#hukuksuz
Explore tagged Tumblr posts
Text
Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz!
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. Bir asrı aşkın demokrasi deneyiminden feyiz alındığı, rehber edildiği ifade olunan bir sahadan mutlak ve kesin bir doğrunun imali söz konusu edilmiyor. Tümden ve doğrudan yıkıma işlevsellik kazandırılıyor. Tek adam rejiminin güncelliği içerisinde tüm o doğru yerle bir edilirken yerine ikame olunan her şeyle bir yalan tiradı güncelleniyor. O yıkım daimi bir biçimde hep sıradana reva görülüyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği bir biçimde talan edilirken, cerahat ve cürümle el yükseltilen bir iktidar şablonu eliyle açıkta doğrunun yıkımı gerçek kılınır. Bugünün yeni yepyeni ülkesi denilen sahnesinin yönetim katıyla iktidar ve tüm bileşenleriyle birlikte kurumsallaştırdığı yerin yönelimi ve sonuçları böyle bariz bir eksiltme halidir. Biyopolitik bir cerahat sarmalı, bütünüyle yaşamı kuşatan bir denklemler toplamında mutlak, kesintisiz bir cerahat imal olunur. Her yanlış her türlü riya, her güne sığdırılan tahakküm / tehdit ve ötesiyle bu cerahat hali ülke diye sunulur. Gündelik yaşam zora koşulurken cerahat, cürüm, cinnet üçlemesine rehin olagelen bir yer var ediliyor, ne eksik, ne fazla.
Düpedüz yalın bir riya ikliminin aralıksız muktedir eliyle çoğaltıldığı zeminde olmasına devam olunan hamlelerle hayat ehveninden alıkonuluyor. Artık itiraz edebilecek bir cüret, bunu ortaklaştırabilecek bir irade, öteki değil bizatihi bu ülkenin ortak yaşam pratiklerine dair bir şeyler söylemek imkansız kılınıyor. Tahakkümü, denetim ve gözetimi var eden ol siyasi manevra kümesinin, onadığı, izin verdiği kesimlerin patırtısı içerisinde doğruluğun izleri yerle bir olunur. Yoksunlaştırma, eksiltme ve tekdüze ezber olunmuş bir ahkam hali eylem bütünlüğünde demokrasinin izleri de tahrif edilir. Bugünün ülkesinin bunca alenen bir sorunlar toplamından mülhem yere dönüşümü ol izahatı, şu anlama gayretin ve bütün o sorgulayabilme çabasının önünün alınmasıyla birlikte söz konusu edilir. Hakikatimiz en kestirmeden yalın bir buhrandır. Birbiriyle bütünleşik, varsılların iktidar kümesindeki erk ile birlikte yazıp, çizip, oynadıkları bir tahayyüller birlikteliğinde o mutlak yazgıymış gibi var edilen yalanlarla hayat dönüştürülür. Milenyumun bir çeyrek asrı devrilirken olmakta olan bütünüyle devamlılığa kavuşturulan bir kere daha devletlinin izninden azade tek bir günün var edilemeyeceğidir. Bütünüyle dibine kadar bodoslama dibine doğru seyreden bir yerde bundan daha açık bir yıkım istikameti söz konusu edilebilir mi? Bu hallerle yol nereye çıkar ki!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetleri sürüyor. Depremlerin vurduğu 11 kentten biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Birlik Mahallesi ile Şüktmeyik mezrası da yaşanan felaketten etkilendi.
Herhangi bir can kaybı yaşanmayan her iki yerleşim yerinde evler ağır hasar gördü. Birlik Mahallesi’nde bulunan 19 hanenin 15’i, Şüktmeyik mezrasındaki 15 hanenin ise 13’ü hakkında yıkım kararı verildi.
Uzun süre çadırlarda kalan depremzedeler sonrasında konteynerlere yerleştirildi. Ancak konteynerde yaşamanın özellikle çocuklar, yaşlılar ve engelliler için getirdiği zorluklar var.
Depremzedeler konteynerlerin yetersiz olmasından kaynaklı kendi imkânlarıyla barınak, lavabo ve duş yerleri inşa ettiklerini kaydetti. Yaşamlarını koşullarını kolaylaştırmaya çalışsalar da bir an önce kendileri için ev yapılması talebinde bulunan depremzedeler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) yapılacak evler için kendilerinden 1,5 ile 4 milyon TL arasında ödeme yapılmasını istediğini söyledi. Depremzedeler, bu parayı verecek imkanlarının olmadığını da ekledi.
'Aylar Geçti, Evler Yok'
Birlik Mahallesi’ndeki evi ağır hasar gören depremzede Hayriye Benice, yetkililerin ‘bugün, yarın, bu ay yapacağız’ dedikleri evler için bugüne kadar adım atılmadığını belirtti. Benice, “Küçücük bir konteyner vermişler, o da su kaçırıyor, soğuk alıyor. Konteynerlerin içinde soğuktan ölüyoruz. Hastalığım var, dizimden ve kalbimden ameliyat oldum. Zaten bu hastalıklarımın hepsi bu soğuktan kaynaklı oluştu. Ne tuvaleti ne mutfağı ne de banyosu, hiçbir şeyi yok. İnsan gıdalarıyla beraber orada nasıl yaşasın?” diye sordu.
'Ev İçin 1.6 Milyon TL İstendi'
AFAD’ın ev için kendilerinden 1 milyon 600 bin TL istediğini söyleyen Hayri Benice, tepkisini “O parayı verebiliyor olsaydık, bir senedir kendi evimizi kendimiz yapardık” diyerek gösterdi. Yaşlı ve hasta olduğunu, bu nedenle daha fazla konteynerde idare edemediklerini dile getiren Benice, evlerinin bir an önce yapılarak, kendilerine verilmesini istedi.
9 Kişi Konteynerde Yaşıyor
9 kişi bir konteynerde kaldıklarını belirten Cemile Yakacı da konteyner yaşamının zorluklarını şöyle dile getirdi: “Bebeğim ve yaşlılarım var. Yaşlı teyze yatalak, kalkamıyor. İhtiyaçlarını 2-3 kişi kaldırıp indirerek karşılıyoruz. Banyo yaptırıyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz çok zorluk yaşıyoruz. Bu bir senedir perişan olduk. Şimdiye kadar çadırda kalıyorduk. Bayramdan sonra konteyner geldi. Tuvaleti, banyosu yok.”
Yakacı, Mart ayına kadar temelleri atılacağı söylenen evlerinin bir an önce yapılmasını istedi.
‘Biz Evimizi, Hayatımızı İstiyoruz’
Ailesiyle konteynerde kalan depremzede Remziye Yakacı ise, geçen 11 aylık zamanda yaşadıklarını “Deprem sonrası hayatımız rezillik içinde geçti. Her türlü sorunu yaşadık Kimse sorunlarımızı dinlemek için gelmiyor. Biz evimizi, hayatımızı istiyoruz” diyerek söze döktü.
5 Bin TL Elektrik Faturası
Konteyneri ısıtmak için elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldıklarını fakat bu kez de 5 bin TL fatura geldiğini söyleyen Benice, TEDAŞ’a gidip ödeyemeyeceklerini söylediklerinde faturanın 2 bin 300’e düşürüldüğünü, onu da borç yaparak ödeyebildiklerini kaydetti. Ev için kendilerinden 4 milyon TL talep edildiğini paylaşan Behice, “İmkanımız yok, bunları düşünmeleri gerekirken milleti daha çok mağdur ediyorlar” diyerek, yapılacak evler için para alınmaması istedi.
AFAD'a Ulaşılamadı
Depremzedelerin dile getirdiği para talebini sormak için aranan AFAD yetkililerine ise ulaşılamadı.”
Doğrunun esamesinin her nasıl okunmadığına başlı başına bu örnek kafi gelecektir. Bir biçimde on bir aydır kendi hallerine terk edilmiş insanların deprem felaketi sonrasında bir kere daha bu defa da devlet eliyle izole edilmelerinin utancı ne yana düşmektedir. Sorgu, sual edeni kalmadığı için artık bir yıkımdan kurtulan insanlara reva görülenler insanlığa sığıyor mudur, sığar mı? Duraksamadan güncellenen her hamleyle bir kere daha yaşama eyleminin önüne setler çekilmeye devam ederken, onca badireden sonra halen ellerindeki o umudu törpüleyebilmek, yok etmek adına olmadık işlerin altına imza atmak neyin nesi, neresi doğrudur? Bitimsiz bir girdabın ortasına terk edilip, kendileri hayatta kalabildikleri için suçluymuş gibi davranılan, bir temel insanlık hakkı olagelen barınma hakkını parasını verirseniz neden olmasına indirgeyen bir yapının hangi eylemi o müşterekleri sağlayacak, sahiden insanların geleceğini düşünmesine müsaade edecektir.
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. 2007 yılının 19 Ocak tarihinde bünyemizde açılmış olan koca bir yaranın ta kendisini de bu bağlamda görmek mümkündür. “Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazete binası önünde o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast tarafından düzenlenen suikast sonucu yaşamını yitirir.” Koca bir boşluk. Bir biçimde hayatlarımızı topyekun etkileyen, bir daha düzeltilemeyecek bir yaranın özneleri arasında yerini alan bir cinayetin ardından çıkagelen her şey bu eğrelti, şu yanlış ve daimi bir biçimde karanlık olageleni de bildirir. Bir düzlemdeki Ermeni kimliğinin hakikatinden bahisler açabilmenin yollarını onca engellemeye rağmen açabilen bir temsilciydi Hrant Dink. 1915’te yaşatılan Medz Yeghern’in hemen ardından sessizliğe gömülmüş, ancak 1965 yılından, birkaç jenerasyonun devinimi sonrasında kendi belleğinde yer edileni arar, sorar, sorgular hale gelmiş bir kimliğin elinde kalanları birleştirerek bir hikayenin tam ve eksiksiz anılmasını / anlaşılmasına çaba sarf eden bir temsildi Hrant Dink. 19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.
Hrant Dink’in katledilmesine giden sürecin başlangıcını oluşturan Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olmasının hikayesinden sonra devamlılığı sağlama alınan sürek avı o eğrelti yolun nasıl da biçimlendirildiğini örnekler. 2019’dan bir haberi aktaralım: “2002-2008 yılları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olan Ergun Güngör, 24 Şubat 2004'te Hrant Dink'le valilikte görüştüklerini, bunu MİT'in istediğini beyan etti.
Güngör, Dink'in Agos Gazetesi'nde Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu iddia ettiği yazının o dönemde infiale yol açtığını söyledi. İstihbarattan gelen kişilerin Dink'le bir görüşme ayarlanmasını istediklerini aktaran Güngör, "Böyle bir görüşmenin vali izni olmadan yapamayacağımı söyledim. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme gerçekleşti. İstihbarat görevlileri yanımdayken Dink’i aradım. Kendisiyle toplumda oluşan bu hassasiyeti konuşmak istediğimizi ve habere konu olan belgeleri görmek istediğimizi söyledim. Kendisi davetimiz üzerine geldi" ifadeleri kullandı.
Güngör, MİT mensuplarına "Sizi Dink'e ne olarak tanıtayım?" diye sorduğu, MİT çalışanlarının "Yakınlarım dersiniz" dediklerini iddia etti. Dink'in verdiği evrakları MİT mensuplarının aldığını söyleyen Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi.
Güngör'e mahkemede MİT mensuplarının konuyla ilgili ifadeleri hatırlatıldı. MİT çalışanları söz konusu görüşmeyle ilgili "Valilik'e gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı" yanıtını vermişti. Güngör bunu reddederek “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” sözlerini kullandı.”
Doğrunun varlığının hiç edildiği bir zeminde sadece Ergun Güngör’ün açık ettikleri dahi her nasıl bir karanlık kozanın imal olunduğunu örnekler. İçine çekilen ötekisi için alenen kurulmuş olagelen yok etme şablonunun istikametini bildirir, zamanında. On yedi koca yıl sonra varılan menzilde, adaletin küflü bir tahayyüle indirgenişi söz konusu olur. Ol samast denen meczubun arkasının toplandığı, çetenin diğer üyelerinin de kahraman edasıyla karşılandığı bir zeminde her yanlış, her kötülük bir kere daha devletli eliyle ya da yönlendirmesiyle taltif olunur. Ki kamu personelinin Cerrah’tan, Güler’e, Öz’den, Uzun, Akyürek, Güngör ve nicesinin davada yargılanmaları bir yana, o cinayetteki payları göz ardı olunur, olundu. Bu kadar zaman sonrasında elde kalakalan sadece bir avuç hayalden ötesi kılınmaz. Düzenin var ettiği öteki nefretinin bugünün çok daha açık bir biçimde hedef kılmaları beraberinde taşıdığı bir zeminde Devletin tüm kliklerinin bir düzlemde pay ve eylemde fail olduğu cinayetlerden birisi olarak kalmaya devam edendir Hrant Dink cinayeti. Onca zaman sonrasında ortaya çıkan garabetlik adalet seremonisinin hiçbir biçimde / anlamda hakikate yer bıraktırmayan bir eğrelti, eksik, gedik haller toplamında o adalet çalınmıştır. Hrant Dink Vakfı’nın sitesinden davanın geniş bir özetine, alınan karar ve ardından çıkagelen karanlığın nasıl biçimlendirilmeye devam olunduğunun yansısına göz atılabilir. Bir memleketin alnına çalınmış koca bir leke haline dönüşen, Ermeni’nin yarasının da ötesini simgeleştiren, onca zaman sonrasında halen yerinde sayan ülkenin korkunç hayal kırıklığından bir kesit yaşamdaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Öyle ya da böyle doğrunun esamesinin geçmediği / bilinmediği bir zeminde takvimler bir kere daha acıya çıkıyor. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitliksiz, Ahparigsiz... Eksik. Umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Berge ARABIAN – Agos Gazetesi
#söz hakkı#meram#mesele#hrant dink#adalet 101#sınırsız#gerçeklik#biyopolitika#ermeni#medz yeghern#acı#yoksunluk#adaletsiz#hukuksuz#geleceksiz#izler#ahparig#amed#deprem#fecaat#sarmal#fasit döngü#hayat nereye#mesel#insanlık101#gören#anlam#arzihal#yara#türkiye gerçeği
6 notes
·
View notes
Text
Tanju Özcan’ın Hukuksuzluğuna Karşı Bakanlık Harekete Geçti
1 minute Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın Suriyeli muhacirlere yönelik ırkçı ve hukuksuz uygulamaları yıllardır gündemdeydi. Ancak hükümet, Özcan’ın son itirafları üzerine harekete geçti. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Özcan hakkında Suriyelilere yönelik ifadeleri nedeniyle soruşturma başlatıldığını duyurdu. Özcan, katıldığı bir televizyon…
#Adalet Bakanı Yılmaz Tunç#Bolu Belediye Başkanlığı#Bolu Belediye Başkanı#Bolu Suriyeli politikası#CHP disiplin süreci#hukuksuz kararlar#Suriyeli muhacirler#Suriyelilere yönelik uygulamalar#Tanju Özcan#Tanju Özcan itiraf#Tanju Özcan soruşturma#yerel seçimler 2024#ırkçı uygulamalar
0 notes
Text
Kılıçdaroğlu'na Zorla Getirme Kararı: Tepkiler ve Gelişmeler
Mahkeme Kararı ve Tepkiler İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesi, AKP’li Cumhurbaşkanı ve Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın eski avukatı Mustafa Doğan İnal’a yönelik hakaret suçlamasıyla yürütülen davada, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında zorla getirme kararı vermiştir. Bu karar, birçok kesimden sert tepkilere yol açmıştır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, zorla…
#Özgür Özel#chp#hukuksuz karar#Kılıçdaroğlu#Mahkeme#Mustafa Doğan İnal#siyasi gerilim#yargı bağımsızlığı#zorla getirme kararı
0 notes
Text
Bursa Tüketiciler Derneği, TÜVTÜRK Ödemelerine Dikkat Çekti
Bursa Tüketiciler Derneği’nden Önemli Açıklama Bursa Tüketiciler Derneği (BTD) Başkanı Sıtkı Yılmaz, TÜVTÜRK araç muayene istasyonlarında kredi kartı ile yapılan ödemelerde yaşanan sorunların arttığını vurgulayarak, “Ödeme Kuruluşu Hizmet Bedeli” ve verilen hizmetin ayrı KDV tutarının alınmasıyla ilgili şikayetlerin her geçen gün çoğaldığını belirtti. Yılmaz, kredi kartı ile tek çekim yapılan…
#Araç Muayene#Bursa Tüketiciler Derneği#ekonomik çıkarlar#hukuksuz uygulama#Kredi Kartı#ödeme sorunları#Sıtkı Yılmaz#tüketici hakları#TÜVTÜRK
0 notes
Text
FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA MÜCADELE!
Türkiye’de 22 yıldır iktidarda olan siyasal İslamcı AKP, 2018’den bu yana MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı aracılığıyla ülkede faşizmin bayrağını dalgalandırırken buna karşı Cumhuriyetçi merkez partilerin ve sol kanadın izlediği stratejilerin de sorgulanması gerek.
En yakın seçimlere bakarsak, 2018 genel seçimlerinde partilerin ittifak yapması için seçim kanunu değiştirildikten sonra kurulan Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı, bir yanlışlar silsilesi yaratarak bugün içinde bulunduğumuz sonucu doğurdu.
AKP hukuk devletini çiğneyerek Türkiye’de rejim değişikliği yaptı ve zaman içinde ittifaka Büyük Birlik Partisi ile Yeniden Refah Partisi’ni katıp HÜDA PAR’ın dışarıdan desteğini alırken; CHP ise Millet İttifakı’nı korumak ve sağdan oy almak stratejisine saplandığından parti Kılıçdaroğlu yönetiminde, tam üç yıl önce bu köşede yazdığım gibi, ortanın sağına çekildi.
Ve muhalefet 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde de halkın karşısına seçenek olarak CHP ile birlikte sağ partilerden oluşan Millet İttifakı’nı çıkardı; ittifakta toplumda karşılığı olmayan tarikat savunucusu dinci partiler ile AKP’den kopan siyasal İslamcıların liderliğindeki ufak partiler de yer aldı. Sonuçta taklit aslını güçlendirdi ve haksız, hukuksuz, hileli seçimler sonucunda yine Cumhur İttifakı kazandı.
HDP’nin girişimiyle kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı, sol ve sosyalist oyları HDP güdümüne alma çabasına dönüşünce, bu ittifak dışında kalan sol partiler Sosyalist Güç Birliği’ni kurdu ancak gereken ivme yaratılamadığından etkili olamadı.
Bu hataları hatırlarsak Fransa’da faşizme karşı üç haftada sağlanan birlikteliğin nasıl sonuç verdiğini görebiliriz.
Türkiye için ÖNCELİKLİ SEÇİM HEDEFİ bellidir: O da LAİK CUMHURİYET ile sorunu olanlarla değil, LAİK CUMHURİYET’i ve HUKUK DEVLETİ’ni yaşatmak için gerçek bir mücadele verenlerle birlikte, ASIL TEHLİKE olan emperyalizm destekli siyasal İslamın yani faşizmin iktidarını engellemektir.
“Faşizme karşı omuz omuza!” sloganının gereğini yapmak için bu aşamada akılcı strateji budur!
12 notes
·
View notes
Text
Hala Erdoğan ekonomiyi düzeltmeye çalışıyor, çabalıyor ama başaramayacak diyen muhalif görünümlü kişiler konuşup duruyor! Herhangi bir şeyin düzelmesi için çabalamıyor yahu anlayın artık. Tek yaptığı bu ülkeyi fakirleştirmek. Her geçen gün daha da fakir hale getirmek. Erdoğan ülkeye 10 milyon kim olduğu belirsiz (terörist mi?, canlı bomba mı?, sapık mı?, hırsız mı?) yabancıyı ülkeye soktu. Evimize, yemeğimize, işimize ortak etti. Ümmetcilik adı altında ağzını açanı 'Irkçı' diyerek toplumu tarihin daha önce tanık olmadığı kadar kutuplaştırdı. Yetmedi bunun üzerine 'Nas var Nas!" diyerek faizi tüm dünyanın aksine düşürüp inanılmaz bir enflasyona sebep oldu. Bunu şimdi bilmeyerek mi yaptı? İstemeden mi oldu? Kazayla mı oldu bunlar? Tabi ki hayır! Ülkemizin vatandaşlığını bile nakite çevirdi! Neden? Mehmet Şimşek gelmiş de ülkenin ekonomisini düzeltecekmiş! Neyi düzeltecek? Üretime yönelik bir maliye politikası mı var ortada? Enflasyon bazal etkiyle düşse ne olacak ki? Gelir adaletsizliği mi düzelecek? Asla. Mehmet Şimşek üstelik hukuksuz vergiler de getiriyor kafasına göre. Normal bir hukuk devletinde canının istediği gibi vergi getiremezsin. Yani "halkı nasıl soyarım?" sorusunun üzerine kurguladığı bir vergi sistemini halka dayatamazsınız. Velhasıl bizler kasıtlı ve organize bir şekilde fakirleştirilmeye, soyulmaya devam ediyoruz. Hepsi kasıtlı ve üzerimizde uygulanan bir planın parçası!
3 notes
·
View notes
Text
🗣️ Son Yirmi Yılda Yapılan İhaneti Yüz Yıl Geçse Unutamayız
Önce ülkenin tek bir kişiyle yönetilmesinin yolunu hukuksuz ve hilelerle dolu yöntemler ile açtılar.
Sonra geçmişte yaptırdıkları suçların verdiği olanak ile yumuşak karnı gereği batı sömürge çetesinin her talebini yapar duruma geldiler.
Yaşam pahalılığı küresel çetelerin ve yerli işbirlikçi çetelerin bu zihniyetle el birliği içinde dayattığı bir sonuçtur.
Sebep özelleştirilmeler ile ülkenin üretim ve hizmet araçları ile tüm gücünü kodamanlara kaptırmalarıdır. Bunun sonradan bir tehdide dönüşeceğini öngörecek bir iradeye sahip olmadıklarını biliyor ve bunu isteyerek yapıyorlardı. Fetö terör örgütüne bilerek ve isteyerek aldandıkları gibi. Fetö terör örgütünü de zaten batı çetesi kullanıyordu.
Bugün devlet yok şirketler var diyen tehdide sesi çıkamayan ve Türk ulusunu bu çetenin şirketlerine müşteri yaparak soyduruyorlar.
Dış güçler palavrası bu işbirliğinin üzerine örtü çekmek ve nas ile kandırdığı kitlesini diri tutarak kendine olan desteği dini siyasete alet ederek başarıyor.
Din siyasetine aldanan melez Türkler kendilerine müslüman dışında bir kimlik ile ifade edemez hale bu şekilde geldiler.
Ortadoğu müslümanları ile aralarında bugün nerdeyse hiçbir fark kalmadı.
Onlar petrolün batı çetesi ve onların yerli taşeronluğunu yapanlara kaynak olarak aktarılmasına nasıl göz yumuyor ise bugün ülkemizde bu melez müslümanlar yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarının ve yurttaşlığın haraç mezat satışına da göz yumuyorlar. Zaten yirmi yıldır madenlerin çıkartılmasını Lozan'ın gizli maddeleri engel oluyor yalanına inanan kitleden yurttaş iradesi beklemek çok safça olur.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#ihanet
2 notes
·
View notes
Note
burda bile akpli mi var aq popüler kültür koleleri chpye verir ne demek
yok ya trolluk yapiyo belli. akli olan herkes hak hukuk ozgurluk icin savas verdigimizi biliyor selahattin demirtas hukuksuz atiliyor cikartilip duzgunce yargilanmasi bizim insani savasimiz. yarin bir gun seni beni de kanunsuz hapse mahkum edemesinler diye ugrasiyoruz burda. sana ters gelen kisinin madur olmasina goz yumarsan aynisini sana yaptiklarinda da kimse senin icin savasmaz bro
10 notes
·
View notes
Text
Hakkında soruşturma açılan Tanju Özcan: Yaptıklarımı yapmaya gerekirse devam edeceğim
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, katılmış olduğu bir Youtube programında, “Suriyelilerin iş yeri ruhsatlarını hukuksuz şekilde iptal ettim. İdari yargıya gitseler kazanabilirlerdi. Hala Bolu’dan gitmediklerini görünce, sularına 10 kat zam yaptım. Bu da hukuksuzdu” dedi. Hakkaniyet Bakanı Yılmaz Tunç, toplumsal medyadan yapmış olduğu paylaşımda, “Bolu Belediye Başkanı hakkında ülkemizdeki…
View On WordPress
0 notes
Link
1 note
·
View note
Text
Özgür Özelden Mesaj:“Yargıyı ve Gazetecileri Rahat Bırakın”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, gazeteci Özlem Gürses’in gözaltına alınmasına ilişkin sert açıklamalarda bulundu. Özel, yargının siyasallaştırıldığını ve gazetecilere gözdağı verilmeye çalışıldığını belirtti. “Gazetecilere Gözdağı Veriliyor” Özel, iktidarın yargıyı siyasallaştırarak gazeteciler üzerinde baskı kurduğunu ifade etti. Açıklamasında, “İktidarın siyasallaştırdığı yargı, gazetecilere gözaltılarla gözdağı vermeye devam ediyor.” dedi. “Çağrılsa İfadeye Gidecekti” Gazeteci Özlem Gürses’in canlı yayında sarf ettiği ve anlam kaymasına uğradığı belirtilen bir cümle üzerinden linç edildiğini söyleyen Özel, bu durumun ardından apar topar gözaltına alınmasının hukuksuz olduğunu savundu. Özel, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Gazeteci Özlem Gürses, canlı yayın şartlarında anlam kaymasına uğradığı belli bir cümle nedeniyle önce linç ettirildi. Şimdi de çağrılsa ifadeye gidecekken, İstanbul’a özel görevle atanan Başsavcının talimatı ile apar topar gözaltına alındı.” “Yargıyı ve Gazetecileri Rahat Bırakın” Gözaltı kararına tepki gösteren CHP Genel Başkanı, hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığını belirtti ve yetkililere çağrıda bulundu: “Bu hukuksuzluğa bir an önce son verin. Yargıyı da gazetecileri de rahat bırakın.” Gazetecilere Yönelik Baskılar Devam Ediyor Özgür Özel’in açıklamaları, Türkiye’de gazetecilere yönelik baskılar konusundaki tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. Özlem Gürses’in gözaltına alınması, basın özgürlüğü ve yargının bağımsızlığı konularında eleştirilere yol açtı. Konuya ilişkin kamuoyunun tepkileri büyürken, gazetecilere yönelik uygulamaların demokrasinin temel ilkeleriyle çeliştiği yönündeki eleştiriler giderek artıyor. Read the full article
0 notes
Text
Ümraniye’de pankart krizi! Site Yönetimi, Belediye ve Restoran karşı karşıya...
https://pazaryerigundem.com/haber/195861/umraniyede-pankart-krizi-site-yonetimi-belediye-ve-restoran-karsi-karsiya/
Ümraniye’de pankart krizi! Site Yönetimi, Belediye ve Restoran karşı karşıya...
İstanbul Ümraniye’de bulunan Yeşil Vadi Konakları sitesi, son günlerde gergin bir tartışmanın merkezi oldu. Site yönetimi, Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım’ı protesto etmek amacıyla çarpıcı bir pankart astı.
İSTANBUL (İGFA) – İstanbul Ümraniye’de yaşanan Tartışmaya konu olan olayda, siteye ait güvenlik duvarının belediye emriyle yıkıldığı öne sürülürken, iddialar hem site sakinleri hem de ilgili restoran tarafından farklı açıklamalarla yalanlandı.
Site yönetimi, belediyenin kararına tepki göstererek binalar arasına, “Posterini asmış, oy da vermiştik. Allah bizim belamızı…” ifadelerinin yer aldığı bir pankart astı. Söz konusu pankart, iki saat içerisinde kaldırılsa da sosyal medyada ve kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Site yönetimi, güvenlik duvarının “kaçak bir restoran için yıkıldığını” öne sürerek belediyeye tepki gösterdi.
SİTE SAKİNLERİNDEN PANKARTA TEPKİ
Ancak site sakinleri, yönetimin bu hareketini desteklemediklerini belirterek sert tepki gösterdi. Yapılan açıklamada, pankartın site sakinlerinin ortak görüşünü temsil etmediği ifade edilerek, “Site yönetiminin izinsiz ve provokatif bir şekilde bu pankartı astığı” belirtildi. Açıklamada ayrıca duvarın “zaten kaçak yapıldığı”, mahkeme kararlı yıkımın hukuka uygun şekilde gerçekleştirildiği vurgulandı.
RESTORANDAN YALANLAMA VE SUÇ DUYURUSU
Olayın odağındaki restoran ise avukatları aracılığıyla bir açıklama yaparak iddiaları reddetti. Açıklamada, site yönetiminin gece saatlerinde restoran önüne beton duvar örüp dikenli tel çektiği ve böylece giriş çıkışları engellediği öne sürüldü. Restoran avukatları, “Duvar, mimari projede yer almamaktadır ve mahkeme, bu duvarın kaldırılmasına karar vermiştir. Ümraniye Belediyesi de mahkeme kararını uygulamış ve duvarı yıkmıştır. Ancak site yönetimi tarafından asılan pankart, restoranımızı kaçak gibi göstermekte ve itibarımızı zedelemektedir. Bu nedenle hukuki yollara başvuracak ve suç duyurusunda bulunacağız.” dedi.
HUKUKİ SÜREÇ DEVAM EDİYOR
Yaşanan olayla ilgili tartışmalar büyürken, tarafların hukuki süreçleri takip edeceği belirtildi. Site yönetimi, yıkımın hukuksuz olduğunu savunmaya devam ederken, restoran yetkilileri ise iddiaların asılsız olduğunu ve itibar kaybına uğradıklarını öne sürerek yasal haklarını arayacaklarını ifade etti.
Kamuoyunu ikiye bölen bu olayın nasıl sonuçlanacağı ise mahkemelerin vereceği kararla netlik kazanacak.
0 notes
Text
SES Çanakkale Şubesi'nden Sağlık Hizmetlerine Dikkat Çeken Bülten
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Çanakkale Şubesi, il genelinde sağlık hizmetlerinde yaşanan aksaklıkları gün yüzüne çıkaran bir bülten yayımladı. Bültende, atıl halde bulunan birçok sağlık ve sosyal hizmet binasının durumu ele alındı. “Tasarruf tedbirlerinden bahsedenler, şehrin en merkezi yerindeki bu binaları kaderine terk etmiş durumda” ifadesiyle bu duruma dikkat…
#Çanakkale#Bülten#Hastane#hukuksuz uygulamalar#Kemoterapi#patoloji laboratuvarı#Sağlık Emekçileri#Sağlık Hizmetleri#Ses#Sorunlar#Sosyal Hizmet
0 notes
Text
Pamukkale Üniversitesi’nde kontrolsüz besin satışı tezi
Pamukkale Üniversitesi’nde kontrolsüz besin satışı teziDenizli’de bulunan Pamukkale Üniversitesi’nde İktisadi İşletme çalışanlarının kontrat görüşmelerinde mutabakat sağlanamaması üzerine başlattığı grev 13 gündür sürüyor. Grev sürecinde üniversite, öğrencilere grev kırdırmak da dahil olmak üzere birçok yöntemsiz uygulamaya girişti. Son olarak, emekçilerin örgütlü olduğu Türkiye Otel Lokanta Dinlenme Yerleri Emekçileri Sendikası (TOLEYİS) kelam konusu işletmelerde, besin mühendisi kontrolü olmadan yemek satıldığını öne sürdü. Husus hakkında Cumhuriyet’e konuşan TOLEYİS İletişim Başkanı Kenan Karabulut, “Yönetmelik mucibince zarurî olan besin mühendisi greve çıkınca kontrolsüz biçimde öğrenci ve vatandaşlara satıldığı ortaya çıktı. Bu durum, halk sıhhatini önemli bir tehlikeye sokmakta” dedi. ‘MÜCADELEMİZ SÜRÜYOR’ Pamukkale Üniversitesi yönetiminin bu hukuksuzluklara son vermesi ve yasal kurallara uygun bir çalışma ortamı oluşturması gerektiğini vurgulayan Karabulut kelamlarını şöyle sürdürdü: Sendika olarak bu hukuksuzluklara karşı kamuoyunun dikkatini çekmek ve gerekli adımların atılmasını sağlamak ismine çalışmalarımız sürüyor. Besin mühendisi olmadan yapılan üretimin, öğrencilerin yasadışı formda çalıştırılmasının ve üniversite idaresinin bu hukuksuz uygulamalarının karşısında duracağız.”Cumhuriyethttps://hepsigundem.com/pamukkale-universitesinde-kontrolsuz-besin-satisi-tezi/?fsp_sid=3023
0 notes
Text
HALKIN TEPKİSİNİ TEHDİTLE BOĞAMAZSINIZ!
Bahçeli, Destici!
Hayırdır beyler, anayasanın toptan hükümsüz kılındığını mı düşünüyorsunuz ki anayasada var olan protesto hakkını kullanan halkı tehdit ediyorsunuz?
Bu hukuksuz zorba söylemlerinizin dayanağı nedir açıklayın da bilelim!
6 notes
·
View notes