#satır arası
Explore tagged Tumblr posts
derinkalem · 4 months ago
Text
Aynaya bakıyorum.
Karşımda, zamanın izlerini taşıyan bir yüz duruyor. Gözlerim eskisi gibi ışıldamıyor artık; yorgun, dalgın, hüzünle örtülmüş. Bu ben miyim gerçekten? O neşeli bakışlar, o ışıl ışıl parlayan gözler nereye kayboldu? Hani o pembe hayallerin peşinden koşan, geleceğe umutla bakan kız vardı ya… Güzel gülüşlü o kız. Şimdi kim, hangi yollar aldı onu benden?
Ruhuma eğiliyorum.
Orada bir sessizlik var. Bir zamanlar huzurun ve dinginliğin peşinde, durmadan arayışta olan o ruh şimdi şaşkın ve yorgun. Meğer ne çok savaşıp durduğunun farkında bile değilmişim. Huzurlu zamanlarım varmış aslında; kıymetini bilmediğim, avuçlarımın arasından kayıp giden o zamanlar. Şimdi sadece dua ediyorum, bu günler de geçicidir diyorum. Belki yarın, güneş yeniden benim için doğacak.
Ama biliyorum…
Bugüne kadar kaç kez düştüm, kim bilir? Yaralarım derindi.Ağladım. Kayıp bir yaprak gibi rüzgarla savruldum. Ama ne olursa olsun, bir şekilde hep ayağa kalktım. Her defasında yolumu buldum. Şimdi kalkmak daha zor, adımlarım daha ağır belki. Ama duramam. Durursam, olduğum yerde kalırım. Ve beni kimse kaldırmaz, kimse beklemez. Kendime söz verdim: Kalkacağım ve devam edeceğim. Eksik yanlarımı tamamlamayı, acılarımı sarmayı öğreneceğim. Gözyaşlarımı silemesem bile, varsın silinmesin. Onlar bana güçlü olduğumu, olmam gerektiğini fısıldıyor.
Değişmek istiyorum.
Daha iyi bir “ben” olmak istiyorum. Bunun yolu da düşmekten, yanılmaktan ve yeniden başlamaktan geçiyor. Şu an bir inşa sürecindeyim. Harabeye dönmüş yanlarımı onarıyor, kendimi yeniden kuruyorum. Kolay değil, ama vazgeçmiyorum. Çünkü hâlâ çabalıyorum.
Yolun ortasındayım.
Düz, kahverengi, sonsuzluğa uzanan bir yol… Sis çökmüş her yanı; hafif rutubet kokusu genzimi yakıyor. Soğuk bir rüzgar, tenime değip geçiyor. Yolun sessizliği içimi ürpertiyor, ama o sessizlikte bile bir şeyler fısıldıyor bana: "Yürümeye devam et..." Tedirginim, adımlarım titrek, ama ilerliyorum. Çünkü biliyorum, bu yol benim yolum. Hangi taş çıkarsa çıksın önüme, hangi fırtına savurursa savursun beni, durmayacağım. İçimde küçücük bir umut parçası var. Çok uzakta belki, ama orada…
En zor olan neydi biliyor musun?
Kendimle yüzleşmek. Kaçtığım, görmezden geldiğim, içimde yankılanan o çatlak seslerle barışmak. Aynada gördüğüm yorgun yüzle, kalbimdeki yaralarla, hayal kırıklıklarımın derin izleriyle yüzleşmek... Zordu. Ama barışmak zorundaydım. Çünkü o barış olmadan iyileşemezdim.
İçimde bir boşluk…
Oyuk oyuk. Kanıyor, sızlıyor, ağlıyor. Korkularım ellerimden tutmuş bırakmıyor. Ama biliyor musun, hâlâ bir ışık var içimde. Küçücük ama güçlü bir ışık. Yaşadığım sürece orada parlayacak. Bir gün, o ışığa ulaştığımda, yalnızca kendimi değil, hayatın gerçek anlamını da bulmuş olacağım. Ve o gün, sonunda, bu yolun beni nereye götürdüğünü anlayacağım. Çünkü bu yol, beni bana götürecek.
Tumblr media Tumblr media
31 notes · View notes
ruhenalem · 10 days ago
Text
Ne imla,
Ne satır arası,
Ne paragraf,
Boşluk yok Olric
Dopdoluyum...
|Tutunamayanlar, Oğuz Atay
28 notes · View notes
mcanylm34 · 1 year ago
Text
Küçük şeylerle iliştirdim
İçten bir gülüş ,
Biraz kahve kokusu,
Az müzik
Bol şekerli umutlar
Satır arası mutluluklar
Ve noktasız cümleler
Bir fincan kahve kırk yıla sığmaz.
Dostluğa yıllara sınır koyulmaz.
❣️❣️❣️
Tumblr media
Tumblr media
169 notes · View notes
edapostblog · 1 year ago
Text
Küçük şeyler iyileştirdim Sabaha.
Gamzeli bir gülüş.
Biraz çay biraz kahve Kokusu.
Az kuş sesi, bol şekerli Umutlar.
Satır arası mutluluklar,
Ve noktasız cümleler.
Pazar gününün kıymetini İyi bilin,
Diğerleri 6 gün! 🤣🤣
Tumblr media
72 notes · View notes
kayipyasam · 7 months ago
Text
İki satır arası, iki kelime, iki saniye..
Arası boşluk.
Yalnızlık hakim, kafadaki yalnızlık
Aşk değil, korku besliyor
Nefes alışı birikiyor yarım kalmış hikayelerde.
Tozla kaplı bu yolda, kaybetmiş kendini sürüyle insan.
Sürüye hakaret, insan.
Çığlık çığlığa dünyaya geliş, bir yağmur damlası toprak.
Ahmak sonsuzluk, filmin bitişi
İnsan ahmak.
Can yakmak, can almak, can bulmak
Can’a yar, yâre can mezhebin lisanı.
Lisan insana, insan lisana muhtaç
Gözyaşı toprağın, kurumuş toprak
Beyaz, soğuk, karış karış ve bazen de ıslak.
Yok olmuşuz, meydan okumanın ahmaklığında,
Tükenmişiz ey insan, ölmüşüz uyanma.
8 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 7 months ago
Text
Tumblr media
“İncir çekirdeğini doldurmayacak kadar!”
diye niye küçümserler ki;
Kalp pek mi büyük incirden ?
Bakın bakalım insan neler çekiyor,
İncir çekirdeği kadar kalbe düşenden...
Tumblr media
Küçük şeyler iliştirdim
İçten bir gülüş ,
Biraz kahve kokusu,
Az müzik sesi,
Bol şekerli umutlar
Satır arası mutluluklar
Ve noktasız cümleler
Bir fincan kahve kırk yıla sığmaz.
Dostluğa yıllara sınır koyulmaz
Bu şarkıda benden geceye gelsin dinlemeyen çok şey kaçırmış olur
İyi dinlemeler 🌹🥰😘☕☕🫖🍫����
15 notes · View notes
bulutgozyaslari · 9 months ago
Text
Ne imla,
Ne satır arası,
Ne paragraf,
Boşluk yok Olric.
Dopdoluyum.
9 notes · View notes
lastromantik-blog · 2 months ago
Text
Vuslata dair imkânı olmayan sözcüklerin lehçesiyim. Mümkünatı yok eden şehirler geçiyor virgüllerimden. Noktaya varınca susmuyorum. Daha bir yazasım geliyor, nokta arasına sıkışan cümlelerimle hayattan kopmak için. Naçar kalıyorum içbükey bir harf karmaşasında. Benliğime kazıdığım üç harfin üç bininci gözyaşını döküyorum. Üç harfi bol sıfırdı rakamlarla çarpıyorum. Aşka verilecek eldelerim yok. Sınırları bana ait olmayan bir yüreğe hükümranlığım fayda etmez teselli bulmama.
Bir yaşamın musallaya bakan yüzündeyim. Tüm düşlerimi beraberimde getirdim. Hiç gitmeyecekmiş gibi bir geliş ve ardından hiç gelmeyecek gidiş yapıştı yakama. İki yakamı bir araya getiremeyecek kadar mecalsizim. Gelişlerle gidişleri kör düğümleyemeyecek kadar çaresiz… Tüm yazılmışlığımı silip yüreğimden, gitmelere teşebbüs ediyorum. Ama ölümden başka yol yok. Ölüm kapımı çalıncaya dek bekleyerek tüketmeliyim ömrümü.
Mecburum…
Kalıyorum…
Düşlerimin bataklığında hiç gelmemiş birine terki yakıştırıyorum. Korkma! Düşlerimde bile terkine terkimi gömmeyecek kadarım…
Saat geceyi vuruyor beynimi kemiren sesiyle. Yeni bir saate yine hoş geldin diyorum. Yar olduğunu bilmeyen yar’dan dem vuruyorum. Oysa bilinmezliğiyle ne çok kurulmuştu düşlerime. Ne çok terk etmişti kendinden bile habersiz. Ne çok elveda sözcüğü paralamıştı yersiz…
Düşlerim nerden düştüyse adı intihar olmuştu yaşamamın. Özneliğini yüklendiğim tüm yalnızlıklarımdan istifa dilekçemi sundum kendime. Ölüm fermanım sıkıştırıldı ellerime. Adına düşen katliam, adsızlığımı parçaladı en anlamlı yerinden. Bu kentten öğrendiğin bütün ihanetlerin, deneme yanılma yöntemlerinin ilk durağıydım ben. Denedin ve yanıldın sen de. Çünkü içim, satır arası ihanetinle bile gölgelemedi seni bende.
Haklıydın… Bitmeyecekti… Olmayacaktı bu düşe konulmuş bir noktam. Virgüllerle dolu bir düştün, beni çok büyüttün… Ama varlığınla hayat bulan ılgımlarımı anlamadın. Bilmedin, düşler yumağımın tek öznesi olduğunu. Ne çok bilmediğin vardı. Ne çok bilinmezdin… Dilimden dökülmeyen sözcükleri suskunluk modunda dinledin ve suskunluğumu infaz edip gitmeyi tercih ettin.
Sesin, gittiğinin resmi oluyordu. Gözlerime çarptığım kelimler kaldığını simgeliyordu. Gitmiş miydin? Ya da giderek kalmayı mı seçmiştin? Öyle ya gidenler daha bir kalıyordu. Gitmeyi beceremeyenler adam gibi kalıyordu, kaldığından habersiz. Sesin kelamına yabancıydı. Hangiydi yalan söyleyen?
Kendimi bile anlamazken seni anlamak ağır gelirdi cüsseme. Sen en anlamdan yoksun yanıydın hilkatimin. Şimdi, sana suskun sessizliğim. Gitmekle kalmak arasında attığın adımların sonu; terkin… Ama dedim ya terkine terkimi gömmeyecek kadarım… Kılıfına bürüdüğüm cümlelerin altında eziliyor yaralarım… Mutluluğu yansıtmak için ayırdığım tuvalime hüzünler sıçrıyor. İstinassız nefesler barındırıyorum yaşam sığınağında. Yaşadıklarım dünya sahnemde sergilediğim MeLoDrAm…
Sen düşlerimdeki büyük… Bense düşlerle büyüyen bir küçük…
Ağzı bozuk bir ibare değil kendimde bilediğim. Sığ bir umudun, umutsuzluğun elinden kurtulan kalıntıları…
Arkamda bıraktığım ömrümün duraklarını başa saramayacak kadar mecalsizim. Hadi bırak yakasız hayallerimin yakasında dolaşmayı. Daha iki yakamı bir araya getirebilecek kabiliyet yok bende. Suskunum. Konuşsam, ağıt dizilir yollarıma. Konuşsam, çığlığım yangına verir en acı yanımı. Asılsız bir ihbardan kanat çırparım güne. Günsüzlüğüm günümü silip süpürdü takvimlerden. Saatler hangi hazanı gösterir şimdi? Şimdi, hangi güz beni ele verir? Hangi şarkı melodileri ile susar beni?
Elleri ceplerinde olan hayatım, yaşama elverişlilikten çıktı artık. Akran değilim yaşadıklarımla. Hayatıma el koyuyorum. Ellerim kana boyuyor dünyamı. Gök kuşağının tüm renklerini çalıyorum. Yaslı bir denizin dalgın sularında kendi yüzümü asıyorum. Ölüm temizleyemeyecek harf kalabalığımı. Harflerim sana büyük gelecek. İlk kez göreceksin alfabemin hırçınlığını. Sana saklı bir ömürde yaşattığım her ölümün yüzüne karalar çalacaksın.
Derin sessizliğim ilk kez asi konuştu işte. Varsa gücün temizle alfabemi. Payına gitmek kalmak arası yolları yürümekten başka bir şey düşüyorsa gel de anla asiliğimin içine eklediğim nidayı. Terkine terkimi gömmeyecek kadarım ya hani. Sen de terkine bir tümce bağışla hadi.
HADİ VARSA GÜCÜN TEMİZLE ALFABEMİ…
Tumblr media
2 notes · View notes
sanchopanzasblog · 2 months ago
Text
Ne imlâ ne satır arası..
Dopdoluyum Olric..🐞 #OğuzAtay
6 notes · View notes
otadam · 3 months ago
Text
Hayat, tekmeyi savurmuş tam göğsüme; ben mi eğildim, yoksa o mu hedefi şaşırdı, bilmiyorum. Şimdi burada, bu duman altı kafede, kül tablasına gömülen sigaranın külü kadar anlamlı hissediyorum kendimi.
Yan masadan gelen kahkaha mı yoksa beynimde patlayan nükleer bomba mı daha sinir bozucu, karar veremedim ki verecek mecalim de yok isteğim de.
Ne saçma değil mi?
Tuhaf hislerle yazılan saçma sapan varolma sancıları ve çabaları.
Varoluş dediğin şey, bir çıkmaz sokak aslında.
Hep bir şeyler arıyorsun: huzur, mutluluk, aşk... Ama hepsi kaçak göçek dönüp bak ilişkilerine hep bir şey eksik çıkar.
Bazen de eksik sensin.
Çaldığın kapılar, yüzüne kapanmıyor belki ama ardında bir şey de bulamıyorsun.
Tıpkı hayatın kendisi gibi: koskoca bir apartman, ama anahtarı olmayan bir kiracı gibisin.
Üstelik elektrik kesik, koridorda duruyorsun öylece.
Arzular?
Ah, onlar mı?
Alt metni pornografik fantezilerle dolu bir romanın satır arası boşluklarında saklanıyor.
İki kadeh sonrası göz göze geldiğin yabancının sana dünyanın en doğru cümlesini fısıldayacağına inandırıyorsun kendini.
Ama hayır, fısıldamıyor.
O da kendi kaybolmuşluğunda debeleniyor çünkü sırt üstü düşmüş bir böcek gibi.
Hazlar ise hızlı bir tren; öyle bir geçiyor ki yanından, vagon numaralarını saymaya çalışırken dilin tutuluyor.
Bir an yakaladım sanıyorsun, ama elinde kalan sadece boşluk
"Bu muydu yani?" diye soruyorsun kendine.
Evet, buydu.
Ve bu kadar.
Ama işte, yaşam dediğin bu absürd senaryoda, bazen senaryo yazarı olmaya kalkıyorsun.
Bazen figüran bile değilsin.
Yırtıcı, sivri, asi.
Çünkü bu dünyayı anlamak mümkün değil.
İnsanları ise hiç.
Bak sonuna iki nokta koyacağın yaşamın içindesin.
Sahi bugün ne getirdi sana?
Hangi duygunun pençesi geçiyor boğazına?
5 notes · View notes
aynodndr · 8 months ago
Text
Tumblr media
Küçük şeylerle iliştirdim
İçten bir gülüş ,
Biraz kahve kokusu,
Az müzik
Bol şekerli umutlar
Satır arası
Ve noktasız cümleler
Bir fincan kahve kırk yıla sığmaz.
Dostluğa yıllara sınır koyulmaz. 🍀☕
5 notes · View notes
matmazel9876 · 1 year ago
Text
"Ne imla,
Ne satır arası,
Ne paragraf,
Boşluk yok Olric.
Dopdoluyum."
Oğuz Atay
8 notes · View notes
birmelankoliruhhaliblog · 2 years ago
Text
Seni paylaşabileceğim hiçbir kelime, cümle, sayfa yoktu benim için. Sen paragraflara sığmayan, satır arası boşlukları olmayan, kitapları aşan bir histin. Anlatabilmem imkansız gibiydi. Benim olmanın imkansız olduğu gibi…
2 notes · View notes
gegirti · 12 days ago
Text
bu bayram biraz daha başka
idi
bayram daha bitmedi, iki gün daha var ama bitti gibi de.
bu bayram az biraz daha başka geçti başkalarından. sanırım overall gayet güzeldi. kendilerimiz hakkında bir takım şeyler daha öğreniyorum. hayata tutunma ilkeleri üzerine bir şeyler yazma dileğim artıyor. biraz daha zamana ihtiyacım var. kendimden zaman satın almam gerekiyor. bu, bugünkü, bu günkü düzenle ancak ve ancak para ile alabileceğim bir şey. biraz okuyup biraz da yazmak ihtiyacım, gezmek istediğim şey. hangisi daha temel hangisi daha şart bunu bilahare tartacağım.
biraz önce bir habere denk geldim, iki satır gördüm ve kafamda bütün bu düşünceler oluştu, bilmem nerede bilmem ne biyolojik nedenler şöyle olmuş da bilmem ne fon sağlamamış. yani bir takım "bilimsel" fenomenler olmuş, araştırılması gerekiyormuş ama bilim adamları -insanları deme zehrini almadım henüz- para alamadıkları için ağlamışlar.
bugün bilim dünyası çürümede. teknoloji çeşitli dallarda çeşitli hızlarda ilerlemede. bu ikisi aynı anda nasıl mümkün olabiliyor diye düşünüyorum teknoloji -SAVAŞ- ağır bastığı için bu oldukça mümkün.
yukarıda sözünü ettiğim bilimsel fenomen normal şartlar altında ilgimi çekmesi gereken, merak edeceğim ve hakkında spekülasyon yapacağım türden bir olay. ben okumamayı tercih ettim çünkü bütün hepsi çürüyen hikaye anlatımlarından ibaret. biz insanlar ancak bir hikaye biliriz. binlerce yılda süzülüp inmiş bu yeni hikayeler dışında yeni hikaye arayışları bize yaramıyor.
insanlığın bugün her türlü yeni haberi, hızlı iletişimin altında eziliyor olmasının bir başka sebebi de bu olabilir. hikaye mantarı olarak nitelendirmek istiyorum bu mutsuzluğumuz, umursamazlığımız ve ilgi eksikliğimizi.
hikaye mantarı o kadar hızlı yayılıyor ki ülkeler arası savaş politik güçlerin kaotik çatışması sebebiyle bireylerin fiziksel olarak zarar görmemesini fakat savaşın savaş olmasından ötürü tahribata yol açmasına neden olmasını sağlıyor. sonuç olarak insanlar rutinlerini tutturamamaktan dolayı kendileri altında eziliyor.
bütün bunlar olmasa bile başka bir sebep bulup aymazlığa gidecek insanoğlu bunlarla birlikte belki bir gün yolunu bulacaktır. fakat mantardan kurtulmak oldukça zor çünkü az bir ışık, bolca besin var ortamda.
1 note · View note
pazaryerigundem · 2 months ago
Text
İstanbul'da sanat buluşmaları devam ediyor
https://pazaryerigundem.com/haber/209859/istanbulda-sanat-bulusmalari-devam-ediyor/ -
İstanbul'da sanat buluşmaları devam ediyor
Tumblr media
İstanbul Beylikdüzü Belediyesi tarafından düzenlenen Beylikdüzü Sanat Buluşmaları Satır Arası Sohbetleri’nin ikinci konuğu fotoğrafçı ve seyyah Özcan Yurdalan oldu. Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşen söyleşide fotoğrafçılığın optik bilimi ve resim sanatının içinde gelişen tarihini anlatan Yurdalan, tarihte iz bırakmış kadın fotoğrafçıların hikâyelerine de değindi.
İSTANBUL (İGFA) – İstanbul Beylikdüzü Belediyesi’nin sanatın her alanından isimleri sanatseverlerle buluşturduğu “Sanat Buluşmaları” devam ediyor. İlk olarak oyuncu ve yazar Ercan Kesal’ı ağırlayan Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi’nin (BAKSM) bu haftaki konuğu fotoğraf sanatçısı Özcan Yurdalan oldu. Bir gezgin ve yazar olarak da tanınan Yurdalan, “Fotoğrafın Gizli Bırakılmış Tarihi” başlıklı söyleşisinde dinleyicileri MÖ. 500’lerden bugüne, MoZi’denİbn-i Heysem’e, Da Vinci’den dijital fotoğraf makinelerinin mucidi Steve Sassol’a uzanan bir yolculuğa çıkardı. Sanatçı, konuşmasının bir bölümünü de Türkiye ve dünyadaki tanınmış kadın fotoğrafçıların önemine ayırdı. Fotoğrafçılığın toplumsal tarihine odaklanmak gerektiğini belirten Yurdalan, söyleşisinde fotoğrafın bir sanat olmanın ötesine geçip, belgeleme aracı olmasının üzerinde durdu.
“Türkiye sözlü bir kültüre sahip, fotoğrafa hak ettiği değer verilmiyor”
“Fotoğrafın tarihini sadece Batı’daki gelişmelerden başlatarak anlatmak doğru değil” diyen Özcan Yurdalan;Buda, Konfüçyus ve Sokrates’ten başlayarak anlattığı fotoğrafçılık tarihini Sanayi Devrimi, Amerikan İç Savaşı ve Afrika’nın sömürgecilik tarihiyle içe içe geçirip, her biri belge niteliğindeki unutulmaz fotoğrafları bir slayt gösterisi eşliğindeBAKSM’yi dolduran dinleyicilereaktardı. Dünyadan;ConstanceTalbot, Julia MargeretCameron, HarrietChalmers Adams, Marie El Khazen, Kerime Abbud, GerdaTaro, Kati Horna; Türkiye’den ise Naciye Sultan ve Muzaffer Hanım gibi çektikleri fotoğraflarla iz bırakmış kadın sanatçıların önemini vurgulayan Yurdalan, bu isimler arasında İstanbullu Ermeni sanatçı Maryam Şahinyan’ınaltını çizdi. Türkiye’nin sözlü bir kültüre sahip olduğunu, dolayısıyla resme ve fotoğrafa hak ettikleri değerin verilmediğini, Kurtuluş Savaşı’ndan bile birkaç fotoğrafın günümüze ulaşabildiğini açıklayan Yurdalan, “Fakat Meryem hanım çok önemli bir isim. Onun 1930’larda çektiği 200 bin fotoğraf 2011’de kamuya açıldı. Bu müthiş bir rakam gerçekten.Ve her ne kadar stüdyo ortamında çekilmiş olsalar da dönemin giyim kuşamı ve ruh hali hakkında bize çok önemli bilgiler veriyorlar” dedi.
Tumblr media
0 notes
iyihissetiyiyasa · 7 months ago
Text
"Sapare aude."   "Bilmeye cesaret et."
Duyduğun ses, gördüklerin ve dokunduğun her şey sana senden haber verir. Sen ne kadar haberdar olmak istersen, o kadar yol alırsın kendinde...
Her şeyin ve herkesin birbiriyle bağlantılı olduğuna inanan birisi olarak satır arası dediğim alt mesajları yorumlamakta benim için çok önemlidir. Örneğin telefonda konuşmakta olduğum bir insanın içten mi yoksa beni kandırma niyetli mi olduğu konusunda kararsızsam o insanın sesinin yanında duyduğum çevresel ikinci seslere dikkat ederim. Eğer rüzgârın hoş bir ses çıkaracak şekilde bir çana çarptığını veya güzel bir müzik sesi duyuyorsam o kişi muhtemelen iyi niyet taşımaktadır. Ama kızgın insan bağrışları veya bir polis sireni duyuyorsam dış sesler beni uyarmaya çalışıyor olabilir.
1 note · View note