#kürd
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yapacağı esprilerle güldürecek, yalnızken çektiği tüm acılarını gizleyecekti.🌚
#postlarım#my post#artists on tumblr#tumblr trends#diyarbakır#kitap alintilari#kitap alıntısı#kitaplar#kitap#kürtçeşiir#kürt tarihi#kürtler#kürtçe#kürd
25 notes
·
View notes
Text
Barış Mefhumu

Bildik bir terane içerisinde dört başı mamur her günü apayrı zehreden bir tahakkümün iş bu sahada varlığı sabitleniyor. Biteviye iktidarın konforlu alanını genişletirken var ettiği, hedef kıldığı, düşman bellediği insan / olgu / tahayyüllerden hesap sorulan bir gündemin varlığı tescilleniyor. En ufak bir eleştiriye zemin konulmuyor. Demokratik bir ülkenin hiç uzakta olmadığı zikredilirken, daimi bir biçimde dibi arşınlayan, hep ama her dem kötüyü bağrına basan bir menzil hakikat eyleniyor. Susma sustukça sıra sana gelecek mefhumunu günbegün yeniden bir karşı saldırının hakkaniyetli özeti kılarak bir memleketin dönüşümü sağlama alınıyor. Susanlardan olundukça daha geniş kitlelere göz dağı verilmesine devam ediliyor. Hiçbir türlü mesel hakikate getirilmiyor. Çürümekte olan güncenin, sıradanların o çürümeden vareste kalabilmek için didinme hallerinin kulak arkası edildiği, her şeyin bir biçimde tozpembe olduğu / kaldığı yanılgısına tutunurken muktedir cerahatle birlikte bir menzildeki hayatın ta kendisi hedef kılınır. Kırmızı kartlar, sarı kartlar havalarda birer birer kalkarken, muktedirin de muhalifiz biz diyenlerin de birbirilerinin sahalarında roller keserken “tahakkümün” varlığını sonlandırmayı değil, sürdürmeyi tercih ettikleri bir utanç toplamına varılır.
Ülkenin gündeminin yoğunluğu arasında hakikate hiçbir zaman yer verilmeyeceği biraz daha belirgin bir biçimde ortalığa saçılıyor. Kalibresi çoktan bozulmuş olagelen erkan-ı siyasetin suna geldiği her şeyin bariz bir kötülükten ötesi olmadığı afaki kılınıyor hemen her tecrübede. Tahakküm biçem değiştirirken, 1984 yeniden yazılıyor. Orwell’in sunduğu ya da öngördüğü halin içler acısı hakikatinde soluk almaya çalışan insanlara zül / yalanlar ile süslenmiş yepyeni sopalar gösteriliyor. Muktedir koltuğundan emirlerini yağdırırken o ekranlar aracılığıyla makul / mazbut / nefer olarak görülenlere cennetler sunulurken basit bir biçimde sıradan olanlara cehennem her güne içkin kılınıyor. Tahakküm veçhesinin laf kalabalığı değil doğrudan niteliği her gün kademe kademe arttırılan bir eylemsellik kılınıp her yanda yeniden imal edildiği bir günce ortaya çıkartılıyor. Baş efendinin kaybettiği ol mahalli / yerel seçimler sonrasındaki geri dönüşünü de bildiren bir ülkeye değil bir hafta, en az bir yılına yetecek yarayı / yıkımı / ezayı birleştirerek gündemin satır aralarına sicim gibi tahakkümü yeniden imal eder. Güllük gülistanlık ülke tahayyülü zikredilirken arasız, ekranlarda ötekileştirme tam gaz devam olunurken, cep delik cepken deşik kılınmışken, hak bir yerlere, hukuk bambaşka normlara sürüklenmişken, yazılıp çizilip önce inkar sonra yeniden kabule varılan kararsız hamlelerle birlikte bir cinnet menzil imal edilendir. Tahakkümün görünür kılındığı sahne / bir ülkeden artakalan her şey gözlerimizin önünde sabit kılınandır.
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Ekmek, Adalet ve Barış Buluşmaları” kapsamında Mersin’de sivil toplum örgütü temsilcileri ile Mersin 68’liler Konferans Salonu’nda bir araya geldi. Buluşmada Ayşegül Doğan, sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Tecrit devam ediyor’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 1 Ekim’de yapılan görüşme sonrası gelişmelere değinen Ayşegül Doğan, barış ihtimalini güçlendirip, bu durumu sürece evirmek için çalışma yürüttüklerini belirterek, ülkenin ihtiyacının ekmek, adalet, barış, özgürlük ve demokrasi olduğuna dikkat çekti. Ayşegül Doğan, “Hepimizin sahici bir barışa; sahici bir demokratik çözüme ihtiyacımız var” dedi. İmralı görüşmeleri sonrası siyasi partililerle yapılan temaslara işaret eden Ayşegül Doğan, tüm barış çağrılarına rağmen halen PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin hukuksuz bir şekilde sürdüğünü, kayyım, baskı, gözaltı ve antidemokratik uygulamaların devam ettiğini dile getirdi. Türkiye SİHA’sı ile katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anımsatan Ayşegül Doğan, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in ülkelerinde toprağa verilmesine bile izin verilmediğini hatırlattı.
‘Barışı zorlamalıyız’
“Devletin, hükümetin, iktidarın niyeti ne” diye soran Ayşegül Doğan, “Biz devletin niyetini tarihsel geçmişimizden tanıyoruz ve biliyoruz. Eğer bir demokratik değişim ve dönüşüm istiyorsak, eğer biz barış istiyorsak ki istiyoruz, eğer biz demokratik çözümden yanaysak ki öyleyiz, o halde iğne deliği kadar bile küçük olsa bu ihtimali, bu kapıyı ardına kadar açmaya zorlamaya bakarız. Bunu yapacak şey bizim ortak irademiz, ortak mücadele azmimiz. Bunu tek başına DEM Parti yapamaz. Çünkü barış toplumsal bir mesele. Hayatın her alanına değmeye başlayan, kartopu gibi büyüyen, hepimize tek tek değen, hanelerimizin içine giren bir savaş gerçekliğinden bahsediyoruz. Ülkenin neresinde yaşarsak yaşayalım, bundan nasipleniyorduk. Eğitimden, sağlık alanına kadar müthiş bir ahlaki çöküş görüyoruz. Biraz daha geriye gidip ondan önceki iktidarlar dönemlerinde olanları da sayabiliriz. Demek ki bizim Türkiye’de ciddi bir sistem problemimiz var. Bu sistemin demokratik bir şekilde değişimi sandığımız kadar kolay olmayacak. Türkiye’nin Kürt meselesini ve demokrasi meselesini nasıl bir çözüm zeminine kavuşturabiliriz, bunu tartışmalıyız” dedi.
‘Demokratik müzakere ve mücadele partisiyiz’
Çözüm için yapılması gerekenin belli olduğunu ifade eden Ayşegül Doğan, “bir demokratik müzakere ve mücadele partisi” olduklarını vurgulayarak, “Programımız ortada, Tüzüğümüz ortada. Geçmişimiz ortada. Biz diyoruz ki demokratik kanallar açılmalı. Diyalog ve temas ile Türkiye’nin sorunları çözülmeli. Şimdi bu ne anlaşmak anlamına gelir, ne kalmak anlamına gelir, ne kandırılmak anlamına gelir. Ayrıca devletin niyeti ne olursa olsun, iktidar blokunun niyeti ne olursa olsun biz bu niyetlerini boşa çıkartabilecek öz güvene bir mücadele deneyimine sahibiz. Böyle bir birikimimiz var. Bugün Kürt meselesinde bir barış ihtimalini konuşuyorsak bugüne kadar verilen mücadelenin sayesinde ortaya çıkan bir durumdur. Biz bugün eğer Suriyeli Kürtler ya da Suriye’deki Kürtler ya da Rojava’nın statüsü üzerinden konuşabiliyorsak bu Rojava’da yaşanan hakikati artık inkar edilemiyor, göz yumulamıyor olmasının ortaya çıkarttığı bir gerçek bu. Tüm bunlar ortak mücadelemiz sayesinde kazanımlarımız. Bu kazanımlar Türkiye’yi tehdit eden kazanımlar değil. Bu kazanımları özgürlükler lehine işletmek, özgürlükler lehine bir süreci evrilterek, yasal bir teminata kavuşturmak hepimizin arzu ettiği bir şeydir. Ama tekrar ediyorum. Bu, hiçbir iktidarın insafına, vicdanına bırakılabilecek bir mevzu olmadığı gibi tek bir siyasi partinin omuzlarına yüklenebilecek bir konu da değil. Bu ülkede herkes savaş yorgunluğuyla, bu ülkede herkes bu ekonomik krizden bu denli zarar görüyorsa, bu ülkede yaşayan herkes artık boğuluyor hissi yaşıyorsa, hangi siyasi partiden olursa olsun, hangi mahallede olursa olsun, hangi kutuplaştırılmış kampa yerleştirilmeye çalışılsa, hiç kimse artık rahat nefes alamıyor. Bu kadar boğulma hissiyle karşı karşıya kaldığımız bu tarihsel dönemde bu mücadeleyi yükseltmeye ihtiyacımız var” diye konuştu.”
Tahakkümün varlığını en keskin biçimde suna geldiği bazen bir sorun bazen görünmez ve hiç konuşulmaz diye bildirdiği Kürd ve Mezopotamya halklarının ortak belleğindeki tüm o acının nihayetlendirilmesi için bir çabadır ortalarda bugünlerde. Dem Parti’nin var ettiği ve ikili görüşmeler, müzakerelerle birlikte yürütmeye, doğrudan muhatap Öcalan’ın bizzat öne sürdüklerine bir ayna tutucu olarak hakikatin savaşarak var edilemeyeceği bir odağın ortasına gelindiği zikredilir. Daha önce kurulup kurulup devrilen masalar sonrasında çıkagelen cerahatli kötülüğe, tahakkümün akla sığmayacak biçimlerine aşina olunan, 2015 seçimleri sonrası, müzakere masasının devrilmesinden, seçim yengisinden sonra çıkagelen bölge illerini topyekun imhanın kıyısına taşıyan abluka güncesinden de bilinen bir katran karanlığının hakimiyetine müdahale edebilmek için bu defa herkesin o barış tahayyülü için elini taşın altına sokması gerektiği imgelenir. Bir asırdır var edilmiş o öngörülemez hale gelmiş tahayyül ve biçimlendirme herkesi tek kimlik altında buluşturup hakların tanzim edilebileceği noktasından çoktan uzaklaşıldığı için arasız / fasılasız bir hal ve istemle yok edilmiş geçmiş gibi, geleceğin de biraz daha çalınmasına dur diyebilir bir ülkeye varmak adına sürdürülen bir gayret vardır. Her şey ortadadır.
Tahakküm biçimini yeniden kazanırken, dün öyle denilene bugün bambaşka bir bakışımla birlikte inkarla karşılanırken, bir asrı aşkın zamandır sunulagelen her hamlede yok etmeyi ve sınırlandırmayı öne çekerken bir devletli makamı, terör lafzını işine geldiği gibi yontan ve yöneten bir akla karşı sahici ve sıradan insanların hakkını arayan bir tahayyüle ne çok ihtiyaç vardır. Çekincelerin, ön yargıların, bitimsiz bir savaş dilinin karşısında hemen her koşulda istisnasız halklar için barışı savunagelen bir yapının, onlarla birlikte bu toprakları kapsayan kalıcı bir barışma ihtimalini arzu eden sıradan insanların ortaklaşa bir barışa hal ve çağrıyı yinelemesinin neden elzem olduğu yaşadığımız güncellikte kendiliğinden ortaya serilir. Her şeyi ezip biçen, her anı zorla, tahakkümle alt etmeye çaba sarf eden, hiç ama hiçbir itirazı resen dahi olsa kabul etmeyen bir iktidarcılık / devletçilik karşısında hiç değilse bu kadar elzem olagelen barışın mücadelesi ortaklaşa var edilebilecek bir meselin ta kendisidir. Barış, salt ve sadece Kürd halkının değil dolaylı / direkt olarak Ezidi, Alevi, Arabın, Mıhelleminin, her ne kadar kaldıysa Süryani, Ermeni ve Kıptinin de meselesidir. Türklüğü bir üst kimlik kılarken, bunca çok farklı sesin, inancın, hayatın da meselesi olduğu bugün çok daha açıktır. Kaybedilecek bir yüzyıl daha yoksa şayet. Kaybedilecek ve o güdümlü silah sanayinin eli kanlı baronlarını mutlu etmeye teşne binlerce can kalmadıysa şayet bir kere daha uzun soluklu bir mücadele hattıdır, barışabilmek. Bunca tahakkümün göndere çekildiği, hiçbir yaranın bir yirmi dört saat kadar dahi konuşulmadığı zeminde hakikatten bahis açılabilecek ise en önce temellendirilmesi elzem olandır, barış-barışmak. Büsbütün hayal kırıklıklarına rehin kalmamak için, tek bir gün açık ve rahatça soluk alabilmek için, korkusuz, hür ve eşit bir ülkeye varabilmek için elzem olandır barış-barışmak; düşünür müsünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Yasin AKGÜL – AFP – France 24
Meramda Paylaşılan Haber
Ayşegül Doğan: Barışı İktidarın İnsafına Bırakamayız, Mücadeleyi Yükseltmeliyiz - Mezopotamya Ajansı https://yeniyasamgazetesi9.com/aysegul-dogan-barisi-iktidarin-insafina-birakamayiz-mucadeleyi-yukseltmeliyiz/
#meram#arzihal#türkiye#gerçeklik#söz#mesel#barışmak#barışa ne oldu?#yüzüncüyıl#sorular#bakur kürdistan#sesler#demokrasi#eşitlik#adalet#demografi#hayat hakkı#kürd#bakış#yorum#azınlıklar#hayat nereye?#tr101#kötülük sarmalı#cinayet mahalli#biyopolitika#yıkıcılık#anlamak#söz arama#barış
1 note
·
View note
Text
JİGOLO ARAYAN BAYANLAR BURDAYIM
qSlm ben deniz 18 yaşında çıtır bir gencim kalın damarlı ve 13 cm olan penisimle hizmetinize hazırım ödeme elden birliktelik sonrası masaj ve duş almada yardımcı oluyorum 🥴😋 oldu bittiyre getirmiyorum yaş aralığım yok bütün kadınlar benim sevgilim bana ulaşmak istiyen kadınlar için numaram 05527972704 evet doğulu yum kürd penisim sizindir 😘
#gerçek jigolo siteleri#jigolo#jigolo arayan bayanlar#jigolohizmeti#jigolo arayanlar#jigolo ilanları#jigolomasajhizmeti#güvenilir jigolo
25 notes
·
View notes
Text
Tarihe dahilden görmek: Horasan mitolojisi ve Kürd Aleviliği (*)
Kürdlerin içerdiğinden bakma projesi çerçevesinde planlanan yayınların oluştuğunda ilk akla gelenlerden bir parça olan Kelimullah Tewehudi'nin 'Kürdlerin Horasan'a Göç Tarihi' ile başlanması düşünüldü. Bunun ana nedeni bilindiği gibi resmi ideoloji bir çok biçimli Kürd kültürü ve düşüncelerini ya manipülasyon ya da zor yöntemler ile tarih, kültür ve yaşayışlardan uzaklştırmak olmuştur. Bunu gerçekleştirmek için yapılan ilk yazılar birilerinin tarihlerini çevirerek egemen tarih anlayışını oluşturmak yoluna gidilmiş. Kürd tarih ve kültür çeşitli biçimlerde merkezi düşüncelere bağlanarak yok edilmiştir. Öyle ki bütün Kürdistan araştırmacılarının, arkeologların ortak vargısı olan bölgesel hiç kesintiye uğramadan yaşayan bir darı olan Kürdlerin sanki tarih, kültür ve mimariye hiç katkı sağlamadığı gibi bir tarih yazımına girilmiş, ortaya çıkanlar ise bir çok çevre inandırılmıştır. Öyleki bu oryantalist bakış açısıyla, dıştan farklı bir yaklaşım olan Kürdi çevreler tarafından dahi kabul edilebilir hale gelmiştir. Yapılan yeni çalışmalar ve Kürdün özgürlüğü Kürde teslim etme destekleri bazı kapsamlı veya Kürdi çevrelerce de abartılı olarak mevcuttur. Bu abartılı bulunmaması örneklense başlı başına bir araştırma konusu kamsamında yer tutarları düzeyindedir. Bu da gösteriyor ki ki egemen faaliyet iyice amacına ulaşmış durumda.
Bu yayın projesi bütün bunları çevirmek amacıyla her yazımızda ve çalışılan tanımlama tanımlamasında ısrarla dile getirilmektedir. Bu ısrarda devam ediyor. hesapta ikinci üretimde ve sömürülen = aynı vurgu ön plana çıkarılmaya çalışılacaktır.
Kelimullah Tewehudi'nin bütün çalışmaları Kürd milli düşüncesinde bir öz bakış araştırması ve yazınıdır. Özellikle Horasan anlatılarının oluşturulduğu altın ciltlik dev eserlerinin başında gelmektedir. Şimdi bu büyük eserin ikinci birikimiyle ilgili çevrenin dikkatine sunmuş buluyoruz.
Artık yeni keşifler ve ulaşılan yeni, dah güçlü, meseleye Kürd milli düşüncelerinin çıkarlarına gören bakan incelemelerle tarihimizi daha da aydınlanmış buluyor.
Sistemin manipülatif ve tarih değişimini çevirerek asimilasyonda güçlü bir referans olan Horasan ve Alevilik göç ilişkilerinin Kürdistan ve birliğini yok etmede veya dayanıklılık kaybında kullanıldığında, bu kullanımın oldukça iyi bir süre başarılı olduğunu yaşayarak gördük. Ancak yeni araştırmalar, ulaşılan sonuçlarla bu asimilasyon düşüncesi ve planı daha iyiye çevrilmiş, tarih yazımı milletimizin düşünce biçimine göre yerli yerine oturtulmuştur. Bunların gibi bunların başında gelen Horasan tarihi artık bu çalışmalarla işlemez duruma gelmiştir. Kitabın ikinci kilit tarihi gerçekleri açıklığı ile ortaya çıkmaya devam ediyor. Altı ciltlik projenin sona ermesi, tamamıyla netleşmiş bir şekilde, konu ile araştırmacı araştırmacılara da büyük bir tarihi külliyattan çıkmış olacaktır.
Bize göre Horasan bir Kürd aydın-yazar tarafından bir tek amaç için yapılır, o da 'aleviliği sünnileştirme, Kürdlüğü türkleştirme resmi ideolojisinin bakımı ve geleneksel alt yapılmadığı, bir çarpıtma ve asimilasyon ile egemen tarih anlayışı oluşturmak istenmektedir . Bunun dışında onun türü, iyi niyetli olsa da, çabası egemen düşüncelere yardımcı olur. Niyet farklı da olsa nedeni bilinmeyen, akademik, merceklik vb. Kaygılar ile tam tersi bir sonuç ortaya çıktığı için bu tezler aracılığıyla Türk egemen düşüncesi: 'Horasan'da geldiniz türkleriniz' diyebilir. Bu ürünler tam tersini söylüyor ve kanıtlıyor.
Genel tarih olarak İran Safevileri üzerinden hareket ederek bu tarihte bir giriş yapılabilir. Sencar Kürdlerinden kabul edilen Şah İsmail, Kuzeyden gelen sünni saldırılara karşı, Horasan'da bir alevi savunma hattı oluşturmak istedi. Bunun için, dönem sınırı Maraşa-gurgum- kadar gelen alanda Alevi Kürdlerden onbine yakın bir evde alarak Horasana'yı yerleştirdi. Özbeklerden alınan bu alanın korunması ve savunması bu kesimlerden, Alevi Kürdlerden oluşuyordu. Maraş, Dersim ve hatta Suriye ye kadar olan bölgedeki dönem dönem dönemlerinde bu savunma hattını oluşturmak için batıdan Horasana taşındı. Sünni Özbek ve Türkmenlere karşı, bu Kızılbaş-Alevi Kürdlerden bir savunma yer aldı, oluşturulmak istendi. İkinci doğuya göç Şah Tahmasp döneminde yapıldı. Yine onikibin yakın bir Kürd-Kızılbaş buradan bilindiği biliniyor. Üçüncü olarak ise Şah Abbas döneminde yine aynı sayıda göç mevcuttu. Bu rakamda oniki bin olarak ifade ediliyor. İşte bu eserlerin anlatıldığı tarihin aynası durumundadır.
Yavuz Sultan Selim döneminde 1639 Kasr-ı Şirin-Zuhab Antlaşması ile ilk defa ikiye bölünen Kürdistanda, nüfus ve siyasi dengeler değişti ve bozuldu. Ancak daha sonra batıda Maraş Toroslarına kadar uzanan Şii İran bölgesinde son buldu. Yeni dönemde daha önce Şahlar tarafından doğuya Horasana'ya götürülen Kızılbaş Kürdler, Osmalı yarışmalarda kalan aile ve yurtlarına dönmek üzere geri göçe başladı. Bu Horasanda gelmekten çok, gidenlerin geri gelmesiydi. Horasanda Dım Dım kalesi üzerinden, kuzeyde Dersim, Malatya, Sivas, Antep, Adıyaman hatta Afrin-bugünki Rojavaya kadar geri dönüş yaşandı. Bu geri dönüşe rağmen Horasan da nüfüsun çoğunluğu Kürd-Alevi kesiminden oluşuyor. Şimdiki Horasan aşiret yapısı ile Kuzey Kürdistan Alevi-Kızılbaş aşiret yapısı aynı. İnaçları, ritüelleri, giyim kuşamları, aile örgütlenmeleri ve yapıları ile takvim de nerdeyse aynı değildir.
Bütün bu projeler için sürekli çaba veren Milliyetçi Kürd Düşünesinin Cemal Nebez fikri ile sürdürücüleri Kaniya Kurda grubu olamzsa bu olmayacaktı. Sitav Yayınları ve Kahir Bateyi Hoca tek başına bir kültür müdürü olarak bu yükü omuzlamazsa yine bu tarih gün yüzü çıkmayacaktı. Çevirmenimiz Muhsin Özdemir Hocanın özverli ve titiz çalışması olmazsa olmaz bu kitaplar hiç gün görünümünden çıkmamıştı. Kürd yayıncılık kurumsallardan destekten yoksun, kendi bireysel çaba ve emekleri ile yürüdüğünü çok iyi izledi. Hepsinin varlığı milli kültür ve tarihimizi sürdürmenin gücüdür. Tek tek varolsunlar, hepsine ayrı ayrı sonsuz emekleri için teşekkürler.
Not: Kelimullah Tewehudi, Kürdlerin Horasan'a Göç Tarihi, İkinci Cildi, Sitav Yayınları.
(*) İsmet Yüce
2 notes
·
View notes
Text

Qasim Süleymaninin rəhbərlik və iştirak etdiyi döyüşlər cədvəli
Kürd Üsyanı (1979)
İran-İraq müharibəsi (1980–1988)
Tariq-əl-Qüds əməliyyatı
Fəth-əl Mubin əməliyyatı
Beytül Müqəddəs əməliyyatı
Ramazan əməliyyatı
2-cə Bazi-Dəraz əməliyyatı
Ümm-əl-Həsənəyn əməliyyatı
Şəfəq öncəsi əməliyyatı
Şəfəq əməliyyatı
3-cü Şəfəq əməliyyatı
4-cü Şəfəq əməliyyatı
5-ci Şəfəq əməliyyatı
6-cı Şəfəq əməliyyatı
Bataqlıq döyüşü
Xeybər əməliyyatı
Bədr əməliyyatı
Meymək əməliyyatı
1-ci Fao döyüşü
8-ci Şəfəq əməliyyatı
1-ci Kərbəla əməliyyatı
4-cü Kərbəla əməliyyatı
5-ci Kərbəla əməliyyatı
6-cı Kərbəla əməliyyatı
10-cu Kərbəla əməliyyatı
7-ci Beytül Müqəddəs əməliyyatı
2-ci Fao döyüşü
10-cu Şəfəq əməliyyatı
4-cü Nəsr əməliyyatı
Mərsad əməliyyatı
İran Kürd Demokratik Partiyası üsyanı (1989–96)
Cənubi Livan münaqişəsi (1985–2000)
Əfqanıstan müharibəsi
İraq müharibəsi
Kərbəla əyalət qərargahına basqın
İran–İsrail konflikti
Qəzzə–İsrail konflikti
Suriyada vətəndaş müharibəsi
Əl-Qusəyr döyüşü
Cənubi Suriyaya hücum
Zəbadani döyüşü (2015)
Şimali-qərbi Suriyaya hücum
2015–16 Əl-Laziqiyyə hücumu
2015 Kvayres hücumu
2012–2016 Hələb müharibəsi
2015 Oktyabr–Dekabr Hələb döyüşləri
Rus pilotunu xilas etmək üçün xüsusi təyinatlı qüvvələrin əməliyyatı
2015–16 Şərqi Hələb döyüşləri
2016 Şimali Hələb döyüşləri
2016 Hələb yaz əməliyyatı
2016 Sentyabr-Oktyabr Hələb döyüşləri
2017 Mart-Aprel Həma döyüşləri
2017 May-İyul Suriya səhra əməliyyatları
Şərqi Suriya əməliyyatı 2017 sentyabr–indiyədək
2017 Əbu Kamal əməliyyatı
2014–2017 İraq vətəndaş müharibəsi
Əmirlinin mühasirəsi
Aşura əməliyyatı
2014–15 Bayci döyüşləri
2015 İkinci Tikrit döyüşü
2016 Fəllucə mühasirəsi
Terrorizmlə mübarizə əməliyyatı
2 notes
·
View notes
Text
Irkçı Kemalistler hiç bir zaman bu düzen karşı muhalif olmamıştır... onların tek istekleri var Kürd Kürdistan halkını tıpkı Anatoli halkı gibi asimile edip Türklük potası altında eritmektir.
2 notes
·
View notes
Text
Haydi Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları..Türk olsun,Kürd olsun,Alevi olsun,Lâz olsun,Çerkes olsun..yarın 19 Mayıs..Büyük kurtuluşun meşalesinin yakıldığı gün..önümüzde 10 gün var..Kurtuluş savaşından bu yana ilk defa birlik olalım doğusuyla batısıyla..bu ülkeyi Suriyeli,hizbullahçı,şeriatçı teröristleri bizden değerli kılan ortaçağ kafasına mahkûm etmelerine izin vermeyelim..ya istiklàl ya ölüm diyecek kadar cesur olalım..haydi!..haydi..haydi..!..🐞✌🏻
9 notes
·
View notes
Text

Kendime bu kadar benzeyeni görmemiştim hiç. Gördüğüm gibi aha lan ben dedim. Dünyada herkesin bir ikizi vardır zırvalığı vardır ya hani ya da söylenti diyeyim daha yakışık, yerinde olur. Her neyse benimkinin Rojhilat'ta bir Kürd olması sevindirdi.
Hayat garip :D
0 notes
Text
JİGOLO ARAYAN BAYANLAR BURDAYIM qSlm ben ateş 20 yaşında çıtır bir gencim kalın damarlı ve 15 cm olan penisimle hizmetinize hazırım ödeme elden birliktelik sonrası masaj ve duş almada yardımcı oluyorum 🥴😋 oldu bittiyre getirmiyorum yaş aralığım yok bütün kadınlar benim sevgilim bana ulaşmak istiyen kadınlar için Twitter hesabım atesj3434 gevet doğulu yum kürd penisim sizindir 😘#gerçek jigolo siteleri#jigolo#jigolo arayan bayanlar#jigolohizmeti#jigolo arayanlar#jigolo ilanları#jigolomasajhizmeti#güvenilir jigolo
0 notes
Text
Pere didin kêrê me dikin bela serê me
Kürt atasözü 🍉
Bunu çevirne kitap hediye edeceğim 😊
10 notes
·
View notes
Text
Hiçlik Meseli

Bir hiçlik var artık. Laf olsun diye değil sıradan insana verilen değerin göstergesini bizzat sıfır kılan / hiç bilen bir iktidar var. Ters yüz ettikleri hayatı enikonu mahvına çabalayan o istikameti kesintisiz bir gerçeğe dönüştüren bir cüret var. Büyük ülke nidaları, fetheden ve tam da ezber ettikleri biçimiyle yaşamı kuşatmayı matah addeden bir akıl var. Tümden bir esnekliğe varmayan, her günü apayrı zehreden, yutan, ezen bir ülke hakikati var. Başta ol amirin, sonrasında da silsile halindeki yönetici güruhun elinde oyuncak kılınan bir -hayat imgesi- vardır. Her günü eksiltilen, her anına müdahale edilen, her şekilde derdest olunan bir imgenin orta yerinde, oyuncak kılınmış hayatların hiçleştirilmesi süreğen kılınır. Bariz bir sakıza dönüştürülmüş, fetheden, ezen, yutan, hizalar biçip yeni hudutlar öne süren tüm o yapının var ettiği her şey sıradana ezayı kesintisiz kılar. Bir ülke var edilir ki, ne kadına, ne lgbti’ye, ne gayrimüslime, ne engelleri olana, ne de kendi halinde bir yaşamı muhafaza etmeye çalışana alan bırakır. Hiç kimseleri sevmeyen, her güne bir öteki bulan, bilen, icra ettiği her eylemle daha da kesintisiz bir cürmün önünü açan mefhum / anlayış / yönelimle birlikte o hiçlik ortak payda kılınır. Tümüyle bariz, belirgin bir düş kırımı sahnesinin tam adıdır, Türkiye’nin yenisi.
İçte var edilmiş nefret siyaseti, ötekilere duyulan kini artık gizlemeye, saklamaya hemen hiç gerek görmeden var edilen her tahayyülle birlikte o hiçliğin ortasına demirlemiş olan yer gerçek kılınır. İnsani normlarını zayi etmiş, demokrasiden bihaber, eşitlik ilkesi aleni bir biçimde yerle bir etmiş, hürriyeti çoktan çöp kılmış, anayasanın yamalı bohça kılındığı yerde hiçliğin vaaz edildiği bir acayip panayırın ta kendisine dönüşür memleket. Cürümle ceberut devletin bir edildiği, yeknesak bir makamdan tumturaklı yıkıcılığın öne çekildiği, denetim, gözetim ve tahakkümden mülhem menzilin panayırı. Çürümüşlük, kokuşmuşluk, dibine ta en dibine kadar inkar edilmiş geçmişi yeniden sahiplenen, yıkan, ezen, yok edip soykırıma meyil veren, bunu içeride ve dışarıda güncellemeye / yinelemeye çabalayan bir ülke gerçekliği meseldir. Koca bir yılın son düzlüğünde, bizatihi Türk devletinin sunduğu, hakikat kılmaya çalıştığı, bir odakta yeniden biçimlendirdiği o hiçleştirme yönelimin ta kendisine dönüştürülür. Kuzey ve Doğu Suriye, herkesin bilebileceği, Rojava topraklarına doğrudan var edilmiş müdahaleler silsilesi, sırtları sıvazlanan çeteler eliyle kurumsallaşıp, kalıcı kılınmak istenen cerahat hali irili ufaklı yıkımların toplamında gerçek kıyametlerin eşiğinde olunduğunu göstere gelir. Geçtiğimiz bir ayın en yoğun gündem maddesi olarak kendisine yer bulan Suriye gerçekliğinde, Türk devletinin kötücüllüğünü, düşmanlaştırma hız ve terkibinin derinliğini gördüğünüz vakit gidişatın ne sınır ötesi, ne sınır içinde tek bir an olsun iyiliğe çıkamayacak olduğunu idrak ederiz.
Geçtiğimiz haftadan bir kısa haber, “Suriye'nin Halep kentinde bulunan Şeyh Ebu Abdullah el-Hüseybi'nin türbesine saldırı düzenlendiği görüntülerinin sosyal medyada yayımlanmasının ardından Humus, Hama, Tartus ve Lazkiye kentlerinde Aleviler başta olmak üzere halk, Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) öncülüğündeki yönetimi protesto etti. Tüm protesto gösterilerinde halka ateş açıldığı bildirilir. İnsan hakları izleme örgütlerinin raporlarına göre Humus, Tartus ve Lazkiye’de ölenlerin eyleme geçilmiş tüm kentlerde de yaralıların olduğu bildirilir. Ilımlı, normalleri olacak, demokratik bir ülkenin belirleyicisi, dirliği sağlayacaklar diye Türk devletinin koruma kanatları altına alınmış HTŞ ve diğer beraberindeki çeteler insanlara hedef gözeterek ateş eder. Benliği hiç addetme, dün olduğu gibi herkesi bir potaya dahil edip, Nusayrileri topyekun imhaya, Hristiyanların hiç birisini diğerinden ayırmadan ötekileştirme / hedef kılma hallerine ganimet savaşlarından daha birbirlerinin gırtlağına çökmekten imtina etmeyen kim, ne, hangi maksadı taşıdıkları muğlak kılınmış irili ufaklı çetelerin cirit attığı bir sahnede, bir savaş nihayetlendirilirken bir başkasına meyil ettirmek / zemin kollamak da o hiçliğin sınırlarına dahildir. Bugünün, her yerde söz sahibiyiz, büyük ve güçlü ülkeyiz sözünün altından yanından kan sızmasının, irin dökülmesinin müsebbibi olanların hedef gözetimleri bugün bilinmezliği daha da çoğaltır.
Evrensel Gazetesinden Gözde Tüzer’in haberini aktaralım: “ABD destekli cihatçı Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) Suriye’yi ele geçirmesi ve eski adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olan Suriye Milli Ordusunun (SMO) Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği operasyonlar Aleviler tarafından endişeyle takip ediliyor. Hem Türkiye tarafında Hatay, Adana ve Mersin’de hem de Suriye tarafındaki sınır hattındaki köylerde yaşayan Arap Alevileri oldukça kaygılı.
Gazetemize konuşan Alevi örgütlerinin başkanları; Suriye’de Alevilere yönelik bireysel saldırılar yaşandığı, “Alevilere ölüm” diyen insanların sokaklarda gezdiği, gençlerin telefonlarına ya da araçlarına el konulduğu bilgisini paylaşarak, “Sosyal medya üzerinden Alevilere yönelik nefret söylemleri ve hakaretler, tehditler alabildiğine yoğunlaştı ve bunlara dair en küçük bir engelleme yok. Bütün bu tehditler bölgede bulunan Arap Alevlerini kaygılandırıyor” dedi.
Aleviler dış politikadaki selefi mezhepçiliğin bölgede yaşayan etnik gruplar açısından tehlike arz ettiğini belirterek Türkiye ve uluslararası kamuoyuna ortak sorumluluk alınması çağrısında bulundu.
"AİLELERİ HARİTANIN ÜZERİNDEKİ ÇİZGİLER AYIRIYOR"
Gazetemize konuşan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez; Suriye’de Arap Alevilerine karşı bireysel saldırılar yaşandığı, selefi ve cihatçıların sokaklarda “Alevilere ölüm” diyerek dolaştığı ve buna dair herhangi bir tedbir alınmadığı bilgisini paylaşarak “İnsanlar kaygılı. Çünkü biliyorlar, daha önce IŞİD ve IŞİD’vari selefi örgütlerin Alevilere karşı nasıl bir katliam yaptıklarına dair tecrübeleri var. O tecrübelerinden ötürü kaygılılar” dedi.
Hatay, Reyhanlı ve İskenderun gibi bölgeleri Suriye tarafıyla sadece “haritanın üzerindeki çizgilerin” ayırdığına dikkat çeken Geçmez “İnsanlar aynı kültüre bağlılar. Kiminin amcası, kiminin dayısı orada. Sınırın bu tarafında kalanlar, öbür taraftaki aileleri için kaygılılar, endişeyle bekliyorlar” ifadelerini kullandı.
MEZHEPÇİ DIŞ POLİTİKA
Suriye’deki gelişmeler sonrası selefi grupların kendilerinde cesaret bulduğunu ve Alevileri açık açık tehdit ettiğini aktaran Ercan Geçmez şöyle devam etti: “Türkiye’nin dış politikası mezhepçilik üzerine kurulu olduğu için Aleviler kaygılı. Oysaki ülkelerin dış politikası kendi içerisindeki çeşitliliği koruyabilecek politikalar olmalı. Bugün Suriye’deki topluluklara ‘azınlık’ diyorlar ama hiç de öyle değil. Suriye çok çeşitli inançta, dilde ve dinde insanları barındıran bir coğrafya. Siz bir kısmına Suriye’nin sahibiymiş gibi, diğer kısımlarına da azınlık gibi bakarsanız büyük bir yanılgı içerisinde olursunuz. Türkiye’nin bu dış politikası selefi siyaseti üzerinden yürüdüğü sürece kaygılar sürecek.”
"NEFRET SÖYLEMLERİ ARTTI"
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe; Arap Alevilerinin yoğun yaşadığı Antakya Samandağ, Tarsus, Adana ve Mersin’de yaşayanların Suriye tarafındaki akrabalarıyla görüştüğünü ve onlardan aldıkları bilgileri kendilerine ilettiklerini söyleyerek “Oralarda hâlâ bir insan avının olduğu iletildi. Alevi gençleri, köylerinin dışarı çıkarıp katlettiklerine dair haberler geldi. Oralarda ‘toplu katliam görüntüleri’ yok ve umarım da olmaz. Ama karşı duran gençler üzerinde ciddi bir baskı oluştu” bilgisini paylaştı.
Sosyal medya üzerinden Alevilere yönelik nefret söylemleri, hakaretler ve tehditlerin alabildiğine yoğunlaştığını ve bunlara dair en küçük bir engelleme olmadığını söyleyen Erçe “Bütün bu tehditler doğal olarak bölgede bulunan özellikle Arap Alevilerini kaygılandırıyor” dedi.
"HTŞ’NİN KATLİAM YAPMAYACAĞININ GARANTİSİ YOK"
Cuma Erçe; Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli ayaklarından birisinin Suriye olduğunu hatırlatarak “13 yıldır süren iç savaşta Suriye’de yaşayan Türkmen Aleviler, Arap Aleviler, Kürtler, Êzidîler, Süryaniler, Hristiyanlar, Dürziler gibi gruplar bu şeriatçı selefi grupların hedefinde oldular ve dünyanın gözü önünde hareket başladığından bu yana binlerce, yüz binlerce insan katledildi” dedi. Bu görüntülerin dünyayla paylaşıldığını ve “sözde demokrat, demokrasi havarisi kesilen ülkeler”in bunlara en küçük bir ses çıkarmadığı gibi selefi grupları silahlandırdığını ve eğit donat projeleri geliştirdiğini söyledi. Erçe “IŞİD katillerini, yaralılarını burada tedavi ettiler, beslediler, silahlandırdılar. Şimdi böyle bir hareketin devamı olan HTŞ ve benzeri selefi şeriatçı grupların bugün Suriye’de benzeri katliamlar yapmayacağının garantisi yok” ifadelerini kullandı.
Dünya çapındaki insan hakları örgütlerinin, tutarlı raporlar sunmadığını ancak alınan bilgilere göre “Ciddi bir kaygı, ciddi bir panik, ciddi bir korku ve endişe hakim” olduğunu söyleyen Erçe “Selefi grupların geriye dönüp hemen sınırdaki bizim Alevi Arapların yoğun yaşadığı yerlere saldırmamasının garantisi yok. Bu kaygı çok derin” ifadelerini kullandı.
Alevi örgütleri yarın (19 Aralık) saat 12.00’de Adana’da bir açıklama yapacaklarını, 22 Aralık Pazar günü de Antakya Samandağ’da Alevi örgütleri olarak bir miting gerçekleştireceklerini aktardı.
"RAS EŞ ŞAMRA’DA 2 GENÇ KATLEDİLDİ"
Ehlibeyt Kültür ve Dayanışma Vakfı Genel Başkanı Ali Yeral ise HTŞ’nin, kendilerine ulaşan yüzlerce vakası olduğunu söyleyerek “Telefon alma, araba alma gibi olaylar yaşandı. 4 gün önce iki tane genci Alevi oldukları için bir sahil kenti olan Ras eş-Şamra köyünde, ‘Nesiniz siz, Alevi misiniz, Sünni misiniz?’ diyerek köyün 300 metre ilerisinde kestiler. İki üç tane ziyaretimizi, türbemizi yağmaladılar” dedi.
Yeral bölgede bölünmüş aileler olduğunu hatırlatarak “Arap Alevilerinin, Sünnilerin, Hristiyan, Ermeni, Türkmen ve Kürt kardeşlerimizin bölünmüş özbeöz yakın akrabaları vardır. Yeğenler burada dayılar orada, kuzenler burada amcalar orada gibi… Şu an bu ailelerimizde büyük bir korku ve büyük bir tedirginlik var” dedi.
"AKRABALARIMIZ İÇİN KORKU KAYNAĞI"
“IŞİD ve El Kaide ruhlu Alevi düşmanı bir terör örgütünün (Ki şu an Türkiye Cumhuriyeti devleti bizzat cumhurbaşkanının imzasıyla HTŞ’yi terör örgütü olarak kabul etmekte), tehditleri, ‘Sizi asacağız’, ‘Keseceğiz’, ‘Bu kadar intikam alacağız’, ‘Bu kadar yıl başta kaldınız’ gibi söylemleri, oradaki akrabalarımız için korku kaynağı” diyen Ali Yeral şöyle devam etti:
“Bizim Türkiye Cumhuriyeti devletinden beklentimiz; madem ki kendileri bu örgütleri beslediler, silahlandırdılar, destek verdiler, Suriye’ye girdirdiler. Oradaki Alevi, Sünni ve bütün azınlıkların güvenliğini sağlaması, inisiyatif alması ne Hristiyan’ı ne Ermeni’si ne Kürt’ü ne Türkmen’i ne de Arap Alevisi ileriye dönük canına, malına, karnına, namusuna kaygı duymalıdır diye temenni ediyoruz.”
“Önemli olan bu toprakların, emperyalist siyonistlere gitmemesidir” diyen Ali Yeral “Keşke bunları Suriye’yi, Lübnan’ı, Filistin’i işgal eden siyonist İsrail’e karşı salsalardı” ifadelerini kullandı.”
Kısa bir bilgi, “Suriye nüfusunun %10-13’ünü (yaklaşık 2 ila 3 milyon kişiyi) oluşturan Aleviler, ülkenin batısındaki Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde yoğun olarak yaşıyor. Bunun yanı sıra, Humus ve Hama vilayetleri ile başkent Şam’ın bazı bölgelerinde de bulunuyorlar.” On gün öncesinin haber metnindeki vurguların, dile getirilen endişelerin bugün birer hakikate dönüştürüldüğü, 1915 karanlığını yeniden imal etmenin eşiğine bir kere daha Türk devletinin eliyle taşına gelinen bir zaman diliminde hiçliğin her nasıl yaygınlaştırıldığı da takdirinizedir. Bir hakimiyet, iki tahakküm, üç sonu hiçbir zaman gelmeyecek olan ezme / yıldırı siyaseti ve sahaya sürülen çetelerin, daha düne kadar terörist denile gelen HTŞ nam unsura arka çıkmaların, bir de üstüne Özgür Suriye ya da Suriye Milli Ordusu gibi takılarla anılagelen çeşitli çetelerin, bilfiil başka yerlerdeki suçluların toplana geldiği birleştirildiği yağmacı / katil sürülerinin hamiliği daha kaç insan eliyle kotarılmış cehennemi var edecektir? Bugün Menbiç / Tişrin Barajı / Qaraqozak çevresinde durdurulabilen o cihatçı çetelerin, var etmek istedikleri bir biçimde boğmaya çalıştıkları o Kürd, Ezidi, Alevi, Süryani, Keldani, Ermeni, Rum Ortodoks, Mıhellemi, Roman, Arapların yaşadığı Rojava birlikteliğini yıkmaya hazır kıta beklerken, Nusayrilerin yaşadıkları kentlerdeki bitimsiz şiddet döngüsü, on günde varılan soykırıma teşne olma hallerinde hangi yarından bahis açılabilir, Suriye’de, Türkiye’de ya da tüm bu coğrafyanın herhangi bir noktasında. 1915’ten bugüne yüz dokuz koca yıl geçti. O kırılma ekseninden bunca zaman sonra, her şey bu kadar ilerlemiş, insanlık yol aldı denilirken bir kez daha o eksene saplanmanın, tutkuyla savunmanın, yeni 1915’ler imal etme çabasının karşılığı ne olacaktır? Dün Efrin, Mare, Azez, Dün Roboski, Dün Nisebin, Elih, Sur, Amed, Dün Martakert, Stepanakert, Hadrut, Vank, Bugün Tartus, Lazkiye, Humus, Şam ya sonrası. Hep mi hiçliğin esiri kılınacaktır hayat, hep mi makus kader insanların canlarıyla ödenecek bedellerle çıkagelecektir. Hiç kimselerin değil, bunca insanın insana kırdırıldığı bir kötülük sarmalının Dünyanın göreceği günleri de yemeye devam ettiğini o insanlık namına gerilemeyi durduracak irade nerededir, farkına varabiliyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: © Sameer Al-DOUMY / AFP via RFI
Meramda Paylaşılan Haber
Suriye’de Alevilere Baskı Artıyor, İktidarın Politikası Kaygıyı Büyütüyor - Gözde TÜZER - Evrensel
https://www.evrensel.net/haber/537280/suriyede-alevilere-baski-artiyor-iktidarin-politikasi-kaygiyi-buyutuyor
#meram#arzihal#durum tahayyülü#hiçlik#yoksunlaştırma#cihat#kötülük sarmalı#karanlık çağ#akp#yeni türkiye#suriye#rojava#azınlıklar#kürd#alevi#nusayri#hayat hakkı#seküler#ırkçılık#tahakküm#tehdit#yıldırı#yalnızlaştırma#ortadoğu#karanlık#temsiliyet#yol nereye?#demokrasi#adalet#özgürlük
1 note
·
View note
Text
Cennete girince Allahtan istediğimi isteyebilir miyim?
Medler Kürd değil diyo hâlâ yaaa kafayiyi yersin
Böyle Allahin kayıtlarıyla görüntüleriyle gözlerine sokmak istiyorum
0 notes
Video
youtube
Hoş Geldin - Koray Avcı ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Slow Vahde Kürd... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/aYDgvuuVNQQ ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Hoş Geldin - Koray Avcı ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Slow Vahde Kürdi Fantezi Pop) Söz - Müzik: Hüsnü Arkan Düzenleme: Tarık Ceran Yönetmen: Hasan Kuyucu Intro: Bm F#m Bm Em Bm A D Bugün dağların dumanı aralandı, hoş geldin Bm Em Bm A Bugün dağların dumanı aralandı, hoş geldin D A G A Ah ışıklar içinde kaldım, yandım efendim D A G F#m Em A F#m Ah ışıklar içinde kaldım, yandım efendim Bm F#m Sen bana yangın ol efendim, ben sana rüzgar Em G A G F#m Tutuşsun gün, yansın geceler, zamanımız dar Bm F#m Sen bana geç geldin, ben sana erken Em G A G F#m Tutuşsun gün, yansın geceler, vaktimiz varken 2x Bm F#m Em G A Em F#m Bm Em Bm A D Bugün günlerden güzellik, sefa geldin, hoş geldin Bm Em Bm A Bugün günlerden güzellik, sefa geldin, hoş geldin D A G A Ah bu yağmur yalnızlığımmış, dindim efendim D A G F#m Ah bu yağmur yalnızlığımmış, dindim efendim Bm F#m Sen bana yangın ol efendim, ben sana rüzgar Em G A G F#m Tutuşsun gün, yansın geceler, zamanımız dar Bm F#m Sen bana geç kaldın, ben sana erken Em G A G F#m Soyunsun gün, sarsın geceler, vaktimiz varken Em G A G F#m Soyunsun gün, sarsın geceler, vaktimiz varken Koray Avcı (müzisyen) Genel bilgiler Unvanı Sesi Gülen Adam Doğum 1 Ocak 1990 (34 yaşında) Ankara, Türkiye Tarzlar Özgün, Slow pop, Türk halk müziği, Tasavvufî Meslekler Müzisyen, söz yazarı, solist, şarkı yorumcusu Çalgılar Klarnet, gitar Etkin yıllar 2015-günümüz Müzik şirketi Dokuz Sekiz Müzik (2015-günümüz) Resmî site korayavci.com.tr Önemli çalgılar Klarnet Koray Avcı (d. 1 Ocak 1990, Ankara), Türk şarkıcıdır. Yaşamı Ankara'da doğup büyüyen Koray Avcı, aslen Erzincan ilinin Tercan ilçesindendir.[1] Çocukluğundan beri resim ve müziğe karşı ilgisi vardır. Müzik kariyerine Ankara'daki bazı performans mekanlarında zaman zaman şarkı söyleyerek başlamıştır. Avcı ailesi çocuklarının "ilim irfan sahibi" bir kişi olmasını ister ve onu pozitif bilim alanında öğrenim görmesinde ısrar ederler. 2008 yılında Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü'nü kazanıp Muğla'ya gider. 2010 yılında Muğla'da üniversite hayatına devam ederken Acun Ilıcalı'nın hazırlayıp, sunduğu Yetenek Sizsiniz Türkiye programına arkadaşı Osman Arslan ile katılıp "beatbox ve Volkan Konak taklidi" performansı sergilemiş ve ikinci tura kadar yükselmiştir.[2] Muğla'da istediği ve sevdiği ortamı bulamasa da, hayatının akışını değiştirecek olan kırılmayı yaşar. Her şey sokakta gitar çalan bir arkadaşının yanına oturup şarkı söylemesiyle başlar. O günden sonra sokaklarda şarkı söylerler. 2012 yılında okul bittikten sonra Ankara'ya temelli dönen Koray Avcı, daha önce çıktığı hiçbir yerde sahne alamaz. Bu kez sıra Ankara sokaklarındadır. Bir başka gitarcı arkadaşıyla beraber sokaklarda, hatta toplu taşıma araçlarında çalmaya başlarlar. Yine 2012 yılı içerisinde metroda söylediği şarkının bir genç tarafından kaydedilip paylaşılması ve bu videonun çok ilgi görmesi üzerine Avcı, kendi videolarını çekip YouTube gibi sosyal medya platformlarında yayınlamaya başlar. Sosyal medyada ilgi odağı olur ve paylaştığı videolar ciddi izleme sayılarına ulaşır. Günden güne artan talep doğrultusunda gerek yurt içinde gerekse yurt dışında konserler verir. Güçlü ve samimi yorumu ile geniş bir dinleyici kitlesine ulaşır.
0 notes
Text
100 YILLIK, İNKAR ÜZERİNE KURGULANMIŞ VE HALA UYGULANMAK İSTENEN SENARYO
Cumhuriyet kurulduğu yıllarda İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olanlar dahil
ülke genelinde Rum,Ermeni,Laz,Süryani ve Kürdlere yönelik çok büyük etnik temizlikler yapıldı. Kıyımlardan geriye kalan "Kılıç artıkları" sürgün ve mecburi iskan uygulamaları ile asimile edilmeye başlandı.
Kürd'ler dışında başta Çerkes'ler olmak üzere azınlıkların çoğu önce anadilleri unutturuldu ve neredeyse tamamen asimile edildiler. Tek parti döneminde "açık oy,gizli sayım" kuralına göre yapılan seçimlerde millet vekilleri CHP genel merkezinde,bir kaç kişi tarafından atama ile belirleniyordu.Seçmenin tercih hakkı yoktu. Dış baskılar sonucu CHP içinde yer alan millet vekillerinin kurduğu DP parti ile (1946) çok partili sisteme geçildi.Tekçi düzenin izin verdiği oranda seçmen göstermelikte olsa en oy kullanma hakkını elde etti.Yapılan ikinci seçimde (1950) DP iktidar oldu.
Bu partiyi kuranlar arasında Kurtuluş savaşında Galip hoca kod ismi ile önemli çalışmalar yapmış, meclisi mebusan üyesi,Cumhuriyetin ilk yıllarında iktisat bakanı olarak ekonomik yapısına yön vermiş, Atatürk'ün son başbakanı ve 50 ve 60'lı yıllar arasında asker kökenli olmayan ilk Cumhur Başkanı Celal Bayar. Digeri Atatürk'ün özellikle millet vekili olmasını ıstarla istediği ve başbakan Adnan Menderes'ti.
Tek parti döneminde söz hakkı tanınmayan,varlığı görmezden gelinen halkın çok partili sisteme geçiş ile birlikte oyu değer kazandı. Tek parti dönemine karşı yeni dönemin unutulmaz sloganı "Yeter söz milletindir" olmuştu.
Oy sahibi Kürd ileri gelenleri ve eşraf kesimi oluşan çok partili sistemde yerlerini aldılar.Parti tercihinde tek parti dönemindeki uygulamalarda sürgün edilen,cezaya
çarptırılan ya da atasının mezar yerleri bile olmayanları yeniden sistem içine çekmek için yeni kurulan Demokrat Partide yer verildi. Sistem içinde kalmaları için millet vekili ve bakan bile yapıldılar.
Celal Bayar'ın sivil kökenli ilk Cumhur Başkanı olması ve DP'nin Kürd ileri gelen ve oy sahibi ailelelere siyaset yapma olağı tanıması gibi konular oligarşik yönetimi rahatsız etti ve darbe yapıldı.
Yine aynı yıllarda uygulanan yasaklara rağmen Barzani hareketinin varlığı ve ulusal karekteri ile diğer iki parçada olduğu gibi Kuzey Kürdistan'da da halk ve gençlik üzerinde etkili oldu. Legal planda eğitimli Kürd gençliği Türk solundan ayrılarak ulusal ilkeler ile DDKO bünyesinde örgütlendiler.
27 Mayısta yapılan askeri darbe olmasına rağmen devrim denilerek yıllarca resmi bayram olarak kutlandı. Darbenin lideri Cemal Gürsel'in ilk unutulmaz söylemlerinden biri de "Kim ben Kürd'üm derse suratına tükürün" olmuştu.
Çok partili sisteme geçiş ile birlikte terk edilmek zorunda kalınan tekçi yönetim sonrası ortaya çıkan boşluklar darbe sonrası çıkarılan yeni yasalar ve oluşturulan kurumlar ile doldurulmaya çalışıldı.Bunlardan en önemlisi iktidarları ve yasama organı olan meclisi "Demokles'in kılıcı gibi" denetleyen T.C. Senatosu'nun kurulmasıydı.
Yasal düzenleme ile eski Cumhur Başkanlarına ve darbeye katılan subaylara yaşamlarının garantiye alınması için tabii senatörlük (ömür boyu) hakkı tanındı.
Yaş haddinden dolayı idam edilmeyen Celal Bayar'a da eski Cumhur Başkanı olduğu için teklif edilmesine rağmen "Demokrasilerde
tabii senatörlük yoktur"diye yapılan öneriyi reddetmiş.Senato bu görevi 1961'den 80 yılına kadar yaptı.
İçeride ve dışarıda darbeye karşı tepkilerini azatmak ve ilerici bir görüntü kazanmak için örgütlenme, basın-yayın gibi bazı alanlar da kısmen özgürlükler tanındı. Coğu kitap üzerinde yasaklar kaldırıldı.Tanınan demokratik haklara karşı gerektiğinde kullanılmak üzere ülkede ırkçı hareketlerin de belli odaklar tarafından örgütlenmesine başlandı.
Alınan bütün önlemlere rağmen tekçi yönetim anlayışı tehlikeye girip ülkeyi yönetmeye yetmeyince daha emekleme aşamasında olan sosyalist hareketler içerisinde gelişen Kürd ulusal bilincinin önünü kesmek için 70'de tekrar darbe yapıldı.Her darbe sonrası olduğu gibi bu darbe sonrası tekci anlayısı koruyacak şekilde devlet yeniden organize edildi.
Yok edilen önder kadrolara ve alınan bütün önlemlere rağmen 74'te Ecevit affı ile birlikte yeniden güçlenen sol ve Kürd ulusal hareketlerine karşı önceden örgütlenmiş olan ülkücü kesim arasındaki mücadele sokağa taşındı.Gençlik üzerinden yapılan provakatif eylemler ile çatışmalara özellikle yol verildi.
Sivil siyasetin çatışmaların önünü alamadığı gerekçesi ile 80'de yeniden darbe yapıldı.
Legal siyasete yeniden kırmızı çizgilerle ayar verildi.Tekçi düzeni korumak için yeni anayasa yazıldı.
Özellikle polis cezaevine atılan Kürd gençlerinin ulusal kimliklerini yok ederek itirafçı yapıp onurlarını kırmak için akıl almaz insanlık dışı uygulamalar başlatıldı.
Diyarbakır Cezaevinde uygulanan insanlık dışı ve özel uygulamalara karşı ortaya konulan direniş ve sonucuna katlanarak yapılan siyasi savunmalar Kürd halkında ulusal bilincin gelişmesine yol açtı. Gelişen olaylarla birlikte 90'lı yıllarda "Ver kurtul",yada "Vur kurtul" tartışılmaya başlandı.Gelişmelerin önünü almak için"Vur kurtul" tercih edildi. Kürd'ler adına yapılan provakatif eylemlerle birlikte faili belli cinayetlerin işlendiği kabus dolu yıllar başlatıldı.
Kurtarılmış Bölge anlayışı ile 4 parça Kürdistan'ı birleştirme iddiası ile yola çıkanlara içeriden yapılan müdahale ve yönlendirme ile "Kürdistan'ı çöpe attık" dedirttiler."Demokratik modernite" ile Türkiye"lileşmek savunulmaya başlandı. "Bedel ödedik" diyerek bedel ödemeyenler bedel ödeyenler üzerinden atanmış siyaset yapanlar legal siyasette yerlerini aldılar. Böylece legal siyasette tabanda giderek güçlenen ulusal bilince engel olmak için sınıf mücadelesi ulusal taleplerin önüne konuldu.
Tekçi iradenin koruyucusu CHP önderliğinde faili belli cinayetlerin işlendiği dönemin sorumluları ile dolaylıda olsa ilkesiz kuruldu.
Muhalefet partilerinde de Kürd ulusal taleplerine karşı statükocu rejimin milliyetçi çizgisini korumak iktidar olmaktan daha öncelikli hale geldi. Tekçi anlayıştan kaynaklanan sorunlara uzun vadeli çözüm üretmek yerine iktidar ile muhalefet arasındaki siyasi mücadele günlük sorunlara indirgendi.Sağ ve solda siyaset yaptıgını iddia eden partiler gerek ittifak kurarak,gerekse tek başlarına meclis çoğunluğunu sağlamalarına rağmen şikayet ettikleri K.Evren'in yaptığı anayasa değiştirmediler,değiştirmek istenmedi.
12 Eylül sonrası yapılan her seçimde yazılı senaryonun devamı olacak şekilde seçmen önüne konulan iki partili,ya da oluşturulan ikili ittifaktan birini tercih etmek zorunda bırakıldı.Gövdesi Kürd olan parti atanmış yöneticileri Türk solu ile birlikte senaryoya uyum sağladı.
Önceki seçimlerde olduğu gibi son seçimde de son çara "Hatırım için oy verin" diyerek Kılıcdaroğlu'nda yana oy bile istendi. "AKP'den kurtulmak için tek çare CHP'ye oy vermek" deniyordu.İnancı Türkçülük ile harmanlayıp savunan AKP'den kurtulalım ancak Türkçülüğün ve ötekileştirmenin kuramını oluşturan ve hala savunan CHP'den kurtulmak için ne yapmak gerektiğine değinilmiyor.
Fazla uzun olmasın diye tarihi bilgilere kısaca değinmek zorunda kaldım,umarım yazım anlaşılır.
Kürd'ler oluşan bu ikili sistemde önce Andımız gibi millet vekili olmak için edilen ırkçı yeminin kaldırılmasını kabul eden partiler ile ittifak kurmalı. Başta "Türk solu" olmak üzere yeminin değişmesini kabul eden yoksa ittifak kurmamalı. Yüz yıllık inkar üzerine uygulanan senaryoda Kürd'ler figüran olarak rol almak zorunda değiller.İkinci yüzyılda da asimile edilmemek için Kürd'ler ulusal ilkeleri ile kendi senaryolarını yazmak zorundalar.
A.Güllüoğlu.
2 notes
·
View notes
Text
Sınırlar dışında kalan Kürd ruhu -2
İsmet Yüce Gürcistan Ezidileri Kürdistan’da tarihin son olarak Şenedar Mağarasında bulunan Neandertal kalıntıları ve Göbeklitepe (Girêmiraza) ile Karahantepe arkeolojik keşifler üzerine yapılan değerlendirmeleri bir araya getirildiğinde ne kadar eskiye gittiği ve sürekli bir yaşam coğrafyası olduğu ortaya çıkıyor. 17-18. yüzyıllarda araştırmacı ve tarihçilerin ortak yorumu kesintisiz bir şekilde…

View On WordPress
0 notes