz için mi? Hayır bizim sözümüzü söylemememiz için. Kaç hükümet, başbakan geldi geçti, onlar kalmadı. Ama halkların ortak mücadelesi kaldı” diye konuştu.
‘Önce Kayyımlardan Vazgeçin’
Doğan, iktidara kayyım politikalarından vazgeçmesi çağrısında bulunarak, son dönemde gündeme getirilen “Kürt sorununun çözümü” tartışmalarına da değindi. Doğan, devamla şunları kaydetti: “Bugün Kürdistan’a reva görülen Esenyurt'a da reva görüldü. ‘Kürt yönetemez, konuşamaz’ diyorlar. Her şeyi yasaklayabileceğini sananlara diyoruz ki, bu yol yol değildir. Biz sokakta alanda olmaya devam edeceğiz. Bizi vazgeçiremeyeceksiniz o yüzden gelin siz vazgeçin. DEM Parti olarak diyoruz ki el sıkmaya hazırız. Türkiye'nin adil onurlu barışı için yıllardır elimiz havada. Ama siz bir elinizde sanki barış elinizi uzatıp, diğer elinizle kayyım atarsanız toplumsal uzlaşı yapılamaz. Önce bu kayyımlardan vazgeçin.”
Çürümenin bütünleşik suretinde bir yoldur gidiliyor ki katran karanlığı bir asır öncesinde o Ermeni, Süryani ve Rumlara doğrudan nasıl var edildiyse bugün de halen inat ve ısrarla Kürd halkına, onlarla birlikte mücadele sergileyen tüm Mezopotamya halklarının handiyse tamamına doğruda müdahalelerle çıkageliyor. Baş efendi, hazır gaz almışken ve giderek dibine doğru çuvallamış bir ülkenin, ekonomik ve sosyal politik karanlığından çıkışı yine o Kürde saldırarak var edebileceği imgesine tutunur. 10 Kasım günü var ettiğ demeçlerinden birisinde sınırın ötesindeki terör unsurlarıyla(!) mücadelenin süreceğini bildirerek takım arkadaşı olagelen Bahçeli’yi boşa düşürür. Azez, Efrin ve yöresindeki ol besleme takımının kötülüklerini kafi görmeyip, Ezidi, Süryani, Ermeni, Arap, Mıhellemi ve Kıptiler ile birlikte mücadele eden, evini yurdunu kollayan Kürd özgürlük hareketinin tüm unsurlarını terörist ilan ederek barışın hiçbir zaman var olmayacağını bildirir. Kesin ve kati olarak var edilmiş olanın cerahat sarmalına esir, çürümenin daraltılmış olagelen o katran karanlığında yol alan bir menzil olduğu gerçekliğe yeniden kavuşturulur. Cürüm her yerdedir.
Binbir badirenin var edildiği, hemen her durumda Bahçeli gibi bir ismin topyekun üçüncü defa barışa dair söz almaya çabaladığı, belki bilinçli belki hesapsızca baş efendi ile arasını kolaçan eden / sorgulatan bir iklimin mihmandarlığı var edilir. Gösteri ne de olsa hemen her yerdedir. Çözüm denilirken çözümsüzlük öne sürülür. Barış denilirken pat diye çıkan o sınır ötesindeki Kürd nüfusu başta olmak üzere Mezopotamya halklarının tamamına karşı bariz yıkıcılığı bildiren operasyon hazırlıkları vesaire. Bütünüyle eksik gedik olmadan bir yok edicilik ile hemhal olunan mahvetme retoriklerine devam olunurken ol barış ne yana düşer sahiden? İkinci haftasına girmiş olagelen kayyım tahayyülünün hemen tüm bölgeye yayılabileceği fikriyatını aralıksız ısıtıp duran sözüm ona köşe kadısı ile adalet ve kalkınma partisinin hegemonyasının sürdürülecek olduğu bir gelecek / yarın ne gibi bir barışı var edebilecektir ki? Gösteri toplumunun gereklerini imleyen, sorgusuz, sualsiz yıkım, kötülükle bütünleşmiş olagelen bir ayrımcılık ve nihai anlamda bir inkarla yol alınan / yön aranan bir menzilde bir asırlık yaranın çözümü sahiden söz konusu edilecek midir, bir biçimde? Uçurumun kıyısına yeniden itilecek bir barış idesine daha, heder edilecek bir asra daha sahip midir bu ülke, nedir?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Batman'da Kayyım Protestosu Sonrası Gözaltına Alınanlar Foto İHD Batman
Meramda Paylaşılan Haber
‘Kayyım Değil Demokrasi’ Buluşması: Gücümüzü Haklılığımızdan Alıyoruz - Mezopotamya Ajansı https://mezopotamyaajansi40.com/tum-haberler/content/view/258184
0 notes
Photo
Tumblr media
‏‎ هاوسەری شەهید دوکتور قاسملوو کۆچی دوایی کرد خاتوو هێلێن (نەسرین) قاسملوو، هاوسەری شەهید د. عەبدولڕەحمان قاسملوو، سکرتێری حیزبی دێموکراتی کوردستانی ئێران، ماڵاوایی لە ژیان کرد. Hevjîna şehîd Dr.Qasimlo koça dawî kir Xanim Hêlîn (Nesrîn) Qasimlo hevjîna şehîd Dr. Sekreterê Partiya Demokrat a Kurdistana Îranê Ebdulrehman Qasimlo koça dawî kir. همسر شهید دکتر قاسملو دار فانی را وداع گفت خانم هلن (نسرین) قاسملو همسر شهید دکتر. عبدالرحمن قاسملو دبیر حزب دمکرات کردستان ایران درگذشت. Şehit Dr. Qasemloo'nun eşi vefat etti Bayan Helen (Nasrin) Qasemloo, şehit eşi Dr. İran Kürdistan Demokrat Partisi Genel Sekreteri Abdul Rahman Qasemloo hayatını kaybetti. توفيت زوجة الشهيد الدكتور قاسملو السيدة هيلين (نسرين) قاسملو زوجة الشهيد د. توفي عبد الرحمن قاسملو سكرتير الحزب الديمقراطي الكردستاني الايراني. The wife of martyr Dr. Qasemloo passed away Mrs. Helen (Nasrin) Qasemloo, wife of martyr Dr. Abdul Rahman Qasemloo, Secretary of the Kurdistan Democratic Party of Iran, passed away. Ji kerema xwe rûpela me bişopînin û bi hevalên xwe re bidin nasîn ✌️✌️ @Diroka_korda 📆 لطفا صفحه ما را فالو کنید و به دوستان خود معرفی کنید✌✌ @Diroka_korda 📆 Lütfen sayfamızı takip edin Ve arkadaşlarınla ​​tanıştır ✌✌✌ @Diroka_korda #diroka_korda #Wêne #wênefîlm #cıwanhaco #kurdistan #qamişlo #kobane #ypg #ypj  #bakur #azadi #ahmedkaya #rojbaş #amed #mehebad #adnandilbrin #aysa_șan #kurd #kurdo #kobani #afri‌n #sine #evarbaş #şakiro #wênefilm #demirtaş #hdp #saverojava @kawaurmiye_ @hozan__diyar @hunersam @seydaperincek.official  @denizdeman_  @hozanaydinofficial @azadbedran @mala.dengbejan @kordmusic @mehmetyildirim.official @komaserhat @kemaleamed21 @Mohammadkhani_official @sahiya_dengbeja @serhatcarnewa @tishk_tv  @tirej_urmiye_official  @kurdshop.official @candakurdan @civina_wejeya_kurdi @keskesor_muzik @dengbej_tv_welat @hemid_urmiye_officiall @denge_kurmanci_official @urmiye_muzik_ @evina.kordi @zinarsozdar.official @urmia_kurdd @kurdistan_nature_21‎‏ https://www.instagram.com/p/Cpo68uvjb9c/?igshid=NGJjMDIxMWI=
2 notes · View notes
melikemordemjaponi · 2 years ago
Text
*Kurds from Rojhelat, Bakur, Rojava and Bashur marched in unity earlier today from the BBC in London, chanting the slogan "Jin, Jîyan, Azadî", which has given life to the women's revolution in Kurdistan and the Middle East for over 40 years!
Via Twitter /Kurdish people’s assembly (+video and photo)
* This protest took place yesterday.
*Rojhelat, Bakur, Rojava ve Başur'dan Kürtler, 40 yılı aşkın süredir Kürdistan ve Ortadoğu'da kadın devrimine hayat veren "Jin, Jîyan, Azadî" sloganını atarak bugün Londra'da BBC'nin önünden birlik içinde yürüdüler!
Twitter/ Kurdish people’s assembly aracılığıyla (+görüntüsü ve fotosu)
* Bu protestosu dün gerçekleşti.
* *ロジヘラート、バクール、ロジャヴァ、バシュールのクルド人同胞が、本日早朝ロンドンのBBCから、40年以上にわたってクルドと中東の女性革命に命を与えてきたスローガン"女性-生命-自由"を唱えながら、団結して行進!
Twitter/クルド人民会議より(動画+画像とも)
*順に東クルディスタン(イラン西部)、北クルディスタン(トルコ東部ー南東部)、西クルディスタン(シリア東部ー北部)、南クルディスタン(イラク・クルディスタン自治区)のクルド語。なおこのデモは昨日行われた。
Tumblr media
2 notes · View notes
hetesiya · 27 days ago
Text
A. Halûk Ünal: 'Pis teröristler...' - Nupel
A. Halûk Ünal: ‘Pis teröristler…’
Tıpkı 2012/ 13 sürecindeki gibi bütün gündemimizi haliyle “Çözüm Süreci” kapladı. Ben de herkes gibi temsili Kürt yoldaşların hesaplarındaki açıklamaları dikkatle izliyorum. Ama benim görgümde, benim gibi “ezilen ulus sosyalistlerinin” görevlerine dair bir bilgi de var: ezen güce karşı ezilenin yanında durmak, ezilenin sesini çoğaltmak, ezen ulus arasında bu sesi yaygınlaştırmak. 
Yani, bizler asgari demokrat olduğumuzu bile söylüyorsak, “bu mesele Kürtlerle devlet arasında” deyip, izleyici olamayız. Ezilen halkın kollektif aklına akıl da vermemeliyiz. Yapıcı bütün eleştirilere de açık oldukları tecrübeyle sabit.
***
Tartışmada birçok parametre konuşulsa da “zurnanın zırt diyeceği” iki önemli nokta var.
Birincisi Kürdistan İşçi Partisini (KİP) lağvetmek, ikincisi Kürt halkının öz savunma hakkından vazgeçmesi olduğu, konuya aşina olanlarca malum. 
Burada Kürt olmayıp, konuya aşina olmayanlar için kısa bir özet iyi olabilir. 
Dünyamız ve bütün halklar ulus devletler şebekesiyle yönetiliyor. Birleşmiş Milletler de aslında bu şebekenin resmi küresel etkisiz örgütü. 
Peki, binlerce yıl Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olarak yaşamış, birçok devlet kurmuş bir halk, sanayi devrimi sonrasında kapitalist askeri güçlerin karşısında devletsiz bırakılmışsa ne olacak? Kürtler ’in tarihine baktığımızda son iki yüz yıl, statü sahibi olmak için çok ağır bedeller ödemiş, pogromlara, soykırımlara maruz kalmış bir halktan söz ediyoruz. Ama şu ana kadar ellerindeki tek statü Irak Federe Kürdistan Bölgesi. Bir de Bakur ‘da (Türkiye Kürdistanı) başlayıp dört parça Kürdistan’a yayılan, KİP’in öncülük ettiği son isyanla elde edilen kazanımlar söz konusu.
Şimdi Türk devleti diyor ki, “silahları bırakın, KİP’i lağvedin.” Peki bu gerçekten mümkün mü?
***
Bu noktada temsili kişiler açıklamalar yapmaya başladı. Benimkine ihtiyaç yok. Ama ben de bazı tanıklıklarımı aktararak yoldaşlarımın sesini çoğaltabilirim umudundayım.
İlk tanıklığım, 2014 aralığından 2015 temmuzuna kadar Rojava’da yaşayıp, film çekmiş biri olarak KİP nedir konusunda Türkiye’deki gözlemlerimden çok daha ötesine tanıklık etme şansım oldu.
Kısaca yazıp, biraz ayrıntılandırayım; KİP artık analog çağdakilerin anlaması mümkün olmayan, kuranlarca bile lağvedilmesi imkansız küresel bir ağ örgütlenmesi. Yani, KİP halktır, halklaşmıştır.
İleride tarih, KİP örneğini çok özel bir tarzda ele alacak ve sıra dışı bir yurtsever komünalist hareket olduğunu anlatacak.
Bu hareketin yetiştirdiği seçkin komutanlarla, kadrolarla tanıştığınızda, samimiyetle anlamaya çalışıyorsanız, söz konusu zihniyetin hem sorunlarını hem hayranlık verici yanlarını görebilirsiniz. Ama en önemlisi Rojava gibi, bu zihniyetçe yönetilen tek yasal, açık alanda, Bookchin/Öcalan paradigmasının nasıl halklaşarak vücut bulduğunu çok iyi gözlemleyebilirsiniz.
Özellikle 2014, başta Saray İktidarı olmak üzere, bütün dünyanın, IŞİD koçbaşıyla bu halkı nasıl kırmaya çalıştığını, ABD ve benzeri güçlerin ise nasıl savaşın gidişatına bakarak, konumlandığının, izlediğinin tanığıyız. 
Bu öyle bir “akıldı ki” uluslarası koalisyonun kendisini konumlandırma biçimi, savaşın sonucunda kazananla kolay ilişki kuracak bir tarzda hesaplanmıştı. Böylece kim kazanırsa onunla sıkıntısı az bir diplomasi yürütebileceklerdi, öyle de oldu. Ama kimsenin beklemediği tek şey, KİP zihniyetinin kazanmasıydı.
Sonraki aylarda Bakur ’da bile – yasal sınırlar nedeniyle- tanık olamayacağınız “yer gök Öcalan” sürecine tanık olduk.
Abartmıyorum, yüzbinlerce Suriyeli Kürt’ün Öcalan sevgisini, hayatlarını kurtaran zihniyetin kurucusunu nasıl dağa taşa kazıdıklarını gördük. 
Bugün Öcalan – velev ki ikna olsun- halka rağmen sizi lağvediyorum diyebilir mi? Dese, dünyanın birçok ülkesinde, özellikle Avrupa’da milyonlarca Kürt’ün yarattığı ağ örgütlenmelerini lağvedebilir mi? Bu gerçeği Bahçeli de iyi biliyor. Ama küstah faşist alışkanlığı ve kendi taban kaygısıyla böyle konuşuyor. Fırıldak, dememiş miydi “siyaset gereği kürsüde öyle söylenir, burada el sıkılabilir” ahlaksız siyaset…
Sonuçta bugün Kongra-Gel eş başkanı Remzi Kartal gerekeni söylemiş. Yakında benzer açıklamaları DEM Parti’den de duyarız beklentisindeyim.
***
Aktarmak istediğim ikinci tanıklık da “özsavunma meselesi”ne ilişkin. Benim çok etkilendiğim ve işte “üçüncü yol” budur dediğim bir olay.
Olayı aktaran, o zaman YPJ merkez komutanlarından, belgeselimin ana karakteri, sonra çok kıymetli dostum olan, geçtiğimiz yıl Türk devletince suikastla öldürülen, Jiyan Tolhildan. 
Suryani halkı Suriye’de önemli bir toplum kesimi. Hem zanaat erbabı oluşları hem İktidarca “düşman görülmeyen” bir kesimi oluşturmaları nedeniyle çok daha yumuşak ilişki kurulan bir kesim. 
Süryaniler 2014’te Rojava devriminde Esat’çı olmadılar, devrime yakın durdular, müttefik oldular. 
İşte bu topluluk, tarihinden kaynaklı, savaşçı özellikler geliştirmemiş bir kesim. Savaş, Devrimci güçlerin lehine dönmüş ama ISIS hala çok etkin, her an her yerleşimde saldırılaır düzenleyecek güçleri tükenmemiş. 
Süryani toplumunun temsilcileri geliyor, YPG’ye diyorlar ki, “bizim kendimizi korumamız imkansız, ama ortam malum, bizi siz koruyun, biz de bunun bedeli neyse ödeyelim.” 
Aldıkları yanıt mealen şöyle: “Eğer iyi niyetinizden kuşku duysak bunu hakaret kabul ederdik. Ama burada halklar arasında böyle bir ilişki bizim zihniyetimize aykırı, ayrıca sizin aleyhinize. Varsayalım ileride bir sebepten bize olan güveninizi yitirdiniz, bir sebepten bizden korkmaya başladınız, böyle bir ilişki size ne hayır getirir? Biz öz savunmaya inanıyoruz. Kendi toplumunuzdan, amaca uygun gençleri toplayın, biz size silahı nereden bulacağınızı gösterelim, satın alın. En iyi eğitimcilerimizi yollayalım, karşılıksız öz savunma birliklerinizi eğitelim.”
Bugün Süryani Halkı kendi öz savunma birliklerince korunuyor. IŞİD’e karşı askeri sigortanın parçası, Kuzey ve Doğu Suriye Federasyonunun eşit ve özgür halklarından olarak birlikte yaptıkları “üçüncü yol” anayasasına sadakatlerini sürdürüyorlar.
Sonuç olarak “öz savunma” KİP için basit askeri bir uygulama değil. Yeniden tanımladıkları demokrasinin ve devletsiz yaşamın çok önemli bir bileşeni.
0 notes
bernamegeh · 1 year ago
Text
Qazi Muhammed Kimdir, Hayatı ve Hakkında Bilinmeyenler
Celal Temel         Qazî Mihemmed (1893–1947)         Doğu Kürdistan (Rojhilat) Kürdleri, beş yüz yıllık bir bölünmenin etkisiyle, Kuzey Kürdistan (Bakur) Kürdleri tarafından az bilinir. 1514 yılında gerçekleşen Çaldıran Savaşı sonrasında, Kürd Beyliklerinin büyük bölümü Osmanlı sınırları içinde kalırken Doğu Kürdistan Safevilerin egemenliğine girdi. Bu bölünme, 1639 yılında imzalanan Kasr-i…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bagokligenc · 3 years ago
Text
PAJK Koordinasyonu, YBŞ komutanlarından Sait Hesen ve arkadaşlarının Türk devleti tarafından şehit edilmesi üzerine yazılı açıklama yaptı.
PAJK tarafından yapılan açıklama şöyle:
“Değerli YBŞ Komutanlarından Seîd Hesen ve arkadaşlarının TC faşist rejiminin alçakça saldırısı sonucu şehit düşmesi bizleri derin bir üzüntüye boğmuştur. Şengal halkımızın kanaat önderlerinden olan Seîd Hesen, Şengal halkının özgürlüğü için uzun yıllara dayalı bir emeğin ve mücadelenin sahibidir. Halkın gönlünde taht kuran Seîd Hesen’i Êzidî inancına bağlı derin yurtseverliği ve Kürt ulusal birlik tutumuyla dört parçadaki halkımız tanımaktadır. Seîd Hesen Êzidî halkımızın örgütlülüğü ve özgürlüğü için canla başla mücadele etmiş, en zor koşullarda fedakarca, özverili bir katılımın sahibi olmuştur.  DAİŞ’e karşı özgürlük savaşında yerini alarak Êzidî gençlerin direniş cephelerine seferber olmalarını sağlayan Said Hesen, katliam ve savaş zoruyla göçertilen Êzidî halkın kutsal topraklara dönüşünde ve Şengal’in özerklik ilanında büyük bir çabanın sahibi olmuştur. Şengal halkımız ve Kürt halkı için şehadeti büyük bir kayıptır. Ancak biliyoruz ki Êzidî halkımızın gençleri Seîd Hesen’in onurlu mücadelesini sürdürecek, düşmana, sömürgecilere asla boyun eğmeyecek ve soykırım karşısında varolma mücadelesini zafere ulaştıracaktır. Êzidî  halkımız soykırımcı düşmandan ve bu katliamın önünü açan güçlerden hesap soracaktır.
Özgürlük ve demokrasi savaşçısı, mücadeleci Seîd Hesen’i asla unutmayacağız. Başta ailesi, Êzidî halkımıza, PADE ve Êzidxan halk meclisine ve tüm Kürdistan halkına baş sağlığı diliyoruz. Katliamcı zihniyet sahiplerini bu topraklardan söküp atıncaya dek her daim halkımızı savunma, özgürlük mücadelesini kesin başarıya ulaştırma sözümüzü yineliyoruz.
ABD VE BM’YE TEPKİ
Êzidî halkımızın 73. fermanının acıları tazeyken, yaraları sarılmamışken Seîd Hesen ve YBŞ savaşçısı İsa Xwededa’nın soykırımcı Türk devleti tarafından katledilmesi uluslararası güçlerin Êzidî halkına dönük politikalarını ifade eder. Bu katliamın esas sorumlusu Irak hava sahasını saldırılara açarak uluslararası hukuku işletmeyen ABD’dir ve Birleşmiş Milletler’dir. Paranoyak bir ruh haliyle durmadan terörist üreterek katliamcı, soykırımcı amacını gizlemeye çalışan Erdoğan-Bahçeli-Soylu iktidarı, savaş suçu işlemektedir. Şengal merkezinde Seîd Hesen’in aracında hava saldırısıyla vurulması bir savaş bile değildir. Açıktan infazdır.  Şengal merkezinde cinayet işlenmiştir, işlenmektedir. Seîd Hesen’in katledilmesinin hesabı güçlü sorulmazsa Şengal için mücadele eden, savaşan, siyasi-askeri irade tek tek imhayla ortadan kaldırılıncaya kadar Türkiye’deki üçlü faşist ittifak bu soysuz, alçakça saldırılarını sürdürecektir. Bu katliamı, Şengal halkımız da, Rojava, Başur, Bakur ve Avrupa halkımız da birkaç kitlesel eylem tepkisiyle karşılayıp geçiştiremez. Yapılması gereken, soykırımın devamı olan bu saldırının hesabını sormak, Şengal’in özerkliğini sağlamak ve Êzidî halkımızın kültürel değerlerini koruyarak toplumsal yaşamını garantilemektir.   
Saldırının büyük bir plan ve komplo dahilinde gerçekleştiği açıktır. Faşist Türk devletine sınırsız katliam alanı açan, Êzidî halkımızı, tüm Kürt halkını soykırım cenderesinde tutan başta uluslararası güçler, ABD ve Almanya devletleridir. Amerika NATO üyesi olarak faşist Türk Devletinin her türlü hukuk, insanlık dışı saldırı yöntemlerine onay vermektedir. Ekonomik çıkarlar temelinde anlaşmalar yapan Almanya devletidir. Almanya devleti yıllardır, bu toprakları yaşanmaz kılıp Êzidîleri göçertme politikası uygularken diğer taraftan Êzidîleri Avrupa’da himaye etme politikasını sürdürmektedir. Başta Almanya olmak üzere Avrupa’daki, Rusya’daki Êzidî halkımız bu katliama en büyük cevabı vermelidir.  Söz konusu devletler bu katliamın ortağı değillerse, Türkiye’ye karşı açıktan tutum alıncaya kadar tüm halkımız her yerde tepki ve protestolarını yükseltmelidir.
‘IRAK VE KDP KATLİAMIN ORTAĞIDIR’
Bu katliamların ortağı, Türkiye’yle anlaşma yaparak Şengal özerkliğinin ve öz savunma güçleri olan YBŞ, YJŞ’nin ortadan kaldırılmasına evet diyen Irak ve KDP’dir.  KDP’nin Kürt düşmanı çizgisi kendini en fazla Êzidî düşmanlığında ortaya koymaktadır. DAİŞ saldırısında Êzidîleri bırakıp kaçan KDP bugün de Êzidîlerin katledilmesine açıktan destek vermektedir. Bunu, yapılan kirli ittifaklar kanıtlamaktadır. Aynı zamanda faşist Türk devletinin Êzidî  halkımıza saldırısını meşru gösteren, Êzidîleri hedef gösteren, iktidarcı ve TC destekçisi KDP menşeli yayın organları da bu kirli amaçlar için kullanılmaktadır. Bu vesileyle yayınlarda Êzidî düşmanlığı yapan K24’ü kınıyoruz.
AFGANİSTAN HALKIYLA DAYANIŞMA ÇAĞRISI
DAİŞ’in yenilgiye uğratılmasından bu yana defalarca demokratik çözüm projesini sunan demokratik özerklik statüsünün tanınmasını isteyen Şengal ve Rojava halkımızın siyasi iradesini Batılı güçler tanımamakta ve savaşı derinleştirmekteler. Benzer bir dramı Afganistan halkı da yaşamaktadır. Kuzey Doğu Özerk Suriye sistemini başta Rusya ve ABD’nin resmen tanımaması Kürtlere karşı soykırımı, her türlü katliamı, cinayeti, talanı, yıkımı sürdürme stratejisidir. Taliban’ın Afganistan yönetimine el koyduğu ilk gününde Rusya devletinin tanıması siyasi muhatap alması halklara ve kadınlara yönelik alçakça bir komplo siyasetidir.  Rusya devletini bu tutumundan dolayı kınıyoruz. Taliban’ı resmi yönetim olarak tanıyan zihniyet DAİŞ zihniyetidir. Tüm Kadın Hareketlerini Rusya’ya karşı tepkisini göstermeye, Afgan kadınlarıyla dayanışmaya çağırıyoruz.
Ezilen halklara ve kültürlere karşı yürütülen soykırım saldırılarını bir kez daha kınıyoruz. Soykırıma karşı varlık ve özgürlük mücadelesi yürüten Êzidî halkımızın direnişini selamlıyor, İsa Xwedada, Berivan Şengali ve babası Seîd Hesen şahsında tüm şehitlerimizi saygıyla selamlıyor, anılarına özgür ve özerk Ezidxan’ın inşasında öncülük görevlerimizi layıkıyla yerine getireceğimizin sözünü veriyoruz.”
Tumblr media
2 notes · View notes
hevalenroje · 4 years ago
Text
Ekim Ayı Değerlendirmesi-
Yayınlayan LEKOLİN 5 Kasım 2020
Ekim Ayı Değerlendirmesi-Editör
Öncelikle Orta Doğu özelinde gelişip hem Batı’yı hem de Uzak Doğu’nun politikalarını doğrudan etkileyen savaştaki öncü aktör, sahada savaşanlar haricinde görüş, tutum ve değerlendirmelerine ihtiyaç duyulan ismin Önder Apo olduğu geçtiğimiz ay özelinde yaşanan olaylarda somutluk kazandı. Önder Apo’nun savaşın çözüm gücü olduğu herkesçe anlaşılır bir nitelik kazanıyor. Önderliğin özgürlüğünü talep eden kampanyalar birçok Avrupa ülkesinde başlatılmışken, önderliğin özgürlüğünü talep eden ve isteyen Avrupalı kurum ve kuruluş sayıları artış gösteriyor. Aynı zamanda hükümet yetkililerinin yaptığı ziyaretlerin yanında Kürt Özgürlük Hareketine karşı son dönemlerdeki mahkemelerde alınan kararlar değerlendirildiğinde, önümüzdeki süreçte PKK öncülüğünde yürütülen demokrasi mücadelesinin Avrupa nezdinde desteklenen ve Avrupanında rol sahibi olabileceğine gebe olduğu söylenebilir. İngiltere’de işçi sendikasının Önderliğin özgürlüğünü talep eden kampanyasından tutup İsveç Dış İlişkilerine bağlı bir heyetin Kuzey Doğu Suriye Hükümetini ziyaret edişi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un Kürtlerin DAİŞ karşısında geliştirdiği direnişe minnet duydukları açıklamaları bu yönlü yorumlara kapı aralamaktadır.
Avrupa ve Rusya’ya Bakış
Ülke dışındaki gelişmelerden Kürtleri etkileme kapasitesine sahip olaylar; Fransa’daki bıçaklı saldırılar, Viyana’da silahlı saldırı ve Almanya’da araçlarla kalabalığın içine dalarak yapılan saldırılardır. Bu saldırılar Tayyip Erdoğan’ın başta Fransa karşıtı söylemlerinin Avrupa’daki yansıması oldu. Bu saldırılarda her ne kadar Macron’un Ilımlı İslam açıklamaları ve Charlie Hebdo dergisinin Erdoğan üzerine yaptığı karikatür’ün manipüle edilerek gerçekleştirildiğine inanılıyor. Fakat saldırıların Avrupa’nın son dönemlerde Özgürlük Hareketine karşı kısmi olumlu yaklaşımlarına cevap olduğu açıktır. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaş’ta da Rusya Başkanı Putin’in geçtiğimiz günlerde yaptığı “Türkiye barış masasında olmalı” açıklaması, bir takım yorumlara sürüklemektedir. Bunlardan ilki, Rusya’nın Suriye’nin İdlib kentinden bir türlü temizleyemediği çetelerin arka bahçesine getirilip orada savaştırılması Rusya’yı rahatsız ediyor. Ancak Karabağ sorununun çözüme kavuşturulmaması ile Azerbaycan’ın Rusya’ya ciddi bir tehdit oluşturacağı da çok açık. Rusya’nın Ermenistan’ın yardım çağrılarına verdiği cevaba özet niteliğinde yine Kremlin’den yapılan şu açıklama hafızamızda yer almıştır “Saldırılar Ermenistan sınırları içine taşarsa, müdahale ederiz.” Rusya, Karabağ’ı Ermenistan sınırları içerisinde görüyormu? Hayır! Karabağ savaşına karşı Rusya’nın bu tutum sahibi olması Irak Savaşında ABD’nin talebi ile Irak’a resmi asker gönderip, mevcut durumda da ABD üslerini ülkesinde barındıran Azerbaycan’ı Türk Devleti’ne Suriye’de yaptığı gibi göz yumup yanına çekmek istediği, Rusya’nın neden Karabağ savaşına müdahale etmediği sorusuna verilebilebilecek bir cevap oluyor. Aksi vaziyette ki Rusya bu savaşta doğrudan Ermenistan’ı destekleyecek olursa Azerbaycan’ın bir çete üssü ülkesine dönüşüp sınırında bulunan diğer islam ülkesi Özbekistan üzerinden yıllardır Rusya ile savaşan Çeçenistan’a ulaşması ile ABD’nin Rusya etrafına örmek istediği yeşil kuşak, tohumunu patlatıp filizlenir.
Kuzey Doğu Suriye ve Suriye Nabız Yoklaması
Öncelikle ENKS ve PYNK arasında devam eden görüşmeler, ENKS’nin dolaylı yoldan Türk Devleti’nin isteklerini masaya getirmesi ile ara ara tansiyonun yükselmesine neden olup bu istekler hem basın üzerinden teşhir edilip, hem de başta Rojava kürtleri olmak üzere tüm kürtlerin farklı eylemleri ile protesto ediliyor. ENKS’nin “eğitim dili Arapça olsun” ve Eşbaşkanlık sistemine karşı oluşları taleplerin gündeme girmesi ile Türk Devleti’nin kandırmaca kanalı TRT6’de yayınlanan Eşbaşkanlık sistemini konu alıp dalga geçilen skeç, aynı vakitlere denk geldi. Şöyleki ENKS Eşbaşkanlık kalksın dedi, TRT6 bunun skecini yaptı. Kürtçe Dil Eğitimine yeterli ölçüde toplum nezdinde sahip çıkılsa da Eşbaşkanlık sistemine aynı ölçüde sahiplenişin gelişmediği, bu yönlü bir boşluk yaşandığı görünürlük kazandı. Meclislerin bu konuya ilişkin yaptığı açıklamalar ortaya koyduğu tepkiler olsa da geliştirilen eylemlerde Eşbaşkanlık konusu ön plana çıkmadı. Türk Devleti’nin tekrar Rojava saldırısını gündeme alıp sınır bölgelerine askeri sevkiyat yapması ve Dêrazor’da arap aşiret liderlerine yönelik gerçekleştirilen suikastler birbirine paralel gelişen olaylardır. Türk Devleti’nin kendi sıkışıklığını örtbas etmek ve çıkış yolu için tekrar bir saldırıya yeltenmesi olarak görülmesi gereken sevkiyatlar Kürtleri tehdit ediyorken, Rejim istihbaratının Arap aşiret liderlerine yönelik gerçekleştirdiği suikastler, Kürtlerle olan ilişkileri tehdit ediyor. Öte yandan İdlib çıkmazı kendi başına bölgeyi doğrudan etkileyebilen nitelikte iken önümüzdeki süreçte tüm bölgenin Türk Devletinden temizleneceği veya Rojavaya tekrar bir saldırının gelişebileceği ihtimalleri tartışılmaktadır.
Dış ülkelerin Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik yaptığı açıklamalardan ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi sıfatlı James Jeffrey bölgeye ilişkin yaptığı bir açıklamada “PKK’nin Suriye’deki varlığı, sorunlara yol açıyor” demişti. Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un bir röportaj da SDG’ye ilişkin “DAİŞ’i onlar sayesinde yendik” açıklamaları ve İsveç Heyetinin Kuzey Doğu Suriye ziyareti geçtiğimiz ay bölgede öne çıkan konulardan birkaçıydı. Macron, Fransa ve Avrupa’nın diğer birkaç ülkesindeki terör saldırıları sonrası bunları söylemiş ve İsveç Heyeti, İsveç Dış ilişkiler Bakanı Ann Linde’nin Türkiye ziyareti sonrası Kuzey Doğu Suriye’ye geçmişti. PKK’nin suikaste kurban giden İsveç Başbakanı Olof Palme olayıyla herhangi bir ilişkisinin olmayışı kararı sonrası heyetin bölge ziyareti anlamlı olsa da söz konusu olumlu yaklaşımlar sergileyen ülkelerin hiçbiri somut adımlar atmamaktadır.
Bakur Kürdistan ve Türkiye’de Ne Oldu
KCK’nin başlattığı hamle sonrası başta HDP’ye ve kürt toplumuna yönelik gerçekleşen saldırılar, hamleye katılımın engellenmesi amacı da taşımaktadır. Toplum içinde kısmi reflekslere dahi devletin saldırısı aynı ölçüde gelişiyor. Kobanê olayları adı altında yaratılan gerekçe ile HDP’ye yönelik saldırı ve baskı yapılıyor.
Türk Devleti içerde siyasi, ekonomik ve toplumsal, dışarda da itibar ve diplomatik olarak ağır bir kriz dönemi yaşamaktadır. İktidarın kendi içinde parçalara ayrılışı söz ve pratik konusu. Başta MHP’nin kendi içindeki çıkmazları ve çıkar kavgaları birkaç olay özelinde analizcilerin dikkat çektiği bir noktadır. Bu çekişmelerin Süleyman Soylu ve Alattin Çakıcı arasında geçtiği söyleniyor. Diğer yandan uzun bir süredir tv’ye çıkmayıp herhangi bir açıklamada da bulunmayan Soylunun geçen bir kaç ay içerisinde yaptığı açıklamalar tamamen Özgürlük Hareketine ilişkindir. PKK ve topluma karşı özel savaş yürütme dışında herhangi bir fonksiyonunun kalmadığı ifade edilebilinir.
Şüphesiz Türk Devleti’nin kendi içindeki krizlerde boğulmasına kapı aralayan güç Özgürlük Hareketi gerillalarıdır. Haftanin direnişinin yansıması olan bu krizin, direnişin büyüyerek gelişmesi ile kaosa dönüşmesi işten bile değildir. Ekonomik bağlamda 1 dolar’ın 9 tl’ye dayandığı bu süreçte toplum içinde birtakım tepkiler doğmuş olsada genel itibari ile toplumun refleks göstermede sönük kaldığı görülüyor. Dış politikada Rusya ve Avrupa ülkeleri ile ciddi sorunlar yaşanıyor. Fransa ile yaşanan kriz Paris, Viyana ve Almanya’da terör saldırısı sonucu getirdi. Bu gelişmelerin Türk Devleti’ne ne şekilde döneceği merak konusu iken baskıların salt ekonomik yönde kalmayacağı da ihtimaller arasında bulunuyor.
Başur Kürdistan-Irak ve Direnen Kürtlük
Başur Kürdistan ve Irak’ta öne çıkan gündemler olarak Irak ve KDP arasında imzalanan Şengal Anlaşması ve Özgürlük Hareketine yönelik saldırı planları bulunuyor. Bu plan ve saldırılarda öncü role sahip güç KDP’nin kendisi olarak öne çıkmaktadır. KDP Türk Devletine hizmet eden politikaları yürürlüğe koymakta ısrarcı olup planlar dahilinde gerilla alanlarına askeri güç gönderip gerilla alanları arasındaki bağlantıları kopararak yeni saldırıların gelişimi için ön hazırlık yapıyor. Ekonomik krizin yaşandığı Başur Kürdistan’da toplumsal krizin örtbas edilmesi adına sürekli ön planda tutulan gündem PKK’nin Güney Kürdistan’daki varlığının meşru olup olmadığı konusudur. Bu açıdan KDP’nin istihbarat örgütü Parastin’a bağlı olan Kurdistan 24 ve Rudaw üzerinden yoğun psikolojik saldırılar mevcut. Kurdistan 24 kanalının genel olarak PKK’ye ve PKK’lilere karşı yaratmak istediği algı PKK’nin Güney Kürdistan’daki varlığının meşru olmadığı yönünde iken, Türk Devleti’nin saldırılarını meşru kılan nitelikteki açıklamaları sürdürülmektedir. “Kardeşi evde kabul etmiyor, Düşmana evi teslim ediyor!” Şengal ve Maxmur’u basın üzerinden sürekli olarak hedef haline getiren KDP, gerilla alanlarına güç yığıp kürtler arası savaşı çıkarmak istiyor.
Irak’da ise Türk Devleti’ninde olumlu gördüğü KDP ve Irak arasında imzalanan Şengal Anlaşması ile tansiyonun yükseldiği süreçle birlikte anlaşmanın kapsadığı diğer güç olarak İran’a bağlı Haşdi Şabi’nin de tepkisi Irak’ı zora soktu. Yapılan anlaşmanın yürürlüğe girmesinin zor olduğu henüz anlaşma yapılmışken birçok kesim tarafından dillendirildi. Mustafa El-Kazımi’nin Güney Kürdistan turu sonrası yapılan bu anlaşma ile harlanan ateş hali hazırda Şengal Güçlerinin görüşmeleri ve Şengal toplumunun tepkileri etkisi ile kısmi olarak dindirilmiş görülüyor.
Rojhilat Kürdistan ve İran;
Uzun bir süredir ekonomik buhran ile boğuşan Rojhilat Kürdistan halkından, geçimini kaçakçılık ile sağlamaya çalışanlar İran sınırında sık sık İran Pasdarlarının hedefi oluyor. Krizin başlıca sebebi ABD’nin yaptırımları iken Çin ve Rusya’nın İran’a sunduğu destek sayesinde ayakta kalmayı başarabiliyor. Bunun haricinde İran’ın Suriye ve Irak’daki varlığına yönelik ABD baskısı artmaktadır. Bilindiği üzere Şengal Anlaşmasının kapsadığı bir diğer güç de İran’a bağlı Haşdi Şabi’ydi. Suriye’de de uzun bir süredir varlığı kısıtlanıp veya yok edilmek isteniyorken durumun gerçekleşmesi için Irak ve Suriye topraklarını aşan Sudan sınırlarına varan projeler üzerinde durulduğu basında yer bulan iddialar arasında.
Editör
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
5 notes · View notes
multecibekes · 4 years ago
Text
Güney Kürdistan gençliği
Rojavanın Gerillanın izinde
Seri Hilde. Hamlesi başlatıyor
İsbirlikcinin hainin isgalcinin saltanatın sonu yakın
FLAŞ – Başûr gençliğinden yeni hamle: “Heftanîn seferberliği”
Türk işgal saldırılarına karşı Ciwanên Welatparez ve Jinên Ciwan ên Tekoşer, Binarê Qendîl'de yaptıkları açıklama ile "Özgür ve Bağımsız Kurdistan için Faşizmi ve İşgalciliği YIK" şiarı ile yeni bir hamle başlattığını duyurdu.
QÊNDÎL – Başûrê Kurdistan’da Ciwanên Welatparez ve Jinên Ciwan ên Tekoşer, Türk devletinin işgal saldırılarına karşı Binarê Qendîl’de yaptığı açıklama ile yeni bir hamle başlattıklarını duyurdu. Gençlik örgütleri, “Özgür ve Bağımsız Kurdistan için Faşizmi ve İşgalciliği YIK” şiarı ile başlattığı yeni hamleyle tüm Başûr gençliğini ve Kurdistan gençliğini mücadeleye çağırdı.
Gençlerin açıklaması şöyle:
“Bugün içinden geçtiğimiz süreçte, Kurdistan ve özel olarak da Başûrê Kurdistan için tehlikeli bir durum söz konusu. İşgalci Türk devleti ve AKP-MHP faşizmi, Misak-ı Milli planı kapsamında Başûrê Kurdistan’ı işgal etme girişimleri içerisinde. Bu çerçevede 16 Haziran tarihinde Maxmûr, Şengal ve Medya Savunma Alanlarına yapılan eş zamanlı saldırılarla işgalci Türk devleti planını ilan etmiştir. İşgalci Türk devleti 17 Haziran’da ise Heftanîn’e sözde ‘pençe-kaplan’ saldırısı başlattı. Bununla işgalci Türk devleti Başûrê Kurdistan üzerindeki kirli planlarını net bir şekilde ortaya koymuş ve bunu KDP ortaklığı ile gerçekleştirmek istemektedir.
GERİLLA BÜYÜK FEDAKARLIKLA SAVAŞIYOR
İşgalci Türk devletinin kirli saldırılarına karşı Kurdistan Özgürlük Gerillası büyük bir direniş ile Başûrê Kurdistan’ın birçok bölgesinde savaşmaktadır. Gerilla, NATO ordusuna ve tekniğine karşı Başûrê Kurdistan’ı canı ve ruhuyla büyük bir fedakarlıkla savunuyor. Gerilla; Bakur, Başûr, Rojava ve Rojhilat’tan yönünü direnişe vermiş gençlerdir. Bugün Kurdistan’ın işgal edilmesi karşısında direnen her gerilla, bu toplum içinden çıkmış bir gençtir. Tarihte gençlik tüm ülkelerde savunma rolünü üstlenmiştir. Kurdistan özelinde ise genç kadın ve gençler ülkeyi savunmada öncülük yapmışladır. Şêx Said, Komara Mahabad, Xoybûn, Mahmud Berzencî ve Baban isyanlarında da gençler en önde savaşmış, ülkesi için isyana kalkmış ve kahramanca savaşarak şehit düşmüştür.
Bugün de hatta şuan bu vakitlerde bile işgalci Türk devleti ve kurumları Başurê Kurdistan’ın Heftanîn, Bradost bölgelerinde çok büyük işgal saldırıları geliştirmektedir. Katliamcı faşist Türk devleti, bu çerçevede şehirlerimizde de saldırılar gerçekleştirmektedir. Gençliği ve halkımız korkutmak ve bastırmak için Şêladizê’de gençleri şehit düşürdüler, Şarbêjer’deki hastaneyi hedef aldılar ve Kunemasî’de yurttaşlarımızı katlettiler. Bu saldırılar sadece kamuoyunun yani bizlerin gördüğüdür. Bugün gerilla alanlarında ise bir günde onlarca savaş uçağı köylüleri, bağ ve bahçeleri hedef alıp yakmaktadır.
KDP, İŞGALE KARŞI SESSİZ
Kurdistan Bölgesel Hükümeti şu ana dek işgalci Türk devletinin işgal harekatına karşı hiçbir ses çıkartmamıştır. Aksine işgalci Türk devletine karşı savaşan gerillayı hedef almaktadır. KDP ise istihbarat örgütü ile birlikte bu kirli işgal saldırılarının içerisinde yer almaktadır. Ve böylelikle işgalci Türk devletini korumakla görevlendirilmiştir. KDP ve Barzani ailesi, bu ülkeye ihanet etmekle meşgul. PDK ve Barzani ailesi, işgalcilik görevi ile artık Misak-ı Milli’nin bir parçası haline gelmiştir. Küçük bir Kurdistan elde etmek için Başûrê Kurdistan’ı ihanet ile işgal edilmesinin önünü açmaktadır.
HEFTANÎN SEFERBERLİĞİ
Bu çerçevede Başûrê Kurdistanlı genç ve genç kadınlar olarak, tarihin omuzlarımıza yüklediği tarihi sorumluluklarımızı önümüze alıp ve tarihi sorumluluklarımızı yerine getireceğimizi bütün Kurdistan ve dünyaya ilan ediyoruz. Ve diyoruz ki mutlaka kazanacağız!
Dağ, ova ve şehirlerimizde işgal saldırıları var. Bunun karşısında kesinlikle sessiz kalmayacağız. Direnişin kalesinden Qendil’den belirtiyoruz ki, “Özgür ve Bağımsız Kurdistan için Faşizmi ve İşgalciliği YIK!” şiarıyla HEFTANÎN SEFERBERLİĞİNİ ilan ediyoruz. Bu bağlamda özellikle Başûrê Kurdistanlı her genç ve genç kadın ve Kurdistan’ın diğer parçalarından gençlik, bugün çok iyi düşünmeli, Şêladizê’deki gençler neden katledildi? Süleymaniye’de neden bu kadar saldırı gerçekleşiyor? Eğer bugün işgalciliğin karşısında durmazsak yarın işgalcilik Hewlêr, Süleymaniye, Ranya, Kelar ve Halepçe’ye dayanır. Bugün Türkiye sınırında gerilla olduğu için, gerilla direndiği için bugün işgalciler Süleymaniye’ye varamıyor. Fakat işgalci Türk devleti bütün Başûr topraklarına işgalcilik tehditlerini savurmaktadır. Bunun karşısında bütün gençliğe çağrımızdır, yarın geç olmasın bugün harekete geç diyoruz. Diyoruz ki “Burası da Heftanîn’dir”, biz gençlik için artık işgalci Türk devletinin olduğu her yer Heftanîn’dir.”
6 notes · View notes
tarixekurd · 4 years ago
Text
Kürdistan kurulacak dediğimizde Türklerin: "Türkiye bölünemez, çok istiyorsanız Irakta Kürdistan Bölgesel Yönetimi var oraya gidin." Demeleri çok garip. Başur(Güney) Kürdistan dediğimizde ırak'ın bölünmesine karşı olmayan halk, Bakur(Kuzey) Kürdistan desiğimizde Türkiye'nin bölünmesine karşı oluyor. Ne o? Irak ülke değilde bir tek Türkiye mi ülke? Sizin gözünüzde Irak bir bütün değil de sadece Türkiye mi bir bütün olarak kalabiliyor? Kusura bakmayın ama Irak neyse Türkiye de odur. Bugün Irak nasıl bölünebiliyorsa yarın Türkiye de bölünebilir. Ne Irak ne de Türkiye bölünemez değildir. Yıllar önce Kürdistan toprakları Suriye, Irak, İran ve Türkiye topraklarına nasıl böldülerse, Kürdistanın kurulmasında da bu tür ülkeler bölücekler. Bölünme de kastım yok etmek değil, biz sadece bizden aldıklarınızı tekrar geri alacağız.
0 notes
dryektauzunoglu-blog · 5 years ago
Text
Saraydan Kaçırılışım
Orta Avrupa’nın kalbi Prag’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan Aralık 2015’te kaçırılışımı yazmak isterken bana Wolfgang Amade Mozart’ ın 1782’de yazdığı Saraydan Kaçış operasını çağrıştırdı.Mozart’ınki bir Osmanlı paşasının sarayında tutsak alınan iki Avrupalı Hristiyan güzel kadının ‘barbarlığın İmparatorluğu’ndan kaçışı hikayesi…
Tumblr media
Orta Avrupa’nın kalbi Prag’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan Aralık 2015’te kaçırılışımı yazmak isterken bana Wolfgang Amade Mozart’ ın 1782’de yazdığı Saraydan Kaçış operasını çağrıştırdı.
Mozart’ınki bir Osmanlı paşasının sarayında tutsak alınan iki Avrupalı Hristiyan güzel kadının ‘barbarlığın İmparatorluğu’ndan kaçışı hikayesi…
Benimkisi ise 18 yüzyılda değil 21 yüzyılda Avrupa medeniyetinin kalbinde ve sıradan bir paşanın değil, yüzyıllarca imparatorlara, kırallara, bir yüzyıldan fazla bir süreden beri de cumhurbaşkanlarına ev sahipliği yapmış bir saraydan kaçırılmıştım hem de.
O iki genç Hristiyan kız bir paşanın sarayından kaçmak istemiş, ben ise kaçırılmıştım.
Onlarınki Mozart gibi büyük bir müzik dehası tarafından operalaştırılarak ölümsüzleştirildi. Benimkisini yazmak isteyen “cesur gazeteciler” dâhil ‘derin güçler’ tarafından susturuldu.
2014 yılının ağustos IŞİD (DAİŞ) canavarları Kürdistan’ın iki parçasına (Başur,Rojava) saldırdığı gün dünyam yıkılmış, tüm yaşamım bir anda değişmişti.
Erdoğan, Kobanê için “düştü düşecek,” dedikten sonra ise artık robotlaşmıştım. Vaktimi — enerjimin tamamı, 3–4 bilgisayar, 2 telefonla onlarca uluslararası kurum, kuruluşu aramaya çalışarak, açtığım veya açtırdığım Facebook Gruplarında tartışmalara katılarak ya da gazetecileri, dünyada ulaşabildiğim siyasileri seferber ederek geçiyordu.
16 Ocak 2015‘te dostlarımla birlikte Çek tarihinin en büyük mitingini düzenledik. Mitingi, Prag’ın herhangi bir meydanında değil, bizi destekleyeceğinden emin olduğum Cumhurbaşkanı’nın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın önünde yaptık. Kürtler hariç Çek Cumhuriyeti’nin her tarafından binlerce insan IŞİD’İ (DAİŞ) protesto etmek ve Kürt savaşçılarını desteklemek için gelmişti. Ben, her partiden parlamenterler ve din adamlarının konuşmasıyla gösteri Çekya’nın gündemine oturmuştu. Akabinde Almanya’ya gidip oradaki dostlarımı da seferber etmeye çalıştım.
21 Ocak’ta Çekya’ya döndüm. Gece yarısı ormandaki evimde saldırıya maruz kaldım, saldırıdan mucize eseri sağ kurtuldum.
Bu olaya rağmen Sayın Barzani’nin Çekya’ya davet edilmesi ve Çekya’nın Başur’a silah ve mayın tarama aleti bağışlaması ve Çek askeri uzmanlarının Peşmerge’ye eğitimi vermesi için resmî makamlar nezdinde yürüttüğüm girişimleri sürdürdüm.
Sayın Barzani’nin ziyaretinden önce hiçbir hukuki gerekçe olmadığı halde bağlı bulunduğum Orta Çekya Polis Müdürü Vaclav Kucera’ya bağlı polislerce evim basıldı, evdeki misafirleri, dışarı çıkarıp evi aradılar. Arama geç saatlere kadar sürdü. Öncelikle benim dosyalarımı, CD’lerimi, flash disklerimi, tüm bilgisayarlarımı, İpad’ıma varıncaya kadar alıp götürdüler. Her gün bir cip geliyor evimin önünde park ederek akşama kadar orda bekliyordu. Akşam o cip gidince onun yerine başka bir araç nöbeti devralıyordu.
Her taraftan amansız bir polis terörü altındaydım.
Ne yaptığım şikayetler ne protestolar ne de parlamentoda İçişleri Bakanı’na yöneltilen gensorular bu terörü durdurabilmişti.
Çalışmalarımı sürdürmek ve vicdani sorunluluklarımı yerine getirebilmek için Almanya’ya gitmekten başka çarem kalmamıştı.
Almanya’dan Çekya’dan Kürdistan’a giden mühimmat ve silah sevkiyatlarında yardımcı oluyor, bu amaçla oluşturduğum yardım gurupların çalışmalarını koordine ediyordum.
Bu arada Emniyet Genel Müdürü Yardımcısı ofisini yöneten bir albayın tarafıma, tüm gelişmelerden haberdar olduklarını ve bana yardımcı olacaklarını yazması üzerine yeniden Çekya’ya döndüm ve döner dönmez Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gittim. Beni karşılayan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı General Z. Lauber‘in Özel Kalem Müdürü Albay David Zahorsky’ydi. Akabinde uzun boylu, bir ‘güzel sarışın’ bize kahve getirdi. Bu arada odaya bir albay daha girip çıktı. Orta Çek Polis teşkilatınca maruz bırakıldığım tüm terör aksiyonlarını kronolojik bir şekilde anlattım. O da not alarak dinledi. Zahorsky Albay Vaclav Kucera’nın kim olduğunu çok iyi bildiklerini ama polis teşkilatında en eski görevlilerden olduğu için ona karşı durmanın çok zor olduğunu anlattı ve beni ikna edebilmek için, “Doktor Bey biraz önce bize kahve getiren hanım da ve odaya giren albay da onun adamı.” dedi. Anlattığına göre Emniyet Genel Müdürlüğü adeta Vaclav Kucera tarafından abluka altına alınmıştı.
Bana hemen polisi soruşturma kurumuna gitmemizi, bunun Emniyet Genel Müdürü ve Yardımcısının tavsiyesi olduğunu ve bana terör estiren polisler hakkında suç duyurusunda bulunmamı ve koruma talep etmemi tavsiye etti. Beni aracıyla o kuruma götürdü. Ayrıca bana polisten korkmayan yakın dostunu avukat olarak tavsiye etti. Biz Polisi Denetleme Kurumu’na vardıktan kısa bir zaman sonra o avukat da geldi. Avukatın ismi Dr. S.Hrinko’ydu. Avukatla birlikte gidip polisler hakkında suç duyurusunda bulunduk ve bana terör estirten polislere karşı koruma talep ettik. Polis Denetleme Kurumu’nda suç duyurumu yazan albaylar benim anlattıklarımla değil dönüp dolaşıp Emniyet Genel Müdürlüğü’nde kiminle ilişkimin olduğumu soruyorlardı.
Bundan kısa bir süre sonra Albay David Zahorsky görevinden alınarak Polis Kriminal Enstitüsü’nde kızağa çekildi. Takriben bir yıl sonra eşi ve çocuklarını tatile gönderdiğinde, yalnız olduğu evinde “Bir kurşunla intihar ettiği” açıklandı. Emniyet genel müdür yardımcısı general Z.Lauber görevinden aniden istifa etti….
Nihayet Sayın Barzani geldi. Çek Cumhurbaşkanı, kameralar önünde kendisini “Sizin kahramanlığınız önünde başımı eğiyorum,” selamlayan oldu.
Rojava’ya da yardımlarım devam ediyordu, Brüksel’de AP’deki Kobane’yi yeniden inşa konferansından, bin bir zorluğu aşarak Rojava’ya gazetecileri, yardım kuruluşlarının temsilcilerin göndermeye kadar…
Ve akabinde de eylül ayında Nesrin Abdullah’ı tüm aşılmaz gözüken engelleri aşıp Prag’a Orta Avrupa Güvenlik Konferansına katılmasını sağlayıp, Kantonlar Başkanı’nın elinden NATO üyesi ülkelerin 60–70 generalin alkışları eşliğinde Çek Cumhuriyeti’nin direniş ödülünü almasını sağladım ve akabinde birçok devlet başkanına bile nasip olmayan yoğun çalışma programıyla misafir ederek geçirdiğimiz iki hafta…
Nesrin Abdullah’ın Rojavaya dönüşünün akabinde Avrupa Parlamentosu Savunma Komisyon başkan yardımcısı kadim dostum J.Stetina’ yla tüm engeleri aşarak, o komisyon adına Rojavaya, ta Kobane ye kadar gittik, dönüşte de sayın J.Stetina Avrupa Parlamentosu genel kurulunda yaptığı konuşmasında AP’ yi acilen Rojava ve Bakur a yardıma çağırdı, dünya televizyonları önünde , boynuna Rojavalı savaşçı kızlarımızın Şal’ını takarak…. Sayın Stetina dünyadan Rojava giden ilk yüksek görevliydi…
Aralık 2015’te bu kez de BAŞUR parlamentosundan bir heyetin Çekya’da ağırlamasıyla meşguldüm. Amacım Kürdistan Parlamentosuyla Çek devleti ve Avrupa Parlamentosu arasındaki ilişkileri sağlamaktı.
Tam program bitmiş, kesinleşmişken, yine bağlı olduğum köyde merkezi olan Orta Çekya polis teşkilatından yani en üstleri Vaclav Kucera olan polisten bir resmi mektup geldi. 20 Aralık 2015 tarihinde “sizi bir konuda bize izahat vermeniz için davet ediyoruz” diye. Hemen yazıyı avukatıma gönderdim, onlar da resmi kanalla o tarihte Çekya’da Kürdistan Parlamenterleri ağırlayacağımı ve gelmemi istedikleri saatlerde İçişleri Bakanlığında resmi görüşmemizim olduğunu ondan ötürü gelemeyeceğimi, ayrıca hukukun bana verdiği hakkı kullanarak hiçbir konuda onlara izahat vermeyeceğimi, izahat vermeyeceğim konusunda bir protokol imzalamamı istemeleri halinde, bunun için bana yeni bir randevu vermelerini talep etmelerini rica ettim. Avukat yazdığı ve bu polis teşkilatına ilettiği dilekçenin bir kopyasını bana gönderdi. Çek yasalarına göre herhangi bir sebepten ötürü bu tür çağırılarla mazeret göstererek icabet etmemek mümkündü. Ayrıca vatandaş izahat vermekten imtina etme hakkına sahipti.
İçişleri Bakanlığı’ndan iki bakan yardımcısı ve dört daire Başkanı’yla Kürdistan’a yapılacak yardımları konuşup karara bağlayacağımız bir tarihte beni ‘izahat’ vermem için çağırmaları hiç de tesadüf gibi gelmedi. Avukatımın polise gönderdiği mazeret yazısını olacakları sezinlenircesine e-maille Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, Polisi Denetleme Kurumu Müdürlüğüne, İçişleri Bakanlığına, Orta Çekya Bölgesi Başsavcılığı’na, Çek Parlamentosunun İç İşleri Komisyonu’nun tüm üyelerine varıncaya kadar ek bir yazıyla birlikte gönderdim.
Böylece art niyet kokan bu ‘davetnamenin” önünü kestiğimi zannediyordum.
Parlamenterlerimiz geldi, 20.12.2015 tarihinde Avrupa Parlamentosunda dostlarımızla görüştük. Akabinde İçişleri Bakanlığı’na geçtik. Oldukça başarılı bir görüşme oldu bu. Kürdistan için ayrılan bütçeyi iki katına çıkarmayı taahhüt ettiler. Çok sevinmiştik, herkesle yürekten kucaklaşarak ayrıldık.
Ertesi gün Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın hemen yanındaki Katoliklerin sarayında Prag Başpiskoposu Vaclav Maly’i ziyaret ettik. Maly, öğrencilik yıllarından tanıdığım bir dostumdu. Başur’daki mülteci kampları için yardım sözü alarak sevinçle çıktık ve cumhurbaşkanının kabulüne icabet etmek için Cumhurbaşkanlığı Saray’ına gittik. İki saray arasında mesafe 150–200 metre idi. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bizi Dış İlişkiler Müdürü Dr. Hynek Kmonicek kabul edecekti. Eylül ayında Nesrin Abdullah’ı kabul eden ve ertesi gün TC Prag Büyükelçisi’nin “girişimine” hedef olan kişi… Dr. Hynek Kmoniçek şu anda Çek Cumhuriyetinin ABD Büyükelçisi…
Dr. Hynek Kmonicek’le görüşme her zamanki gibi bir aile ortamında geçti. Görüşme sonrası beraber Kürdistan bayrağıyla fotoğraf çektirdikten sonra ayrıldık. Sarayın dış kapısından çıkarken birdenbire abluka altına alındık. Yıllardır beni izleyen, ev araması bahanesiyle tüm dijital arşivimi alıp götürüp kopyalayan polisler parlamenterlerin arasında beni çekip aldılar. O anda parlamenterlere dönüp, sakin olmalarını bunun bir provokasyon olduğunu söyleyebildim ancak.
Sarayı görmeye gelen yüzlerce turistin gözleri önünde Kürt parlamenterler arasından alınıp, kelepçeleyip sivil bir arabaya bindirip götürdüler.
Öyle gözüküyordu ki nereye götürüleceğimi onlarda bilmiyordu. Sanki telefonla talimat bekliyorlardı. Üç polisten ikisinin ismi Leos Tomanek, Adam Kunc’tu. Leos Tomanek’i daha çocukken tanıyordum. Şimdi çalıştığı polis birimine 5 km uzaklıktaki Otice adlı köyde 1991 yılında baharat fabrikası inşa etmiştim. O da o köyün çocuğu ve babası polis görevlisiydi. Baharat fabrikam, yüzlerce ton kapasiteli soğuk depoları vardı. Şirket yaz aylarında Türkiye ve Bulgaristan’dan sebze ve meyve ithal ediyordu ve akşamları kapanmadan önce köyde her aileye bedelsiz gelip ihtiyacı kadar meyve ve sebze alma hakkını vermiştim. Tomanek el arabasıyla gelirdi hep. Yıllar sonra polis memuru olmuştu. Babası da yükselerek Vaclav Kucera’nın yanında çalışıyordu. Her defasında şirketimin ambarından bir el arabası karpuz alan işte o çocuk beni kaçıranlardan biri olmuştu.
Kaçırıldığımı parlamenter gruba eşlik eden Çekya Erbil Başkonsolosluğu Görevlisi Gazi hemen telefonla başkonsolosu arayıp durumdan haberdar etmiş, o da Bağdat Büyükelçisini aramıştı. Büyükelçi kadim bir dostumdu. Büyükelçi hemen Dışişleri Bakanlığını arıyor. Haliyle o da İçişleri Bakanlığını, o da Emniyet Genel Müdürünü…
Gazi’nin sayesinde olay her yerde duyulmuştu artık. Cumhurbaşkanlığının akabinde gideceğimiz, kaçırıldığımdan ötürü gidemediğimiz Çek Parlamentosu Sosyal Demokrat Partisi milletvekillerine kadar… Parlamenterler randevuya gelmeyince beni arıyor, ben cevap vermeyince Gazi’yi aradıklarında kaçırıldığımı öğreniyorlar.
Birkaç defa arabayı durdurup benim duymamam için arabadan çıkıp her seferinde birileriyle konuşuyorlardı ve her seferinde renkleri biraz daha solmuş şekilde arabaya dönüyorlardı. Daha sonra arabamız Almanya sınırında bir kente yöneldi. Oraya vardığımızda bir polis karakolunun odasına alındım. Bana bilerek eziyet edercesine parmak izlerim alındı. Ağzımdan tükürük alındı, fotoğraflarım çekildi ve beklemeye alındım. Bomboş penceresiz bir odada saatlerce bekledikten sonra birden avukatım geldi. Beyanda bulunmayı ret ettiğime dair kağıtlar imzalatıldı ve sonra “artık serbestsin,” diyerek beni bıraktılar. Avukatımın aracıyla Prag’a döndük.
Beni kaçırarak ne yapmak istemişlerdi? Bunu bugüne kadar bilmiyorum. Düşünüyorum; öldürülüp bir yere mi atılacaktım?… Yoksa “üstünü ararken suç teşkil eden bir cisim bulduk” demek için mi aldılar? Kürt dostluğunu her fırsatta dile getiren Cumhurbaşkanına sinyal mi verilmek istenilmişti? Korkutulmak mı istenilmiştim? Her halükârda başkonsolosluk Görevlisi Gazi planlarını bozan olmuştu!
Ama madem yasaları çiğnemek istiyorlardı, evimin nerde olduğunu biliyorlardı ve evim onların Polis binasına 3 km uzaklıktaydı, sabah evimden de alabilirlerdi! Prag’a 28 km uzaklıkta ormandaki evimden Prag’a gidebilmek için on yıllardır her gün onların Polis binasının önünden geçerek gidendim, o günde yine geçerken durdurabilirlerdi. Ama niye o köyden ta Prag’ ta ki Cumhurbaşkanlığı sarayına kadar tüm yasaları çiğneyerek gelmişlerdi? Prag’taki Türkiye Büyük elçisi Türkiye karşıtı verdiği demeçlerden, ağırladığı Kürt siyasi-askeri şahsiyetlerinden ötürü defalarca protesto ettiği Çek Cumhurbaşkanına Çekya’ daki gücünü mü göstermek istiyordu?
Çekya’da polis birimlerinin kendi görev alanı dışında izinsiz operasyon yapması yasaktır. Beni gözaltına alan ekip Orta Çek Bölgesi polisiydi, onların başlı başına bir bölge olan başkent Prag’da operasyon yapmaları mümkün değildi, yasaktı. Polisin yaptığı bu hukuk dışı operasyon birden fazla suç oluşturuyordu: Çek Cumhuriyeti’nin milli menfaatlerini rencide etmek, Cumhurbaşkanlığının onurunu sarsmak, Kürdistan’ın çıkarlarına zarar vermekten, dolaylı da olsa IŞİD’e (DAİŞ) destek vermekten, izinsiz kendi bölgesinin dışında operasyon düzenlemek, kişinin özgürlüğünü kısmak, kaçırmak ve daha bir dizi suç…
Şahsımın, Cumhurbaşkanlığı sarayının, avukatlarımın sayısız şikayetimize rağmen ne araştıran oldu ne de soruşturan…
Sahte kimlikli Türk canilerini daha 90‘lı yılardan beri koruyup-kollayan derin devlet, Cumhurbaşkanından kasabına, terzisinden bilim adamına, öğrencisinden milletvekilline kalbi her Kürt savaşçısıyla atan Çek ulusundan şimdilik daha güçlü….
Yekta Uzunoğlu12.06.2018, Sal | 12:52
0 notes
seslimeram · 5 months ago
Text
Kaygının Meramı
Tumblr media
Güncelliğin kaygılara çıktığı bir eşikteyiz. Zamane değerlerinin, mutlak teslimiyetçi daim bir halde insani mefhumun kökünün kazıldığı bir düzlemde hayatın bambaşka tahayyüller ile kesiştiği bir güncelliğin içindeyiz. Gündelik yaşam zora koşuluyor. Erk, muktedir kati ve kalıcı iktidar pratiği olarak var edilmiş her şey gündelik yaşam eyleminin sınırlarını da enikonu bariz belirsizleştiriyor. Her şey toz duman. Her gün daha açık bir biçimde terörün esiri. Her güne içkin kılınan denetim, gözetim ve tahakküm silsilesinde hayat mefhumuna taarruzlar güncelleniyor. Güncellik bütünüyle sıradan olanın kaygılarını çoğaltarak, arsız ve umarsızca çekiştirerek zulmü her güne içkin kılarak yinelenerek şekillendiriliyor. Her dem ölüm gösterilip sıtmaya razı gelinmesine çalışılıyor. Oysa gerçeklik yaşam tahayyülü ve isteminin hiçleştirildiği bir zeminde hayat zulme prangalarla esir edilir. Devlette daimi olan cürüm, cerahat ve çürüme üçlüsüyle bütün bu hayat isteminin üstüne çökülür bir kere daha. Kaygılar o aralıktan yaşamsal idenin eksik kılınmasında kendini belirginleştiriyor. Cürüm ile bağ kuran iktidarın / devletlinin tezahürü her dem normatif olanın yıkımını bir biçimde açığa düşürüyor. Yaşam sıradan insanlar için zor / bet, bir harabeye sayelerinde ulaştırılır.
Tümüyle nobran bir iktidar pratiğinin, bir jeneriğe dönüştürülmüş olagelen Türk, Sünni, Müslüman döngüsünün ortasında ol parametrelerin dışında kalanlar için hayatın ehvenle olan kesişimi namümkün kılınır. Sürekli güncellenen propaganda karşısında sıradanların hayatının tarumar edilmesine devam olunur. Bir zümrenin hayatı bambaşka yaşamaktan, var etmekten ötesine geçtiği güncelliği normal diye paylaşırlar. Sürekli on binlerce liranın havalarda uçuştuğu bir sömürü düzeninin imali misal böyle bir kaygılar cumhuriyetinde bir biçimde var edilir. Günlüğü on beş bin liraya çıkagelen kişiye özel plaj localarından bir kerede, bir kalemde birkaç yüz bin liranın / milyon sınırlarına kadar ödemelerin var edilebildiği vur patlasın çal oynasın hallerine bir devinim, o mutlak iktidara biat edenlerin önüne Alis Harikalar Diyarında, Baş efendi edisyonunda karşımıza çıkartılır. Ekmeğin her ne kadar olduğundan bihaber, bir aylık geçimin nasıl zora koşulduğundan bihaberlik olmalarının dumur ötesi halleri bir yanda, iktidarımız başımızda, biz de yolumuzdayız gibi kadük tavırların ortasında can yakıcı bir güncelliği idame eder koca ülke. Bir avuçtan çok olagelen eline kan oturmuş sermaye, onların bile isteye köleleri, bir de bu kiralanan hayatların figürü olagelenlerin var ettiği ülke sıradanın açmazlarından ne kadar uzaklarda olunduğunu görünür kılar. Sahiden bir memleketin yarası her gün kanasın diye çabanın biri bitmeden bir başkası sarf edilirken yıkıcılık / yok etme diskuru ve farazi değil kalıcı olagelen cerahat hiç mi dert edilmesin nedir ki yani!
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Kurdistan’da yaşanan yangınlara karşı takınılan çifte standart yaklaşıma tepki gösteren ekolojist Cemil Aksu, “Devlet için ‘en iyi Kürt ölü Kürt’, dolayısıyla Kurdistan coğrafyasının çoraklaşması bir kayıp anlamına gelmiyor” dedi.
Amed’in Xana Axpar (Çınar) ile Mêrdîn’in Şemrex (Mazıdağ) ilçeleri arasında 20 Haziran gecesi çıkan yangın sonucunda 15 kişi yaşamını yitirdi, 78 kişi ise yaralandı. Yangında, ayrıca yüzlerce hayvan can verirken, bir o kadar da hayvan yaralandı. Amed Büyükşehir Belediyesi Kırsal Kalkınma Dairesi Başkanlığı, uydu üzerinden yaptığı tespitle 66 kilometrelik alanın yangından etkilendiğini açıkladı. Ancak Türkiye’deki basından sivil toplum örgütlerine, siyasetçilerden aydınlara, yazarlardan ve sanatçılara tepkiler yetersiz kaldı.
Polen Ekoloji Hareketi’nden Cemil Aksu, Batı’da ve Kurdistan’da yaşanan yangınlara karşı takınılan çifte standart yaklaşıma dair değerlendirmelerde bulundu.
Devlet İhmali
Sıcakların artmasıyla birlikte birçok kentten yangın haberlerinin geldiğini belirten Aksu, buna karşı iktidarın batı kentleri için aldığı önlemleri Kurdistan’da göremediklerini söyledi. Amêd ve Mêrdîn arasında çıkan yangına benzer birçok yangının daha önceleri de yaşandığını hatırlatan Aksu, “Köylüler genellikle bu yangınları kendi imkanlarıyla söndürdü. Ancak bu seferki yangın, daha geniş bir alana yayıldı. Burada esas mesele, her yıl yaşanan yangın felaketleri karşısında devletin, valiliklerin ve kamu idaresinin yangın söndürme uçakları bulundurmamasıdır. Ayrıca köylülerin dikkat çektiği gibi elektrik iletim hatlarının özelleştirilmesinden sonra rehabilite edilmemesidir. Bu açıkça bir ihmaldir” ifadelerini kullandı.
'Sorumlu İktidar ve Dedaş'
Devlet ve DEDAŞ şirketinin iletim hatlarını yenilemeyerek yangına zemin hazırladığına dikkat çeken Aksu, “Şirketin bu konudaki savunması da trajik bir nitelik taşıyor. Herhangi bir yangın çıktığında ya da tarım sezonunda elektrik kesintileri yaşandığında halk tepki gösteriyor ve şirket kayıp kaçakları gerekçe gösteriyor. Şirket, kaçak elektrik kullanımı bahanesiyle bölgeye yatırım yapmamayı savunuyor. İktidar ve onun yandaşı olan DEDAŞ şirketi, bu durumun bir numaralı sorumlusudur. Tüm bu ölümlerden sorumlu olanlar, iktidar, yerel bürokrasi ve şirkettir. Dolayısıyla bu felaketin hesabı onlardan sorulmalıdır” diye belirtti.
DEDAŞ'ın iktidardan aldığı güçle pervasızca hareket ettiğinin altını ��izen Aksu, “Yangının ve can kaybının asıl nedeni şirketin altyapı yatırımlarını yapmaması ve gerekli önlemleri almamasıdır. Şirket, iktidardan aldığı güçle pervasızca hareket ediyor ve altyapı yatırımlarını yapmıyor. İktidarın güvenlikçi ve savaş politikalarından güç alarak ve devletin desteğiyle sorumluluklarını yerine getirmiyor” dedi.
‘Devlet İçin Kayıp Değil’
Kamu sorunu olan doğal afetlerde devletin herhangi bir öneminin kalmadığına işaret eden Aksu, devletin şirketlerin çıkarlarını savunan bir mekanizmaya dönüştüğünü belirtti. Aksu, devamında şunları belirtti: “Devlet, yalnızca şirketlere kar getirecek işleri ve projeleri geliştiren bir organizasyon haline gelmiştir. Bu nedenle ne depremde ne yangında ne de pandemide halkın yanında olan bir devletten söz edemiyoruz. Tam aksine halkın karşısında, halkına düşman bir devlet olgusu ile karşı karşıyayız. Bölgede ise bu durum Kürt sorununun yarattığı ek bir boyut kazanıyor. Kürtlerin yangın, deprem vb. nedenlerden dolayı yaşamını yitirmesi devlet için bir anlam ifade etmiyor. Çünkü devlet ‘en iyi Kürt, ölü Kürt'tür’ yaklaşımıyla hareket ediyor. Dolayısıyla Kürtlerin hastalıktan, yangından ölmesi veya Kurdistan coğrafyasının çoraklaşması, ormanlarının yok edilmesi devlet için bir kayıp anlamına gelmiyor. Devlet, bunları sermayeye kar sağlayacak birer yatırım aracı olarak görüyor.
‘Çözüm Örgütlü Mücadele’
Devlet, Kürt halkının her türlü demokratik, ekonomik veya siyasal taleplerine ‘terörist’ yaftasıyla yaklaşıyor. Kürt halkının taleplerini ‘terör eylemi’ olarak nitelendirerek baskı altına almaya çalışıyor. Bugün karşılaştığımız kayyum meselesi de buna benzer bir durumdur. Halkın iradesini kendi kanunlarını ve anayasasını bile hiçe sayarak gasp ediyor. Buna karşı verilecek mücadele, demokrasi, halk güçlerinin örgütlü ve birleşik mücadelesinin yükseltilmesiyle mümkündür. Devleti ve iktidarı geri adım attıracak, halkın kazanımlarını artıracak olan tek şey örgütlü mücadeledir.”
Kaygıların nasıl da peyderpey var edildiğini, dahası yaşamın her nasıl ucube bir hale terk olunduğunun nişanesi günlerdir aralıklarla yakılan / yok edilen Kürdistan coğrafyasından belirgin olacaktır. Tümüyle mobilize edilmiş bir inkarcılığın, ırkçı ve ayrımcı damarın bir ucundan tutulup, kendileri yakmışlardır bahsinden, oh olsun diye yazmalara bir ülkenin, o ülkeye ait olan bir sahnenin yerle yeksan edilmesi göz ardı olunur. Birkaç satırlık haberler ve tümüyle yargıların tespih tanesi gibi dizildiği bir zeminde yıkımın kim nasıl farkına varacaktır! 2013 Gezi Direnişi sırasında farkına varıldığı bildirilen Kürd gerçekliğini bir kere daha onca yıl sonra sil baştan yeniden belirleyebilme gayretine kim düşecektir Türk ve kısıtlı bir sahayı tutmaya devam diyen akıl sahipleri dışında her nasıl? Biteviye bir hal yıkımın katarında ilerlerken yıkımın her yere taşındığı bir zeminde şüphesini devlete değil de orada yaşama tutunmaya çalışan insanlara böyle kolayca yönlendirebilen, nefret ve kinle soluk alabilenlerin arasında bir hayat ihtimali söz konusu edilebilir mi?
Rojhat Abi imzalı Artı Gerçek haberini aktaralım: “Yangından en çok etkilenen yerlerden olan Mazıdağı ilçesine bağlı Yücebağ ile Diyarabakır'ın Çınar ilçesine bağlı Köksalan ve Yazçiçeği köylerindeki yurttaşlar tanıklıkları Artı Gerçek'e anlattı.
Yangının ilk görgü tanıklarından olan Diyarbakır'ın Çınar ilçesine bağlı Köksalan Mahallesi muhtarı Hüseyin Çelebioğlu yangının onarılmamış elektrik tellerinden kaynaklandığını vurgulayarak yangından DEDAŞ'ı sorumlu tuttu.
Alevlerin rüzgarın etkisiyle hızla yayıldığını ve karadan müdahalelerin yetersiz kaldığını söyleyen Çelebioğlu, yangının ardından DEDAŞ ekiplerinin sabah erken saatlerinde gelerek elektrik tellerini onardığını söyledi ve şöyle konuştu:
"Nasıl olduğunu anlamadık. Bir baktık yangın çoktan çıkmış bile. Yangın çıktığı zaman, yangın alanına sadece traktörler gitti. Ben de yangın alanına gittim, kolumda ve sırtımda yanıklar oluştu. Kimse o yangına yaklaşamazdı. Köye yaklaşık 100 metre yakın bir baktık ki 40 dakika da 20 kilometreye yakın arazi yanmış. Bu yangın elektrik direğinden dolayı çıktı. Belliydi zaten. Yangından sonra sabah erkenden, saat beşte DEDAŞ ekipleri gelip onu onarmışlar."
Yangın sırasında yetkililerden gerekli yardımı alamadıklarını da anlatan Çebioğlu o gece yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Başvurmadığımız hiçbir yetkili kalmadı. Biz dört muhtar bütün her yere başvurduk ama bir çare bulunmadı. Kimse yaklaşmadı, kimse yardım etmedi. İtfaiye aşağıda duruyor yangına müdahale edemiyordu. Biz müdahale ettik ama önüne geçemedik"
'DEDAŞ Bunu Bilinçli Yapıyor'
Mardin'in Mazıdağı ilçesine bağlı Yücebağ Köyü can kaybının en fazla olduğu nokta. Bu köydeki yangının tanıklarından biri olan Bedirhan Kaya da yangından DEDAŞ'ı sorumlu tutarak şöyle konuştu:
"Çevre köylere DEDAŞ elektrik paylaşımı yapıyor. 10-20 köyün elektriği kesildiği zaman elektrik akımı besledi, patlama oldu ve yangın başladı. Önce ekin alanları sonra meralara sıçradı gençlerde ne yapacağını bilemedi hayvanlarını kurtarmaya çalıştı. Aniden yangın tüm bölgeye yayıldı. Giden geri dönemedi yangının içinde kaldı. Bunu da ben tekrar söylüyorum DEDAŞ bilinçli olarak yapıyor. Sadece burası için konuşmuyorum Mardin’de, Urfa’da, Diyarbakır’da bütün ilçelerden bu yıl en az 80’e yakın yangın çıktı. Sebebi bir bölgede elektrik kesildiği zaman aniden akım verilince patlama oluyor. Bu tesadüf değil bilinçli olarak yapıldı. Bu yıl DEDAŞ bilinçli olarak bunu çoğu yerde yaptı. Milletin başına bela olmuşlar. Çetedirler. Ne yapacaklarını kestiremiyoruz. Bu milletin hakkını savunan hiç kimse yok. Biz hepimiz bu coğrafya da yaşıyoruz hep sıkıntı çekiyoruz. Zaten ekinlerden de pek bir kazancımız yok. DEDAŞ yüklü miktarlarda faturalar gönderiyor ama 24 saatin sadece 6 saati bölgeye elektrik veriyor. Örneğin 40 köyden 20 köye elektrik verilmiyor. Yangın sebebi DEDAŞ’tır."
'Yetkililerin Sesi Çıkmıyor'
Köksalan Mahallesinde yaşayan yurttaşlardan Hasan Çelebioğlu da yangının ilk tanıklarından.Çelebioğlu, köy olarak uzun süredir DEDAŞ ile ilgili sorun yaşadıklarını belirterek hiçbir yetkilinin kendilerine yardımcı olmadığını söyledi ve şöyle konuştu:
"Bütün Türkiye bunu duysun ve bilsin. Bizim köyde, asıl yaramız elektriktir. Bu yangında elektrikten dolayı ortaya meydana gelmiş, kasırgalı bir havada ve çok fazla fırtına olduğu için köylülerin müdahalesine rağmen dumandan etkilenenler, yoğun bakımda olanlar yani hepimiz köy olarak, çevre köyler olarak ve yardımımıza koşanlar bizim gibi yangında yandılar. Ama hiçbirimiz bu topraklara hakimiyet kuramadık. Bir tane itfaiye geldi ,40 dakika sonra Çınar itfaiyesi geldi. Beni aradı dedi ki "nereye müdahale edeceğimi ben de bilmiyorum." Ben de "nereye gidebiliyorsan oraya git" dedim. Ondan sonra yangın devam etti, rüzgar yönünü değiştirdi. Bütün çevre köylerine dağıldı. Şu an mesela şu karşıdaki köyümüz sağ olsunlar bize yardıma gelerek canları pahasına yardıma geldiler ve hiçbir şey elde edemeden canlarından oldular. Biz artık hayatta kalmaya çalışıyoruz. Son iki aydır zaten doğru düzgün elektriğimiz yok. Köyün sondajları bile çalışmıyor. Biz suyu çevre köylerden alıyoruz. Çevre köylerden artık 2.5 litre- 5 litre bidonlarla suyu bize buzluğa koyuyorlar, bizi hayatta tutmaya çalışıyorlar, ama hiç bir yetkilinin 2 aydır bu sorunları yaşadığımıza rağmen sesi çıkmıyor"
'Biz Ateşle Mücadele Ediyoruz'
Çelebioğlu, "DEDAŞ şu teli şu direğe kadar yetiştiremiyorsa bu ülke bitsin, bu ülkeyi istemiyoruz. Biz insan gibi yaşamak istiyoruz. Eğer biz bu yüzden bu kadar acı çekiyorsak bu kadar hem maddi hem manevi… biz bu ülkenin vatandaşıyız ama bu tellere layık görülmüyoruz. Bizde insanız bizde insanca yaşamaya çalışıyoruz. Herkes çoluğu çocuğu, rızkı için yaşamaya çalışıyor ama biz rızkımız için ölüyoruz, ölüme gidiyoruz. Niye çünkü ateşle biz mücadele ediyoruz. Şu tellerin haline bakın. Bilirkişi gelsin buraya, baksın bu teller bu köye oluyor mu? Olmuyor mu? Bizim yaşantımız değil. Biz bu halde bırakıp gitmişler. Bu insanca yaşamak değil" diyerek yaşananlara da tepki gösterdi.
Daha nicesi o yangınların hemen ardında çıkagelen hakikati bildirme çabasında sunuldu. Bütünüyle kaygıların nasıl da güncelliğin başat ögesi kılındığını gördüğümüz bir zemin, bir istikamette yaralara yenilerinin her nasıl eklendiği de az çok belirgin kılındı. Amed – Merdin arasındaki yangınların gösterdiği şey bütün bu kaygı halini imal eden kurumların her nasıl halka karşıt bir biçimlendirme ile yönlendirildiğidir. Devletin başı, her şekilde müdahale edilmiştir diye buyururken, Amed’in kent suçlarıyla dönüştüren malum aileden bir temsilin “şerefsiz” çıkışına sahne olagelen mecliste olan biten kendiliğinden ayyuka çıkar. Irkçı hiziplerin, nefret taşıyıcısı tiplemelerin, Batı’da yükselen neo-nazi tiplemesini eleştirirken kendi yurttaşı olageleni göz ardı etmeye devam ettiği bir sarmalda on beş insanın canı hiçe sayılır. Küfür, kıyamet, akla seza hale gelmiş nefretin cismanileştiği bir zeminde Çanakkale’de, Antalya’da veya herhangi bir başka yerdeki yangına verilen ki bu en doğal haldir, tepkimenin çeyreği dahi gösterilmez. Kürd ve Mezopotamya halklarının tamamının canının yakılmasında pay sahibi olanların görmezden gelindiği yerde, onca can, onca doğanın katledildiği bir dehlizde kaygılar bir yere gitmez. Burnumuzun ucunda kalmaya devam eder. Büyür, türer ve çoğalır. Yaraların bu menzilde her nasıl hayatın tam da ortasına demirbaş kılındığının bilindiği bir zeminde onca ahın hesabını kim verecektir, sahi ama sahiden de!...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Anadolu Ajansı – Rudaw
Meramda Paylaşılan Haberler
Kürt'e De Coğrafyasına Da Çifte Standart Yaklaşım https://mezopotamyaajansi.net/tum-haberler/content/view/245563 15 Kişinin Öldüğü Yangının Tanıkları Anlattı: 'Elektrik Akımından Çıktı, DEDAŞ Yangından Sonra Telleri Onardı' https://artigercek.com/guncel/14-kisinin-oldugu-yanginin-taniklari-anlatti-elektrik-akimindan-cikti-dedas-308782h
1 note · View note
Photo
Tumblr media
‏‎کورد نەتەوەیەکی نزیکەی ٨٧ ملیۆن کەسە و لە وڵاتی کوردستان دەژی، کە لە چیای زاگرۆسەوە لە ڕۆژهەڵاتەوە تا چیای تاورس لە ڕۆژئاوا، لە چیای هێمرین لە باشوورەوە تا دەگاتە فەلاتەکانی قەرس-ئەرزروم لە باکوور . Kurd miletekî nêzîkî 87 milyon kesî ye ku li welatê Kurdistanê dijîn, ku ji çiyayên Zagrosê li rojhilat heta çiyayên Torosê li rojava, ji çiyayên Hemrînê li başûr heta deştên Qers-Erziromê li bakur dirêj dibe. . کردها ملتی حدوداً 87 میلیون نفری در کشور کردستان هستند که از رشته کوه های زاگرس در شرق تا کوه های توروس در غرب و از کوه های همرین در جنوب تا فلات قارص ارزروم در شمال امتداد دارند. . The Kurds are a nation of approximately 87 million people living in the country of Kurdistan, which stretches from the Zagros Mountains in the east to the Taurus Mountains in the west, from the Hemrin Mountains in the south to the Kars-Erzurum plateaus in the north. الأكراد هم أمة قرابة 87 مليون نسمة يعيشون في دولة كردستان ، والتي تمتد من جبال زاغروس في الشرق إلى جبال طوروس في الغرب ، من جبال حمرين في الجنوب إلى هضاب كارس-أرضروم في الشمال. . Kürtler, doğuda Zağros Dağları’ndan batıda Toros Dağları’na, güneyde Hemrin Dağları’ndan kuzeyde Kars-Erzurum platolarına kadar uzanan Kürdistan ülkesinde yaşayan, yaklaşık 87 milyon nüfusa sahip bir ulustur Ji kerema xwe rûpela me bişopînin û bi hevalên xwe re bidin nasîn ✌️✌️ @Diroka_korda 📆 لطفا صفحه ما را فالو کنید و به دوستان خود معرفی کنید✌✌ @Diroka_korda 📆 Lütfen sayfamızı takip edin Ve arkadaşlarınla ​​tanıştır ✌✌✌ @Diroka_korda #diroka_korda #Wêne #wênefîlm #cıwanhaco #kurdistan #qamişlo #kobane #ypg #ypj  #bakur #azadi #ahmedkaya #rojbaş #amed #mehebad #adnandilbrin #aysa_șan #kurd #kurdo #kobani #afri‌n #sine #evarbaş #şakiro #wênefilm #demirtaş #hdp #saverojava @kawaurmiye_ @hozan__diyar @hunersam @seydaperincek.official  @denizdeman_  @hozanaydinofficial @azadbedran @mala.dengbejan @kordmusic @mehmetyildirim.official @komaserhat @kemaleamed21 @Mohammadkhani_official @sahiya_dengbeja @serhatcarnewa @tishk_tv  @tirej_urmiye_official  @kurdshop.official @candakurdan @civina_wejeya_kurdi @keskesor_muzik @dengbej_tv_welat @hemid_urmiye_officiall @denge_kurmanci_official @urmiye_muzik_ @evina.kordi @zinarsozdar‎‏ https://www.instagram.com/p/CpfTghJN8Tx/?igshid=NGJjMDIxMWI=
2 notes · View notes
devrimcikadinlar · 8 years ago
Link
Rojava halkı: Buradayız, direneceğiz
Rojava halkı, Türk devletinin saldırılarına tepkili. Ancak DAİŞ'le savaşmış bir halk olarak, hiçbir saldırının kendilerini yıldıramayacağını belirtiyor. Rojava halkı, "Buradayız, gitmiyoruz. Burada yapacağımız tek şey direnmek" diyor.
Etkin Haber Ajansı / 26 Nisan 2017 Çarşamba, 13:33
QARECOX (Welat Deniz)- Rojava halkı, Türk devletinin Qerecox'a yönelik saldırısına tepkili. Dün saldırının yapıldığı bölgeye yürüyen halk, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halk düşmanlığına dikkat çekiyor. ETHA'ya konuşan Rojava halkı, Erdoğan'ın katliamları karşısında dünyanın sessiz kalmasını da eleştiriyor.
Qerecox'da konuştuğumuz ve Qamişlo'dan gelen Zine Aslan, "Kürt halkı bugüne kadar birçok katliama uğradı, çok ayaklanma gördü, on yıllardır Türk devleti Kürdistan dağlarında gerillalarımıza saldırıyor ama hiç bugünkü gibi olmamıştı" dedi.
Türk devletinin saldırılarını kabul etmediklerini ifade eden Aslan, Erdoğan'ın insanlık suçu işlediğini, ona inananların da bu suça ortak olduğunu kaydetti. Aslan, herkesi katliamcılara karşı mücadele etmeye çağırdı.
Erdoğan'ı bir kadın ve bir anne olarak lanetlediğini söyleyen Aslan, Erdoğan'a "Bizi böyle ezemeyeceksin, biz şehitlerimizin izlerini bırakmayacağız" diye seslendi. Aslan, Kürt halkına da "Havar, uyanın artık" çağrısı yaptı.
Derik'ten Qarecox'a gelen Hamid Reşid da saldırıyı lanetledi. Reşid, "Erdoğan Kuzey Suriye halklarına hesap verecektir. Biz YPG, YPJ güçlerimizle birlikte nasıl DAİŞ'i bertaraf ettiysek, Erdoğan'ın bu saldırısına karşı direnmeyi de biliriz. Şehitlerimize söz veriyoruz" dedi.
Tirbespiye kentinden gelen Ciwan Çeli, "Faşist Erdoğan'ın saldırıları sonrası YPG/YPJ'yi sahiplenmek için Qarecox'a geldik. Rojava halkı olarak buradan sesleniyoruz. Katil Erdoğan ne kadar saldırırsa saldırsın biz her defasında daha güçlü olacağız ve bu saldırılara cevabımız net olacak" diye konuştu.
GÖRGÜ TANIĞI O ANLARI ANLATTI
Türk devletinin saldırısına tanık olan Hesen Ehmed Hesen ise şunları aktardı: "Saldırı saat 02:15 civarında başladı. Birkaç uçak beraber geldi ve ilk önce basının noktasına, ardından YPJ noktasını ve YPG noktasını vurdu. 3 gelişinde buğday deposunun bulunduğu yeri vurdular."
Saldırının yaklaşık bir saat sürdüğünü anlatan Hesen, "Biz bu saldırıları lanetliyoruz. Faşist katil Erdoğan'ı lanetliyoruz. Erdoğan bu saldırılarla kendisinden başkasına tahammülü olmadığını ortaya koyuyor" dedi.
Kürt halkının DAİŞ saldırılarına karşı direndiğini hatırlatan Hesen, ekledi: "Ama soruyoruz yarın ne olacak? Biz buradayız, gitmiyoruz ve böyle öğrendik; burada yapacağımız tek şey direnmek."
Direnmeyi Abdullah Öcalan'dan öğrendiklerini ifade eden Hesen, "Bu Türk devletinin Rojava topraklarındaki ilk kapsamlı saldırısı ama onun dışında her gün bize saldırıyor zaten. Gerillalara Medya Savunma Alanlarında hep saldırıyorlar. Biz de bu saldırılara direniyoruz ve hesap soruyoruz" dedi.
Türk devletinin uluslararası güçlerden destek almış olabileceklerini de kaydeden Hesen, "Herkes biliyor, Amerika bizim dostlarımız gibi görünüyor ama sadece kendi çıkarları için buradalar ve Türk devleti ile birlikte bu saldırıları gerçekleştirmiş olabilir" dedi. Hesen, şöyle devam etti: "Erdoğan artık ne yapamayacağını bilemeyen bir canavara dönüştü. Her gün kan döküyor, akan hep Kürtlerin kanı oluyor. Bakur, Başur ya da Rojava olsun, onun için zaten fark etmiyor. Uluslararası güçlere çağrımız gelin gerçekleri görün ve Kuzey Suriye halkının statüsünü tanıyın."
Hesen, Rojava'da yaşayan halklara ise şu çağrıyı yaptı: "Rojava'da yaşayan bütün halklara sesleniyorum Arap, Süryani, Ermeni, bütün halklar ne kadar bir arada durup Erdoğan'a karşı direnirsek topraklarımızı birlikte daha güçlü savunabiliriz. Şehitlerimize söz veriyoruz, bu katliamcı Erdoğan'ı halkların başından defedeceğiz, tıpkı DAİŞ'i def ettiğimiz gibi"...
1 note · View note
ninovanews-blog · 7 years ago
Text
Güney'e bağımsızlık, Kuzey'e sömürge mi?
Memed Oğuz yazdı: Güney'e bağımsızlık, Kuzey'e sömürge mi?
2003 yılında Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin, ABD tarafından devrildiğinde de facto özerk bir bölge olan Güney Kürdistan’da resmi olarak artık federasyondu. Bu durum ülkesi dört ayrı devlet tarafından işgal edilen Kürtlerin uluslararası düzeyde elde ettiği ilk statü idi ve çok önemliydi. Dünyanın her yerinde Kürtler buna çok büyük önem atfetti ve gururlandı. Biz de gururlandık ve 2003’ün yaz…
View On WordPress
0 notes
ozgurmansetnet-blog · 6 years ago
Text
"İşte Kürdistan, işte Kürdistan halkı"
“İşte Kürdistan, işte Kürdistan halkı”
Diyarbakır Newrozunda yüzbinlere hitap eden Kürt partilerin temsilcileri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürdistan yoktur” sözlerine karşı “İşte Kürdistan, işte Kürdistan halkı” diyerek, “Kürtler arasında ulusal birlik sağlanırsa zafere ulaşacağız” dedi. Kürdistan Demokratlar Platformu (PDK-Bakur) Genel Başkanı Sertaç Bucak, halkı selamlayarak, “Newroz bu yıl barış için yeni bir kapı…
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 6 months ago
Text
Barikayı Hakikat Müsademeyi Efkârdan Çıkar
Tumblr media
Terör devletin kullanışlı bir aparatı kılınmaya devam olunuyor. Darbeci Kenan zibidisi ol tiplemeden, başı sıkıştığında karşısındakini alt edebilmek için sokakta kimi temsillerin de kullanışlı addettiği ol terör kavramı bugünün yönetim katının ve beraberindeki avenesinin de en çok kullana geldiği yozlaştırılmış bir kavramı bildirir. Her itiraz edeni, olan biten bu katran karanlığının akıbetine dair birkaç söz söyleyeni tefe koymak için kullanıla gelen ve aslında devletlerin icadı olmuş bir kavram olan terör, yıldırı bir kere daha sahneye “sabit” olunur. Behemehal yerel seçimlerdeki hezimet / bozgun sonrasında devreye konulan tüm o normalleşme / siyasette yumuşama / ılımlılık bahislerinden dem vurulurken cerahat tüm gerçekliği kapsamaktadır. Tümüyle bildiğini okumaktan kaçınmayacak olagelen bir aklın, devlet yönetim şablonunun suna geldiği her şey o terör mefhumu günceller. Bariz kılınan her hamlede bir kere daha müşterek bir yaşam tahayyülünün hiç edilmesi söz konusudur. O Gezi direnişinde görünüp on bir yıldır kayıplara karıştırılmış olagelen ve birlikteliğini tüm farklılıklarla var edebilen bir ülke temsilini hiç kılmak için ayrıştırmanın başat ögesi olarak “terör” lafzı / sözcesi sürekli güncellenir.
Mütemadiyen yeniden katara eklenenlerle birlikte ol cerahat sarmalının ortasındaki -ülke fikriyattan bir sabite dönüştürülür. İçeriğin derinleştirildiği, kimi zaman eylemlerin alenen doğrudan sıradanı hedef kıldığı bir döngünün güncelliğinde terör hakikatin önünü alan bir mefhuma dönüştürülür. Seçilme iradesinin sıfırlandığı, güncel itiraz hakkının def edildiği, yaşamda en ufak bir dönüşümün dahi önünün alınıp, her kararın ağızdan burundan açıkça getirildiği bir coğrafya gerçekliğinin yansıları var edilir o kısır döngü dahilinde. Şimdinin, şu anın çitlerle çevrilip kuşatılması, şok doktrinlerinin birisi bitmeden bir başkasından açık medet umulması bu yansıyı bildirir zaten. Ekonomik çökertme halinin yansımalarını birer yanılsama değil doğrudan hakikat olarak, yoksunlukla paylaşırken bir ülke tümüyle kesin bir seçim yengisinin ardından var edilen demokratik kazanımların da bozuk para gibi harcana geldiği bir düzlemin meselidir terör fiiliyatı. Her şekilde olan biten kıyıcılığı örtbas edebilmenin bir yöntemi olarak var edilen o nefret siyaseti, hedef gösterme gayreti ve bunlarla birlikte cereyan eden ırkçı / ayrımcı aksiyonlar ve güdümlü yargı kararlarıyla o terör mefhumu bir siyaset biçemi kılınır. Burada söz eylemenin gerçekten gereksiz bir mesele dönüşümü var edilmek istenir. Bu ülkede ötekisine hayat yok mudur!
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Belediyeye kayyım atanmasıyla iradelerine darbe yapıldığını söyleyen Colemêrgliler, “Sonuna kadar toprağımızı, dilimizi ve kültürümüzü korumaya ve bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadeleriyle dayanışma çağrısı yaptı.
Colemêrg'te 31 Mart'ta yapılan seçimlerde yüzde 48.92 ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nden (DEM Parti) Belediye Eşbaşkanlığı görevine seçilen Mehmet Sıddık Akış, sabah saatlerinde Wan'da gözaltına alındı. Akış'ın gözaltına alınmasının ardından belediye ablukaya alındı. İçişleri Bakanlığı, , Akış'ın "geçici bir tedbir olarak İçişleri Bakanlığı'nca görevden uzaklaştırıldığı" yönünde açıklama yaparak yerine Vali Ali Çelik kayyım olarak atadı.
Kayyım kararı ve gözaltına ilişkin tepkiler sürüyor. Colemêrgliler, kayyum atanmasına ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) tepkilerini dile getirdi.
Akp’li Kürtlere İstifa Çağrısı
Kürt halkının seçilmişlerine yönelik son bir ay içerisinde gerçekleşen cezai durumların Kürt halkına karşı bir hakaret olduğunu belirten Fatma Turan, Eşbaşkan Akış’ın gözaltına alınmasının hukuksuz olduğunu ve kayyım atamanının bir irade gaspı olduğunu vurguladı. “Yeter artık” diyen Turan, “Herkesin el ele vererek bu duruma tepki göstermesi gerekiyor. Kürt halkı bu tutuma karşı birliğini sağlaması gerekiyor. İrade gaspına karşı AKP yanında saf tutan Kürtlerin derhal istifa edip haklı ve halkından yana olması gerekiyor. Bu zulüm politikaları nereye kadar sürecek. Kesinlikle bu hukuksuzluğa karşı sessiz kalmayacağız ve kimse de kalmasın” dedi.
‘Yeter Artık Bıçak Kemiğe Dayandı’
Yapılanların Kürt halkının iradesine karşı bir “darbe” olduğunu söyleyen yurttaşlardan Leşker Tarhan, seçimlerde halkın kayyımlara ve AKP’ye gerekli dersi verdiğini ve Mehmet Sıddık Akış’ı irade olarak gördüğünü belirtti. Kayyım atamasının anlamının demokratik kesimler ve Kürt halkı iradesinin “tanımamak” anlamına geldiğini vurgulayan Tarhan, “AKP yalan ve dolanlarla bu halkın iradesini gasp ederek Kürt halkı iradesini ayaklar altına aldı. Tüm Colemêrg halkı, bu tutuma sessiz kalmamalı ve iradesine sahip çıkmalıdır. Kurmaca dosyalarla gasp edilen belediyemize sahip çıkmalıyız. Kayyıma karşı hepimiz ses çıkarmalı ve tepkimizi göstermeliyiz. Yeter artık. Bugün bizler bu hukuksuzluğa sessiz kalırsak yarın tüm demokrasiden yana olan halkların belediyelerine kayyum atanır seçilmişleri tutuklanır. AKP’nin kayyum politikalarına karşı bıçak kemiğe dayandı” diye konuştu.
‘Planlanmış Bir Gasptır’
DEM Parti Colemêrg İl Eşbaşkanı Hümeyra Armut, kayyım atamasının Kürt halkına karşı bir “düşmanlık” politikasının sonucu olduğunu belirterek, “Kayyım zihniyetliye karşı karşıyayız. Kayyımlar eliyle Kürt halkı iradesi, kültürünü, dili ve hafızası yok edilmeye çalışılıyor. Colemêrg’te seçimde yapılanlar ve bugün gerçekleşen kayyum ataması tamamıyla seçim öncesi planlanmış bir durumdur. AKP Colemêrg halkının iradesini tanımayacağını ilk günden itibaren yaptığı seçim hileleriyle göstermiştir. Öfkemiz her zaman mücadele alanlarında verilen cevaplarla olacaktır. Bu halkın iradesi öyle kolay teslim alınıp yok sayılamaz. Kenti elde edecek hevesine kapılan AKP nasıl sandıkta gerekli cevabı aldıysa bugünden sonra da alacaktır. Bu gaspa karşı herkesi birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz” dedi.
Mücadelemiz Sürecek
Kayyım atamasının Kürt halkının kültür, dil ve topraklarına karşı yok etme ve kabul etmeme politikası olduğunu söyleyen Yasin Demir, “Kesinlikle bu durumu kabul etmiyoruz ve elimizden geleni ardımıza bırakmayacağız. Bugün kayyım atayanlar Kürt halkına düşmanlık gösterenlerdir. Dilimizi biz seçmedik bize Allah’ın bir lütfudur. Bu lütfu kimsenin gasp edip baskı altına alma hakkı yoktur. Kürtler dışında tüm halkların diline ve etnik kimliğine saygı duyulurken neden sadece Kürtlerin hakları gasp ediliyor ve hakları elinden alınıyor. Herkesin bu duruma tepki gösterip direnmesi gerekiyor. Colemêrg halkına yapılan büyük bir ayıptır. Bizler sonuna kadar toprağımızı, dilimizi ve kültürümüzü korumaya ve bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Kürt İradesine Yönelik Bir Kumpastır
Colemêrg’in tarihten bu yana sistem partilerine karşı baş eğmediğini ve mücadelesini sürdüğünü bu nedenle ilk kayyum atamasının adresi Colemêrg olduğunu söyleyen Mahmut Duran, “Colemêrg Kürt halkının tarihi bir kentidir. Colemêrg Kürt halkı için, Kültür, dil ve varlık demektir. Colemêrg halkı seçimde tüm kirli politikalara rağmen iradesine sahip çıktı. Sisteme karşı ilk tepkinin çıkış noktası Colemêrg olduğu için irade gaspı yapılarak özgür bir yaşam sürmesini her seferinde engelliyorlar. AKP Türkiye’de her konuda yok oluşta olduğu için Kürt halkının iradesine kayyım atayıp seçilmişlerini yok sayıp nefessiz bırakmaya ve savunmasız bırakmaya çalışıyor. Bu Kürt halkına yönelik bir kumpastır. Yüzlerce kez kayyım atansa bile Kürt halkını durduramazsınız. Kürt halkının yüreği esir tutulamaz. AKP’ye sesleniyorum hani demokrasiden yanaydınız? Ne oldu da bir günde demokrasi karşıtı oldunuz. Demokrasi sadece Kürtler için mi yok. AKP bu partinin gerçek demokratik anlayışından korktuğu için kayyum atıyor. Ama tüm kumpaslarınız boşa çıkacaktır” dedi.
Darbe ve Gasptır
AKP’nin bu politikasını hiçbir şekilde kabul etmediklerini söyleyen DEM Parti Colemêrg Belediye Meclis üyesi Nurettin Korkmaz, “Colemêrg halkı 31 Mart’ta tüm kesimlere Mehmet Sıddık Akış şahsında DEM Parti olduğunu gösterdi. AKP 8 yıldır olduğu gibi bir kez daha Colemêrg halkının iradesini tanımadı. Onurlu Kürt halkının, demokrasiden yana olan tüm kesimler bu durumu kabul etmemesi gerekiyor. Demokrasi, barış, eşitlik ve özgürlükten yana olan herkesin bu darbeye karşı ses çıkarması gerekiyor. Bugün Kürt’e yapılan gasp yarın tüm Türkiye halklarına yapılır. Bu gaspının diğer belediyelere sirayet etmemesi için herkesin tavır alması lazım. Bu açık ve net bir darbe ve gasptır” diye konuştu.”
Terörün illa ki silahla değil kalemle de var edilebileceğini, son sekiz yıldır üç defadır yine yeni ve yeniden var edilen o kayyım politikasıyla sürdüregelen bir iktidar kliğinin elinden çıktığını görmek için müneccim olmaya gerek yoktur. Doğrudan müdahalelerle bir yanda, mesajı aldık diye bildirirken, Batı’da özellikle ılımlılık / normalleşme diye bir mefhumun tam dibinden cümleler kurmaya devam ederken baş efendi, tek karar merci olduğu bir düzlem ve istikamette o yıldırıyı bir başka biçimde Mehmet Sıddık Akış’ın davasını öne sürerek, alelacele gizli tanığın ifşaatına rağmen, tehditle alınan bir söylemi Akış’a yükleyip on dokuz yıl altı ay hapis cezasını infaz ettirerek seçimi boşa düşürür. Demokrasi deneyiminin küflü bir laf kalabalığından ibaret kılındığı bir zeminde her şeyin ortalamasının alındığı yer, karnemizi gördüğümüz zemin, halkın sesini işittiğimiz meydan denilip dururken o sandığın Kürdistan sathı mahallinde bir kere daha göz ardı olunduğu var edilir. Demokratik ideden uzak, kendi bildiği zulmü yeniden biçimlendiren ve tökezlediği iktidarda daha fazla kalabilmek için her şeyi olur addeden bir yönetim katının hamleleri “terör” kavramının nasıl da gündelik bir mefhuma dönüştürüldüğünün de ayan beyan kanıtıdır. Yengilerin en ağırlarını var etmiş Bakur Kürdistan’ı coğrafyasında halkın iradesini boşa düşürebilmek için, taşıma kolluk kuvvetiyle oy kullandırmaktan, kimi yer ve mezralarda blok oy atmalara kadar işi çığrından çıkartanların karşısında onurları için mücadele eden bir temsilin / halkın hezimete uğratılması böyle bir tutsaklıkla söz konusu olunabilir mi? Sekiz koca yıldır onca seçimden sonra üç kere kayyım atanabilecek kadar o sathı mahalli Kürd’ün yönetemeyeceğine dair kanaat kimin eseridir sahiden neyin eseri!
Davanın içeriğindeki malum gülen yapılanmasının izleri de mi bir şeyleri aksettirmez misal. O haberi de iliştirelim: “Colemêrg Belediyesi'ne kayyım atanmasına gerekçe yapılan davanın iddianamesini yazan savcı D.Y.'nin "FETÖ'den arananlar" listesinde olduğu ortaya çıktı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partili (DEM Parti) Colemêrg Belediye Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış, gözaltına alındıktan sonra jet hızla görevden uzaklaştırıldı ve yerine kayyım atandı. İçişleri Bakanlığı, Akış'ın görevden alınmasına dair yaptığı açıklamada, Akış hakkında "örgüt yönetmek", "örgüte üye olmak" ve "örgüt propagandası yapmak" iddialarıyla Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 2014/173 esas sayılı dava dosyası bulunduğu belirtildi. Ayrıca yargılamanın devam ettiği kaydedildi.
Söz konusu davanın (KCK davası) iddianamesini hazırlayan savcı D.Y.’nin, 2023 yılından bu yana İçişleri Bakanlığı’nın “terörden arananlar” listesinde “FETÖ” firarisi olarak yer aldığı ortaya çıktı. T24'ün haberine göre; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 15 Temmuz askeri kalkışma sonrası “FETÖ” ile ilişkili hâkim ve savcılara yönelik yürütülen soruşturma sonucu D.Y.'nin de aralarında olduğu 25 isim hakkında “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla iddianame hazırlandı. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2017’de başlayan yargılamada savcı D.Y. de sanık olarak yer aldı.”
-Barikayı hakikat müsademeyi efkârdan çıkar. Fikirlerin çarpışmasından hakikat çıkagelir anlamını barındıran bir eski deyimdir. Tümüyle terör lafzını ortaya çıkartıp, bir asırdan da uzunca bir süredir memleket sathını yaşanmaz kılabilmek için türlü çeşit oyunlar kurulmaya devam olunuyor. Seçim hiçe sayılıyor. İtirazlar kulak arkası ediliyor. Alicenap oyunlarıyla kurulmuş davalar, yazılmış fezleke ve iddianamelerle o hakikat çalınmaya devam olunuyor. Colemerg / Hakkari’de ses verildiğinde tepkime hep aynı noktadan bir kere daha Kürd halkının mücadelesini hedef kılarak susturulmak isteniyor. Bir yanda vekil darp edeceksin, halka zor kullanacaksın, kolluğu şiddetin öznesi kılacaksın sonra çıkıp Türkiye demokratik ülke, ekonomisi sağlam ülke diye geçinip duracaksın. Kepazelikler silsilesi içerisinde olan biten bir halkın umuduna çöreklenmek. direnişi bu şiddet mi sonlandıracaktır. Direnişi, hayatta var olma mücadelesini, tırnaklarıyla kazına kazına elde edilmiş hakların tamamını bu şiddet sarmalı, duraksamadan güncellenen ol kayyım trajedisi, terör kurgusu mu alt edecektir? Demokrasiden, yepyeni bir anayasa yazım sürecinden bahsedilirken bu ülkenin halklarının hakları ne olacaktır? Bu kadar dip dibe, kökten olagelen Kürd halkının başına örülen çoraplar, bitimsiz kıstırma halleri ve hiç tükenmeyecek adaleti çalmalar, yıkmalar, yağmalar ve şiddetle Türk’ün imtihanı hiç biter mi? Kötülüğü yerle yeksan edebilecek o müşterek cüret, ortak isyana meram her nerededir?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Malumun İlamı... https://www.evrensel.net/haber/520071/emep-bolge-orgutu-kayyuma-gecit-vermeyecegiz
Meramda Paylaşılan Haberler
Colemêrgliler: Hukuksuzluğa Karşı Sessiz Kalmayacağız https://mezopotamyaajansi.net/GUNCEL/content/view/243790?page=14
Kayyıma Gerekçe Yapılan Davanın Savcısı 'Fetö'den Arananlar' Listesinde
https://mezopotamyaajansi.net/GUNCEL/content/view/243824?page=11
0 notes