#çökertme
Explore tagged Tumblr posts
seslimeram · 2 years ago
Text
Hep Eksik Kılınıyor Hayat!
Tumblr media
Didaktik, belirgin bir biçimde saplantılarla donatılmış, duraksamadan yok etmenin yolunu arşınlayan bir biçimde hayata kastın devam olunduğu bir zemindeyiz. İnsanlık mefhumu, insana ait olan hakkaniyet / hak ve hürriyet tanımlamalarının topyekun zehirlendiği, afaki bir biçimde görmezden gelindiği bir zeminin ortasındayız. Her yanımız simsiyah. Hemen her günümüz kapkaranlık. Dünden ağır bir şimdi, şimdiden teyakkuz halinde yıkımlar bir biçimde sınırlandırmalar üstünden ilerleyen, yok etmenin eşiklerini araya duran bir yerin hazin öyküsüdür mesele. Her şekilde hemen her anlamda, sıradanın hakkının, hukukunun alelade değil doğrudan milimetrik yıkıma terk edildiği zeminde mübalağa değil doğrudan yaşadığımız yerin halidir mesele, meselemiz.
Madun siyaset aktörlerinin hepsinin, hep birlikte ama en çok da baş efendi ve şürekasının suna geldiği yenilenmiş ülke şablonunda bu mesel olunan yıkımın / yok etme / çürütmeye dair pek çok örnek birlikte var edilir. Gündelik yaşam tahayyülünün açmazlara rehineliği bir yanda, toptancı bir zihniyetin artık vahamet sınırlarını da aşan sınırlama çabaları diğer yanda, her durumda o yok etme istemi sürekli güncel bir mesele kılınır. Belirsiz değil her anlamda doğrudan yinelenen haller / tahayyül ve pratiklerle birlikte o cürüm sahasına bir adım daha yaklaşılır. Yazılı, verili hakların ters yüz edildiği, ya hiç, ya yok sayıldığı kala kala bir avuç insani mefhumun savunusunun avuntu kabilinden bildirildiği yerde yıkımın her nereyi, her neyi kapsadığı zaten afakidir. Cürümlere tutunarak ilerleyen bir menzilde, salt rakamlardan ibaret görülen asgari ücretin güncellenmesi, memur, emekli maaşlarına doğrudan yapılmış müdahaleler bir iyileştirmeyi değil tam aksine, güncellendikçe daha da dipsiz bir karanlığı arşınlamayı mümkün kılar. Cerahat elinin, eline kan bulaşıp oturmuş o sermaye ile kotardığı vizyonsuz ülke pratikte zorun / ceberut olagelen bir sarmalın kendisi olarak güncellenendir. Budur artık yeni ülke, her dem daha ağır yıkımların sahnelendiği bir cerahat sarmalı.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “ENAG'ın yüzde 108,58 olarak açıkladığı yıllık enflasyonu TÜİK'in yüzde 38,21 olarak açıklaması üzerine KESK İstanbul Şubeler Platformu Cevahir AVM önünde "İnsanca yaşanacak ücret istiyoruz" şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Tüm illerde ortak gerçekleştirilen basın açıklamasını İstanbul'da KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ayfer Koçak okudu.
"İyileştirme Gerçek Enflasyon Üzerinden Yapılsın"
Basın açıklamasında esnasında "TÜİK şaşırma, maaşımı aşırma", "Rakamlar sahte, yoksulluk gerçek", "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganları atıldı. Basın açıklaması öncesinde konuşan Eğitim Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı Mesut Mike, "Maaşlarımızın yoksulluk sınırı üzerinde olmasını istiyoruz, bugün yoksulluk sınırı yapılan pek çok araştırmaya göre 34 bin ile 35 bin civarında. TÜİK'in açıkladığı enflasyon rakamlarının doğru olmadığını, bugün bize yansıyan yakıcı enflasyonun ise kesinlikle 100'ün üzerinde olduğunu görüyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz. O nedenle yapılan iyileştirmeler enflasyona ezdirilmeyecek deniyorsa zamların gerçek rakamlar üzerinden yapılması gerektiğini bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyoruz" dedi.
"Büyümeyle Övünenler Refah Payını Emekçilerle Paylaşmıyor"
Koçak basın açıklamasına “Alanlardayız. Çünkü güvenli bir gelecek, güvenceli bir iş istiyoruz. Alanlardayız çünkü büyükşehirlerde 12 bin TL’yi aşan ev kiralarını karşılayacak gücümüz kalmadı” diye başladı. TÜİK’in hayat pahalılığını en az yarı yarıya düşük göstererek maaş artışlarımızı bir kara delik gibi yutmaya devam ettiğini ifade eden Koçak, “Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle maaş zammı alacağımız dönemlerde daha da aşağı çekiliyor. Seyyanen yapılması zorunlu hale gelen artışlar bunun en büyük itirafıdır” dedi.
"22 Bin TL 55 Günde Bile Eridi"
Ülkeyi yönetenler tarafından yıllardır “işçiyi, memuru, emekliyi, asgari ücrete ezdirmedik” nutukları atıldığını vurgulayan Koçak, “Yandaş Memur-Sen yöneticilerinin her toplu sözleşmede iktidarın belirlediği hedef enflasyon rakamlarına imza atmasından bıktık. Türkiye tüm çalışanlar için bir asgari ücretliler ülkesine çevrilmiş bulunuyor. En yüksek ücreti alan kamu emekçisi maaşı dahi yoksulluk sınırı altında kalıyor” ifadelerini kullandı.
Koçak iktidarın seçimlerden önce verdiği “en düşük memur maaşı 22 bin TL olacak” sözünü hatırlatarak Türk lirasının sadece son 55 günde dolar karşısında %25 değer kaybettiğini ifade etti. AKP’nin her fırsatta büyüme rakamları ile övündüğünü vurgulayan Koçak, o büyüme rakamlarını emeği, alın teri ile yaratanlara, bizlere refah payı vermeye yanaşmadığını söyledi.
"Ağustos Ayında Ankara’da Olacağız"
Kamu emekçilerine seslenen Koçak, “Gelin yıllardır tekrarlanan bizi her geçen gün daha sefalete iten bu oyuna artık dur diyelim. Ne TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına ne iktidarın refah payı aldatmacasına kanmayalım. Yandaş basının müjde haberlerine itibar etmeyelim. Bugün sunulan 17.55 + 8077 seyyanen zam ile kamu emekçilerinin eline geçek olan gelir bugünkü yoksulluk sınırının dahil çok altında kalmaktadır” dedi. Toplu iş sözleşmesi süreci için bilerek kamu emekçilerinin tatilde olduğu ağustos ayının tercih edildiğinin altını çizen Koçak, tüm kamu emekçilerini Ankara’ya davet etti.
"İnsanca Yaşanacak Ücret İçin Mücadele Etmek Zorundayız"
Kamu emekçilerini, emeklileri yıllardır kaybettiren bu yoksulluk ve sefalet düzenine karşı insanca yaşayacak ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelesinde omuz omuza vermeye çağıran Koçak, KESK adına talepleri yineledi:
* Bunun için en düşük kamu emekçisi maaşı temmuz ayı itibari ile eş ve çocuk yardımı, yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalıdır.
* Her üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellenmeli, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamları refah payı olarak eklenmelidir.
* Gelir vergisi birinci dilim oranı %15 ten %10’a düşürülmeli, yoksulluk sınırına kadar olan maaşlar-ücretler birinci vergi diliminde sabitlenmelidir.
* Seçim öncesi verilen kira yardımı, mülakatın kaldırılması sözlerinin gereği zamana yayılmadan hemen yerine getirilmelidir.”
Daimi bir biçimde kendi kötülük eşiğini durmadan güncelleyen bir zemindeyiz vesselam. Hiç kimseyi ezdirmedik lafzı döndürülüp, ısıtılıp aralıksız servis edilirken oluşturulan tüm o cerahatin her neye tekabül ettiği zaten başlı başına dile getirilenler ile anlatılmıştır. Bugünün ülkesinin dününden de ağır bir sınamayı, iyileştirme diyerek kaktırma çabasının vardığı düzlemin ne kadar hazin bir sonucu beraberinde getirdiği o eylemlerle çıka geleni, itirazı dikkatle baktığımızda gözler önüne serer. İktidarın yalan / riyayla birlikte kurduğu ve var ettiği ülke tiradının nasıl da boşa düştüğü gözler önündedir. Büyüme rakamları, bir biçimde var edilen muktedir ülke olma halleri, hiçbir surette yaşamda imkanları, olasılık, ihtimalleri bırakılmamış bir kesimi / büyük çoğunluğu sessizlikle kuşatır. Geçinmenin bir biçimde tamama erdirilip, lütfen var edilen iyileştirmeler karşısında anında gerisin geriye iptal olunmasının / heder edilmesinin mesel edilmediği bir yerde emekçilerin sesini kim, nasıl, nerede duyacaktır? Sahiden bunca bodoslamadan ilerlenen bir yok etme kültürünün, ekonomik çökertme halinin ortasında, bütünüyle var edilen imdat çığlıklarını kim nerede, ne zaman duyacaktır?
Düzenleme diye düzensizliğin, iyileştirme diye yoksunlaştırma hallerinin, gelir artırımı ve refah derken yerinde sayan bir eksiltmeyi reva gören, bunu sadece asgari ücretliye değil aynı zamanda kendisinin de oy deposu kıldığı / bildiği emeklilere de var eden bir düzlemde kim neyin hakkını, nerede ne zaman duyacaktır? “Önergelere göre yüzde 25'lik zam, daha önce 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya yükseltilen en düşük emekli aylığına uygulanmayacak. Emekli zamları sadece kök aylıklara yapılacak. Buna göre örneğin kök aylığı 6 bin lira olup Hazine desteğiyle 7.500 lira aylık alan emeklinin 6 bin liralık kök aylığına yüzde 25 zam yapılacak.” Sonucunda dönüp dolaşıp, batmaya son sürat devam denilen bir menzilde iki gıdım hayat hakkını da çok görmeye devam diyenlerin elinde kalakalır ülke? Misal, hiçbir biçimde görünür kılınmayan, artık mevzu dahi edilemeyen o asgari ücretle / devlet memurunun asgarisi arasındaki uçurum bahsi ne açılır / ne söz hakkı ne de tek bir itiraza yer bıraktırılır. Ülke nüfusunun ekseriyetle ezici çoğunluğuna takdim edilen / eline kan oturmuş sermayenin vermemek için kırk takla atıp, vergisinden düşmeye gayret ettiği asgari ücretin kuş kadar kılınması mesel olunmaz, bu açık imdatları kim ne zaman duyacaktır ki sahiden?
BirGün Gazetesinden iliştirelim: “Temmuz ayı memur maaş katsayısındaki yeni düzenleme kapsamında artırılan sosyal yardım ödemeleri artırıldı.
Düzenlemeye göre, yaşlı aylığı 2 bin 348, yüzde 40-69 engelli aylığı 1874, yüzde 70 ve üzeri engelli aylığı ise 2 bin 811 liraya yükseltildi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, artışa ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
Göktaş, açıklamasında, "Yapılan yeni düzenleme sonrasında sosyal yardım programlarımızın aylık ödemelerini artışlı bir şekilde hak sahiplerimizin hesaplarına yatıracağız" dedi.
Dezavantajlı durumdaki bireylerin çeşitli hizmet ve sosyal yardım modelleriyle desteklendiğini ifade eden Göktaş, memur maaş katsayısında yapılan düzenleme sonrası sosyal yardım programlarının aylık ödemelerini artırdıklarını belirtti.
Bakan Göktaş, şunları kaydetti:
"Temmuz ayı memur maaş katsayısında yapılan yeni düzenleme sonrasında sosyal hizmet modelleri kapsamındaki yaşlı aylığı 1997 liradan 2 bin 348 liraya, yüzde 40-69 arası engelli oranına sahip vatandaşların aylığı 1594 liradan 1874 liraya, yüzde 70 ve üzeri engelli raporu bulunan vatanda��ların aylığı da 2 bin 392 liradan 2 bin 811 liraya yükseldi. Diğer yandan 18 yaş altı engelli yakını olan vatandaşlara ödenen engelli yakını aylığı 1594 liradan 1874 liraya, hafif silikozis aylığı 3 bin 445 liradan 4 bin 50 liraya, orta silikozis aylığı 3 bin 938 liradan 4 bin 629 liraya, ağır silikozis aylığı ise 4 bin 388 liradan 5 bin 158 liraya çıktı."
Her şey ortadayken hangisini neresinden yazarsınız sahiden? Bütünüyle kafasını kuma gömülü tutmaya devam diyen hazirunun varlığı söz konusuyken şu yukarıdaki haberlerin hiçbir anlamı yok mudur? Sokağa çıktığınızda düşünmekten heder olup, dalgın dalgın bir yerlere yetişme telaşında olan insanlara bir tek olumlanabilir bahis açılabilir mi? Yok o iş sandığınız gibi değil denilebilir mi? Marketlerde, öyle on yıldız, beş yıldız, kocaman mega bilmem ne marketlerde değil, un ufak edilmiş hayatlarında hayatta kalmak için bir mücadeleye tutunanların ucuz ürünlerden hangisi daha ucuz bunu alabilmek için bile kırk kez düşünmesinin hesabını mesela kim fark edecektir? Bıraktık, içkiyi, sigarayı, bıraktık o dışarıda yemeği içmeyi, bir yerlerde bir konsere / tiyatroya / sinemaya gidebilmeyi bir tek kitap alabilmenin bile imkansız kılındığı yerde cehaletin yükseltilen duvarlarını bütün bu yoksunluğa dair kime neyi anlatabiliriz sahiden? Bir biçimde sınırlanan, daha da eksik kılınan, her defasında hizaya geçip emir erliğine devam etmesi beklenen, duraksamadan da oyuna talip olunup, yaşam sürmesi beklenen insanların hayatına tek bir iyileştirme sahi ama sahiden de söz konusu edilebilir mi? Markette parası kalmadığı için ketçap çalmaya çalışanı, bir biçimde ekmeğe katık edip onunla yaşayabilmeyi aklında gerekçelendirebilir mi yaygın medya soytarıları, sarayın palyaçoları, üç kuruşa onurlarını satanlar, şunlar ve dahi bunlar! Sahiden!
Didaktik, saplantılarla donatılmış, duraksamadan yok etmenin yolunu arşınlayan bir biçimde hayata kastın devam olunduğu bir zemindeyiz. Ezdirmedik halkımızı derken baş efendi bizatihi nereye yollandığımızı da göstere gelen günlerden geçmekteyiz. Kemerdeki sıkılacak deliğin kalmadığı, katığın ekmekten mülhem ağırlıkta olduğu bir ülkede fikriyat hep geri plana aksettirilirken çığ gibi yükselen faturalar mesela ezdirilmeyen yurttaşları hiç bildirmemektedir. Bütünüyle vergilendirme dilimlerinin tarumar edildiği bir yerde her harcamasını mahsup ettirip, vergi kaçıran mümtaz, müesses nizam asalaklarını mesela kim ne zaman görecektir? Beşli çete nam bir kolektifin memleketin her gününde ol yerli ve milliyi sömüre geldiği bir düzlemde, milletin a. koyacağız buyuranların var ettiği tüm o çürümenin hesabını kim verecektir mesela, sahiden? Devlete ödenen harçların en asgari yüzde elli küsur arttırıldığı, artık bir hayal kılınmış ülke içindeki takoz hiçbir işlemi tek bir kerede var edemeyen dandik telefonların yanında sahiden bir şeye benzeyen, hayır illa ayfon değil, x, y, z marka bir telefonun kayıt ücreti yüzde üç yüz otuz neye dayanarak arttılılır, kaçak şebekesinin başı zaten ak partili bir temsil iken misal! Sahiden yol nereyedir, her neresidir gidilen! Kesintisiz bir girdap halini alıyor koca memleket. Düşman addettiği kesimlerin var edemeyeceği bir ekonomik buhranı memleketin sahici, öz, yerli ve milli denilen evlatları var ediyor. Kış çok daha ağır şartlara gebe kılınırken bir mübalağaya gerek kalmazdan yaşam yağmalanırken, şimşek efendi, hafize hanım, bilmiyoruz kimler kimler için devletin kasası sonuna kadar açılırken, onca yağma var edilip durulurken yıkıma karşı el aman feryadını ne zaman ortaklaştırabileceğiz mesele budur. Tümüyle gemi su aldı, batmaya devam ediyor. Sahiden bunca badirenin ortasında bir imdat çığlığını ortaklaştırmak ne zamandır, iş işten geçmeden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Nicole TUNG – Bloomberg
2 notes · View notes
varlayokarasindabiryer · 4 months ago
Text
23 notes · View notes
nuryongel · 2 years ago
Text
115 notes · View notes
lifos38 · 4 months ago
Text
Cem Karaca Çökertme, Cem Karaca Şarkıları, Anadolu Rock, cökertme
youtube
#Nostalji #Cem karaca 🎶#GezginGezegen
14 notes · View notes
alicetengelenbirisi · 6 months ago
Text
Tumblr media
Çökertme☀️
10 notes · View notes
thequadrantids · 26 days ago
Text
I got tagged by @translightyagami for:
shuffle your "on repeat" playlist and post the first 10 and tag 10 people
HOWEVER I've been listening exclusively to music either on radiooooo or my record player like a 2008 hipster so here's a shuffle of my radiooooo likes that are literally all over the earth...
OK, KO – Doce
Nada Nada (Simple Symmetry Remix) – Aristidez
Alteleyeshegnem – Alemayehu Eshete
가지 마 Don't Go – 산울림 Sanullim
Strit – Poznańska Orkiestra Rozrywkowa
To Be Lonely – Country Comfort
Çökertme – Kardaşlar
Angel Dust – Gil Scott-Heron & Brian Jackson
The Bucket – Kings of Leon
Closer – Kerala Dust
I truly don't know what to say. Mostly I'm into 1970s across the planet rn (shout out to Turkish rock ngl omg)
Your move @whyberealistic @callmecryptid @periostracum @astoundingbeyondbelief @peachywinter @davidfoley @necrolimaconexmortis
4 notes · View notes
ziyapasa-01 · 9 months ago
Text
"Atatürk ile büyüyen bir çocuksanız, masallardaki kahramanlara ihtiyaç duymazsınız."
Her Baş komutanım diyene diz çökmezsiniz...
___///Kendini anlatana değil Tarih'in anlattığına LİDER denir...
Tumblr media
13 notes · View notes
baybaykus · 4 months ago
Text
Zahide Uçar
Arap Baharı Ortadoğu ateşi olarak devam ediyor. Birinci Dünya Savaşının haritası, Gazi Mustafa Kemal tarafından engellendiği için tamamlanamadı. BOP’ni bu haritanın tamamlanma projesi olarak görmeliyiz.
ARA REKLAM ALANI
Irak, Libya çok kolay parçalandı. Irak’ta bir tarikatla, Libya’ya dışarıdan sokulan terör gruplarıyla parçaladılar…
AKP Hükümeti en başından beri bu projenin ortağıdır. Unutmuş olabilirsiniz, hatırlayalım; Davutoğlu Libya’ya sokulan yüzer-gezer teröristlere bavulla elden para dağıttı. İş bitince yaralı teröristler Türkiye’de tedavi edildi. Kaddafi linç edildiğinde Davut’un oğlu Hillary Clinton ile çak yapıyordu. AKP Ortadoğu’ya sokulan bir Truva Atı mı? Türk Milleti bu sorunun cevabını bulmak zorundadır!
*** *** ***
Ateş yüzümüzü yalıyor!
Suriye’ye binlerce terörist sokuldu. Esat ailesinin yaptığı zulümler nedeniyle içeride bulunan muhalif gruplarla birleştiler. Kürtlerin ilk açıklaması, “rejimin yanındayız” oldu. AKP Salih Müslim ile iletişime geçti. İstanbul’da ağırladılar. Davutoğlu’nun Salim Müslüm’e ; Kürdistan vaat ettiğini” öğrendik. Yani, PYD dedikleri yapının ebesi, ABD ile birlikte AKP’dir.
Bush Irak’a saldırmaya hazırlandığında “bu bir haçlı savaşıdır” dedi. AKP Genel Başkanının geçmişte Haçlı Savaşını övdüğü konuşmadan bir paragraf hatırlayalım: “…. Haçlı seferleri çok yoğun bir şekilde bilim ve sanat noktasında alışverişlerde bulunduğu dönemdir(!)?…”
Ateş yüzümüzü yalıyor!
Suriye Ordusu birden yok oldu. Tıpkı Saddam’ın ordusu gibi…
Bu demektir ki, iki devletin ordusu da operasyon yemiş. Ya Türkiye?
Balyoz ve Türevi davaların BOP ile bağlantısı artık ortaya çıkıyor. Kozmik oda casusluk faaliyeti BOP’nin bir operasyonuydu. Bu operasyonu neden yedik? Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ne planlanıyor ki, önce içeriden çökertme operasyonu yapıldı?
Suriye’de iç savaş başladığında Halep’ten arayan Türkmen kökenli bir Suriye Vatandaşı şunları söyledi; “Nüfus kütükleri yakıldı. Buraya dışarıdan bilmediğimiz birçok insan yerleştirildi.”
Şimdi dönelim Türkiye’ye;
Bizde nüfus kütükleri yakılmadan içeriye ABD askeri olan Afganlar sokuldu. ABD askeri Afganlar Türkiye’ye neden sokuldu? O askerler Suriye’ye sokuldu mu? Ya da Türkiye’de planlanan bir operasyon için kara gücü olarak mı bekletiliyor?
**** ***** ******
Suriye’nin parçalanması zamana yayıldı? Neden?
İç savaş uzun sürünce devletin gücü tükenir. Yoksullaşan halk rejime öfke duyar. Süre uzadıkça ve maddi imkanları gerileyen, yoksullaşmadan payını alan ASKERİN moral gücü çöker. İnancı zayıflar. İşte o noktada devreye istihbarat örgütleri girer. Sosyal medyada; Katar eski Başbakanı Hamad Bin Casim’in bir açıklaması paylaşıldı. Açıklamaya göre Suriye ordusunda en üstten erine kadar para dağıtmışlar. Yani, bir orduyu satın almışlar…
*** *** ***
Gelelim Türkiye’ye;
Türkiye’de üretim bitirildi. İşsizlik çok yüksektir. Fakirleştirme bir tercih haline geldi. Gençlerin gelecek umudu yok edildi. Adalete olan güven sıfırlandı. Kadın cinayetleri ve çocuk tecavüzleri, imam diye ortaya çıkan bazı kişilerin sapkın fetvaları ve bu fetvalara sessiz kalarak adeta onaylayan siyasi iktidar… Yandaş ihale soyguncusu şirketlerin tekrarlanan vergi afları… Bir de üstüne fakir halka yüklenen vergiler..
Uyuşturucu batağına düşen gençler… Mafyalaşma ve mala çökmeler tıpkı Osmanlı’nın 1909-1919 yıllarına benziyor.
Bütün kurumlar çökertildi. Korkunç bir toplumsal çürümeyle karşı karşıyayız. Kimsenin kimseye güveni kalmadı.
Farklılıklar derinleştirildi. Trol denilen maaşlı yaratıklar kin ve nefret tohumları ekme görevi aldı. Bir paylaşımda; “Bu Kemalistlerin eline fırsat geçse bize kezzap içirir” diyordu. Atatürk ve Cumhuriyete olan saldırı, iftira, yalan korkunç boyuta vardı. Bu paylaşımların sadece trol işi olduğunu düşünemeyiz. Belli ki bu paylaşımları okuyan Cumhuriyetçilerin nefret duyguları şiddetlensin isteniyor. Yarılma ne kadar derin olursa, çatışma da o kadar şiddetli olur. Bunların arkasında yabacı istihbarat elemanlarının olduğunu düşünüyorum. Kurtuluş Savaşında iç düşmanla birleşen yabancı istihbarat elemanlarının yayınlarını bir düşünün. O zaman da din kullanılmıştı.
İmam kılıklı bazı görevlilerin Cumhuriyet düşmanlığını körükleyen paylaşımları, Atatürk düşmanlıkları, iftira ve yalanları…
Türk Milletinin değerlerinin sürekli aşağılanması, Türklerin varlığını inkara varan açıklamalar… Türk adının birçok yerden kaldırılması, Türkiyelilik dayatması Türklerin sürekli dolmasına neden oluyor. Türkler kurucu unsurdur. Ülke bizim diye sabrediyor. Elinden almaya kalkınca oluşacak patlamanın şiddetini kimse tahmin edemez.. Belki de tahmin edip öncü rolüne soyunanlar satın alınır, kimbilir..
Bütün kışkırtmalar bir iç savaş planı için hazırlığa benziyor. Ve siyaset bu hazırlığı belli ki idrak edemiyor. Belli ki akıl hocalarının etki ajanı olduğunu idrak edemiyorlar. İdrak etseler hedefte sadece Türkiye’nin değil, kendilerinin de olduğunu anlarlardı…
Türkiye’nin 2024 yılı Ekim Ayı itibarı ile cari açığı 7.7 milyar dolardır. Brüt Dış borç stoku 512 milyar dolar, net dış borç stoku 265.4 milyar dolardır. Bu miktar cari açık ve dış borç başlı başına güvenlik sorunudur.
*** **** ****
Güney Kıbrıs Rum kesimi hızla silahlanıyor. Rumlar askerlikten terhis olunca silahlarını yanında götürüyor. Böylece sivil halk silahlanmış oluyor. Tıpkı Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde olduğu gibi… Emekli Albay Aziz Ergen Rum kesiminde hükümetin bilgisi altında 15 yaş grubuna silah dağıtılıyor diye açıklama yaptı. Ve biz AKP Genel Başkanı’nı Yunan Başbakanı ve Rum kesiminin başbakanı ile kahve içerken görüyoruz. Bu resmin anlamı şudur: “Rum tarafını devlet olarak tanıyoruz. “ Peki Yunan Başbakanı Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin Başbakanı ile kahve içer mi? Asla! Rum tarafı AKP’nin sessiz kalışıyla Avrupa Birliğine girmişti. Ne güzel değil mi(!)? Belli ki Rumlar bir savaş hazırlığı içinde. Bir savaş durumunda NATO’da birlikte olduğumuz Avrupa Devletleri AB ülkeleri olarak karşımıza çıkacak…
AKP Yıllardır Ege’de taviz veriyor. Akdeniz’deki haklarımızdan feragat ettiler. Belli ki Kıbrıs konusunda yeni taviz isteniyor. Yoksa savaş mı?…
Türkiye’de iç çatışma çıkarttıkları an Rumlar Kuzey Kıbrıs Türk Devletine saldırır mı? Türkiye kendisiyle uğraşırken, Kıbrıs Türk Devleti’ne sahip çıkabilir mi?
*** *** ***
YENİ ABD İSTİHBARAT DİREKTÖRÜ Tulsi Gabbard;
“Türkiye yıllardır İŞİD ve El Kaide teröristlerine perde arkasında destek veriyor. Türkiye ve Erdoğan dostumuz değil. Dünyanın en büyük diktatörlerinden biri, İslamcı bir halifelik kurmak istiyor.” Diye açıklama yaptı.
Bu açıklamadan ne anlamalıyız? ABD görevlileri Kaddafi, Saddam, Esat için de buna benzer açıklamalarda bulundu. Sonuç ortadadır.
Bu açıklamadan benim anladığım şudur;
Sayın Erdoğan, istediğimiz her şeyi kabul etmezsen, diğerlerinin başına ne geldiyse, senin de başına aynısı gelir diye şantaj yapılıyor.
Ve sarayın bazı danışmanları Erdoğan’ı Saddamlaştırmak için her şeyi yapıyor.
ABD NATO ülkesi, bize saldıramaz diyenler var. Bilgisizlik.. Arap Baharında ülkeler terörist gruplar kullanılarak şekillendirildi, parçalandı.
Türkiye’de ne kadar terör grubu var, biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bir patlama için ortam nasıl hazırlanıyor, görüyoruz. Her şey bir ajanın provakasyonu ile başlar. İşte o zaman bize direk savaş açamayan ABD, NATO OLARAK ÜLKEYE GİRER. Sahi, Yunanistan’da NATO ülkesi değil mi? Yunanistan’ı da yanında getirir mi? Malum, bir karışıklık durumunda NATO’nun çoook iyi niyetle müdahale hakkı var ya(!)?
Ateş yüzümüzü yalıyor…
Türk Milleti Bu süreçte birlik olmalıdır. Kışkırtmalara, provakasyonlara soğuk kanlı bir akılla yaklaşmalıdır. “Böl ve yut” taktiğine malzeme olmadan ülkemize sahip çıkmalıyız.
Türkiye AKP’den de, AKP Genel Başkanından da, meclis tiyatrosunun oyuncularından da çok büyüktür!
Azim ve Karar, 17. 12. 2024
5 notes · View notes
askokuskogirls · 3 months ago
Text
❤️
2 notes · View notes
alonedark · 3 months ago
Text
4 notes · View notes
seslimeram · 1 month ago
Text
Yurtta Sulh Cihanda...
Tumblr media
Sanrılardan ırak, sancısız, bir tek günü normal olagelen bir ülke artık çok gerilerde kalmış bir mesele. Durup dinlenmeden var edilmiş tahakkümün sınırlarında, muktedir yoluna bir biçimde devam ederken, alttakilerin hayatlarının mahvedilmesine zerre umursamadığı, bu sahada her gün yeniden biçimlendiriliyor. Yaşam gailesi alt üst edilirken, alta, dibe doğru itilmiş olanların hayatlarının pejmürdeliğe rehineliği / çürümenin en afaki tonlarında hiç olmadığı kadar açık sınamalara esareti belirgin kılınıyor. Altta yer alanlar, sırtlarını dayı, emmilerine dayamayan, kimsesi olmayanlar, üstü kalabalık ya da makamı mevkisi asla ve kata mümkün olmayacak korunaksız / öteki sanılanlar için her şey / her anlamda her gün bir kere daha doğrudan cürmün kılınıyor. Sanrılardan ırak, sancılara rehin edilmemiş tek ama tek bir iyisi / olağan hali kalmamış bir menzil tek tek ince ince işlenerek güncelliğini var ediyor. Yönelimini mutlak çürümeden el alarak güncelleyen bir menzilde hiçbir yara, hiçbir azap tükenmiyor. Her durumda muktedirin var ettiği hamlelerle birlikte sancılar bir menzildeki gündelik sınamanın bir parçası kılınıyor, gerisi hep bilindik hikaye, arkası hep daha ağır etaplar, hengame ve kaos.
İç kıyıcı olagelen tahayyüllerin hakikate dönüştürüldüğü zemin bir gerçekliğe kavuşuyor işte bir kere daha. Hayatın ehven ile olagelen ayırtına bir türlü uyulmayan, kuralların tüm nizamın her gün baş aşağı edildiği bir zeminde normalin çürümeye tekabül ettiği bir halin ortağı kılınıyor insan, insanlar, insanlık. Sınırın içinde kullanılagelen bir imgelem olarak hiç aralıksız anılan demokrasi, adalet, eşitlik ve bugünlerin en moda tabiri kılınan barışma edimlerinin altları hep birlikte muktedir eliyle oyuluyor. Başka bir ihtimal, bambaşka birer tahayyül, dosdoğru yepyeni bir menzil ve istikamet biçimlendirilirken hemen her an, her gün bambaşka nutuklarda içteki sarmal daraltılıyor. Yaşam aksiyonunun kuşatılması bir anlık kılınıyor. Demokrasi yüceltimi yapılırken “tahakküme esaretin” ön gösterimine devam olunuyor. Adalet denilirken güdümlü / kontrollü yargının ağına sırada kimler her ne şekilde düşürülür bunlara dair hamleler yapılıyor. Eşitlik ve hakkaniyet diye çıkagelir dururken muktedir o kavramların boşaltıldığı, kendisine yakın duranlar dışındaki kimseleri kapsamadığını örnekleyen hamleler var ediliyor. Nasıl tek bir iyi günü kalsın ki şu sahnenin...
Barışma tahayyülünün bıçak sırtı konulduğu bir zeminde hakikate sıra ne zaman gelecek mefhumunun boşa düşürüldüğü bir zeminde huzur ve güven içerisinde müreffeh günlerin masalı sahiden de boş laf değil midir? Kırk sekiz senedir aşağı yukarı hemen hemen her bir parametresi onlarca insanın canına mal olmuş, bazen düşük yoğunluklu savaş kimi hal ve gidişatta kelimenin tam anlamıyla tehcir ve kırıma evrilmiş olagelen düşmanlara karşı mücadele tahayyülünün sonu gelmiş midir? Kimdi misal ol düşman hiç sorgulanabildi mi bu sahnede? Zor ve oldukça engebeli bir zeminde hiçbir şeyin garantisinin en başta da hiç ama hiçbir insanın canının ehemmiyetinin / değerinin bildirilmediği bir zeminde barışmak nasıl söz konusu edilecektir, nerede, ne zaman? Masaları devirmekte, müjdeler verilirken bir yandan sınırları daha da belirgin bir mahvetme retoriği üstünde çalışmakta, hiç olmadı sözünü savunanları tutsak ettiği harcanmış olagelen onca barış müzakereleri / süreçler vb. varken nasıl bir istikamet sanrılarından arınmış, normal bir tek iyi günü var edecektir ki. Düşünüyor musunuz?
Bianet’ten aktaralım: “Suriye’de yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri, Lazkiye kırsalında eski Suriye ordusu unsurları ile yaşanan çatışmaların ardından, bölgede yaşayan Alevilere yönelik intikam saldırıları başlattı.
Ülkenin batısında “sahil bölgesi” olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetleri ile Hama kırsalındaki saldırılarda, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 340 sivil hayatını kaybetti. Bağımsız kaynaklar, sayının 1000’i aşabileceğini belirtiyor.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri ve beraberindeki milisler tarafından ‘mezhepçi saiklerle’ gerçekleştirilen katliamları, ‘savaş suçu’ olarak nitelendirdi ve bu suçları işleyenler için herhangi bir hukuki caydırıcılık bulunmadığını belirtti.
Suriye’de yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri, Lazkiye kırsalında eski Suriye ordusu unsurları ile yaşanan çatışmaların ardından, bölgede yaşayan Alevilere yönelik intikam saldırıları başlattı.
Ülkenin batısında “sahil bölgesi” olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetleri ile Hama kırsalındaki saldırılarda, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 340 sivil hayatını kaybetti. Bağımsız kaynaklar, sayının 1000’i aşabileceğini belirtiyor.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri ve beraberindeki milisler tarafından ‘mezhepçi saiklerle’ gerçekleştirilen katliamları, ‘savaş suçu’ olarak nitelendirdi ve bu suçları işleyenler için herhangi bir hukuki caydırıcılık bulunmadığını belirtti.
SOHR verilerine göre, operasyonun ilk gününde tespit edilen katliamlar şöyle:
Baniyas (Tartus kırsalı): 10’u kadın, 5’i çocuk olmak üzere 60 sivil infaz edildi.
Duveyr Baabda - Beyt Ana (Ceble/Lazkiye kırsalı): 7 sivil infaz edildi.
El-Şir köyü (Lazkiye kırsalı): 24 sivil toplu infaz edildi.
El-Muhtariye köyü (El-Haffa bölgesi/Lazkiye): 38 sivil infaz edildi.
El-Haffa ilçesi (Lazkiye): 7 sivil infaz edildi.
Yahmur (Tartus kırsalı): 2 genç infaz edildi.
Selhab (Hama kırsalı): Şeyh Şaban Mansur ve oğlu, evlerinden alındıktan sonra infaz edildi.
Karfis köyü (Lazkiye): 22 sivil, köydeki evlere yönelik saldırı sırasında öldürüldü.
SOHR’un, 8 Mart Cumartesi günü sabah saatlerinde yaptığı belgelemelere göre, Lazkiye, Tartus ve Hama vilayetlerinde 178 sivil infaz edildi.
Baniyas ve çevresinde 12 sivil öldürüldü: Harisun Köprüsü bölgesinde 6 kişi, Kasur Mahallesi’nde 3 kişi, Deyr Beşel köyünde 3 kişi.
Ceble ve çevresinde 116 sivil öldürüldü: Beyt Luho köyünde 13 kişi, Hammam Vasil köyünde 6 kişi, Beluze köyünde 4 kişi, Kabiye Fariş köyünde 1 kişi, Hanadi köyünde 6 kişi, Ceble ilçesinde 4 kişi, Ceble Köprüsü yakınında 3 kişi, Sanuber köyünde 50 kişi, Şerife köyünde 22 kişi, El-Haffa bölgesinde 7 kişi.
Suriye sahilindeki çeşitli bölgelerde 19 sivil öldürüldü.
Hama kırsalında 31 sivil öldürüldü: Tuvaym köyünde katliamda, öldürülenlerin 9’u çocuk, 4’ü kadın.
Abdurrahman: “Ölü sayısı 1000’i aşabilir”
“Her saat yeni bir katliam keşfediyoruz,” diyen Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman, şu ana kadar Alevi topluluğuna mensup 340 sivilin ölümünü belgelediklerini, bu sayının 1000’i aşabileceğini belirtti; “Siviller, sahil bölgesine sevk edilen silahlı gruplar tarafından doğrudan ateş açılarak öldürüldü.”
Abdurrahman, Alevilere yönelik infazların sürdüğünü belirterek şunları kaydetti:
“Şu ana kadar 340 Alevi sivil infaz edildi ve bu sayı daha da artabilir. Aralarında kadın ve çocuklar da var. Bu katliamları gerçekleştiren herkes hesap vermeli.
“Biz, Esad yanlısı milislerin (Şebbiha) ihlallerini korumuyoruz. Ancak, Beşar Esad da dahil, Suriye halkına yönelik katliamları gerçekleştiren herkes yargılanmalı.
“Irak, Lübnan ve Rusya’ya kaçanlar iade edilmeli ve Suriye halkının katledilmesine katkıda bulunan herkes adalete teslim edilmelidir.”
“Suriye, tüm Suriyelilerindir”
Sahil bölgesindeki olayların, 6 Mart Perşembe günü Ceble kırsalındaki Beyt Ana köyünde başladığını ve giderek yayıldığını hatırlatan Abdurrahman, “Biz, teröre ve rejim kalıntılarına karşı Şam yönetimini destekliyoruz, ancak sivillerin öldürülmesine de karşıyız” dedi.
Abdurrahman, bugün Alevilere yönelik yaşanan saldırıların ileride Kürtlere de yönelmesinde endişe ettiğini belirterek şöyle konuştu:
“Nasıl ki Aleviler Esad yanlısı oldukları gerekçesiyle hedef alınıyorsa, Kürtler de PKK’yle ilişkilendiriliyor. Sosyal medyada ve sahada Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yönelik bir saldırı dalgası var. Şam yönetimi şunu anlamalıdır ki Suriye, tüm Suriyelilere aittir. Alevilere, Kürtlere ve Suriye’deki tüm topluluklara yönelik herhangi bir soykırımın yaşanmasını istemiyoruz.”
Ne olmuştu?
Suriye’de 8 Aralık 2024’te Esad ailesinin 53 yıllık yönetimi ve Baas Partisi’nin 61 yıllık hâkimiyetinin sona ermesinin ardından, Alevi ve Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde sivillere yönelik saldırılar ve cinayetler artış gösterdi.
Ülke nüfusunun %10-13’ünü (yaklaşık 2 ila 3 milyon kişiyi) oluşturan Aleviler, ülkenin batısında “sahil bölgesi” olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde yoğun olarak yaşıyor. Ayrıca, Humus ve Hama vilayetleri ile başkent Şam’ın bazı bölgeleri de önemli Alevi nüfusuna ev sahipliği yapıyor.
Artan saldırılar ve HTŞ öncülüğünde başlatılan “güvenlik operasyonları,” bölge halkının güvenliği üzerinde ciddi bir tehdit oluştururken, Alevi toplumu, bu saldırıların durdurulması ve bölgedeki güvenliğin sağlanması için yetkililere acil çağrıda bulunuyor.
Son olarak, Suriye’de yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri, Lazkiye kırsalında eski Suriye ordusu unsurları ile 6 Mart’ta yaşanan çatışmaların ardından, bölgede yaşayan Alevilere yönelik intikam saldırıları başlattı.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) verilerine göre, yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri ile eski Suriye ordusu unsurları arasındaki çatışmalarda, her iki taraftan toplam 200’den fazla kişi hayatını kaybetti.”
Sanrılara rehin olmayan, sınırın içindeki vahim tablonun sınırın ötesinde nasıl da bizim iyi çocuklar diye sahip çıkılan temsillerin var ettiği her şey konuyu biraz daha açıklamıyor mudur? Bir asırdır demokratikleşme iddiasını her defasında içinde / benliğinin sınırlarında yaşayagelmiş halkların yaşam haklarını altüst etmek için bir vesile kılanların suna geldiği perspektifi, içten örtük, sınırın dışında ise kurulan nizami çetelerle birlikte Suriye sahanlığında var eden bir cenahın memleket gibi bir derdi söz konusu mu, bahsi edilebilir mi? Saray soytarısı bir köşe kadısının şu tahayyülleri sıralayabildiği oldukça açık bir biçimde Alevi katliamlarını onadığı, savunduğu bir zeminde mutlak barış, kalıcı insan hakları, dışta ve içte insani olanın öncelendiği bir müştereklik sahiden de var edilebilir mi? HTŞ yönetimine bağlı güçlerin saldırılarını İsmail Kılıçarslan, "Nusayriler, dini inançları bakımından değil, emperyalizme yaptıkları köpekliğin bir sonucu olarak hala Suriye’de sivil insan öldürecek kadar alçak oldukları için gebertiliyorlar. Başka bir şey değil" diyerek savunur.
Ama işte Özgür Özel, bir kez bile Suriye’nin onurlu halkının yanında durmaya tenezzül etmiyor. Varsa yoksa “Alevilere saldırı” zagonu. Halbuki Nusayri teröristlerin, şebbiha köpeklerin Suriye’de an itibariyle yapmaya çalıştıkları şey, Suriye’de İsrail’e alan açmaya çalışmak. Parayı da, silahı da İran’dan alıyorlar ve Suriye’nin nizam, düzen, istikrar bulmaması için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.” diye bildirir. Kanaatten çok efendisi olagelen temsillere selam durduğu, asırlık yaraları bulunan bir coğrafyada bir kere daha en kestirmeden ölümleri kutsayan / onları normalleştiren bir bakışı bildirir. Bu mudur bu hallerle mi yurtta sulh, cihanda sulh.
Sosyal medyaya düşmüş olagelen, kimi yayınlarda da açıkça itiraf edilmiş bir dizgi / anlatı da karşımıza çıktığında o sulhun nasıl bir yıkımı var ettiği az çok kesinleştirilecek, meselin korkunç yüzeyi daha da net anlaşılacaktır; “HTŞ Alevilere yönelik gerçekleştirilen katliamları ilk kez kabul etti, SMO’ya bağlı Hamza Tümeni ve Süleyman Şah Tugayının bu katliamları yapan ana unsurlar olduğunu açıkladı.” Hayatları mahvetme tahayyülünü sınırsız bir biçimde destekleyerek nasıl bir sulha varılacaktır. Tümüyle kesin, kati bir biçimde ötekisi hedef kılınarak, devrik olanın yerine ikame edilmiş olagelen bariz kötülüğün arkasını toplayarak bu ülke hiçbir iyi güne varabilir mi? Sanılanın ötesine geçmiş olagelen bir mahvetme retoriğine inatla arka çıkarak içeride barışı tesis edeceğini öne süren bir aklın var ettiği, işgal ettiği bölgelerden başlayarak Suriye’de söz sahibi olmaya devam olduğu bir coğrafyada, terörün kökünü beslemekten ne zaman vazgeçilecektir. Tümüyle, herkesi bu coğrafyada yaşayaduran her kimliği her an kendisine düşman bilebilecek bir aklın karşısında hayatın ehemmiyeti onca açmazları aşma iradesini savunmaya önem ne zaman verilecektir, ne ara. Ötekinin hayat hakkının bunca açık / nobran bir biçimde yok edilmesinin savunulabildiği bir zeminde, yönetim katı ayrı, ekranlar ayrı, sokak apayrı yalanları öne sürerken, o söylenen yalanlara inanıp yepyeni yıkımları arzu ettiğini deklare ederken, cürmün peşinde fanatiklik var edilirken sulh nedir, kimi kapsar, nerelere tekabül eder. Yolun sonu nereyedir...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Şam – Mezzeh Mahallesinden – Anwar AMRO – AFP – RFI
Meramda Paylaşılan Haber
SOHR: Suriye’de En Az 340 Sivil Öldürüldü, Sayı 1000’i Aşabilir - Bianet https://bianet.org/haber/sohr-suriyede-en-az-340-sivil-olduruldu-sayi-1000i-asabilir-305245
1 note · View note
plutondayasamakisterdimm · 5 months ago
Text
3 notes · View notes
aykoza · 6 months ago
Text
kızlar cidden çok kötüyüm ya ÇÖKELEKKO BU AKŞAM DUYGUSAL ÇÖKERTME VAR
3 notes · View notes
polad-iskenderli · 2 years ago
Text
Выходной. Сижу и наблюдаю за тем, как развеваемый холодным воздухом из кондиционера пар, поднимающийся от стаканчика с кофе, принимает причудливые формы на пробивающихся из-за штор лучах солнца…
Муд: песня Çökertme- Kardaşlar
24 notes · View notes
aysekadinfasulyesi · 11 months ago
Text
Köfteyi nasıl çökertme kebabına çeviriyorum oynat bakalım jdjskskdkkd
5 notes · View notes
cocuklarca · 2 years ago
Text
yaklaşık bir saattir arıyorum ama değdi..
4 notes · View notes