#hrant dink
Explore tagged Tumblr posts
kirlisiyah · 11 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
"Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce."
Mekanın cennet olsun. Nur içinde yat..
24 notes · View notes
umudunhayali · 1 year ago
Text
"Gücünüzü zekâ sanıyorsunuz, şiddetinizi ahlâk, cehaletinizi büyüklük.."
Tumblr media
39 notes · View notes
heretic-child · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Heart of Two Nations, Hrant Dink
Dink was a prominent member of the Armenian minority in Turkey. He was best known for advocating Turkish–Armenian reconciliation and human and minority rights in Turkey. He was assassinated in Istanbul on 19 January 2007 by a 17-year-old Turkish nationalist.
47 notes · View notes
okuryazarlar · 2 years ago
Text
Tumblr media
"Cinayeti kör bir kayıkçı gördü ben gördüm kulaklarım gördü vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü hiçbiriniz orada yoktunuz.” Attila İlhan
Gazeteci, yazar Hrant Dink'i katledilişinin 16. yılında saygıyla anıyoruz. 🍀
31 notes · View notes
modussoperandi · 1 year ago
Text
Tumblr media
հրանդ տինք faşizme inat, kardeşimsin hrant.
3 notes · View notes
seslimeram · 11 months ago
Text
Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz!
Tumblr media
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. Bir asrı aşkın demokrasi deneyiminden feyiz alındığı, rehber edildiği ifade olunan bir sahadan mutlak ve kesin bir doğrunun imali söz konusu edilmiyor. Tümden ve doğrudan yıkıma işlevsellik kazandırılıyor. Tek adam rejiminin güncelliği içerisinde tüm o doğru yerle bir edilirken yerine ikame olunan her şeyle bir yalan tiradı güncelleniyor. O yıkım daimi bir biçimde hep sıradana reva görülüyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği bir biçimde talan edilirken, cerahat ve cürümle el yükseltilen bir iktidar şablonu eliyle açıkta doğrunun yıkımı gerçek kılınır. Bugünün yeni yepyeni ülkesi denilen sahnesinin yönetim katıyla iktidar ve tüm bileşenleriyle birlikte kurumsallaştırdığı yerin yönelimi ve sonuçları böyle bariz bir eksiltme halidir. Biyopolitik bir cerahat sarmalı, bütünüyle yaşamı kuşatan bir denklemler toplamında mutlak, kesintisiz bir cerahat imal olunur. Her yanlış her türlü riya, her güne sığdırılan tahakküm / tehdit ve ötesiyle bu cerahat hali ülke diye sunulur. Gündelik yaşam zora koşulurken cerahat, cürüm, cinnet üçlemesine rehin olagelen bir yer var ediliyor, ne eksik, ne fazla.
Düpedüz yalın bir riya ikliminin aralıksız muktedir eliyle çoğaltıldığı zeminde olmasına devam olunan hamlelerle hayat ehveninden alıkonuluyor. Artık itiraz edebilecek bir cüret, bunu ortaklaştırabilecek bir irade, öteki değil bizatihi bu ülkenin ortak yaşam pratiklerine dair bir şeyler söylemek imkansız kılınıyor. Tahakkümü, denetim ve gözetimi var eden ol siyasi manevra kümesinin, onadığı, izin verdiği kesimlerin patırtısı içerisinde doğruluğun izleri yerle bir olunur. Yoksunlaştırma, eksiltme ve tekdüze ezber olunmuş bir ahkam hali eylem bütünlüğünde demokrasinin izleri de tahrif edilir. Bugünün ülkesinin bunca alenen bir sorunlar toplamından mülhem yere dönüşümü ol izahatı, şu anlama gayretin ve bütün o sorgulayabilme çabasının önünün alınmasıyla birlikte söz konusu edilir. Hakikatimiz en kestirmeden yalın bir buhrandır. Birbiriyle bütünleşik, varsılların iktidar kümesindeki erk ile birlikte yazıp, çizip, oynadıkları bir tahayyüller birlikteliğinde o mutlak yazgıymış gibi var edilen yalanlarla hayat dönüştürülür. Milenyumun bir çeyrek asrı devrilirken olmakta olan bütünüyle devamlılığa kavuşturulan bir kere daha devletlinin izninden azade tek bir günün var edilemeyeceğidir. Bütünüyle dibine kadar bodoslama dibine doğru seyreden bir yerde bundan daha açık bir yıkım istikameti söz konusu edilebilir mi? Bu hallerle yol nereye çıkar ki!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetleri sürüyor. Depremlerin vurduğu 11 kentten biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Birlik Mahallesi ile Şüktmeyik mezrası da yaşanan felaketten etkilendi.
Herhangi bir can kaybı yaşanmayan her iki yerleşim yerinde evler ağır hasar gördü. Birlik Mahallesi’nde bulunan 19 hanenin 15’i, Şüktmeyik mezrasındaki 15 hanenin ise 13’ü hakkında yıkım kararı verildi.
Uzun süre çadırlarda kalan depremzedeler sonrasında konteynerlere yerleştirildi. Ancak konteynerde yaşamanın özellikle çocuklar, yaşlılar ve engelliler için getirdiği zorluklar var.
Depremzedeler konteynerlerin yetersiz olmasından kaynaklı kendi imkânlarıyla barınak, lavabo ve duş yerleri inşa ettiklerini kaydetti. Yaşamlarını koşullarını kolaylaştırmaya çalışsalar da bir an önce kendileri için ev yapılması talebinde bulunan depremzedeler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) yapılacak evler için kendilerinden 1,5 ile 4 milyon TL arasında ödeme yapılmasını istediğini söyledi. Depremzedeler, bu parayı verecek imkanlarının olmadığını da ekledi.
'Aylar Geçti, Evler Yok'
Birlik Mahallesi’ndeki evi ağır hasar gören depremzede Hayriye Benice, yetkililerin ‘bugün, yarın, bu ay yapacağız’ dedikleri evler için bugüne kadar adım atılmadığını belirtti. Benice, “Küçücük bir konteyner vermişler, o da su kaçırıyor, soğuk alıyor. Konteynerlerin içinde soğuktan ölüyoruz. Hastalığım var, dizimden ve kalbimden ameliyat oldum. Zaten bu hastalıklarımın hepsi bu soğuktan kaynaklı oluştu. Ne tuvaleti ne mutfağı ne de banyosu, hiçbir şeyi yok. İnsan gıdalarıyla beraber orada nasıl yaşasın?” diye sordu.
'Ev İçin 1.6 Milyon TL İstendi'
AFAD’ın ev için kendilerinden 1 milyon 600 bin TL istediğini söyleyen Hayri Benice, tepkisini “O parayı verebiliyor olsaydık, bir senedir kendi evimizi kendimiz yapardık” diyerek gösterdi. Yaşlı ve hasta olduğunu, bu nedenle daha fazla konteynerde idare edemediklerini dile getiren Benice, evlerinin bir an önce yapılarak, kendilerine verilmesini istedi.
9 Kişi Konteynerde Yaşıyor
9 kişi bir konteynerde kaldıklarını belirten Cemile Yakacı da konteyner yaşamının zorluklarını şöyle dile getirdi: “Bebeğim ve yaşlılarım var. Yaşlı teyze yatalak, kalkamıyor. İhtiyaçlarını 2-3 kişi kaldırıp indirerek karşılıyoruz. Banyo yaptırıyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz çok zorluk yaşıyoruz. Bu bir senedir perişan olduk. Şimdiye kadar çadırda kalıyorduk. Bayramdan sonra konteyner geldi. Tuvaleti, banyosu yok.”
Yakacı, Mart ayına kadar temelleri atılacağı söylenen evlerinin bir an önce yapılmasını istedi.
‘Biz Evimizi, Hayatımızı İstiyoruz’
Ailesiyle konteynerde kalan depremzede Remziye Yakacı ise, geçen 11 aylık zamanda yaşadıklarını “Deprem sonrası hayatımız rezillik içinde geçti. Her türlü sorunu yaşadık Kimse sorunlarımızı dinlemek için gelmiyor. Biz evimizi, hayatımızı istiyoruz” diyerek söze döktü.
5 Bin TL Elektrik Faturası
Konteyneri ısıtmak için elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldıklarını fakat bu kez de 5 bin TL fatura geldiğini söyleyen Benice, TEDAŞ’a gidip ödeyemeyeceklerini söylediklerinde faturanın 2 bin 300’e düşürüldüğünü, onu da borç yaparak ödeyebildiklerini kaydetti. Ev için kendilerinden 4 milyon TL talep edildiğini paylaşan Behice, “İmkanımız yok, bunları düşünmeleri gerekirken milleti daha çok mağdur ediyorlar” diyerek, yapılacak evler için para alınmaması istedi.
AFAD'a Ulaşılamadı
Depremzedelerin dile getirdiği para talebini sormak için aranan AFAD yetkililerine ise ulaşılamadı.”
Doğrunun esamesinin her nasıl okunmadığına başlı başına bu örnek kafi gelecektir. Bir biçimde on bir aydır kendi hallerine terk edilmiş insanların deprem felaketi sonrasında bir kere daha bu defa da devlet eliyle izole edilmelerinin utancı ne yana düşmektedir. Sorgu, sual edeni kalmadığı için artık bir yıkımdan kurtulan insanlara reva görülenler insanlığa sığıyor mudur, sığar mı? Duraksamadan güncellenen her hamleyle bir kere daha yaşama eyleminin önüne setler çekilmeye devam ederken, onca badireden sonra halen ellerindeki o umudu törpüleyebilmek, yok etmek adına olmadık işlerin altına imza atmak neyin nesi, neresi doğrudur? Bitimsiz bir girdabın ortasına terk edilip, kendileri hayatta kalabildikleri için suçluymuş gibi davranılan, bir temel insanlık hakkı olagelen barınma hakkını parasını verirseniz neden olmasına indirgeyen bir yapının hangi eylemi o müşterekleri sağlayacak, sahiden insanların geleceğini düşünmesine müsaade edecektir.
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. 2007 yılının 19 Ocak tarihinde bünyemizde açılmış olan koca bir yaranın ta kendisini de bu bağlamda görmek mümkündür. “Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazete binası önünde o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast tarafından düzenlenen suikast sonucu yaşamını yitirir.” Koca bir boşluk. Bir biçimde hayatlarımızı topyekun etkileyen, bir daha düzeltilemeyecek bir yaranın özneleri arasında yerini alan bir cinayetin ardından çıkagelen her şey bu eğrelti, şu yanlış ve daimi bir biçimde karanlık olageleni de bildirir. Bir düzlemdeki Ermeni kimliğinin hakikatinden bahisler açabilmenin yollarını onca engellemeye rağmen açabilen bir temsilciydi Hrant Dink. 1915’te yaşatılan Medz Yeghern’in hemen ardından sessizliğe gömülmüş, ancak 1965 yılından, birkaç jenerasyonun devinimi sonrasında kendi belleğinde yer edileni arar, sorar, sorgular hale gelmiş bir kimliğin elinde kalanları birleştirerek bir hikayenin tam ve eksiksiz anılmasını / anlaşılmasına çaba sarf eden bir temsildi Hrant Dink. 19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.
Hrant Dink’in katledilmesine giden sürecin başlangıcını oluşturan Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olmasının hikayesinden sonra devamlılığı sağlama alınan sürek avı o eğrelti yolun nasıl da biçimlendirildiğini örnekler. 2019’dan bir haberi aktaralım: “2002-2008 yılları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olan Ergun Güngör, 24 Şubat 2004'te Hrant Dink'le valilikte görüştüklerini, bunu MİT'in istediğini beyan etti.
Güngör, Dink'in Agos Gazetesi'nde Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu iddia ettiği yazının o dönemde infiale yol açtığını söyledi. İstihbarattan gelen kişilerin Dink'le bir görüşme ayarlanmasını istediklerini aktaran Güngör, "Böyle bir görüşmenin vali izni olmadan yapamayacağımı söyledim. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme gerçekleşti. İstihbarat görevlileri yanımdayken Dink’i aradım. Kendisiyle toplumda oluşan bu hassasiyeti konuşmak istediğimizi ve habere konu olan belgeleri görmek istediğimizi söyledim. Kendisi davetimiz üzerine geldi" ifadeleri kullandı.
Güngör, MİT mensuplarına "Sizi Dink'e ne olarak tanıtayım?" diye sorduğu, MİT çalışanlarının "Yakınlarım dersiniz" dediklerini iddia etti. Dink'in verdiği evrakları MİT mensuplarının aldığını söyleyen Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi.
Güngör'e mahkemede MİT mensuplarının konuyla ilgili ifadeleri hatırlatıldı. MİT çalışanları söz konusu görüşmeyle ilgili "Valilik'e gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı" yanıtını vermişti. Güngör bunu reddederek “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” sözlerini kullandı.”
Doğrunun varlığının hiç edildiği bir zeminde sadece Ergun Güngör’ün açık ettikleri dahi her nasıl bir karanlık kozanın imal olunduğunu örnekler. İçine çekilen ötekisi için alenen kurulmuş olagelen yok etme şablonunun istikametini bildirir, zamanında. On yedi koca yıl sonra varılan menzilde, adaletin küflü bir tahayyüle indirgenişi söz konusu olur. Ol samast denen meczubun arkasının toplandığı, çetenin diğer üyelerinin de kahraman edasıyla karşılandığı bir zeminde her yanlış, her kötülük bir kere daha devletli eliyle ya da yönlendirmesiyle taltif olunur. Ki kamu personelinin Cerrah’tan, Güler’e, Öz’den, Uzun, Akyürek, Güngör ve nicesinin davada yargılanmaları bir yana, o cinayetteki payları göz ardı olunur, olundu. Bu kadar zaman sonrasında elde kalakalan sadece bir avuç hayalden ötesi kılınmaz. Düzenin var ettiği öteki nefretinin bugünün çok daha açık bir biçimde hedef kılmaları beraberinde taşıdığı bir zeminde Devletin tüm kliklerinin bir düzlemde pay ve eylemde fail olduğu cinayetlerden birisi olarak kalmaya devam edendir Hrant Dink cinayeti. Onca zaman sonrasında ortaya çıkan garabetlik adalet seremonisinin hiçbir biçimde / anlamda hakikate yer bıraktırmayan bir eğrelti, eksik, gedik haller toplamında o adalet çalınmıştır. Hrant Dink Vakfı’nın sitesinden davanın geniş bir özetine, alınan karar ve ardından çıkagelen karanlığın nasıl biçimlendirilmeye devam olunduğunun yansısına göz atılabilir. Bir memleketin alnına çalınmış koca bir leke haline dönüşen, Ermeni’nin yarasının da ötesini simgeleştiren, onca zaman sonrasında halen yerinde sayan ülkenin korkunç hayal kırıklığından bir kesit yaşamdaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Öyle ya da böyle doğrunun esamesinin geçmediği / bilinmediği bir zeminde takvimler bir kere daha acıya çıkıyor. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitliksiz, Ahparigsiz... Eksik. Umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Berge ARABIAN – Agos Gazetesi
6 notes · View notes
tigristear · 2 years ago
Text
Tumblr media
8 notes · View notes
hacegah · 2 years ago
Text
Tumblr media
Hrant Dink, katledilmesinden bir kaç gün önce Agos Gazetesinde 10 Ocak 2007 günü ‘’Ruh halimin güvercin tedirginliği’’ başlıklı bir yazı kaleme almıştı.
Şöyle diyordu Hrant yazısında: “Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin taa içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Yazısından dokuz gün sonra katledildi. Katiller tanıdıktır aslında. Sözde katil yakalansa da azmettiriciler asla bulunamadı daha doğrusu bulunmadı. Tıpkı Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Tahir Elçi, Turan Dursun, Muhsin Yazıcıoğu suikastlerinde olduğu gibi...
6 notes · View notes
massispost · 29 days ago
Photo
Tumblr media
New Post has been published on https://massispost.com/2024/11/glendales-artsakh-creative-retail-pop-up-accelerator-program-welcomes-new-tenants/
Glendale’s Artsakh Creative Retail Pop-Up Accelerator Program Welcomes New Tenants
Tumblr media
GLENDALE  – In its continued effort to support and uplift local businesses, the City of Glendale’s highly successful Artsakh Creative Retail Pop-Up Accelerator Program is proud to announce the addition of two new tenants: No Easy Props, a hip-hop studio for all ages and skill levels, offering a dynamic space to learn, grow, and express through movement and Wallflower Market LA, a female-run pop-up marketplace that champions small businesses and community collaboration. Now in its 5th phase, the Artsakh Creative Retail Program supports small business owners looking to grow into brick-and-mortar stores by providing six months of free rent in City-owned…
0 notes
rayhaber · 3 months ago
Text
Hrant Dink'in Katledilmesi Davası: Karar Duruşması Gerçekleştirildi
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in Katledilmesi Davası Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in, tetikçi Ogün Samast tarafından gazete binası önünde katledilmesiyle ilgili olarak kamu görevlilerinin yargılandığı davanın karar duruşması, bugün İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleştirildi. Duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim…
0 notes
ataturquie · 1 year ago
Text
0 notes
umudunhayali · 2 years ago
Text
“Bu, bir bıçak sırtı… Bu tarafa düşsem, soyumu inkâr edeceğim. Bu tarafı söylesem, Türkiye’de beraber yaşadığım insanları üzeceğim. “Ben” dedim, en iyisi, bıçağın üstünde kalayım. Orası, benim için en güvenilir yer. Bıçak sırtında Türkiye’de gazete çıkarıyoruz, atalarımızın hakkını savunuyoruz. Türkiye’de, geleceğimizi kurmaya çalışıyoruz.”
🕊️🕊️🕊️🕊️
3 notes · View notes
heretic-child · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
heart of two nations, hrant dink
16 notes · View notes
oknews · 29 days ago
Text
Visita de Alaattin Çakıcı a Ogün Samast, el instigador del asesinato de Hrant Dink
Ogün Samast, que mató al editor jefe del periódico Agos, Hrant Dink, en 2007, fue puesto en libertad condicional el año pasado. Un nombre sorpresa visitó Samast. VISITA CAKICI’DAN El líder del crimen organizado Alaattin Çakıcı se reunió con Samast durante su visita a Trabzon y Rize. Se supo que Çakıcı y Samast se encontraron en un hotel en la carretera de Rize en Trabzon y luego fueron juntos a…
0 notes
blastdamage · 10 months ago
Text
i went to see a movie downtown and i met this fuckin turkish guy who used to be hrant dink's neighbor!? as in they knew each other and hung out? holy shit
0 notes
seslimeram · 25 days ago
Text
Bir Aralığa Sıkıştık
Tumblr media
Bir aralıkta sıkışıp kaldık. Dön��p dolaşıp batıp çıkıp hep aynı yere, her gün benzeşen belli bir zemine gerisin geriye yollanıyoruz. Mütemadiyen şevkle, aralıksız bir biçimde ataletin bir kenara terk edildiği dakiklik içerisinde şıpın işi, dakikası dakikasına bir hazır olma hal ve isteminde bir cerahate esir ediliyor ülke. Donanımını, yönelimini, aklını fikrini sadece, belirgin bir biçimde teslimiyet üstünden kuran, bedene / akla yönelik tehditlerini bariz bir terör ekseninden güncelleyen, her yurttaşını da denek addeden bir akılla birlikte o döngü, devinim var ediliyor. Kısır döngü içerisinde benzer ezberlerle birlikte mütemadiyen zikre devam olunan hamlelerin yekununda çürümeye yüz tutan bir ülke hakikatinden bir kuple var ediliyor. Her taşın altından apayrı irin çıkıyor. Eşitlik derken esaret, hürriyet derken o istibdat, demokrasi derken otokrat bir düzlemin, despotizmin sınırları belirginleştiriliyor iyice. Bir karabasan sarmalın ta kendisi yeni ülke diye yutturulmaya çabalanıyor. Ne ki her şey o ezber söylemlerin kıyısında can yakıcı yeni sonuçları, küçük kıyametleri arasız var ediyor.
Bir aralıkta sıkışıp kalakaldık. Çürümüşlüğün bendine sığmadan taşarak duran bir aklın her türden hezeyanlarına yem eylendik. Dün Ermeni, Rum, Süryani meseldi, bugün onlar ile birlikte Alevi, Kürdün sorun kılınmasının, mültecilerin handiyse hepsinin tek atımlık bir nefrete kurban görülüp / bilindiği bir düzlemin yaşayanı, tanığıyız. Baş efendi ile o baş faşistin direktifleri doğrultusunda bir gün önce kötü kılınanın, bir gün sonra ehven olarak ilan edilebildiği bir belirsizliğin esirleri ilan edileniz. Cerahat sahibi, bir kötülük temsilini, yesinler birbirlerini de biz iktidarımızı muhafaza edelim derken öne çeken, memleketin en öncül isimleri arasında anan bir tahayyülün yolunun açılabildiği bir zemindeyiz, her halde, hemen her şekilde cürmün insafına terk edilen insanlarız. İstanbul’un orta yerinde, 2007 19 Ocak günü katlettiği Ermeni’nin ardından kimileri için kahraman kılınmış bariz, belirgin bir maşanın, bugün o kötünün sofrasında, mahpus arkadaşı olarak tavsiyeler alıp, akıl bellediği, kendisine yol haritası çıkartabildiği bir garabetlik zamanlardayız. Katillerin insan olduğunun altının çizildiği, kendi yandaşları tarafından mesajların paylaşılabildiği bir dehşetin tanığıyız. Her şey aleni bir biçimde, Ermeni! Hrant Dink katledildikten sonra söylenmiş olagelen “karanlık dehlizlere” terk edilmiş adaleti bildirir bir kere daha, daima. Çürümüşlüğün sahasına demirlemiş olagelen ülkenin, hakkı da hukuku da lağveden bir yere dönüşümün korkunç sureti de cabası.
Bir aralıklara maile sıkıştırıldık. Ajanstan aktaralım: “Mardin Kıllıt Köyü'ndeki Mor Yuhanon Dilimiyo Süryani Kilisesi'nde bir grup toplu meditasyon seansı yaptı. Yoga eğitmeni Seda Deliormanlı'nın düzenlediği seansa Süryani cemaati üyeleri tepki gösterdi. Tepkiler sonrası açıklama yapan Deliorman, "Mor Yuhanon kilisesi ve incittiğim herkesten özür dilerim. Tüm izinleri aldıktan sonra gerçekleştirdiğimiz kısa yoga çalışmasının bir kişiyi dahi rahatsız edeceğini tahmin etseydim asla yapmazdım." dedi.” Tümüyle kendilerinin tapulu malı olarak gördükleri gayrimüslimin haklarını talan edip, üstünde tepinen bir ülkede olması muhtemel ilericilik ancak böyle bir acizlikle çıkagelir, gelmiştir de. Aşağı yukarı on sekizinci yüzyıldan bu yana ayakta kalmayı başarabilen bir tarihsel / bellek mekanı, daha sonrasında da Süryaniler nezdinde, tüm Hristiyanlar için belirli bir kutsallığı barındıran, tıpkı ol Müslüman komşuların yaşattıkları camiler gibi bir Allah’ın evi kılınmış mekanlardan birisi böyle meditasyon, yoga etkinliğine sahne kılınır. Gerisi zaten hep bildik hikayedir. Biz sizlerin rencide olabileceğinizi ne bilelim bahisleri. Kilise kalıtı, çevresinde görevli olanı kandırmakla çıkagelen bir şarlatanlık, sosyal medya üstünden verilen tepkiler olmasa ne Vakıflar genel müdürlüğü, ne Kültür ve Turizm bakanlığından bir karşı hamle, soruşturma hali. İçler acısı olan bir biçimde topraklarından öz yurtlarından silinmek istenen insanların yaşamlarına dair hiçbir bilgiye sahip olmayan bir toplumun var edilebilmiş olmasıdır mesele. Deliorman nam sosyal medya şaklabanı bir zatın dahi kendi isteği doğrultusunda kurabildiği denklemlerle, bir dini mabedin ortasında bir seans meditasyon yapma hakkını kendisinde görebilmesidir mesele. İçler acısı olan azınlık olarak bildirilmeyen Süryani (Asuri, Keldani, Arami) halkının var ettiği, ayakta tutmaya çalıştığı belleğine de büyük bir saygısızlık ancak sosyal medya tepkilerinin birilerinin kulaklarına çalınmasıyla mümkün olur. Dönüp dolaşıp, demokrasiden, eşitlikten, hakkaniyetten bahsederken, medeniyetlerin buluşmasından dem vurulurken ortaya çıkan ucuz tahakkümün, kötülükle hemhal Türklük imgesinin var ettiği o her yerler bizim anlayışının (istediğimizi yaparız!) ifşası dışında elde kalan şey koca bir hiç olur. Kim verecektir ki hesabını!
Bianet’e bağlanalım: “Ardahan'ın Damal ilçesine bağlı Burmadere köyü muhtarı olan Şahismail Göyük görevden alınarak yerine kayyım atandı.
Damal Dernekler Federasyonu’ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Geçtiğimiz haftalarda 68 devrimci önderlerini sosyal medyadan paylaştığı için ihbar sonucunda gözaltına alınarak ifadesi alınan Burmadere köyü muhtarımız Şahismail Güyük 26/11/2024’de geçici olarak görevinden alınmıştır. Yerine kayyum atanmıştır” denildi.
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre; görevden alınan muhtar Şahismail Göyük bir televizyon kanalına verdiği röportajda, Damal'da 28 Alevi köy olduğunu ve seçildikten yaklaşık bir buçuk ay sonra muhtarların Ardahan Valiliği'ne çağrıldıklarını ifade etti.
"Dans topluluğu değiliz, kadim bir inancız"
İçişleri Bakanlığı’ndan bir kişinin de toplantıda olduğunu dile getiren Göyük, şöyle konuştu: “Orada bize cemevlerine yardım edeceklerini söylediler, 'Bir maaşlı dede vereceğiz, eksiklerini gidereceğiz, bağlı olacağınız kurum da Kültür Bakanlığı' dediler. Ben de 'Biz dans topluluğu değiliz, Alevi topluluğunun kendi inancı var, çok kadim bir inancız. Kültür Bakanlığı ile ne işimiz var' dedim. 'Biz böyle bir şey istemiyoruz' dedim. 'Biz cemevlerinin ihtiyaçlarını karşılaşıyoruz, bunu kabul etmiyoruz. Biz eşit yurttaş olmak istiyoruz' dedim. 'Nasıl eşit değilsiniz' dedi? '81 ilde bir Alevi vali, cumhuriyet savcısı, emniyet müdürü, kaymakam var mı, biz eşit değiliz' dedim. Tek ben konuştum. Hiçbir muhtar beni desteklemedi. İki ay sonra terörle mücadele beni aldı. Facebook sayfamı çıkarmışlar. Ben de 68 kuşağını anmışım bundan dolayı gözaltına aldılar."
"Alevi olduğum için yargılıyorlar"İfade işlemleri ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildiğini dile getiren Göyük, “Beni Alevi olduğum için yargılıyorlar. Bugüne kadar karakola düşmedim. Solcuyum ama solcu ve sosyalist olduğum için yargılanmıyorum, Alevi olduğum için yargılanıyorum. İfademde buna yer vermediler” dedi. Göyük, mahkemedeki ifadesi ardından “adli kontrol” şartıyla serbest bırakıldı.
İki gün önce muhtarlık mührü ve evrakları Göyük’ten istenildiği ve kayyım olarak da İlçe Özel İdare Müdürü Yasin Zorlu'yu atadı. Göyük’ün yerine atanan Zorlu’nun MHP’li olduğu öğrenildi.”
Bir yere mıhlanıp bırakıldık. Ezber edilmiş aksanlar, dur durak bilmeyen ön yargılar hiç bitmeyecek olan kırmızıçizgi hassasiyetleri içinde memleketin dönüşümü her gün başka bir batağa çıkartılır. Ülkenin en büyük ikinci inanç topluluğu olagelen Aleviliğin henüz doğrudan bir tanımlamasına nail olmayan, kendi haklarını talep ettiklerinde kulaklarını tıkalı tutmaya / görmezden gelmeye devam diyen bir ülke ilerlemiş midir, sahiden bir gram yol almış mıdır? Tecridin, tehdide dönüştüğü, dahası görünür olunan ilk andan itibaren bir tahakküme esaretin dayatıldığı bir zeminde kim nasıl eşit kalabilir ki? Burmadere Muhtarı, Şahismail Göyük’ün başına getirilmiş olandan yola çıkarsak sahici bir yüzleşme ihtimalini, gerçekten sorun çözümleyebilme istemini kim nasıl var edecek, edebilecektir sahiden? Kayyım darbesini memleketin Bakur Kürdistan’ı bölgesinde olağan bir tahayyüle dönüştürmüş, kendi ektiği mezalimi günbegün güncelleyen bir erk, muktedir, iktidar söz konusuyken muhtarlıklara kadar müdahale edilebilen bir yapının, gerçekten demokratikleşme ile ilgili bir meselesi olabilir mi, kalır mı hiç böyle dertleri!
Soluksuz bir biçimde nefret gemiyi azıya alıyor. Yukarıda birbirlerinden farklı görünen o tahakküm hamleleri, sanki rastlantısal birer vakaymış gibi görünen / eylenen her şeyin bir biçimde devamlılığı sağlama alınıyor. Geri zekalı taklidi yaparak aranızda yaşamaya, olan biteni sormuyormuş gibi yaparak, size sezdirmeden aranızda soluk almaya çabalayan, buna mecbur kılınan insanların anlatmaya çalıştıkları bir şey var. Ermeni’yi, Rum’u, Süryani’yi, Ezidi’yi, Mıhellemi’yi, Yahudi’yi, Arabı, Çerkesi, Pomak’ı, Romanı, Alevi’yi, Agnostik’i şunu ya da bunu, şu ya da bu gruptan olanı, kimlikleriyle yaşamaya çalışanları sevmeyen, bir türlü kendisinden bilmeyenlere insan nasıl anlatılabilir ki? İnsan olma hal / erdem / kapsamının, eşit yurttaşlık, doğrudan adalet, kesintisiz hürriyet, sahici bir masumiyet karinesi, gerçekten gerçek bir ayrı gayrısız halde yurttaşlık için daha kaç sınamaya ihtiyaç vardır ki? Tümüyle geçmişini muhafaza edip, yepyeni yıkımlara yol alan, yön açan, gelecek tahayyülüne girişen bir menzilde Türklüğün kurtuluşu, bunca ağır sınamanın ardından o öteki sanılana saldırılarla mı mümkündür. Geleceksiz, şüphesiz ki karanlığın etkin olduğu bir zorbalık çağının var edeceği uçurum, kırım sahnesinin her nesi, her neresi umut olabilir? Evin sahibi biziz biz, yalnızca biziz diyenler kendi kendinize soruyor musunuz, bu hallerle ne sahibi, ne evi, ne barkı... Her şey çürümenin esiri kılınırken. Her gün simsiyah eliyle zapt edilirken. Her şey karabasana esir edilirken. Sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Bülent KILIÇ – AFP – Getty Images via NPR
Meramda Paylaşılan Haberler
Bin 700 Yıllık Kilisede Yoga Yaptılar - Gazete Sabro https://www.gazetesabro.org/2024/11/25/bin-700-yillik-kilisede-yoga-yaptilar/
'Alevilere Eşit Yurttaşlık' Diyen Muhtara Kayyım Atandı - Bianet https://bianet.org/haber/alevilere-esit-yurttaslik-diyen-muhtara-kayyim-atandi-302264
0 notes