#söz arama
Explore tagged Tumblr posts
Text
Barış Mefhumu
Bildik bir terane içerisinde dört başı mamur her günü apayrı zehreden bir tahakkümün iş bu sahada varlığı sabitleniyor. Biteviye iktidarın konforlu alanını genişletirken var ettiği, hedef kıldığı, düşman bellediği insan / olgu / tahayyüllerden hesap sorulan bir gündemin varlığı tescilleniyor. En ufak bir eleştiriye zemin konulmuyor. Demokratik bir ülkenin hiç uzakta olmadığı zikredilirken, daimi bir biçimde dibi arşınlayan, hep ama her dem kötüyü bağrına basan bir menzil hakikat eyleniyor. Susma sustukça sıra sana gelecek mefhumunu günbegün yeniden bir karşı saldırının hakkaniyetli özeti kılarak bir memleketin dönüşümü sağlama alınıyor. Susanlardan olundukça daha geniş kitlelere göz dağı verilmesine devam ediliyor. Hiçbir türlü mesel hakikate getirilmiyor. Çürümekte olan güncenin, sıradanların o çürümeden vareste kalabilmek için didinme hallerinin kulak arkası edildiği, her şeyin bir biçimde tozpembe olduğu / kaldığı yanılgısına tutunurken muktedir cerahatle birlikte bir menzildeki hayatın ta kendisi hedef kılınır. Kırmızı kartlar, sarı kartlar havalarda birer birer kalkarken, muktedirin de muhalifiz biz diyenlerin de birbirilerinin sahalarında roller keserken “tahakkümün” varlığını sonlandırmayı değil, sürdürmeyi tercih ettikleri bir utanç toplamına varılır.
Ülkenin gündeminin yoğunluğu arasında hakikate hiçbir zaman yer verilmeyeceği biraz daha belirgin bir biçimde ortalığa saçılıyor. Kalibresi çoktan bozulmuş olagelen erkan-ı siyasetin suna geldiği her şeyin bariz bir kötülükten ötesi olmadığı afaki kılınıyor hemen her tecrübede. Tahakküm biçem değiştirirken, 1984 yeniden yazılıyor. Orwell’in sunduğu ya da öngördüğü halin içler acısı hakikatinde soluk almaya çalışan insanlara zül / yalanlar ile süslenmiş yepyeni sopalar gösteriliyor. Muktedir koltuğundan emirlerini yağdırırken o ekranlar aracılığıyla makul / mazbut / nefer olarak görülenlere cennetler sunulurken basit bir biçimde sıradan olanlara cehennem her güne içkin kılınıyor. Tahakküm veçhesinin laf kalabalığı değil doğrudan niteliği her gün kademe kademe arttırılan bir eylemsellik kılınıp her yanda yeniden imal edildiği bir günce ortaya çıkartılıyor. Baş efendinin kaybettiği ol mahalli / yerel seçimler sonrasındaki geri dönüşünü de bildiren bir ülkeye değil bir hafta, en az bir yılına yetecek yarayı / yıkımı / ezayı birleştirerek gündemin satır aralarına sicim gibi tahakkümü yeniden imal eder. Güllük gülistanlık ülke tahayyülü zikredilirken arasız, ekranlarda ötekileştirme tam gaz devam olunurken, cep delik cepken deşik kılınmışken, hak bir yerlere, hukuk bambaşka normlara sürüklenmişken, yazılıp çizilip önce inkar sonra yeniden kabule varılan kararsız hamlelerle birlikte bir cinnet menzil imal edilendir. Tahakkümün görünür kılındığı sahne / bir ülkeden artakalan her şey gözlerimizin önünde sabit kılınandır.
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Ekmek, Adalet ve Barış Buluşmaları” kapsamında Mersin’de sivil toplum örgütü temsilcileri ile Mersin 68’liler Konferans Salonu’nda bir araya geldi. Buluşmada Ayşegül Doğan, sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Tecrit devam ediyor’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 1 Ekim’de yapılan görüşme sonrası gelişmelere değinen Ayşegül Doğan, barış ihtimalini güçlendirip, bu durumu sürece evirmek için çalışma yürüttüklerini belirterek, ülkenin ihtiyacının ekmek, adalet, barış, özgürlük ve demokrasi olduğuna dikkat çekti. Ayşegül Doğan, “Hepimizin sahici bir barışa; sahici bir demokratik çözüme ihtiyacımız var” dedi. İmralı görüşmeleri sonrası siyasi partililerle yapılan temaslara işaret eden Ayşegül Doğan, tüm barış çağrılarına rağmen halen PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin hukuksuz bir şekilde sürdüğünü, kayyım, baskı, gözaltı ve antidemokratik uygulamaların devam ettiğini dile getirdi. Türkiye SİHA’sı ile katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anımsatan Ayşegül Doğan, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in ülkelerinde toprağa verilmesine bile izin verilmediğini hatırlattı.
‘Barışı zorlamalıyız’
“Devletin, hükümetin, iktidarın niyeti ne” diye soran Ayşegül Doğan, “Biz devletin niyetini tarihsel geçmişimizden tanıyoruz ve biliyoruz. Eğer bir demokratik değişim ve dönüşüm istiyorsak, eğer biz barış istiyorsak ki istiyoruz, eğer biz demokratik çözümden yanaysak ki öyleyiz, o halde iğne deliği kadar bile küçük olsa bu ihtimali, bu kapıyı ardına kadar açmaya zorlamaya bakarız. Bunu yapacak şey bizim ortak irademiz, ortak mücadele azmimiz. Bunu tek başına DEM Parti yapamaz. Çünkü barış toplumsal bir mesele. Hayatın her alanına değmeye başlayan, kartopu gibi büyüyen, hepimize tek tek değen, hanelerimizin içine giren bir savaş gerçekliğinden bahsediyoruz. Ülkenin neresinde yaşarsak yaşayalım, bundan nasipleniyorduk. Eğitimden, sağlık alanına kadar müthiş bir ahlaki çöküş görüyoruz. Biraz daha geriye gidip ondan önceki iktidarlar dönemlerinde olanları da sayabiliriz. Demek ki bizim Türkiye’de ciddi bir sistem problemimiz var. Bu sistemin demokratik bir şekilde değişimi sandığımız kadar kolay olmayacak. Türkiye’nin Kürt meselesini ve demokrasi meselesini nasıl bir çözüm zeminine kavuşturabiliriz, bunu tartışmalıyız” dedi.
‘Demokratik müzakere ve mücadele partisiyiz’
Çözüm için yapılması gerekenin belli olduğunu ifade eden Ayşegül Doğan, “bir demokratik müzakere ve mücadele partisi” olduklarını vurgulayarak, “Programımız ortada, Tüzüğümüz ortada. Geçmişimiz ortada. Biz diyoruz ki demokratik kanallar açılmalı. Diyalog ve temas ile Türkiye’nin sorunları çözülmeli. Şimdi bu ne anlaşmak anlamına gelir, ne kalmak anlamına gelir, ne kandırılmak anlamına gelir. Ayrıca devletin niyeti ne olursa olsun, iktidar blokunun niyeti ne olursa olsun biz bu niyetlerini boşa çıkartabilecek öz güvene bir mücadele deneyimine sahibiz. Böyle bir birikimimiz var. Bugün Kürt meselesinde bir barış ihtimalini konuşuyorsak bugüne kadar verilen mücadelenin sayesinde ortaya çıkan bir durumdur. Biz bugün eğer Suriyeli Kürtler ya da Suriye’deki Kürtler ya da Rojava’nın statüsü üzerinden konuşabiliyorsak bu Rojava’da yaşanan hakikati artık inkar edilemiyor, göz yumulamıyor olmasının ortaya çıkarttığı bir gerçek bu. Tüm bunlar ortak mücadelemiz sayesinde kazanımlarımız. Bu kazanımlar Türkiye’yi tehdit eden kazanımlar değil. Bu kazanımları özgürlükler lehine işletmek, özgürlükler lehine bir süreci evrilterek, yasal bir teminata kavuşturmak hepimizin arzu ettiği bir şeydir. Ama tekrar ediyorum. Bu, hiçbir iktidarın insafına, vicdanına bırakılabilecek bir mevzu olmadığı gibi tek bir siyasi partinin omuzlarına yüklenebilecek bir konu da değil. Bu ülkede herkes savaş yorgunluğuyla, bu ülkede herkes bu ekonomik krizden bu denli zarar görüyorsa, bu ülkede yaşayan herkes artık boğuluyor hissi yaşıyorsa, hangi siyasi partiden olursa olsun, hangi mahallede olursa olsun, hangi kutuplaştırılmış kampa yerleştirilmeye çalışılsa, hiç kimse artık rahat nefes alamıyor. Bu kadar boğulma hissiyle karşı karşıya kaldığımız bu tarihsel dönemde bu mücadeleyi yükseltmeye ihtiyacımız var” diye konuştu.”
Tahakkümün varlığını en keskin biçimde suna geldiği bazen bir sorun bazen görünmez ve hiç konuşulmaz diye bildirdiği Kürd ve Mezopotamya halklarının ortak belleğindeki tüm o acının nihayetlendirilmesi için bir çabadır ortalarda bugünlerde. Dem Parti’nin var ettiği ve ikili görüşmeler, müzakerelerle birlikte yürütmeye, doğrudan muhatap Öcalan’ın bizzat öne sürdüklerine bir ayna tutucu olarak hakikatin savaşarak var edilemeyeceği bir odağın ortasına gelindiği zikredilir. Daha önce kurulup kurulup devrilen masalar sonrasında çıkagelen cerahatli kötülüğe, tahakkümün akla sığmayacak biçimlerine aşina olunan, 2015 seçimleri sonrası, müzakere masasının devrilmesinden, seçim yengisinden sonra çıkagelen bölge illerini topyekun imhanın kıyısına taşıyan abluka güncesinden de bilinen bir katran karanlığının hakimiyetine müdahale edebilmek için bu defa herkesin o barış tahayyülü için elini taşın altına sokması gerektiği imgelenir. Bir asırdır var edilmiş o öngörülemez hale gelmiş tahayyül ve biçimlendirme herkesi tek kimlik altında buluşturup hakların tanzim edilebileceği noktasından çoktan uzaklaşıldığı için arasız / fasılasız bir hal ve istemle yok edilmiş geçmiş gibi, geleceğin de biraz daha çalınmasına dur diyebilir bir ülkeye varmak adına sürdürülen bir gayret vardır. Her şey ortadadır.
Tahakküm biçimini yeniden kazanırken, dün öyle denilene bugün bambaşka bir bakışımla birlikte inkarla karşılanırken, bir asrı aşkın zamandır sunulagelen her hamlede yok etmeyi ve sınırlandırmayı öne çekerken bir devletli makamı, terör lafzını işine geldiği gibi yontan ve yöneten bir akla karşı sahici ve sıradan insanların hakkını arayan bir tahayyüle ne çok ihtiyaç vardır. Çekincelerin, ön yargıların, bitimsiz bir savaş dilinin karşısında hemen her koşulda istisnasız halklar için barışı savunagelen bir yapının, onlarla birlikte bu toprakları kapsayan kalıcı bir barışma ihtimalini arzu eden sıradan insanların ortaklaşa bir barışa hal ve çağrıyı yinelemesinin neden elzem olduğu yaşadığımız güncellikte kendiliğinden ortaya serilir. Her şeyi ezip biçen, her anı zorla, tahakkümle alt etmeye çaba sarf eden, hiç ama hiçbir itirazı resen dahi olsa kabul etmeyen bir iktidarcılık / devletçilik karşısında hiç değilse bu kadar elzem olagelen barışın mücadelesi ortaklaşa var edilebilecek bir meselin ta kendisidir. Barış, salt ve sadece Kürd halkının değil dolaylı / direkt olarak Ezidi, Alevi, Arabın, Mıhelleminin, her ne kadar kaldıysa Süryani, Ermeni ve Kıptinin de meselesidir. Türklüğü bir üst kimlik kılarken, bunca çok farklı sesin, inancın, hayatın da meselesi olduğu bugün çok daha açıktır. Kaybedilecek bir yüzyıl daha yoksa şayet. Kaybedilecek ve o güdümlü silah sanayinin eli kanlı baronlarını mutlu etmeye teşne binlerce can kalmadıysa şayet bir kere daha uzun soluklu bir mücadele hattıdır, barışabilmek. Bunca tahakkümün göndere çekildiği, hiçbir yaranın bir yirmi dört saat kadar dahi konuşulmadığı zeminde hakikatten bahis açılabilecek ise en önce temellendirilmesi elzem olandır, barış-barışmak. Büsbütün hayal kırıklıklarına rehin kalmamak için, tek bir gün açık ve rahatça soluk alabilmek için, korkusuz, hür ve eşit bir ülkeye varabilmek için elzem olandır barış-barışmak; düşünür müsünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Yasin AKGÜL – AFP – France 24
Meramda Paylaşılan Haber
Ayşegül Doğan: Barışı İktidarın İnsafına Bırakamayız, Mücadeleyi Yükseltmeliyiz - Mezopotamya Ajansı https://yeniyasamgazetesi9.com/aysegul-dogan-barisi-iktidarin-insafina-birakamayiz-mucadeleyi-yukseltmeliyiz/
#meram#arzihal#türkiye#gerçeklik#söz#mesel#barışmak#barışa ne oldu?#yüzüncüyıl#sorular#bakur kürdistan#sesler#demokrasi#eşitlik#adalet#demografi#hayat hakkı#kürd#bakış#yorum#azınlıklar#hayat nereye?#tr101#kötülük sarmalı#cinayet mahalli#biyopolitika#yıkıcılık#anlamak#söz arama#barış
0 notes
Text
Merhaba arkadaşlar ben Teslime. Burada ki hikayeleri okuyup 31 çeken mastürbasyon yapan çok insan arasında aslında bende vardım . Hele bu hikayeler arsında kocasını aldatan kadınları okurken tiksinerek ayıplayarak okudum , ta ki başıma gelene kadar. Sizlere anlatacağım hikaye bu belki anlatırsam bende rahatlarım belki daha sonra okuyunca bende mastürbasyon yaparım kendi kendime. 26 yaşındaydı 5 yıllık evli sekste umduğunu bulamayan bir kadınım . Aslına her gece babam annemi bağırta bağırta siker birlikte çok mutlu olurlar banyolarını yapıp yatarlardı 1 kez babamı çıplak vaziyette yakaladım. Siki çok kalın ve uzundu. Üniversite bitince mecbur evde koca beklemeye başladım. Oturduğumuz yer orta sınıf insanların yaşadığı yeni gelişmekte olan bir yer hem gecekondu var hemde lüks binalar var biz gecekondumuzu müteahhitlik yapan birine verip 4 daire 2 dükkan aldık . Müteahhit olan Mehmet amca abisinin oğlu ile beni evlendirmek istedi babam kabul etsede ben ve annem istemedik. Ama aynı Mehmet amca kendi oğluna istedi hem annem hem babam bana baskı yaparak kabul ettirdiler , ilerleyen 2 ay içinde düğün yapıldı, gerdek gecesi bile sarhoş geldi aslında ilk geceden anlamıştım ama etrafımdaki insanların gazına geldim. Evleneli 7 ay geçmiş ilk günkü gibi aynıydı her gece sarhoş geliyor sızıp kalıyordu. 7 ayın sonunda kaynanam ve annem çocuk işini ne yapıyorsunuz demeye başladı kaynanam beni iyice kızdırdı bende 7 aydır oğlunun yaptıklarını anlattım ağlayarak gitti kaynanam . Annem madem öyle boşan kızım her gece içip içip sızan bir koca istemiyorsun madem dedi . Annemden bunu duydum ya bu bana bir artı oldu , o gece kocam eve çok sinirli geldi bana bağırdı çağırdı birde çok sert bir tokat attı bu tokattan sonra eşyalarımı toplayıp baba ocağına gittim yüzümdeki parmak izini görünce babam kocamı evire çevire dövdü. 2 ay hiç yüzünü görmedim. Kaynanam ve kayınpederim özür dilemek ve beni geri götürmek için geldiler söz verdiler bir daha asla ne bir tokat ne yüksek sesle bağırmayacaktı evime gittim. Her taraf dağınık ev değil ahır gibi olmuştu kaynanam kızım bu adam olmaz sen birini bul kendin iste ama bu şerefsizi boynuzla dedi bir anne oğlu için neden böyle konuşur beni tongaya düşürüp boşandığımda nafaka vermemek için olabilir dedim. Ama meğerse kocam kaynanamın çocuğu değilmiş kayınpeder Mehmet in yasak ilişki yaşadığı bir kadındanmış bende sen neden boşanmadın dedim para yüzünden fıstığım para dedi gülerek . Evi o halde bırakıp kaynanamla bir otele gittik birlikte oda kiraladık odaya çıktık yemeğe indik yemekten sonra birlikte alışveriş yaptık hep seksi kıyafetler ve hiç bir zaman kullanmayı düşünmediğim iç çamaşırları aldık odamıza çıktık yeni aldığımız elbiseleri ve iç çamaşırını yatağa döktük o asla kullanmam dediğim iç çamaşırını giydirdi bana sonra deri Dar mini etek jartiyerli çorap üzerime dar bir badi ayağıma yüksek topuklu ayakkabılar giydim parfümüde unutmadık . Kendide aynı elbiselerin değişik renklerinde olanlarını giyindi 2mizde tam bir orospu olmuştuk aşağıdaki kuaföre gidip saçlarımızı da yaptırdık oradan barlar sokağına gidip o bar senin bu bar benim gezdik 2 erkek biz nereye gidersek peşimizden geliyordu kaynanam bunlar arasında hangisi dedi bende uzun boylu olan dedim.
Adamlara işaret etti hemen geldiler 5 dakika sohbet ettik sonra otele gittik onlar biz otele girince peşimizden geldi . Odaya girince peşimizden onlarda girip kapıyı kilitledik uzun boylu esmer adam bana geldi öpüşmeye başladık kaynanam diğer erkeğin sikini ağzına almış yalıyordu bende soyundum adını dahi bilmediğim o adam beni domalttı bacak arama başını soktu amımı yalamaya başladı ilk defa yalanıyordum gerçekten de ilk defa emiliyordum. Kaynanam adamı boşaltmış dışarıya taşan dölleri parmağı ile ağzına alıyordu. Ben emilmeye devam ederken hiç tatmadığım duyguları tadıyordum dayanamadım o anda aynı annem gibi bağırmaya başladım ama varya gerçekten bu adam işini çok iyi biliyordu .
Kaynanam adamın sikini tekrar yalayarak adamın üzerine oturdu offf harika diyerek zıplamaya başladı beni emen adam zorlayarak amıma soktu ne o orospu bakiremisin yoksa diye sordu kaynanam kızıma iyi davran taze yeni açılmış gonca gül sakın zarar verme diye konuştu adam zorda olsa içime girmiş pompalamaya başlamıştı zevk çığlıkları atmaya başladım aynı annem gibi bağırmayı istemiyordum ama bağırmadan da olmuyordu. Adam beni kucağına aldı yatağa yatırdı bacaklarımın birini omzuna diğerini duvara yaslayıp yüklendi amıma hızlı girip çıkıyordu, birden sikini çıkardı o anda kaynanam yanımızda bitti adama ismiyle seslendi Ali ağzıma ver yutacağım döllerine kurban olayım dedi ve adam kaynanamın ağzına boşaldı ben adamın adını bilmiyordum kaynanama baktım anne sen bu adamı tanıyormusun dedim evet kızım bu benim sevgilim Ali buda en yakın arkadaşı Ziya dedi adam bana döndü özür dilerim yenge yapmasam başkası yapacaktı sende beni istemişsin kaynanan öyle dedi tamam Ali sen devam et sonuçta sikiliyorum ve kaynanamın sevgilisi tarafından dedim
Ali beni 2 kez daha sikti Ziya da kaynanamı sikti kaç kez boşalttı bilmiyorum ama ben en az 4 kez doyasıya boşaldım. Ali ile Ziya yer değişti Ziya nın siki Ali nin sikinden uzun ama inceydi ilk defa bir erkeğin sikini ağzıma aldım Ali sikini ağzıma vermemişti ama Ziya direkt ağzıma verdi zorlansam da emdim yaladım beni domaltıp arkama geçti sırtımı öperek emerek amıma geldi azda olsa amımı yaladı , Ziya bana hiç götten verdin mi dedi yok dedim ooo süper dedi kaynanam çantasını uzattı Ziya çantayı alıp bir krem çıkarttı hem kendi sikine hemde benim göt deliğime sürdü parmağını soktu ilk önce ardından sikini dayadı evlenmeden önce evli arkadaşlarım hep anlatırdı götten sikilmek ilk önce acıtsada sonrası çok zevkli oluyor demişlerdi. Ziya sikini dayadı parmağını tekrar soktu diğer elinin baş parmağını da soktu 2 parmağının arasından sikini göt deliğime sokmaya başladı canım yanıyordu ama zevkte alıyordum pompalamaya başladı bende zevkten inliyordum Ziya beni kaynanama doğru çevirdi kaynanam ile yanak yanağa geldik kaynanam birden beni öpmeye başladı bende karşılık verdim ellerimizde boş durmuyor birbirimizin memelerini okşuyorduk . Kaynanam dudağımı ısırdı kanattı demek ki zevk alıyordu .
Sonra banyoya girdik banyoda Ziya bana tekrar soktu uzunca bir süre içimde gidip gelmeye başladı ikimizde aynı zamanda boşaldık. Biz bornoza sarılıp çıktık sıra kaynanam ve sikicisi Ali ye geldi onlarda banyo yapıp çıktı biz kaynanamla birlikte uyuduk Ali ve Ziya evlerine gitti
Artık Ali ve Ziya arada bir geliyor sikişiyoruz hatta kaynanam geldiği zaman grup yapıyoruz. Artık kocam gelmiş gelmemiş içmiş içmemiş umrumda değil sikicim var kaynanamında haberi var . İstesede beni söyleyemez.
49 notes
·
View notes
Text
Çok Hızlı! (10) (Orhan 36 Y., Bursa)
Kadehlerimizi sehpaya alıp, koltukta yan yana oturduk. Çiğdem'in bende yarattığı duygu selini kelimelere dökmem mümkün değil. Sürekli birbirimize dokunuyorduk. Ama seks dokunuşu değildi. Aşık oluyorduk. "Sen en yakın arkadaşımın hem de patronumun sevgilisisin!" dedi. "Ayrılırım, bitiririm!" dedim. "Hayır olmaz, o hayatında ilk kez bu kadar mutlu!" dedi. "Ama böyle de ne yapacağız?" dedim.
"Sakin olalım, sevişemediğimiz için bu ateşle yanıyor olabilir miyiz?" dedi. "Sanmam!" dedim. Tişörtümü kendi elleriyle çıkarttı, kendi tişörtünü de bana çıkarttırdı. Sütyen kopçasını açtığında bembeyaz teninde muhteşem iki göğüs (Beni yala yut!) diyordu. Sonra tekrar yanyana koltuğa oturduk, "Tenin tenime değsin istiyorum!" diyordu. Göğüslerini bana bastırıyor, göğüs kıllarımla oynuyor, sımsıkı sarılıyorduk birbirimize. Birer kadeh daha içtik. Küçük öpücükler konduruyorduk vücutlarımıza, kah omzunu öpüyordum, kah o benim boynumu. Seksten çok aşktı...
Gece saat 03:00'de yatak odasına geçtik. Pantolonumu ve boxerımı çıkardı. Ben de onun şortunu ve külodunu çıkardım. Çırılçıplak yattık bu kez, birbirimizi öpe öpe uykuya daldık. Saat 04:30 gibi uyandım. Kaşık pozisyonunda uyuyordu kollarımda. Omuzbaşını öptüm, ordan da boynuna kaydı dudaklarım. Uyanıp bana döndü, dudaklarını dudaklarıma getirdi, bacağını kalçalarıma doğru kaldırdı. Bu hareketle yarağım tam bacak arasına yerleşti. Fakat ne ben içine girmek için hareket ediyordum, ne de o herhangi bir hareket yapıyordu. Sadece birbirimize sürtünerek öpüşüyor, birbirimizi öpüyor, ellerimizle vücudumuzu dolaşıyorduk.
İçine girmeden sabah 07:30'a dek yatakta oynaştık. Ben iki kez boşaldım. O kaç kez orgazm oldu bilmiyordum. Ama sanki boşalan biz değilmişiz gibi, sadece sürtünüp, oyunlarla arka arkaya boşalmıştık. Öpe öpe birbirimize duş aldırdık. Kan çanağı gözlerle çorbalarımızı içip, onu işyerine 2 sokak kala bıraktım. Sonra da kendi işyerime gittim. Ofisime vardığımda Sevgi geldi ve "Kız nasıl?" diye sordu. "İyi, sorun yok!" dedim. "Hikmet gidiyor, benim daha çok ilgiye ihtiyacım olacak, biliyorsun değil mi?" diye sordu. "Hı hı, biliyorum!" dedim. Ama aklımda sadece sevdiğim sarışın güzel kadın Çiğdem vardı.
Cumartesi akşamı iş çıkışı Karacabey boğazına Malkara'ya gittim. Karım ve kızım ile hafta sonunu geçirip, Pazartesi sabahı erkenden işyerime yola çıktım. Hafta sonu telefonumu kapatmıştım. Kimseye laf yetiştirecek halim yoktu. Yolda telefonu açtım. Herkesten 4-5 mesaj vardı. Ama en ilginci 3-4 akşam önce (Bana orospu muamelesi yaptın, bir daha arama!) diyen Güzin'dendi. "Eğer bir daha öyle davranmayacağına söz verirsen tekrar görüşebiliriz!" yazıyordu. "Orospuya orospu gibi davranılır!" yazıp sildim tekrar :) Öğlene doğru telefonum çaldı. Çiğdem arıyordu. "Aşkım babam fenalaşmış, ben şu an otobüsteyim Edirne'ye gidiyorum!" dedi. "Geçmiş olsun!" deyip iyi yolculuklar diledim. Onu özleyeceğimi biliyordu, ama yine de söyledim. "Ben de birtanem!" dedi.
Pazartesi Salı evde dinlendim. Akşamları rakımı koyup balkona bile çıkmadan mutfakta içtim. Gelen mesajın haddi hesabı yoktu. Okuduğumu sildim. Sadece aşkım Çiğdem'le mesajlaşıyordum. Babası kalp krizi geçirmiş, hastanede yoğun bakımdaydı, sadece haberleşiyorduk...
Çarşamba öğleden sonra, Sevgi, "Akşama bekliyorum!" dedi. Kafamı dağıtırım diye gittim. Aşağıdan, "Geldim!" diye yazdım. "Kapı açık!" diye cevap geldi. İçeri girdim, kapıda kimse yoktu, sadece koridorun lambası yanıyordu. Kapıyı kapatıp yatak odasına doğru gittim. İçeride Fatma ve Sevgi yatakta birbirleri ile sevişiyordu. İkisi de dönüp ellerini uzatıp beni yatağa çektiler. Yolda bir hap atmıştım başıma gelecekleri bildiğimden. Fatma söze girdi, "Orospuların seni bekliyordu kocacığım!" diye. Sevgi devam etti, "Pezevengimiz çıkarken vizite ücretini portmantoya koysun diye tembihledi!" dedi. Fatma da, "Bahşişin bolmuş, o yüzden sana kucak dansıyla başlayalım istiyoruz!" deyip telefonuna dokundu, iç gıdıklayıcı bir müzik yayıldı.
Fatma beni koltuğa oturttu. Sevgi de gelip yüzüme doğru önce göğüslerini salladığı, sonra da kalçalarını hareket ettirerek yarağıma sürtündüğü bir dansa başladı. Bir-iki ay önce ağzına bile ilk kez alan bir kadından kucak dansı yapan orospuya dönmüştü. Ama tabii ben bundan çok memnundum. Fatma da bu arada Sevgi'nin göğüslerini avuçlayıp ısırıyor, vibratörü amına götüne sürtüp, sonra da ağzına alıp vibratöre sakso çekiyordu...
"Domalın lan yatağa, amk orospuları!" dedim. İkisi de domalıp, "İkimizi aynı anda mı sikeceksin kocacığım?" dedi Sevgi. Fatma da, "Siker benim koçum, her deliğimizi siker kocacığım!" diyordu. Birinin amından çıkardığım yarağımı diğerine sokuyor, arada boş kalanın amına vibratörü geçiriyor, aynı anda pompalıyordum. İkisi de, "Sik bizi kocacığım!" diye zevk çığlıkları atıyordu. "Yardım çağıracağım orospularım, yetemedim size!" dedikçe ikisi birden çığlıklar atarak, "Çağır kocacığım, bütün kahvehaneyi çağır, amımızı götümüzü siksinler, öyle siksinler ki götümüzün üstüne oturamayalım, kalın, kirli, kıllı siklerini heryerimize soksunlar!" diye bağıra bağıra orgazm oluyorlardı. Yarım saatten fazla siktim ikisini de. Sonra da, "Dönün yüzünüzü!" deyip, yüzlerine attırdım. İkisi de elleri dilleri ile yalanıp döllerimi sindirdiler...
Fatma Sevgi'ye, "Nasıl, orospu rolünü sevdin mi?" dedi. Sevgi de, "İki aydır çeşit çeşit her yerde sikti beni Orhan, hatta Hikmet'le, senle gruplar yaptık, ama ben bu kadar zevk almadım hiç!" dedi. Sonra hepimize bira getirdi. Biralar bittiğinde neredeyse aynı şeyleri konuşarak bu sefer de götlerinden siktim ve tekrar yüzlerine boşaldım. "Eve gitmem lazım!" deyip, 23:00 civarı çıktım ordan.
Merdivenlerden inerek alt kata geldiğimde, kamyoncunun karısı dedikleri kadın olsa gerek, kafam kadar göğüsleri askılı bluzundan taşan, giydiği penye şort koca götünün arasına girmiş halde kapıyı açıp, çöp poşetini yere bıraktı. Otomat sensörlü olduğundan ışık yanıyordu. Kadınla gözgöze geldik. Ama kadın içeri girip kapıyı kapamadı. Ben merdivenlere devam ederken mecburen önünden geçtim. "Hımmm!" dedi. Döndüm, "Pardon?" dedim. "Zevkliymişler!" deyip içeri girdi, kapıyı kapadı. Kendi kendime, Lan Orhan nasıl bir apartman burası deyip? indim merdivenleri. Arabama binip evimin yolunu tuttum...
Eve varıp, daire kapısını açarken, terasa çıkan merdivenin ordan bir mırıltı duydum. Kafamı kaldırıp baktım. Güzin burnunu çekiyordu. Kapıyı açtım, elimle buyur işareti yapıp, içeriyi gösterdim. İçeri geçti. Kapıyı kapatır kaptmaz, direkt, "Neden bana orospu muamelesi yapıyorsun?" diye sordu. "Çünkü, orospu sikiyormuş gibi davranmak beni tahrik ediyor! Karşımdaki kadının da benim de küfür ederek, ya da aşağılayarak sevişmesi çok hoşuma gidiyor!" dedim. Bu davranışımın ona has birşey olmadığını söylediğimde, gülmeye başladı.
"Ne oldu?" dedim. "Beni öyle aşağılayarak becerdiğinde inanılmaz zevk aldım, sonrasında kendimi paçavra gibi hissettim, ama o günden sonra aklıma geldikçe ıslandım, kendimi parmakladım. Ümit beni sikmeye çalışırken bile, onun sadece o akşamlık gelen müşteri, benimse parasını alıp amını peçeteyle silecek orospu olduğumu hayal ettim ve ancak o zaman orgazm oldum!" dediğinde, ben de gülmeye başladım.
Elinden tuttum ve "Yavrum bu akşam boş musun? Kaç para sabaha kadar sınırsız sikiş?" dedim. "Ağanın eli mi tutulur, gönlünden ne kopuyorsa ver kocacığım!" dedi şuh bir sesle. Cüzdandan bir miktar para çıkarıp verdim. Paraları büküp göğüs arasına soktu. Ben de yarağımı fermuardan çıkardım. Fatma ve Sevgi'nin götünde dolaştırıp boşaldığım yarağımı Güzin'in ağzına verdim. "Saksonu görelim orospu!" dedim. Nasıl da vahşi, nasıl da iştahla emiyordu, taşaklarımı avuçlayıp. Zaten boşaldığım için boşalmam uzun sürecekti. Güzin'in ağzı uyuşmaya başlamıştı, kalkıp, "Parasını verdiğin amcığımı sikecek misin?" dedi.
Bu tavrına karşı ödülü haketmişti. Parmak hareketimi yaptım, hıçkıra hıçkıra orgazm oluyordu. Sonra domaltıp, göt deliğine dayadım yarağımı. "Hayır!" deyince, "Ben parasını verdim, sınırsız dedim!" diye ısrar ettim. Çaresiz boyun eğdi, ama ilk kez götü sikilecekti. "Kocacığım krem!" dedi. Yatak odasından krem alıp geldim. Koridorda parmaklarımla göt deliğini gevşetene dek parmaklayıp, yarağımın kafasını soktum. "Acıyor kocacığım!" dedi. "Sus lan orospu!" deyip kalçasına sert bir tokat indirdim. "Ahhhh!" deyip kendini geri itti. Ben götünü kıpkırmızı yapana dek tokatlarken, kendisi köklediği yarağımda götünü götürüp getiriyordu. Taş çatlasa beş dakika dayanabildim, "Yeter, dön ve çömel!" dedim. Yüzüne, dudaklarına, saçlarına attırdım döllerimi...
Sonra gitmesi için kapıyı açtım. Güzin tam çıkacakken, karşı dairenin açık kapısının önünde duran Behiye abla ile göz göze geldik. Mantosu üstünde, elinde bavul, kaşlar çatık, bir Güzin'e baktı, bir bana baktı. Benim üstümde sadece boxer vardı, Güzin'in üstünde de plaj elbisesi, saç baş dağınık, yüzünde döllerim. İçerden kocasının sesi gelince, "Geliyorum patlama!" deyip kapıyı çat diye kapadı. Güzin koşa koşa aşağı kaçtı, ben de kapımı kapadım. İçimden, Eyah, boku yedik! dedim.
Az sonra Güzin'den mesaj geldi, "Ne yapacağız?" diye. "Bilmiyorum, dur bakalım!" diye cevap yazdım. Yattım ama korkudan uyuyamadım. Ya karıma söylerse, rezil olacaktım. Bir bira açıp balkona çıktım. Çevrede kimse yoktu, içerinin ışığı yanıyordu sadece. Karanlık balkonda sigara ve bira içiyordum. Güzin habire mesaj yazıyordu. Derken yan balkonun kapısı açıldı, onların da içerde ışık yanıyordu ama balkon karanlıktı. Korka korka baktım. Behiye abla parmağıyla (Seni gidi yaramaz seni!) işareti yapıyordu. Ama dikkatimi çeken, bunu gülümseyerek yapmasıydı :)
[Orhan]
51 notes
·
View notes
Text
Tumblr'dan Tumblr'cılara merhaba. Üzerinde çalıştığımız ve sizinle paylaşmak istediğimiz bir şeyler var.
AI (yapay zeka) şirketleri internetin dört bir yanında, akla gelen her yöntemle, çeşitli amaçlarla içerik toplamakla meşgul. İçeriklerin AI platformlarınca nasıl kullanılabileceğini, içerik sahiplerinin kontrol etmesini sağlayan mevcut yönetmelik sayısı çok, çok az. Dünyanın çeşitli bölgelerinde gündemde olan yönetmelik tasarıları (ör. AB Yapay Zeka Tasarrufu), yasa olduğu takdirde kullanıcıları, içeriklerinin yükselen bu yeni teknoloji tarafından kullanılıp kullanılamayacağı, kullanılırsa nasıl kullanılabileceği hakkında daha çok kontrol sahibi yapar. Biz insanların coğrafi konum fark etmeksizin bu hakka sahip olmasını savunuyoruz. İşte bu nedenle ayarlara ekleyeceğimiz yeni bir tercih ile artık herkese açık bloglarınızda yer alan içerikleri üçüncü taraflarla (bu içerikleri model eğitiminde kullanan AI platformları dahil) paylaşmama imkanı sunuyoruz. Ayrıca hangi içeriklerin kullanılabileceği konusunda olabildiğince çok söz sahibi olmanız için bazı iş ortaklarımızla çalışmalar yürütüyoruz.
Önemli noktalar:
AI "veri kazıma" programlarını Tumblr'da içerik toplamaktan caydırmak zaten mevcut uygulamamızdı ve iş ortaklarımız haricinde buna devam ediyoruz.
Hem tüm Tumblr kullanıcılarını temsil edebilmeyi amaçlıyor hem de içeriklerinizin nasıl kullanılacağı konusunda söz sahibi olmanızı istiyoruz. Bu konudaki tercihlerinize iş ortaklarımızın saygı duyduğundan emin olmak için gerekli adımları atmakta kararlıyız.
Herkese açık bloglarınızda yer alan içeriklerin üçüncü taraflarla paylaşılmamasını tercih etmek için, tarayıcı üzerinden her blogun blog ayarlarına giderek "Üçüncü taraflarla paylaşılmasını engelle" düğmesini açık hale getirin.
Aynı ayarın, uygulamanın son sürümü üzerinden nasıl yapıldığını öğrenmek için Yardım Merkezimizdeki bu sayfayı ziyaret edin.
Not: Arama kazıyıcılarını caydırmayı daha önceden tercih etmiş olan bloglar için "Üçüncü taraflarla paylaşılmasını engelle" ayarı otomatik olarak etkinleştirildi. Bu konuda aklınıza takılan bir nokta varsa yukarıdaki linkte yer alan Yardım Merkezi sayfasını okuyabilir, aradığınız cevabı bulamazsanız Destek üzerinden bize ulaşabilirsiniz.
32 notes
·
View notes
Text
Narin Güran katliamının özeti‼️
Kim o gizli siyasi eller‼️
#Narinİçin
Çakarlı lüks araçların eksik olmadığı köyde, çocuk masumiyetini el birliğiyle KATLETTİR❗️
Narin cinayetinde inanılmaz bilgilerle karşı karşıyayız❗️
İlk günden yanlış yürütülen bir soruşturma, ihmal zincirleri nedeniyle bir çocuğun ölümündeki sır perdesinin aralanmasını geciktirdi.
Binlerce kolluk kuvveti, teknik ve güvenlik tedbirlerini tam olarak almadı. Bu durum, dosyanın bambaşka bir boyuta evrilmesine neden oldu. Bizler şirketlerin bir araya gelerek kurulduğunu sanırken, Narin potansiyel katillerin bir araya geldiği bir köyde, kollektif cinayet ortaklığıyla, EN YAKINLARI tarafından katledildi.
Bu arada, aile içindeki yoğun gayri ahlaki ilişkilerden bahsedilmesi, çocuğun farklı şeylere tanıklık ettiğini ve ölüm yeri ile şeklinin farklı cinayet şekillendirme senaryolarıyla karşı karşıya kaldığımızı/kalacağımızı gösteriyor.
Bir de ifadelerde gözü çarpan bir detay; köylere yapılan baskınların YOĞUNLAŞMIŞ olduğu ki, burada amcanın ÖZEL bir programla yazışmalarını apar topar silmesi tam bir ÇELİŞKİ. (O programların ismini bilmesi mümkün değil, bunu akıl etse bile telefon geçmişin geri getirileceğini de bilir, korunduğu bir yer yoksa) Keza, köylülerin birçoğu ya sim kartını ya hattını ya da telefonunu değiştirmiş.
Burada şu soru sorulmalı; tüm Türkiye, hiç tanımadığı bir ÇOCUK için kahroluyorken, o köyde ne oluyordu da küçük bir çocuğun katledilmesinden daha ÖNEMLİYDİ❓
Ezberletilmiş senaryolarla bizlerin önüne farklı argümanlar servis ediliyorken, arama kurtarma çalışmalarına bizzat olayın FAİLLERİNİN katılıyor olması, bizlere yine SİYASİ/SİYASETÇİLERİN boyutlarını düşündürüyor.
Herkesin herşeyi bilip SUSTUĞU, bir avuç insanın götünün rahatının, bir toplumun vicdanına tercih edilmediği, adaletin ŞAİBELİ olmadığı günleri görür ve 8 yaşındaki evladımız #naringüranicinadalet demek zorunda kalmayız…
Son söz, elbette yüce Türk yargısınındır.
Huzur içinde uyu kara gözlü Narin'imiz....
#Diyarbakır #NarinGüran
9 notes
·
View notes
Text
Nerden aklıma geldiğini bilmediğim zaten yarım yamalak hatırladığım bir söz dolaşıyordu aklımda, bilgisayarı açınca aklıma geldi, arama motoruna "göğsüne bastırırken" yazmam yetti. Bir şiirmiş. Şöyle başlıyor tam olarak;
"Aslında hiçbir şey kâr değil insana/ Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği/ Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa/ Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi/ Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara"
Hıhım.
Merakımızı giderdik. Bir pazar sabahı namazdan sonra uyku tutmayınca aslında zaten sabah insanı olduğumu hatırladım. Kalktım, kendi tarifimle sonradan sevebildiğim yulafı hazırladım - ki yalnız kahvaltıların en kolayı budur, yeteri kadar süslerseniz tipi de insanı mutlu eder- buzdolabında dinleniyor. Bir kahve koydum, biraz elma ve şeftali. Bu benim bir zamanlar rutinimdi. Erken kalk, kahveni koy, biraz toparlan, okuyacağını oku sonra işe koyul. O kızdan "Yine mi sabah oldu" kızına dönüşüm hayret verici. Negatif konuşmayacağımm, çünkü artık öyle hissetmiyorum.
Seni ne neşelendirir? Cevabını düşünmediğim bir soruydu. "Ben zaten neşeli biriyim, modumu düşürecek bir şey olmadıkça" diyordum. Gerçekten öyle. Sadece bu aralar modumu düşürecek çok fazla şey oldu. Biraz spesifikleştirelim. Çiçek almak, beni mutlu ediyor. Zaten ediyordu da, öyle direkt sorulunca aklıma gelmemişti, sorunun net bir cevabı olarak dursun. Bizim kızlar bu ihtiyacı karşılıyor sağ olsun.
Eylül'ün 7si. 30 yokum ama 29 varım mı? Yoksa 28 mi oldum ve bana neler oluyor. Soran olursa TAM BİR BAŞAK İNSANI olarak hayatıma devam ediyorum. Bundan da oldukça memnunum. En barizi ise canımı yaksa da duygusallığı mantığa tercih etmiyorum artık. Biraz mantık, herkese lazım sevgili dostlarım. Benimki birazı bir tık geçiyor ama o da olur. Mükemmeliyetçiliği azaltmaya çalışıyorum, o maili on kere okumadan atıyorum, o dilekçeyi yazdığımdan eminsem daha fazla kaynak taramadan yolluyorum, yemeğe soğanları eşit boyutta doğramayı çok umursamıyorum falan. Yanlış ve eksik bir şeyler yapabileceğimi kabullendim yani. Ama ayrıntılara odaklanmaya çare yok, zaten lazım da oluyor bana :)
Geriye dönüp baktığımda bu sene aslında Klavyemi keşfettiğim bir sene oldu. Orta okul- lise yıllarımdaki benle, üniversite bittikten sonraki ben aynı değildik. İnsan değişir, aynı kalmayı beklemiyorum ama içeride bir öz vardır. O değişmez. Arada bana ne olduysa eksikliğini hissediyor ama o hissi yakalayamıyordum. Sanırım o sene bu seneydi. Bazı şeyleri tecrübe etmek gerekiyormuş. Tecrübe, çok ilginç bir şey. Yaşarken çok ağır ama insana kazandırdıkları yanında ağırlığını göz ardı edebiliyoruz.
Hâsılı, bu hayat bizimdir. İnişlidir, çıkışlıdır. Ama hayatı kendimizi eylerek yaşamak çok sıkıcı. Bir çocuk oyalar gibi kendimizi kandırmak falan. Ahiret için olan hedef bellidir. Dünyada yaşayışın ahiret hedefini doğrudan etkilediği aşikar. Dünyada ise yorulmak yoktur. Eskiden böyle düşünmezdim. İnsan bu derdim, yorulur. "Bir işi bitirdiğinde diğerine yönel" i içselleştirelim. Otuza yaklaştıkça klavyem 2.0 açılacak gibi. Rabbimden hepimiz için hayırlı mutlu ömürler ve ölümler dilerim.
Şöyle oldu, uzunca bir zamandır normal fotoğraf çekmediğim için instagram arşivimden birkaç hikayeyi birleştirdim. Fotoğrafların kalitesiz ve yazılı olma sebebi bu. Buraya bir şeyler yazarken fotoğraflı olmasını daha çok seviyorum. Geriye dönüp okuması daha keyifli oluyor.
36 notes
·
View notes
Text
Babamın kapmış olduğu virüs ile tüm aileyi hasta etmesi, ardından kendisinin iyileşmesi ve siz nereden aldınız bu hastalığı diye sorması? Sorunu kendinde arama söz konusu olduğunda babama ulaşabilirsiniz. Kendisi en yetkili merci oluyor bnc dhdhdhshhdhdhd
4 notes
·
View notes
Text
🐺 Evdeyim… Eşim yanımda ….🙄
Sen beni arama 📱….😑😑
Ben Seni müsait olunca arıycam..
Hafta sonu kampanyası bu gün başlamıştır…🤭😁
Pazartesi sabah sona erecektir….
İlgilenenlere Duyurulur….📢📢📢
Yani demem o ki evliler için bu söz osuruktan teyyare selam söyle o yare misali. 👍
___ Ben eğlenceye devam çok güzel yerde yakaladım dansı ___ 🤘😎
6 notes
·
View notes
Text
1 Mayıs'tan Artakalan...
Mütemadiyen kendini tekrardan var eden bir cerahat sarmalının orta yerinde buluyor iş bu ülke kendisini. Hak talanından, gündelik yaşamın eğrelti kılınmasına, ekonomik verilerin sıradana karşıt konumlandırılmasından despotizmin yükseltilmesine her anlamda kuşatma gerçek kılınıyor. Tümüyle bir cerahat sarmalının ortasına demirlemiş ülke gerçekliği belli bir hakikatin ta kendisi ilan ediliyor. Tahakküm, tecrit ve terörü ajandasından eksik etmeyen geri koymayan bir devletli aksiyonunun projeksiyonu hep daha ağırı, hep daha fenasını imliyor artık. Tespit olunan, bildirilen, yaşatılan kadar bir de hayatta görünmeyen, anılmayan ama varlığını her dem muhafaza eden bir tehdit döngüsü aralıksız yinele geliyor. O cerahat sarmalının tam da ortasına demirleyen ülkenin gerçekliğini var edebilmek için eldeki tüm imkanları seferber eden, günü kapkaranlık, şimdiyi meçhul, yarını muamma / muallak kılan bir tavır veya anlayışın insafında hangi mesel çözümlenebilir. Yaraların hangisi derlenip toparlanır sahiden!
Tümüyle kendini inkar, tamamıyla örtbas edilmek istenenin cerahatli kıvrımlarında yol, yön araya duran bir iktidar kliğinin neyi nasıl cerahate teslim ettiği gündelik bir mesele değildir. Yirmi bir koca yıllık iktidar pratiğinin dönüştürdüğü yer, ulaştığı merhale başlı başına bu tahayyüllerin ta kendisinden türetilir. Mütemadiyen kendini tekrardan var edip duraksamadan icraat eylenen tahakküm halleri, pratikleriyle bir cerahat sarmalının kesin, kati ve aralıksız imali güncellenir. Eldeki en büyük başarıları da o cerahati bir icraatın ta kendisiymiş gibi aksettirmek olur. Yurttaşın haklarının talan edilebildiği bir zemini açık bir biçimde riyayla, rüyalar memleketi diye atfetmek başlı başına bir çıkarımdır. Muktedir ve avenesi olanların var ettiği açmazlarla, girift, kötücül, katran karası bir menzilin imali ne haldedir, görmek anlamak mümkün olacaktır. Cerahatin ortasına terki diyar edilmenin her nasıl var edildiği az çok 1 Mayıs gösterileri sırasında özellikle İstanbul’da cereyan eden tahakküm halinden belirgin olacaktır.
Taksim’e çıkan tüm arterlerin, hemen tüm ulaşım imkanlarının, metrosundan, vapuruna, tramvayından, metrobüsüne kadar abartıp teleferiği engellemeye varan bir cerahatle ol tahakkümün her nasıl biçimlendirildiği zaten ortaya çıkar. Bir kent abluka altına alınır. Koca bir kentin önemli iş menzillerine varabilmek mucize kılınır. Araç bulunsa yollar kapalıdır. Açık yol bulunsa araç oralardan geçememektedir. Araç da yol da bulunsa bu defa da tabana kuvvetle ancak iş yerine varılabilecektir. İş yerine varılsa var edilmiş emek bayramında daha dakikasında eksiklik var edilip mesaiden düşüm halleri işe geç kalındığı öne sürülerek sille tokat var edilir. Hap kadar kılınmış hak kavramının, emeğin ve direniş mefhumunun gününde yeniden dayatmalara dönüştüğü bir zeminin gerçekliği söz konusu olur. Mütemadiyen kendini tekrar eden bir sarmal içerisinde cerahat dört koldan savunulup duruyor işte, eş zamanlı. İçişleri bakanı nam Yerlikaya gönençlenip dururken, elli bine yakın kolluğun sabaha karşı üçte kaldırıp, beşte askeri nizam yollara döktürülüp, direk edildiği bir zeminin ortasındayızdır. Deli Dumrul kanunları gibi, Bozdoğan geçidini kapatmaktan, istediği sokağı açıp, dilediği caddeyi tutup, o akışı müsait bu akışta ilerleme halini imkansız addeden, kendine var edilmiş eziyeti içselleştirip, kalan halktan hıncını da pekala çıkartabilen bir cerahat imal edilir. Edilir ki, o cerahat içerisinde rehin edilmiş olan ülke fark edilmesin diye taklalar atılır. 1 Mayıs, 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı değil, zorbanın / zorbalıkla bütünleşik olanların eza günüdür. Zulmün dört bir yanda ister üniforma, ister lacivert takım elbise, isterse de sivil görünümlü olarak yinelendiği bir hali işaret etmektedir, iş bu yeni ülkede.
Murat Uysal’ın Evrensel Gazetesindeki haberidir: “İstanbul’da DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve TDH tarafından oluşturulan Tertip Komitesi, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs için Taksim’i adres gösterirken, emekçilere Saraçhane’de buluşmak üzere çağrı yaptı. Saraçhane’ye götürülen DİSK’e bağlı sendikalara üye işçiler ise hiçbir hazırlık yapılmadan götürüldüklerini, 1 Mayıs günü “Önlüklerinizi giyin, alana gidiyoruz” denildiğini anlattı.
İstanbul 1 Mayıs’ı için Taksim’e çağrı yapan Tertip Komitesi, buluşma noktası olarak Saraçhane’yi belirledi. Bozdoğan Kemeri önüne duvar ören polis kitlenin Taksim’e yürümesini engellerken, Tertip Komitesi ise birkaç saat sonra ‘faaliyetin son bulduğunu’ açıklayarak geri çekildi. Emekçiler bu tutum nedeniyle Tertip Komitesi’ni protesto ederken, alana götürülen işçiler ise umdukları ile bulduklarının zıt olduğunu aktardı.
Özellikle seçimden sonra gerek hükümetin hayata geçirmeye çalıştığı plan ve programlara gerek ceplerine giren paranın çabucak erimesine karşı 2024 1 Mayıs’ının görkemli geçeceğini umduklarını anlatan işçiler, Saraçhane’de yaşananların kendilerini “dumura uğrattığını” söyledi.
20-25 İşçiye Bir Broşür Düştü
DİSK’in en fazla üyeye sahip olan sendikası Genel-İş’in bir şubesiyle gelen bir belediye işçisi, 3 bine yakın işçinin çalıştığı belediyeden sadece 11 kişiyle Saraçhane’ye geldiklerini söyledi. Belediye işçisi, “Bunun böyle olacağı hazırlıklardan belliydi. Oysa bizler bu sene 1 Mayıs’ın en görkemli bir şekilde planlanacağını, seçimlerde darbe vurulan AKP’ye 1 Mayıs’ta gücümüzü göstereceğimizi sanıyorduk. Kürsülerden 1 Mayıs’ta Taksim’e çağrı yapan Genel-İş Genel Merkezi ne yazık ki bizlere gönderdiği programlarda bu çağrının çok gerisinde kalıyordu. Sayılarla size bunu anlatayım: Geçen sene 1 Mayıs’a hazırlanırken 1 Mayıs gününe neredeyse 1 ay kala hazırlıklarımız başlamıştı. Kadro talebimizin öne çıktığı afişler, taşeron çalıştırmaya karşı çıkan dövizler çok önceden elimize ulaşmıştı. 2 bine yakın böyle afiş vardı, ellerimizle astık. Bir bu kadar da broşürümüz vardı, bunları da dağıttık. Ancak bu sene bu sayı sadece 300’dü. 100 tane de broşür elimize ulaştı. Düşünebiliyor musunuz 20-25 işçiye bir broşür düşüyor? Hazırlıklarda genel merkezimiz sanki bu sene 1 Mayıs yapılmasını istemiyormuş gibiydi” dedi.
"İşçiler İkna Olmadı"
Sayısı az olan ve kendilerine geç ulaşan afişleri 30 Nisan günü asabildiklerini anlatan işçi belediye işçilerini 1 Mayıs’a katılmaları için ikna etmekte de güçlük çektiklerini söyledi. Genel-İş Genel Merkezi tarafından ellerine ulaşan broşürlerde ne kadro talepleri ne eriyen ücretlerine dair bir ibaret olduğunu söyleyen işçi, “Doğal olarak işçiler Taksim’den başka ibarenin olmadığı, nasıl Taksim’e girileceğinin dahi tarif edilmediği bir çağrıyla ikna olmuyor, aksine çekiniyorlardı. İktidarın baskısı bu seviyeye ulaşmışken gözaltından biber gazından çekinilir mi, diye soranlar olacaktır. Oluyor maalesef, sendikalar 1 Mayıs’ı anlatmazsa, eğitimler yapılmazsa, 1 Mayıs’tan bihaber işçiler senin dibini doldurmadığın ‘Haydi Taksim’e gidelim’ çağrına ‘Gözaltına alınırsam ne olacak’ diye tepki verir” diye konuştu.
“Bu halde Taksim’e çıksak ne ifade edecekti” diyen işçi şöyle devam etti: “Şimdi herkes eleştiriyor ya DİSK neden barikata yüklenmedi diye. Yüklenseydi, barikatı da yıksaydı biz Taksim’e hangi talebi götürecektik? Üzerimizde Genel-İş önlüklerinden başka bir şey yoktu. İşçilerin elinde ne bir döviz ne bir pankart vardı. Kadro talebimizin eriyen ücretlerimizin sözünün dahi edilmediği bir 1 Mayıs geçirdik. Özeleştiri yetmez, buna sebep olanlar kimlerle ne pazarlık yaptıysa ortaya dökülsün isterim.”
"1 Mayıs Yeterince Anlatılmadı"
DİSK’in en çok üyeye sahip sendikalarından bir diğeri olan Birleşik Metal-İş’in İstanbul’da örgütlü olduğu çok fazla iş yeri yok. Bu nedenle Birleşik Metal-İş Taksim kararı alınan İstanbul 1 Mayıs’ı için Gebze’de örgütlü olduğu fabrikalardan işçi getireceğini söylemişti. Her yıl Gebze’de kutlanan yerel 1 Mayıs’a da bu sene katılmayacağını duyurmuştu. Gebze’den Saraçhane Meydanı’na gelen Birleşik Metal-İş üyesi fabrikadaki 1 Mayıs’a hazırlık sürecini şöyle anlattı: “Genel Merkez cephesinde nasıldı bilmiyorum ama bizim fabrikamızda hem temsilciler hem de şube 1 Mayıs’ı anlatmakta zayıf kaldı. En azından bizim temsilcilerimiz Taksim’de yapılmayacağına çoktan ikna olmuş, ‘Ya Maltepe’ye gideriz ya Gebze’de kutlarız’ diyorlardı. Taksim işi netleşmeye başlayınca bu söylemlerin yerini ‘Çok kalabalık gitmeye gerek yok, engellenebiliriz’ sözleri aldı. İstanbul’a gideceklerin isim listesi dahi işçileri zoruyla hazırlandı. Genç işçilerin genç oldukları için haberdar olmadıkları, yaşlı işçilerin ise çoktan unuttukları 1 Mayıs’ın biz işçiler için anlamı yeterince anlatılamamış oldu”
"Sendikalara Olan Güveni Zedelediler"
Birleşik Metal-İş olarak alana zaten geç girdiklerini söyleyen bir metal işçisi, “Alanda taş çatlasın 1 saat kalmışızdır. Hemen otobüsün dibindeydik zaten, önümüzde bağlı bulunduğumuz şubenin adının yazdığı pankarttan başka pankart yoktu. Bazı fabrikalardan gelen işçiler önceki yıllarda kullandıkları pankartları getirmişti. Bunlar dışında bir talep yoktu. Alanda bekleme salonunda gibiydik. Sıkış tepiş geçen 1 saatin ardından Tertip Komitesinin “Eylemi bitirdik” duyurusuyla neye uğradığımızı şaşırdık. Gerisin geri otobüslerimize gönderildik. 1 Mayıs bir eşiktir, fabrikalarımıza geri döndüğümüzde patronlarımıza karşı daha bir özgüvenli olmamız beklenir sonuç olarak bunu kırdılar. Sendikalara güveni zedelediler, bugünkü kötü tablodan çok yarın işçileri sendika ile hareket etmeye nasıl ikna edeceğimizi düşünüyorum. Çünkü ertesi gün zaten AKP’li olan işçi televizyonlarda müdahaleyi görüp ‘İyi ki gelmemişim’ dedi. Alana gelen işçinin ise savunacak hiçbir şeyi yoktu, sendikacılar elimizden bunu aldı” diye konuştu.
"Talepler Yankılansın İstedik Ama..."
Enerji-Sen ile Saraçhane Meydanı’na gelen bir enerji işçisi ise sitemini şu sözlerle ifade etti: “Çok öfkeliyim. Yarı yolda bırakıldı, kandırıldık, terk edildik. Böyle bir karar alacak, alanda böyle davranacaksanız neden izinli eylem yapmadınız? Biz Enerji-Sen üyeleri olarak Taksim iradesini savunmaya geldik ancak konfederasyon böyle davranmadı. İsterdik ki iktidarın bu ablukası dağıtılsın, şehrin en kalabalık meydanlarında işçilerin talepleri yankılansın, ancak böyle olmadı.”
Bir cerahat sarmalına demirlemiş ülkenin onca masalının kıyısındaki hakikat bu yukarıda aksettirilen hayatların yaşadıklarıdır. Sıradan insanlara reva görülen üç kuruşluk yaşam hakkı mefhumunu daha da sömüren, dipsiz bir karanlıkta haydi bununla da başa çıkın artık diye çemkirilip durulan bir neoliberal çarkın ortasında yaşama dair umutların, emeğin gerçek karşılığına dair seslenişlerin önü Bozdoğan Kemerinin önünde, gerek siyasi özneler, gerekse de Taksim çağrısını var eden Disk ve Kesk’in eylemsizliği ya da umursamazlığı sayesinde heder olunur. Onca canhıraş, çözümü elzem olagelen yaranın orta yerinde, bir günlüğüne de olsa gerçekten emek mücadelesinin imkansızlıklar içinde yaşamaya mahkum kılınanların dertlerine dair bir sahipleniş söz konusu edilmez. Burjuva sermayenin, madun siyasetin baş aktörlerinin, düzen insanlarının, her şeyi güzelleme çaba ve isteminden aslında her ne oluyor buna dahi kafa yormayanların ülkesinde, o sessizlerin bir biçimde hakikatini bildirmesi men edilir. Tahakkümü var edenlerin ellerini ovuşturup durdukları bir zeminde, geleceğin ipotek altına bunca rahatça alınabildiği bir menzilde ol hakikat yeniden başka baharlara terk edilir. Böyle miydi direniş kültürü, bir günlük kadar da mı değildir, itiraz hakkını ortaklaştırabilme iradesi, nedir, yanıtsız konulur.
İktidar kanadının tamamının bu düzeninin böyle sürgit yinelenmesine önayak olduğu bir zeminde gerçekliği sorgulayabilmek ne ara söz konusu olacaktır. İçine terk edilip durulan o çetrefilli olmayan bataklığın, dipsiz koyağın, cerahatle bütünleşik menzilin hakikatine de bir reçete söz konusu edilebilir mi? Koca bir emek bayramının gümbürtüye konularak, bir kent tastamam işleyemez kılarak, mecburi bir gözaltını var ederek hangi sorunların ol üstünden gelinebilecektir ki! Anayasa Mahkemesinin hiçe yazıldığı, kararlarının geçersiz kılındığı / bildirildiği bir zeminde verili hakların kalanını kim nasıl kurtaracaktır ki sahi ama sahiden? Hak kavramının zayi olunabildiği bir zeminde başlı başına cerahati at koştuğu, yön ya da hiza belirlediği bir ülke gerçekliği söz konusu olur. Hazine bakanı ol Şimşek’in sıkın dişinizi, Mayıs’ta enflasyon pik yapacak, iki seneye kalmaz da tek haneyi görecek açıklamasının paralelinde, emeklilere bir asgari ücreti, çalışana Temmuz’daki ara zammı, emek dünyasındaki tazimat haklarının ilelebet hiç edileceği yepyeni düzenlemeler ya da emeklilik sistemlerinin katara eklendiği bir zeminde, sermayenin sesi her yerdeyken sıradan insanların hakkı ne olacaktır! Patavatsız bir halde ekonomik çökertmeyi zemine ol sıradanın sırtına yük olarak bindirdiği vergilendirmeler, tahakkuklar, kesintilerle birlikte var eden bir muktedirin, sahiden de herhangi bir çözümü var etme çabası / emaresi söz konusu edilebilir mi? Bütünüyle masallar anlatılırken, madun siyaset ılımlı havalardan bahis açıp dururken, yönelimini kulaklarını tıkayıp kendi bekalarını sağlama alma adına susanların muktedir olma hallerinde bir kez olsun sıradanın meseli anlaşılabilecek midir, sahiden de!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Bülent KILIÇ – via X (@Kilicbil)
#söz hakkı#meram#arzihal#yıldırı#tehdit#mayıs 1#emek#dayanışma#direniş#yıkım#yol nereye?#ekonomik#çökertme#düzen#neoliberalizm#akparti#çoruşma#hayat hakkı#insanlık#yara#yönelim#istikamet#hak arama#devrim#disk#işçi hakları#emeğin gündemi#prekarya#demokrasi#tehdit dili
1 note
·
View note
Text
Merhaba Hasan bey kardeşim ben Cemile öğretmen emeklisi şişko içine kapanık bir kadınım 56 yaşındayım bu yaşıma kadar hiç evlenmedim . Öğretmenlik hayatımda benimle birlikte olmak isteyen olmamıştır biliyorum o yıllarda 130 kilo civarında idim emekli olduktan sonra biraz kendimle ilgilenmek zorunda olduğumu düşünerek öncelikle kilomdan kurtulmaya çalıştım şuan 99 kiloyum. 165 boyunda esmer bir kadın. 55 yaşımda subay emeklisi bir adam beni benden istedi ama adam daha önce evlenmiş 3 kızı vardı hem bu yüzden hemde bu saatten sonra evlilik düşünmüyordum. . Bir gün mevlid kandilinde hoca efendi bir şey söyledi bende eğer isteyen olursa evleneceğim diye camide söz verdim. 3 gün sonra internette dolaşırken 37 yaşında bir adamla tanıştım sol bacağı diz kapağının altından kesik oldukça yakışıklı mütevazi şirket yöneticisi biriydi ismi Alican dı Alican hiç evlenmemiş yatı katı deniz kenarında yazlığı olan variyetli bir adamdı telefon numaramı istedi hiç çekinmeden verdim 5 dakika sonra çağrı attı konuştuk ilerleyen günlerde telefonda seks yapmaya başladık şişman kadınlardan hoşlanıyorum diyordu beni ona çeken tarafı aslında yaşı idi o benim yaşımı sorun etmiyordu benim tatil için Mersin e gitmem lazım dedim devremülküm var boşver devremülkü bizim yazlık var oraya gidelim istersen seks yaparız dedi evlilik olmazsa olmaz dedim tamam ben o işi halledeceğim dedi ertesi gün sabah saatlerinde beni aradı kimliğimi istedi WhatsApp tan çekip attım 2 gün sonraya altındağ nikah dairesinde nikah kıyılacak diye mesaj attı özel şoförü ile bana gelinlik almış göndermişti tam üzerime göre ve tam istediğim gelinlik modeliydi 2 gün boyunca her saat başı arıyor seks yapıyorduk artık parmaklamaktan bıktım nikah sonrası sabaha kadar seks yapacağım seninle dedim nikah günü gelmiş çatıştı hiç tanımadığım 2 şahit vardı nikahımız kıyıldı balayına İzmir Alaçatı ya yazlığa gittik hemde helikopter ile eve girer girmez öpüşmeye başladık bir taraftan öpüşüyor bir taraftan soyunuyorduk ip kopmuştu artık hemen oracıkta yere yatırıp bacak arama girdi emmeye başladı bende onun sikine uzandım sikini ağzıma aldım sertleşince hadi bakalım sik kadın yap beni sabaha kadar seks yapalım dedim sikini ağzıma verdi tekrar sonra bacaklarımı omzuna aldı sikini tutup amıma sürttü birden yüklendi hepsini soktu artık 55 yaşıma kadar beklettiğim kızlığımı kocam zannettiğim adama vermiştim. Birden diğer odalardan 4 erkek çıktı ellerinde cep telefonları ve dijital kamera vardı ben ne olduğunu anlamaya çalışmak isterken Alican hadi ben açılışı yaptım sıra sizde dedi ilk olarak elinde kamera olan adam üzerime çıktı sikini ağzıma verdi istemesemde zorla aldım ağzıma artık kurtuluş yoktu bu 5 erkek beni becerecekti her biri sırayla üzerime çıktı sikti beni en son Alican tekrar geldi bu sefer domalttı arkama geçti bebek yağı döktü telefonda seks yaparken hep götünü sikeceğim bebek yağı döküp çatır çatır senin o koca götünü sikeceğim diyordu zevk almıyordum ama erkekler çabuk boşalsın diye inliyordum Alican götüme boşalmıştı diğeri geldi oda eliyle amımı okşarken götümü sikiyordu bu adam işini iyi bilen biriydi ve ilk defa orgazm olmuştum Alican diğer erkeklere beni nasıl düşürdüğünü ballandıra ballandıra anlatıyordu onların beni sikme isteği bitmişti şimdi içki masasında siktikleri kadınları anlatıyorlardı ben kanepeye uzanıp onları dinliyordum aklıma gelinliğin cibinindeki cep telefonu geldi sessizce gelinliğe gittim aldım konuşmaları kaydettim polisi aradım onlar konuşurken polisler dinliyordu kısa sürede polis ekipleri geldiler ben çırılçıplak onlar çırılçıplak polisler bizim üzerimizi giyindirdi karakola götürüldük orada benim kayıtlar ve polisin dinlediği kadarı onların cezaevine girmelerine yetti şimdi kadınım artık erkeklerden nefret ediyorum. Önceleri ilk geceden korkardım bu yüzden evlenmemiş tim artık benim gibi kilolu bir kadını kimse istemez zaten. Bu arada kızlar seçtiğiniz erkeklere dikkat edin. Bol sikişli günler sizlere
39 notes
·
View notes
Text
saat sabah 5.02
bir yaşı geride bıraktım, onca insanı, abuk bir sürü hatırayı, birkaç şehri, hatta sigarayı bile bir müddet… bir seni bırakamadım. zaten bu mektupların da özetidir bu cümle. bu mektupların sebebidir, zeminidir, başı ve sonudur. bilahare döneceğim bu hususa. evvelinde değinmek istediklerim var.
hiçbir insanın yanında senin yanındaki kadın olamadım, yazık ki buna ben de dahilim. senin yanında saçımı toplarkenki rahatlığımı, yapayalnızken dahi yakalayamadım. hep başkasıydım. uyurken, bardağa su doldururken, yüzümü kurularken, kitap okurken, hasta yatağımda öksürürken dahi, ben senin yanında olabildiğim kadın olamadım, o kadını bulamadım. o, sen benim yanımda değilken de senin yanında idi. ben bu yüzden yokluğunda tümüyle eksik. neyseki onu arama telaşım son buldu artık.
bir sabahı daha sırtımda taşırken yazıyorum bu mektubu sana ben. sırtım isyana tembel ama yüke aksi bir hamal. kalbim de öyle. ve sen çok güzelsin. dünyanın tüm çocukları var yüzünde. ki hiçbiri ağlamıyor. öyle güzel. öyle.
neredeyse her mektupta seni özlediğimden söz ettim ve sanırım yine edeceğim. çünkü seni özlemenin ayakları yok, hiçbir yere gitmiyor. sen ki bende köklü bir inanç, köklü bir ağaç gibi sabitsin. ben bundan memnun olmanın yetemeyișiyle mahcup.
benim çürüyen gözlerim çemberin çok dışında.
sana yazarken damarlarımda dolaşan kanı hissediyorum, nabzımı işitiyorum, aldığım soluğun ciğerime ulaştığından; sadece sana yazarken emin olabiliyorum. hayati ve insani fonksiyonlarım sadece sana yazarken işlev görüyor. bunu bilmeni isterim. hayatının hiçbir döneminde, hiçbir anında dürüst olmayı becerememiş bir kadının çıplaklığıdır bu mektuplar. ben sana sarılırken bile bu kadar dürüst olmadım. bu kadar sahici. bu mektuplar seni, göğü çantama dolduran gülüşünden öperek gitmenin adımları benim için. yarım bırakmamaktaki ısrarım ve tüm gösterdiğim itina sırtını bu sebebe yaslıyor.
epey sabah oldu ve mektup bir çocuk gibi hızla büyüyor. fakat insan susacağı zamanı iyi kestirmeli. bazen sözün pencerelerini örtmek üşütmeyi engeller. bazense soluksuz bırakır kalbinin odalarını. dedim ya, vakti bilmeli.
seni seviyorum, inatçı bir leke gibi.
3 notes
·
View notes
Note
52) Tumblr'a eklenmesini istediğin üç özellik neler?
75) Şu sıralar sürekli diline takılan, mırıldandığın parça hangisi?
80) Alaaddin'in cinine sen rastlasaydın üç dilek hakkını nasıl kullanırdın? (Sınırsız ya da daha fazla dilek dilemek kural dışı jdfgjfdj)
99) Kültürlü bir bireyi nasıl tanımlarsın?
Hihihi düşünülsüün
52- Ses ve video desteğinin iletilere gelmesi / Anonim engelleyince anonim olan hesabın görülmese dahi engellenmesi / Arama konusunun daha da iyileştirilmesi
75 - Poets of the Fall - Temple of Thought (ama unplugged olarak geçen akustik hali)
80- Zamanı durdurabilme-kontrol etme hoş olabilirdi. Öğrenme, keşfetme isteğimin sürekli kalması güzel olurdu. Biraz daha fiziksel becerilerde de yatkın olabilmeyi dilerdim sanırım bir de.
99- Bir süre önce bir yerde okumuştum. "Kültürlü birey her konuda az da olsa bilgisi olan ancak gösteriş yapmadan, sadece söz kendisine geldiğinde bunu paylaşacak kadar da yerini bilen kişidir." sanırım bu ideal bir tanım.
Evet yordu jdkdmemf aynılarını cevaplamak istersen beklerim kxmxmsmx
5 notes
·
View notes
Text
❗️KUSUR ARAMA
"İyi ve güzel bir söz ile bir kusur bağışlamak, arkasına eza takılacak sadakadan daha hayırlıdır."
Bakara [263]
‼️Allah'ın güzel sözlü olduğuna iman edip de kalp kırıcı, incitici söz kullanan sahibine şaşarım ki Allah'ı sevdiğini iddia eder...
3 notes
·
View notes
Text
Birtakım değişiklikler
🌟 Yenilikler
Yapılan bir aramayla eşleşen metne sahip RB'ler artık arama sonuçlarında çıkabiliyor. Bunlar gelmesin istiyorsan filtre seçeneklerinden "Sadece orijinal gönderiler"i işaretle.
Anket süresi olarak yeni bir seçenek ekledik: 3 gün.
Topluluk moderatör ve yöneticilerinin erişimine açılan yeni bir özellik ise: denetim kayıtları. Gelmiş geçmiş tüm moderasyon kararlarının yer aldığı bu bölümde, söz konusu içerikler, karara ait zaman bilgisi ve ilgili gerekçeler gibi birçok detay bulunuyor.
Kalabalık bir görüntü oluşturmasın diye, Moderatörler ve Yöneticiler sekmelerini kaldırdık. Onun yerine moderatör ve yöneticilere artık Üyeler sekmesinin en tepesinde yer veriyoruz.
🛠 Düzeltmeler
Anonim soru soranları şikayet ederken engelleyemiyordun, bu hata düzeltildi. Anonim soru soran birini engellediğinde, eskiden de olduğu gibi, sana bir daha aynı IP adresinden anonim soru soramıyor.
Bazen yanıtların gönderildiği anda yok olmasına yol açan bir hata vardı, bunu da düzelttik.
🚧 Üzerinde çalıştıklarımız
iOS uygulamasının son sürümüne geçen bazı kullanıcılarımız, etkinlik filtresi seçeneklerinde saçma şeylerle karşılaşıyor. Bu sorunun farkındayız ve çözmeye çalışıyoruz.
Bir sorun mu yaşıyorsun? Destek Talebi gönder, en kısa sürede sana geri dönelim!
Geri bildirimini paylaşmak ister misin? Üzerinde Çalıştıklarımız bloguna göz at ve aklındakileri topluluğumuzla masaya yatır.
Bu gönderileri başka dillerde takip etmek istersen diğer ülkelerin Ekip bloglarına göz at!
Tumblr'a doğrudan maddi destek olmak ister misin? O zaman Premium planımız ve Destekçi rozetimiz TumblrMarket'te seni bekliyor!
11 notes
·
View notes
Text
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban
Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban
Abdurrahim karakoç
3 notes
·
View notes
Note
Mesaj mı arama mı
Mesaj ya. Ben bayılıyorum mesajlaşmaya. Yazılan şeyleri yıldızlayıp kaydetme imkanım var ya o aşırı güzel. Duyduklarımı elbet akıl belleğime kaydediyorum ama söz uçar yazı kalır sonuç olarak. Telefonla konuşmaktan nefret ederim onun dışında. Yalnızca 1 kişiyle saatlerce konuşuyorum ve konuşmayı seviyorum, onun dışında biri beni arayınca geriliyorum. Arama beni yani mesajda anlat işte derdini çok mu zor falan oluyorum. Hiçbiri olmazsa da gel oturalım yüz yüze konuşalım ama arama beni. Nefreeett.
4 notes
·
View notes