#tahir elçi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Özgür Özel, Tahir Elçi'yi Anma Etkinliğinde Açıklamalarda Bulundu
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in Tahir Elçi’yi Anması 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde, basın açıklaması sırasında hayatını kaybeden eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, yaşamını yitirdiği yer olan Dört Ayaklı Minare önünde anıldı. Bu anma etkinliğine, Tahir Elçi’nin eşi ve CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi ile eski Diyarbakır Baro…
#Özgür Özel#çözüm süreci#Barış#Cumhuriyet Halk Partisi#Diyarbakır#hukukun üstünlüğü#siyasi çıkar#Tahir Elçi#toplumsal barış
0 notes
Text
Hak, Adalet, Yara
Müştereken bir hayat imgesinin savunula geldiği bir zemin unutturuldu. Olan biten bütün o gümbürtü içerisinde, madun siyaset aktörlerinin var ettiği her şey bir açmazlar silsilesini var etti, ediyor. Birdenbire değil doğrudan incelikli bir işçilikle özene bezene bir tahayyül ve eylem toplamında o müşterek hayat imgesinin savunulması imkansız konuluyor alenen ve kesin. Tümden ve doğrudan içselleştirilmiş bir kötülüğün sofrasında yenilip yutuluyor her gün, her şeyimiz. Lafa geldi mi her şeyin mükemmel. İcraata düşüldü mü ya yan çizip geçiliyor yahut da topyekun bir hezimet tezgahta dönüştürülüyor. Müştereken bir hayatın savunulması imkansız konulmak isteniyor. Her şekilde ve doğrudan ol icraatlar silsilesini yineleyerek son yirmi bir yıl ve birkaç aydır ak parti tam da bu minvalde bir rotayı iş bu ülkenin istikameti kılar. Duraksamak nedir bilinmeden, durmak yok yola devam şablonu, söz dizimini haklı çıkartarak vahamet tablosunu bir ülkenin yegane istikameti kılar. Olan, biten, var edilmiş tüm hakların, adalet mefhumunun, hürriyet talebinin, eşitlik imgesinin ve daha nicesinin kökünün kazılmasıdır.
Toplumsal dönüşümü mutlak teslimiyet üstünden kuran / kurgudan hakikate eviren aklın sunduğu her şey bütünüyle / basbayağı bariz bir müşterek kırımına da imkan verdiğinden bahis açmak mümkündür. Son yirmi bir yıldır icrasına düşülenlerin, hak ve adalet kavram ve idelerinin altının enikonu oyulması neticesinde kadük, garabet bir hal / eksen kılınır iş bu menzilde. Hak kavramı yerle yeksan edilirken, hukuk sade suya tirit bir laf kalabalığı kılınır. Demokrasi sizlere ömür kılınırken, seçim / sandık irade beyanı diye çıka gelirken o muktedir, daha birkaç ay içinde kayyım hamlesi çıkagelir. Ne soruşturmalar biter ne de kovuşturmalar ve arkası yarın kuşağında ip gibi dizilmiş olagelen yalanlardan mülhem ol ithamlar silsilesi. Tümüyle ve doğrudan doğruya bir itham müessesi, yaftalama silsilesini takip eden linç çemberleri var edilir. Adaletin, hakkaniyetin işlevsiz konulduğu zemindeki ol yansı, tükenmeye yüz tutmuş insanlığı, derdest olunmuş müştereklerimizi göstere gelir. İki haber aktaralım, birbirinden bağımsız düşünülemeyecek olagelen o tehdit döngüsünü bir biçimde adalet kavramının çarçur edilmesinde hangi evreler arşınlanıyor bilmek isterseniz, buyurunuz.
Bianet’ten aktaralım: “Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin daha önce yargılanan ve hüküm giyen 5’i polis 12 kişinin yargılandığı dava bugün savcı Süleyman Erturan esas hakkında mütalaa verdi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen beşinci duruşmaya başka suçlardan tutuklu Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Erhan Tuncel, Tuncay Uzundal, Yasin Hayal ve Zeynel Abidin Yavuz bulundukları cezaevlerinden, Adem Sağlam, Ersin Yolcu ve Ogün Samast da bulundukları illerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Duruşmada Hrant Dink ailesini avukat Hülya Deveci ve Sebu Aslangil temsil etti.
Savcı Erturan, mütalaasında firari sanıklar Faruk Sarı ve Yahya Öztürk’ün dosyalarının tefrik edilmesini ve yeni esasla dosya açılmasını;
Ahmet İskender, Erhan Tuncel, Ersin Yolcu, Tuncay Uzundal, Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz ve Ogün Samast’ın üzerindeki ‘örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekle’ suçunun zaman aşımı nedeniyle düşürülmesini;
Adem Sağlam’ın Hrant Dink’in öldürülmesinde mahkumiyete yeterli delil bulunmadığından kasten öldürme, ihmali davranışla kasten öldürme ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından beraatını ancak örgüt üyeliğinden (FETÖ) cezalandırılmasını talep etti. Sağlam için 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis istedi.
Yılmazer ve Akyürek'e 'Anayasayı ihlal' suçlaması
Savcı Erturan eski emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek içinse ‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis talep etti. Savcı ceza talebini şöyle gerekçelendirdi:
“…Hrant Dink Cinayetinden öldürme yelemi boyutunda sorumlu tutularak cezalandırılmalarına karar verildiği, sanıkların FETÖ/PYD Silahlı Terör Örgütünün yönetici ve üye olmaları nedeniyle örgütün amaç ve çıkarları doğrultusunda ortak hareket ettikleri, sanıkların Hrant Dink cinayeti öncesinde bilgi sahibi oldukları ancak cinayetin önlenmesi için her hangi bir önlem almak bir yana faillerin eylemlerini kolaylaştırıcı bir tavır sergiledikleri ve cinayet sonrasında da FETÖ’nün amaçları doğrultusunda İstanbul İstihbarat Şubeyi ele geçirerek hain darbe girişimine kadar giden süreci başlattıkları ve yürüttükleri, bu itibar ile de sanıkların üzerine atılı suçu işledikleri, bu kapsamda sanıkların eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 309/1, 53, 58, 63, 3713 sayılı kanunun 5/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmesi talep ve mütalaa olunur.”
Mahkeme esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmaları almak duruşmayı için erteledi. Bir sonraki duruşma 16 Ekim’de.
Ne olmuştu?
Kamu görevlilerinin de yargılandığı Hrant Dink cinayeti davasında karar 26 Mart 2021'de çıktı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 37 sanık hakkında beraat, 26 sanık hakkında mahkumiyet, 4 sanık hakkında müebbet, 2 sanık hakkında da ağırlaştırılmış müebbet kararı verdi. 13 kişinin dosyası savunmaları alınamadığı için tefrik edildi. Şeref Ateş yargılama sürerken hayatını kaybettiği için hakkındaki suçlama düştü.
Mahkeme heyeti, 11 kişi hakkında başka suçlardan da işlem yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti. Mahkemenin suç duyurusu üzerine savcılık 15 sayfalık yeni bir iddianame hazırladı.
İddianamede sanıklar anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, kasten öldürme, silahlı terör örgütü üyeliği (FETÖ) ve ihmali davranışla kasten insan öldürmekle suçlandı. Hrant Dink’in faili Ogün Samast da salıverildikten sonra davaya dahil edildi.”
Mezopotamya Ajansından, Mahmut Altıntaş ile Heval Önkol’un haberidir: “Amcası Tahir Elçi katledildikten sonra avukat olan Dilan Elçi, davada verilen beraat kararına tepki göstererek, "Kürtler için hak, hukuk ve kanunlar işletilmiyor" dedi.
Amed’in Sûr (Sur) ilçesinde bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015 tarihinde katledilen Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin ölümüne dair açılan davanın 12 Haziran'da görülen duruşmasında karar çıktı. Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi, sanık polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi hakkında beraat kararı verdi. Böylece sanıkların asker ve polis olduğu bir dava daha cezasızlıkla sonuçlandı.
Amcası Tahir Elçi’yi kaybettikten sonra hukuk bölümünde okumaya karar veren ve bu bölümden mezun olan avukat Dilan Elçi, dava süreci ve verilen kararı Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi.
‘Kürtler İçin Hukuk İşlemiyor’
Dilan Elçi, davanın bir cinayet davası olarak ele alınmadığını ve bu nedenle olumlu bir sonucun çıkmadığını kaydetti. Davada sanık konumunda olan polislerin dosyanın başından bu korunduğunu dile getiren Elçi, amcasının cinayetinin politik bir cinayet olduğun vurguladı. Elçi, “Diğer bütün politik cinayetlerde gördüğümüz üzere bu dava da cezasızlıkla sonuçlandı. Bunu bekliyorduk. Devletin ya da yargının bunu yapacağını biliyorduk. Tahir Elçi başından beri, bu hukuksuzlukla mücadele etti. Çünkü kendisinin de böyle bir hukuksuzlukla karşı karşıya kalabileceğini tahmin edebiliyordu” dedi.
Tahir Elçi suikastının da Kürtlere bir tehdit olduğunu söyleyen Elçi, “O gün sadece Tahir Elçi vurulmadı. O gün aynı zamanda tüm faili meçhul ama failleri belli olan bütün davalara dair bir mesaj verildi. ‘Biz öldürürüz de konuyu kapatırız’ demeye getirildi. O yüzden bunu hukuki zemine oturtmak zordur. Biz Kürtler için Türkiye’de hak, hukuk ve kanunların işletilmediğini görüyoruz” şeklinde konuştu.
‘Deliller Toplanmadı'
Soruşturma sürecinde “güvenlik” gerekçesiyle olay yeri incelemenin yapılmadığını anımsatan Elçi, “O yüzden hiçbir şekilde mermiler toplanmadı ve en başından beri kapatılmak istendi. Hani ‘kim vurdu ya gitsin’ istenildi. Tabi biz bunun böyle olmadığını biliyorduk. Davanın açılması için çok mücadele verdik. Yoksa dava bile açılmayacaktı. Dosyanın soruşturma aşamasındayken kapatılacaktı. Çünkü Tahir Elçi’nin bir duruşu vardı. Bu duruştan dolayı zaten bu cinayet işlendi. O yüzden baştan sona kadar bir isteksizlik vardı. Tahir Elçi'nin yalnız olmadığını ve Tahir Elçi olayının basit bir olay olmadığını göstermek istedik. Yoksa herhangi bir sonuç çıkacağını ya da orada bulunan sanıkların arkasında bulunanların da korunacağını çok iyi biliyorduk” diye konuştu.
‘Tahir Elçi’nin Yolundan Yürüyeceğiz’
Amcasının öldürülmesinin hukuk okumasını tetiklediğini söyleyen Elçi, “Amcam öldürüldükten sonra hukuk okumaya karar verdim. Yani Amcamın bizlerden beklentisi de, bıraktığı yerden mücadele vermekti. Mücadele vermek istediği alanı boş bırakmamak için okudum. Sadece ben değil 2015’ten sonra hukuk okuyan birçok Kürt genci bu bilinçle okudu. Belki hiçbirimiz bir Tahir Elçi olamayacağız ama hepimiz onun yolundan yürüyeceğiz. Onun bize bıraktığı mirasla yolumuza devam edeceğiz” dedi.
‘Bin Defa Da Kurşun Sıksalar Buradayız’
Hukukçular olarak Tahir Elçi’nin mücadelesini sürdüreceklerin belirten Elçi, “Dört Ayaklı Minare’nin altında Tahir Elçi’ye bir kurşun sıkıldı ama yargı ve devlet eliyle de bir kurşun daha sıkıldı. Bu kurşun onun bedenine değil, düşüncelerine ve mücadelesine sıkıldı. O yüzden biz onun ailesi ve hukukçular olarak mücadelesini asla bırakmayacağız. Onun biz bıraktığı mirası devralıp hukuksuzluklar karşısında mücadele edeceğiz. Bir değil bin defa da kurşun sıksalar biz buradayız ve mücadele edeceğiz. Tahir Elçi yalnız değildir ve mücadelesi devam edecektir. Hukuksal başvurumuz devam edip davayı istinaf, Anayasaya Mahkemesi’ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyacağız. Tahir Elçi’yi unutmayacağız ve unutulmasına izin vermeyeceğiz" diye belirtti.”
Hakkaniyetli ve adil bir ülke için mücadele etmiş iki insanın Hrant Dink ve Tahir Elçi’nin ardından, davalarındaki tahayyüller bütünüyle bu menzilde adaletin her ne halde kaldığını ve insanlığın sukutu hayalini göstere geliyor. Cerahatin el üstünde beslendiği geçmişin kirli ve ellerine kan oturmuş temsilleri gibi sırtı sıvazlanıp durdukça güçlenen bir temsile dönüşen Samast’ın öncüllerinin varisi olduğunu yeniden ifşa eder. Duruşma salonundan çıkarken elinde tespih, etrafında yancısı tiplemelerin varlığında “altı üstü” bir Ermeni’nin canını aldığı için verdiği adalet sınavından bir kere daha ak / pak çıkageldiğini göstere gelir. Hakkaniyet kavramı sizlere ömür kılındığı için, dahası baş efendinin dahi laf arasına sıkıştırıp, benim bile baş edemeyeceğim bir karanlık diyerek Dink ailesine zamanında bildirdiği o eksen, çete, yapı vesair bir kere daha kullanışlı maşasını adaletten kurtarır. Zaman aşımı kavramını devreye koyarak, zaten hesabı hiçbir türlü verilmemiş bir cinayetin ardılı / önü / sonrası muallak kılınmaya devam olunur. Bunca afaki bir çürüme halinin bir benzeri daha söz konusu mudur? Kim verecektir ki hesabını?
Doğrudan silahların / şiddetin ta kendisinin baş göstermediği bir ülke için hayalini süren, mücadelesini veren, avukat Tahir Elçi’nin, Dört Ayaklı Minare altında katledilmesinden sonra geçen süredeki o adaletsizlik halinin tam tekmili sureti olarak sanık polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi hakkında beraat kararı verilir. Dokuz yıl öncesinde var edilmiş olagelen cinayetin üstünün her nasıl / hangi hamlelerle kapatılmak istendiğini de göstere gelen ol kayıtsızlık, göz ardı etme hali, Kürdün de hakkının geçersiz kılındığı bir zemini ifşa eder. Uğur Kaymaz, Baran Tursun, Nihat Kazanhan, Mazlum Turan, Kemal Kurkut, Helin Hasret Şen, Ceylan Önkol gibi ilk elden akla gelen nice kırımın, cinayetin ardındaki o kolluk kuvveti asker-polis olduğunda yargının sessizliği, kararları alelacele vermesinin türevi bir hal Tahir Elçi davasında da kendisini yeniden belirgin bir biçimde göstere gelir. Adalet kavramının boşa düşürüldüğü bir zeminde bir asırdan uzunca süredir var edilen eşitlik mücadelesi de, kırk küsur yıldır devam olunan çatışma / savaş / yıkım ve terör olgusunun da her şeyi yerinde saymaya devam eden bir ülkeyi gösterdiği muhakkaktır. Kürd sorununun çözümünü değil bu kalıcı kördüğüm çözümsüzlüğü hattını diri tutarak, acıları / yaraları / yıkımları daim bir biçimde yineleyerek hangi yaraya merhem olunabilir ki, olunur ki!
Adalet bir müşterektir. Toplum nezdinde güvenilecek bir liman olagelen yegane değişmez ve sabitimiz olarak güncellenmesi elzem olan bir mefhumun alenen alaşağı edilmesinin ol hali zaten nerelerde ıskalıyor bu ülke hayatı bunu bildirecektir! Genel geçer değil alenen bir biçimde cumhuriyetin dönüşümü kati / kesin bir yıldırı ikliminden geçiriliyor bir kere daha. Anayasal yazım sürecinden, ortada bir görünüp bir sırra kadem bastırılan demokratikleşme paketlerinden şu araların modası olagelen normalleşme / ılımlılık vesair tanımlamalara girişilirken var edilmiş yaralar göz ardı ediliyor. Hiçbir acının, türevi olan o yıkımların hesabı verilmiyor. Müştereklerimiz çalınıyor, yağmalanıyor. Eşitlik eksenini yitirmiş, Kürdü de, yıllar evvelki gibi Ermeni, Rum, Süryani halkları için düşmanlaştırma politikasının başkasını bir kere daha yineleyip, reva görerek, hangi olumlama halinden bahis açılabilir? Müştereken bir hayat imgesinin savunulmasının unutturulduğu bir zemini gözler önüne getirdiğinizde ol makus kaderi bir yazgı gibi dayatmaya devam ederken tüm o muktedir yönetimi, yargısı hangi nizamdan, hangi yarınlardan bahis açılabilir. Her gün havanda su dövülürken. Her gün başka bir acıya rehin kılınırken. Her şey paldır küldür yağmalanırken, nasıl?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel İçin Kaynakça: Hrant’la Ermeni Tahir Elçi’yle Kürdüz
Meramda Paylaşılan Haberler
Hrant Dink Cinayeti: Yılmazer ve Akyürek'e Ağırlaştırılmış Müebbet Talebi https://bianet.org/haber/hrant-dink-cinayeti-yilmazer-ve-akyurek-e-agirlastirilmis-muebbet-talebi-296429
Elçi Davasında Cezasızlık: Hukuk Kürtler İçin İşlemiyor https://mezopotamyaajansi.net/search/content/view/244885?page=1&key=f5212405a08d1fe7d97257a53067ac57
#meram#arzihal#müştereklerimiz#adalet#hak#hürriyet#insanlık#demokrasi#akp#yeni türkiye#başka türkiye vardır#cerahat#sarmal#kötülük#hayatiyet#insan hakları#kör karanlık#cinayet#fasit döngü#adalet nedir?#yara#tahayyül#insan olma#yazılama#meram hayat#ülke kuşatılırken#kürd sorunu#hrant dink#tahir elçi#ya adalet!
0 notes
Text
Hrant Dink, katledilmesinden bir kaç gün önce Agos Gazetesinde 10 Ocak 2007 günü ‘’Ruh halimin güvercin tedirginliği’’ başlıklı bir yazı kaleme almıştı.
Şöyle diyordu Hrant yazısında: “Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin taa içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Yazısından dokuz gün sonra katledildi. Katiller tanıdıktır aslında. Sözde katil yakalansa da azmettiriciler asla bulunamadı daha doğrusu bulunmadı. Tıpkı Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Tahir Elçi, Turan Dursun, Muhsin Yazıcıoğu suikastlerinde olduğu gibi...
6 notes
·
View notes
Text
İHD Hakkari ve kayıp yakınları Tahir Elçi için adalet talep etti
http://dlvr.it/TGVHGJ
0 notes
Text
SÜRGÜN KRAL
youtube
Her şeyden önce bize yaşattığı güzel futbol, goller, öldürücü pres, asistler, başta UEFA kupalar için minnet borçlu olduğumu ifade edeyim. Söylediklerinin hemen hemen tamamı doğru. Kendisine yapılanlar da hukuk dışı, haksızlık. Cemaat sempatizanlarına yapılanlar gibi. Hak yememe hassasiyeti de güzel ama bu hak yemediği anlamına gelmiyor. 1. Cemaat gibi bir Dr.Jekyll Mr.Hyde organizasyonuna aşık olma derecesinde güvenmeye devam etmek ciddi bir zaaf. Beşer şaşar, ama hala cemaat hakkında sadece olumlu şeyler söylemesi, yaptıkları kötülükler hakkında en ufak eleştiri getirmemesi, getirmişse görmedim, özür diliyorum, hak yemektir. Sempatizanlar için de geçerli bu söylediklerim. Cemaatin propagandalarıyla efsunlanmak insani zaaf ama ortaya çıkan, en azından bazı kollarına ait kötülükler ayyuka çıktıktan sonra eleştirmemek de HAK YEMEKTİR. 2. En büyük mağdur benim derken de HAK YİYOR Hakan Şükür. Bu ülkede 12 yaşında çocuklar öldürüldü, Kürt çocuklar. Berkin Elvan katledildi. Kaçakçı Kürt gençleri bombalarla parçalandı. Ceylan bombayla parçalandı. Annesi onun parçalarını eteğine topladı. Hrant Dink. Tahir Elçi herkesin gözü önünde katledildi. Diyarbakır zindanlarında PKK'nın temelleri atıldı. Ve daha niceleri. En büyük mağdur benim demek hak yemektir. Tahir Elçi'nin oraya YÖNLENDİRİLEN PKK militanlarının kurşunlarıyla öldüğünü iddia eden Halil Berktay da çok büyük hak yedi. Derin odakların yediği herzeleri en iyi bilenlerden biri olan, güçlü bir analitik zekası ve birikimi olan yetkin bir akademisyen, benim gibi bir fani bile o militanların, daha sıcağı sıcağına oraya yönlendirildiğini tahmin etmişken ki daha sonra da polislerin oraya yönlendirdiği ortaya çıktı, Halil Berktay gibi biri meczuplar gibi sayıkladı. Çok öfkeliyim. 3. Elbette hemen her konuda olduğu gibi, hak yemede, kazık yemede, rant yemede de bir hiyerarşi var. Hakan Şükür üst sıralarda olabilir ama en üst sırada değil. En büyük mağdur benim demek bir kısmını saydığım kurbanlara büyük haksızlık. 4. https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/ Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura. Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler. Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde. Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır. Bu nedenledir ki bir Müslüman, örneğin, kendi dininin, o dine inanmayana zorla öğretilmesine karşı çıkar. Dayatılmasından hazzetmez. Bunun, kulun hakkını ihlal ettiğine inanır.
0 notes
Text
SURGUN KRAL
youtube
Her şeyden önce bize yaşattığı güzel futbol, goller, pres, başta UEFA kupalar için minnet borçlu olduğumu ifade edeyim. Söylediklerinin hemen hemen tamamı doğru. Kendisine yapılanlar da hukuk dışı, haksızlık. Cemaat sempatizanlarına yapılanlar gibi. Hak yememe hassasiyeti de güzel ama bu hak yemediği anlamına gelmiyor. 1. Cemaat gibi bir şer örgütününe kanmak zaaf olabilir, beşer şaşar, ama hala cemaat hakkında, yaptıkları kötülükler hakkında en ufak eleştiri getirmemesi, getirmişse görmedim, özür diliyorum, bu da hak yemektir. Sempatizanlar için de geçerli bu söylediklerim. Cemaate kanmak insani zaaf ama bunca kötülüğü ayyuka çıktıktan sonra eleştirmemek, hatta peşinden gitmek de HAK YEMEKTİR. 2. En büyük mağdur benim derken de HAK YİYOR Hakan Şükür. Bu ülkede 12 yaşında çocuklar öldürüldü, Kürt çocuklar. Berkin Elvan katledildi. Kaçakçı Kürt gençleri bombalarla parçalandı. Ceylan bombayla parçalandı. Annesi onun parçalarını eteğine topladı. Hrant Dink. Tahir Elçi herkesin gözü önünde katledildi. Diyarbakır zindanlarında PKK'nın temelleri atıldı. Ve daha niceleri. En büyük mağdur benim demek hak yemektir. Tahir Elçi'nin oraya YÖNLENDİRİLEN PKK militanlarının kurşunlarıyla öldüğünü iddia eden Halil Berktay da çok büyük hak yedi. Derin odakların yediği herzeleri en iyi bilenlerden biri olan, güçlü bir analitik zekası ve birikimi olan yetkin bir akademisyen, benim gibi bir fani bile o militanların, daha sıcağı sıcağına oraya yönlendirildiğini tahmin etmişken ki daha sonra da polislerin oraya yönlendirdiği ortaya çıktı, Halil Berktay gibi biri meczuplar gibi sayıkladı. Çok öfkeliyim. 3. Elbette hemen her konuda olduğu gibi, hak yemede, kazık yemede, rant yemede de bir hiyerarşi var. Hakan Şükür üst sıralarda olabilir ama en üst sırada değil. En büyük mağdur benim demek bir kısmını saydığım kurbanlara büyük haksızlık. 4. https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/ Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura. Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler. Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde. Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır. Bu nedenledir ki bir Müslüman, örneğin, kendi dininin, o dine inanmayana zorla öğretilmesine karşı çıkar. Dayatılmasından hazzetmez. Bunun, kulun hakkını ihlal ettiğine inanır.
0 notes
Text
"Çocuklardaki ruh hali değişimi düzenli olarak takip edilmeli"
Fotoğraf: Sidar Can Eren – AA Amed Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, bünyesinde oluşturulan Diyarbakır Çocuk Hakları Odaklı Kriz Yönetim Ağı, deprem bölgesinde yürüttükleri çocuk hak temelli çalışmalara ilişkin Diyarbakır Barosu’nun Tahir Elçi Konferans Salonu’nda basın toplantısı düzenledi. Ortak rapor; Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği, Çocuk Çalışmaları Derneği, Çocuklar İçin Adalet…
View On WordPress
0 notes
Text
15:50
"Yorgunum; Çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var. Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğa, Düşmanlarım ulaşamazlar.." Tahir Elçi was a Kurdish lawyer and the chairman of Diyarbakır Bar Association. He was killed on 28 November 2015.
22 notes
·
View notes
Text
ÖLÜM TOPLASA DA ÇİÇEKLERİ ÇİÇEK DE TOHUM BİTER Mİ?..
11 notes
·
View notes
Text
Ne İzah Eder
Bildik cümlelerin anlamını yitirdiği bir zeminde, hayatın biçiminin, olgusunun, sınırları ve tüm albenisinin her nasıl yerle bir edildiğini izah neyle edilebilir? Kimselerin hiç ama hiçbir şeyi okumadığı, görmediği, sorgulamadığı gel gelelim herkesin bir biçimde fikirler öne sürebildiği bir zeminde o yalın çapraşık / kesintisiz çürüten yerin hakikatini her nasıl izah edebilir sıradan insan! Kimselerin değil bizatihi yönetim katının var ettiği bir halden, bir bütünlükten istikamet devşirilirken oluşturulan karanlığı kim nasıl izah edebilir sahici bir halde, nasıl? Bir yeni yüzyıl tiradı aralıksız yinelenip durulurken ezberlerle yarının iş bu şimdi içerisinde cürümlere rehin edilmesini ne izah ettirebilir. Bilindik aşina tahayyül ve tahlillerin kıyısında ezber edilmiş olan şeylerin yamacında bambaşka bir zeminin artık hakikat kılındığı yerde yaşıyoruz, elde var bir! Gerisinin çorap söküğü gibi geldiği belirli, belirgin bir teslimiyetçilik hali üstünden yaşam pratikleri mahvediliyor bu da iki. Bunları kapsayan, geliştiren ve deneyimi herkese eşit pay eden akımın o yeni ülke tiradının da bir biçimde yeni yüzyıl bahsinin de nasıl aralıksız bir yağmacılığı ihtiva ettiği zaten yaşanan güncelliğin sınırlarında kendiliğinden görünür kılınır.
Her güne içkin kılınan şiddet pratiklerini ne anlatabilir sahiden? Onca badire yaşanmamış gibi yapılırken duraksamadan yeniden biçimlenen kötülüğün bir günde birkaç on insan ya da hayvanı yok ettiği bir zeminde olağanın alt üst edildiği çürümeyi ne izah edebilir ki bu saniye, şu an. Tümüyle kendisinin sandığı dünyayı, önce kendisine, sonra düşman görüp saydıklarına daha sonra hayvanata, nebatiye karşı bir kırımla güncelleyen dünyanın tamı tamına yamacında bir yok edicilik şablonu altında yol nereye çıkacaktır ki, sahiden. Her halükarda insan olma erdeminin bariz bir yıkıma terk edildiği yerde onca ilerleme her neyi var edecektir! Sözde kurumsallaşan insan aklı, depolama alanlarının sınırsızlığı illa ki yaşama katılan yeni yaşlar, yaş alma hakkının güncellenmesi, destekler, yenilemeler ve bitimsiz araştırmalarla insanın geliştirildiği zikredilirken, daha yerküre üstünde birbirinin haklarını tam olarak göremeyenlere, anlamayanlara, sürekli çatışanlara bir umut söz konusu edilebilir mi? Hayat aleni bir biçimde paçavra kılınırken, cerahatle bir yarın imali söz konusu kılınırken, hakikat bambaşka şeyleri imal ederken / gösterirken yolun pek de matah bir zemine çıkmadığı aşikardır. Bu hallerle / bunca bariz tüketerek, yeniden yıkımı önceleyerek, hep yok ederek, aklı terk ederek hangi düzleme varılabilir? Zaten her şekilde halimiz ortadayken...
Bianet’ten aktaralım: “Diyarbakır Barosu 2018-2020 dönem Başkanı Cihan Aydın ve yönetim kurulu üyelerinin 24 Nisan Ermeni Soykırımı açıklaması nedeniyle TCK (Türk Ceza Kanunu) 301’den yargılandıkları davadan karar çıktı.
Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, Serdar Çelebi ve Tevfik Karahan mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı.
Aydın ve yönetim kurulu üyeleri Muhlis Oğurgül, Ahmet Dağ, Erhan Aytekin, Fırat Üger, Gazal Bayram Koluman, Mehmet Akbaş, Serdar Çelebi, Tevfik Karahan, Ömer Şeran ve Özgür Yılmaz Biçen ise hazır bulundu.
MA’nın haberine göre; savcı bir önceki duruşmada açıkladığını mütalaasını tekrar etti ve ceza istedi.
İddialara karşı ilk savunmayı Cihan Aydın yaptı. Aydın, Diyarbakır Barosu’nun çok kez hedef alındığını ve haklarında davaları açıldığını söyledi.
"Önce işaretleniyoruz sonra dava açılıyor"
Hedef gösterildikten sonra katledilen Baro Başkanı Tahir Elçi’yi hatırlatan Aydın, “Tahir Elçi önce işaretlendi, sonra öldürüldü" dedi.
Aydın'ın sözlerine müdahale eden mahkeme başkanı "Onların yeri burası değil" diyerek sözünü kesti.
Aydın ise "Evet, biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bu davanın yeri burası değildir. Bu dava buranın dışında gelişen olaylar nedeniyle açıldı. Önce siyaset, medya, kolluk tarafından işaretleniyoruz, sonra yargıya havale ediliyoruz" yanıtını verdi.
"Beşinci altıncı davayı açıyorsunuz"
"Ermeni Soykırımı" ifadeleri nedeniyle Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyelerine daha önce üç dava açıldığın, bu davalarda beraat kararı verildiğini hatırlatan Aydın, "Bu beraat kararları kesinleşti. O zaman neden 4, 5, 6'ncı davayı açıyorsunuz. O zaman hukuki öngörülebilirlik nerede kaldı? Konuşuyoruz hedef gösteriliyoruz, belediye başkanı seçiliyoruz hedef gösterilip, görevden alınıyoruz, tutuklanıyoruz, tehdit ediliyoruz. Bunlar olurken yargı neredeydiniz?" diye sordu. Bir kez daha Aydın’ın sözünü kesen mahkeme başkanı "Müdahale edeceğim" dedi.
Aydın ise "Müdahale etmeyin. 'Ermeni Soykırımı' dedik, dava açıldı, yine 'Ermeni Soykırımı' diyoruz. Bu bir fikirdir" cevabını verdi.
Aydın'ın savunmasının ardından diğer yargılanan diğer avukatlar, Ermeni Soykırımı ifadesinin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu ifade ettiler.
"Ermeni Soykırımı Osmanlı döneminde yaşandı"
Yargılanan avukatların beyanlarının ardından avukatları Mehmet Emin Aktar, Raci Bilici, Şeyhmus Bayhan, Cafer Koluman, Nahit Eren savunma yaptı.
Avukatlar, soykırımın Osmanlı devleti döneminde yaşandığını "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılamak" fiilinde belirtilen hiçbir kurumun o dönemde olmadığını vurguladılar.
Müvekkillerinin kullandığı ifadelerin "aşağılama" içermediğini, bir durumun tespiti olduğunu dile getiren avukatlar, müvekkillerinin beraatini talep ettiler.
Mahkeme verdiği kısa aranın ardından, Aydın ve yönetim kurulu üyelerinin ayrı ayrı beraatine karar verdi.”
Bildik cümlelerin anlamını yitirdiği bir zeminde, hayatın biçiminin, olgusunun, sınırları ve tüm albenisinin her nasıl yerle bir edildiğini izah neyle edilebilir? Yineleyerek, daimi bir biçimde Ermeni tabusu kılınan o büyük felakete dair bir tespiti / hakikatten bir kesiti anmak neden halen suçtur misal. Türkiye Cumhuriyeti denen olgunun varlığı söz konusu dahi edilemez bir zaman diliminde, bu ülkenin kökünden olagelen milyonlarca yurttaşın o sahneden paldır küldür el çektirilmesinin, canlarının tehcirle heder edilmesinin, kervanlar boyunca ya da bulundukları nahiye, mezra, köylerde infaz edilmelerinin ardılını sorgular olmak neden suçtur, onlar insan değil midir, yoksa! Değişimden, ilerlemeden, muasır ülke olup olmama halini arşınlamaktan helak olacak bir yerde, daha kökenleri buraya ait olagelen insanların hayatlarına dair sorgu / sual etmenin tabu kılındığı, suç bildirildiği bir zeminde yüz dokuz yıl sonra Ermeni’nin yarasına soykırım denilse ne olur, büyük acı dense ne yazar, gidenlerin farkına dahi varamayacak bir nobranlık / karanlık her günü kuşatırken. Diyarbakır Barosunun cesaretle, itinayla sunduğu, Kürdistan sathı mahallinin yıkımdaki payına dair sorgulamaları, adaletin tecellisi, en azından yitirilenlere karşı açık bir özrü var etme gayretinden neden çekinilir, hani herkes için bir yurttu burası, değil mi? Komşulardan en yakın, en uzak, en faydalı, en zararlı diye ayrıştırmanın gündelik bir hal ve eyleme dönüştüğü zeminde, dünya üstünde hepi topu on milyon, bu ülke sınırlarında da otuz beş / kırk bin dolayındaki bir halkın acısına dair konuşmak ne zaman söz konusu “301”lik olmaktan çıkartılacaktır, düşünür müsünüz...
Agos Gazetesinden aktaralım: “Büyükdere'deki Santa Maria Kilisesi'ne yapılan silahlı saldırıyla ilgili adliyeye sevk edilen 34 şüpheliden 25'i tutuklandı, 9 şüpheli hakkında ise adli kontrol kararı verildi.
IŞİD'in üstlendiği silahlı saldırıda 52 yaşındaki Tuncer Murat Cihan hayatını kaybetmişti.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından saldırının ardından başlatılan çalışmalarda 60 kişi gözaltına alındı. Şüphelilerden 26'sı sınır dışı edilerek, geri gönderme merkezine gönderildi. Olayla ilgili gözaltına alınan 34 şüpheli ise yoğun güvenlik önlemleri altında Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne getirildi.
Sağlık kontrolünden geçirilen şüpheliler ardından Çağlayan Adliyesi'ne sevk edildi. Şüphelilerin savcılık ifadelerini alması için 18 savcı görevlendirildi. Saat 11.00 sıralarında başlayan ifade işlemleri saat 20.00 sıralarında bitti.
İfadeleri alınan 34 şüpheliden 13'ü 'Örgüt üyeliği' suçundan, 21 şüpheli ise 'Örgüt üyeliği' ve 'Adam öldürmek' suçundantutuklama talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edildi.
Şüphelilerden 13'ü "Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" suçundan, aralarında katil zanlıları Amirjon Kholikov ile David Tanduev'in de bulunduğu 21 şüpheli ise "Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" ve "Tasarlayarak kasten öldürme" suçundan tutuklama talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine sevk edildi. Hakimlikçe 34 şüpheliden aralarında Amirjon Kholikov ile David Tanduev'in de bulunduğu 25 şüpheli "Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" ve "Tasarlayarak Kasten Öldürme" suçundan tutuklandı.
9 şüpheli hakkında ise adli kontrol kararı verildi.
Şüphelilerin nöbetçi sulh ceza hakimliğindeki işlemleri devam ederken savcılığın sevk yazısına ulaşıldı. Sevk yazısında, 28 Ocak'ta Sarıyer'deki Santa Maria Kilisesi'nde rahiple birlikte 31 kişinin pazar ayini yaptığı sırada, IŞİD terör örgütü üyesi şüpheliler Hamza kod adlı Amirjon Kholikov ve David Tanduev'in saat 08.20 sıralarında keşif yaptıkları kiliseye geldikleri aktarıldı.
Tanınmamak için siyah kıyafetler giyen ve yüzlerinde maske olan şüphelilerin, aracı yakın bir bölgeye bıraktıktan sonra 7,65 milimetre çaplı tabancalarla kilise kapısına geldikleri aktarılan yazıda, bu sırada maktul Tuncer Cihan'ın kiliseye girdiği, şüpheli Tanduev'in ayine katılanların en arka sırasında bulunan Cihan'ın kafasına tabancanın kabzasıyla vurduktan sonra hedef gözetmeksizin kilisedekilere ateş etmeye başladığı kaydedildi.
Yazıda, Tanduev'in Cihan'ı olay yerinde öldürdüğü anlatılırken, Tanduev'in kilisedekilere ateş etmeyi sürdürmek istediği ancak tabancanın zaman zaman tutukluk yaptığı, kilise duvarlarına isabet eden mermiler olduğu aktarıldı.
Tanduev'in kilisede yüksek sesle bir şeyler söylediği, kameranın sesli kayıt yapmaması ve kilisedekilerin ''anlaşılamayan yabancı bir dil'' diye tanımlaması nedeniyle ne söylediğinin tespit edilemediği kaydedildi.
Diğer şüpheli Kholikov'un da ayinde bulunanlara yönelik hedef gözetmeksizin ateş ettiği, tabancasının ara ara tutukluluk yaptığı ifade edilen yazıda, kilisede maktul Cihan dışında ölen ya da yaralanan kimse olmadığı, şüphelilerin kiliseden çıktıktan sonra geldikleri otomobille olay yerinden kaçtıkları vurgulandı.
Sevk yazısında, şüpheliler David Tanduev ve Amırjon Kholikov'un kaçış güzergahına yönelik yapılan arama çalışmaları kapsamında Sarıyer Bahçeköy-Kemerburgaz yolu üzerindeki ormanlık alanda şüphelilerin olayda kullandığı değerlendirilen tabancaya ait kabza, sürgü, şarjör, şarjör kapağı gibi materyaller ile kamufle amaçlı giydikleri kıyafetlerin ele geçirildiği kaydedildi.
Yazıda, şüphelilerin aynı araçla 20 ve 21 Ocak'ta gün içerisinde ve akşam saatlerinde kilise ve çevresinde keşif yaptıklarının değerlendirildiği anlatılarak, saldırganlarla hareket ettiği değerlendirilen şüpheliler Abdulaziz A, Rasul A, İslam M, Omadbek K. D. ve Temurbek M.U.E'nin 5 Ocak'ta İstanbul'dan Kayseri'ye giderek içeriği tespit edilemeyen ve örgütsel olduğu değerlendirilen toplantı, etkinlik yapmış olabilecekleri ifade edildi.
Sevk yazısında, olayda kullanılan aracın Abdullo Buriev ile 27 Kasım 2022'de Edirne'den Türkiye'ye giriş yaptığı, 29 Kasım 2022'de ise Rusya'ya gittiğinin değerlendirildiği belirtilerek, söz konusu aracın 23-24 Ocak'ta İstanbul Havalimanı ile Fatih civarında Shamsullo Radzhabov tarafından kullanıldığının değerlendirildiği, Radzhabov'un emniyet güçlerince yakalandığı ifade edildi.
Zanlıların telefon trafiği ile saldırıyı gerçekleştiren şüphelilerle diğer 32 şüphelinin bağlantılarına dair detaylara da yer verilen yazıda, "Mezkur saldırıya ilişkin açık kaynaklarda yer alan haberlerden DEAŞ terör örgütüne müzahir yayınlar yapan AMAK Medya isimli sitede 28 Ocak'ta 'Türkiye'nin İstanbul şehrinde İslam Devleti'nden 2 savaşçı tarafından Hristiyanlara ait bir kiliseye silahlı saldırı düzenlendi, bu saldırı İslam Devleti liderlerinin her yerdeki Yahudi ve Hristiyanları hedef alma çağrısına icabeten düzenlendi.' şeklinde paylaşım yapılarak, söz konusu eylemin DEAŞ terör örgütü tarafından üstlenildiği" ifadesi yer aldı.
Yazıda ayrıca Amirjon Kholikov ile bağlantılı olduğu değerlendirilen şüpheli Anderi Guzun'in, hakkında "Türkiye'de bulunan terör örgütü DEAŞ'ın sözde sorumlularından olan ve Türkiye'de eylem yapmak için kendisine bağlı unsurlara izin verdiği" şeklinde bilgiler bulunan ''Adam Abu-Darrar Al-Shishani'' kod adlı kişi olduğunun değerlendirildiği aktarıldı.”
Devletlinin bir biçimde cezasızlık politikasıyla taltif ettiği, çoğu zaman göz yumduğu bir dönem “ılımlı, muhafazakar, öfkeli çocuklar” diye geçiştirdiği / bunu dile getirebildiği ol yapılanma bir kere daha hedefteki ötekinin değil doğrudan bir Türk’ün canına kast eder. Göz ardı olunan Hristiyan halkına yönelik aralıksız sürdürüle durulan ötekileştirme bahsi içerisinde bir toprak parçasındaki yaşam idesine sahip olmak bir kere daha imkansız kılınmak istenir alenen. Bir pazar günü ortalık yerde, onca kameranın gözetiminde habersiz kuşun dahi uçurulmadığından dem vurulan bir zeminde, bir cana, bir mabet içinde kıyılır. Göz ardı olunan yaşam pratiğinin bir biçimde yerle bir edilmesinin zemini bir kere daha yoklanır. Bütünüyle şablonla kesilmiş gibi hakikat bir yerlerden sökün ederken, bunların bu ülkede yaşamanın tuzu biberi olduğundan bahisler, x sosyal medya platformunda kimi münazaralar içerisinde goygoy malzemesi kılınır. Hayatın berhava edilip, bir inancın sistematik bir biçimde dışlandığı, bunun da ister Ermeni, ister Rum ister Katolik, İtalyan, Fransız o bu ya da şu olsun bir biçimde yeniden imal edildiği bir zeminde hayatın mahvedilmesinin goygoy bahsi olmaz. Olmayacaktır da. Piyonların var ettiği, kimi makamların ister dolaylı ister doğrudan el altından yol verip, zemin sağladığı nefret ve ayrımcılık bu ülkenin asıl yüzünü görünür kılar bir kere daha. Kendi kimliğini taşıyanları dahi dışlayan, hedefe rahatça koyabilen bir aklın karşısında kelimeler mucizeyi bildirmeyecektir. Bu ülke çürümeye devam ediyor tüm önyargı halleriyle, vurdumduymazlık çehresiyle, nicesiyle nice haliyle. Biliniz yani öyle...
Bildik cümlelerin anlamını yitirdiği bir zeminde, hayatın biçiminin, olgusunun, sınırları ve tüm albenisinin her nasıl yerle bir edildiğini izah neyle edilebilir? Tümüyle garabetlik bir haller toplamında, cürmün birbiri peşi sıra yinelendiği bir zeminde, nefreti ve kinin tam ve eksiksiz oyun kurucu ilan olunduğu bir sahada yaşamın ehven ile olan kesişimine ketler vurulmaya devam olunuyor. Hakikat bir yerlerde sökün ederken, gerçekliğin peşini kovalayabilen, artık bir illüzyon halini almış demokratik, eşit, adil bir hukuk devleti bahsi ve söyleminin kadük kaldığı, geçersiz ilan olunduğu bir zeminde o hayat imgesi kurtarılmayı bekliyor. Şeriatın dahi masaya çağrıldığı, hakkaniyet kavramını altüst eden bir yönlendirmeyle düşmanlaştırma mitinin her gün yeniden kurumsallaştırıldığı bir yer, bir zeminde gündelik yaşam kırıma uğruyor kimseler farkında değil. Her durumda başka, bambaşka bir yaranın yolunun açıldığı, zeminin kolaçan edildiği bir sahnede bunca can kırığı, bu kadar afaki sınamanın ortasında bir kez olsun elimizden kayıp gideni fark etme çabasında ortaklaşabilecek midir, bu ülke? Meselemizdir, mesel bildiğimizdir. İlginize...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Emrah GÜREL – AP Photo
#mesel#arzihal#türkiye gerçekliği#başka ülke#yıkım#yok edicilik#soykırım#ermeni#tabu#kök salmış hakikat#çürüme#devlet nedir!#demokrasi101#santa maria kilisesi#baskın#daeş#saldırı#terör#yok etme#ülke nereye!#şeriat#kötülük mefhumu#anarşizan#meram#durum#güncel#hayat hakkı#hayat101#türkiye#hayat akarken
2 notes
·
View notes
Text
em te ji bîr nakin.. / seni unutmayacağız..
tahir elçi
25 notes
·
View notes
Text
Tahir Elçi, ölümünün yıl dönümünde vurulduğu yerde anıldı
http://dlvr.it/TGS0QP
0 notes
Photo
Babam öldü. Gökyüzü yere indi. Babam, sustuğu bütün sözleri götürdü. Toprağın gökyüzünden büyük olduğunu o gün öğrendik...
- Şükrü Erbaş Katledilişinin
3. Yılında Saygıyla ve Özlemle... #TahirElçisiz3Yıl
51 notes
·
View notes
Text
“Sızlar bir yerlerin
Adsız ve kayıp
Sızlar, usul-usul, dargın,
Ve kan tadında bir konca,
Damıtır kendini mısralarınca...”
#AhmedArif
#TahirElçi 🙏
28 notes
·
View notes