#gelişim.
Explore tagged Tumblr posts
tibbivearomatikbitkiler · 1 year ago
Text
Şehirden Köye Kaçış: Köyde sürdürülebilirlik ve bakış açımız
Şehirden Köye Kaçış: Köyde sürdürülebilirlik ve bakış açımız
#Agrohomeopati, #Avantajlar, #BalmumuKumaş, #BeşeriSermaye, #BezÇanta, #BireyselDeğişiklikler, #Çevre, #ÇevreBilinci, #ÇevreselSorunlar, #Değişim, #Dezavantajlar, #Eğitim, #EkonomikBüyüme, #Enerji, #EvselAtıklar, #Farkındalık, #Farkındalıklar, #FenLisesi, #GelecekNesiller, #Gelişim, #GeriDönüşüm, #GezegenKaynakları, #Inşaat, #IşUygulamaları, #Israf, #KaynakVerimliliği, #Kaynaklar, #KırsalYaşam, #Kompost, #KöyYaşamı, #KöydeYaşam, #Marangoz, #MeslekLiseleri, #Moda, #ModernDünya, #NaylonPoşet, #Öneriler, #Podcast, #Salgın, #Şehir, #ŞehirdeYaşam, #SıfırAtık, #SosyalMedya, #SuKaynakları, #SuKullanımı, #SuSavaşları, #Sulama, #SürdürülebilirTarım, #Sürdürülebilirlik, #SürdürülebilirlikAdımları, #SuyaDokunmak, #Tarım, #TarımHayvancılık, #TarımIlacı, #TarımYöntemleri, #TekKullanımlık, #Termos, #Terzi, #ToplumsalAdalet, #UzunVadeliDenge, #Zanaat, #Zanaatkar https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-koyde-surdurulebilirlik-ve-bakis-acimiz/ https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-koyde-surdurulebilirlik-ve-bakis-acimiz/
Şehirden Köye Kaçış: Köyde sürdürülebilirlik ve bakış açımız ile ilgili hazırlamış olduğumuz podcaste hoş geldiniz. Herkese merhabalar ben Selin. Biraz arayı açtım ama rahatsızdım belki sesimden de anlaşılacaktır. Lütfen kusura bakmayın. Bu ara fena salgın varmış bizde nasibimizi aldık. Herkes kendine dikkat etsin.
Şehirden köy yaşamına taşınmak, avantajları ve dezavantajları gibi konulardan  bahsettik. Şehirde yaşamış ve şimdi yaşamını köyde sürdüren biri olarak bu zamana kadar bazı farkındalıklar edindik. Bugün konumuz edinilen  farkındalıklardan bizim köyde sürdürülebilirlik adına neler yaptığımız sizin  şehirde neler yapabileceğiniz. Küçük adımalar büyük sonuçlar doğurur.
Spotify üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
Youtube üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
youtube
Şehirden Köye Kaçış: Köyde sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirlik, basit ve anlaşılır tanımıyla, gelecek nesiller için kaynaklara zarar vermeden mevcut kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasıdır. Bu yaklaşım, doğal kaynakların aşırı kullanımından kaynaklanan çevresel sorunları önlemeye, ekonomik büyümeyi dengelemeye ve toplumsal adaleti sağlamaya odaklanır. Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğini sürdürebilme ilkesine dayanan bir kavramdır.
Sürdürülebilirlik, çeşitli sektörlerde ve yaşam alanlarında uygulanabilir. Örneğin, sürdürülebilir tarım, enerji, inşaat, moda ve iş uygulamaları gibi birçok alanda sürdürülebilirlik prensipleri benimsenir. Bu, uzun vadeli bir dengeyi ve gezegenimizin kaynaklarını gelecek nesillere bırakma sorumluluğunu içerir. Peki bizler bu kaynakların ne kadarını  geleceğe aktarıyoruz.
Sürdürülebilirlik kavramı köyde nasıl farkında olmadan işliyor ondan bahsedeyim. En başta herkesin belirli büyüklüklerde toprakları var. Bu topraklarda kendine çocuklarına hatta torunlarına bile yetecek kadar ekip biçiyorlar. Hatta büyük dönümlerde. hayvanlar için ekip yazın toplayıp kışın hayvan yiyeceklerini temin ediyorlar. yani gıda konusunda bir geri döşümün mevcut. Ancak burada da şöyle bir sıkıntı var. Tarım ilacı demiyorum ben tarım zehiri diyorum bunun kullanımı mevcut. Ben kendi ürünlerimizde kullanmıyorum. Agrohomeapati yöntemini kullanıyoruz. Bu konu hakkında daha sonra detaylı bilgi vermeyi düşünüyorum ayrıca. Köyde bu zehir kullanımı ile ilgili ben ulaşabildiğim komşularımıza  zehri kullanmayın alternatif yöntemler var desem de görmeden ikna olmaları mümkün gözükmüyor şimdilik. Kaç yılın vermiş olduğu alışkanlıkla geleneksel yöntemde devam ediyorlar. Ancak bu zehir topraklarımızı zehirleyip geri dönülmesi zor bir duruma yol açıp. Toprak verimliliğimizi düşürüyor.
Bu arada ekip biçme demişken sosyal medyada şöyle bir serzeniş var işte herkes evinin önündeki bahçeyi eksin, isteyen balkonda bile yetiştirir falan. Arkadaşlar  o işler öyle olmuyor. Biz bunu İzmir’de evimizin bahçesinde denedik. Evimizin bahçesi kendine aitti. Sadece mutfaktan giriş vardı aldık domates, salatalık, biber fidesi toprağı hazırladık, gübreleme falan her şey on numara ama ürün alamadık alınanlar küçücük 3-5 taneydi. Bizim bahçemiz evlerin arasında yeterli hava ve ışığı alamıyordu. Bunu da böyle tecrübe ettik. Yani şehirlerde her evin balkonu, bahçesi hobi olarak bile ürün yetiştirmeye müsait olmayabiliyor. Olan harcadığınız suya oluyor ki suda bizim için en önemli konulardan biri şehirde yaşayanlar bunu şuan hissetmemiş olabilir ama bu şekilde çılgınca kullanım devam ettiği sürece bunu herkes su yokluğunu tadacak. Ve ilerde su savaşları olacak falan deniyor ya bu su savaşları sular kesildiğinde önce komşular arası başlayacak biz bunu yaşadığımız için biliyorum. Az bir su veriliyor diyelim günün belirli saati. Hemen herkes kendi işini yapmaya çalışıyor ama bir yandan da falanca bahçesini çok sulamış, o çok mu su depolamış, o niye bunu yapmış bu niye bunu yapmış gibi sürtüşmeler çıkıyor.
Su demişken bizim köyün nezdinde  bahçelerde sulama salma şekliyle ki bu en istemediğimiz vahşi sulama dediğimiz bir yöntem. Bunun yerine modern yöntemlerin kullanılması, buna teşvik edilmesi önemli aslında. Ancak burada da maliyetler devreye giriyor. Bu sene eylül gibi aronyaları toprakla buluşturduk biz suya ihtiyacımız olmadı ancak önümüzdeki sene için damlama sulama yöntemi olacak. Bahçenin kullanmadığımız bir bölümü var çok fala göllenme yapıyor hatta o kısıma bir sulama havuzumu yapsak gibi düşüncelerimiz var ama bakalım. Köylerde de bence sulama ve su kullanımı, sulama saatleri ile ilgili eğitimler falan verilse yerli halk için farkındalık oluşturur. .Köyde bir araya gelen herkesin ortak konusu aman bu sene güzel yağar inşallah geçen yaz çok sıkıntı çektik. Gelecek nesli bırakın  bizim önümüzdeki yaza suyumuz ne kadar olacak o bile meçhul sürdürülebilirlik adına yaptığınız her işin ucu suya dokunuyor aslında su en önemli konumuz.
Bir diğer önemli konumuzda şehirlerdeki israfı nasıl önleriz.
Şehirde yaşarken her çöp başında bayat ekmekler, marketlerin attığı gıdaları sıkça görüyorduk. Bunun sebebi daha önceki podcastlerde bahsettiğim ulaşılabilirlik bence.  Evde ekmek bayatladı hemen fırının önünden  geçerken ekmek alalım . Bir şeylere kolay ulaşamadığınız zaman bu böyle olmuyor. Bayat ekmek  yemem diyorsanız o bayat ekmeği de kullanacak başka yer buluyorsunuz kolay ulaşamayınca. O son ekmeğe kadar küflenmediyse değerlendiriyorsunuz.
Burada hiç bir şeyin ziyan olması mümkün değil. Köpekler, tavuklar, koyunlar keçiler bu atıkları rahatlıkla yiyor. Ağırına, ahılına, damına giden herkesin elinde birer poşet gün sonu evden çıkan evsel atıklar hayvanlara gidiyor. Şehirde yakınlarımıza ziyarete gittiğimde çöpe giden soğan kabukları domates kabukları kısacası evsel atıklar canımı baya yaktı. Hatta kayınvalidemdeki evsel atıkları aracımızla gittiğim için dolaba koyup sakladım köye getirdim. Şehirdeyken bende o kabukları çöpe atan biriydim ve bu benim gözüme hiç batmazdı. Âmâ o zaman ki bene şu açıdan kızıyorum kompost yapabilirdim. Bunu araştırabilirdim buda benim  kendi öz eleştirim olsun. Şehirde yaşayanlara da bazı durumlarda kızamıyorum sabah hava aydınlanmadan evden çık bütün gün çalış akşam eve gel, zaten şehirler kalabalık trafik yorucu hele birde evliyse çocuklar, eş, ev sorumluluğu derken birde kompost mu yapacağım onu bunu  mu ayıracağım diyebilirler ben haksız görmüyorum. Ama daha iyi bir gelecek bırakmak için, gezegenimize daha faydalı olmak için bir kere kompost kutusu hazırlayıp buna başlasanız kendinizi daha rahat hissedeceksiniz  içine koyacağınız her şey sizin evinizden çıkıyor zaten. Sıfır atık yada sürdürülebilirlik modern dünyada bence bir pazar haline geldi. Ben buna karşıyım ya isteyen tabi ki alsın ama öyle bir sistem var ki kompost ile ilgili sıfır bilgi sahibi olan birisi girip o hazır yapım kovaları görünce dünyanın parası baştan hevesi kaçıyor. Halbuki Elimizdeki dönüştürmek her zaman daha iyidir. Youtube da bir ufak araştırma yaptığınızda evde yapabileceğiniz materyallere ulaşabiliyorsunuz .
Köy yaşamı ile beraber kompost yapımına bende başladım. az önce bahsettiğim gibi mutfaktan çıkan bütün evsel atıklar hayvanlara gittiği için çokta kompost yapılacak ürün kalmıyor elde açıkçası. Çay posaları patates kabukları  gibi kısımlar kalıyor. Evden çıkan havlu kağıt ve tuvalet kağıdı kartonları gibi kısımları kullanıyorum. Instagram hesabımda bahsetmiştim. Biz şu anlık kendi kendimize yetmeye çalışan bir küçük aile çiftliğiyiz. Kendi  yetiştirdiklerimize yetecek kadar solucan gübresi üretmeyi planlıyoruz. Böylelikle dönüştüremediğimiz atığımız neredeyse kalmayacak.
Aslında şehirlerde sürdürülebilirlik çok  basit ufak adımlarla başlayabilir ki biz bunu zaten büyüklerimizden hep gördük. Her mahallenin kendine ait bir ayakkabı tamircisi, bir terzisi vardı. Şimdilerde ayakkabı tamircisi uzun zamandır görmedim şehirde varsa da tek tük . Benim küçükken oturduğum mahallede bir terzi amcamız vardı çok yaşlıydı. Ondan sonra bu işi kim devam ettirecek meçhul. Bir kaç avm de gördüm kuru temizlemeci içerisinde de ufak bir terzi. Buda bence bütünün bir parçası avm sadece terzi için gitmeyip girmişken dur bir şeyler bakalım tüketelim de tüketelim. Bu arada köyde kıyafet ve ayakkabı durumu şöyle  biz eskiyen kıyafetleri ayrı bir yere ayırıp tarlada giymek için kullanıyoruz. Daha küçük bir ilçe olduğundan sanırım aşağıda 3 tane ayakkabı tamircisi gördüm. Büyük şehirlerde ise yüksek nüfuslu ilçelerde bile 1 ayakkabı tamircisini zor buluyorduk. Bence bu birazda el beceresine bağlı bir şey olduğu için son dönemin kanayan yaralarından.
Bir neslin aman okuyun üniversiteye gidin baskılarıyla zanaat öğrenen genci ne kadar kaldı bilinmez. . Ben meslek lisesi mezunuyum ki meslek liseleri bence ülkenin en önemli yerlerinden . Zanaat öğreniyorsunuz bir kere. Ancak ben lisedeyken bile meslek lisesine gidiyorum deyince hım mm olsun ya diyerek küçümseyerek bakardı insanlar bir fen lisesi bir süper lise furyası vardı. Bakın ben buna karşı değilim herkes istediği yere gitsin ama bu statü gibi görülen lise ayrımları  yüzünden bir nesil meslek lisesinden soğudu. Meslek lisesinde benim bitirdiğim bölüm Benim bitirdiğim bölüm benim tıbbi ve aromatik bitkiler okumamı sağladı. Daha sonrasına tarım yapabilecek  alt yapıyı verdi bana ve ben üretmeye çalışıyorum. Herkes doktor, mühendis, yada masa başı işi olacak diye bir şey yok. Zaten masa başı 9/5 iş güzellemesinden  gençler üretmiyor. Bu ülkenin tarım hayvancılık yapacak gence, marangoza, terziye de ihtiyacı var. Bu zanaatlar sürdürülebilirliğin bir parçası aslında bana göre.
Neyse çok fazla konumuz dışına çıktık . Şehirlerde sürdürülebilirliğe geri dönelim. Basit adımlardan bir kaçı, naylon poşet kullanımını bırakıp bez çanta kullanmak, en önemlilerinden kahve zincirlerine gittiğinizde kendi termosunuzu götürmek gibi. Şimdi söyleyeceğim şeyi aslında her yerde görmüşsünüzdür çünkü kabak lifini kapan bulaşık süngerini nasıl bıraktım diye reels çekiyor. Aslında bu güzel bir farkındalık ama bütüncül olarak diğer adımları da tamamlayabiliyorsa. Kabak lifi ile bulaşık yıkıyorsun ama çocuğuna bir doğum günü yapıyorsun bardak tabağı kağıt kullanmanı geçtim masa örtün bile tek kullanımlık. Bir dönem herkese tek kullanımlık şeyler büyük rahatlığı empoze ettiler, şimdi de tek kullanımlık şeylerin zararlarını anlatmaya çalışıyoruz. Tek kullanımlık her ürünün yerine sürdürülebilir bir alternatif bulmak lazım. Örneğin streç film, yoğun kullanılan önemli ölçüde doğaya zarar veren bir atık bunun yerine balmumu kumaş  alternatifimiz var gibi.
Sürdürülebilirlik önce evimizden, mutfağımızdan, sonra giydiklerimizden başlamalı. Ufak adımlarla başlayıp devamı geldiğinde sizde kendinizi rahatlamış hissedeceksiniz. Bir anda değişmek zor anlıyorum. Ancak gezegenimizin değişime, gelişime ihtiyacı var. Bireysel olarak yaptığınız ufak değişiklikler çevrenizde de olumlu gelişmenin başlangıcının oluşturacak. Beni sonuna kadar dinlediğiniz için teşekkür ederim. Diğer podcastlerimi dinlemediyseniz dinlemenizi tavsiye ederim. Sosyal medya hesaplarımdan bana ulaşarak  merak ettiğiniz konular için öneri de bulunabilirsiniz. Beni takip etmeyi unutmayın.
0 notes
efsungeradam · 5 months ago
Text
Tumblr media
142 notes · View notes
espacesstuff · 11 days ago
Text
Tumblr media
27 notes · View notes
mesafelermavisimdi · 3 months ago
Text
Tumblr media
27 notes · View notes
mehfem · 3 months ago
Text
"Yaşam her zaman bizim istediğimiz gibi olmayabilir. Bizler sakin birer liman aramak yerine gemilerimizi fırtınalara karşı donatmalıyız." 🌿
25 notes · View notes
yakazakalb · 4 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bir insanın sağlıklı bir kişilik gelişimine sahip olduğunu anlamanın sadece iki ölçütü var diye düşünüyorum:
1- yapılan iyilik karşısında minnet duyabilmek ve içtenlikle teşekkür etmek.
2- dünyanın yeni ev sahipleri olarak çocuk ve gençleri görmek onları sevmek ve yerini bırakmaya hazır olmak.
Ve elbette ona eşlik eden tabiat sevgisi, estetik duygusu. evet bu kadar basit; minnet duyabiliyor mu? Çocukları, tabiatı seviyor mu? belli bir estetik duygusu var mı? Bunlara bakarak insanlarla yakınlıklarınızı ayarlayın. Bu hususlarda geçer not alamayan insanlarla biraz mesafeli olursanız kendinize büyük iyilik etmiş olursunuz.
.
23 notes · View notes
sukulentt · 1 year ago
Text
Tumblr media
117 notes · View notes
palermoo7 · 7 months ago
Text
SAAT
geceye doğru 00.35'ten sesleniyorum. Bugün güzel bir gün . Ruhum çok daha yeni artık, ruhum kızgın ve bilinçli. Çünkü hayata öfkelenmek olumsuzluklara öfkelenmek doğru bir öfkelenme biçimi olmasıyla ilgilidir. Ve bu da enerji veriyor insana. Yapamadıklarınız, eksikleriniz gereksiz yere büyüttüğünüz ve olmadık yere anlamlar yüklediğiniz her olay bir hapishaneye çeviriyor yüreğinizin içini. Ancak insanın duyguları hemen karşılık veriyor ve beyni uyarıyor bu noktada. Artık bambaşka bir frekansa geçiyorsunuz. sinyalleri en iyi aldığınız frekansa...
22 notes · View notes
derinkalem · 6 days ago
Text
Aynaya bakıyorum.
Karşımda, zamanın izlerini taşıyan bir yüz duruyor. Gözlerim eskisi gibi ışıldamıyor artık; yorgun, dalgın, hüzünle örtülmüş. Bu ben miyim gerçekten? O neşeli bakışlar, o ışıl ışıl parlayan gözler nereye kayboldu? Hani o pembe hayallerin peşinden koşan, geleceğe umutla bakan kız vardı ya… Güzel gülüşlü o kız. Şimdi kim, hangi yollar aldı onu benden?
Ruhuma eğiliyorum.
Orada bir sessizlik var. Bir zamanlar huzurun ve dinginliğin peşinde, durmadan arayışta olan o ruh şimdi şaşkın ve yorgun. Meğer ne çok savaşıp durduğunun farkında bile değilmişim. Huzurlu zamanlarım varmış aslında; kıymetini bilmediğim, avuçlarımın arasından kayıp giden o zamanlar. Şimdi sadece dua ediyorum, bu günler de geçicidir diyorum. Belki yarın, güneş yeniden benim için doğacak.
Ama biliyorum…
Bugüne kadar kaç kez düştüm, kim bilir? Yaralarım derindi.Ağladım. Kayıp bir yaprak gibi rüzgarla savruldum. Ama ne olursa olsun, bir şekilde hep ayağa kalktım. Her defasında yolumu buldum. Şimdi kalkmak daha zor, adımlarım daha ağır belki. Ama duramam. Durursam, olduğum yerde kalırım. Ve beni kimse kaldırmaz, kimse beklemez. Kendime söz verdim: Kalkacağım ve devam edeceğim. Eksik yanlarımı tamamlamayı, acılarımı sarmayı öğreneceğim. Gözyaşlarımı silemesem bile, varsın silinmesin. Onlar bana güçlü olduğumu, olmam gerektiğini fısıldıyor.
Değişmek istiyorum.
Daha iyi bir “ben” olmak istiyorum. Bunun yolu da düşmekten, yanılmaktan ve yeniden başlamaktan geçiyor. Şu an bir inşa sürecindeyim. Harabeye dönmüş yanlarımı onarıyor, kendimi yeniden kuruyorum. Kolay değil, ama vazgeçmiyorum. Çünkü hâlâ çabalıyorum.
Yolun ortasındayım.
Düz, kahverengi, sonsuzluğa uzanan bir yol… Sis çökmüş her yanı; hafif rutubet kokusu genzimi yakıyor. Soğuk bir rüzgar, tenime değip geçiyor. Yolun sessizliği içimi ürpertiyor, ama o sessizlikte bile bir şeyler fısıldıyor bana: "Yürümeye devam et..." Tedirginim, adımlarım titrek, ama ilerliyorum. Çünkü biliyorum, bu yol benim yolum. Hangi taş çıkarsa çıksın önüme, hangi fırtına savurursa savursun beni, durmayacağım. İçimde küçücük bir umut parçası var. Çok uzakta belki, ama orada…
En zor olan neydi biliyor musun?
Kendimle yüzleşmek. Kaçtığım, görmezden geldiğim, içimde yankılanan o çatlak seslerle barışmak. Aynada gördüğüm yorgun yüzle, kalbimdeki yaralarla, hayal kırıklıklarımın derin izleriyle yüzleşmek... Zordu. Ama barışmak zorundaydım. Çünkü o barış olmadan iyileşemezdim.
İçimde bir boşluk…
Oyuk oyuk. Kanıyor, sızlıyor, ağlıyor. Korkularım ellerimden tutmuş bırakmıyor. Ama biliyor musun, hâlâ bir ışık var içimde. Küçücük ama güçlü bir ışık. Yaşadığım sürece orada parlayacak. Bir gün, o ışığa ulaştığımda, yalnızca kendimi değil, hayatın gerçek anlamını da bulmuş olacağım. Ve o gün, sonunda, bu yolun beni nereye götürdüğünü anlayacağım. Çünkü bu yol, beni bana götürecek.
Tumblr media Tumblr media
14 notes · View notes
halimecan · 1 month ago
Text
Tumblr media
Düşüncelerin Kilitleri ve Tanrı’nın Açtığı Kapılar
Hayatın anlamını, bazen sadece sessizlikte ve içsel bir derinlikte buluruz. Mevlana'nın "Sus ve yaradanın kapı açışını seyret; Ne diye kapıları kilitleyen düşüncelere dalarsın!" sözü, bu gerçeği çok güzel özetler. Modern dünyada, her an zihnimizde dönen binlerce düşünce, kaygı, korku ve beklenti, bizi hep bir sonraki adımda ne olacağına dair endişelendiriyor. Ancak bu düşünceler, aslında hayatın sunduğu fırsatları ve Tanrı'nın bize gösterdiği yolu engelleyen duvarlardır.
İnsanın içsel dünyasında sürekli olarak kilitler ve duvarlar vardır. Bunlar bazen toplumsal normlar, bazen kişisel travmalar, bazen de korkularımızdır. Her birimiz, kendi zihinsel labirentimizde kaybolmuş gibi hissedebiliriz. Ancak Mevlana, tam bu noktada önemli bir hatırlatma yapar: İçsel engelleri aşmak için sadece susmak gerekir. Yani, düşüncelerin gürültüsüne kulak vermek yerine, onları gözlemleyip sessizliğe yönelmek, gerçek özgürlüğün anahtarını bulmamızı sağlar.
Zihnimizdeki o sürekli 'kapanma' hali, aslında bizi en değerli fırsatlardan mahrum bırakır. Çünkü hayat, bazen tam da o an, o sessizliğin içinde ortaya çıkar. Yaratıcı, her an kapıları açar; ancak biz, çoğu zaman bu kapıların varlığını fark edemeyiz çünkü düşüncelerimiz sürekli olarak başka bir yere yönelir. Düşüncelerin getirdiği karmaşa içinde, Tanrı'nın sunduğu huzur ve mutluluğu görmemiz zordur.
Birçok insan, "kapıları kilitleyen düşüncelere dalmak" derken, yalnızca dış dünyadaki engelleri kastetmez. Düşüncelerimiz, içsel bir hapishane gibidir. Kendimize olan inancımız, korkularımız, geçmişteki başarısızlıklarımıza dair izler, tüm bunlar zihnimizde birer kilit gibi durur. Halbuki, bu kilitlerin arkasında, sonsuz olasılıklar ve fırsatlar vardır. Mevlana'nın ifadesi, bu içsel kilitleri fark etmemiz için bir çağrıdır.
Sürekli düşünüp sorgulamak, insanı bir yere götürebilir. Ancak bazen, en iyi çözüm bir adım geri çekilip sadece "susmaktır." Zihnin karmaşasından uzaklaşıp, yaratıcı akışa teslim olmak, Tanrı’nın kapılarının açılmasını izlemek demektir. Bu, bir tür teslimiyet değil, aksine büyük bir farkındalıktır. Tanrı'nın bize sunduğu fırsatları görmeye başladığımızda, içsel özgürlüğü ve huzuru yakalamamız çok daha kolay olur.
Mevlana'nın bu derin mesajı, sadece bir öğüt değil, aynı zamanda bir yaşam pratiğidir. Zihnin ve düşüncelerin yarattığı engellerin farkına varmak, onlara tapınmak yerine, onlardan sıyrılmak gerekir. Bunu başardığımızda, Tanrı’nın bize her zaman sunduğu kapıların açıldığını görmeye başlarız. İçsel özgürlüğü bulmak, aslında dışarıda bir şeyler değiştirmekten önce, kendi zihnimizdeki kilitleri açmakla başlar.
7 notes · View notes
unalts-76 · 9 months ago
Text
23 notes · View notes
islamiyet · 7 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
"Bir insanın asıl üniversitesi kişisel kitaplığıdır."
Umberto Eco
13 notes · View notes
mesafelermavisimdi · 3 months ago
Text
Tumblr media
21 notes · View notes
mehfem · 5 months ago
Text
“Etrafımızdaki insanların kişiliklerini, eylemlerini, düşüncelerini değiştirmek çok zordur çünkü bunlar bizim kontrol alanımız dışındadır. ‘Neden bunu yaptı, neden bunu söyledi?’ sorularına odaklanmak yerine o kişiyle olan ilişkimizi, sınırlarımızı yeniden gözden geçirmek, kontrol edebileceğimiz alanlar üzerine çalışmak bizi daha huzurlu ve mutlu kılacaktır.
Evet, ‘bunları söylemesi kolay’ biliyorum ama değişimin bir diğer anlamı da zahmettir. Bizler, zahmetin bereketine ve şifasına talibiz.”
30 notes · View notes
efsungeradam · 11 months ago
Text
Tumblr media
"Hayat en iyi öğretmendir."
22 notes · View notes
biderisizbikemik · 4 months ago
Text
Tumblr media
Öyle güzel, öyle eski estetik
8 notes · View notes