#borç döngüsü
Explore tagged Tumblr posts
Text
Borç Döngüsünden Kurtulma Rehberi: Finansal Bilinç ve Sorumluluk Maddi durumumuzun sınırlarını zorlasak da, hepimizi aynı kefeye sokan bir gerçek var: borçlarımız. Her birimiz hayatın bir döneminde maddi sıkıntılarla yüzleşir ve bu noktada borçlar kaçınılmaz hale gelir. Ancak, borçlarla başa çıkma becerimiz, finansal sağlığımızı belirleyen önemli bir faktördür. Birçok kişi, tefecilerin, yüksek faizli kredilerin ve nakit çekimlerinin tuzağına düşerek bitmek bilmeyen bir borç döngüsü içine sürüklenir.
Borçlara Yol Açan Temel Nedenler Her birimiz, hayatın bir noktasında maddi sıkıntılarla karşılaşabiliriz. İşte bu noktada, birçok kişi çeşitli borç kaynaklarına yönelir. Tefeciler, yüksek faizli krediler ve acil nakit çekimleri, anlık çözümler sunabilir, ancak uzun vadede borç batağına saplanmamızı sağlar. Borç Psikolojisinin Derinliklerine Bir Yolculuk için --> https://www.borcumvarmi.com/neden-borc-dongusunden-cikamiyoruz_428.htm
0 notes
Text
Satın Alınmış Cehalet
✍🏻 Anıl Güven
Bir gün Kemalist İlkay ile mesajlaşırken “Dünyamız kadar dilimiz dönüyor, Dünya bilgimizce konuşuyoruz; dahası galaksiler ve evrenler var. Başka canlılarla ilerde muhakkak karşılaşacağız ve bu evrende bir nokta küçüklüğünde olan gezenimizce çok cahil olacağımızı fark ettim; bu sebepten, büyük bir cehalet duygusunda boğuluyorum.” diye yazmaz mı, ardından derin bir düşünceye daldım…
Bir yandan yaşamını çağdaş bir kadın bilinciyle sürdürmeye çalışırken; onun kendisini bunca cahil-cehalet içerisinde yorumlaması beni derinden etkiledi…
Birkaç saat sonra belleğimde tüm konuşmamızı yorumlarken şunu anladım: Bizler iletişim çağında yaşayan insanlar olarak , özellikle de Dünya tarihinin son yüz yılı bireysel ve beyinsel gelişimimizi onarılmaz biçimde boğdu.
Savaş sanayisinde büyük buluşlar yaptı. İlaç sanayisi pazar odaklı büyüdü… İnsan insanlığı acımasızca öldürmek için inanılmaz boyutta değişime uğradı. Silah insanı yok ederken, günlük yaşamımızda olur olmaz kullandığımız kimyasal kökenli ilaçlar hastalığımızı sağaltırken başka türlü bir hastalığa kapı araladı.
Günümüzde olağanlaşan o kadar çok hastalık tanımlaması var ki! Alzheimer, Demans, Sara, Kanser…
İnsan doğadan koptukça yaşam değerleri düşüşe geçiyor. Su kıyısına kondurulan yapılar, altın-gümüş ve bunun gibi uğruna yokedilen ormanlar ve beraberinde ekolojiyi çok olumsuz etkileyen sebepler…
İnsanlık çağcıl konutlara olağanüstü paralar verip satın alıp yaşarken; daha doğrusu yaşadığını sanırken özünde cehaleti de satın alıyordu!
İletişim aygıtlarının bolluğu, kablolu TV’lere ödediğimiz izleme ödeneğiyle de cahilliğimize ekleme yapıyoruz ayırdında olmadan.
Bilmiyorum ayrımında mısınız; artık annemizi, babamızı, evlatlarımızı özlemiyoruz. Onları görmeye gitmiyoruz. Telefon aracılığıyla ardı ardına dizilerde geçen sözcükleri, tümceleri aktararak onları ve de kendimizi mutlu kıldığımızı varsayıyoruz!
İkincil olarak, bunca söz döngüsü içerisinde soluğumuz kesiliyo : Ayırdında mısınız? Kendimizi sakinleştirmek için bağımlığa elimizi uzatıp ağzımıza bir hap atıyoruz!…
O denli çok ‘OBLAMOV’laştık ki; artık insanlık insanlaşamaz.
Platon’dan günümüze (siyasal bağlamda) varsayılan gelişme özünde hiçte anıldığı gibi değil.
Sokakta, parkta, herhangi bir cafede gözlemde bulunduğunuz zaman şunu görme olanağınız var: herkes aynı biçimde giyiniyo , daha da kötüsü hepimiz aynı anda eşdeş tümceleri kutluyoruz… Başka bir dünya kurabilir miyiz? Vakit artık çok geç!
Satın aldığımız cahillik ve cehaletle yola devam… Dizilerdeki Dünyanın içinde kalalım. Uslamlama ile boğuşurken zamanı kaçırmayalım.
Yaşasın hedonizm.
Orangutanlarla aramızdaki tek fark, bizler onlardan birkaç yüz daha çok sözcükle konuşup kendimizi anlatıyoruz!
Sevgili Kemalist İlkay’dan almış olduğum esinle ona burada teşekkürü bir borç bilirim.🙏
Anıl Güven
0 notes
Text
Yatırım idaresi şirketi Vaneck’in CEO’su Jan van Eck, altın ve Bitcoin için bir boğa döngüsü öngörüyor. Yatırım şirketi yöneticisi, “Altında birkaç yıllık bir döngünün en başındayız ve bu kategoriye Bitcoin’i de koyuyorum.” dedi ve Fed’in, “faiz sıkılaştırmasında sona yakın olduğunu” söyledi. Geçtiğimiz hafta medya kümesi CNBC ile gerçekleştirdiği bir röportajda kıymetli demeçler veren Jan van Eck, altın ve Bitcoin ile ilgili kestirimini paylaştı. Firmasının idaresi altında 69 milyar dolarlık varlığa sahip olduğu kaydediliyor. Altın ve Bitcoin için boğa döngüsü yakın mı? CEO’ya altının mevcut düzeylerinde bir yatırım olarak mı yoksa ek kâr getirebilecek süreksiz bir ticaret olarak mı görülmesi gerektiği sorulduğunda şu cevabı verdi: Vaneck CEO’su ayrıyeten Fed’in sıkılaştırmanın sonuna yaklaştığına inandığı için “iki yıllık bir döngü olabileceğini” açıkladı. “Piyasa şu anda sonuçlardan kaygılı ve bu sonuçların ticari emlak piyasası, bankacılık ve borç verme dinamikleri üzerindeki tesirinin geçmesi, en az bir yıl sürebilir (ve) tahminen yüzeysel bir resesyon yaşarız.” cümlesini paylaştı. Altın ve Bitcoin hakkında da şunu söyledi: Van Eck, Bitcoin’in bu yıl bedelinin yaklaşık %70 arttığına ve öbür tüm varlıklardan daha âlâ performans gösterdiğine dikkat çekti ve “Bitcoin sahibi olan insanları” ödüllendirdiğini belirtti. Geçen ay Pantera Capital, Bitcoin için bir sonraki boğa piyasası döngüsünde olduğumuzu söylemişti. Geçen hafta Merkez Bankası, faiz oranlarını 25 baz puan artırdı. Milyarder Jeffrey Gundlach da dahil olmak üzere kimi beşerler, Fed‘in yakında faizleri düşüreceğini beklediklerini açıkladı. Lakin Fed Lideri Jerome Powell, faiz indirimlerinin Fed’in temel senaryosunda olmadığını belirtti. Ekonomist Peter Schiff, Fed’in kabul etseler de etmeseler de mali genişlemeye geri döndüğünü söyledi. Bu makale birinci olarak Cointahmin üzerinde yayımlanmıştır.
0 notes
Text
Parangalar Sarmalı
Muktedirin var ettiği yeni ülke pratiği bir prangalar sarmalından mülhemdir artık. Doksan sekiz yıllı bir ülke olma, var etme, bina etme ve sürekliliği tahayyülünün var ettiği eşik ol müşterek bahsin yerle yeksan olunduğunu ifşa eder. Çürüme, cüretle kurulmuş olagelen o tahakküm etme halleri bir pratiğe dönüştürülen hak gaspları ve fazlasıyla nihai dönüşümü en sonunda birer prangaya evrim tamam olunur. Cerahatin iktidarında insan hakları yahut da evrensel hukuk, hürriyet, eşitlik ve demokrasi gibi meseller farazi birer kenar süsüdür. Tümden bağnaz kılınmış, daimi, bir biçimde teslimiyetçi, aralıksız hiza bildirici, olağan kuşatmaların refakatinde zaten müşterek değerlerin eserleri okunmayacaktır. Bu bilinçle o iktidar ve muhalefetin, bütün madun siyaset aktörlerinin pratiklerinde o hayat isteminin temelleri sarsılmaya çalışılır, yıkımına uğraşılır. Muktedir olanın güncellemeye çabaladığı ülke pratiğinde o istikametler, ilerlemeler, muasırlık göstergesi adımlar, seviyeler vesaire hep bir torbada hep aynı şekilde boğuntuya getirilendir. Cerahatin x’ten, y’ye dolaşımı ile yeni ülke bariz bir can kırığına dönüştürülür.
Gündelik yaşam pratiğinin zora koşulduğu yerdir mesele. Meşhur kılınmış Kore dizisinde olduğu gibi, tüketim toplumuna dönüştürülüp, iliğine kemiğine kadar borç batağının ta en dibine çekilmiş, artık nefes alamayacak kadar yükün altında ezilmeye devam olunan insan temsilinin güncellenmesidir mesele. Henüz o dizideki gibi insanların katledilerek serveti, kendi borçlarından kurtulmaları aşamasına geçilmemiş olsa da modern zamanların güncel bir meseleye dönüştürdüğü o kısır döngü içinde, yeni liberalizmin sunduğu her şey biraz daha feragatin her gün biraz daha bedel ya da diyete dönüşümüdür. Muğlak kılınmamış o tahakküm etme halleri, muhtaç etme, yıkımın kıyısına taşıma bu ülkede bir standardın ta kendisidir artık, dizilerin senaryolarına hacet kalmaksızın. Tahakküm parametrelerini her durumda sıradanın hayatına düşürülecek şerhler, var edilecek gölgeler olarak birleştirerek güncelleyen bir akımın muğlak değil doğrudan yaşamsal pratikleri alaşağı ettiği artık çok daha belirgindir.
Bir büyük / yeni ülke pratiği lafta süreğen kılınırken cerahatin sunduklarıyla, elden ve tüm o avuçtan çalınanlarla, sıfıra yakın konumlandırılan hayat hakkının ta kendisiyle açık ve aleni bir kırım döngüsü var edilendir. Ekranların güleç yüzlü, hepten uydur kaydırma hallerle güllük gülistanlık diye atfettiği menzilin hakikati bir biçimde bu çürüme hallerine varır. Muktedirin var ettiği prangalar salt ekonomik değil aynı zamanda sosyal ve kültürel devinimin de gerilemesini kapsar. Bir gerileme çağının ortasında, düpedüz ve yalın bir hal dahilinde genel geçer değil doğrudan özün kaybedilmesi mütemadiyen güncellenir. Hayat bu kadar basit bir mesel olmazken, olamazken bununla günler geçirilir buyrulur. Geçip de gitmeyen bir sınama halinin ortasında prangalar sürekli güncellenendir. Böyle bir toplamı başarı diye takdim edilmesinin takdirini de sizlere bırakalım!
BirGün Gazetesinden aktaralım: “AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Memur-Sen Büyük Türkiye Buluşması'nda konuştu. Burada yaptığı konuşmada ekonomiye yönelik eleştirilere tepki gösteren Erdoğan, "Çanakkale Köprüsü’nde şu anda burada 5 bin kişi çalışıyor, millet ‘Aç’ diyor, 5 bin kişi burada çalışıyor, bu mesele ekonomide kafanız nasıl çalışıyor ona bakıyor, biz bu noktada ekonominin kitabını evelallah yazdık, yazmaya devam ediyoruz" dedi.
"Bugüne kadar kadar enflasyona karşı hiç ezdirmedik, bundan sonra da ezdirmeyeceğiz" diye konuşan Erdoğan, şöyle devam etti: "Üretimimizi asalaklara rağmen arttırdık. Hak ve özgürlükleri bu ülkeyi tapulu malı gibi gören azgın azınlığa rağmen geliştirdik."
3600 ek gösterge konusunda da tarih veren Erdoğan, "Personelimizin önemli bir kısmını kapsayan 3600 ek gösterge meselesini önümüzdeki yılın sonuna kadar çözüme kavuşturmayı planlıyoruz" diye konuştu.
Konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu da kamu görevlilerine yaptığı çağrı nedeniyle hedef alan Erdoğan, "Bay Kemal, öğretmenleri, subayları, polisleri tehdit ediyor. Hangi memur sınıfında kardeşlerimiz varsa sıradan hepsini tehdit ediyor" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, bürokratlara çağrıda bulunarak şunları dile getirmişti: "Açıkça söylüyorum; vazife namına mafyatik düzene hizmet edemezsiniz. Kanun dışı işleri emir olarak telaki edemezsiniz. Siz Erdoğan ailesinin değil, bu devletin şerefli memurlarsınız. Kamil akla gelmeniz için Kılıçdaroğlu abinizin, amcanızın bu size son çağrısıdır. 18 Ekim Pazartesi itibariyle bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacaktır. 'Emir almıştım' diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız."
Erdoğan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'i ise isim vermeden, "Dün 27 Mayıs'a giden yolu yalanla döşeyenler bugün de aynısını yapmak için devam ediyorlar. Bir kadın genel başkana Allah aşkına soruyorum sizlere küfretmek yakışır mı? Ya sen bir kadınsın. O küfrü nasıl yapıyorsun? Şunu bil ki bu millet kime neyi yakıştıracağını çok iyi biliyor" sözleriyle hedef aldı.
Erdoğan, Gezi Direnişindeki eylemciler hakkında ise "Bunlar değil miydi Bezmialem Valide Sultan Camii'ne bira kutularıyla girenler? Bunlar değil miydi Bezmialem Camii'nden Başbakanlık Ofisi'ne dozerlerle kanal açtılar" ifadelerini kullandı.”
Her şeyiyle metalik bir tekrara mahkum edilmiş, her tekrarda daha da fazla yalan ve tüm o habis ur gibi beslenip büyütülen nefretle hemhal bir dili kullanarak, riyayla prangalara mahkum edilmiş menzil kendiliğinden görünür kılınır. Devamlılığı sağlama alınmış olan her yalanla bir kere daha bir sahnede hayatın esir alındığı gerçeği örtbas olunmak istenir. Gündemi belirleyen birkaç defadır ana muhalefet partisi olunca, otomatikman yanıtların, karşı duruşun en pespaye örnekleri çıkagelir. Tek adamın kendi tahayyülü olan dışındaki hiçbir şeye olur vermediği bir zeminde olmakta olan şeyin bir kabustan gayrısı olmadığı artık açıktır. Onca zaman geçmesine rağmen, cami içinde içki içtiler bahsine dair tek bir kanıt sunulamadan, şimdi de tünel kazdılar gibi aslında bu ülkede gündem dahi olmayan bir ucuz laf ebeliği, ya tutarsa yalancılığının var ettiği şey bizzat baş efendinin dediği gibi kutuplaştırmaktır. Sürmekte olan çöküşün / var edilmiş yıkımın karşısında tek bir tedbiri dahi var etmeden, üstü kapalı mesajlar ile ç��kagelmek, hedefi saptırmak zaman kaybından gayri her neyi var edecektir. Her gün, her anı bir bedel kılınan ülkede onun bir sonu hiç ama hiçbir zaman gelmeyecek midir nedir allasen?
Baş Efendi, ekonominin kitabını yazdık evelallah diye bahse tutuşurken olmuş olandır ol bahsi de Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Van’ın Beşyol Caddesi’nde daha önce elindeki mikrofonla “Devlet nerede, bakan nerede? Üç gün önce 9 TL’ye aldığım leblebi, 15 TL olmuş” diyerek zamlara tepki gösteren Abdullah Onar adlı esnaf, Valiliğin eylem ve etkinlik yasağını ihlal ettiği suçlamasıyla gözaltına alındı.
Çerçilik yaparak geçimini sağlayan Onar, çekilen görüntüsünde, AKP’nin 27’inci Dönem Van Milletvekili Abdullah Arvası, markette alışveriş yapmaya davet etti.
Bir yandan elindeki mikrofonu halka uzatan Onar, bir teneke yağın fiyatının 400 TL olduğunu söyledi. Onar konuşurken araya giren bir başka yurttaş da “Biz bir teneke yağı vallahi billahi alamıyoruz” dedi.
Onar konuşmasının devamında, “Köylere gidiyorum, utanarak geri dönüyorum. Dün akşam 60 TL’ye aldığım hurma, şimdi 70 TL oldu. Devlet nerede? 3 buçuk kilo olan leblebiyi 32 TL’ye alıyordum, şimdi 70 TL olmuş. Her gün zam her gün zam ne olacak” diyerek krize isyan etti.
Konuşması sırasında Onar’ın yanına gelen polisler, megafonu kapatmasını istedi. Onar ise ekonomik krize ve zamlara karşı protesto eylemini gerçekleştirdiğini ve susmayacağını belirterek, polisin müdahalesine tepki gösterdi. Polis ise protesto eylemi gerçekleştiren Onar’ın elinden mikrofonu zorla aldı.
Van Valiliğinin kentte sürekli olarak ilan ettiği eylem ve etkinlik yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle gözaltına alınan Onar, emniyete götürülerek ifadesi alındı. Onar, daha sonra serbest bırakıldı.”
Düpedüz yalanların, hamasetin, onlarca riyaya çıkan tehdit dolu cümlenin, benden sonrası tufan olur tufan benzetmesinin karşısında, halkın un ufak edilen umudu söz konusudur bu ahvalde. Ezcümle Abdullah Onar, sokağın hallice bir kısmının var ettiği uçurumun tam da kıyısına terk edilmiş, en ufak bir biçimde devletin görmeye çabalamadığı bir kesimin yani halkın ta kendisinin meramını bildirir. Yoksullaştırmanın bir devlet politikasının temelini oluşturmasının utancı bir yandan en ufak bir itiraza dahi şiddetle / gözaltı ile müdahalenin ucubeliği bir biçimde temellendirilen prangaların istikametini de göstere gelir. Böyle bir sahnede, bunca afaki bir biçimde eksik kılınan, hayattan, standart bir yaşam pratiğinin dahi çok görülmesinin utancı her ne yana düşecektir. Düze çıkıldı, her şey yolunda, hemen her gün uçuyoruz, kaçıyoruz, eşik atlıyoruz, kıskanılıyoruz denilirken bulunan hal, halka reva görülen mesele değil midir, kim sahiden hesabını verecektir!
Evrensel Gazetesinden bir haber daha aktaralım: “Sur'daki Yeşilli Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenliği yapan Başak Demirtaş’ın 28 Eylül 2015 ile 19 Ocak 2016 tarihleri arasında, sekiz ayrı sağlık raporu aldığını belirten Diyarbakır Savcılığı, bu raporları veren 13 doktor ve Başak Demirtaş hakkında soruşturma izni istedi. Söz konusu raporların 7'sinde olağandışılık görülmediği için 12 doktor hakkında soruşturmaya izin verilmedi. Resmi belgelere göre yalnızca bir doktor hakkında izin verildi. Savcılık da bir doktor ve Başak Demirtaş hakkında 8 Mart 2018 tarihinde iddianame yazdı.
Terkoğlu, Başak Demirtaş’ın mahkeme tutanağındaki ifadesini şöyle aktardı: “11 Aralık 2015 tarihinde Kayapınar Toplum Sağlığı merkezine gittim. Ateşim vardı. Yemek de yiyemediğim için iyi değildim. Aynı zamanda arkadaşım olan Doktor Rezan Bey’le görüştüm. Kendisine hastalığımı anlattım. Doktor Rezan bana birtakım ilaçlar ve serum verdi. Beni muayene etti. Rezan’la yıllardır tanışıyor olmamız nedeniyle serumu da akşam eve gelip takacağını söyledi. Aynı akşam saat 19.00-20.00 gibi gelerek hem beni bir daha kontrol etti hem de serumumu taktı.
Eşim bir süredir devam eden rahatsızlığım nedeniyle, yurt dışında da tıbbi yardımdan faydalanmamın iyi olacağını belirttiği için, 12 Aralık 2015’te gittim. 15 Aralık 2015 tarihinde yurt dışından döndüm. Evde raporu bulamadım. Okula rapor sunmam gerektiği için tekrar Toplum Sağlığı Merkezine gittim. Bana verilen rapordan bir suret verilmesini istedim. Toplum Sağlığı Merkezinde raporun bir sureti tutulmadığından poliklinik defterine bakarak sekreter tekrar raporu düzenledi. Doktor Bey imzalayarak bana verdi.
Raporu 11 Aralık 2015 olarak düzenlemeleri gerekirken bana verilen nüshada sehven 14 Aralık 2015 yazılmıştır. Bu şekilde elimdeki rapor nüshası ile bu raporun kök sebebi olan poliklinik defterindeki tarihte çelişki oluşmuştur. Bütün hata bundan kaynaklıdır."
Meselenin 5 günlük bir raporun, tekrar yazıldığı tarihin tartışmasından ibaret olduğunu ifade eden Terkoğlu, “Mahkeme buna rağmen hem Demirtaş’a hem de doktora ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlamasıyla iki buçuk yıl hapis cezası verdi. Kısacası Başak Demirtaş, gerçekten de hasta. Buna rağmen hastalığı yıllar sonra didik didik edilerek, beş günlük basit bir rapordaki tarih çelişkisine dayanarak iki buçuk yıl hapse mahkûm edildi. Bir ilkokul çocuğunun bile yılda iki kez aldığı sıradan raporun bu noktaya gelmesinin, açık bir siyasi operasyondan başka açıklaması yok” dedi.
Terkoğlu, poliklinik defterinin mahkeme tarafından istendiğini ancak Kayapınar Toplum Sağlığı Merkezi’nden bu defterin gelmediğini de aktardı. Dosyaya sunulan fotokopisinin ve HTS kayıtlarının da Demirtaş ve doktorunun dediğini doğruladığını ifade etti.”
Muktedirin var ettiği kötülük sarmalının artık her nasıl biçimlendirildiğine dair kestirmeden bir örnektir Başak Demirtaş’a reva görülenler. İtham olunanların abesliği bir yana bir kadının sağlık hakkının lime lime edilerek, salt öteki, sırf mücadele edilmekten kaçınıldığı için rehin alınan bir eş başkanın eşi olduğu için reva görülen zulmün varlığıdır işte mesele. Tümüyle bütünleşik bir prangalara rehin ülke gerçekliği tek bir insandan yola çıkılarak genelleştirilir. Önce linç etme pratikleri, sonra sözlü taarruz ve hedef almalar onu takip eden medyadan manşetlerle göndermeler ve nihayetinde yargı kararlarının bariz birer hiçe çıkartıldığı tahakküm pratikleriyle o mahvın şablonu güncellenir. Bir kadının hayat hakkının, sağlık hakkının, kişisel verilerinin siyasetin gündelik pragmatizminde bir biçimde paylaşılması, son raddeye kadar yalanlara devam olunmasıyla menzilin her nereye evrildiği de artık kesintisiz afaki kılınır. Demirtaş’ın yaşadıklarının hesabını her kim her ne zaman verebilecektir bu girif haller kümesine dönüşmüş cehennemde!
Muktedirin var ettiği yeni ülke pratiği bariz bir prangalar sarmalından mülhemdir hemen hiç eksiksiz. Yıkımın, kötülüğün, dehşet dolu pragmatist hamlelerin sofrasında hayat açık bir biçimde tehditlere prangalanır. Ne itiraz sesi yükselsin istenir, ne tek bir şerhe imkan ya da olasılık! Ucubelik bir haller toplamında toplumsal prangalar çoğaltılırken her şeyin olağan olduğu, çok güzel bir ülkede olduğumuz muştulanır. Düzenin abecesi, yıkımdan o kötülük ve beraberinde üretilen nefretle şekillendirilirken her yan yangın yerine dönmüş, çevrilmişken kim nasıl inanacaktır güllük gülistanlık ülke masallarına her nasıl. Bir döngü içerisinde yaşamsal olan her şeye kastın varlığı bugün yirminci yılını devirmiş olagelen o iktidar mefhumu tarafından süreğen kılınıyor. Sonuç, hepten dibine doğru yolllandığımız bir katran karanlığı, sonuç hepten bir karanlık çağ. Gidecekler, sandıkla terk edecekler, bu son seferleri, düştüler, düşüyorlar gazlamaları bir yana mesele hesap verip vermeyecekleri olduğunun altını bir kere daha çizmekte fayda vardır. Patavatsızlık içerisinde cürümlerin o yönünün açıldığı, hakkın ve hukukun yıkıldığı, yaşam idesinin çiğnendiği yerde pranga lafta değildir, sokağından evine her yere sirayet etmiş bir nesnellik haliyken kim nereden başlarsa başlasın, hesap vermeleri en öncelikli talebimizdir. Kayda geçsin.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Yasin AKGÜL – AFP / Getty Images
#arzihal#meram#prangalar#sarmal#karanlık sarmal#söz hakkı#yıkım#cürüm hemhal#karanlık çağ#insan nedir?#ekonomik çöküş#prekarya#yaşamsal#asgari#biyopolitika#hayata ne oldu?#devinim#zam#yönetim#devlet nedir?#demirtaş#kürd#kadın#yara#siyasa#pragmatizm#çürüme#cerahat güncesi#kelam#politik
0 notes
Text
Hazine ve Maliye Bakanı Elvan: Ekonomi reformlarımızın takvimini tamamladık
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 12 Mart'ta açıkladığı, ekonomiyi yatırım, üretim, istihdam ve ihracat temelinde büyütmeye yönelik Ekonomi Reformları Eylem Planı takvimi, ilgili Bakanlıkların ve kurumların yol haritası belli oldu. - Ekonomi Reform Takvimini okumak için tıklayın Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Ekonomi Reformlarımızın takvimini tamamladık. Bakanlığımızın internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Hayırlı olsun." ifadelerini kullandı. Eylem planı Kamu Maliyesi, Fiyat İstikrarı, Finansal Sektör, Cari Açık, İstihdam, Kurumsal Yönetişim, Yatırımların Teşvik Edilmesi, İç Ticaretin Kolaylaştırılması, Rekabet, Piyasa Gözetimi ve Denetimi olmak üzere 10 başlıkta ana eylemlerden oluştu. Söz konusu takvime göre Ekonomi Reform Paketi'ndeki tüm eylemler 2023 yılının mart ayına kadar tamamlanacak. Planda; Kamu Maliyesi, Fiyat İstikrarı, Finansal Sektör, Cari Açık, İstihdam, Kurumsal Yönetişim, Yatırımların Teşvik Edilmesi, İç Ticaretin Kolaylaştırılması, Rekabet, Piyasa Gözetim ve Denetimi ana başlıkları altında, her bir eylemin bitiş tarihi, eylemden sorumlu ve ilgili kurum-kuruluşlar ile eylemin nasıl bir düzenlemeyle hayata geçirileceğine ilişkin bilgiler yer aldı. Buna göre, bütçe hazırlık sürecinin sadeleştirilmesi kapsamında Orta Vadeli Program (OVP) ve Orta Vadeli Mali Plan'ın (OVMP) tek bir belge haline getirilmesi hedefi 30 Haziran 2021'e kadar hayata geçirilecek. Bütçe uygulama sonuçlarının, kamu mali politikası gelişmelerini ve hedeflerini içeren "Kamu Maliyesi Raporu" ile üçer aylık dönemler itibarıyla kamuoyuyla paylaşılması hedefi doğrultusunda, 2021 yılı ilk çeyreği gelişmelerini içeren rapor Mayıs 2021'de yayımlanacak. Üçer aylık periyotlarla süreklilik sağlanacak. Kamuda taşıt alımı ve kiralanması, temsil ve ağırlama gibi harcama alanlarına da haziran sonuna kadar katı sınırlamalar getirilecek. Toplam borç stoku içinde döviz cinsi borçların payının azaltılması, borçlanmanın ortalama vadesinin artırılması, borçlanma kompozisyonunda sabit getirili ve Türk lirası cinsi enstrümanlara ağırlık verilmesi, itfa profilinin dengeli dağılımını sağlamak amacıyla değişim ihalelerinin etkin bir borç yönetimi aracı olarak kullanılması hedefleri "sürekli" uygulanacak eylemler olarak planda yer aldı. Vergi Usul Kanunu'nun gönüllü uyumu teşvik edecek şekilde güncellenmesinin de yıl sonuna kadar tamamlanması hedefleniyor. Vergi uygulamalarında dijital dönüşüme yönelik hedeflerin de yine yıl sonuna kadar hayata geçirilmesi öngörülüyor. Fiyat istikrarının sağlanması amacıyla enflasyon dinamiğini takip etmek, dezenflasyon süreci önünde risk oluşturan şokları değerlendirmek, gerekli önlemleri belirlemek ve yönetmek için oluşturulacak Fiyat İstikrarı Komitesi ise haziran sonuna kadar kurulacak. Komite; Hazine ve Maliye Bakanlığı koordinasyonunda Ticaret, Sanayi ve Teknoloji, Tarım ve Orman, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıkları, Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından oluşacak. İklim, afet ve ürün ekim davranışlarındaki değişimler enflasyon sepetinde önemli bir ağırlığı olan gıda fiyatlarını etkiliyor ve dalgalanmalara yol açıyor. Bu dalgalanmaların önlenmesi ve enflasyona etkisinin azaltması amacıyla Erken Uyarı Sistemi 30 Eylül 2021'e kadar kurulacak. İşlenmemiş gıda fiyatlarında aracılık maliyetlerini de düşürecek Hal Yasası Teklifi'nin de 31 Aralık 2021'e kadar TBMM'ye sunulması öngörülüyor. Kredi Yaşam Döngüsü Projesi'nin hayata geçirilmesi ve yakın izlemedeki kredilere yönelik olarak bankacılık sektöründe operasyonel yeniden yapılandırma ve firma rehabilitasyon fonksiyonları oluşturulması hedefleri de 30 Eylül'e kadar hayata geçirilecek. Yaşama imkanı olmayan donuk alacakların varlık yönetim şirketlerine satışı, aktiften silinmesi gibi yöntemlerle bilanço dışına çıkarılması için gerekli teşvik ve tedbir mekanizmaları yıl sonuna kadar oluşturulacak. Merkez Bankası dijital paranın ekonomik, teknolojik ve hukuki altyapısını yıl sonuna kadar oluşturacak. 18 yaşından küçüklerin bireysel emeklilik sistemine dahil edilmesini sağlayacak düzenlemeler de 30 Haziran'a kadar yapılacak. Yine bu süre��te yapılacak düzenlemelerle, BES dışında özel emeklilik hizmeti veren kuruluşlar (sandık, vakıf gibi) nezdindeki birikimlerin, cazip imkanlarla 2023 yıl sonuna kadar BES'e aktarımına imkan sağlanacak. Cumhurbaşkanlığına bağlı Sağlık Endüstrileri Başkanlığı ile Yazılım ve Donanım Endüstrileri Başkanlığı da bu yılın sonuna kadar kurulacak. Bu yılın sonuna kadar yapım işlerinde yerli malı kullanımını sağlayacak düzenlemeler yapılacak, stratejik sektörlerdeki ürünler için yerli ürün alım garantisi getirilecek. Bununla birlikte 2021 sonuna kadar yeşil dönüşümün desteklenmesi için Ulusal Döngüsel Ekonomi Eylem Planı hazırlanacak, elektrikli araç şarj altyapısı hayata geçirilecek. İstihdamın artırılmasına yönelik eylemler arasında yer alan mikro ve küçük ölçekli firmalara yönelik istidama kattıkları her bir ilave kişi için KGF kefaletiyle 100 bin liralık krediye erişim desteği haziran sonuna kadar uygulamaya konulacak. Kurumsal Yönetişim ana eylemi çerçevesinde, bu yılın haziran ayına kadar Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi'nin görev ve sorumlulukları gözden geçirilecek ve Finansal İstikrar Komitesi (FİK) olarak yapılandırılması sağlanacak. Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) Cumhurbaşkanı Yardımcısı başkanlığında haziran sonuna kadar toplanacak. Kurul her ay düzenli olarak bir araya gelecek ve 3 ayda bir rapor yayımlayacak. TÜİK haziran sonuna kadar "ilişkili kuruluş" yapısına dönüştürülecek. Özel Kesim Yatırımlarının Korunması Hakkında Kanun çalışmaları bu yılın sonuna kadar tamamlanacak. Bu yılın sonuna kadar Yatırım Teşvik Sistemi reforme edilecek, mevcut teşvik sistemi sadeleştirilerek seçici ve süreli bir yapıya kavuşturulacak. Farklı idareler üzerinden yürüyen yapının toplulaştırılması, uygulama yeknesaklığının sağlanması ve mükerrerliklerin engellenmesi amacıyla 2022 yılı mart ayına kadar bağımsız bir Piyasa Gözetim ve Denetim Kurumu kurulacak.Ekonomi Reformları Eylem Planı, 2023 yılının mart ayında "elektronik defter tutulmasına ilişkin sistem altyapısının oluşturulması" hedefinin yerine getirilmesiyle tamamlanmış olacak Read the full article
0 notes
Text
Perakende Matematiği ve Metrikleri Eğitimi (Etkinlik)
Perakende Matematiği Eğitiminde, perakende sektöründe daha başarılı olmak isteyen katılımcılar iş hayatlarında karşılaşacakları sadece perakende sektörüne özgü metot, hesaplama ve terimleri öğreneceklerdir. Macro RetailAkademi Tarafından sunulan bu eğitim Perakende Sektöründe yüksek ilgi görmüş veeğitim alan firmalarda ölçülebilir ciro ve kar artışları gözlemlenmiştir.
Türkiye’nin en dinamik sektörü olan perakende sektöründe verimlilik rasyolarını ölçme ve analiz etme, perakende şirketlerinin, özellikle satış ve pazarlama, ürün yönetimi, satın alma, tedarik ve lojistik, finans ve insan kaynakları departmanlarının temel yapı taşlarındandır.
Macro Retail Akademinin (www.MacroRetail.com) gerçekleştirdiği bu genel seviyedeki bu eğitim, perakende sektörü çalışanlarının çok sıklıkla karşılaştığı ve karşılaşacağı birçok konuda karar verme süreçlerini etkileyecek perakende sektörüne özgü terim, metot ve formüller içermektedir. Eğitim interaktif olup, vaka çalışması ve grup aktivitesi de içermektedir.
İçerik;
1. Türkiye ve Dünyada Perakende Sektörü
2. ��Temel Matematiksel ve Finansal Kavramlar
Paranın Zaman Değeri
Faiz Hesaplamaları (Basit, Bileşik, Efektif Faiz)
Bugünkü değer, Gelecek Değer (NPV, FV, IRR)
İskonto ve Anüite
Mali Tablolar (Gelir Tablosu, Bilanço, Nakit Akım vs.)
Finansal Analiz ve Rasyolar (Ort.Tahsilat, Borç Devir, Stok Devir, Finansal Uyarılar vs.)
3. Perakende Metrikleri ve Matematiği
Karlılık Göstergeleri (EBT, EBITDA, Brüt Kar, Net Kar vs.)
Satış Performans (LFL, M2 Verim, Sell-Through, Mark-up YTD, STD vs.)
Tedarik Zinciri Performans (GMROII, GMROF, OTB, Stok Devir, Stok Satış vs.)
Mağazalar Performans (Dönüşüm Oranı, Sepet, AU, ARP, Mark-down vs.)
Finansal Performans (C2C cycle, ROE, ROI, ROA, Analizler vs.)
OPEX Gider Performans ve Gider Yönetimi
Pazarlama Performans (Pazar Payı, Cüzdan Payı, Kampanya Dönüşüm vs.)
IK Performans (Personel Değişim, GMROL, FTE Satış, Optimum Personel vs)
Kurumsal Performans (Piyasa Değeri, Hisse Fiyatı, Hisse Başı Kar vs.)
4. Stok Finansı ve Yönetimi
Pareto Yaklaşımı
Finans Döngüsü
Etkin Stok Yönetimi
ABC Analizi
Güven Stoku ve Yeniden Sipariş Analizi
5. Grup Çalışması ve Örnek Uygulama
Gider Yönetimi Çalışması
Uygulamalı Şirket Analizi
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/perakende-matematigi-ve-metrikleri-egitimi-etkinlik/
0 notes
Text
Goldman Sachs Destekli Kripto Ödemeleri Başlangıç Çemberi Fonda 250 Milyon Dolar Arıyor
Goldman Sachs destekli Şifreli para biriminde finans firması Circle'ın, hisse senedi ve borç kombinasyonunda 250 milyon dolar fon sağlamayı planladığı bildiriliyor.Bilginin kaynağının 2 Mart'ta Teknoloji haber tarafından yayınlanan bir raporda ifade edildiği gibi, şirketin planlarına aşina anonim bir kişi tarafından ortaya atıldığı iddiaları bulunmakta. Şifreli para birimi borsalarında alım satım ücretlerinden gelir elde eden para döngüsü, (Poloniex ve kurumsal teklif Ticaret piyasası) kripto pazarındaki genel çöküşten kaynaklı ticaret hacminin düşmesine yol açtıktan sonra gelirlerinde bir düşüş meydana gelmişti. Fakat bu düşüşe rağmen The Information’la yaptığı röportajda Circle’ın kurucu ortağı Jeremy Allaire, şirketin gelirinin kripto fiyatlarında 2017 ve 2018 yılları arasında arttığını iddia etti. Cointelegraph'ın Ocak ayında yayınladığı habere göre, Circle piyasa döngüsündeki tezgah üstü (OTC) kripto alım satım masasının 2018 yılında 24 milyar dolar tutarında önemli bir hacmi vardı. Circle şirketi ayrıca, Ocak ayında üçüncü denetim raporunu yayınladığı üzere dolar destekli sabit para USD Coin (USDC) 'nin ardındaki şirket olarak biliniyor ayrıca bozuk para birimi Binance tarafından geçen yılın Aralık ayında sabit pazarına eklenmiş durumda. Son zamanlarda , kurumsal kripto alım satım pazarının daha geniş bir pay oranı ile faaliyet gösterme hedefinin bir parçası olan Gemini (Winklevoss ikizlerinin kurduğu para birimi değişimi olarak bilinir) İngiliz Telekomünikasyon Radianz Cloud komisyon topluluğuna katıldı. Read the full article
0 notes
Text
24 HAZİRAN 2018 SEÇİMLERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…
Prof.Dr.Mustafa E. ERKAL
Türk demokrasi tarihinde hayati bir önem taşıyan 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerini geride bıraktık. Aslında bütün seçimler ülkemizin geleceğinin şekillendirilmesi bakımından önem taşımıştır. Ancak bu defa durum farklıdır. Demokratik parlamenter sistem yenilenmek ve aksaklıklarının giderilmesi yönüne gidilmeden sulandırılmış bir Başkanlık sistemine geçilmiş ve buna da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denmiştir. İnsanlık demokratik parlamenter sistemden daha iyisini bugüne kadar bulabilmiş değildir. Yapılan bazı anayasa değişikliklerinin ve getirilen yeni sistemin sadece bir sistem değişikliği olduğu ve rejim değişikliğine sebep olamayacağı görüşüne katılamıyoruz. Bazı durumlarda sistem değişikliği bir rejim değişikliğine de sebep olabilir.
24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri ani bir kararla geriye çekilmiş ve ülkenin daha zor şartlarda seçime gitmesinin önü kesilmiştir. Türkiye dış politikada çeşitli kumpasların içine çekilerek tavizler koparılmaya çalışıldığı bir dönemden geçmektedir. Hayali AB süreci, KKTC’yi yok sayıcı sözde bir Kıbrıs barışı ve BOP doğrultusunda ülkemizin sınırlarını değiştirici yeniden terörle pazarlık süreci önümüze konmaktadır.
Ülkenin ekonomik durumunu ortaya koyarken aslında üç dört mendile ihtiyaç vardır. Kötü gidişat ve yeni duyun-u umumiyeler kapıda bekletilmektedir. Cari açığı ve dış ticaret açığı tavan yapan Türkiye’de içerde üretmeyip ithalat yolunu seçmek kaliteli bir intihardır! Dünya ekonomisi korumacı, milli ve yerliyi üretmek ve döviz kaybını önlemek yönündeyken Türkiye savunma sanayi gibi belirli dallar hariç dış ticaret fazlası veren bir ülke gibi ithalat merakına düşmüştür. Bu yolla eş dost daha da zenginleştirilmektedir. Çin ve Rusya ile olan dış ticaret açığımız rekor seviyelere ulaşmıştır. Yapılması gereken; ithal ikame anlayışı içinde açıkları kapamak olmalıdır. İthal ettiğiniz bilhassa tüketim ağırlıklı malları içerde üretenler gerekli teşvike kavuşturulmalı; eğer bunlar yoksa mutlaka boşluk doldurulmalıdır. Üretme ithal et anlayışı akla gelmeyecek malları ithal etme yanlışı ülkenin en büyük çelişkisidir.
Yapılması gerekenler seçim kampanyasında sürekli dile getirilmiştir. Herhalde ülkeyi yöneteler ister istemez gereğini yapacaklardır. Türkiye pırlanta dahil lüks mal ithalatı yanlışından kurtarılmalı, ithalata yeni vergiler konabilmelidir.
24 Haziranda iki ayrı ittifakla ve bazı partilerle seçime gittik. AKP ve MHP’den oluşan ve ona BBP genel başkanının da katıldığı ittifak seçimden başarıyla çıkmıştır. CHP, İP, SP ve DP’nin oluşturduğu millet ittifakının Cumhurbaşkanlığı adayları, Sayın Erdoğan’ın aldığı oyun gerisinde kalmıştır. Ülkenin yaşadığı siyasi ortam ister istemez 2014 sonrası politika değiştirmek zorunda kalan anti emperyalist ve milliyetçi bir çizgi uygulayarak parçacı ve etnikçi değil; bütüncü politikalara, milli birlik ve bütünlüğe önem veren, federalciliği şimdilik reddeden, özgürlükçü ve güvenlikçi politikaları ülke gerçeklerine göre yorumlayabilen iktidarın gerçekleri görmesiyle yön değiştirmiştir. AKP iktidarı bir dönem reddettiği ve dışladığı politikaları daha sonra savunma ihtiyacı duymuş, ülkenin beka sorununu görmüştür. 15 Temmuz 2016 ABD güdümlü FETÖ terör örgütünün darbe ve işgal ihaneti gözleri açmış yeni aldatılma ve kandırılma yollarını şimdilik kapatmıştır.
Batı ve sözde dost ve müttefik ABD’nin Türkiye karşıtı politikaları içerde ve dışarda teröre verdikleri destek ülkemizin güney sınırını ve toprak bütünlüğünü korumayı yasal olarak öne çıkarmıştır. Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Harekatları, Afrin’in terörden arındırılması hayati bir ihtiyaç olarak doğmuştur. Zaman zaman Irak’taki ve milli sınırlarımız içindeki dıştan kumandalı terör yuvalarına karşı yapılan yoğun mücadele Sayın Erdoğan’a puan kazandırmıştır. Terörle barışın olamayacağı, onunla müzakere değil; ancak yasal mücadele edilebileceği noktasında uzlaşılmıştır.
Bu çok önemli değişiklikler ve yanılmaların atlatılması seçmende gerekli etkiyi yapmıştır. Seçmenin ilgi odağı, kendisi işsiz de olsa işsizlik olmamış, devalüasyonlar, ekonomik sorunlar ülkemizde seçmen davranışını zannedildiği kadar etkilememiştir. Tarım ve hayvancılığın durumu, ülkenin borç yükü er geç iyileşir şeklinde iyimserlikle savuşturulmuştur. İthalat ve dış borç girişi, tüketime dayalı büyüme rakamlarının cazibesi seçmeni cezbetmiştir. Fabrika yerine AVM’ler tercih edilmiştir. Cari açığın artan rekor seviyesi, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve zamanla yabancılaştırılacak olması, bankaların yabancıların eline geçmesi, dövizdeki sıçramalar, borcun daha yüksek faizli borçla kapanma kısır döngüsü seçmen reyini pek etkileyici olmamıştır. Ülkede anlaşılmaz bir iyimserlik hâkimdir ve çok da tehlikelidir.
Vatandaş iktidar dışındaki partiler gelirse senin başörtün ve türbanın tehlikeye girer; inanç dünyan sarsılır şeklinde şartlandırılmıştır. Bu şartlandırma yeni de değildir. Yanlışlar yapmakla rekor kıran ana muhalefet adayı ve parti yetkilileri savaşın olmadığı bir ülkede barışmaktan bahsetmişler ve Merkel’in sözlerine özenmişlerdir. Oysa halk arasında bir savaş yoktur. Savaşın olmadığı yerde barış işgüzarlığı yapılmamalıydı.
Ayrıca Cumhurbaşkanlığı yardımcılarının etnik ayırımcılığa sebep olacak, milli ve üniter yapımızı sarsacak şekilde farklı etnisitelerden seçilmesi teklifleri ülke yönetimine talip siyasetçilere hiç yakışmamıştır. Bu seçimde herhalde bir Ermeni yardımcı unutulmuş olsa gerek!
CHP Cumhurbaşkanı adayı tarafından yapılan bu yanlış seçime iki gün kala Sayın Engin Altay tarafından maalesef tekrar edilmiştir. Paşaların apoletlerinin sökülmesi, saray ve bazı binaların yıkılması, gazetecilerin yargılanması gibi şiddet ve hiddet gösterileri millet ittifakının aleyhine olmuştur. Toplumda CHP yeni bir açılım ve çözüm süreci mi başlatacak soruları akla gelmiştir. CHP Cumhurbaşkanı adayının oyu bu ve benzeri sebeplerle %22.8 olan parti oyunun üstünde %30.7 olarak çıkmıştır. AKP oylarında önemli illerde dikkat çeken düşüşler görülmüştür. Saadet partisinin AKP’den alabileceği oyu alamadığı dikkat çekmiştir. Aslında AKP yeni seçmenden gereken oyu alamamıştır. Muhafazakâr aile çocukları bile mahalle baskısı olarak nitelenebilecek bazı kavram ve değerleri aşarak bir bakıma ütopik özgürlükçü tavır ve seçmen davranışına girmişlerdir. Birçok ilde AKP ve CHP’de oy düşüşü görülmüştür. Özellikle Trakya ve Ege’de CHP’nin oyu düşmüştür. Bu düşüşün HDP’ye gittiği söylenebilir. AKP’nin oylarını azaltmak uğruna HDP’nin barajı geçebilmesinde bazı CHP oylarının rol aldığı söylenebilir. Nitekim bu şekilde AKP milletvekili sayısında altmışın üzerinde düşüş görülmüştür.
MHP seçimden başarıyla çıkmış ve beş partinin temsil edileceği yeni mecliste siyasi tesirliliğini artırmıştır. Anlaşılan ister istemez Cumhur İttifakı sürdürülecektir. İttifak dolayısıyla MHP’nin Güneydoğu’daki oy artışı dikkat çekicidir. Eğer Cumhur İttifakı başarılı olmuşsa; bunda MHP’nin büyük rolü vardır. MHP oyunu da korumuştur.
Diğer taraftan, yeni kurulmuş ve akla gelmedik engellerle karşı karşıya bırakılan İyi Parti, üstelik ilk erken seçiminde adeta zincirleri kıra kıra ve çok çalışarak %10 barajını aşmıştır. İyi Parti’nin MHP’den ziyade CHP’den ve AKP’den oy aldığı söylenebilir. Sayın Akşener’in imkansızlıklara rağmen, sürdürdüğü seçim çalışmaları takdir edilmelidir. Ancak tam bir ekip çalışması örneği verildiği söylenemez. Bir ümit olarak çok değişik çevrelerden bilhassa yüzen oylardan pay almıştır. Bu partinin önüne konan engeller, demokrasimiz için çok üzüntü verici örneklerdir.
Seçimlerin yarattığı üzüntü ve sevinç atlatıldıktan sonra ülkeyi yönetenlerin hukuk devleti, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konularında yeni düzenlemelere gitmeleri şarttır. Fikir ve düşünce hürriyeti ve demokratik standartlar ülke gerçeklerine uygun olarak korunmalı ve geliştirilmelidir. Eğitim sektöründeki keşmekeş ve düzensizlik ortadan kaldırılmalıdır. Sağlık alanında hastaya müşteri gözüyle bakma çarpıklığı giderilmeli, Batıda üniversitelerin birleştirilmesi gündemdeyken bizde muhafazakâr bir anlayışla ters düşen bölünme ve yıpratılma çabaları sona erdirilmelidir. İstişareye önem verilmelidir. Dış kaynak girişine, ithalata ve tüketime dayalı borcun borçla karşılandığı bir yapı düzeltilmelidir. Orta sınıfı güçlendirici tedbirler alınmalı, dar ve sabit gelirliler korunmalıdır. Daha önce olduğu gibi etnik ve mezhep tuzaklarına düşülmemeli, parça bütünün önüne dikilmemelidir. Milli ve üniter devlet anlayışı ve demokrasi korunmalıdır. Terörle mücadele kesinlikle tavizsiz sürdürülmelidir. Komşularımızla iyi ilişkiler geliştirilmeli, Rusya ve ABD ile ilişkilerimiz birbirini dengelemelidir. Genelde İsrail’i koruyan Malatya’daki üs gözden geçirilmelidir. Ege adalarında Lozan’a ve antlaşmalara rağmen süren Yunan işgali kaldırılmalıdır. Yer ve tabela isimlerinde Türkçeye saygılı olunmalıdır. Kıbrıs milli bir davadır, unutulmamalıdır. Kıbrıs’ta geri çekilen, Anadolu’da da geri çekilir. Gençliğe yönelik uyuşturucu terörüyle mücadele, rekora koşan işçi cinayetleri, işsizlik, GDO’lu ürünler, kanserojen etki yapan tatlandırıcılar üzerine gidilmelidir. Ülke hiddet ve şiddetin hakim olduğu bir kamplaşmaya sürüklenmiştir. Bu konu hafifletilmelidir.
Küreselleştirmenin kan kaybettiği, milli çıkarların öne çıktığı, yerli ve milliliğin önem kazandığı fark edilmelidir. Türk’e düşman olunarak İslam’a dost olunamayacağı artık anlaşılmalıdır. İslam ümmeti içinde yer alan ülkelerin önemli bir bölümünün İsrail’in müttefiki olduğu göz ardı edilmemelidir. İç politikadaki alışkanlıklar ve yanlışlar dış politikaya taşınmamalıdır.
0 notes
Text
Senet Devredilir mi? Ciro Nasıl Yapılır
Kredi kartı şirketleri borçlulara ve vadesi gelen faturaları hesaplamak için yinelenen fatura döngüleri kullanın. Kredi kartı fatura döngüsü bilmek sürücü koltuğuna koyar, aylık fatura veya ifade beklemek bilmeden.
Senetle kredi Faturalama Tanımlaması
Kredi kartı şirketleri fatura dönemleri veya faturaları ve ücret faiz sorun anlamaya döngüsü tanımlayın. Faturalama döngüsü, faturalama döngüsünü sona erdiren kapanış tarihi ile belirli bir gün sayısı vardır. Bir faturalama döngüsünün kapanış tarihinden sonra, sonraki başlar. Kredi kartı şirketleri bir denge faiz hesaplamak için bir fatura döngüsü başlangıç ve kapanış tarihleri kullanın. Senetle Araba Satan Galeriler
Senet Devredilir Mi? Ciro Nedir? Nasıl Yapılır?
Fatura döngülerin uzunluğunu ve tarihlerini öğrenmek için kredi kartınızın Müşteri Hizmetleri numarasını arayın. Bir fatura döngüsü kapanış tarihini bilerek, bir kredi kartı satın bir fatura döngüsü biter ve bir sonraki başlar hemen sonra gerçekleşmesi için zaman mümkün olabilir. Bu “Senetle Para Veren Yerler” bir satın alma için etkili bir yol olabilir ve bu satın alma hakkında gelmesi fatura üzerinde görünmüyor çünkü fatura ödemek için fazladan zaman vermek – bir sonraki faturada görünecektir.
Fatura döngüsü için federal düzenlemeler
Federal hükümet yakından onlar tüketicilerin yararlanmak emin olmak için kredi kartı şirketleri düzenleyen. Bazı faturalama gereksinimleri, aydan aya değişmeyen statik vadesi içerir. Ayrıca posta ve ödeme vadesi gelen fatura alma arasında en az 21 gün olmalıdır. Kredi kartı şirketleri de bir kesme yapmadan yasaktır Senetle Borç Para önce zaman nedeniyle tarih bir hafta sonu veya tatil düşüyor, kredi kartı şirketi ileri ileri iş günü itmek zorundadır. Bir kredi kartı şirketi en son fatura dönemi hem cari denge ve günlük dengeleri kullanabilirsiniz gün Senet Nedir? Nasıl Doldurulur? Çeşitleri Nelerdir? hatta sizin denge bazı ödenen bile-faiz nedeniyle hesaplamak için: 2010 yılında, Senet Devredilir Mi? Ciro Nedir? Nasıl Yapılır? hükümet tüketicileri korumak için iki döngüsü fatura yasakladı. Senetle Borç Para Veren Kuyumcular
Potansiyel Faiz Oranı
Kredi kartı şirketleri yasal faiz anlamaya artık iki döngülü fatura döngüleri kullanamazsınız rağmen, bazı bu yeni Yönetmelik etrafında yollarını bulduk. SmartMoney web sitesi faiz tahakkuk için bir lütuf dönemi olmadan kredi kartları size bir satın alma günü faiz şarj başlamak uyardı. Eğer bir denge ileri taşınan olmadan döngüsü başlatmak, bir satın alma yapmak ve sonra fatura döngüsü sonunda sadece kısmi ödeme yapmak, kredi kartı şirketi kısmi ödeme size geri faiz farkı tutar.
Bir Finansçı
#senetciro #cironasılyapılır #senetprotestosu #senetnezamanprotestoolur #senetleborçpara
0 notes
Text
Vedik Astroloji ile Mayıs 2018
Mayıs ayına Mars ve Ketu kavuşumu imza atıyor! Bu ayın hemen başında Vedik Astroloji’ye göre Oğlak burcuna geçen Mars, burayı daha önce mesken tutmuş Ketu ile pek de hayırlı olmayan bir izdivaç yapmak durumunda kaldı. İşin ironik yanı ise bu izdivaç 7 Kasım 2018 e kadar devam edecek. Mars Oğlak burcunda Haziran sonunda geri harekete başlayacağı için bu burçtaki yolculuğunu uzun sürdürecek. Normalde Mars’ın rahat ettiği neredeyse tek alan Oğlak burcudur. Oğlak burcunda Mars yücelir, öfkesini ve savaşçı tarafını törpüleyerek daha stratejik ve disiplinli bir hale dönüşür. Gel gör ki Eylül 2017’den bu yana Oğlakta konaklayan Ketu, Mars’ın iyi bir alanda olmasının getirdiği coşkuyu kursağımızda bırakmaya kararlı. Önce iyi haberden başlayalım😊 16 Mayıs’a kadar Venüs Boğa burcunda… Bu etki bilhassa yükselen burcu Boğa olanlar için fiziksel olarak güçlendikleri bir etkiye işaret ederken, ilişkilerde ayaklarımız yere basıyor ve hayatın tadını çıkarmaya yönelik olacağız. 16 Mayıstan itibaren Venüs İkizler burcuna geçiyor ve Türkiye haritasında Ay ile buluşuyor ve Türkiye’nin yükselen burcu üzerinde seyahat ediyor. İkizler yükselen, Ay İkizler, Yay yükselen ve Ay burcu Yay olanlar için ilişkiler, fiziksel olarak dikkat çekme potansiyelleri artacak. Ancak 26 Mayıs’la birlikte Mayıs son haftasına Satürn Venüs karşıtlığı ile giriyoruz ve kadınlarla ilgili sorunların öne çıkması, kadın figürlerinin vurgulu olması söz konusu. İlişkiler açısından genel olarak Mayıs son hafta dikkat gerektiriyor ki ilişkilerde yalnızlaşma isteği, kimseye tahammül edememe hali etkili olacak. Dolayısı ile Mayıs son haftaya kadar esasen Venüs transitleri ilişkilerde genel olarak destekli etkiler verme potansiyelinde ama Mayıs son haftadan itibaren kişisel alanlarınızda ve duygusal konularda dikkatli olmakta fayda var. Mayıs 2018’in en önemli vurgusu Mars Ketu kavuşumu olacak demiştim. Bunu bir açalım; Ketu hayatımızdaki ve kader planımızdaki gerçekleri ve aydınlanmayı nasıl ve ne yollarla aradığımızı gösteren yıldız haritamızın en girdaplı bölümüdür. Vazgeçemediğimiz ama ısrarla gitmememiz gereken kara noktamız gibidir. Fazla dalarsak içinde kayboluruz. Hint mitolojisinde Ketu bedensizdir. Felsefi olarak Ketu bedenden vazgeçerek ruhu serbest bırakmamızı anlatır. Yani, bildiğimiz ve alıştığımız ne varsa tüm bunlardan uzaklaşarak ruhumuzu aydınlatmamızı temsil eder. Göstergesi sert bir enerjidir zira dönüşüm vaat eden bu sisli puslu enerji, hiçbir dönüşümün yumuşacık olmayacağını idrak etmemizi de sağlar. Kısacası bizi dönüştürmeye bunu da karmamız ve kader çizgimiz üzerinden yürütmeye zorlayan Ketu ile sert ve inatçı Mars aynı tavada pek de hamdım, oldum, piştim havasına giremeyecekler. Mars Ketu kavuşumunda dürtüsel hareket etme eğilimleri, aniden ve hiç ummadığınız biçimde açığa çıkabilir. Mars bu kavuşum ile manipülasyonlara eğilim gösterirken, ayarları bozulmuş bir saate dönüşme potansiyelinde. Yani bize doğru zamanda doğru adımı attırmaktan hayli uzak. Mars Ketu kavuşumunda dikkat edilmesi gereken en hassas nokta, öfkenin artarak, acımasızlıkları körüklemesi, duyguların ve gerginliğin içe dönmesi, manipülatik bir hal alması, sinsi bir savaşa meydan vermesidir. Bu tehlikeli ruh hallerinde toplum olarak gelgitler yaşarken, Mars ve Ketu kavuşumu ülkemiz haritasında 8.evde bulunacak ki bu ev astroloji haritalarında oldukça hassas bir alana işaret eder. 8.ev Mundane (Ülkeler Astrolojisi) de neyi temsil etmektedir? Bir haritada sekizinci ev öncelikle değişim ve dönüşümü temsil eden, dönüşerek ve değişerek ilerlememizi temsil eder. Diğer yandan yer altı hareketleri yani depremler, ülke finans alanları (vergiler başta olmak üzere, borsa, dış borç, ülke olarak aldığımız krediler ve borçlar, hisse senetleri, devlet tahvilleri) dolaylı şekilde bankacılık sektörü, cumhurbaşkanı veya başbakana yakın danışmanları, müsteşarları anlatır. Bu alanda konaklayan Ketu dağınıklık ve tüm bu konularda ani ve ön görülemez değişimleri, kontrol edemeyeceğimiz gelişmeleri vurgulu hale getirirken, Mars ise kolluk güçleri, askeri konuları, ani gelen karışıklıkları, terör olaylarını işaretlemekte. 16 Mayıs’a kadar güneşi görünümde tutan Mars, öfke kontrolünü de zorlaştıracak. Bu noktada belirtmeliyim ki maalesef depremlere, mevsim normallerine uymayan fırtına ve benzeri hava olaylarına yani afetlere eğilim söz konusu. Ve daha öncede aktardığım gibi bu süreç Kasım ayına kadar devam ederken, Mars oldukça uzun bir süre Ketu ile aynı alanda dans etmeye devam edecek. Bu sürecin ülke haritamızda 8.ev gibi hayli kritik bir nokta da olması hem deprem ve benzeri afetler adına tetikleyici rol oynamakta, hem de ekonomik ve sosyolojik olarak karışık ve iniş çıkışlı bir dönem yaşamamıza olanak vermekte. Öncelikle 16 Mayıs’a kadar güneş Vedik Astroloji’ye göre Koç burcunda ilerleyecek ki bu durum Mars, Güneş, Rahu ve Jüpiter arasında kare görünüm dediğimiz zor olayları getiren bir enerjiyi açığa çıkarıyor. Diğer yandan gezegenlerin kare görünümde olması deprem ve benzeri yer hareketlerini vurgulu hale de getirebilme potansiyelinde ne yazık ki. Esasen bu yıl depremler açısından ülkemiz ve dünya da hayli etkili enerjiler var ama ülke haritamızda 4.evimizin yöneticisi Merkür’ün de zor bir aralıktan geçeceği özellikle Mayıs ilk haftası riskler artmakta. 9 ve 10 Mayıs günleri Merkür burç değiştiriyor ve Vedik Astroloji’de Gandanta dediğimiz hassas bir yolda ilerliyor. Bu etki depremler, deprem niteliğinde konuşmalar, iletişimde bozukluklar, düşünmeden yapılan söylemler açısından riskli günlerin işareti. Mayıs’ın girişinde 9 ve 10 Mayıs ülke gündemi ve iç dengelerimiz ve depremler açısından hassas olacak. Merkür 11 Mayıs’la birlikte artık Koç burcunda ve 27 Mayıs’a kadar da bu nokta da kalacak. Uranüs ile kavuşuma gideceği bu aralıkta, beklenmedik gelişmeler olabileceği gibi psişik alanlar, sezgiler, hissedişleri yani ruhsal alan ve konuları etkili hale getirecek. Merkür ülke haritamızda yükselen ve 4.ev yöneticisi, dolayısıyla gezegenin sorumlu olduğu alanlar direk iç dengelerimiz, ülke toprakları, halk ve ülke gündemini temsil ediyor. Uranüs’ün de bu alana müdahil olmasıyla beklenmedik, şok edici olaylar ve gelişmeler yaşanabilir. Merkür 27 Mayıs’a kadar hızlı ve çabuk hareket etmeyi, sabırsız olmayı tetiklerken söylem ve konuşmalarda dilin kemiğinin olmamasına sebep olabilir. Seçim öncesi konuşma ve söylemler çok sertleşecek görünüyor. Mayıs ayı içinde 14, 15 ve 16 Mayıs olarak dikkat çekmekte. Bilhassa 14 Mayıs da Ay çok sert bir fazda (tithi Chaturdaşi) güneş 29 derecede kritik bir noktada ve Merkür de Uranüs ile kavuşumda olacak. Ani ve beklenmedik bir açıklama, karar, olay ülke gündemini meşgul edebilir. Olaylar, saldırılar, tartışmalar, umulmadık açıklamalar gelebilir. Bireysel hayatınızda da 14 Mayıs’ı dikkatli yönetmeniz gerekiyor. 15 Mayıs ile Güneş 0 derecede Boğa burcunda ve Venüs 0 derece ile İkizler burcunda, Ay 29 derecede Koç da her üç gezegende ülke haritamızda önemli noktalarda seyrederken, zayıf derecelerde olacaklar. Kadın figürleri ve kadınlarla ilgili konular öne çıkıyor. 14 ve 15 Mayıs de iç karışıklıkları ve kadınlara saldırıları vurgulu hale getiren karışık enerjiler var. Bu dönemden itibaren zaten Mayıs ayı kızgın bir tavada kaynayan su misali gökyüzü hayli gergin pozisyonlar almakta. 16 Mayıs’ta 0 derece Boğa burcunda bir Yeni ay döngüsü var ki ülke haritamızın düşmanlıklar ve gizli ilerleyen olaylar evinde oluşuyor. Bu etki gizli bir planı, düşmanlığı, kritik olayları işaret etmekte. Gerek siyasi gündem, gerekse iç dengeler açısından 16 Mayıs Yeni ay döngüsü ve öncesinde 14 – 15 Mayıs süreci hayli gergin. Diğer yandan Boğa Yeni Ay’ı Vedik Astroloji de Krittika yıldızında gerçekleşiyor. Bu yıldız hak ve adalet arayışı ve bireylerin kendi doğrularına göre hareket etmesi, gerçeğin ve doğrunun aranmasını temsil eder. Başlangıçta haksızlık gibi duran bir konu sert etkiler ile doğru bir yöne doğru savrulabilir. Öte yandan Yeni ay yeni oluşumları, oluşmaya başlayan durumları aktarır. Yeni ay döngüsü atılan adımların beklenmedik şekilde sonuçlanmasına neden olabilecek potansiyelde. Öncelikle görüneni değil, arkasına bakmak gerekecek ve başlattıklarınız veya bu döngüde başlayanlar beklenmedik sonuçlar üretebilir. Kısacası önümüzdeki günler 14 Mayıstan itibaren suların hareketlendiği, olayların ve beklenmedik şok edici gelişmelerin yaşanabileceği ilginç durumlar getirebilir. Mayıs ortası özellikle bu üç günle başlayan döngü iyi yönetilmezse güncel hayatınızda sonradan toparlamanızın güç olan durumları tetikleyebilir, hem de ülke gündeminde suların kolay durulmayacağı zor bir aralığa bizi itebilir. Mayıs ayında dikkatli yönetilmesi gereken diğer bir tarih 20 ve 21 Mayıs olarak öne çıkmakta. Gökyüzünde tekrar kare bir etkinin aktif olacağı bu süreçte özellikle 21 Mayıs’ta Ay Aşleşha yıldızında konaklayacak ve bu yıldız toplumsal olaylar ve gerginlikler açısından risk taşır. Ay sonunda gerçekleşecek Dolunay 28 Mayısta başlıyor ve 29 Mayısta tamamlanıyor. Akrep burcunda gerçekleşecek Dolunay, 14 ve 15 Mayıs’ta başlayan olayları, etkileri tamamlama enerjisi taşımakta. Dolunay Anuradha yıldızında tamamlanıyor. Bu yıldız eyleme geçmeyi, beklettiklerinizden sonuç almayı gösterir ki Mayıs ortasında ısınmaya başlayanlar sonuçlanmak üzere harekete geçecek. Kısacası Mayıs ayı ortasından itibaren her hangi bir konuda adım atarken veya planlarken şartların değişebileceğini bilmekte fayda var. Uzun süredir olmadığı kadar etkili Yeni ay ve Dolunay süreci yaşayacağız. Gündem hareketli olabilir ama en önemlisi istikrar ve denge açısından dağınık etkiler var. Uranüs’ün Merkür ile yapacağı kontaklar, Mars ve Ketu kavuşumu ve tüm bu etkilerin Yeni Ay ile temasta olması politik ve sosyolojik olarak gündemi çok hareketli tutması bir yana depremler ve doğal afetler açısından da dikkatli olmamız gerektiğini vurguluyor. Read the full article
0 notes
Text
İşte Haftaya Kripto Paralar İçin İzlenecek 14 Olay!
İşte Haftaya Kripto Paralar İçin İzlenecek 14 Olay! 2023’te iki hafta ilerledik ve kripto paralar için haber döngüsü yavaşlama belirtisi göstermiyor. Yeni haftaya girerken, ayın birtakım değerli manşetleri gelişmeye devam ediyor. Geçen hafta Menkul Değerler ve Borsa Komisyonu’nun (SEC) öfkesini çeken kripto finansal hizmetler şirketi Genesis’in etrafında dram var. Öteki yerlerde, dijital varlık fiyatları hafta sonu boyunca kıymetli kazanımlar kaydetmeye devam etti. Artık kriptodaki en büyük kıssalardan kimilerine bir göz atalım. Genesis için sırada ne var? Digital Currency Group’un bir yan kuruluşu olan Genesis, birkaç cephede savaş yürütüyor. Bu savaş, kripto borsası Gemini dahil alacaklılarla ve ABD’li düzenleyicilerle. Firma, değerli mali aksi rüzgarlar nedeniyle Kasım ayında borç verme ünitesinde para çekme süreçlerini ve yeni kredi itfalarını durdurdu. O vakitten beri, multi-milyar dolarlık bir boşluğu doldurmak için yeni fon arayışına girdi. Kriptokoin.com’dan takip ettiğiniz üzere, son günlerde Digital Currency Group (DCG) ve Gemini ortasında Genesis’te kilitlenen fonlar konusunda artan bir kelam savaşı görüldü. Gemini ve Genesis, borsanın fonlarını ödünç veren kullanıcılara faiz sunan Earn programında paydaşlık kurdu. SEC, Gemini ve Genesis’i Earn aracılığıyla kayıt dışı menkul değer satışı yapmakla suçladığında durum geçen hafta daha da kızıştı. Kripto paralar ve Bitcoin’i ne bekliyor? Fark etmemeniz imkansız, Bitcoin’in fiyatı biraz patlıyor. Piyasa bedeline nazaran en büyük kripto para, büyük borsalarda 21.000 dolar civarında seyrediyor. TradingView datalarına nazaran Bitcoin, 2023’e yaklaşık 16.600 dolardan başladı. Gelen raporlar, momentumun bir kısmından vadeli süreç piyasasındaki faaliyetlerin sorumlu olabileceğini öne sürüyor. Piyasa, FTX’in çöküşünün tepe yaptığı Kasım ayına kıyasla biraz daha az kaotik bir devirden de yararlanabilir. Bu ortada kripto paralar, pay senetlerindeki yükselişten de faydalandı. Örneğin Coinbase geçen hafta ’den fazla bedel kazandı. Tekrar de, kripto paralar için ünlü kararsız piyasa, hiçbir geleceğin garanti edilmediği manasına geliyor. Hasebiyle, Bitcoin’in bir sonraki adımda nereye uçacağını yahut düşeceğini görmek için önümüzdeki günleri izlemeniz gerekiyor. Nexo için sırada ne var? Geçen hafta, kripto kredi kuruluşu Nexo’nun Bulgaristan’da bir soruşturmaya mevzu olduğu haberi çıktı. Nexo’nun ülkedeki ofisleri, kara para aklama ve vergi kabahatleri argümanlarına yönelik bir soruşturma olduğu söylenen mahallî polis tarafından basıldı. Nexo rastgele bir suçlamayı reddetti. Nexo’nun kurucu ortağı ve yönetici ortağı Antoni Trenchev geçen hafta, “İddialar saçma – KYC/AML açısından en katı kuruluşlardan biriyiz,” dedi. Bu ortada Nexo’nun uzun vadeli uygulanabilirliğine ait kaygılar, platformundan çekilmelerde bir artışa yol açtı. Durum, kripto borç verenler etrafındaki geniş bir inceleme yayındaki en son gelişmeyi temsil ediyor. Celsius ve BlockFi dahil olmak üzere kripto alanındaki başka borç verenler, daha evvel düzenleyicilerin öfkesini çekmişti. Kripto paralar için haftanın kıymetli bilgi gündemi 16 Ocak Pazartesi - ABD’de federal bir tatil olan Martin Luther King Jr. Günü nedeniyle ABD borsaları kapalı olacak. 17 Ocak Salı - TSİ 16:30 – Empire State Üretim Endeksi 18 Ocak Çarşamba - TSİ 13:00 – Euro Bölgesi Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Yıllık - TSİ 16:30 – ABD Üretici fiyat endeksi (ÜFE) - TSİ 16:30 – ABD Perakende Satışlar - TSİ 17:15 – ABD Sanayi Üretimi - TSİ 18:00 – The National Association of Home Builders (NAHB) konut piyasası endeksi - TSİ 22:00 – FED Beige Book yayınlanacak 19 Ocak Perşembe - TSİ 16:30 – ABD Haftalık işsizlik başvuruları - TSİ 21:15 – Fed Lider Yardımcısı Lael Brainard konuşacak 20 Ocak Perşembe - TSİ 18:00 – ABD Mevcut konut satışları - TSİ 21:00 – Fed’den Christopher Waller Dış Bağlar Konseyi’nde konuşacak #kriptopara #haber #Sondakika #Bist100 #Bitst30 #Binance #DOGE #BONK #SHIBA #Paribu #Bitci #Bitcoin #Musk #BinanceTR #Haber #Finans #Dolar #Euro #İstanbulBorsası #Hissesenetleri Read the full article
0 notes
Text
DenizBank Genel Müdürü Ateş: TL faizlerde gerileme olacak
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, bankacılık sektörü, Türkiye ekonomisi, DenizBank'ın ilk yarı performansı ve gelecek dönem beklentilerine ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türk bankacılık sektöründe yılın ilk yarısında kredi büyümesinin, geçmiş dönem performanslarının gerisinde kaldığını, karlılık olarak ise kısmen yavaşladığı bir dönem geçirdiklerini söyledi. Mevduat birikiminin yabancı para cinsinden mevduata kaymış olmasının Türk lirası (TL) cinsinden faiz oranlarının yüksek seyrine sebebiyet vererek TL likiditesinin daralmasına ve bunun bir sonucu olarak da kredi büyüme hızının yavaşlamasına neden olduğunu belirten Ateş, aktif kalitesinin ise geçen yılın aynı dönemi ile kıyaslandığında bozularak takipteki kredi oranının yüzde 4,4 seviyesine yükseldiğini kaydetti. Enflasyondaki gerileme eğilimine paralel yılın ikinci yarısında TL faizlerde gerileme olacağını tahmin ettiklerini dile getiren Ateş, "Bu da kredi genişlemesine imkan sağlarken, aynı zamanda takibe dönüşüm hızında bir yavaşlama ve takipteki kredilerden tahsilatlara bir ivme kazandırabilir. Sistemdeki kredi ve mevduatın durasyon farkından dolayı bankacılık sektörünün net faiz marjı, yılın ikinci yarısında beklediğimiz faiz düşüşü ortamında yılın ilk yarısına kıyasla daha iyi bir performans sergileyebilir." dedi. Ateş, büyümedeki toparlanmayla birlikte değerlendirildiğinde, bankacılık sektörünün en önemli gelir kalemi olan net faiz gelirlerinin yılın ilk yarısına kıyasla daha yüksek olabileceğini vurguladı. Takipteki kredi portföyüne net girişlerin de azalmasıyla birlikte karşılık giderlerinin de ikinci yarıda ilk yarıya göre kısmen daha düşük kalarak karlılığa olumlu katkı sağlayacağını belirten Ateş, şunları kaydetti: "Kredi genişlemesinin yavaşladığı bu süreçte TL likiditenin yavaş döngüsü nedeniyle reel sektörün iş hacimlerinde daralma, alacak vadelerinin uzaması ve finansman giderlerindeki artışlar neticesinde bankalardaki takipteki krediler oranında artış ve banka karlılıklarında da gerileme gördük. 2019'un ikinci yarısında beklediğimiz faizlerdeki olası gerileme ile bu sürecin kısmen telafi edilebileceğini düşünüyoruz." "Takipteki kredi oranları sektörün baş edemeyeceği noktada değil" Hakan Ateş, bankacılık sektöründe takipteki kredi oranının haziran sonu itibarıyla yüzde 4,4 seviyesinde olduğuna ve bu oranın 2009 yılında küresel kriz döneminde ulaşılan yüzde 5,5 seviyesinin halen oldukça altında bulunduğuna işaret etti. Ateş, "Yılın ikinci yarısında işsizlikteki artış kaynaklı bireysel kredilerde ve kredi kartı segmentlerinde kısmi takip artışları olsa da bu bankacılık sektörünün baş edemeyeceği bir noktada değildir." dedi. Bu yıl yabancı para cinsinden bireysel borçlanmaların kaldırılmış olmasının, kur etkisi sebebiyle bireysel kredilerden kaynaklanabilecek takipleri sınırladığını vurgulayan Ateş, Mayıs 2018'de bunun bir benzerinin şirketlere de uygulanmaya başlandığını ve olumlu etkilerinin gelecek zamanlarda daha iyi anlaşılacağını söyledi. Ateş, şöyle devam etti: "Bankacılık sektörü, gerek yüksek karşılıkları gerekse de kaliteli teminat yapısı ile zor geçen 1-1,5 yıllık dönemde belirgin bir sermaye güçlendirmesine ihtiyaç duymamıştır. Net borçluluğun azaldığı böyle bir dönemde bankacılık sektörü de net dış borç ödeyicisi konumunda olmuş, risk seviyesini aşağı çekmiştir. Kredi büyümesinin de yavaşlamış olduğu bu dönemde içsel sermaye oluşumundaki yavaşlama, risk ağırlıklı varlıkların büyüme hızındaki düşüş ile dengelenmeye çalışılmıştır. Bu sayede, geçen yılın aynı dönemine göre gerilemiş olsa da Türk bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik oranı yüzde 17,1 ve çekirdek sermaye yeterlilik oranı yüzde 12,9 seviyesinde, hala oldukça tatminkar düzeydedir." "Faizlerin düşürülmesi için uygun ortam var" DenizBank Genel Müdürü Ateş, çeşitli ekonomik dış sebeplerle dış finansmanın zorlaşması, içeride döviz talebinin hızla artması ve döviz kurlarının uzunca bir süre yükselmeye devam etmesinin, ithalatının yüzde 90'ı üretim faktörleri olan Türkiye'de maliyet enflasyonunun da hızla yükselmesine neden olduğunu söyledi. Ekonominin durgun olmasına rağmen Merkez Bankası'nın bu sebepten dolayı TL faizlerini yükselterek özellikle bireylerin TL'den dövize geçişlerini yavaşlatmaya çalıştığını ifade eden Ateş, cari açığın sıfırlandığı, risk algılamasının azaldığı bugünlerde ise döviz talebinin azaldığını ve ekonomide de durgunluğun devam etmesi sebebiyle faizlerin düşürülebilmesi için uygun bir ortamın olduğunu kaydetti. Ateş, "Geçmişe bakıldığında 300 baz puanlık bir risk priminin (kısa vadeli reel getirinin) makul olduğu ve enflasyon beklentisinin yüzde 12,5'e inebileceği bir süreçte, risk primini hızla yükseltecek başka faktörler devreye girmezse Merkez Bankası'ndan yıl sonuna kadar 800-900 baz puan faiz indiriminin gelmesini muhtemel görüyoruz." dedi. "Mevduat faizlerinde aşağı yönlü değişim devam edecek" Hakan Ateş, piyasadaki gelişmeleri oldukça yakından takip ettiklerini ve titizlikle stratejilerine yansıttıklarını, bu çerçevede, mevduat faiz oranlarında aşağı yönlü değişimin yıl sonuna kadar devam edeceğini öngördüklerini belirterek, "Diğer yandan, enflasyona endeksli vadeli mevduat ürününü hayata geçiren ilk özel bankayız. Birikim sahibi müşterilerimize yenilikçi ürünler sunarak birikimlerine değer katmak ve sürdürülebilir bir vadeli mevduat tabanı yaratabilmek bizim ana hedeflerimizden." ifadelerini kullandı. Ateş, benzer şekilde, bireysel kredi faiz oranlarında da gelecek 6 ay boyunca kademeli olarak aşağı yönlü bir hareket beklediklerini söyledi. DenizBank olarak bireysel kredilere uyguladıkları faiz oranlarını piyasadaki gelişmeleri takip ederek anlık olarak revize ettiklerini aktaran Ateş, "Müşterilerimizin tüketim taleplerini ertelemeksizin ihtiyaçlarını gidermelerine olanak sağlıyoruz. Hızlı ve esnek teknolojik altyapımız sayesinde şubelerimiz, dijital kanallar ve bayi kanallarımızdan, müşterilerimize kredi ihtiyaçları oluştuğu anda karşılayacak çözümler üretiyoruz." dedi. "Bankacılık sisteminin dış finansman ihtiyacı azaldı" DenizBank Genel Müdürü Ateş, 2018'in son çeyreğinden bu yana küresel bazda gözlenen yavaşlamaya ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi önemli kurumların, yaptıkları sözlü yönlendirmelerle tepki gösterdiğini söyledi. Yılın ilk yarısı itibarıyla özellikle Fed'in bilanço normalleşme sürecini yavaşlatacağını açıklaması ve mayıs-haziran geçişinde politika faizinde aşağı yönde düzeltmeye gidebileceğini ima etmesi nedeniyle risk algısında toparlanma ve getirileri daha yüksek olan gelişmekte olan ülkelere fon akışlarında hızlanma gözlendiğini ifade eden Ateş, uzun vadeli proje finansmanı talebindeki düşüş nedeniyle Türk bankacılık sisteminin dış finansman ihtiyacının da azaldığını kaydetti. Özellikle dolar libor ve risk primi artışı ile maliyetlerin yükseldiği dönemde sektörün uzun vadeli kredi borç çevirme rasyosunun yüzde 70'li rakamlara gerilediğini bildiren Ateş, Fed ve ECB'nin para politikasında gevşeme eğilimi göstermesinin, uygun maliyetli dış kaynak yaratma açısından Türkiye'ye de fayda sağlayacağını, içeride döviz mevduat faizlerinin gerileyebilmesine imkan tanıyacağını söyledi. "Kaynaklar zombi şirketlere değil, katma değer yaratacak firmalara yönelmeli" Hakan Ateş, iç tüketime dayanıp bunu dış finansmanla fonlayan ekonominin dengelenme sürecine girdiğini ve cari denge açığının neredeyse sıfırlandığını belirtti. Bu dengelenme sürecinde yavaşlayan ekonominin büyük bir tahribat yaşamasının ise özel sektörün yerine kamu sektörünün devreye girmesi ve bütçe politikasının gevşetilmesiyle kamu borcuna büyük bir yük getirmeden başarıyla önlendiğini ifade eden Ateş, şöyle devam etti: "Böyle bir ortamda eğer risk algısını yükseltecek başka faktörler devreye girmezse enflasyonun ve faizlerin hızla düşmesini beklemek gerekir ve öyle de oluyor. Bu sürecin bir süre devam edeceğini öngörüyoruz. Ama bundan sonra özel sektörün yeniden devreye girebilmesi için sadece finansal açıdan değil, tamamen yeniden yapılanması ve bankacılık sektöründeki limitli finansman kaynaklarının zombi şirketlere değil, katma değer yaratacak firmalara yönelebilmesi gerekecek. Bu ne kadar çabuk olabilirse ekonomi de o kadar hızlı durgunluktan çıkarak dış açıklarını ve enflasyonunu yeniden çok yükseltmeden yüzde 3-5 aralığında makul ama istikrarlı bir büyüme hızına kavuşabilecek." "Yılın geri kalanında hedeflerimizi yakalayacağız" Hakan Ateş, DenizBank'ın yılın ilk yarısında karlılıkta hedeflenenin üzerinde performans gösterdiğini kaydetti. Fonlama maliyetlerinin beklentinin altında seyretmesinin net faiz marjını yukarı taşıdığını, faiz dışı gelirlerin de bütçenin üzerinde olduğunu belirten Ateş, "Diğer yandan faaliyet giderlerimiz, ihtiyatlı gider yönetimi politikalarımız neticesinde hedeflenenin altında kalmıştır. Makroekonomik göstergelerin beklentilerimize uygun gerçekleşeceği varsayımında yılın geri kalanında da hedeflerimizi yakalayacağımızı düşünüyoruz." şeklinde konuştu. Şube sayısının hedefledikleri gibi 2018'le aynı seyrettiğini, buradaki önceliklerinin şube ağı ve lokasyonlarda optimizasyonu sağlamak olacağını vurgulayan Ateş, kredi ve mevduat ürünlerinde ilk yarıda sektör paylarını koruduklarını, yılın ikinci yarısında da sektörden kopmadan ihtiyatlı bir şekilde büyümeye devam edeceklerini söyledi. "Günümüzün finansal kuruluşlarının en büyük rakibi fintech'ler olarak görülüyor" DenizBank Genel Müdürü Ateş, DenizBank'ın dijital alanda öncü kimliğini devam ettirmek için çalıştıklarını, bu amaçla dijitalde amiral gemileri olan MobilDeniz'in 2018'de hem tasarım hem de performans açısından yenilendiğini ve iyileştirildiğini anlattı. Bu yıl içerisinde de tüzel müşterilerin işlemlerini MobilDeniz üzerinden yapmalarını sağlayan geliştirmeleri tamamladıklarını aktaran Ateş, dijitalleşme ve yeni ürünlere ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: "Mobil cüzdanımız fastPay'i ayrı bir fintech haline getirerek devam ettirmeyi planlıyoruz. Geleceğimizin 'Açık Bankacılık' dünyasında, günümüzün finansal kuruluşlarının en büyük rakibi fintech'ler olarak görülüyor. Ancak biz bu alanda bir ekosistemin varlığının gerçek bir rekabet ortamı oluşturmak için en uygun strateji olduğuna inanıyoruz ve bu bağlamda hem 3. parti fintech'ler ile çalışarak hem de kendi fintech'imizi kurarak gerçek bir ekosistem yaratacağımıza inanıyoruz." Ateş, kendi iç operasyonel süreçlerini daha verimli bir şekilde yürütmek için Robotik Süreç Otomasyonu üzerinde çalıştıklarını da bildirdi. Read the full article
0 notes
Text
Yıkım Oyun Değildir
Düzlemin yaşamla olan bağları çürütüldükçe yerine ikame edilen ismi yeni, hayat döngüsü bir çürümeyi imal etmektedir. Cerahatin peşi sıra yürüyen o menzil hakikattir. Kötülüğün bağında yol alan saha gerçektir. Devletlinin pratiği olan sığ söylemleri yeniden ve yeniden imal ederek bu biyopolitik cerahat temsilini yaşamın yerine konumlandırmak süreğendir artık. Yeniyi imal etmekte, bir adım daha ileriye gidip geleceği buna göre biçimlendirmektedir devlet. Düzlemin yaşamla olan ilişiğine kasıt artık gizli değil doğrudan ve alenidir.
Bay E ile diğerleri olan; Bay Y, Bay D, Bay K diye uzaya duran milli ve yerli koalisyon ve hala sanki onun karşıtıymış gibi bildirilen diğer kümenin ortasında ve kesişiminde bu sınırların yaşam hakkı lağvedilmektedir. Dününü bugünlere taşırken, cerahati her anlamda yeniden biçimlendiren, onu tazeleyen ol akıl kümelerinin eyledikleri hayatımızı perişan etmektedir. Cüretin taşıdığı menzil artık herkes için bariz olan uçurumdur. Cüretle kurulan, düzenlenen ve yeniden imal olunup pazarlanan şey bir çürütme retoriğidir.
Yeni ülke / yaşam denilip bir de vaatler sıralanırken, var olan yıkımın güncelliği herkese pay edilendir, payımıza düşürülendir. Kötülüğü kibir ile, nefret ile örülmüş olan şeyin, yönetim olgusundan hayata bakışına şurada, işte bu sınırlarda sabitliğidir payımıza düşürülen. Çökertmenin anlık bir tehdit değil de süreğen bir hakikat kılınmasıdır dert ettiğimiz. Yaşamın devletçe kuşatılmasıdır sorun bildirdiğimiz. Her günü bir evvelinden ağır sınavlara rehin kılıp bunlarla bir menzili var edeceğini iddia edenlerin yaptıkları yıkımdır dikkatinize sunduğumuz.
Düzen denilen sabık tahayyülün sözüm ona restorasyonu ile ortaya sürülen ol yeni var edilen kap kapkara halin bambaşka bir dehşet dolu suretini imler. Çürütmeyi süreğen kılmak, seçim, sandık, oy, demokrasi nutukları atılırken, ajitasyonun dibine vurup vatan millet sakarya dahili sözler zikredilirken oluşturulan haldir. Hayat hakkının altının oyulması kesintisizdir. Çürüme, eksiltme ve yıkımın ekonomik boyutu 4.5 TL civarlarında dolaşan dolardan değil bu menzilin orta karar, kıt kanaat geçiminin artık toptan silinmesinden bariz okunabilecektir.
Yalın ve açık ve doğrudan çürüme budur. Rakamların iniş, çıkışı bir ilizyon gibi değer kazanıp kaybetmesi değil mesele artık bu sınırlarda var edilen iklimin ceberut yüzünün sabit kılınmasıdır mesele, hal. Dolar 4.9 Euro 5.9 seviyelerine kadar ulaşır. Rakamlar bir aşağı bir yukarıyı imlerken şu iki satırda anlatmaya çalıştığımızı kanıtlayan beyanlar birbiri peşi sıra hükümet kanadından ol cenahın demeçlerinden afişe olur. Ekonomi Bakanı Zeybekci, “-Döviz piyasasında sağlıksız fiyat oluşumları yaşanmaktadır. İlgili kurumlarımızın en doğru hamleyi en uygun zamanda yapacağına güvenimiz tamdır. Mali disiplinden ve enflasyonla mücadeleden ödün verilmeyecek.”
Başbakan Yardımcısı Bozdağ “Dolarla oynayarak milletin cebine, millete zarar verecek sonuçlar ortaya koyarak, bu seçimin sonuçlarını değiştireceğini düşünenler varsa aldanıyorlar. Millet oyunu gördü, oyuncuyu da gördü. Millet kuklayı da gördü, kuklacıları da gördü. Onlara fırsat ve izin vermeyecektir. Allah'ın izniyle 24 Haziran yeni bir gün olacağı gibi yeni bir dönemin de başlangıcı olacaktır" iddialarında bulunur.
Sabahattin Zaim Üniversitesi öğretim görevlisi Bülent Gedikli DHA’ya konuşur. “Türkiye ekonomisinin komaya sokulmak istendiğini dile getiren Dr. Gedikli, "Buradan da siyaseti etkilemek istiyorlar. İnsanları günlük düşünmeye itiyorlar. Yani orta vadeli veya herhangi bir ekonomik karar almasını engelleyecek bir hava oluşturuluyor. Psikolojik bir ortam oluşturmak suretiyle de destekliyorlar. Suni raporlamalarla insanların psikolojisini etkilemeye çalışıyorlar. Bugün bu kurların suni bir şekilde arttırılmasının yarın bize daha olumsuz etkileri olacak. Daha fazla maliyetleri olacak. O yüzden insanların bu şekilde anlık, günlük düşüncelerle hareket etmesi çok yanlış olur. Ben herkesi bu noktada hassas ve dikkatli olmaya davet ediyorum" ifadelerini kullandı.”
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Şimşek’in akşam saatlerinde yapmış olduğu açıklamadır: “Hükümet cari açığı ve Merkez Bankası'nın enflasyonla mücadele çabalarına yardımcı olmak için mali disipline ve yapısal reformları hızlandırmaya bağlıdır. Merkez Bankası Başkanı ve Para Politikası Kurulu üyeleri Lira'daki değer kaybını durdurmak ve fiyat istikrarını sağlamak için gerekenleri yapmaları konusunda tam desteğime sahiptir. Türkiye'nin makroekonomik sorunlarının hiçbiri aşılamaz değildir. Geçmişte bu sorunları çözdük, yeniden çözebiliriz.”
Hakan Vreskala’nın meşhur şarkısındaki vurgu gibi bu menzilde bugünün meramıdır varılan nokta; dağılın lan!
Faiz kararları, hayatlarımızın ortasındaki derin yıkımı, ekonomik olanın yanında sosyal çöküşün de güncellendiği bir sahnede sadece bir gün, bir anlık mesele değildir. Artık bu sahnenin her gününde yeni bir yıkım çıkagelir. Varlığını tek bir güne terk etmeden, izi hemen her güne yayılan bir neoliberal ekonomi çarklarının altında o olağanüstü hal imkanları da kullanılarak cürümler imal olunur. Rakamların artması ya da tersi, azalması durumunun ötesindeki çürümedir mesele. İktidar mefhumunun dağılın lan meselinde ifade olunan gibi laf kalabalıklarının altında sıradanın hayatı ezilmektedir, öyle ya da böyle iş burada her gün her şekilde.
Kötü gidişat, bir oyun değildir, bariz bir patavatsızlığın arkası ve ardılı kesilmeden, kestirilmeden kurulan bir düzenin var ettiğidir. Düzenin işlediği her şey bu hayata kasıt meselini ilmek ilmek örmektir. “Malatya'da çiftçilik yaparak geçimini sağlamaya çalışan Metin Ç., bankaya borcunu ödeyemedi. Borç erteleme talebi reddedilen çiftçi, kendini borçlu olduğu banka önünde benzinle yakmaya çalıştı. “Ne dediysem kabul etmedin. Para getir dedin durmadan. ‘Beni kayısıya kadar idare et’ dedim etmedin. Müdür, gel beraber yanalım. Al bu para, al sana para müdür sana para getirdim. Borcumu getirdim. Borcumdan düş, kendimi yakarım. Al sana para müdür yeter yeter. Memleketin en büyük çiftçisiydim aracı oldum” ifadelerini kullandı.”
2001 krizinden bu yana gündelik bir devalüasyon oranını gören, hayatın akışı toptan yerle bir edilen menzilde bunun geçici olduğu bildirilir. Sahiden de gerçek midir o yıkım, 24 Haziran’a kadar kaç kez o geçici yıkımlardan yaşanacaktır bu bahse dair hiçbir yanıt verilmeyendir, verilemeyendir. Çöküşün kıyısına kadar taşınıp, bunu tecrübe eden ülke o günün akşamı alınan tedbir ile ilan olunan faiz artışı kararıyla buradan geri kurtarıldığı zikredilir. Rakamlar geriye çekilir. Oysa hiçbir bahis bu kadar, kesin, doğrudan, yalın, kolay değildir.
Başbakan’dan ekonomi kurmaylarına kurulan cümleler, yapılan vaatler ve atfedilen şeyler bunların bu kadar açık çöküşün bile alaya alındığını göstermektedir. Bay Y konuşur. “Müsiad iftar yemeğinde döviz kurundaki dalgalanmanın geçici ve konjonktürel olduğunu söyleyerek, “Dedikodulara itibar etmeyin” der. Bay Y, “Tamamen seçim ortamında piyasaları bozmaya yönelik iç ve dış kaynaklı teşebbüslerdir. Para politikasıyla ilgili Merkez Bankası yetkilerini kullanmakta tereddüt etmeyecek” ifadesini kullanır. Neden, her nasıl böyle oluyor ya da bu bahis nasıl ortaya çıkmaktadır diye sual eder. Oysa her şey, hemen her şekilde barizdir.
Sahurda saldırdılar, namussuzlar memlekete göz diktiler, işgal girişimi vs. cürüm cümleleri, yaftalamalar saçılırken neoliberal düzenin en çürük halkası olan ülke göz ardı edilir. Elinde tuzluk her hıyarım var diyene koşar adım giden cerahatli sabık tavır bu menzilde unutulur, unutturulur. Ucuz iş gücü, sonuna kadar, canı artık çıkana kadar mesailerle ezilen, kafi görülmeyip haklarından edilen, o bilindik bahisle kul hakkının alasının devşirildiği bir uzam rakamlar inip çıkarken, kriz varken unutturulur. Bunlar mıdır oyun? Oyun, tezgah, kalkışma, darbe direktiflerle verilen demeçler, çoktan çökmüş olanı gizlemez oysa. Merkez Bankası rezervi ile var olan dış borcun arasındaki uçurum da mı oyundur?
Kirlilik, çürümüşlük, sonuna kadar yağmanın bir yol yöntem kılınması, rant pratiği, at hırsızlığı bunlar gibi nicesinin olur addedildiği bir düzende ne oyundur, hangisi tezgah! Ekonomik çöküntünün ol meselin tek bir günde yaşatılanın ardından çıkagelen tartışma programlarından birisinde şu sözler sarf edilir, Ahmet Maranki isimli zat tarafından.
Maranki, “Bu spekülasyonlar tamamen sunidir. Biz onun için her doğruyu her yerde söylemeyeceğiz. Kan ağlıyor içimiz. Ama bizim şayet aksi olursa gidecek hiçbir yerimiz yok. Ben onun için, umudum Kaf Dağı’nın arkası 25 Haziran’dır. Olmadı zaten, o zaman artık Belgrad Ormanı’nda ağacın dibinde, talim şeyimizi oraya gömdük. Çıkaracağız sokağa artık, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diyeceğiz” der. Ahmet Maranki hakkında Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açılır, lütfen(!) ifade vermeye çağırılır.
Maranki hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun 216/1, 218/1 uyarınca, "basın yoluyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçundan soruşturma açıldığı, Maranki'nin şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldığı, soruşturmanın titizlikle sürdürüldüğü belirtilir. Ekonomik dipsiz çöküşün henüz çok daha başında olduğumuz gerçekliği karşımızdayken var edilen düzlemin fecaatle yollarını birleştirmek için gayret eden ülkenin iklimi artık uzakta değildir, yaşatıldığımızdır. Fecaatin ol kötülüğün menzili artık sabitlenendir. Yıkımın bir sabit kılındığı yerde tüm o rakamlar bir inip bir çıkarken ya da sirkülasyon devam ederken yaşanan derin bir kılımadır bunlar mı oyundur!
Asgari ücretin artık esamesinin bile olunmadığı, dört kişilik ailenin yoksulluk sınırının alaşağı edildiği bir yerde nedir oyun, tezgah, plan? Yoksulluğun bir vaat olmaktan çıkartıldığı ortak ol payda ilan edildiği yerde, silahlar ortaya çıkar da denilir, bu plan bozulur, birliğimize kasta en güzel yanıtı millet verecektir gibi cümleler kurulur ve nicesi sayılıp dökülürken yara her nedir sahiden? Çöküşün bir terim olmaktan öteye geçerek yaşamın merkezine konumlandırıldığı yer dahilinde ol vaatler, şunlar yapılacak bunlar edilecek cümleleri sıralanırken uçurumun kıyısını arşınlayıp, aşağı yuvarlanırken sıradanlar bunların hangisi oyundur, tezgahtır, bölücülüktür bir yanıt var mıdır?
İktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav, ekonomide gelinen aşamayı Cumhuriyet’e değerlendirir. “Dünyaya hâkim olan finans kurallarına dikkat çeken Boratav, “Şimdi bu kurallara ya uyacaksınız ya da cezalandırılacaksınız... Sonuç, kurallara uymaya razı olursanız, teslim olursanız IMF’ye gidersiniz” dedi. Prof. Dr. Boratav’ın değerlendirmeleri şöyle:
Şu anda dünyaya hâkim olan finans kuralları şunlar:
1- Merkez Bankası’nın kesin bağımsızlığı.
2- Enflasyon üzerinde faiz oranını belirleyen sıkı para politikası.
3- Döviz fiyatları dalgalanmaya bırakılacak, Merkez Bankası müdahale etmeyecek.
4- Hepsinin temeli olan ana kural sermaye hareketleri serbest bırakılacak.
Şimdi bu kurallar finans kapitalin hakimiyetini sağlayan kurallardır. Bununla baştan kavga etmeniz mümkün. Yani “sermaye hereketlerini kontrol edeceğim” diyerek meydan okuyabilirsiniz. Türkiye bundan 1989’da vazgeçti. Serbest bıraktı. İkincisi döviz kurunu kontrol edebilirsiniz. Türkiye bundan da Kemal Derviş döneminde 2001’de vazgeçti. 2002 sonunda iktidara gelen AKP de aynı kuralları kabul etti. Şimdi buna ya uyacaksınız ya da cezalandırılacaksınız. Nedir cezalandırma? Fon girişleri durur. Krediler pahalılaşır ya da ana parayı tahsil etmeye başlar bankalar. Bu da döviz krizine sürükler. Sonuç, kurallara uymaya razı olursanız, teslim olursanız IMF’ye gidersiniz. İşte Türkiye bu noktadadır.
Cumhurbaşkanı bu kurallara uyma niyetinde olmadığını çeşitli vesilelerle söylüyor. Fakat söylem ortalığı karıştırıyor. Ne söylüyor: “Yurtdışına para kaçıranlara vergi uygulanacak. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak Merkez Bankası bağımsızlığına tabi olmak zorunda değildir. Son olarak da faiz bütün kötülüklerin anasıdır, düşürmek lazım.” Bunlar kurallara itiraz anlamına geliyor ama temel kural korundukça yani sermaye hareketlerinin korunması halinde mümkün değil. Cezalandırılırsınız. Prof. Boratav, ekonomideki kötüye gidişin işçiye, memura yansımasının nasıl olacağı konusunda da “Enflasyon yukarı çekilir, sonunda sert krize dönüşürse ekonomi daralmaya başlar. İşsizlik yükselir. Ancak bu nokta daha sonra gelir. Yıl sonunda gelir. Özellikle önümüzdeki yıl gelir” dedi.”
Artık bir cazibe merkezi olmaktan çıkan, içine doğru çöküşünü bile ambalajlayıp yeni ülkenin doğuşu, ilerliyoruz diye pazarlamaya çalışan muktedirin sofrasında bu menzilin hayat hakkı yerle bir olunandır. Cürümler eylenmeye devam olunurken, geleceğimiz birkaç satır cümleler, birkaç saniyeliğine aşağı yukarı değişen rakamlar, alacaklar, ol verecekler, dış borçlar, istikrar hali, yenilmeyeceğiz nidalarının arasında / ortasında tefe koyulmaktadır.
Financial Times Gazetesi Ankara Muhabiri Laura Pitel’in haberinde yer bulandır: “Analistler ve yetkililer, Türk siyasetine ağırlığını koyduğu 15 yıllık süre boyunca karşı karşıya geldiği hem gerçek hem de hayali tehditlerin, Erdoğan'ı kendisine yalnızca duymak istediklerini söyleyen kapalı bir grup insanın içine çekilmek zorunda bıraktığını söylüyor. "Türk bir yetkili, 'Danışmanları, bir grup gerizekalı ve dalkavuktan oluşuyor' dedi ve 'Artık aklıbaşında tavsiyeleri dinlemez oldu' diye ekledi.”
Çözümlenecek, yeniden değerlendirilecek, bahsi açılacak bir mesel yoktur artık. Doğrudan ve kesintisiz olarak gerilemenin muktedire, düzene olduğu kadar her birimize, hepimizin ortak olanı / müştereğimiz hayat hakkının tastamam lağvolunması kesintisizdir. Yıkımın eşiğindeki bir ülkede, uçurumun kıyısından dönebilmek her zaman “yeniden” nasip olmaz. Bu kez tehlikenin farkında mısınız? Bir nihai sondan bahsediyoruz... Gelecek meselinin hiç olmadığı, kalmadığı bir çürük düzene alıştırılıyorsunuz, farkında mısınız? Ziller! hepimiz için çalıyor nihayetinde duyuyor musunuz? Neş’e, umut ve düşün çalındığı bir yerde, ondan geriye sadece çürüme kalır. Sahiden anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2018
Görseller – Turkey Cinemascope // Panoramik Bakış’tan İki Kesit - Nuri Bilge CEYLAN
#meram#arzihal#söz hakkı#başka türkiye var#ekonomi#çöküş#yıkım#deney sahası#cürümler#siyasa#kriz#yok etme cüreti#ırkçılık#kötülük#hayat hakkı#hayat meseli#rakamlar#deneysel#korkut boratav#prekarya#seçim 2018#yurt#tükeniş 2018#yok öyle yağma#devlet102#deccal
0 notes
Text
Yurttaşına Yaptıklarından Bellidir Fail-i Devlet
İktidar makamının, sıradanın hayatını gölgelemesi alenen ve kesintisiz taarruzlarıyla çıkagelir. Birbirinden ayrıştırılamayacak olan biyoiktidar ediminin, sosyal yıkımla ‘canlı’ güncellenmesi bu tahlil ve tahayyülün her nasıl güncel bir mesel olduğunu imlemektedir. İktidar için anlamlı olan kefenden, hakir görülen fanilaya, biteviye zamanında yaşanmış olan zulme yine, yeniden anlam kazandırmaya çaba bu hayatın gölgelenmesi adınadır. Bariz olan şey ise bu gölgelenen hayatlarımızın kendiliğinden olan çıkarımlarının yıkımıdır.
Hayat meseli dahilinde ben varım! diyebilmek istencinin önünü alma gailesidir erkin koşturduğu. Hayatın beşeri için değil iktidar ve onun besledikleri için değerlendirilen / bahsi açılan bir lütuf olduğu işlenmektedir. -Cerahat ise artık can yakandır. Erkan, muktedir, iktidar bu bilincin üzerinde kendi aşırı uç yıkımlarının temellerini atmaktadır. Hayatı sınırlandırmak, onu gölgelemek, bir kez olsun ‘sorgulanmadan’ nihai bir çürümenin sahnesi kılmak yolunda yürünendir. Erk, muktedir, iktidar bu hazin olanı, bir icraatmış gibi yeni ülkede var etmektedir.
Tükenmeyen belagat söylemi ve nice düşmanlar taramasıyla hayatın mahvı kesintisiz kılınmaktadır. Hayat meselini artık İstanbul’dan Amed’e, İzmir’den Şırnex’e, Ankara’dan Dersim’e mütemadiyen pek çok farklı tahakküm enstrümanı, eylemi ile yıkım / çürüme adına güncellemektedir muktedir. Atılan tutulan vecizlerin yanı sıra işlevsel kılınmış olan kötülüğün bir normatif haline dönüştürülmesiyle iş bu mesele “enikonu” sabitlenmektedir. Sıradanın sesinin, sözünün ve tahayyülünün yaşamdan doğruca kopartılması çabalanandır. Sûr’da yaklaşık bir sene dokuz aydır devam olunan “abluka” bu bahsin görünür özetlerindedir.
Xançepek Mahallesi Eski Sûr’un handiyse komple tarumar edildiği, Alipaşa ve Lalebey Mahallelerinde kentsel dönüşüm öne sürülerek başlatılan aralıksız yıkımdan bu mesel okunabilecektir. En son geçtiğimi Pazar günü mühlet verilerek, daha önceden kuşatılmış olanı yok etmek için çaba güncellenir. Devlet hep sahnededir. Devlet eylediği ile yıkımın mimarıdır. 90’lı yıllarda yaratılan köy yakmaların, halka her gün, zulüm etmenin, evsiz, barksız kılmanın bir sacayağı, devamlılık bahsi Sûr ve çevresinde var edilir. Bunca açık bir biçimde devletlinin tahayyülü bir hayat imini geriye bırakmamaktır.
Gölgelenen hayattır, açık zalimliktir, yolunda yürünmeye devam olunan. Bir kez olsun sorgulatılmayan bir meseldir ‘zulüm’. Bunca açık ve doğrudan devletlinin eylemleri hayatlarımızı kuşatırken “insanlık hakkı” ötelenmekte o varlığı unutturulmaktadır. Hayatın kesintisiz bir biçimde tahakküme rehineliği tüm ol yıkımlara rehin edilmesi var edilendir. Bay Erdoğan’ın takipçilerine yönelik eleştirel, ol racon kesilecekse ben keserim sözünün sadece bir hiza bildirici, içeriye mesaj değil gelecek olanın tahayyülü olduğu meydana çıkmaktadır. Cürüm, felaket ve yıkım hepsinde sözü, izni ve eylemliliği ve onaması bulunan bir zatın ben sözümü savunurum veçhesi ile ortaya serdiği şey toplumsal müşterekler bahsinin altını oymaktır.
Memlekette tek yetkin, yetkili söz sahibi olma tahayyülünün nasıl bir yaftalama gayretinin öncülü olduğu, Gazeteci İhsan Çaralan’ın makalesinden de bariz kılınır. Cumhurbaşkanı ve onu izleyen AKP propagandasının, HDP, CHP ve Kılıçdaroğlu başta olmak üzere muhalefete yönelik hitap tarzı; bir siyasi polemik, ülke yönetimi konusunda gerçekleri arayan bir tartışma değildir. Tersine bu ilişki uzun zamandır, “karalama”, “yasaklama”, “sınır çizme”, “casusluk”, “vatan hainliği”, darbecilik ve terörizmle işbirliği gibi çok ağır suçlamalar; Ezeceğiz, hesap soracağız’a varan tehditler ve racon kesme teranesinde sürmektedir.
İktidar mefhumunun sıradanın hayatını gölgelemesi bu yukarıdaki, Çaralan’ın tasvirleriyle birebir doğru orantılıdır. Bay Erdoğan halihazırda kendi söylemleri, eylemleriyle bu bahsin mimarıdır, hemen her anlamda yönlendiricisidir. Ak Saray’da düzenlenen muhtarlar toplantısında yine sağ sol, öteye beriye her yönde ve hemen her anlamda düşmanlık tahayyülü yeniden güncellenir. Suriye’deki Kürd Kantonlarını hedef alır Bay Erdoğan. “Suriye’nin Kuzeyinde biz PYD’ye, YPG’ye bir sözde devlet asla kurdurmayız, kurdurtmayacağız. Şunu da söyleyeyim bazıları “Kürd Devleti” falan deyip duruyorlar. Ben bunu Kürd kardeşlerime bir hakaret telakki ediyorum. Zira benim Kürd kardeşlerim inanıyorum ki Suriye’nin Kuzeyi, Türkiye’nin Güneyinde böylesi bir oluşuma fırsat vermeyecektir.”
Rojava’da gerçekleşen ol nihai anlamda devrimin, aslında bir hayat savunması olduğunu gözardı eder Erdoğan. İnat ve kötü bir bakışla her şeyi terörle buluşturan, birleştiren aklıyla, yaşama gayretinin sınırlarından alıkonulan insanların direnişlerini görmezden gelir. Ha keza, yakınında tutmuş olduğu Barzani tarafından gerçekleştirilmek istenen Irak Kürdistan’ı referandumuna da benzer şerhleri düşer Bay Erdoğan. Muhalif olan her kesime sözü ve tehdidi olan Erdoğan devam eder: “Yanlarına hava limanı geliyor. Bazıları “hava limanı istemezük” dedi. Yıllarca hava limanı dendi, bunlar istemezük dedi. Kim bunlar, komünistler, komünistler. Bu sol zihniyet, bu komünistler hiçbir zaman vatansever değildir.”
İktidarın nefret şablonu düşmansız gün geçirmeyerek kurulandır. İktidarın tahayyülü tek adamın hayata karşıtlığını sindiren, bunu da süreğen kılan bir tahayyül toplamıdır. Birbirinden ayrı gayrı olmayan biyo-iktidar mefhumu Kürd, Sol, Komünist, CHP, HDP vs. diye uzayıp giden liste, gazeteci, avukat, akademisyen, milletvekili, belediye başkanı o veya bu kesimden / hemen her kimlikten insana karşı hayatın yıkımlara rehineliğidir. İktidar mefhumunun sürdürdüğü cürüm eksenli “siyaset” bu “zorbalık halini” biteviye kılmak içindir. Yara hep ortadadır, yara hep güncellenendir. Yıl 2017 hala atlet ile bir siyasetçi alt edip hakir görmenin ele avuca sığmadığı bir pespayelik güncesidir takip edilen.
Ol racon, atlet, siyaset bu döngü çürümenin de yansısıdır. Memleketi yönetenlerin halkın gözüne bakarken nasıl da onları değil kendi hayat standartlarını, itham ederek, yıkarak, kavga ederek dönüştürdüklerini ifşa olur. Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü, Tezcan’ın söylediğidir. “-Gündemi bırakmışlar fanila ile racon ile uğraşıyorlar. Sayın Erdoğan fanilayı bırak fileye bak.” Faiz lobilerinden aktarılmış / sümen altı / yüz milyarlarla ölçülen para trafiğinden, iki milyarlık borç için canına kıyan insanlardan, dahası ayın ortasında ay sonunu nasıl getireceğini kara kara düşünen sessiz yığınların beklediği şey bu bahistedir.
Tezcan; file ile kabadayılık, astığım astık kestiğim kestik ile düze çıkan, var edilen taarruz hayatın akışını zehirlemektedir bunu bildirmektedir işte. Beş milyon sekiz yüz yetmiş dokuz rakamından görünür olan “işsiz” değildir sadece. Bu ülkede şu gümbürtüde aleni bir başlarına bırakılan güvencesiz geleceksiz ve beklentisiz bir hayat iminin imal olunmasındaki dehşet toplamıdır mesele. Hayatları ellerinden çalınan insanların varlığını bile gözardı etmektir mesele.
Kavga dövüş sahnelenirken, hayatın acelesi en dibinde kalmış ol terk edilmişliği yaşayan insanların dertleri ulu orta durmaktadır, çürüme iş bu bahistir. Hayatta kurulmuş tuzaklar güncellenmektedir. Hayatın bağrındaki açılmış “yaralar” bir devamlılıktır. Güvenceli bir hayat iminin geriye bırakılmamasıdır işte mesele. Erk, muktedir, iktidar hayatı her anlamda mağlup etmeyi imlerken, danışıklı bir yıkımın odaklarını paylaştırır insanına. Her gün bir başka yerden vurulandır sıradan olan. Kendi yurttaşına yaptıklarından bellidir fail’devletli. Hayatı mütemadiyen çürütmek tek bir gün olsun geri adım atılmadan yinelenir, yinelene gelir.
Tahakküm biçimlendirilirken sıradanın hayatını yerle bir etmek adına onun için “kuşatmalar” güncellenmektedir. Bugünkü hal, halen yaşatılan memleket iklimi bu bahistir. Adalet, eşitlik, özgürlük mefhumlarının, hak ve hukuk normlarının biteviye çürütülmesi için yapılandırılan eylemler, alınan kararlar bu hali örneklemektedir. Biyopolitik bir panoptikon halinde bu düzen tam da bu yergi, yağma ve yok etme üçlüsüyle biçimlendirilendir. Hayatın berhava olunması, küçük bir detay değil, dolaysız ve doğrudan bir mahvetme döngüsü ile yenilenmesi ortadadır. Taarruz hayat imini “komple tüketmek” içindir. Taarruz hayatın kendi rutinini mahveden bir tecrübedir kesintisiz olarak.
Bu bahse bir örnek olarak 694 sayılı karar hükmünde kararname ile MİT Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmasını ilave edelim. MİT Müsteşarının tanıklık yapması veya hakkında herhangi bir soruşturma açılması Cumhurbaşkanının iznine bağlanır. MİT, Milli Savunma Bakanlığı ve TSK’nin personelini araştırabilecektir. Milletvekillerine seçimler sırasında ya da sonrasında işledikleri suçlar dolayısıyla soruşturma açılabilecek soruşturma ve kovuşturma yetkisi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve bu yerin ağır ceza mahkemesine tanzim edilir. Memleket yönetim katının kendi iktidar oyunlarını eylerken / hayatı çürütürken, kullandıkları istihbarat biriminin korunması artık aleniyete kavuşturulur. Onca yıkımın hesabı her ne olacaktır, bu yanıtsızdır.
Karar hükümde kararnamelerle işlerinden atılan akademisyen, memur, çalışanların işe iadelerinde, Ankara, İstanbul, İzmir seçenekleri devre dışına alınarak göreve dönmeyi düşünenlere diğer illerde sürgünün yolları açılır. Bir memleket tahayyülünün bodoslamadan kesintisiz bir biçimde alaşağı edilmesi bu taarruzlarla çıkagelendir. Kararname, karar hükmünde olan, bir yargıya, bir dönüştürücüye, bir tırpana dönüştürülür. “Avukat Yıldız İmrek’in tespitidir: -Anayasa hükmünün yerine geçip yeni anayasa yazan kanun hükmünde kararnameler dönemi başlamıştır.” Yeni ülke diye biçimlendirilen şey giderek ucube bir yıkım döngüsünü var eden, hak, hukuk tanımayan bir cerahat sarmalıdır.
Yeni denildikçe dününü var eden, ülke burasıdır. “Faşizm” bir tahayyül olmaktan çıkarak, bir gece ansızın baskın bir rejim ideali olarak yeniden bu yeni diye anılan ülkede var edilendir. Bugün kesin olan iş bu bahistir. Bir kereliğine değil, mazisi Malazgirt Savaşı’na kadar uzanan bir geçmişin fetih istencinin bu sınırda yeniden tezahürüdür mesele. Tahakkümün boyutunu derinleştirdikçe, bir yıkımdan bir başkasına ulaştıkça her aşılan dönemeçte yeniden ol nihai kurgu gerçekten gerçek faşizm hali bir ülkede var edilmek istenendir.
Yaşatılan cerahat sarmalının yegane karşılığı 2019 seçimleri heyulasına gerek kalmadan bu hâli güncellemek, sabit kılmaktır. Geleceğimizin şimdi şu anda yıkımı güncellenmektedir. Her atılan adım bu bahis içindir. Erdoğan’ın tahayyülleri ile özetin özeti kabilinden paylaşılan yüzüncü yıla, herkesi ezmiş, her bir ötekisini sindirmiş, hayatlarını yerle yeksan etmiş, Bakur Kürdistan’ı iğfal etmiş, Batı Türkiye’yi çoktan mahpus etmiş yeri o ülkeyi gerçek kılmaktır.
“Amed’de karar hükmünde kararname kapsamında daha önce açığa alınan yaklaşık 4 bin 400 öğretmenden 180'i meslekten ihraç edildi, diğerleri ise görevlerine iade edildi. Görevlerine iade edilen ve haklarında soruşturma sürdüğü belirtilen Eğitim-Sen üyesi 264 öğretmenin ise 28 Ağustos günü Eğitim Bakanlığı tarafından zorunlu yer değişikliği nedeniyle il dışına gönderildiği belirtildi. Söz konusu kararın öğretmenlere tebliğ edilmeye başlandığı kaydedilirken, Eğitim- Sen Diyarbakır Şubesi yaşananlara tepkiyi sosyal medya hesabından gösterdi.
Eğitim-Sen Diyarbakır Şubesi sosyal medya hesabından, "Açığa aldınız, ihraç ettiniz, tutukladınız. Yetmedi şimdi de sürgün ediyorsunuz. Yılmayacağız! Direneceğiz! ve Kazanacağız" mesajını paylaştı.” Birkaç satırda ortaya çıkan mesel bu kadar alenidir. Hiç ama hiçbir söz hakkı tanımadan bölgedeki öğretmenleri örgüt üyesi diye lanse edip, işlerinden eden iktidarın, geri dönüş hakkı kazananlara reva gördüğü şey sürgündür. Bariz bir faşizan yer ve nihai anlamda hayat / emek / söz haklarının yağmalanması güncellenendir, iyi de nereye ve daha ne kadar?
Nuriye Gülmen, Semih Özakça, Nazife Onay’ın tutsak edildiği bir ortamda ol işlerini geri talep eden insanlara reva görülenler çoktandır gündemden düşürülmüşken hayatın bu menzildeki istikameti her ne olacaktır? 175 günü geride bırakan açlık grevi eyleminin ardı, bir sonu getirilsin diye seslenişlere kayıtsız kalmaya devam eden devletlinin müştereklerimizi muhafaza etmek değil onları yerle bir etmek üzere harekete geçtiği, muhakkaktır görüyor mu, anlıyor musunuz? Bütün bu biyopolitik taarruz, nihayetindeki faşizan diskurun saldırganlığını imleyen, görünür kılan bir örnek daha iliştirelim.
Şirnex, Cizre Devlet Hastanesi’nde 8 aylık hamile 29 yaşındaki Feyruz Polat ve bebeği uzman kadın hastalıkları ve doğum doktoru olmadığı için hayatını kaybeder. Yaşamını yitiren kadının eşi Hüsnü Polat Evrensel'e konuşur: Eşim ve bebeğim göz göre göre öldü. Hüsnü Polat, "-Eşim can çekişiyordu ancak doktorlar nöbet değişimi yapmasına rağmen kimse müdahale etmedi. Yeni gelen doktora müdahale için baskı yaptım. O da bazı filmler çektirdi. Sonra o da uzman olmadığı için başka doktoru aradı. Çekilen filmler sonrası eşimin kalp krizi sonucu hayatını kaybettiğini söylediler."
Hayatın hep basit bir doğrultuda bunca ucuza kırıldığı, yerle yeksan edildiği, süründürüldüğü, can pazarına çıkartıldığı, çalındığı bir başka menzil var mıdır? Yaşama değer vermek bir yana onu her gün, her an yeniden derdest etmek çabasına düşülürken Feyruz Polat kaçıncı kurbandır ol sistemin? Birbirinden ayrıştırılamayacak olan biyoiktidar ediminin, sosyal yıkımla ‘canlı’ güncellenmesi bu tahlil ve tahayyülün her nasıl güncel bir mesel olduğunu imlemektedir. Yaşamın kökten bir karanlık sarmala rehineliği güncellenmektedir. Bir hayat bahsine yer bıraktırmayacak kesin ve keskin şablonlar güncellenmektedir.
Devletli hiç olmadığı kadar açık bir biçimde yıkımını ol çürütme istencini hepimize pay etmektedir. Yukarıda sayılan isimler, vakıalar, sorular ve hâlâ devam etmekte olan taarruz güncelliği bu belirgin olan paylaştığımız karanlık hali bildirendir. Bir edim olarak çürüten devletli tahayyülü hayatımızın bariz kapsayanıdır. Bu gelen karanlık bir güz hâli, bir bahar dönencesi değildir, on iki eylül 1980’in açmış olduğu yolun yeniden binasıdır aslen gündelik kılınan. Umursuyor musunuz, yıkımın güncelliğinde, bir geçmişe, bir şimdiye bir de hiç bitmeyen bir devletli tahakkümüne bakınca sahiden anlıyor musunuz, gelecek karanlıktır!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2017
Görseller – Melike KILIÇ: “Terra Tenebris” Sergisinden İki Kesit A / B
#iktidar#devlet101#memleket meseli#yıkım güncesi#türkiye gerçeği#yeni ülke#söz hakkı#xançepek#amed#yıkım#ihsan çaralan#bay erdoğan#nefret söylemi#kürdistan#bakur#rojava#khk#anayasa#haklar#mesele insanlık#insan hakları#cizir#hastane#katliam#on iki eylül#meram#biyopolitik#başka türkiye var
0 notes