#adaletsiz
Explore tagged Tumblr posts
Text
Neden adaletsizsiniz ya. Neden. Bıktım artık şu adalet yüzünden kaybetmekten...
20 notes
·
View notes
Text
Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz!
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. Bir asrı aşkın demokrasi deneyiminden feyiz alındığı, rehber edildiği ifade olunan bir sahadan mutlak ve kesin bir doğrunun imali söz konusu edilmiyor. Tümden ve doğrudan yıkıma işlevsellik kazandırılıyor. Tek adam rejiminin güncelliği içerisinde tüm o doğru yerle bir edilirken yerine ikame olunan her şeyle bir yalan tiradı güncelleniyor. O yıkım daimi bir biçimde hep sıradana reva görülüyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği bir biçimde talan edilirken, cerahat ve cürümle el yükseltilen bir iktidar şablonu eliyle açıkta doğrunun yıkımı gerçek kılınır. Bugünün yeni yepyeni ülkesi denilen sahnesinin yönetim katıyla iktidar ve tüm bileşenleriyle birlikte kurumsallaştırdığı yerin yönelimi ve sonuçları böyle bariz bir eksiltme halidir. Biyopolitik bir cerahat sarmalı, bütünüyle yaşamı kuşatan bir denklemler toplamında mutlak, kesintisiz bir cerahat imal olunur. Her yanlış her türlü riya, her güne sığdırılan tahakküm / tehdit ve ötesiyle bu cerahat hali ülke diye sunulur. Gündelik yaşam zora koşulurken cerahat, cürüm, cinnet üçlemesine rehin olagelen bir yer var ediliyor, ne eksik, ne fazla.
Düpedüz yalın bir riya ikliminin aralıksız muktedir eliyle çoğaltıldığı zeminde olmasına devam olunan hamlelerle hayat ehveninden alıkonuluyor. Artık itiraz edebilecek bir cüret, bunu ortaklaştırabilecek bir irade, öteki değil bizatihi bu ülkenin ortak yaşam pratiklerine dair bir şeyler söylemek imkansız kılınıyor. Tahakkümü, denetim ve gözetimi var eden ol siyasi manevra kümesinin, onadığı, izin verdiği kesimlerin patırtısı içerisinde doğruluğun izleri yerle bir olunur. Yoksunlaştırma, eksiltme ve tekdüze ezber olunmuş bir ahkam hali eylem bütünlüğünde demokrasinin izleri de tahrif edilir. Bugünün ülkesinin bunca alenen bir sorunlar toplamından mülhem yere dönüşümü ol izahatı, şu anlama gayretin ve bütün o sorgulayabilme çabasının önünün alınmasıyla birlikte söz konusu edilir. Hakikatimiz en kestirmeden yalın bir buhrandır. Birbiriyle bütünleşik, varsılların iktidar kümesindeki erk ile birlikte yazıp, çizip, oynadıkları bir tahayyüller birlikteliğinde o mutlak yazgıymış gibi var edilen yalanlarla hayat dönüştürülür. Milenyumun bir çeyrek asrı devrilirken olmakta olan bütünüyle devamlılığa kavuşturulan bir kere daha devletlinin izninden azade tek bir günün var edilemeyeceğidir. Bütünüyle dibine kadar bodoslama dibine doğru seyreden bir yerde bundan daha açık bir yıkım istikameti söz konusu edilebilir mi? Bu hallerle yol nereye çıkar ki!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetleri sürüyor. Depremlerin vurduğu 11 kentten biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Birlik Mahallesi ile Şüktmeyik mezrası da yaşanan felaketten etkilendi.
Herhangi bir can kaybı yaşanmayan her iki yerleşim yerinde evler ağır hasar gördü. Birlik Mahallesi’nde bulunan 19 hanenin 15’i, Şüktmeyik mezrasındaki 15 hanenin ise 13’ü hakkında yıkım kararı verildi.
Uzun süre çadırlarda kalan depremzedeler sonrasında konteynerlere yerleştirildi. Ancak konteynerde yaşamanın özellikle çocuklar, yaşlılar ve engelliler için getirdiği zorluklar var.
Depremzedeler konteynerlerin yetersiz olmasından kaynaklı kendi imkânlarıyla barınak, lavabo ve duş yerleri inşa ettiklerini kaydetti. Yaşamlarını koşullarını kolaylaştırmaya çalışsalar da bir an önce kendileri için ev yapılması talebinde bulunan depremzedeler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) yapılacak evler için kendilerinden 1,5 ile 4 milyon TL arasında ödeme yapılmasını istediğini söyledi. Depremzedeler, bu parayı verecek imkanlarının olmadığını da ekledi.
'Aylar Geçti, Evler Yok'
Birlik Mahallesi’ndeki evi ağır hasar gören depremzede Hayriye Benice, yetkililerin ‘bugün, yarın, bu ay yapacağız’ dedikleri evler için bugüne kadar adım atılmadığını belirtti. Benice, “Küçücük bir konteyner vermişler, o da su kaçırıyor, soğuk alıyor. Konteynerlerin içinde soğuktan ölüyoruz. Hastalığım var, dizimden ve kalbimden ameliyat oldum. Zaten bu hastalıklarımın hepsi bu soğuktan kaynaklı oluştu. Ne tuvaleti ne mutfağı ne de banyosu, hiçbir şeyi yok. İnsan gıdalarıyla beraber orada nasıl yaşasın?” diye sordu.
'Ev İçin 1.6 Milyon TL İstendi'
AFAD’ın ev için kendilerinden 1 milyon 600 bin TL istediğini söyleyen Hayri Benice, tepkisini “O parayı verebiliyor olsaydık, bir senedir kendi evimizi kendimiz yapardık” diyerek gösterdi. Yaşlı ve hasta olduğunu, bu nedenle daha fazla konteynerde idare edemediklerini dile getiren Benice, evlerinin bir an önce yapılarak, kendilerine verilmesini istedi.
9 Kişi Konteynerde Yaşıyor
9 kişi bir konteynerde kaldıklarını belirten Cemile Yakacı da konteyner yaşamının zorluklarını şöyle dile getirdi: “Bebeğim ve yaşlılarım var. Yaşlı teyze yatalak, kalkamıyor. İhtiyaçlarını 2-3 kişi kaldırıp indirerek karşılıyoruz. Banyo yaptırıyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz çok zorluk yaşıyoruz. Bu bir senedir perişan olduk. Şimdiye kadar çadırda kalıyorduk. Bayramdan sonra konteyner geldi. Tuvaleti, banyosu yok.”
Yakacı, Mart ayına kadar temelleri atılacağı söylenen evlerinin bir an önce yapılmasını istedi.
‘Biz Evimizi, Hayatımızı İstiyoruz’
Ailesiyle konteynerde kalan depremzede Remziye Yakacı ise, geçen 11 aylık zamanda yaşadıklarını “Deprem sonrası hayatımız rezillik içinde geçti. Her türlü sorunu yaşadık Kimse sorunlarımızı dinlemek için gelmiyor. Biz evimizi, hayatımızı istiyoruz” diyerek söze döktü.
5 Bin TL Elektrik Faturası
Konteyneri ısıtmak için elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldıklarını fakat bu kez de 5 bin TL fatura geldiğini söyleyen Benice, TEDAŞ’a gidip ödeyemeyeceklerini söylediklerinde faturanın 2 bin 300’e düşürüldüğünü, onu da borç yaparak ödeyebildiklerini kaydetti. Ev için kendilerinden 4 milyon TL talep edildiğini paylaşan Behice, “İmkanımız yok, bunları düşünmeleri gerekirken milleti daha çok mağdur ediyorlar” diyerek, yapılacak evler için para alınmaması istedi.
AFAD'a Ulaşılamadı
Depremzedelerin dile getirdiği para talebini sormak için aranan AFAD yetkililerine ise ulaşılamadı.”
Doğrunun esamesinin her nasıl okunmadığına başlı başına bu örnek kafi gelecektir. Bir biçimde on bir aydır kendi hallerine terk edilmiş insanların deprem felaketi sonrasında bir kere daha bu defa da devlet eliyle izole edilmelerinin utancı ne yana düşmektedir. Sorgu, sual edeni kalmadığı için artık bir yıkımdan kurtulan insanlara reva görülenler insanlığa sığıyor mudur, sığar mı? Duraksamadan güncellenen her hamleyle bir kere daha yaşama eyleminin önüne setler çekilmeye devam ederken, onca badireden sonra halen ellerindeki o umudu törpüleyebilmek, yok etmek adına olmadık işlerin altına imza atmak neyin nesi, neresi doğrudur? Bitimsiz bir girdabın ortasına terk edilip, kendileri hayatta kalabildikleri için suçluymuş gibi davranılan, bir temel insanlık hakkı olagelen barınma hakkını parasını verirseniz neden olmasına indirgeyen bir yapının hangi eylemi o müşterekleri sağlayacak, sahiden insanların geleceğini düşünmesine müsaade edecektir.
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. 2007 yılının 19 Ocak tarihinde bünyemizde açılmış olan koca bir yaranın ta kendisini de bu bağlamda görmek mümkündür. “Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazete binası önünde o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast tarafından düzenlenen suikast sonucu yaşamını yitirir.” Koca bir boşluk. Bir biçimde hayatlarımızı topyekun etkileyen, bir daha düzeltilemeyecek bir yaranın özneleri arasında yerini alan bir cinayetin ardından çıkagelen her şey bu eğrelti, şu yanlış ve daimi bir biçimde karanlık olageleni de bildirir. Bir düzlemdeki Ermeni kimliğinin hakikatinden bahisler açabilmenin yollarını onca engellemeye rağmen açabilen bir temsilciydi Hrant Dink. 1915’te yaşatılan Medz Yeghern’in hemen ardından sessizliğe gömülmüş, ancak 1965 yılından, birkaç jenerasyonun devinimi sonrasında kendi belleğinde yer edileni arar, sorar, sorgular hale gelmiş bir kimliğin elinde kalanları birleştirerek bir hikayenin tam ve eksiksiz anılmasını / anlaşılmasına çaba sarf eden bir temsildi Hrant Dink. 19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.
Hrant Dink’in katledilmesine giden sürecin başlangıcını oluşturan Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olmasının hikayesinden sonra devamlılığı sağlama alınan sürek avı o eğrelti yolun nasıl da biçimlendirildiğini örnekler. 2019’dan bir haberi aktaralım: “2002-2008 yılları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olan Ergun Güngör, 24 Şubat 2004'te Hrant Dink'le valilikte görüştüklerini, bunu MİT'in istediğini beyan etti.
Güngör, Dink'in Agos Gazetesi'nde Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu iddia ettiği yazının o dönemde infiale yol açtığını söyledi. İstihbarattan gelen kişilerin Dink'le bir görüşme ayarlanmasını istediklerini aktaran Güngör, "Böyle bir görüşmenin vali izni olmadan yapamayacağımı söyledim. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme gerçekleşti. İstihbarat görevlileri yanımdayken Dink’i aradım. Kendisiyle toplumda oluşan bu hassasiyeti konuşmak istediğimizi ve habere konu olan belgeleri görmek istediğimizi söyledim. Kendisi davetimiz üzerine geldi" ifadeleri kullandı.
Güngör, MİT mensuplarına "Sizi Dink'e ne olarak tanıtayım?" diye sorduğu, MİT çalışanlarının "Yakınlarım dersiniz" dediklerini iddia etti. Dink'in verdiği evrakları MİT mensuplarının aldığını söyleyen Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi.
Güngör'e mahkemede MİT mensuplarının konuyla ilgili ifadeleri hatırlatıldı. MİT çalışanları söz konusu görüşmeyle ilgili "Valilik'e gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı" yanıtını vermişti. Güngör bunu reddederek “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” sözlerini kullandı.”
Doğrunun varlığının hiç edildiği bir zeminde sadece Ergun Güngör’ün açık ettikleri dahi her nasıl bir karanlık kozanın imal olunduğunu örnekler. İçine çekilen ötekisi için alenen kurulmuş olagelen yok etme şablonunun istikametini bildirir, zamanında. On yedi koca yıl sonra varılan menzilde, adaletin küflü bir tahayyüle indirgenişi söz konusu olur. Ol samast denen meczubun arkasının toplandığı, çetenin diğer üyelerinin de kahraman edasıyla karşılandığı bir zeminde her yanlış, her kötülük bir kere daha devletli eliyle ya da yönlendirmesiyle taltif olunur. Ki kamu personelinin Cerrah’tan, Güler’e, Öz’den, Uzun, Akyürek, Güngör ve nicesinin davada yargılanmaları bir yana, o cinayetteki payları göz ardı olunur, olundu. Bu kadar zaman sonrasında elde kalakalan sadece bir avuç hayalden ötesi kılınmaz. Düzenin var ettiği öteki nefretinin bugünün çok daha açık bir biçimde hedef kılmaları beraberinde taşıdığı bir zeminde Devletin tüm kliklerinin bir düzlemde pay ve eylemde fail olduğu cinayetlerden birisi olarak kalmaya devam edendir Hrant Dink cinayeti. Onca zaman sonrasında ortaya çıkan garabetlik adalet seremonisinin hiçbir biçimde / anlamda hakikate yer bıraktırmayan bir eğrelti, eksik, gedik haller toplamında o adalet çalınmıştır. Hrant Dink Vakfı’nın sitesinden davanın geniş bir özetine, alınan karar ve ardından çıkagelen karanlığın nasıl biçimlendirilmeye devam olunduğunun yansısına göz atılabilir. Bir memleketin alnına çalınmış koca bir leke haline dönüşen, Ermeni’nin yarasının da ötesini simgeleştiren, onca zaman sonrasında halen yerinde sayan ülkenin korkunç hayal kırıklığından bir kesit yaşamdaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Öyle ya da böyle doğrunun esamesinin geçmediği / bilinmediği bir zeminde takvimler bir kere daha acıya çıkıyor. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitliksiz, Ahparigsiz... Eksik. Umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Berge ARABIAN – Agos Gazetesi
#söz hakkı#meram#mesele#hrant dink#adalet 101#sınırsız#gerçeklik#biyopolitika#ermeni#medz yeghern#acı#yoksunluk#adaletsiz#hukuksuz#geleceksiz#izler#ahparig#amed#deprem#fecaat#sarmal#fasit döngü#hayat nereye#mesel#insanlık101#gören#anlam#arzihal#yara#türkiye gerçeği
6 notes
·
View notes
Quote
İnsan, gözünün görmediği yerin körüdür.
IŞIL AYDIN
18 notes
·
View notes
Text
yemin ederim biktim
#hee sey o kadar adaletsiz ve o kadar amacsiz ki#artik hicbir seyi cozemiyorum#gozlerim sisti aglamaktan
0 notes
Text
Adaletsiz ve tuhaf bir çağda yaşıyoruz
Zenginin şampuanında fakir birinin tabağından daha çok vitamin var
134 notes
·
View notes
Text
Gâvurda adalet, işbirlikçide şahsiyet olmaz!
Avrupa futbol şampiyonasında, milli takımın maruz kaldığı haksızlıklar hepimize unuttuğumuz bir gerçeği bir kez daha hatırlattı.
Bahsini ettiğimiz gerçeği merhum Cemil Meriç şöyle ifadelendirmiş.
“Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı yani İslam!”
Bizim açımızdan bu, sadece şeref duyacağımız bir şeydir.
Yani, her hal ve şartta ‘İslâmî’ olmak, ‘İslâm’ gibi görünmekten daha büyük bir şeref olabilir mi?
Batılıların, bizim şeref duyduğumuz bu bakış açısı, bir tanımlama olsaydı eğer, elbette ki hiçbir sorun olmazdı lakin onların bakış açılarını motive eden yegâne unsur İslâm’a olan tarihi düşmanlıklardır. Yani bize baktıklarında öldüresiye nefret ettikleri bir düşman görüyorlar.
Bu gerçek, futbol gibi malayani bir meselede de kendini gösteriyor.
Daha doğru bir tabirle, düşmanlıklarını açık edecek hiçbir vesileyi ıskalamıyorlar.
Bunun için kendi elleriyle yaptıkları ‘demokrasi’ ve ‘evrensel insan hakları’ putunu da hiç tereddüt etmeden bir hamlede yutuveriyorlar.
Milli maç vesilesiyle bir kez daha gördük ki, söz konusu Türkiye olunca, ne nezaket kalıyor batılılarda ne ahlak ve ne de hak hukuk…
Koydukları kurallar ve belirledikleri norm bize gelince bir anda buharlaşıveriyor.
Azıcık da olsa vicdanı olan batılılar da gördüler bu gerçeği.
Kimi açık açık ifade etti, kimi mahcup bir edayla kem-kümlerin ardına sığındı.
“Futbol asla sadece futbol değildir” demiş İngiliz yazar Simon Kuper…
Hatta adam kitabını da yazmış bu olgunun.
Güçlü olanların, yönetim erkini ellerinde bulunduranları kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları bir enstrümandır futbol.
Bunu, ekonomik gerekçelerle kullandıkları gibi sömürü aracı olarak da kullanırlar ve bize karşı uyguladıkları şekliyle de tamamen siyasi bir mahiyete de büründürürler.
Eminim ki, herkesin ve hepimizin adalet duygusu incindi maruz kaldığımız haksızlıklar vesilesiyle. Bunu öylesine nobranca ve kör parmağım gözüne bir kabalıkla yaptılar ki, sadece haksızlıkla yetinmeyip stadı dolduran on binlerce taraftarı bir kez dahi ekrana getirmediler.
Maçı seyretmeye giden Sayın Cumhurbaşkanı bile göstermediler diyeyim de gerisini varın siz hesap edin.
Batılının, bahse konu Türkler/Müslümanlar olunca takındığı adalet anlayışı bu.
Tamam, bunu anlıyoruz diyelim, peki, bu memleketin ekmeğini yiyip de tıpkı batılı efendileri gibi yaşadığı ülkeye düşmanlık edip gavurların saflarında yer alanlara ne diyeceğiz?..
Bakınız bunun tarifi yoktur işte!..
Bu psikolojiyi anlamak mümkün değildir ve hiçbir zaman da mümkün olmayacaktır.
Anılan güruh, batılıların kendilerine de aynı tarifeyi uyguladığı gerçeğine gözlerini kapayarak uşaklıkta devam ederler ilginç bir biçimde…
Köle desen değil, esir desen değil… Zira netice itibariyle kölenin de esirin de bir şahsiyeti vardır. Bunlarda şahsiyetin zerresine tesadüf edemezsiniz…
Batılılar nezdinde, Müslüman bir topluluk içerisinden çıkan ‘ateistler’ de sorunludur.
Bu işbirlikçileri, düşmanlarını yani bizleri vurmak için bir silah olarak kullanırlar ama asla güvenmezler. Hatta zamanı geldiğinde buruşturup çöpe atmaktan da imtina etmezler.
İşin tuhaf tarafı, bizim şahsiyetsizlik ve dahası ihanetle suçladığımız bu kesim, öteden beri kendisini bu toplumun asli unsuru olarak görürler.
Kendilerini bir tür efendi, geri kalanları da parya gibi niteledikleri bir sır değil.
O yüzden gelişen her hadiseyi muhakkak surette siyasete indirgeyip bu bağlamda hakaretler savururlar/savurdular hep…
Kendi istedikleri partiye oy vermedikleri için bu millete ‘bidon kafa’ ve ‘göbeğini kaşıyan adam’ aşağılamasında bulunan bunlar değil miydi sahi?
Maç vesilesiyle batılıların adaletsiz davranışlarına maruz kalmadık sadece, mezkûr kesimin de aşağılık davranışlarına muhatap kaldık.
Voleyboldaki başarı üzerinden malum bir oyuncunun sapkınlığını kutsallaştırıp mütedeyyin insanlara hakaret eden güruh, kendi ideolojilerine uymayan bir sembolü yerden yere vurarak hem sporcuların muazzam başarılarını hiçe saydılar ve hem de bu halka ve halkın değerlerine saldırdılar.
Yaşadığımız tüm bu hadiseler bize gösterdi ki, dünyanın hiçbir yerinde bizdekine benzer halk düşmanı bir kitle yok.
Her ülkede ve coğrafyada kendi halkıyla kavgalı tıynetsizler mutlaka vardır ama bizdekine benzer, memleketin kaymağını yemekle kalmayıp milletin asli unsuru olduğunu iddia eden halk düşmanları bulunmaz.
Şu bir gerçek ki, hariçten gelen tehlikeyle savaşmak ve onu bertaraf etmek, dâhilîdeki düşmanlara nispetle çok daha kolaydır.
Gavuru canınız pahasına yenersiniz de bu gavurdan daha beter işbirlikçi gavurları ne yapacaksınız?..
Çok açık bir biçimde ifade etmeliyim ki, bu aşağılık güruhun tasallutundan kurtulamadığımız sürece gerçek bağımsızlığa kavuşmamız da asla mümkün olmayacaktır.
HABER7 YAZARI: NİHAT NASIR 11.07.2024 08:57
Kayısı 📍 Malatya 📍 Türkiye 🇹🇷
78 notes
·
View notes
Text
Hayatın adaletsizliğini unutmayacağım...
21 notes
·
View notes
Text
Adalet Nerede!
Ayrımcılığın, nobran bir tahayyül olagelen fişlemelerin, kamusal alanın dışına ötelemeleri takip eden terörün ortasında bir güncellik hasıl oluyor. Biteviye kendi ezberini yeniden ve hiç yılmadan imal eden bir devlet aklının suna geldiği her şey bütün o ayrımcılığı besliyor iş bu sahnede. Her durumda kurtarıcı olarak görülen hamleler fişlemeler sonsuz bir ��abayı bildiriyor, sıradan olanın nihai çöküşünü. Kamusal alan daraltılırken, bizden olmayanların takip olunduğunu zikredip duran bir akımla yaşam terörün rehini kılınıyor. Devletin aklını bildiren ön alma çabalarının ortası o terör lafzıyla birlikte hakikati konuşturmamak üstüne güncelleniyor. Anayasanın etkin kılınmadığı, delik deşik, yamalı bir bohça haline dönmüş olagelen o suretin tastamam miadını doldurduğundan dem vurulan bir iklimde hemen her şeyin apaçık bir halde tekinsiz / ikiletmeksizin yıkıma rehin edilmesidir mesele. Dört başı mamur bir menzilden, içinden çıkılamayan bir karabasan ülke tahayyülüne evrimin eksik, gedik olmaksızın var edilmesidir mesel. Ki var ediliyor.
Biteviye kılınan ayrımcılığın gerek ekonomik gerekse de sosyal politik yansıları havanda bir tas su içinde onlarca dövüşün var edildiği bir menzili göstere geliyor. Kimsenin hiçbir kimseye acımadığı bir zemin gerçek kılınıyor. Ne acıların akıbeti sorgulanıyor. Ne tüm o ayrımcılığı var eden karanlığın mimarlarından bahis açılıyor. Bir menzil ki her günü ayrı bir cerahate rehin kılınırken, çivi çiviyi söker denilip daha beter hallerin yolları açılıyor hep bir arada, hep burada. Dayanaksız, temelsiz olmasına bakılmaksızın terör lafzı eksik gedik her yerde kullanıla geliyor. İktidar ve efradı eliyle kurumsallaştırılan bir akılla, dil ve söz birliğiyle “nefret mangaları”, artık tahayyülünün dahi kadük kaçtığı ayrımcılığın neferi o atsızcılar, şu bilmem kimlerin taraftarı olageldiğini zikreden temsillerin nefretini yaymalarına ön ayak olunuyor. Cerahat her yeri kapsarken insan kaybediliyor, insani olan unutturuluyor. Her gün şaşırılacak bir şeyler beklenip durulurken, tastamam bu kadarı da artık olmaz denilenlerin resmi geçidinde bir ülke var ediliyor. Ezberlerin sunduğu ayrımcı konforun aralıksız güncellendiği bir zeminde, hayatiyet kimselerin umurunda değil, haysiyet zaten sizlere ömür kılınıyor. Böyle bir girdabın ortasında ne geriye kalabilir ki koca bir çürümeden, kokuşmadan ibaret bir çukurdan gayri değil mi?
DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına adalet nöbetini TBMM’de sürdüren anne Emine Şenyaşar da katıldı. Toplantının ardından Meclis'in muhalefet bahçesindeki turnikelerden ana binaya girişi engellenen Emine Şenyaşar fenalaştı, hastaneye kaldırıldı.
Ferit Şenyaşar, basın toplantısında, Diyarbakır’da kaybolduktan 19 gün sonra öldürülmüş olarak bulunan Narin Güran cinayetiyle ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Şenyaşar, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un Narin Güran'ın cinayetinin aydınlatılacağına dair sözlerine inanamadıklarını söyleyen Şenyaşar, annesini işaret ederek; "Bunun kanıtı da bir anne ve elindeki fotoğrafta bulunan eşi ve iki oğludur" dedi.
"Adalet Sağlanmadığı İçin Zulüm Devam Ediyor"
Ferit Şenyaşar sözlerine şöyle devam etti:
"Güvenlik kayıtları savcılığa teslim edilmiyor ve bu haksızlığı kabul etmeyen bir anne var. Bu anne 846 gün Urfa Adliyesi'nin önünde adalet aradı. 126 gün Adalet Bakanlığı'nın önünde eylem yaptı. Bu anne son çare olarak da 29 gündür TBMM'ye çağrıda bulunuyor, bu zulmün son bulmasını istiyor. Annenin talebi ‘yargıya müdahale edin’ şeklinde olmayacak, var olan zulmün bitmesini istiyor. Annenin mücadelesinde haklı olduğunu herkes devlet de hükümet de kabul etti. Haklı olmak yetmiyor, adalet sağlanmadığı için zulüm devam ediyor. İktidar partisinin bir milletvekili çıksın bir açıklama yapsın, bunu istiyoruz. Altı yıldır kimseden bir ses çıkmıyor. İktidar partisinden bir yetkili çıksın açıklama yapsın, ‘Anne haksızdır ve eski milletvekilimiz hastanede böyle bir insanlık suçu işlemedi, böyle bir katliam yapmadı’ desin. Adaletin tecelli etmesini engelleyenler de bu zulme ortak oluyor."
Şenyaşar’a Polis Engeli
Şenyaşar, annesi Emine Şenyaşar'ın dün Meclis'e girişte polisler tarafından engellendiğini belirterek, "Anne Meclis'te eyleme devam ettiği sürece adaletten, yargının bağımsızlığından kimse bahsetmesin. Annenin Meclis'ten talebi; hastanede eşimi ve iki oğlumu gözümün önünde katledenler iktidarın gölgesinde dışarıda geziyor. Annenin talebi, tutuklu bulunan oğlunun serbest bırakılması" dedi.
Emine Şenyaşar da altı yıldır karda ve yağmurda adalet talebinde bulunduğunu ve cezaevindeki oğlu serbest bırakılıncaya kadar nöbetine devam edeceğini söyledi.
Emine Şenyaşar Hastaneye Kaldırıldı
Meclis'in muhalefet bahçesindeki turnikelerden ana binaya girişi engellenen Emine Şenyaşar hastaneye kaldırıldı.
Meclis'teki toplantının ardından DEM Parti grubunun bulunduğu ana binaya girişi engellenen Şenyaşar, turnikelerin dibinde oturmaya devam etti. Şenyaşar, bu sırada aniden fenalaştı. Meclis içindeki sağlık birimine haber verilmesi üzerine ambulans geldi ve sağlık çalışanları, Şenyaşar'a müdahalede bulundu. Şenyaşar, daha sonra ambulansla Güven Hastanesi'ne kaldırıldı.
DEM Parti Milletvekili Ferit Şenyaşar, annesinin sinir krizi geçirdiğini, tansiyonu düştüğünü ve kalp sorunu yaşadığını bilgisini paylaştı.
Ne Olmuştu?
“14 Haziran 2018'de seçim çalışmaları kapsamında esnafı ziyaret eden AKP'li vekil İbrahim Halil Yıldız'ın korumaları ve yakınlarının Şenyaşar ailesine ait işyerine ve ardından hastanedeki saldırılarında, Hacı Esvet Şenyaşar, Emine Şenyaşar’ın oğulları Adil ve Celal Şenyaşar ile Yıldız'ın kardeşi Mehmet Şah Yıldız yaşamını yitirdi.
Saldırıda Mehmet, Ferit ve Fadıl Şenyaşar ile birlikte toplam 8 kişi de yaralandı. Fadıl Şenyaşar ve kardeşleri, tedavileri devam ederken gözaltına alındı, Fadıl Şenyaşar tutuklandı.
Saldırıdan 15 ay sonra, 18 Eylül 2019'da AKP'li vekilin ağabeyi Enver Yıldız, Urfa Adliyesi'nde teslim olduktan sonra tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Saldırıya ilişkin Urfa Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede sadece işyerindeki olaylar konu edildi, hastanede saldırıya uğrayan ve yaşamını yitiren Hacı Esvet Şenyaşar'ın ölümüne yer verilmedi.
Fadıl Şenyaşar'a 37 yıl 9 ay, Enver Yıldız'a 18 yıl hapis cezası verildi.
Antep Bölge Adliye Mahkemesi, hastanedeki olaylar ile işyerindeki saldırı dosyalarının birleştirilmesi için yerel mahkemenin kararını bozdu. Dava devam ediyor.”
Ayrımcılığın, körlemesine bir karanlığın temsilindeki ısrarın yansılarından sadece birisi olarak Şenyaşar ailesinin başına getirilen yeterince açık bir meseledir. Bir girdap halinin ötesine çoktan geçmiş ol iktidarcılık hamlesinin, benim dediğim olacak vurgusunun basit belirli bir esnaf ziyaretinin dahi katliama dönüştürülebildiği bir zeminde hayatiyetin tüm o adalet tahayyülünün hiçe yazıldığı, yok sayıldığı bir zeminde kimin hesabı nasıl verilir! Emine Şenyaşar’ın ailesinin tarumar edildiği canlarının çalındığı, bir evladının da mahpus kılındığı bir zeminde o eski vekil ve beraberindeki temsilin savurduğu şiddetin hesabının her ne olacağı muamma kılınması dert değil midir? Yolun, yordamın çoktandır zayi edilip silindiği bir zeminde insanların canhıraş meramlarını, ortaya serdikleri adalet çağrılarını bir biçimde engelleme / perdeleme bunca yaygın kılınırken o parti ismindeki adalet her ne şekilde söz konusu edilebilecektir, madem tüm ülkenin partisiyse akp!. Hukukun hiç bariz hiç addedildiği bir zeminde, kamera kayıtlarını kontrol etmek, kolluğun gözetimi altında var edilmiş bir cinayeti çözmek yerine ailenin bir üyesini de ilelebet tutsak etmeyi var eden bir düzlemin her neresinde adalet söz konusu olacaktır, kim duyacaktır ki sahiden de Şenyaşar ailesinin feryat figanını nasıl.
Ezberlerin birbiri ardına yuvarlandığı bir girdabın içinde hakikatin yankısını duyabilecek midir bu saha? Her şekilde nefretin öne çekildiği, ayrımcılığın arşı alaya yükseldiği, hangi durum söz konusu olursa olsun şiddetin meydana çıkartıldığı buyur edildiği bir zeminde ol hakikate sıra hiç gelir mi, getirilebilir mi? Basitten zora doğru, zordan en bitimsiz olana meyil eden, modern beşeriyi yerle bir eden, tarumar ve eksik kılan insani müştereklerin talan ve zayi edilmesinin bir duru, bir sonu söz konusu olabilecek midir? Veryansın ettiğimiz tek bir konu, şahıs, vaka değil, doğrudan doğruya bir kimlik / çatı / yapının her ne olursa olsun el üstünde tutulup diğerlerinin günbegün hedef kılındığı, adaletin, hakkın ve hukukun hiçe sayıldığı bir zeminin normatif kılınmasıdır. Her şeyin sarpa sardığı bir tek iyi günün dahi çok görüldüğü, zeminin giderek daha korunaksız, herkes için istisnasız bir çukura dönüştürüldüğü zeminde hayatın ehemmiyetinin, biricikliğinin farkına ne ara varılacaktır. Bütünüyle, her gün bir öncesini aşan bir yıkıma galebe çalarken. Barbarlık mefhumu göz ardı edilemeyecek bir biçimde hayatı zehirlerken, bir yarın söz konusu olur mu? Hürriyetsiz, adaletsiz, demokrasisiz, nefessiz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Emine Şenyaşar – Adalet Nöbeti – Yeni Yaşam Gazetesi
Meramda Paylaşılan Haberler
Meclis’te Fenalaşan Emine Şenyaşar Hastaneye Kaldırıldı - BirGün
https://www.birgun.net/haber/mecliste-fenalasan-emine-senyasar-hastaneye-kaldirildi-560272
Eylemi Engellenen Emine Şenyaşar Hastaneye Kaldırıldı - Bianet
https://bianet.org/haber/eylemi-engellenen-emine-senyasar-hastaneye-kaldirildi-299853
#memleket#mesele#meram#durum#tahayyül#geleceksizlik#çürüme#hak#hukuk#insan#demokrasi#kötürüm#kötülük çağı#cerahat#yıkım nereye!#şenyaşar#adaletsiz#hukuksuzluk#sarmal#kör karanlık#başka türkiye vardır!
0 notes
Text
Kahtalı Mıçe.🎤🎤🎤🎤
Muhteşem sesiyle karşınızda.
Beğeniler için çok.
Teşekkür ederim 🙃🤪
Değerli arkadaşlar.🤗🌿♥️..✍️
Yemişim aşkınızı meşkinizi🤪
Kendime tavuk suyundan😁
Kahve yaptım içiyorum🤭
İsteyen var mı😃
Bana deli demeyin🤭
Sizsiniz deli de feli 🤣
Delikanlı kız der 🙃😁.....✍️
İki saattir susmayan😁
WhatsApp 🤭gurubuna 😁
Slm arkadaşlar 🙄 borç.
Paraya ihtiyacım var 🤪
Biraz borç para verir misin dedim😁
Üç 😂saattir ses yok🤭
Deli susturmanin yolunu bilir🤣....✍️
Millet çatır çatır sevgili yapıyor🤪
Bende leplebiyi havaya atıp🤭
Yakalanmaya çalışıyorum😁
Ulen adaletsiz dünya😂
Aç kismetimi kafamı😁
Bozma şaka şaka Didim🤪
Deli kanlı kız der 🙃😁....✍️
Hem deli hem prenses 🌿
Hayırlı akşamlar olsun 🙃
Arkadaşlar 👈
🍂👑🍂
139 notes
·
View notes
Text
Allah'ım bizi susuz, oksijensiz, ahlâksız, terbiyesiz, adaletsiz ve denetimsiz bırakma. Şer'i hukuka ve Kur'an ahlakına hava kadar, su kadar muhtaç olduğumuzu bir kez daha üzülerek ve kalbimize kramplar girerek görüyoruz.
"İnsan, başıboş bırakılacağını ve yaptıklarından hesâba çekilmeyeceğini mi sanıyor?" Kıyamet/36
Rabbini unutan hesabı, hesabı unutan insanlığı/kendini/haddini unutuyor.
Bizi kendi halimize bırakma Allah'ım. Hadsizliklerimize, sınırsızlıklarımıza rağmen sen bize rahmetin ile yeniden sınırlarımızı, hadlerimizi öğret. Senin koruman olmasa, senin hukukun ve yasaların olmasa biz nasıl korunuruz/korunurduk bilemeyiz. Böyle bocalar dururuz.
.
38 notes
·
View notes
Text
“İnsansız adalet olmaz Adaletsiz insan olur mu? Olur, olmaz olur mu! Ama, olmaz olsun. “
Özdemir Asaf
24 notes
·
View notes
Text
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında `hayat`, soluk almak güçleştiğinde, yüreğin susup mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, `dağ`lara dönmeli yüzünü insan. Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; yeni `insan`larla tanışmalı, yeni keşifler yapacak… Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, gerçekleştirmeyi denemeli! her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir `nehir`, kendisinin bir `sal ` olup da, o dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı. Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; gördüğünü hissedebilmeli! sağlığını kaybedip, `ölüm`le yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için! başkasının yerine koyabilmeli kendini; ağlayan birine "`gül`", inleyen birine "`sus`" dememeli! ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli! şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; sevgisiz, soysuz kalarak! dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, derin bir soluk alıp hapsetmeli kokusunu içine...`güneş`in doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını... karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada `boran`da; öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın! bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği; bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli! ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı! Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, neşesizdir kahkahaların; merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların. Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne kendini düşünmekten herkesi `unutmamalı`! bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için. Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil, söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli! aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere. ‘hafıza`sı olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için! soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir `ömür` harcayacak! dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak! herkese yetecek kadar `büyük` olmalı `sevgi`si; ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin; zaman bulabilsin; bir `teşekkür`, bir `elveda` için. Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; asla vazgeçmemeli sevmek ve öprenmekten; ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan! Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi... zamanın `ninni`siyle, uykuda geçirmemeli `hayat`ı! diye.
51 notes
·
View notes
Text
Nedense az kaldığını hissediyorum.Çok az kaldı.Bu iğrenç,adaletsiz dünyadaki varlığımın son bulmasına az kaldı...
#gece#gece kadar özgür#gece kadar karanlık#geceye not#geceyemuhtacbirisi#geceyedair#ay da benim gece de#içimdeki karanlık#siyah#siyahkadın#siyah kadar yalniz#şiir#şiirsokakta#şiir alıntıları#şiir heryerde#kitap alıntıları#kitaplar#alıntılarım#ölümle yaşam arasında#ölümün kıyısı#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#yaşarken ölmek#hissizlik#acı#gece ve hüzün#gece ve müzik#sessiz ve yalnız#sessiz çığlık
22 notes
·
View notes
Text
İnsansız adalet olmaz.
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun..
ÖzdemirAsaf
52 notes
·
View notes
Text
Yazıklar olsun..❗️
Her şey apaçık ortada iken, cinayetin failleri, araçların plakaları ifşa olmuş iken iki kadın iki kız çocuğu adalet arıyor bu ülkede..
Koca koca adalet sarayları,onca savcı hakim neden var, adaleti siyasiler çıkarları doğrultusunda çözecekse ⁉️
___/// Devletin dini adalettir, adaletsiz devlet dinsizdir"
Hz Ali....
14 notes
·
View notes
Text
Kabusla gerçeği ayırt edemeyecek hâle gelince hayatın ne kadar adaletsiz olduğunu anlıyor insan.
57 notes
·
View notes