#tahir elçi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Artakalan
Duraksamadan yitip gidiyor zaman. Hızlandırılmış devrin suna geldiği teknolojik ilerleme bütünüyle insani olanı zehirleyen bir kısır döngüye esir etti insanlığı. Her şekilde tükenen, tüketmenin salık verildiği, tükenişin konuşulmadığı bir zemin var ediliyor. Her şey elden kayıp gidiyor. Her şekilde zamanın yitimi önemsizleştiriliyor. Geri sayımlar biterken tam da yeni bir yıla girişin bildirildiği dakikadan başlayarak koca bir üç yüz altmış beş gün altı saatin yeniden sıfırlanmasına geçiliyor. Yaşatılan, yara edilmiş, bünyede kalıcı kılınan harap viran etme hamlelerinin, her defasında duvara toslayan umutların, bunca açık bir hal ve şekilde çürümeyi önceleyen, aklı lağveden, eylemi hiç kılan, acıyı, yergiyi, yıkımın binbir türlüsünü icraat diye pay edenlerin gözetiminde hayatın eksik konulması gerçekliği karşımızdadır. Bir yıl daha devrildi. 2024’ün de önceki yılları aşan, onlardan aşağı kalır hiçbir yanı olmayan tahakküm, tehdit, ezme, biçme ve yok saymalara fon sayıldığı bir zeminde olduğumuz kayıt altına alındı bir kere daha. Duraksamadan akıp giderken zaman, geriye bir yirmi dört saatliğine, bilemediniz kırk sekiz saatliğine konuşulan, anılan, görülen tüm o yaralardan izler kaldı. Bir koca sene daha geçip gitti, elimizde kalanın yaşatan bir yerin artık ötesinde bir cendereye doğru seyrüseferine devam olduğunu görüyoruz. Tümüyle ol benliğinden saymadıklarına nasıl bir hayatı reva gördüğünü, zaman tükenirken elimizden burada yaşayan sıradan insanların hayatlarından neler alıp götürdüğünü, neleri eksilttiğini nasıl bir cendereye sıkıştırdığını görmek için bu not var ediliyor. Bir koca yıldan artanın o katran karanlığına enikonu saplanmış olan yeni ülke tiradının bir evi nasıl talan ettiğinden birkaç örnek sizleri bekliyor. Tümüyle yalın bir halde, halden anlamayanların var ettiği ol kötücül sarmalın ortasında un ufak edilmiş hayatlardan birer kesiti sizlere sunuyoruz. En azından unutmamak için, unutulmamak için, sahiden “görmeniz” dileğiyle...
19 Ocak 2024 ::: Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz
“19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.”
28 Ocak 2024 ::: Büyükdere Santa Maria Kilisesi’nde Silahlı Saldırı
“Kötülüğü bir normatif kılanların aralıksız olarak nefreti yaygınlaştırma gayretine düşen, yazsak en az on parti, söylesek en azından milyonlarca insan tarafından desteklenen / yönlendirilen ocaklar, dernekler, siyasi denile gelirken bildiğiniz çeteleşmiş ari ırk sevdalısı zümreler vesaireler vesaireler etraflıca bu karanlığı yenilerken kim Tuncer Murat Cihan’ın hesabını verecektir sahi ama sahiden de! Düzeni var eden temsilin, bir yandan olayı gizlilik örtüsü ile kapatmaya teşne olması bir yandan da o salyalar saçarak nefretini kusmaya devam diyen yapıların üstün körü olayı, cinayeti (adı üstünde) geçiştirmeye çalıştığı zeminde kim güvende olabilir sahi ama sahi.”
13 Şubat 2024 ::: İliç Maden Faciası
“Kamusal alanı, parası gelsin de ne isterlerse onu yapsınlar diyerek peşkeş çekebilen zihni garabetlik aklın yıllar yılıdır görmezden geldikleri bir kere daha ihmaller zinciriyle birleşip dokuz insanın canından olmasına neden olur. Kanada / ABD ortaklı şirketin çekip gitmesinin, madenin lafta kapatıldığı bildirilirken, taşeron firmanın işçileri bu haldeyken o saha tekrardan mesaiye çağırabildiği bir zeminde yaşanan her şey biyofaşizmin de sınırlarını bildirir. Can almalar, yok etmeler sadece insana değil doğrudan doğruya hayatı var eden, edecek olan doğanın kendisine karşı bir tahribatı süreğen kılarak, toprağa ve su kaynaklarına sızıp sızmadığı henüz kestirilemeyen bir siyanür sızıntısı karşısında sessizliği muhafaza ederek yok etmelerin bir başka evresine ilerlemek meselesini ihtiva eder.”
21 Şubat ::: Dünya Anadil Günü
“Bugünün ülkesinde, bir kelaynak sürüsü kadar bırakılmış Süryani halkının, Ermeni, Rum, Yahudi, Kıpti gibi pek çok farklı inanç ve dile haiz insanların ortak istenci de bir kere daha günyüzü bulur. Türkiye Cumhuriyetinin var ettiği Türkçe sınırlarının ötesinde kendisinin yaşamasındaki bir temel olan dilini, yaşam pratiklerini, her anlamda iletişim ve diyalektik bağları muhafaza edebilmek. Hiç bitimsiz bir kısır döngü tartışması içerisinde unutuşa terk edilmek istenen o ötekinin asli unsur olduğu gerçekliğini göz ardı etmeden sahiden de hakkı tanzim edebilmek mesel edilmeyecekse, onca eşit yurttaşlık lafzı boş laftan ötesi olmaz, değil mi?”
08 Mart ::: Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal’dan Irkçı Ayrımcılık
“Ayrımcılığı, iktidar ve üyelerinin suna geldiği kini bir hal bir şekilde yeniden sahip çıkarak kurumsallaştıran, bunu sözüm ona muhalif bir kimliğin içine yedirebilen bir temsilde, Türk dışında kalakalan insanların hali nice olacaktır? Dönüşüm nam yenileme, giderek bir Nazi Almanyası haline savrulurken, baş efendiden, mimli nam faşistine eyledikleri yetmezken bir de kendini eşitlikçi, adil, hakkaniyetli bir demokrat olarak bildiren bir yapıdan çıkagelen bu tahayyül, şimdi şu aşağıda okuyacak olduğunuz bahis söz konusuyken bu ülke gün yüzü görebilir mi?”
04 Nisan ::: 17 Yaşındaki Süleyman Ç’ye Polis İşkencesi
“Bir çocuğa işkence edip, kafasında kırıklarla birlikte mahpusa yollayabilme iradesindeki sakatlıktır sorun. Bütünüyle birbirinin benzeri olagelen bir tavır silsilesi içerisinde Bakur Kürdistan’ı coğrafyasında hakkın da hukukun da telef edilmesi haline bunca canhıraş çabadır misal sorun. Anlatılan ile yaşananların arasındaki derin yar, o kör karanlıklarda nice hayatın gasp edilebildiği bir ülke gerçekliği söz konusuyken asıl nerede komşuluğun / eşit yurttaşlığın / hürriyet ve adaletin gasp olunabildiğinin / eksikliği ya da hiç var edilmemesinin meselidir misal sorun. Kim nasıl verecektir bunca ağır vebal, yıkıcılığın hesabını değil mi?”
24 Nisan ::: Medz Yeghern
“109 yıl sonra, her şeyi en baştan anlatmaya gerek kalmadan bir kere olsun özür dilemenin dahi çok görüldüğü bir zeminde, hayatta kalmaya çalışıyoruz. 109 koca yıl sonra, bir hale, bir nedene bağlı kalmaksızın bu toplum için hedef kılınabilecek bir güruh olarak anılmaktan, bariz sinkaf / hakaret / tehditlere maruz bırakılmaktan illallah ediyoruz. Kaybettirme politikasından, devletin tüm kesimleriyle birlikte bir nefret objesi olarak başta Ermeni olmak üzere azınlıkların hepsini birden gözüne kestirdiği bir zeminde yıkımın sadece burada yaşamakta olanlara değil silsile halinde herkeslere, her bir ötekisi olarak anılana denk gelebileceğini biliyoruz. Biraz da bunun için Nisan 24’ün önemini, ol yok etme saiklerinin sunduğu perspektifin korkunçluğuna dikkat çekmek istiyoruz. Tümüyle, belirgin ve doğrudan zamana yayılarak bir tehdit olarak bilinen, görülen Ermeni yarasıyla bir başına bir asrı ve dokuz koca yılı geride bırakıyor. Yüzleşmek bir yana sorgulamak öte yana, inkarı kenara terk edip, ikrarla, iktidarın var ettiği / kendisine eşlikçi kıldığı ırkçı hiziplerin nefretine rağmen bir yaranın varlığı unutulmasın diye tüm bu serzenişler. Kenara yazılmış olagelen bir ağıdın, bir mendilin, bir tek kare sararmış ol fotoğrafın ardından çıkagelen nice hikayenin hatırına, unutmadık, unutturmayacağız.”
09 Mayıs: Normalleşme Mi Kutuplaşma Mı?
“Ilımlılık, yumuşama derken, Taksim’in 1 Mayıs’ta yeniden kapatılmasından, asgari ücretin un ufak haline rağmen halen Temmuz ayında en ufak bir iyileştirmenin dahi söz konusu edilmeyecek ilan edilmesinden, tantana arasında hazır paketlerden birisine iliştirilmiş herhangi bir durumda fikrini beyan edeni, sözünü savunanı “mihrak”, “ajan” ilan edebilecek bir cüretin tezgah altında pişirildiği bir zeminde doğru nereden başlar. Bir yer, bir zeminde hakikate ne ara sıra gelir?”
17 Mayıs ::: Kobani Davası ::: Mahkeme, Yargılanan 24 Sanığa Toplamda 407 Yıl 7 Ay Hapis Cezası Verdi.
“Normalleşme, ılımlılık, hataların telafisi, yeniden yurttaşın sözünün dinleneceği zikredilen bir zamanda, yeniden Kürd halkının savunageldiği değerler, siyaset, barışa dair söylem ve eylemlerin yekunu, Kobane gibi hedef kılınmak isteniyor. Bu uğurda, asırdır var edilmiş fecaat ötesi yanlışlarda ısrarın devam olunacağı bir kere daha baş efendi eliyle teyit ediliyor. Daha ötesi olmadığı malumken, kalkıp hak gasplarına itirazların reddiyesi için cephe açılmaya çalışılıyor. Malum ırkçı hizbin başı bir siyasi çetenin lideri kalkıp milyonların iradesi olan bir temsilin ivedilikle kapatılmasını talep edebiliyor. Dahası kendi içlerindeki malumun ötesi bir ismin o ithamname kısmını kaleme aldığı gizliden değil açıktan zikrediliyor. Bu düşmanlaştırma miti devam olunurken hakikatin her ne olduğu unutturulmaya çabalanıyor. Gültan Kışanak’ın dediği gibi tahliyeye değil (bu ülkenin) özgürlük ve barışa ihtiyacı olduğuna aymak için daha kaç sınama gerekiyor. Bütünüyle korku / yıkıcılık / kin ve nefretle atılan adımlar karşısında kaç “Kobane” sınavı ülkede var edilecektir, düşünür müsünüz?”
02 Haziran: SOCAR'ı Protesto Eden Filistin İçin Bin Genç'ten 13 Kişi Gözaltına Alındı
“Bir yandan baş efendinin Hamas Anadolu’yu da savunuyor benzetmesi, diğer yanda kapalı kapılar ardında çıkagelen kirli bir ticaretin tezgahta devam olunması. Hangisi doğru, hangisi gerçek olagelen tavrıdır bu yönetimin? Terörü var ederken elini korkak alıştırmayan, kendisinden saymadığına öteki, hain, mihrak, düşman, başı ezilecek yılan ve daha bir dolu benzetmeyi var ederken muktedir ve yeni ülkesi, onca imdat çığlığını sahiden önemsiyor mudur? Önemsiyor olsa Socar nam kan ile petrolü birleştiren bir karanlık odağın arkasını korur mu? Sırf bu kirli ticaret eksenine izin verilmesin denildiği için, insanların meram eyledikleri Filistin’e dikkat çekmeye çabaladıkları için on üç insan gözaltına alınır mıydı? Hemen arkasından bizatihi Akp eliyle var edilmiş bakınız biz de telin ediyoruz yollu İsrail Konsolosluğu önündeki ol tepkime ile var edilmiş cerahat / yıkıcılık ve adıyla sanıyla devletin terörü yurttaşlarına karşı koz olarak kullanmasının akıbeti nice olacaktır?”
14 Haziran: Tahir Elçi Davası:Sanık Polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi Hakkında Beraat Kararı Verilir
“Dokuz yıl öncesinde var edilmiş olagelen cinayetin üstünün her nasıl / hangi hamlelerle kapatılmak istendiğini de göstere gelen ol kayıtsızlık, göz ardı etme hali, Kürdün de hakkının geçersiz kılındığı bir zemini ifşa eder. Uğur Kaymaz, Baran Tursun, Nihat Kazanhan, Mazlum Turan, Kemal Kurkut, Helin Hasret Şen, Ceylan Önkol gibi ilk elden akla gelen nice kırımın, cinayetin ardındaki o kolluk kuvveti asker-polis olduğunda yargının sessizliği, kararları alelacele vermesinin türevi bir hal Tahir Elçi davasında da kendisini yeniden belirgin bir biçimde göstere gelir. Adalet kavramının boşa düşürüldüğü bir zeminde bir asırdan uzunca süredir var edilen eşitlik mücadelesi de, kırk küsur yıldır devam olunan çatışma / savaş / yıkım ve terör olgusunun da her şeyi yerinde saymaya devam eden bir ülkeyi gösterdiği muhakkaktır. Kürd sorununun çözümünü değil bu kalıcı kördüğüm çözümsüzlüğü hattını diri tutarak, acıları / yaraları / yıkımları daim bir biçimde yineleyerek hangi yaraya merhem olunabilir ki, olunur ki!”
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: From Doodles Series – Gençay AYTEKİN
#mesele#meram#arzihal#günce#almanak#genel geçer#yıkıcılık#tahakküm#türkiye gerçekliği#başka türkiye vardır#yıl değerlendirmesi#nihai#anlam#santa maria latin kilisesi#hrant dink#buradayız ahparig#iliç maden faciası#ayrımcılık#afyon#kötülük sarmalı#nefret söylemi#tahir elçi#kobani#siyasi tutsaklar#dem parti#siyasa#bakur kürdistan#socar#azerbaycan#kötülük temsili
0 notes
Text
Özgür Özel, Tahir Elçi'yi Anma Etkinliğinde Açıklamalarda Bulundu
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in Tahir Elçi’yi Anması 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde, basın açıklaması sırasında hayatını kaybeden eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, yaşamını yitirdiği yer olan Dört Ayaklı Minare önünde anıldı. Bu anma etkinliğine, Tahir Elçi’nin eşi ve CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi ile eski Diyarbakır Baro…
#Özgür Özel#çözüm süreci#Barış#Cumhuriyet Halk Partisi#Diyarbakır#hukukun üstünlüğü#siyasi çıkar#Tahir Elçi#toplumsal barış
0 notes
Text
Diyarbakır Barosu’ndan Tahir Elçi Davasıyla İlgili Tepki: “Cezasızlık Politikası Devam Ediyor”
Diyarbakır Barosu, 28 Kasım 2015 tarihinde suikasta kurban giden Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin dava dosyasına ilişkin önemli bir açıklama yaptı. Baro, dava sürecinde verilen beraat kararına yönelik istinaf taleplerinin reddedilmesine sert tepki gösterdi ve yaşanan gelişmeleri eleştirdi. "Cezasızlık Politikası Sistematik Bir Şekilde Devam Ediyor" Diyarbakır Barosu, Tahir Elçi’nin öldürülmesinin ardından geçen süreçte cezasızlık politikasının sistematik bir şekilde sürdüğünü vurguladı. Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Kameralar önünde gerçekleşen Tahir Elçi suikastının yaşandığı ilk andan bugüne kadar cezasızlık politikası sistematik bir şekilde devam etmektedir. İstinaf sürecinde verilen bu kararı da cezasızlık sürecinin bir parçası olarak gördüğümüzü ifade etmek isteriz. Cinayetin aydınlatılması konusunda soruşturma ve kovuşturma makamlarınca yapılması gereken araştırmalar, Elçi ailesinin avukatları ve hukuk kurumları tarafından talep edilmesine rağmen dikkate alınmamış ve alınmamaya devam etmektedir.” "Hakikati Karartma Girişimleri Ciddiye Alındı" Baro, yargılama sürecinde yaşanan hukuksuzluklara da dikkat çekti. İtirafçıların ifadelerine rağmen gerekli adımların atılmadığını belirten açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Yargılama sürecinde, itirafçıların ifadeleriyle ortaya çıkan hakikati karartma girişimleri ciddiye alınmış, ancak kovuşturma makamlarınca gerekli adımlar atılmamıştır. Biz, Tahir Elçi dosyasındaki cezasızlık tutumunu kabul etmediğimizi ve hukuki sürecin takipçisi olmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.” "Adalet Arayışı Devam Edecek" Diyarbakır Barosu, Tahir Elçi’nin adalet arayışındaki kararlılığını bir kez daha yineledi. Hukuki sürecin sonuna kadar takipçisi olacaklarını vurgulayan Baro, Elçi ailesinin yanında olduklarını ve bu davanın peşini bırakmayacaklarını belirtti. Tahir Elçi’nin adının adalet mücadelesiyle anılmaya devam edeceğini ifade eden Diyarbakır Barosu, toplum vicdanındaki yarayı kapatacak gerçek bir adalet talebini sürdürme çağrısını yineledi. Read the full article
0 notes
Text
Hakkari Barosu’ndan Tahir Elçi için adalet çağrısı
http://dlvr.it/THBdmK
0 notes
Text
SÜRGÜN KRAL
youtube
Her şeyden önce bize yaşattığı güzel futbol, goller, öldürücü pres, asistler, başta UEFA kupalar için minnet borçlu olduğumu ifade edeyim. Söylediklerinin hemen hemen tamamı doğru. Kendisine yapılanlar da hukuk dışı, haksızlık. Cemaat sempatizanlarına yapılanlar gibi. Hak yememe hassasiyeti de güzel ama bu hak yemediği anlamına gelmiyor. 1. Cemaat gibi bir Dr.Jekyll Mr.Hyde organizasyonuna aşık olma derecesinde güvenmeye devam etmek ciddi bir zaaf. Beşer şaşar, ama hala cemaat hakkında sadece olumlu şeyler söylemesi, yaptıkları kötülükler hakkında en ufak eleştiri getirmemesi, getirmişse görmedim, özür diliyorum, hak yemektir. Sempatizanlar için de geçerli bu söylediklerim. Cemaatin propagandalarıyla efsunlanmak insani zaaf ama ortaya çıkan, en azından bazı kollarına ait kötülükler ayyuka çıktıktan sonra eleştirmemek de HAK YEMEKTİR. 2. En büyük mağdur benim derken de HAK YİYOR Hakan Şükür. Bu ülkede 12 yaşında çocuklar öldürüldü, Kürt çocuklar. Berkin Elvan katledildi. Kaçakçı Kürt gençleri bombalarla parçalandı. Ceylan bombayla parçalandı. Annesi onun parçalarını eteğine topladı. Hrant Dink. Tahir Elçi herkesin gözü önünde katledildi. Diyarbakır zindanlarında PKK'nın temelleri atıldı. Ve daha niceleri. En büyük mağdur benim demek hak yemektir. Tahir Elçi'nin oraya YÖNLENDİRİLEN PKK militanlarının kurşunlarıyla öldüğünü iddia eden Halil Berktay da çok büyük hak yedi. Derin odakların yediği herzeleri en iyi bilenlerden biri olan, güçlü bir analitik zekası ve birikimi olan yetkin bir akademisyen, benim gibi bir fani bile o militanların, daha sıcağı sıcağına oraya yönlendirildiğini tahmin etmişken ki daha sonra da polislerin oraya yönlendirdiği ortaya çıktı, Halil Berktay gibi biri meczuplar gibi sayıkladı. Çok öfkeliyim. 3. Elbette hemen her konuda olduğu gibi, hak yemede, kazık yemede, rant yemede de bir hiyerarşi var. Hakan Şükür üst sıralarda olabilir ama en üst sırada değil. En büyük mağdur benim demek bir kısmını saydığım kurbanlara büyük haksızlık. 4. https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/ Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura. Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler. Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde. Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır. Bu nedenledir ki bir Müslüman, örneğin, kendi dininin, o dine inanmayana zorla öğretilmesine karşı çıkar. Dayatılmasından hazzetmez. Bunun, kulun hakkını ihlal ettiğine inanır.
0 notes
Text
SURGUN KRAL
youtube
Her şeyden önce bize yaşattığı güzel futbol, goller, pres, başta UEFA kupalar için minnet borçlu olduğumu ifade edeyim. Söylediklerinin hemen hemen tamamı doğru. Kendisine yapılanlar da hukuk dışı, haksızlık. Cemaat sempatizanlarına yapılanlar gibi. Hak yememe hassasiyeti de güzel ama bu hak yemediği anlamına gelmiyor. 1. Cemaat gibi bir şer örgütününe kanmak zaaf olabilir, beşer şaşar, ama hala cemaat hakkında, yaptıkları kötülükler hakkında en ufak eleştiri getirmemesi, getirmişse görmedim, özür diliyorum, bu da hak yemektir. Sempatizanlar için de geçerli bu söylediklerim. Cemaate kanmak insani zaaf ama bunca kötülüğü ayyuka çıktıktan sonra eleştirmemek, hatta peşinden gitmek de HAK YEMEKTİR. 2. En büyük mağdur benim derken de HAK YİYOR Hakan Şükür. Bu ülkede 12 yaşında çocuklar öldürüldü, Kürt çocuklar. Berkin Elvan katledildi. Kaçakçı Kürt gençleri bombalarla parçalandı. Ceylan bombayla parçalandı. Annesi onun parçalarını eteğine topladı. Hrant Dink. Tahir Elçi herkesin gözü önünde katledildi. Diyarbakır zindanlarında PKK'nın temelleri atıldı. Ve daha niceleri. En büyük mağdur benim demek hak yemektir. Tahir Elçi'nin oraya YÖNLENDİRİLEN PKK militanlarının kurşunlarıyla öldüğünü iddia eden Halil Berktay da çok büyük hak yedi. Derin odakların yediği herzeleri en iyi bilenlerden biri olan, güçlü bir analitik zekası ve birikimi olan yetkin bir akademisyen, benim gibi bir fani bile o militanların, daha sıcağı sıcağına oraya yönlendirildiğini tahmin etmişken ki daha sonra da polislerin oraya yönlendirdiği ortaya çıktı, Halil Berktay gibi biri meczuplar gibi sayıkladı. Çok öfkeliyim. 3. Elbette hemen her konuda olduğu gibi, hak yemede, kazık yemede, rant yemede de bir hiyerarşi var. Hakan Şükür üst sıralarda olabilir ama en üst sırada değil. En büyük mağdur benim demek bir kısmını saydığım kurbanlara büyük haksızlık. 4. https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/ Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura. Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler. Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde. Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır. Bu nedenledir ki bir Müslüman, örneğin, kendi dininin, o dine inanmayana zorla öğretilmesine karşı çıkar. Dayatılmasından hazzetmez. Bunun, kulun hakkını ihlal ettiğine inanır.
0 notes
Text
"Çocuklardaki ruh hali değişimi düzenli olarak takip edilmeli"
Fotoğraf: Sidar Can Eren – AA Amed Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, bünyesinde oluşturulan Diyarbakır Çocuk Hakları Odaklı Kriz Yönetim Ağı, deprem bölgesinde yürüttükleri çocuk hak temelli çalışmalara ilişkin Diyarbakır Barosu’nun Tahir Elçi Konferans Salonu’nda basın toplantısı düzenledi. Ortak rapor; Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği, Çocuk Çalışmaları Derneği, Çocuklar İçin Adalet…
View On WordPress
0 notes
Text
15:50
"Yorgunum; Çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var. Yine de yaşamaktan duyduğum mutluluğa, Düşmanlarım ulaşamazlar.." Tahir Elçi was a Kurdish lawyer and the chairman of Diyarbakır Bar Association. He was killed on 28 November 2015.
22 notes
·
View notes
Text
ÖLÜM TOPLASA DA ÇİÇEKLERİ ÇİÇEK DE TOHUM BİTER Mİ?..
11 notes
·
View notes
Text
Hak, Adalet, Yara
Müştereken bir hayat imgesinin savunula geldiği bir zemin unutturuldu. Olan biten bütün o gümbürtü içerisinde, madun siyaset aktörlerinin var ettiği her şey bir açmazlar silsilesini var etti, ediyor. Birdenbire değil doğrudan incelikli bir işçilikle özene bezene bir tahayyül ve eylem toplamında o müşterek hayat imgesinin savunulması imkansız konuluyor alenen ve kesin. Tümden ve doğrudan içselleştirilmiş bir kötülüğün sofrasında yenilip yutuluyor her gün, her şeyimiz. Lafa geldi mi her şeyin mükemmel. İcraata düşüldü mü ya yan çizip geçiliyor yahut da topyekun bir hezimet tezgahta dönüştürülüyor. Müştereken bir hayatın savunulması imkansız konulmak isteniyor. Her şekilde ve doğrudan ol icraatlar silsilesini yineleyerek son yirmi bir yıl ve birkaç aydır ak parti tam da bu minvalde bir rotayı iş bu ülkenin istikameti kılar. Duraksamak nedir bilinmeden, durmak yok yola devam şablonu, söz dizimini haklı çıkartarak vahamet tablosunu bir ülkenin yegane istikameti kılar. Olan, biten, var edilmiş tüm hakların, adalet mefhumunun, hürriyet talebinin, eşitlik imgesinin ve daha nicesinin kökünün kazılmasıdır.
Toplumsal dönüşümü mutlak teslimiyet üstünden kuran / kurgudan hakikate eviren aklın sunduğu her şey bütünüyle / basbayağı bariz bir müşterek kırımına da imkan verdiğinden bahis açmak mümkündür. Son yirmi bir yıldır icrasına düşülenlerin, hak ve adalet kavram ve idelerinin altının enikonu oyulması neticesinde kadük, garabet bir hal / eksen kılınır iş bu menzilde. Hak kavramı yerle yeksan edilirken, hukuk sade suya tirit bir laf kalabalığı kılınır. Demokrasi sizlere ömür kılınırken, seçim / sandık irade beyanı diye çıka gelirken o muktedir, daha birkaç ay içinde kayyım hamlesi çıkagelir. Ne soruşturmalar biter ne de kovuşturmalar ve arkası yarın kuşağında ip gibi dizilmiş olagelen yalanlardan mülhem ol ithamlar silsilesi. Tümüyle ve doğrudan doğruya bir itham müessesi, yaftalama silsilesini takip eden linç çemberleri var edilir. Adaletin, hakkaniyetin işlevsiz konulduğu zemindeki ol yansı, tükenmeye yüz tutmuş insanlığı, derdest olunmuş müştereklerimizi göstere gelir. İki haber aktaralım, birbirinden bağımsız düşünülemeyecek olagelen o tehdit döngüsünü bir biçimde adalet kavramının çarçur edilmesinde hangi evreler arşınlanıyor bilmek isterseniz, buyurunuz.
Bianet’ten aktaralım: “Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin daha önce yargılanan ve hüküm giyen 5’i polis 12 kişinin yargılandığı dava bugün savcı Süleyman Erturan esas hakkında mütalaa verdi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen beşinci duruşmaya başka suçlardan tutuklu Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Erhan Tuncel, Tuncay Uzundal, Yasin Hayal ve Zeynel Abidin Yavuz bulundukları cezaevlerinden, Adem Sağlam, Ersin Yolcu ve Ogün Samast da bulundukları illerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Duruşmada Hrant Dink ailesini avukat Hülya Deveci ve Sebu Aslangil temsil etti.
Savcı Erturan, mütalaasında firari sanıklar Faruk Sarı ve Yahya Öztürk’ün dosyalarının tefrik edilmesini ve yeni esasla dosya açılmasını;
Ahmet İskender, Erhan Tuncel, Ersin Yolcu, Tuncay Uzundal, Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz ve Ogün Samast’ın üzerindeki ‘örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekle’ suçunun zaman aşımı nedeniyle düşürülmesini;
Adem Sağlam’ın Hrant Dink’in öldürülmesinde mahkumiyete yeterli delil bulunmadığından kasten öldürme, ihmali davranışla kasten öldürme ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlarından beraatını ancak örgüt üyeliğinden (FETÖ) cezalandırılmasını talep etti. Sağlam için 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis istedi.
Yılmazer ve Akyürek'e 'Anayasayı ihlal' suçlaması
Savcı Erturan eski emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek içinse ‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis talep etti. Savcı ceza talebini şöyle gerekçelendirdi:
“…Hrant Dink Cinayetinden öldürme yelemi boyutunda sorumlu tutularak cezalandırılmalarına karar verildiği, sanıkların FETÖ/PYD Silahlı Terör Örgütünün yönetici ve üye olmaları nedeniyle örgütün amaç ve çıkarları doğrultusunda ortak hareket ettikleri, sanıkların Hrant Dink cinayeti öncesinde bilgi sahibi oldukları ancak cinayetin önlenmesi için her hangi bir önlem almak bir yana faillerin eylemlerini kolaylaştırıcı bir tavır sergiledikleri ve cinayet sonrasında da FETÖ’nün amaçları doğrultusunda İstanbul İstihbarat Şubeyi ele geçirerek hain darbe girişimine kadar giden süreci başlattıkları ve yürüttükleri, bu itibar ile de sanıkların üzerine atılı suçu işledikleri, bu kapsamda sanıkların eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 309/1, 53, 58, 63, 3713 sayılı kanunun 5/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmesi talep ve mütalaa olunur.”
Mahkeme esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmaları almak duruşmayı için erteledi. Bir sonraki duruşma 16 Ekim’de.
Ne olmuştu?
Kamu görevlilerinin de yargılandığı Hrant Dink cinayeti davasında karar 26 Mart 2021'de çıktı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 37 sanık hakkında beraat, 26 sanık hakkında mahkumiyet, 4 sanık hakkında müebbet, 2 sanık hakkında da ağırlaştırılmış müebbet kararı verdi. 13 kişinin dosyası savunmaları alınamadığı için tefrik edildi. Şeref Ateş yargılama sürerken hayatını kaybettiği için hakkındaki suçlama düştü.
Mahkeme heyeti, 11 kişi hakkında başka suçlardan da işlem yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti. Mahkemenin suç duyurusu üzerine savcılık 15 sayfalık yeni bir iddianame hazırladı.
İddianamede sanıklar anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, kasten öldürme, silahlı terör örgütü üyeliği (FETÖ) ve ihmali davranışla kasten insan öldürmekle suçlandı. Hrant Dink’in faili Ogün Samast da salıverildikten sonra davaya dahil edildi.”
Mezopotamya Ajansından, Mahmut Altıntaş ile Heval Önkol’un haberidir: “Amcası Tahir Elçi katledildikten sonra avukat olan Dilan Elçi, davada verilen beraat kararına tepki göstererek, "Kürtler için hak, hukuk ve kanunlar işletilmiyor" dedi.
Amed’in Sûr (Sur) ilçesinde bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015 tarihinde katledilen Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin ölümüne dair açılan davanın 12 Haziran'da görülen duruşmasında karar çıktı. Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi, sanık polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi hakkında beraat kararı verdi. Böylece sanıkların asker ve polis olduğu bir dava daha cezasızlıkla sonuçlandı.
Amcası Tahir Elçi’yi kaybettikten sonra hukuk bölümünde okumaya karar veren ve bu bölümden mezun olan avukat Dilan Elçi, dava süreci ve verilen kararı Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi.
‘Kürtler İçin Hukuk İşlemiyor’
Dilan Elçi, davanın bir cinayet davası olarak ele alınmadığını ve bu nedenle olumlu bir sonucun çıkmadığını kaydetti. Davada sanık konumunda olan polislerin dosyanın başından bu korunduğunu dile getiren Elçi, amcasının cinayetinin politik bir cinayet olduğun vurguladı. Elçi, “Diğer bütün politik cinayetlerde gördüğümüz üzere bu dava da cezasızlıkla sonuçlandı. Bunu bekliyorduk. Devletin ya da yargının bunu yapacağını biliyorduk. Tahir Elçi başından beri, bu hukuksuzlukla mücadele etti. Çünkü kendisinin de böyle bir hukuksuzlukla karşı karşıya kalabileceğini tahmin edebiliyordu” dedi.
Tahir Elçi suikastının da Kürtlere bir tehdit olduğunu söyleyen Elçi, “O gün sadece Tahir Elçi vurulmadı. O gün aynı zamanda tüm faili meçhul ama failleri belli olan bütün davalara dair bir mesaj verildi. ‘Biz öldürürüz de konuyu kapatırız’ demeye getirildi. O yüzden bunu hukuki zemine oturtmak zordur. Biz Kürtler için Türkiye’de hak, hukuk ve kanunların işletilmediğini görüyoruz” şeklinde konuştu.
‘Deliller Toplanmadı'
Soruşturma sürecinde “güvenlik” gerekçesiyle olay yeri incelemenin yapılmadığını anımsatan Elçi, “O yüzden hiçbir şekilde mermiler toplanmadı ve en başından beri kapatılmak istendi. Hani ‘kim vurdu ya gitsin’ istenildi. Tabi biz bunun böyle olmadığını biliyorduk. Davanın açılması için çok mücadele verdik. Yoksa dava bile açılmayacaktı. Dosyanın soruşturma aşamasındayken kapatılacaktı. Çünkü Tahir Elçi’nin bir duruşu vardı. Bu duruştan dolayı zaten bu cinayet işlendi. O yüzden baştan sona kadar bir isteksizlik vardı. Tahir Elçi'nin yalnız olmadığını ve Tahir Elçi olayının basit bir olay olmadığını göstermek istedik. Yoksa herhangi bir sonuç çıkacağını ya da orada bulunan sanıkların arkasında bulunanların da korunacağını çok iyi biliyorduk” diye konuştu.
‘Tahir Elçi’nin Yolundan Yürüyeceğiz’
Amcasının öldürülmesinin hukuk okumasını tetiklediğini söyleyen Elçi, “Amcam öldürüldükten sonra hukuk okumaya karar verdim. Yani Amcamın bizlerden beklentisi de, bıraktığı yerden mücadele vermekti. Mücadele vermek istediği alanı boş bırakmamak için okudum. Sadece ben değil 2015’ten sonra hukuk okuyan birçok Kürt genci bu bilinçle okudu. Belki hiçbirimiz bir Tahir Elçi olamayacağız ama hepimiz onun yolundan yürüyeceğiz. Onun bize bıraktığı mirasla yolumuza devam edeceğiz” dedi.
‘Bin Defa Da Kurşun Sıksalar Buradayız’
Hukukçular olarak Tahir Elçi’nin mücadelesini sürdüreceklerin belirten Elçi, “Dört Ayaklı Minare’nin altında Tahir Elçi’ye bir kurşun sıkıldı ama yargı ve devlet eliyle de bir kurşun daha sıkıldı. Bu kurşun onun bedenine değil, düşüncelerine ve mücadelesine sıkıldı. O yüzden biz onun ailesi ve hukukçular olarak mücadelesini asla bırakmayacağız. Onun biz bıraktığı mirası devralıp hukuksuzluklar karşısında mücadele edeceğiz. Bir değil bin defa da kurşun sıksalar biz buradayız ve mücadele edeceğiz. Tahir Elçi yalnız değildir ve mücadelesi devam edecektir. Hukuksal başvurumuz devam edip davayı istinaf, Anayasaya Mahkemesi’ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyacağız. Tahir Elçi’yi unutmayacağız ve unutulmasına izin vermeyeceğiz" diye belirtti.”
Hakkaniyetli ve adil bir ülke için mücadele etmiş iki insanın Hrant Dink ve Tahir Elçi’nin ardından, davalarındaki tahayyüller bütünüyle bu menzilde adaletin her ne halde kaldığını ve insanlığın sukutu hayalini göstere geliyor. Cerahatin el üstünde beslendiği geçmişin kirli ve ellerine kan oturmuş temsilleri gibi sırtı sıvazlanıp durdukça güçlenen bir temsile dönüşen Samast’ın öncüllerinin varisi olduğunu yeniden ifşa eder. Duruşma salonundan çıkarken elinde tespih, etrafında yancısı tiplemelerin varlığında “altı üstü” bir Ermeni’nin canını aldığı için verdiği adalet sınavından bir kere daha ak / pak çıkageldiğini göstere gelir. Hakkaniyet kavramı sizlere ömür kılındığı için, dahası baş efendinin dahi laf arasına sıkıştırıp, benim bile baş edemeyeceğim bir karanlık diyerek Dink ailesine zamanında bildirdiği o eksen, çete, yapı vesair bir kere daha kullanışlı maşasını adaletten kurtarır. Zaman aşımı kavramını devreye koyarak, zaten hesabı hiçbir türlü verilmemiş bir cinayetin ardılı / önü / sonrası muallak kılınmaya devam olunur. Bunca afaki bir çürüme halinin bir benzeri daha söz konusu mudur? Kim verecektir ki hesabını?
Doğrudan silahların / şiddetin ta kendisinin baş göstermediği bir ülke için hayalini süren, mücadelesini veren, avukat Tahir Elçi’nin, Dört Ayaklı Minare altında katledilmesinden sonra geçen süredeki o adaletsizlik halinin tam tekmili sureti olarak sanık polisler Sinan Tabur, Fuat Tan ve Mesut Sevgi hakkında beraat kararı verilir. Dokuz yıl öncesinde var edilmiş olagelen cinayetin üstünün her nasıl / hangi hamlelerle kapatılmak istendiğini de göstere gelen ol kayıtsızlık, göz ardı etme hali, Kürdün de hakkının geçersiz kılındığı bir zemini ifşa eder. Uğur Kaymaz, Baran Tursun, Nihat Kazanhan, Mazlum Turan, Kemal Kurkut, Helin Hasret Şen, Ceylan Önkol gibi ilk elden akla gelen nice kırımın, cinayetin ardındaki o kolluk kuvveti asker-polis olduğunda yargının sessizliği, kararları alelacele vermesinin türevi bir hal Tahir Elçi davasında da kendisini yeniden belirgin bir biçimde göstere gelir. Adalet kavramının boşa düşürüldüğü bir zeminde bir asırdan uzunca süredir var edilen eşitlik mücadelesi de, kırk küsur yıldır devam olunan çatışma / savaş / yıkım ve terör olgusunun da her şeyi yerinde saymaya devam eden bir ülkeyi gösterdiği muhakkaktır. Kürd sorununun çözümünü değil bu kalıcı kördüğüm çözümsüzlüğü hattını diri tutarak, acıları / yaraları / yıkımları daim bir biçimde yineleyerek hangi yaraya merhem olunabilir ki, olunur ki!
Adalet bir müşterektir. Toplum nezdinde güvenilecek bir liman olagelen yegane değişmez ve sabitimiz olarak güncellenmesi elzem olan bir mefhumun alenen alaşağı edilmesinin ol hali zaten nerelerde ıskalıyor bu ülke hayatı bunu bildirecektir! Genel geçer değil alenen bir biçimde cumhuriyetin dönüşümü kati / kesin bir yıldırı ikliminden geçiriliyor bir kere daha. Anayasal yazım sürecinden, ortada bir görünüp bir sırra kadem bastırılan demokratikleşme paketlerinden şu araların modası olagelen normalleşme / ılımlılık vesair tanımlamalara girişilirken var edilmiş yaralar göz ardı ediliyor. Hiçbir acının, türevi olan o yıkımların hesabı verilmiyor. Müştereklerimiz çalınıyor, yağmalanıyor. Eşitlik eksenini yitirmiş, Kürdü de, yıllar evvelki gibi Ermeni, Rum, Süryani halkları için düşmanlaştırma politikasının başkasını bir kere daha yineleyip, reva görerek, hangi olumlama halinden bahis açılabilir? Müştereken bir hayat imgesinin savunulmasının unutturulduğu bir zemini gözler önüne getirdiğinizde ol makus kaderi bir yazgı gibi dayatmaya devam ederken tüm o muktedir yönetimi, yargısı hangi nizamdan, hangi yarınlardan bahis açılabilir. Her gün havanda su dövülürken. Her gün başka bir acıya rehin kılınırken. Her şey paldır küldür yağmalanırken, nasıl?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel İçin Kaynakça: Hrant’la Ermeni Tahir Elçi’yle Kürdüz
Meramda Paylaşılan Haberler
Hrant Dink Cinayeti: Yılmazer ve Akyürek'e Ağırlaştırılmış Müebbet Talebi https://bianet.org/haber/hrant-dink-cinayeti-yilmazer-ve-akyurek-e-agirlastirilmis-muebbet-talebi-296429
Elçi Davasında Cezasızlık: Hukuk Kürtler İçin İşlemiyor https://mezopotamyaajansi.net/search/content/view/244885?page=1&key=f5212405a08d1fe7d97257a53067ac57
#meram#arzihal#müştereklerimiz#adalet#hak#hürriyet#insanlık#demokrasi#akp#yeni türkiye#başka türkiye vardır#cerahat#sarmal#kötülük#hayatiyet#insan hakları#kör karanlık#cinayet#fasit döngü#adalet nedir?#yara#tahayyül#insan olma#yazılama#meram hayat#ülke kuşatılırken#kürd sorunu#hrant dink#tahir elçi#ya adalet!
0 notes
Text
em te ji bîr nakin.. / seni unutmayacağız..
tahir elçi
25 notes
·
View notes
Text
İHD Hakkari ve kayıp yakınları Tahir Elçi için adalet talep etti
http://dlvr.it/TGVHGJ
0 notes
Photo
Babam öldü. Gökyüzü yere indi. Babam, sustuğu bütün sözleri götürdü. Toprağın gökyüzünden büyük olduğunu o gün öğrendik...
- Şükrü Erbaş Katledilişinin
3. Yılında Saygıyla ve Özlemle... #TahirElçisiz3Yıl
51 notes
·
View notes
Video
tumblr
Üzerinizde bu milletin ahı var!
Vakıflarda, kuran kurslarında, öğrenci yurtlarında tecavüz ettiğiniz çocukların ahı var. Ensar'da tecavüze uğrayan çocukların, tarikat yurdunda yanarak ölen çocukların, Ceylan Önkol'un, Uğur Kurt'un, çocuklarının ısınması için saç kurutma makinesini açıp intihar eden Emine Akçay'ın ahı var, Soma'da ölen 302 canın ahı var. Ali İsmail Korkmaz'ın ahı var. Berkin Elvan’ın ahı var. Yandaşlara tesis için yakılan ormanlarda yanan kuşların, sincapların, ağaçların ahı var. Avukat olmak isteyen, barış dediği için Ankara’da katledilen 9 yaşındaki Veysel’in ahı var. Suruç'ta yanan, parçalanan gençlerin ahı var .Hacı Lokman Birlik'in ahı var. Eylül Cansın'ın ahı var. Kanserin son evresinde destek istediğinde cebine para sıkıştırdığınız ve sonra kanserden ölen Dilek Özçelik'in ahı var. Reyhanlı'da, Uludere'de ölenlerin ahı var! Hapsedilmiş, memleketinden, mesleğinden edilmiş gazetecilerin ahı var. Tahir Elçi'nin ahı var! Taybet Ana'nın ahı var. Nuh Köklü'nün, Metin Lokumcu'nun ahı var. Sırf muhalif diye üniversitelerinden sürülen, bölümlerinden ihraç edilen akademisyenlerin ahı var. Ethem Sarısülük'ün, Abdullah Cömert'in, Ahmet Atakan'ın, Mehmet Ayvalıtaş'ın, Medeni Yıldırım'ın, Hasan Ferit Gedik'in ahı var. Atanamadığı için intihar eden, öldüğünde cebinden 6 tl çıkan 27 yaşındaki öğretmenin ahı var. Özgecan Aslan’ın ahı var. Benim oğlum yüzme bilmez diyen ananın ahı var. Ananı da al git dediğiniz çiftçinin ahı var. 40 puanla AKP'li olduğu için atadıklarınız yüzünden atanamadığından intihar eden Merve Çavdar'ın ahı var. İftiralarla tutuklanan bunu kendine yediremeyen “karanlığa bir nebze ışık olmak” istiyorum diyerek intihar eden Yarbay Ali Tatar’ın ahı var. Ergenekon’un kasası denilen, kanserin son raddesinde olduğu halde tahliye edilmeyen, öldüğünde parası olmadığı için cenazesini belediyenin kaldırdığı Kuddusi Okkır’ın ahı var. Hayatını antep fıstığı satarak sürdüren, tablasına zabıta tarafından el konulan ve intihar eden 61 yaşındaki Cemil Akkuş’un var. İftiralarla ordudan atılan ve onuruna yediremeyip intihar eden Üsteğmen Nazlıgül Daştanoğlu’nun ahı var. Bir sabah evi basılan ve kendisine iftira atılan cüzzam savaşçısı, kendini çocukların okumasına adayan Türkan Saylan’ın ahı var. Sizin üzerinizde bu ülkeyi kuran iki ayyaş dediğiniz Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün ahı var!
#ahı var#atatürk#ismet inönü#cumhuriyet#ali ismail korkmaz#berkin elvan#nuh köklü#uludere#soma#reyhanlı#dilek özçelik#uğur kurt#taybet ana#tahir elçi#özgecan aslan#ali tatar#kuddusi okkır#türkan saylan#merve çavdar#ethem sarısülük#reina#diyarbakır#suruç#hacı lokman birlik
335 notes
·
View notes