#hukuksuz
Explore tagged Tumblr posts
seslimeram · 1 year ago
Text
Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz!
Tumblr media
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. Bir asrı aşkın demokrasi deneyiminden feyiz alındığı, rehber edildiği ifade olunan bir sahadan mutlak ve kesin bir doğrunun imali söz konusu edilmiyor. Tümden ve doğrudan yıkıma işlevsellik kazandırılıyor. Tek adam rejiminin güncelliği içerisinde tüm o doğru yerle bir edilirken yerine ikame olunan her şeyle bir yalan tiradı güncelleniyor. O yıkım daimi bir biçimde hep sıradana reva görülüyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği bir biçimde talan edilirken, cerahat ve cürümle el yükseltilen bir iktidar şablonu eliyle açıkta doğrunun yıkımı gerçek kılınır. Bugünün yeni yepyeni ülkesi denilen sahnesinin yönetim katıyla iktidar ve tüm bileşenleriyle birlikte kurumsallaştırdığı yerin yönelimi ve sonuçları böyle bariz bir eksiltme halidir. Biyopolitik bir cerahat sarmalı, bütünüyle yaşamı kuşatan bir denklemler toplamında mutlak, kesintisiz bir cerahat imal olunur. Her yanlış her türlü riya, her güne sığdırılan tahakküm / tehdit ve ötesiyle bu cerahat hali ülke diye sunulur. Gündelik yaşam zora koşulurken cerahat, cürüm, cinnet üçlemesine rehin olagelen bir yer var ediliyor, ne eksik, ne fazla.
Düpedüz yalın bir riya ikliminin aralıksız muktedir eliyle çoğaltıldığı zeminde olmasına devam olunan hamlelerle hayat ehveninden alıkonuluyor. Artık itiraz edebilecek bir cüret, bunu ortaklaştırabilecek bir irade, öteki değil bizatihi bu ülkenin ortak yaşam pratiklerine dair bir şeyler söylemek imkansız kılınıyor. Tahakkümü, denetim ve gözetimi var eden ol siyasi manevra kümesinin, onadığı, izin verdiği kesimlerin patırtısı içerisinde doğruluğun izleri yerle bir olunur. Yoksunlaştırma, eksiltme ve tekdüze ezber olunmuş bir ahkam hali eylem bütünlüğünde demokrasinin izleri de tahrif edilir. Bugünün ülkesinin bunca alenen bir sorunlar toplamından mülhem yere dönüşümü ol izahatı, şu anlama gayretin ve bütün o sorgulayabilme çabasının önünün alınmasıyla birlikte söz konusu edilir. Hakikatimiz en kestirmeden yalın bir buhrandır. Birbiriyle bütünleşik, varsılların iktidar kümesindeki erk ile birlikte yazıp, çizip, oynadıkları bir tahayyüller birlikteliğinde o mutlak yazgıymış gibi var edilen yalanlarla hayat dönüştürülür. Milenyumun bir çeyrek asrı devrilirken olmakta olan bütünüyle devamlılığa kavuşturulan bir kere daha devletlinin izninden azade tek bir günün var edilemeyeceğidir. Bütünüyle dibine kadar bodoslama dibine doğru seyreden bir yerde bundan daha açık bir yıkım istikameti söz konusu edilebilir mi? Bu hallerle yol nereye çıkar ki!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetleri sürüyor. Depremlerin vurduğu 11 kentten biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Birlik Mahallesi ile Şüktmeyik mezrası da yaşanan felaketten etkilendi.
Herhangi bir can kaybı yaşanmayan her iki yerleşim yerinde evler ağır hasar gördü. Birlik Mahallesi’nde bulunan 19 hanenin 15’i, Şüktmeyik mezrasındaki 15 hanenin ise 13’ü hakkında yıkım kararı verildi.
Uzun süre çadırlarda kalan depremzedeler sonrasında konteynerlere yerleştirildi. Ancak konteynerde yaşamanın özellikle çocuklar, yaşlılar ve engelliler için getirdiği zorluklar var.
Depremzedeler konteynerlerin yetersiz olmasından kaynaklı kendi imkânlarıyla barınak, lavabo ve duş yerleri inşa ettiklerini kaydetti. Yaşamlarını koşullarını kolaylaştırmaya çalışsalar da bir an önce kendileri için ev yapılması talebinde bulunan depremzedeler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) yapılacak evler için kendilerinden 1,5 ile 4 milyon TL arasında ödeme yapılmasını istediğini söyledi. Depremzedeler, bu parayı verecek imkanlarının olmadığını da ekledi.
'Aylar Geçti, Evler Yok'
Birlik Mahallesi’ndeki evi ağır hasar gören depremzede Hayriye Benice, yetkililerin ‘bugün, yarın, bu ay yapacağız’ dedikleri evler için bugüne kadar adım atılmadığını belirtti. Benice, “Küçücük bir konteyner vermişler, o da su kaçırıyor, soğuk alıyor. Konteynerlerin içinde soğuktan ölüyoruz. Hastalığım var, dizimden ve kalbimden ameliyat oldum. Zaten bu hastalıklarımın hepsi bu soğuktan kaynaklı oluştu. Ne tuvaleti ne mutfağı ne de banyosu, hiçbir şeyi yok. İnsan gıdalarıyla beraber orada nasıl yaşasın?” diye sordu.
'Ev İçin 1.6 Milyon TL İstendi'
AFAD’ın ev için kendilerinden 1 milyon 600 bin TL istediğini söyleyen Hayri Benice, tepkisini “O parayı verebiliyor olsaydık, bir senedir kendi evimizi kendimiz yapardık” diyerek gösterdi. Yaşlı ve hasta olduğunu, bu nedenle daha fazla konteynerde idare edemediklerini dile getiren Benice, evlerinin bir an önce yapılarak, kendilerine verilmesini istedi.
9 Kişi Konteynerde Yaşıyor
9 kişi bir konteynerde kaldıklarını belirten Cemile Yakacı da konteyner yaşamının zorluklarını şöyle dile getirdi: “Bebeğim ve yaşlılarım var. Yaşlı teyze yatalak, kalkamıyor. İhtiyaçlarını 2-3 kişi kaldırıp indirerek karşılıyoruz. Banyo yaptırıyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz çok zorluk yaşıyoruz. Bu bir senedir perişan olduk. Şimdiye kadar çadırda kalıyorduk. Bayramdan sonra konteyner geldi. Tuvaleti, banyosu yok.”
Yakacı, Mart ayına kadar temelleri atılacağı söylenen evlerinin bir an önce yapılmasını istedi.
‘Biz Evimizi, Hayatımızı İstiyoruz’
Ailesiyle konteynerde kalan depremzede Remziye Yakacı ise, geçen 11 aylık zamanda yaşadıklarını “Deprem sonrası hayatımız rezillik içinde geçti. Her türlü sorunu yaşadık Kimse sorunlarımızı dinlemek için gelmiyor. Biz evimizi, hayatımızı istiyoruz” diyerek söze d��ktü.
5 Bin TL Elektrik Faturası
Konteyneri ısıtmak için elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldıklarını fakat bu kez de 5 bin TL fatura geldiğini söyleyen Benice, TEDAŞ’a gidip ödeyemeyeceklerini söylediklerinde faturanın 2 bin 300’e düşürüldüğünü, onu da borç yaparak ödeyebildiklerini kaydetti. Ev için kendilerinden 4 milyon TL talep edildiğini paylaşan Behice, “İmkanımız yok, bunları düşünmeleri gerekirken milleti daha çok mağdur ediyorlar” diyerek, yapılacak evler için para alınmaması istedi.
AFAD'a Ulaşılamadı
Depremzedelerin dile getirdiği para talebini sormak için aranan AFAD yetkililerine ise ulaşılamadı.”
Doğrunun esamesinin her nasıl okunmadığına başlı başına bu örnek kafi gelecektir. Bir biçimde on bir aydır kendi hallerine terk edilmiş insanların deprem felaketi sonrasında bir kere daha bu defa da devlet eliyle izole edilmelerinin utancı ne yana düşmektedir. Sorgu, sual edeni kalmadığı için artık bir yıkımdan kurtulan insanlara reva görülenler insanlığa sığıyor mudur, sığar mı? Duraksamadan güncellenen her hamleyle bir kere daha yaşama eyleminin önüne setler çekilmeye devam ederken, onca badireden sonra halen ellerindeki o umudu törpüleyebilmek, yok etmek adına olmadık işlerin altına imza atmak neyin nesi, neresi doğrudur? Bitimsiz bir girdabın ortasına terk edilip, kendileri hayatta kalabildikleri için suçluymuş gibi davranılan, bir temel insanlık hakkı olagelen barınma hakkını parasını verirseniz neden olmasına indirgeyen bir yapının hangi eylemi o müşterekleri sağlayacak, sahiden insanların geleceğini düşünmesine müsaade edecektir.
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. 2007 yılının 19 Ocak tarihinde bünyemizde açılmış olan koca bir yaranın ta kendisini de bu bağlamda görmek mümkündür. “Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazete binası önünde o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast tarafından düzenlenen suikast sonucu yaşamını yitirir.” Koca bir boşluk. Bir biçimde hayatlarımızı topyekun etkileyen, bir daha düzeltilemeyecek bir yaranın özneleri arasında yerini alan bir cinayetin ardından çıkagelen her şey bu eğrelti, şu yanlış ve daimi bir biçimde karanlık olageleni de bildirir. Bir düzlemdeki Ermeni kimliğinin hakikatinden bahisler açabilmenin yollarını onca engellemeye rağmen açabilen bir temsilciydi Hrant Dink. 1915’te yaşatılan Medz Yeghern’in hemen ardından sessizliğe gömülmüş, ancak 1965 yılından, birkaç jenerasyonun devinimi sonrasında kendi belleğinde yer edileni arar, sorar, sorgular hale gelmiş bir kimliğin elinde kalanları birleştirerek bir hikayenin tam ve eksiksiz anılmasını / anlaşılmasına çaba sarf eden bir temsildi Hrant Dink. 19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.
Hrant Dink’in katledilmesine giden sürecin başlangıcını oluşturan Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olmasının hikayesinden sonra devamlılığı sağlama alınan sürek avı o eğrelti yolun nasıl da biçimlendirildiğini örnekler. 2019’dan bir haberi aktaralım: “2002-2008 yılları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olan Ergun Güngör, 24 Şubat 2004'te Hrant Dink'le valilikte görüştüklerini, bunu MİT'in istediğini beyan etti.
Güngör, Dink'in Agos Gazetesi'nde Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu iddia ettiği yazının o dönemde infiale yol açtığını söyledi. İstihbarattan gelen kişilerin Dink'le bir görüşme ayarlanmasını istediklerini aktaran Güngör, "Böyle bir görüşmenin vali izni olmadan yapamayacağımı söyledim. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme gerçekleşti. İstihbarat görevlileri yanımdayken Dink’i aradım. Kendisiyle toplumda oluşan bu hassasiyeti konuşmak istediğimizi ve habere konu olan belgeleri görmek istediğimizi söyledim. Kendisi davetimiz üzerine geldi" ifadeleri kullandı.
Güngör, MİT mensuplarına "Sizi Dink'e ne olarak tanıtayım?" diye sorduğu, MİT çalışanlarının "Yakınlarım dersiniz" dediklerini iddia etti. Dink'in verdiği evrakları MİT mensuplarının aldığını söyleyen Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi.
Güngör'e mahkemede MİT mensuplarının konuyla ilgili ifadeleri hatırlatıldı. MİT çalışanları söz konusu görüşmeyle ilgili "Valilik'e gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı" yanıtını vermişti. Güngör bunu reddederek “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” sözlerini kullandı.”
Doğrunun varlığının hiç edildiği bir zeminde sadece Ergun Güngör’ün açık ettikleri dahi her nasıl bir karanlık kozanın imal olunduğunu örnekler. İçine çekilen ötekisi için alenen kurulmuş olagelen yok etme şablonunun istikametini bildirir, zamanında. On yedi koca yıl sonra varılan menzilde, adaletin küflü bir tahayyüle indirgenişi söz konusu olur. Ol samast denen meczubun arkasının toplandığı, çetenin diğer üyelerinin de kahraman edasıyla karşılandığı bir zeminde her yanlış, her kötülük bir kere daha devletli eliyle ya da yönlendirmesiyle taltif olunur. Ki kamu personelinin Cerrah’tan, Güler’e, Öz’den, Uzun, Akyürek, Güngör ve nicesinin davada yargılanmaları bir yana, o cinayetteki payları göz ardı olunur, olundu. Bu kadar zaman sonrasında elde kalakalan sadece bir avuç hayalden ötesi kılınmaz. Düzenin var ettiği öteki nefretinin bugünün çok daha açık bir biçimde hedef kılmaları beraberinde taşıdığı bir zeminde Devletin tüm kliklerinin bir düzlemde pay ve eylemde fail olduğu cinayetlerden birisi olarak kalmaya devam edendir Hrant Dink cinayeti. Onca zaman sonrasında ortaya çıkan garabetlik adalet seremonisinin hiçbir biçimde / anlamda hakikate yer bıraktırmayan bir eğrelti, eksik, gedik haller toplamında o adalet çalınmıştır. Hrant Dink Vakfı’nın sitesinden davanın geniş bir özetine, alınan karar ve ardından çıkagelen karanlığın nasıl biçimlendirilmeye devam olunduğunun yansısına göz atılabilir. Bir memleketin alnına çalınmış koca bir leke haline dönüşen, Ermeni’nin yarasının da ötesini simgeleştiren, onca zaman sonrasında halen yerinde sayan ülkenin korkunç hayal kırıklığından bir kesit yaşamdaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Öyle ya da böyle doğrunun esamesinin geçmediği / bilinmediği bir zeminde takvimler bir kere daha acıya çıkıyor. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitliksiz, Ahparigsiz... Eksik. Umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Berge ARABIAN – Agos Gazetesi
6 notes · View notes
zerihcom · 1 month ago
Text
Tanju Özcan’ın Hukuksuzluğuna Karşı Bakanlık Harekete Geçti
1 minute Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın Suriyeli muhacirlere yönelik ırkçı ve hukuksuz uygulamaları yıllardır gündemdeydi. Ancak hükümet, Özcan’ın son itirafları üzerine harekete geçti. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Özcan hakkında Suriyelilere yönelik ifadeleri nedeniyle soruşturma başlatıldığını duyurdu. Özcan, katıldığı bir televizyon…
0 notes
rayhaber · 4 months ago
Text
Kılıçdaroğlu'na Zorla Getirme Kararı: Tepkiler ve Gelişmeler
Mahkeme Kararı ve Tepkiler İstanbul 48. Asliye Ceza Mahkemesi, AKP’li Cumhurbaşkanı ve Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın eski avukatı Mustafa Doğan İnal’a yönelik hakaret suçlamasıyla yürütülen davada, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında zorla getirme kararı vermiştir. Bu karar, birçok kesimden sert tepkilere yol açmıştır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, zorla…
0 notes
alittlefurtheroutoftheway · 4 months ago
Text
Bursa Tüketiciler Derneği, TÜVTÜRK Ödemelerine Dikkat Çekti
Bursa Tüketiciler Derneği’nden Önemli Açıklama Bursa Tüketiciler Derneği (BTD) Başkanı Sıtkı Yılmaz, TÜVTÜRK araç muayene istasyonlarında kredi kartı ile yapılan ödemelerde yaşanan sorunların arttığını vurgulayarak, “Ödeme Kuruluşu Hizmet Bedeli” ve verilen hizmetin ayrı KDV tutarının alınmasıyla ilgili şikayetlerin her geçen gün çoğaldığını belirtti. Yılmaz, kredi kartı ile tek çekim yapılan…
0 notes
veganlogicdinamo · 7 months ago
Text
FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA MÜCADELE!
Türkiye’de 22 yıldır iktidarda olan siyasal İslamcı AKP, 2018’den bu yana MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı aracılığıyla ülkede faşizmin bayrağını dalgalandırırken buna karşı Cumhuriyetçi merkez partilerin ve sol kanadın izlediği stratejilerin de sorgulanması gerek.
En yakın seçimlere bakarsak, 2018 genel seçimlerinde partilerin ittifak yapması için seçim kanunu değiştirildikten sonra kurulan Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı, bir yanlışlar silsilesi yaratarak bugün içinde bulunduğumuz sonucu doğurdu.
AKP hukuk devletini çiğneyerek Türkiye’de rejim değişikliği yaptı ve zaman içinde ittifaka Büyük Birlik Partisi ile Yeniden Refah Partisi’ni katıp HÜDA PAR’ın dışarıdan desteğini alırken; CHP ise Millet İttifakı’nı korumak ve sağdan oy almak stratejisine saplandığından parti Kılıçdaroğlu yönetiminde, tam üç yıl önce bu köşede yazdığım gibi, ortanın sağına çekildi.
Ve muhalefet 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde de halkın karşısına seçenek olarak CHP ile birlikte sağ partilerden oluşan Millet İttifakı’nı çıkardı; ittifakta toplumda karşılığı olmayan tarikat savunucusu dinci partiler ile AKP’den kopan siyasal İslamcıların liderliğindeki ufak partiler de yer aldı. Sonuçta taklit aslını güçlendirdi ve haksız, hukuksuz, hileli seçimler sonucunda yine Cumhur İttifakı kazandı.
HDP’nin girişimiyle kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı, sol ve sosyalist oyları HDP güdümüne alma çabasına dönüşünce, bu ittifak dışında kalan sol partiler Sosyalist Güç Birliği’ni kurdu ancak gereken ivme yaratılamadığından etkili olamadı.
Bu hataları hatırlarsak Fransa’da faşizme karşı üç haftada sağlanan birlikteliğin nasıl sonuç verdiğini görebiliriz.
Türkiye için ÖNCELİKLİ SEÇİM HEDEFİ bellidir: O da LAİK CUMHURİYET ile sorunu olanlarla değil, LAİK CUMHURİYET’i ve HUKUK DEVLETİ’ni yaşatmak için gerçek bir mücadele verenlerle birlikte, ASIL TEHLİKE olan emperyalizm destekli siyasal İslamın yani faşizmin iktidarını engellemektir.
“Faşizme karşı omuz omuza!” sloganının gereğini yapmak için bu aşamada akılcı strateji budur!
12 notes · View notes
turqlands · 6 months ago
Text
https://chng.it/LvNzCZnxXd
3 notes · View notes
baybaykus · 8 months ago
Text
Hala Erdoğan ekonomiyi düzeltmeye çalışıyor, çabalıyor ama başaramayacak diyen muhalif görünümlü kişiler konuşup duruyor! Herhangi bir şeyin düzelmesi için çabalamıyor yahu anlayın artık. Tek yaptığı bu ülkeyi fakirleştirmek. Her geçen gün daha da fakir hale getirmek. Erdoğan ülkeye 10 milyon kim olduğu belirsiz (terörist mi?, canlı bomba mı?, sapık mı?, hırsız mı?) yabancıyı ülkeye soktu. Evimize, yemeğimize, işimize ortak etti. Ümmetcilik adı altında ağzını açanı 'Irkçı' diyerek toplumu tarihin daha önce tanık olmadığı kadar kutuplaştırdı. Yetmedi bunun üzerine 'Nas var Nas!" diyerek faizi tüm dünyanın aksine düşürüp inanılmaz bir enflasyona sebep oldu. Bunu şimdi bilmeyerek mi yaptı? İstemeden mi oldu? Kazayla mı oldu bunlar? Tabi ki hayır! Ülkemizin vatandaşlığını bile nakite çevirdi! Neden? Mehmet Şimşek gelmiş de ülkenin ekonomisini düzeltecekmiş! Neyi düzeltecek? Üretime yönelik bir maliye politikası mı var ortada? Enflasyon bazal etkiyle düşse ne olacak ki? Gelir adaletsizliği mi düzelecek? Asla. Mehmet Şimşek üstelik hukuksuz vergiler de getiriyor kafasına göre. Normal bir hukuk devletinde canının istediği gibi vergi getiremezsin. Yani "halkı nasıl soyarım?" sorusunun üzerine kurguladığı bir vergi sistemini halka dayatamazsınız. Velhasıl bizler kasıtlı ve organize bir şekilde fakirleştirilmeye, soyulmaya devam ediyoruz. Hepsi kasıtlı ve üzerimizde uygulanan bir planın parçası!
3 notes · View notes
onderkaracay · 10 months ago
Text
🗣️ Son Yirmi Yılda Yapılan İhaneti Yüz Yıl Geçse Unutamayız
Önce ülkenin tek bir kişiyle yönetilmesinin yolunu hukuksuz ve hilelerle dolu yöntemler ile açtılar.
Sonra geçmişte yaptırdıkları suçların verdiği olanak ile yumuşak karnı gereği batı sömürge çetesinin her talebini yapar duruma geldiler.
Yaşam pahalılığı küresel çetelerin ve yerli işbirlikçi çetelerin bu zihniyetle el birliği içinde dayattığı bir sonuçtur.
Sebep özelleştirilmeler ile ülkenin üretim ve hizmet araçları ile tüm gücünü kodamanlara kaptırmalarıdır. Bunun sonradan bir tehdide dönüşeceğini öngörecek bir iradeye sahip olmadıklarını biliyor ve bunu isteyerek yapıyorlardı. Fetö terör örgütüne bilerek ve isteyerek aldandıkları gibi. Fetö terör örgütünü de zaten batı çetesi kullanıyordu.
Bugün devlet yok şirketler var diyen tehdide sesi çıkamayan ve Türk ulusunu bu çetenin şirketlerine müşteri yaparak soyduruyorlar.
Dış güçler palavrası bu işbirliğinin üzerine örtü çekmek ve nas ile kandırdığı kitlesini diri tutarak kendine olan desteği dini siyasete alet ederek başarıyor.
Din siyasetine aldanan melez Türkler kendilerine müslüman dışında bir kimlik ile ifade edemez hale bu şekilde geldiler.
Ortadoğu müslümanları ile aralarında bugün nerdeyse hiçbir fark kalmadı.
Onlar petrolün batı çetesi ve onların yerli taşeronluğunu yapanlara kaynak olarak aktarılmasına nasıl göz yumuyor ise bugün ülkemizde bu melez müslümanlar yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarının ve yurttaşlığın haraç mezat satışına da göz yumuyorlar. Zaten yirmi yıldır madenlerin çıkartılmasını Lozan'ın gizli maddeleri engel oluyor yalanına inanan kitleden yurttaş iradesi beklemek çok safça olur.
Önder Karaçay
2 notes · View notes
acid-gramma · 2 years ago
Note
burda bile akpli mi var aq popüler kültür koleleri chpye verir ne demek
yok ya trolluk yapiyo belli. akli olan herkes hak hukuk ozgurluk icin savas verdigimizi biliyor selahattin demirtas hukuksuz atiliyor cikartilip duzgunce yargilanmasi bizim insani savasimiz. yarin bir gun seni beni de kanunsuz hapse mahkum edemesinler diye ugrasiyoruz burda. sana ters gelen kisinin madur olmasina goz yumarsan aynisini sana yaptiklarinda da kimse senin icin savasmaz bro
10 notes · View notes
pazaryerigundem · 5 days ago
Text
90 yaşındaki annesi Ümit Özdağ'ı cezaevinde ziyaret etti
https://pazaryerigundem.com/haber/206186/90-yasindaki-annesi-umit-ozdagi-cezaevinde-ziyaret-etti/ -
90 yaşındaki annesi Ümit Özdağ'ı cezaevinde ziyaret etti
Tumblr media
Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın annesi Av. Gönül Özdağ ve kardeşi Prof. Dr. Hilal Özdağ Sevgili, Özdağ’ı cezaevinde ziyaret etti.
İSTANBUL (İGFA) – Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın annesi Av. Gönül Özdağ ve kız kardeşi Hilal Özdağ, Silivri Cezaevi önünde açıklama yaptı.
90 yaşında olan Av. Gönül Özdağ’ın yazılı açıklaması kızı Hilal Özdağ tarafından okundu.
“62 yıl önce 27 yaşımda bir elimde 2,5 yaşındaki evladım Ümit, karnımda ise ikinci çocuğum Ankara’da Mamak Cezaevinin kapısında eşimi ziyaret için bekliyordum” diyen Av. Gönül Özdağ, “Bugün 90 yaşında, bu kez benim elimden kızım tutuyor, az gören gözlerim, az duyan kulaklarımla zihnimden, yüreğimden geçenleri okuyor sizlere. Bu yaşımda “soğuk olur” dedikleri Silivri cezaevinde ve gerçekten soğuk bir günde 3. evladımın avukatı olarak savunduğu 64 yaşına gelmiş Ümidimi ziyaret ediyorum” dedi.
Antalya’da yaptığı konuşma nedeniyle İstanbul Başsavcılığı yetkisiz bir şekilde soruşturma açtığını anımsatan Özdağ, açıklamasında, “Bu soruşturma en başından beri hukuksuz. Evladım bir gece sırf eziyet maksadıyla Ankara’dan İstanbul’a 190 km hızla götürüldü. Baktılar atılı suç ile içeride tutamayacaklar, teskin etmek için uğraş verdiği Kayseri’deki olaylar nedeniyle uydurma bir raporu esas alarak suçladılar. Kumpas davalarında, daha önceki haksız ve hukuksuzluklarda bütün bunları görmüş olan vatanseverler Ümit’in neden içerde tutulduğunu biliyor. Uğruna nice şehit verilen gazi olunan bu vatan için evladım da saygı nöbeti tutuyor. Onunla gurur duyuyorum” ifadelerini kullandı.
Genel Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın kıymetli annesi Sayın Gönül Özdağ ve kıymetli kız kardeşi Sayın Hilal Özdağ Sevgili, Genel Başkanımızın hukuksuzca tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi önünde açıklamalarda bulundu. pic.twitter.com/mPVCY6yJyn
— Zafer Partisi (@zaferpartisi) February 7, 2025
Anne Özdağ açıklamasını, “Emekli bir hukukçu olarak cüppelerinin önünde ilik olmadığının farkında olan tüm Adalet mensuplarına büyük saygı duyuyorum ancak bu süreçte tüm haksızlık ve hukuksuzlukları yapanları bir avukat olarak önce bir gün tecelli edeceğinden emin olduğum Adaletin gerçek temsilcilerine sonra da bir anne olarak Allaha havale ediyorum.” sözleriyle noktaladı.
Tumblr media
0 notes
elazigsurmanset · 5 days ago
Text
Av. Gönül Özdağ: Evladı İçin Adalet Arayışında
Tumblr media
62 Yıl Önce Başlayan Mücadele, Bugün de Devam Ediyor.. Avukat Gönül Özdağ, 62 yıl önce, henüz 27 yaşındayken 2,5 yaşındaki oğlu Ümit’i yanında, ikinci çocuğunu ise karnında taşıyarak Mamak Cezaevi’nin kapısında eşini ziyaret etmek için bekliyordu. Bugün 90 yaşına gelen Özdağ, bu kez Silivri Cezaevi’nde, 64 yaşına gelmiş olan oğlunun avukatı olarak onun hakkını savunmak için mücadele veriyor.
Tumblr media
Hukuksuz Süreç ve Adalet Arayışı Av. Gönül Özdağ, oğlu Ümit Özdağ’ın Antalya’da yaptığı bir konuşma nedeniyle İstanbul Başsavcılığı tarafından yetkisiz bir şekilde soruşturmaya tabi tutulduğunu belirtti. Soruşturmanın hukuksuz olduğunu vurgulayan Özdağ, oğlunun bir gece ansızın 190 km hızla Ankara’dan İstanbul’a götürüldüğünü ifade etti. İlk suçlamalarla içeride tutulamayacağını anlayan yetkililerin, Kayseri’deki olaylarla ilişkilendirilerek uydurma bir raporla suçlandığını iddia etti.
Tumblr media
‘Ümit Neden İçeride Tutuluyor, Herkes Biliyor’ Özdağ, geçmişte kumpas davalarında ve hukuksuz süreçlerde yaşananları bilen vatanseverlerin, Ümit Özdağ’ın neden içeride tutulduğunu çok iyi bildiğini söyledi. Oğlunun, vatanı için bir saygı nöbeti tuttuğunu belirten Özdağ, onunla gurur duyduğunu dile getirdi. ‘Adalet Er Ya da Geç Tecelli Edecek’ Emekli bir hukukçu olarak, bağımsız yargı mensuplarına büyük saygı duyduğunu ifade eden Özdağ, hukuksuzlukları yapanları ise önce Adaletin gerçek temsilcilerine, ardından da Allah’a havale ettiğini söyledi. Av. Gönül Özdağ’ın mücadelesi, adalet arayışında olan birçok insan için güçlü bir sembol olmaya devam ediyor. Read the full article
0 notes
seslimeram · 10 days ago
Text
Barış Mefhumu
Tumblr media
Bildik bir terane içerisinde dört başı mamur her günü apayrı zehreden bir tahakkümün iş bu sahada varlığı sabitleniyor. Biteviye iktidarın konforlu alanını genişletirken var ettiği, hedef kıldığı, düşman bellediği insan / olgu / tahayyüllerden hesap sorulan bir gündemin varlığı tescilleniyor. En ufak bir eleştiriye zemin konulmuyor. Demokratik bir ülkenin hiç uzakta olmadığı zikredilirken, daimi bir biçimde dibi arşınlayan, hep ama her dem kötüyü bağrına basan bir menzil hakikat eyleniyor. Susma sustukça sıra sana gelecek mefhumunu günbegün yeniden bir karşı saldırının hakkaniyetli özeti kılarak bir memleketin dönüşümü sağlama alınıyor. Susanlardan olundukça daha geniş kitlelere göz dağı verilmesine devam ediliyor. Hiçbir türlü mesel hakikate getirilmiyor. Çürümekte olan güncenin, sıradanların o çürümeden vareste kalabilmek için didinme hallerinin kulak arkası edildiği, her şeyin bir biçimde tozpembe olduğu / kaldığı yanılgısına tutunurken muktedir cerahatle birlikte bir menzildeki hayatın ta kendisi hedef kılınır. Kırmızı kartlar, sarı kartlar havalarda birer birer kalkarken, muktedirin de muhalifiz biz diyenlerin de birbirilerinin sahalarında roller keserken “tahakkümün” varlığını sonlandırmayı değil, sürdürmeyi tercih ettikleri bir utanç toplamına varılır.
Ülkenin gündeminin yoğunluğu arasında hakikate hiçbir zaman yer verilmeyeceği biraz daha belirgin bir biçimde ortalığa saçılıyor. Kalibresi çoktan bozulmuş olagelen erkan-ı siyasetin suna geldiği her şeyin bariz bir kötülükten ötesi olmadığı afaki kılınıyor hemen her tecrübede. Tahakküm biçem değiştirirken, 1984 yeniden yazılıyor. Orwell’in sunduğu ya da öngördüğü halin içler acısı hakikatinde soluk almaya çalışan insanlara zül / yalanlar ile süslenmiş yepyeni sopalar gösteriliyor. Muktedir koltuğundan emirlerini yağdırırken o ekranlar aracılığıyla makul / mazbut / nefer olarak görülenlere cennetler sunulurken basit bir biçimde sıradan olanlara cehennem her güne içkin kılınıyor. Tahakküm veçhesinin laf kalabalığı değil doğrudan niteliği her gün kademe kademe arttırılan bir eylemsellik kılınıp her yanda yeniden imal edildiği bir günce ortaya çıkartılıyor. Baş efendinin kaybettiği ol mahalli / yerel seçimler sonrasındaki geri dönüşünü de bildiren bir ülkeye değil bir hafta, en az bir yılına yetecek yarayı / yıkımı / ezayı birleştirerek gündemin satır aralarına sicim gibi tahakkümü yeniden imal eder. Güllük gülistanlık ülke tahayyülü zikredilirken arasız, ekranlarda ötekileştirme tam gaz devam olunurken, cep delik cepken deşik kılınmışken, hak bir yerlere, hukuk bambaşka normlara sürüklenmişken, yazılıp çizilip önce inkar sonra yeniden kabule varılan kararsız hamlelerle birlikte bir cinnet menzil imal edilendir. Tahakkümün görünür kılındığı sahne / bir ülkeden artakalan her şey gözlerimizin önünde sabit kılınandır.
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Ekmek, Adalet ve Barış Buluşmaları” kapsamında Mersin’de sivil toplum örgütü temsilcileri ile Mersin 68’liler Konferans Salonu’nda bir araya geldi. Buluşmada Ayşegül Doğan, sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Tecrit devam ediyor’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 1 Ekim’de yapılan görüşme sonrası gelişmelere değinen Ayşegül Doğan, barış ihtimalini güçlendirip, bu durumu sürece evirmek için çalışma yürüttüklerini belirterek, ülkenin ihtiyacının ekmek, adalet, barış, özgürlük ve demokrasi olduğuna dikkat çekti. Ayşegül Doğan, “Hepimizin sahici bir barışa; sahici bir demokratik çözüme ihtiyacımız var” dedi. İmralı görüşmeleri sonrası siyasi partililerle yapılan temaslara işaret eden Ayşegül Doğan, tüm barış çağrılarına rağmen halen PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin hukuksuz bir şekilde sürdüğünü, kayyım, baskı, gözaltı ve antidemokratik uygulamaların devam ettiğini dile getirdi. Türkiye SİHA’sı ile katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anımsatan Ayşegül Doğan, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in ülkelerinde toprağa verilmesine bile izin verilmediğini hatırlattı.
‘Barışı zorlamalıyız’
“Devletin, hükümetin, iktidarın niyeti ne” diye soran Ayşegül Doğan, “Biz devletin niyetini tarihsel geçmişimizden tanıyoruz ve biliyoruz. Eğer bir demokratik değişim ve dönüşüm istiyorsak, eğer biz barış istiyorsak ki istiyoruz, eğer biz demokratik çözümden yanaysak ki öyleyiz, o halde iğne deliği kadar bile küçük olsa bu ihtimali, bu kapıyı ardına kadar açmaya zorlamaya bakarız. Bunu yapacak şey bizim ortak irademiz, ortak mücadele azmimiz. Bunu tek başına DEM Parti yapamaz. Çünkü barış toplumsal bir mesele. Hayatın her alanına değmeye başlayan, kartopu gibi büyüyen, hepimize tek tek değen, hanelerimizin içine giren bir savaş gerçekliğinden bahsediyoruz. Ülkenin neresinde yaşarsak yaşayalım, bundan nasipleniyorduk. Eğitimden, sağlık alanına kadar müthiş bir ahlaki çöküş görüyoruz. Biraz daha geriye gidip ondan önceki iktidarlar dönemlerinde olanları da sayabiliriz. Demek ki bizim Türkiye’de ciddi bir sistem problemimiz var. Bu sistemin demokratik bir şekilde değişimi sandığımız kadar kolay olmayacak. Türkiye’nin Kürt meselesini ve demokrasi meselesini nasıl bir çözüm zeminine kavuşturabiliriz, bunu tartışmalıyız” dedi.
‘Demokratik müzakere ve mücadele partisiyiz’
Çözüm için yapılması gerekenin belli olduğunu ifade eden Ayşegül Doğan, “bir demokratik müzakere ve mücadele partisi” olduklarını vurgulayarak, “Programımız ortada, Tüzüğümüz ortada. Geçmişimiz ortada. Biz diyoruz ki demokratik kanallar açılmalı. Diyalog ve temas ile Türkiye’nin sorunları çözülmeli. Şimdi bu ne anlaşmak anlamına gelir, ne kalmak anlamına gelir, ne kandırılmak anlamına gelir. Ayrıca devletin niyeti ne olursa olsun, iktidar blokunun niyeti ne olursa olsun biz bu niyetlerini boşa çıkartabilecek öz güvene bir mücadele deneyimine sahibiz. Böyle bir birikimimiz var. Bugün Kürt meselesinde bir barış ihtimalini konuşuyorsak bugüne kadar verilen mücadelenin sayesinde ortaya çıkan bir durumdur. Biz bugün eğer Suriyeli Kürtler ya da Suriye’deki Kürtler ya da Rojava’nın statüsü üzerinden konuşabiliyorsak bu Rojava’da yaşanan hakikati artık inkar edilemiyor, göz yumulamıyor olmasının ortaya çıkarttığı bir gerçek bu. Tüm bunlar ortak mücadelemiz sayesinde kazanımlarımız. Bu kazanımlar Türkiye’yi tehdit eden kazanımlar değil. Bu kazanımları özgürlükler lehine işletmek, özgürlükler lehine bir süreci evrilterek, yasal bir teminata kavuşturmak hepimizin arzu ettiği bir şeydir. Ama tekrar ediyorum. Bu, hiçbir iktidarın insafına, vicdanına bırakılabilecek bir mevzu olmadığı gibi tek bir siyasi partinin omuzlarına yüklenebilecek bir konu da değil. Bu ülkede herkes savaş yorgunluğuyla, bu ülkede herkes bu ekonomik krizden bu denli zarar görüyorsa, bu ülkede yaşayan herkes artık boğuluyor hissi yaşıyorsa, hangi siyasi partiden olursa olsun, hangi mahallede olursa olsun, hangi kutuplaştırılmış kampa yerleştirilmeye çalışılsa, hiç kimse artık rahat nefes alamıyor. Bu kadar boğulma hissiyle karşı karşıya kaldığımız bu tarihsel dönemde bu mücadeleyi yükseltmeye ihtiyacımız var” diye konuştu.”
Tahakkümün varlığını en keskin biçimde suna geldiği bazen bir sorun bazen görünmez ve hiç konuşulmaz diye bildirdiği Kürd ve Mezopotamya halklarının ortak belleğindeki tüm o acının nihayetlendirilmesi için bir çabadır ortalarda bugünlerde. Dem Parti’nin var ettiği ve ikili görüşmeler, müzakerelerle birlikte yürütmeye, doğrudan muhatap Öcalan’ın bizzat öne sürdüklerine bir ayna tutucu olarak hakikatin savaşarak var edilemeyeceği bir odağın ortasına gelindiği zikredilir. Daha önce kurulup kurulup devrilen masalar sonrasında çıkagelen cerahatli kötülüğe, tahakkümün akla sığmayacak biçimlerine aşina olunan, 2015 seçimleri sonrası, müzakere masasının devrilmesinden, seçim yengisinden sonra çıkagelen bölge illerini topyekun imhanın kıyısına taşıyan abluka güncesinden de bilinen bir katran karanlığının hakimiyetine müdahale edebilmek için bu defa herkesin o barış tahayyülü için elini taşın altına sokması gerektiği imgelenir. Bir asırdır var edilmiş o öngörülemez hale gelmiş tahayyül ve biçimlendirme herkesi tek kimlik altında buluşturup hakların tanzim edilebileceği noktasından çoktan uzaklaşıldığı için arasız / fasılasız bir hal ve istemle yok edilmiş geçmiş gibi, geleceğin de biraz daha çalınmasına dur diyebilir bir ülkeye varmak adına sürdürülen bir gayret vardır. Her şey ortadadır.
Tahakküm biçimini yeniden kazanırken, dün öyle denilene bugün bambaşka bir bakışımla birlikte inkarla karşılanırken, bir asrı aşkın zamandır sunulagelen her hamlede yok etmeyi ve sınırlandırmayı öne çekerken bir devletli makamı, terör lafzını işine geldiği gibi yontan ve yöneten bir akla karşı sahici ve sıradan insanların hakkını arayan bir tahayyüle ne çok ihtiyaç vardır. Çekincelerin, ön yargıların, bitimsiz bir savaş dilinin karşısında hemen her koşulda istisnasız halklar için barışı savunagelen bir yapının, onlarla birlikte bu toprakları kapsayan kalıcı bir barışma ihtimalini arzu eden sıradan insanların ortaklaşa bir barışa hal ve çağrıyı yinelemesinin neden elzem olduğu yaşadığımız güncellikte kendiliğinden ortaya serilir. Her şeyi ezip biçen, her anı zorla, tahakkümle alt etmeye çaba sarf eden, hiç ama hiçbir itirazı resen dahi olsa kabul etmeyen bir iktidarcılık / devletçilik karşısında hiç değilse bu kadar elzem olagelen barışın mücadelesi ortaklaşa var edilebilecek bir meselin ta kendisidir. Barış, salt ve sadece Kürd halkının değil dolaylı / direkt olarak Ezidi, Alevi, Arabın, Mıhelleminin, her ne kadar kaldıysa Süryani, Ermeni ve Kıptinin de meselesidir. Türklüğü bir üst kimlik kılarken, bunca çok farklı sesin, inancın, hayatın da meselesi olduğu bugün çok daha açıktır. Kaybedilecek bir yüzyıl daha yoksa şayet. Kaybedilecek ve o güdümlü silah sanayinin eli kanlı baronlarını mutlu etmeye teşne binlerce can kalmadıysa şayet bir kere daha uzun soluklu bir mücadele hattıdır, barışabilmek. Bunca tahakkümün göndere çekildiği, hiçbir yaranın bir yirmi dört saat kadar dahi konuşulmadığı zeminde hakikatten bahis açılabilecek ise en önce temellendirilmesi elzem olandır, barış-barışmak. Büsbütün hayal kırıklıklarına rehin kalmamak için, tek bir gün açık ve rahatça soluk alabilmek için, korkusuz, hür ve eşit bir ülkeye varabilmek için elzem olandır barış-barışmak; düşünür müsünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Yasin AKGÜL – AFP – France 24
Meramda Paylaşılan Haber
Ayşegül Doğan: Barışı İktidarın İnsafına Bırakamayız, Mücadeleyi Yükseltmeliyiz - Mezopotamya Ajansı https://yeniyasamgazetesi9.com/aysegul-dogan-barisi-iktidarin-insafina-birakamayiz-mucadeleyi-yukseltmeliyiz/
0 notes
objektif32 · 13 days ago
Text
“Hukuksuz Sürece Direneceğiz”
Zafer Partisi Dimdik Ayakta! Mitinglerde Binler Buluştu Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ hakkında, 19 Ocak 2025 tarihinde “Zafer Partisi İl Başkanları Çalıştayı”nda yaptığı kapanış konuşmasındaki eleştiri sınırındaki bazı cümleler nedeniyle Cumhurbaşkanının avukatlarının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı başvuruyla 20 Ocak 2025 sabah saatlerinde soruşturma başlatıldığı…
0 notes
rayhaber · 4 months ago
Text
SES Çanakkale Şubesi'nden Sağlık Hizmetlerine Dikkat Çeken Bülten
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Çanakkale Şubesi, il genelinde sağlık hizmetlerinde yaşanan aksaklıkları gün yüzüne çıkaran bir bülten yayımladı. Bültende, atıl halde bulunan birçok sağlık ve sosyal hizmet binasının durumu ele alındı. “Tasarruf tedbirlerinden bahsedenler, şehrin en merkezi yerindeki bu binaları kaderine terk etmiş durumda” ifadesiyle bu duruma dikkat…
0 notes
bayramyuksekkaya · 25 days ago
Text
Tumblr media
CİNSEL SUÇLARDA İFTİRALAR VE SAVUNMANIN HUKUKSAL GÜCÜ
Cinsel suçlar ile ilgil yargılamalar, iyice hukuki olmaktan çıkmış durumda.
Yargıtay’ın verdiği bozma kararlarındaki Yerel Mahkeme ve BAM’a yönelik eleştirileri, dikkate almadan yargılama yapan ve hukuksuz kararlara imza atan yığınla Yerel Mahkeme ve BAM olduğuna her geçen gün daha çok şahit olunmaktadır.
Eleştirilerimiz ve dikkat edilmesi önemli noktaları kısaca ve kanun-içtihat atfına boğmadan, herkesin anlayabileceği şekilde, kısaca özetlemeye çalıştık.
Faydalı olması dileğiyle…
👇👇👇
0 notes
veganlogicdinamo · 1 year ago
Text
HALKIN TEPKİSİNİ TEHDİTLE BOĞAMAZSINIZ!
Bahçeli, Destici!
Hayırdır beyler, anayasanın toptan hükümsüz kılındığını mı düşünüyorsunuz ki anayasada var olan protesto hakkını kullanan halkı tehdit ediyorsunuz?
Bu hukuksuz zorba söylemlerinizin dayanağı nedir açıklayın da bilelim!
6 notes · View notes