#hukuksuz
Explore tagged Tumblr posts
Text
Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz!
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. Bir asrı aşkın demokrasi deneyiminden feyiz alındığı, rehber edildiği ifade olunan bir sahadan mutlak ve kesin bir doğrunun imali söz konusu edilmiyor. Tümden ve doğrudan yıkıma işlevsellik kazandırılıyor. Tek adam rejiminin güncelliği içerisinde tüm o doğru yerle bir edilirken yerine ikame olunan her şeyle bir yalan tiradı güncelleniyor. O yıkım daimi bir biçimde hep sıradana reva görülüyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği bir biçimde talan edilirken, cerahat ve cürümle el yükseltilen bir iktidar şablonu eliyle açıkta doğrunun yıkımı gerçek kılınır. Bugünün yeni yepyeni ülkesi denilen sahnesinin yönetim katıyla iktidar ve tüm bileşenleriyle birlikte kurumsallaştırdığı yerin yönelimi ve sonuçları böyle bariz bir eksiltme halidir. Biyopolitik bir cerahat sarmalı, bütünüyle yaşamı kuşatan bir denklemler toplamında mutlak, kesintisiz bir cerahat imal olunur. Her yanlış her türlü riya, her güne sığdırılan tahakküm / tehdit ve ötesiyle bu cerahat hali ülke diye sunulur. Gündelik yaşam zora koşulurken cerahat, cürüm, cinnet üçlemesine rehin olagelen bir yer var ediliyor, ne eksik, ne fazla.
Düpedüz yalın bir riya ikliminin aralıksız muktedir eliyle çoğaltıldığı zeminde olmasına devam olunan hamlelerle hayat ehveninden alıkonuluyor. Artık itiraz edebilecek bir cüret, bunu ortaklaştırabilecek bir irade, öteki değil bizatihi bu ülkenin ortak yaşam pratiklerine dair bir şeyler söylemek imkansız kılınıyor. Tahakkümü, denetim ve gözetimi var eden ol siyasi manevra kümesinin, onadığı, izin verdiği kesimlerin patırtısı içerisinde doğruluğun izleri yerle bir olunur. Yoksunlaştırma, eksiltme ve tekdüze ezber olunmuş bir ahkam hali eylem bütünlüğünde demokrasinin izleri de tahrif edilir. Bugünün ülkesinin bunca alenen bir sorunlar toplamından mülhem yere dönüşümü ol izahatı, şu anlama gayretin ve bütün o sorgulayabilme çabasının önünün alınmasıyla birlikte söz konusu edilir. Hakikatimiz en kestirmeden yalın bir buhrandır. Birbiriyle bütünleşik, varsılların iktidar kümesindeki erk ile birlikte yazıp, çizip, oynadıkları bir tahayyüller birlikteliğinde o mutlak yazgıymış gibi var edilen yalanlarla hayat dönüştürülür. Milenyumun bir çeyrek asrı devrilirken olmakta olan bütünüyle devamlılığa kavuşturulan bir kere daha devletlinin izninden azade tek bir günün var edilemeyeceğidir. Bütünüyle dibine kadar bodoslama dibine doğru seyreden bir yerde bundan daha açık bir yıkım istikameti söz konusu edilebilir mi? Bu hallerle yol nereye çıkar ki!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetleri sürüyor. Depremlerin vurduğu 11 kentten biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Birlik Mahallesi ile Şüktmeyik mezrası da yaşanan felaketten etkilendi.
Herhangi bir can kaybı yaşanmayan her iki yerleşim yerinde evler ağır hasar gördü. Birlik Mahallesi’nde bulunan 19 hanenin 15’i, Şüktmeyik mezrasındaki 15 hanenin ise 13’ü hakkında yıkım kararı verildi.
Uzun süre çadırlarda kalan depremzedeler sonrasında konteynerlere yerleştirildi. Ancak konteynerde yaşamanın özellikle çocuklar, yaşlılar ve engelliler için getirdiği zorluklar var.
Depremzedeler konteynerlerin yetersiz olmasından kaynaklı kendi imkânlarıyla barınak, lavabo ve duş yerleri inşa ettiklerini kaydetti. Yaşamlarını koşullarını kolaylaştırmaya çalışsalar da bir an önce kendileri için ev yapılması talebinde bulunan depremzedeler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) yapılacak evler için kendilerinden 1,5 ile 4 milyon TL arasında ödeme yapılmasını istediğini söyledi. Depremzedeler, bu parayı verecek imkanlarının olmadığını da ekledi.
'Aylar Geçti, Evler Yok'
Birlik Mahallesi’ndeki evi ağır hasar gören depremzede Hayriye Benice, yetkililerin ‘bugün, yarın, bu ay yapacağız’ dedikleri evler için bugüne kadar adım atılmadığını belirtti. Benice, “Küçücük bir konteyner vermişler, o da su kaçırıyor, soğuk alıyor. Konteynerlerin içinde soğuktan ölüyoruz. Hastalığım var, dizimden ve kalbimden ameliyat oldum. Zaten bu hastalıklarımın hepsi bu soğuktan kaynaklı oluştu. Ne tuvaleti ne mutfağı ne de banyosu, hiçbir şeyi yok. İnsan gıdalarıyla beraber orada nasıl yaşasın?” diye sordu.
'Ev İçin 1.6 Milyon TL İstendi'
AFAD’ın ev için kendilerinden 1 milyon 600 bin TL istediğini söyleyen Hayri Benice, tepkisini “O parayı verebiliyor olsaydık, bir senedir kendi evimizi kendimiz yapardık” diyerek gösterdi. Yaşlı ve hasta olduğunu, bu nedenle daha fazla konteynerde idare edemediklerini dile getiren Benice, evlerinin bir an önce yapılarak, kendilerine verilmesini istedi.
9 Kişi Konteynerde Yaşıyor
9 kişi bir konteynerde kaldıklarını belirten Cemile Yakacı da konteyner yaşamının zorluklarını şöyle dile getirdi: “Bebeğim ve yaşlılarım var. Yaşlı teyze yatalak, kalkamıyor. İhtiyaçlarını 2-3 kişi kaldırıp indirerek karşılıyoruz. Banyo yaptırıyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz çok zorluk yaşıyoruz. Bu bir senedir perişan olduk. Şimdiye kadar çadırda kalıyorduk. Bayramdan sonra konteyner geldi. Tuvaleti, banyosu yok.”
Yakacı, Mart ayına kadar temelleri atılacağı söylenen evlerinin bir an önce yapılmasını istedi.
‘Biz Evimizi, Hayatımızı İstiyoruz’
Ailesiyle konteynerde kalan depremzede Remziye Yakacı ise, geçen 11 aylık zamanda yaşadıklarını “Deprem sonrası hayatımız rezillik içinde geçti. Her türlü sorunu yaşadık Kimse sorunlarımızı dinlemek için gelmiyor. Biz evimizi, hayatımızı istiyoruz” diyerek söze döktü.
5 Bin TL Elektrik Faturası
Konteyneri ısıtmak için elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldıklarını fakat bu kez de 5 bin TL fatura geldiğini söyleyen Benice, TEDAŞ’a gidip ödeyemeyeceklerini söylediklerinde faturanın 2 bin 300’e düşürüldüğünü, onu da borç yaparak ödeyebildiklerini kaydetti. Ev için kendilerinden 4 milyon TL talep edildiğini paylaşan Behice, “İmkanımız yok, bunları düşünmeleri gerekirken milleti daha çok mağdur ediyorlar” diyerek, yapılacak evler için para alınmaması istedi.
AFAD'a Ulaşılamadı
Depremzedelerin dile getirdiği para talebini sormak için aranan AFAD yetkililerine ise ulaşılamadı.”
Doğrunun esamesinin her nasıl okunmadığına başlı başına bu örnek kafi gelecektir. Bir biçimde on bir aydır kendi hallerine terk edilmiş insanların deprem felaketi sonrasında bir kere daha bu defa da devlet eliyle izole edilmelerinin utancı ne yana düşmektedir. Sorgu, sual edeni kalmadığı için artık bir yıkımdan kurtulan insanlara reva görülenler insanlığa sığıyor mudur, sığar mı? Duraksamadan güncellenen her hamleyle bir kere daha yaşama eyleminin önüne setler çekilmeye devam ederken, onca badireden sonra halen ellerindeki o umudu törpüleyebilmek, yok etmek adına olmadık işlerin altına imza atmak neyin nesi, neresi doğrudur? Bitimsiz bir girdabın ortasına terk edilip, kendileri hayatta kalabildikleri için suçluymuş gibi davranılan, bir temel insanlık hakkı olagelen barınma hakkını parasını verirseniz neden olmasına indirgeyen bir yapının hangi eylemi o müşterekleri sağlayacak, sahiden insanların geleceğini düşünmesine müsaade edecektir.
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. 2007 yılının 19 Ocak tarihinde bünyemizde açılmış olan koca bir yaranın ta kendisini de bu bağlamda görmek mümkündür. “Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazete binası önünde o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast tarafından düzenlenen suikast sonucu yaşamını yitirir.” Koca bir boşluk. Bir biçimde hayatlarımızı topyekun etkileyen, bir daha düzeltilemeyecek bir yaranın özneleri arasında yerini alan bir cinayetin ardından çıkagelen her şey bu eğrelti, şu yanlış ve daimi bir biçimde karanlık olageleni de bildirir. Bir düzlemdeki Ermeni kimliğinin hakikatinden bahisler açabilmenin yollarını onca engellemeye rağmen açabilen bir temsilciydi Hrant Dink. 1915’te yaşatılan Medz Yeghern’in hemen ardından sessizliğe gömülmüş, ancak 1965 yılından, birkaç jenerasyonun devinimi sonrasında kendi belleğinde yer edileni arar, sorar, sorgular hale gelmiş bir kimliğin elinde kalanları birleştirerek bir hikayenin tam ve eksiksiz anılmasını / anlaşılmasına çaba sarf eden bir temsildi Hrant Dink. 19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.
Hrant Dink’in katledilmesine giden sürecin başlangıcını oluşturan Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olmasının hikayesinden sonra devamlılığı sağlama alınan sürek avı o eğrelti yolun nasıl da biçimlendirildiğini örnekler. 2019’dan bir haberi aktaralım: “2002-2008 yılları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olan Ergun Güngör, 24 Şubat 2004'te Hrant Dink'le valilikte görüştüklerini, bunu MİT'in istediğini beyan etti.
Güngör, Dink'in Agos Gazetesi'nde Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu iddia ettiği yazının o dönemde infiale yol açtığını söyledi. İstihbarattan gelen kişilerin Dink'le bir görüşme ayarlanmasını istediklerini aktaran Güngör, "Böyle bir görüşmenin vali izni olmadan yapamayacağımı söyledim. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme gerçekleşti. İstihbarat görevlileri yanımdayken Dink’i aradım. Kendisiyle toplumda oluşan bu hassasiyeti konuşmak istediğimizi ve habere konu olan belgeleri görmek istediğimizi söyledim. Kendisi davetimiz üzerine geldi" ifadeleri kullandı.
Güngör, MİT mensuplarına "Sizi Dink'e ne olarak tanıtayım?" diye sorduğu, MİT çalışanlarının "Yakınlarım dersiniz" dediklerini iddia etti. Dink'in verdiği evrakları MİT mensuplarının aldığını söyleyen Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi.
Güngör'e mahkemede MİT mensuplarının konuyla ilgili ifadeleri hatırlatıldı. MİT çalışanları söz konusu görüşmeyle ilgili "Valilik'e gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı" yanıtını vermişti. Güngör bunu reddederek “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” sözlerini kullandı.”
Doğrunun varlığının hiç edildiği bir zeminde sadece Ergun Güngör’ün açık ettikleri dahi her nasıl bir karanlık kozanın imal olunduğunu örnekler. İçine çekilen ötekisi için alenen kurulmuş olagelen yok etme şablonunun istikametini bildirir, zamanında. On yedi koca yıl sonra varılan menzilde, adaletin küflü bir tahayyüle indirgenişi söz konusu olur. Ol samast denen meczubun arkasının toplandığı, çetenin diğer üyelerinin de kahraman edasıyla karşılandığı bir zeminde her yanlış, her kötülük bir kere daha devletli eliyle ya da yönlendirmesiyle taltif olunur. Ki kamu personelinin Cerrah’tan, Güler’e, Öz’den, Uzun, Akyürek, Güngör ve nicesinin davada yargılanmaları bir yana, o cinayetteki payları göz ardı olunur, olundu. Bu kadar zaman sonrasında elde kalakalan sadece bir avuç hayalden ötesi kılınmaz. Düzenin var ettiği öteki nefretinin bugünün çok daha açık bir biçimde hedef kılmaları beraberinde taşıdığı bir zeminde Devletin tüm kliklerinin bir düzlemde pay ve eylemde fail olduğu cinayetlerden birisi olarak kalmaya devam edendir Hrant Dink cinayeti. Onca zaman sonrasında ortaya çıkan garabetlik adalet seremonisinin hiçbir biçimde / anlamda hakikate yer bıraktırmayan bir eğrelti, eksik, gedik haller toplamında o adalet çalınmıştır. Hrant Dink Vakfı’nın sitesinden davanın geniş bir özetine, alınan karar ve ardından çıkagelen karanlığın nasıl biçimlendirilmeye devam olunduğunun yansısına göz atılabilir. Bir memleketin alnına çalınmış koca bir leke haline dönüşen, Ermeni’nin yarasının da ötesini simgeleştiren, onca zaman sonrasında halen yerinde sayan ülkenin korkunç hayal kırıklığından bir kesit yaşamdaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Öyle ya da böyle doğrunun esamesinin geçmediği / bilinmediği bir zeminde takvimler bir kere daha acıya çıkıyor. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitliksiz, Ahparigsiz... Eksik. Umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Berge ARABIAN – Agos Gazetesi
#söz hakkı#meram#mesele#hrant dink#adalet 101#sınırsız#gerçeklik#biyopolitika#ermeni#medz yeghern#acı#yoksunluk#adaletsiz#hukuksuz#geleceksiz#izler#ahparig#amed#deprem#fecaat#sarmal#fasit döngü#hayat nereye#mesel#insanlık101#gören#anlam#arzihal#yara#türkiye gerçeği
6 notes
·
View notes
Text
Kılıçdaroğlu'na Zorla Getirme Kararı: Tepkiler ve Gelişmeler
Mahkeme Kararı ve Tepkiler İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesi, AKP’li Cumhurbaşkanı ve Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın eski avukatı Mustafa Doğan İnal’a yönelik hakaret suçlamasıyla yürütülen davada, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında zorla getirme kararı vermiştir. Bu karar, birçok kesimden sert tepkilere yol açmıştır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, zorla…
#Özgür Özel#chp#hukuksuz karar#Kılıçdaroğlu#Mahkeme#Mustafa Doğan İnal#siyasi gerilim#yargı bağımsızlığı#zorla getirme kararı
0 notes
Text
Bursa Tüketiciler Derneği, TÜVTÜRK Ödemelerine Dikkat Çekti
Bursa Tüketiciler Derneği’nden Önemli Açıklama Bursa Tüketiciler Derneği (BTD) Başkanı Sıtkı Yılmaz, TÜVTÜRK araç muayene istasyonlarında kredi kartı ile yapılan ödemelerde yaşanan sorunların arttığını vurgulayarak, “Ödeme Kuruluşu Hizmet Bedeli” ve verilen hizmetin ayrı KDV tutarının alınmasıyla ilgili şikayetlerin her geçen gün çoğaldığını belirtti. Yılmaz, kredi kartı ile tek çekim yapılan…
#Araç Muayene#Bursa Tüketiciler Derneği#ekonomik çıkarlar#hukuksuz uygulama#Kredi Kartı#ödeme sorunları#Sıtkı Yılmaz#tüketici hakları#TÜVTÜRK
0 notes
Text
FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA MÜCADELE!
Türkiye’de 22 yıldır iktidarda olan siyasal İslamcı AKP, 2018’den bu yana MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı aracılığıyla ülkede faşizmin bayrağını dalgalandırırken buna karşı Cumhuriyetçi merkez partilerin ve sol kanadın izlediği stratejilerin de sorgulanması gerek.
En yakın seçimlere bakarsak, 2018 genel seçimlerinde partilerin ittifak yapması için seçim kanunu değiştirildikten sonra kurulan Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı, bir yanlışlar silsilesi yaratarak bugün içinde bulunduğumuz sonucu doğurdu.
AKP hukuk devletini çiğneyerek Türkiye’de rejim değişikliği yaptı ve zaman içinde ittifaka Büyük Birlik Partisi ile Yeniden Refah Partisi’ni katıp HÜDA PAR’ın dışarıdan desteğini alırken; CHP ise Millet İttifakı’nı korumak ve sağdan oy almak stratejisine saplandığından parti Kılıçdaroğlu yönetiminde, tam üç yıl önce bu köşede yazdığım gibi, ortanın sağına çekildi.
Ve muhalefet 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde de halkın karşısına seçenek olarak CHP ile birlikte sağ partilerden oluşan Millet İttifakı’nı çıkardı; ittifakta toplumda karşılığı olmayan tarikat savunucusu dinci partiler ile AKP’den kopan siyasal İslamcıların liderliğindeki ufak partiler de yer aldı. Sonuçta taklit aslını güçlendirdi ve haksız, hukuksuz, hileli seçimler sonucunda yine Cumhur İttifakı kazandı.
HDP’nin girişimiyle kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı, sol ve sosyalist oyları HDP güdümüne alma çabasına dönüşünce, bu ittifak dışında kalan sol partiler Sosyalist Güç Birliği’ni kurdu ancak gereken ivme yaratılamadığından etkili olamadı.
Bu hataları hatırlarsak Fransa’da faşizme karşı üç haftada sağlanan birlikteliğin nasıl sonuç verdiğini görebiliriz.
Türkiye için ÖNCELİKLİ SEÇİM HEDEFİ bellidir: O da LAİK CUMHURİYET ile sorunu olanlarla değil, LAİK CUMHURİYET’i ve HUKUK DEVLETİ’ni yaşatmak için gerçek bir mücadele verenlerle birlikte, ASIL TEHLİKE olan emperyalizm destekli siyasal İslamın yani faşizmin iktidarını engellemektir.
“Faşizme karşı omuz omuza!” sloganının gereğini yapmak için bu aşamada akılcı strateji budur!
12 notes
·
View notes
Text
Hala Erdoğan ekonomiyi düzeltmeye çalışıyor, çabalıyor ama başaramayacak diyen muhalif görünümlü kişiler konuşup duruyor! Herhangi bir şeyin düzelmesi için çabalamıyor yahu anlayın artık. Tek yaptığı bu ülkeyi fakirleştirmek. Her geçen gün daha da fakir hale getirmek. Erdoğan ülkeye 10 milyon kim olduğu belirsiz (terörist mi?, canlı bomba mı?, sapık mı?, hırsız mı?) yabancıyı ülkeye soktu. Evimize, yemeğimize, işimize ortak etti. Ümmetcilik adı altında ağzını açanı 'Irkçı' diyerek toplumu tarihin daha önce tanık olmadığı kadar kutuplaştırdı. Yetmedi bunun üzerine 'Nas var Nas!" diyerek faizi tüm dünyanın aksine düşürüp inanılmaz bir enflasyona sebep oldu. Bunu şimdi bilmeyerek mi yaptı? İstemeden mi oldu? Kazayla mı oldu bunlar? Tabi ki hayır! Ülkemizin vatandaşlığını bile nakite çevirdi! Neden? Mehmet Şimşek gelmiş de ülkenin ekonomisini düzeltecekmiş! Neyi düzeltecek? Üretime yönelik bir maliye politikası mı var ortada? Enflasyon bazal etkiyle düşse ne olacak ki? Gelir adaletsizliği mi düzelecek? Asla. Mehmet Şimşek üstelik hukuksuz vergiler de getiriyor kafasına göre. Normal bir hukuk devletinde canının istediği gibi vergi getiremezsin. Yani "halkı nasıl soyarım?" sorusunun üzerine kurguladığı bir vergi sistemini halka dayatamazsınız. Velhasıl bizler kasıtlı ve organize bir şekilde fakirleştirilmeye, soyulmaya devam ediyoruz. Hepsi kasıtlı ve üzerimizde uygulanan bir planın parçası!
3 notes
·
View notes
Text
🗣️ Son Yirmi Yılda Yapılan İhaneti Yüz Yıl Geçse Unutamayız
Önce ülkenin tek bir kişiyle yönetilmesinin yolunu hukuksuz ve hilelerle dolu yöntemler ile açtılar.
Sonra geçmişte yaptırdıkları suçların verdiği olanak ile yumuşak karnı gereği batı sömürge çetesinin her talebini yapar duruma geldiler.
Yaşam pahalılığı küresel çetelerin ve yerli işbirlikçi çetelerin bu zihniyetle el birliği içinde dayattığı bir sonuçtur.
Sebep özelleştirilmeler ile ülkenin üretim ve hizmet araçları ile tüm gücünü kodamanlara kaptırmalarıdır. Bunun sonradan bir tehdide dönüşeceğini öngörecek bir iradeye sahip olmadıklarını biliyor ve bunu isteyerek yapıyorlardı. Fetö terör örgütüne bilerek ve isteyerek aldandıkları gibi. Fetö terör örgütünü de zaten batı çetesi kullanıyordu.
Bugün devlet yok şirketler var diyen tehdide sesi çıkamayan ve Türk ulusunu bu çetenin şirketlerine müşteri yaparak soyduruyorlar.
Dış güçler palavrası bu işbirliğinin üzerine örtü çekmek ve nas ile kandırdığı kitlesini diri tutarak kendine olan desteği dini siyasete alet ederek başarıyor.
Din siyasetine aldanan melez Türkler kendilerine müslüman dışında bir kimlik ile ifade edemez hale bu şekilde geldiler.
Ortadoğu müslümanları ile aralarında bugün nerdeyse hiçbir fark kalmadı.
Onlar petrolün batı çetesi ve onların yerli taşeronluğunu yapanlara kaynak olarak aktarılmasına nasıl göz yumuyor ise bugün ülkemizde bu melez müslümanlar yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarının ve yurttaşlığın haraç mezat satışına da göz yumuyorlar. Zaten yirmi yıldır madenlerin çıkartılmasını Lozan'ın gizli maddeleri engel oluyor yalanına inanan kitleden yurttaş iradesi beklemek çok safça olur.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#ihanet
2 notes
·
View notes
Note
burda bile akpli mi var aq popüler kültür koleleri chpye verir ne demek
yok ya trolluk yapiyo belli. akli olan herkes hak hukuk ozgurluk icin savas verdigimizi biliyor selahattin demirtas hukuksuz atiliyor cikartilip duzgunce yargilanmasi bizim insani savasimiz. yarin bir gun seni beni de kanunsuz hapse mahkum edemesinler diye ugrasiyoruz burda. sana ters gelen kisinin madur olmasina goz yumarsan aynisini sana yaptiklarinda da kimse senin icin savasmaz bro
10 notes
·
View notes
Text
Arasıra bu haksız adaletsiz, hukuksuz ve kendine bir şey olmaz zanneden âdi düzene düzenli olarak küfredin..küfretmek haktır çünkü bu kendini iktidar zanneden,evini yoksul çocukların feryatlarıyla ısıtan insanlıktan yoksun ve halktan kopuk orospu çocuklarına..🐞✌
3 notes
·
View notes
Text
Pamukkale Üniversitesi’nde kontrolsüz besin satışı tezi
Pamukkale Üniversitesi’nde kontrolsüz besin satışı teziDenizli’de bulunan Pamukkale Üniversitesi’nde İktisadi İşletme çalışanlarının kontrat görüşmelerinde mutabakat sağlanamaması üzerine başlattığı grev 13 gündür sürüyor. Grev sürecinde üniversite, öğrencilere grev kırdırmak da dahil olmak üzere birçok yöntemsiz uygulamaya girişti. Son olarak, emekçilerin örgütlü olduğu Türkiye Otel Lokanta Dinlenme Yerleri Emekçileri Sendikası (TOLEYİS) kelam konusu işletmelerde, besin mühendisi kontrolü olmadan yemek satıldığını öne sürdü. Husus hakkında Cumhuriyet’e konuşan TOLEYİS İletişim Başkanı Kenan Karabulut, “Yönetmelik mucibince zarurî olan besin mühendisi greve çıkınca kontrolsüz biçimde öğrenci ve vatandaşlara satıldığı ortaya çıktı. Bu durum, halk sıhhatini önemli bir tehlikeye sokmakta” dedi. ‘MÜCADELEMİZ SÜRÜYOR’ Pamukkale Üniversitesi yönetiminin bu hukuksuzluklara son vermesi ve yasal kurallara uygun bir çalışma ortamı oluşturması gerektiğini vurgulayan Karabulut kelamlarını şöyle sürdürdü: Sendika olarak bu hukuksuzluklara karşı kamuoyunun dikkatini çekmek ve gerekli adımların atılmasını sağlamak ismine çalışmalarımız sürüyor. Besin mühendisi olmadan yapılan üretimin, öğrencilerin yasadışı formda çalıştırılmasının ve üniversite idaresinin bu hukuksuz uygulamalarının karşısında duracağız.”Cumhuriyethttps://hepsigundem.com/pamukkale-universitesinde-kontrolsuz-besin-satisi-tezi/?fsp_sid=3023
0 notes
Text
Başkan İmamoğlu Mardin'de... Tahmin etmedikleri kadar dirençliyiz
https://pazaryerigundem.com/haber/193370/baskan-imamoglu-mardinde-tahmin-etmedikleri-kadar-direncliyiz/
Başkan İmamoğlu Mardin'de... Tahmin etmedikleri kadar dirençliyiz
Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yerine kayyım atanan seçilmiş Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk’e destek ziyaretinde bulundu. Ziyarette gazetecilerin de sorularını yanıtlayan Başkan İmamoğlu, CHP’li belediyelere soruşturma ve kayyım atamalarla ilgili çarpıcı açıklamalar da bulundu.
MARDİN (İGFA) – TBB ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, yerine kayyım atanan seçilmiş Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk ve Devrim Demir’i ziyaret etti.
Başkan İmamoğlu’na Mardin ziyaretinde CHP Genel Başkan Yardımcıları Gökçe Gökçen, Gül Çiftçi, TBB encümeninde görev alan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Ayşe Serra Bucak, Doğan Hatun ve Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere eşlik etti. Türk, İmamoğlu ve beraberindeki heyeti, Derik ilçesinde bulunan Kasrı Kanco’da ağırladı.
İmamoğlu ve Türk, yaklaşık 3 saat süren ağırlamanın ardından kameraların karşısına geçti.
“KAYYIM ATAMA ŞEKLİ HUKUKSUZ, KAYYIM ATAMA BİÇİMİ HUKUKSUZ”
Sözlerine, “Kıymetli Ahmet Başkanımıza, Eş Başkanına ve Mardin’in bütün belediye yöneticilerine elbette geçmiş olsun duygularımızla buradayız” şeklinde başlayan Başkan İmamoğlu şunları kaydetti:
“Ben, TBB encümeninde yaptığımız dayanışma ve destek açıklamamızın akabinde, ülkemizin önemli siyasi partilerinin genel başkanlarını gezdim. Ve biz 10 siyasi partinin genel başkanından, bu uygulamanın hukuksuzluğuna dair, bu uygulamanın kötü olduğuna dair ve demokratik olmadığına dair, ‘Aynı fikirde olmasam da hatta seçilmesin diye mücadele etmiş olsam da ama Esenyurt ama diğer şehirlerde yapılan bu uygulamanın hukuksuz bir uygulama olduğunu, aşama aşama hukuksuzluğun işletildiğini… Kayyım atama şekli hukuksuz, kayyım atama biçimi hukuksuz. İstanbul’da yapılan tutuklama uygulamaları hukuksuz. Aynı zamanda meclisin de yok sayılması, ayrı bir hukuksuzluk. Oranın da temsil edilmesine fırsat verilmesi ayrı bir hukuksuzluk’ şeklinde 10 siyasi partinin de aynı dil ile hukuku savunmaları, demokrasiyi savunmaları değerlidir. Bir siyasi partiden randevu alamadık, gerçekleşmedi. Ama ben, o siyasi partinin de açıkçası bu konuda çekimser kaldığını hissediyorum.” diye konuştu.
İMAMOĞLU: BİR MİLİM GERİ ADIM ATMAYIZ
Başkan Türk tarafından Derik’teki Kasrı Kanco’da ağırlanan Başkan İmamoğlu, gazetecilerden gelen, “Esenyurt’ta atanan kayyım ve belediye başkanının tutuklanması, CHP’li belediyelere soruşturma açılmasıyla ilgili konuşulan bir konu var. Bunun da Ekrem İmamoğlu’nu engellemeye, önünü kesmeye yönelik olduğu söyleniyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz” sorusunu yanıtladı.
“Bu dedikodulara kafa takmayalım” diyen Başkan İmamoğlu, “Evet bu kötülükler olabilir mi? Olabilir. Ama çok dirençliyiz. Tahmin edemedikleri kadar dirençli, dirayetli, milletin hakkını savunma konusunda kararlı insanlarız. Bu dönemi hiç kimse unutmayacak. Bu ülkenin güçlü bir barışı, huzuru ve geleceğinin en iyi şekilde olması için, birbiriyle gerçekten samimi konuşan insanların inşa edeceği bir dönemin varlığı için koşuyoruz. Kararlı insanlarız. Asla yılmayız, asla geri durmayız. Bir milim de geri adım atmayız” diye konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Türkiye Kavşakta: Avrupa, Ukrayna ve Zihinler İçin Savaş
Bugün dünya, görünmeyen tehditlerin karanlık gölgesi altında büyük bir dönüşüm yaşıyor. Türkiye'nin de bu küresel krizden etkilenmemesi mümkün değil. Avrupa’nın geleceği tehlikede, ve bu tehlikenin en somut örneği Rusya-Ukrayna savaşı. İlgili makalelerde açıkça dile getirildiği gibi, Avrupa'nın karşı karşıya olduğu tehditler, yalnızca bir ulusun toprak savaşı olmaktan çok öteye geçiyor. Europe, Open Your Eyes if You Don’t Want War başlıklı makale, Avrupa’yı uyarıyor: "Gözlerini kapatanlar, ilk darbeyi hissedecek olanlardır."
Bu tehditlerin altında yatan bir güç var ki, herkesin dikkatini çekmeli: Akültistler. Gizli tarikatlar, dini gruplar ve köktendinci ideolojilere sarılan bu kişiler, sadece toplumları değil, zihinleri de hedef alıyor. "Her akültist, sadece bir inanç savaşçısı değil, bir kaos ajanıdır", diye vurguluyor The Impact makalesi.
RAÇIRS ve Hukuksuz Uygulamalar
Türkiye gibi ülkeler, bu tehlikenin farkına varmalı. Makaleler, özellikle Rusya'nın desteğiyle hareket eden RAÇIRS (Russian Active Cult Infiltration and Religious Subversion) ajanlarının dünya çapında insan haklarını nasıl ihlal ettiklerini ortaya koyuyor. The Impact makalesine göre, "RAÇIRS ajanları, akültistlerle işbirliği yaparak, toplulukları içeriden çökertmek için dini ve kültürel değerleri kullanıyor." Bu, sadece dıştan gelen bir askeri tehdit değil; toplumların içine sızarak inançları, aileleri ve ahlaki yapıyı hedef alan bir strateji.
RAÇIRS, bu faaliyetlerini gerçekleştirirken sık sık insan hakları ihlalleri ve yasadışı yöntemlere başvuruyor. İnsanları keyfi olarak tutuklayıp işkence ediyor, dini liderleri susturuyor ve toplumları korku ve baskı altında tutuyor. "RAÇIRS'ın amacı sadece güç değil, zihinlerin ve kalplerin kontrolüdür." Europe, Open Your Eyes if You Don’t Want War makalesi, bu gizli savaşın ne kadar derin ve tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor.
Akültistler Kimdir ve Neden Tehlikeli?
Akültistler, sadece köktendinci veya dini fanatiklerden ibaret değil. Onlar, toplumların içine sızarak, mevcut düzeni bozmak, demokratik değerleri zayıflatmak ve kaos yaratmak için hareket eden karanlık figürlerdir. Bu gruplar, genellikle gizli ve kapalı toplumlar içinde faaliyet gösterirler, ancak etkileri derin ve yıkıcıdır. "Akültistler, bir ülkenin ordusu ya da tankları kadar tehlikelidir; çünkü onlar, insanların zihinlerini ve inançlarını ele geçirirler." Bu ifade, The Impact makalesinde de yer alıyor ve tehlikenin ne kadar yaygın olduğunu anlatıyor.
Rusya, akültistleri bir etki aracı olarak kullanarak Doğu Avrupa ve komşu bölgelerde kaos yaratmayı hedefliyor. RAÇIRS'ın desteğiyle, bu gruplar demokrasiyi hedef alıyor ve özellikle insan hakları ihlalleri ile dikkat çekiyor. "Bu savaş sadece topraklar için değil, insanların zihinleri için veriliyor", diye belirtiliyor makalede. Türkiye gibi ülkeler, bu tehditlerin farkında olup, kendi sınırlarını ve demokratik değerlerini korumak için adım atmalı.
Ukrayna ve Rusya: Avrupa'nın Kalbinde Savaş
Ukrayna ve Rusya arasındaki çatışma, sadece iki ulusun değil, tüm Avrupa’nın güvenliğini tehdit ediyor. Europe, Open Your Eyes if You Don’t Want War makalesinde belirtildiği gibi, "Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışma, sadece toprak için bir savaş değil, Avrupa'nın geleceği için bir savaştır." Ukrayna, sadece kendi bağımsızlığı için değil, aynı zamanda Avrupa’nın demokratik değerlerini korumak için savaşmaktadır.
Rusya, hibrit savaş yöntemlerini kullanarak, sadece Ukrayna’yı değil, tüm Avrupa'yı istikrarsızlaştırmayı hedefliyor. Bu strateji, doğrudan Türk toplumunu da etkileyebilir, zira "Rus saldırganlığı, sadece toprak talepleri değil, Avrupa güvenliğine ve demokratik değerlere karşı açık bir meydan okumadır."
Çözüm: Türkiye ve Avrupa Dayanışması
Görünmeyen tehditlere karşı Türkiye ve Avrupa’nın daha güçlü bir dayanışma içinde olması gerekiyor. "Avrupa ve Türkiye, sadece askeri tehditlerle değil, zihinleri hedef alan bu karanlık güçlerle de savaşmak zorundadır," diye uyarıyor The Impact. Her geçen gün daha tehlikeli hale gelen bu durum, Türkiye’nin geleceği için de ciddi bir tehlike oluşturuyor.
Avrupa’nın gözlerini açma zamanı geldi. Bu tehdit sadece bir askeri müdahale değil, toplumların geleceğini karartan bir ideolojik savaş. Bugün harekete geçilmezse, yarının çok daha yıkıcı sonuçları olabilir.
0 notes
Text
SES Çanakkale Şubesi'nden Sağlık Hizmetlerine Dikkat Çeken Bülten
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Çanakkale Şubesi, il genelinde sağlık hizmetlerinde yaşanan aksaklıkları gün yüzüne çıkaran bir bülten yayımladı. Bültende, atıl halde bulunan birçok sağlık ve sosyal hizmet binasının durumu ele alındı. “Tasarruf tedbirlerinden bahsedenler, şehrin en merkezi yerindeki bu binaları kaderine terk etmiş durumda” ifadesiyle bu duruma dikkat…
#Çanakkale#Bülten#Hastane#hukuksuz uygulamalar#Kemoterapi#patoloji laboratuvarı#Sağlık Emekçileri#Sağlık Hizmetleri#Ses#Sorunlar#Sosyal Hizmet
0 notes
Text
Mahmut Uzun | "Ermeni soykırım 'nın anısına dikilmiş ilk anıttır. 24 nisan 1919 tarihinde, 24 nisan 1915 gününün 4. yıldönümünde 11 nisan anıtı… | Instagram
instagram
"Ermeni soykırım 'nın anısına dikilmiş ilk anıttır.
24 nisan 1919
tarihinde, 24 nisan 1915 gününün 4. yıldönümünde 11 nisan anıtı adıyla
bugün Taksim Gezi park 'nın bulunduğu
alanda, divan oteli'nin bulunduğu yerin yakınında Ermenilerin "TAPULU ARAZISI /MEZARLIĞI "na dikilmistir. "
11 nisan" denmesinin nedeni 24 nisan'ın jülyen takvimi'ne göre 11 nisan'a denk
gelmesindendir.
Ancak CUMHURIYETLE
BİRLİKDE ARAZININ ELE
GEÇİRİLMESİ / GASPI SONUCU ANIT
DA ORTADAN
KALDIRIDI --
Bu arada
Gezi Park'nın yan başında yer alan
Divan Otel ve TRT binasının da üzerinde bulunduğu ve geçmiste Ermenilerin
mezarlık olarak kullandığı tapulu geniş araziye, Cumhuriyet döneminde
hukuksuz bir sekilde el konmuş olduğunu biliyor muydunuz?"
İster anın ister anmayın güneşi balçıkla sıvayamazsınız...
Er yada geç bu insanlık suçuyla yüzleşmek zorundasınız.!
Mahmut Uzun
https://www.instagram.com/p/C-4-TPAK6Wq/
0 notes
Text
HALKIN TEPKİSİNİ TEHDİTLE BOĞAMAZSINIZ!
Bahçeli, Destici!
Hayırdır beyler, anayasanın toptan hükümsüz kılındığını mı düşünüyorsunuz ki anayasada var olan protesto hakkını kullanan halkı tehdit ediyorsunuz?
Bu hukuksuz zorba söylemlerinizin dayanağı nedir açıklayın da bilelim!
6 notes
·
View notes
Text
AK Partili Kalfaoğlu "İzmir Büyükşehir Belediyesi İptal Et diyor. Görkem Duman Kulak Tıkıyor. Yolun Ortasına AVM yapıyorlar"
ŞİRİNYER PAZARYERİNDE USULSÜZLÜK İDDİALARI Şirinyer Pazaryerine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunan AK Partili Hakan Kalfaoğlu, “Buca Metrosu inşaatı devam ediyor. Buca’da doğmuş biri olarak bu zihniyetin Buca Metrosu’nun bitireceğine inancım yok. Buca Metrosu’ndan kaynaklanan inşaatlardan dolayı Şirinyer Pazaryerinin taşınması söz konusuydu. Pazaryerinin taşınacağı 3 yıl öncesinden bilinen bir gerçekti. Ne Erhan Kılıç döneminde ne de yeni Başkan Görkem Duman döneminde pazaryeri ile ilgili sağlıklı çalışma yapılmadı. Pazaryeri konusu meclis gündemine geldiğinde komisyonlara sevk edilmedi ve oyçokluğu ile meclisten geçti. Sonrasında baktık ki pazaryeri yan taraftaki araziye kaydırılmış ancak burada ne elektrik, su, tuvalet yapılmamış. Esnafımız burada zor duruma düştü. Esnafın tezgahları küçültüldü. Burada 750-800 olan tezgah sayısı bin 100’e çıkarıldı. Duman bilerek ya da bilmeyerek usulsüzlük yapılmasına sebebiyet verdi. Ben bizzat savcılığa suç duyurusunda bulundum. Bu şikayet sonucunda kanunun önünde bu işin ilgilileri hesap verecek. Savcılık soruşturmasında buradaki maliklerin geçmişe yönelik oda kayıtları ve işgaliye ödemeleri ortaya çıktığında o fazladan 200- 300 tezgahın kimlere nasıl verildiği ortaya çıkacak. Bu şu an bir iddia ve elimizde doneler var. Biz yasal başvurumuzu yaptık ve iddiamızı ortaya koyduk ve adaletin neticelenmesini bekleyeceğiz” dedi.Tezgah kuralarına ilişkin çıkan tartışmanın arka planını anlatan Kalfaoğlu, “ Esnafımız yüz ölçümlerinden dolayı, elektrik, su, tuvalet olmamasından dolayı, 2024 Türkiye’sinde böyle bir kepazelik olmasından dolayı ve özellikle de yabancı şahısların katılmasından dolayı ciddi bir mücadele verdiler. Başkan ise faşizan bir tutum içerisinde pazarın açılmasını engelledi. İki hafta Buca’da pazaryeri açılmadı. Ekmeğinden olan esnaf bu işi kabullenmek zorunda kaldı” ifadelerine yer verdi. https://www.youtube.com/watch?v=9lLxWIiXveA CHP Buca İlçe Başkanı Çağdaş Kaya'yı Kınıyorum CHP İlçe Başkanı Çağdaş Kaya’nın, ‘AKP’nin kuklaları kura çekiminde görev başında’ açıklamasına tepki gösteren Kalfaoğlu, “ Çok talihsiz bir açıklama. Kendisini kınıyorum. ‘AKP’nin kuklaları’ derken kimi kast etti daha açık söylemesi gerekiyor. Arkadaşlarımız ekmeği peşinde olan esnafın sesi oldu. Pazaryerindeki boruları başkan önceden getirtmiş ve vatandaş eski yerlerini kullanmasın diye koymuşlar. Biz bunları dile getiriyoruz, bizim vazifemiz bu” diye konuştu. BENZİN İSTASYONLARI DEVRİ İPTAL EDİLSİN! Benzin istasyonlarının devrine tepki gösteren Kalfaoğlu, “Üzüm kent şirketinde kaç kişi çalışıyor, ne iş yapıyor, ne kadar borcu ve alacağı var biz denetleyemiyoruz. Belediye şirketlerinden bihaberiz. Başkanımız ise benzin istasyonlarını Üzüm kent şirketine devrini sağladı. Biz seni nasıl kontrol edeceğiz. Bu süreç hukuksuz ve usulsüz. Ben yine iptali için dava açtım. Şu an yargılama devam ediyor. Bu usulsüz işlem hukuk önünde iptal edilsin diye bekliyoruz. Benzin istasyonlarına sahip çıkacağız. Benzinlikler açılmayacak, devri sağlandıktan sonra ne işler yapacaklar bilmiyoruz” dedi.
“İKİ CHP’Lİ BELEDİYE DAVALIK!” Buca Belediyesi, özelleştirme sonrası Tınaztepe Mahallesi'nde başlanan ticaret merkezi için 15 katlık ruhsat izni verdi. Büyükşehir Belediyesi ise usulsüz verilen imarın iptal edilmesi için dava açtı. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan AK Partili Kalfaoğlu, “ İmar konusu Buca’nın kanayan yarası. Geçen dönem de böyleydi. 15 yıldır imar konusunda yapılan usulsüzlüklerin hesabını CHP zihniyeti veremiyor. Tınaztepe giriş yolu üzerinde yapılan usulsüz imar var. Özel bir şahsın kamudan aldığı bir arazi var. 2 sene önce imar durumunda serbestlik verilmiş. 400 daire ve 100 civarında bir dükkan çıkıyor. Yani Buca’da gizli bir AVM yapılaşması var. Bu konuda Büyükşehir yapılan usulsüzlüğü tespit etti. Buca’ya ‘bunu iptal et’ dedi ama başkan kulak tıkadı. Sonrasında İzmir’de rastlayamadığımız bir durum oldu ve Büyükşehir Buca’nın yaptığı usulsüzlüğe dava açtı. Şu an CHP’li iki belediye davalık. Bunların yönetim anlayışı bu seviyeye geldi. İmar iptal edilecek orada bir düzenleme yapılacak. O proje zaten bitmiş durumda. Orada mal sahibinin ve vatandaşların mağduriyeti var. Buca’nın otoban girişinde yolun ortasında AVM çalışması CHP döneminde yapıldı. Bunlara dur diyeceğini” söyledi.
Kaynak : https://www.egepostasi.com/haber/AK-Partili-Kalfaoglu-ndan-carpici-aciklamalar-Sirinyer-Pazaryeri-nde-usulsuzluk-iddialari/341033 İzmir Şehir Plancıları Odası, İzmir Mimarlar Odası, İzmir Büyükşehir Belediyesi,
Read the full article
0 notes