#başka türkiye var
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yazgı...
Bir yazgı kabilinden bildirilen şeylerle hayatın ehven olanla kesişimi yerle bir ediliyor iş bu sahnede. Umudun berhava olunduğu yerin gerçekliği bir yazgıymış gibi duyurulmaya devam olunuyor. Her şey bilakis muktedirin kabulü ile oluşturulurken hayatın sıradan ola gelen insanların elinden çalınması bir mesel olarak görülmez. Bu sizin hakkınız denilerek var edilen cürüm hem hal sahanın yönetim olgusu güncellenir. Kanun, nizam, uygulama, her dem bir üst klanın halkı aşağıda görmesiyle beraber bir vahamet hali bütünüyle bir kör karanlığı yazgı diye bildirir. Bu hallerin yekununda bir yeni yüzyıl söz konusu olabilir mi? Bırakalım yeni yüzyıl metaforunu, geçmişin var edilmiş yıkıcılığının sorgulanmadığı, yüzleşilmediği bir zeminde kader / yazgı insandan yana değişir mi? Devleti yönetenlerin eliyle biçimlendirilen o yazgı mefhumunda genel geçer olmayan yaraların tümüyle birden yüzleşmek, o arafta yaraları sorgulayıp, iyileştirmeye çabalamaya daha çok var mıdır sahi ama sahiden? Bütünüyle normatif yerle yeksan edilip dururken, cürmün cürmü, yıkımın yıkımı tetiklediği bir düzlemde çürümeye bir dur denilebilecek midir gerçekten de? Akla, fikre, bedene doğrudan yöneltilen biyolojik-politik bir sarmalın içinde yaşam idesinin mahvı güncelleniyor. Her şey kader / yazgı diye geçiştiriliyor. Bu kadar kolay mıdır böyle kestirip atmak. Her şey olurken, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranılmasına bir son, aleni bir biçimde verilebilecek midir?
Makus kader diye bildirilenlerin devletin ta kendisinin var ettiği eylemlerle birlikte çıktığı ve türetildiği bir zeminde onca badirenin arasında bir yol var mıdır, kalmış mıdır sahiden? Düzen sahiplerinin, devletinden sermayesine hep aynı odaklardan, her dem benzeş mavra, manevraları birlikte şekillendirdiği bir zeminde geleceksizlik bahsi gerçek kılınırken onca yıkımın hesabı her ne olacaktır. Aşina olunan terör, tahakküm, tehdit döngülerinin ara sıra değil doğrudan doğruya kesintisiz yinelendiği bir zeminde o yazgı mefhumu hayatlarımızı topyekun dönüştürmek adına süreğen kılınan bir meseldir. Her şey birbiri içerisine lehim edilmiş giderken, ulaşılan merhale dahilinde canhıraş bir yıkıcılık / duraksamayan bir tam teşekküllü tehdit, kesintisiz bir hedef alma / linç ettirme hallerinin toplamında bir ülkede yaşam idesi kuşatılır. Bugün bu raddede karşımıza çıkan ülke profilinin, ekranlardan açık ve aleni bir biçimde sunulan, gösterilen ve kafamıza kakılıp durulan yer imgesinin her ne şekilde vahameti bina ettiği muhakkaktır. Öylesine, laf olsun diye değil sahiden de cürüm içerisinde yüzen, tek bir gün iyi bir şeyin var edilmesine dahi müsaade edilmeyen bir yer gerçekliğinde onca kötülük de bir kader / yazgı değildir, olmayacaktır da!
Mustafa Bildircin’in BirGün Gazetesindeki haberidir: “Türkiye’de iktidar eliyle yaratılan yoksulluk en çok çocukları etkiledi. Milyonlarca çocuk yoksullukla boğuşurken "Türkiye’de Çocuk Olmanın Bedeli Raporu", yürek yakan tabloyu gözler önüne serdi. CHP Milletvekili Cevdet Akay tarafından hazırlanan rapor, milyonlarca henüz beşikteyken yaşam savaşı vermek zorunda kaldığını ortaya koydu.
Akay’ın çalışmasında, eğitimden sağlığa, çalışma yaşamından sosyal hayata kadar çocukların yaşadığı sorunlara değinildi. Çalışmaya göre, Türkiye’de 15-29 yaş grubunda bulunan ve ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerin oranı yüzde 28,7’ye ulaştı.
Milyonlarca Çocuk Kayıp
TÜİK verilerinden yararlanılarak hazırlanan raporda, erkek çocukların yüzde 76,2’sinin, kız çocuklarının yüzde 79,6’sının ancak ortaöğretimi tamamlayabildiği belirtildi. İlkokul, ortaokul ve ortaöğretimdeki her 100 çocuktan 9’unun okulu terk ettiği bildirildi. Raporda, 5 yaş grubunda 219 bin, 6-9 yaş grubunda 222 bin, 10-13 yaş grubunda 236 bin ve 14-17 yaş grubunda ise 524 bin olmak üzere toplam 1 milyon 201 çocuk hiçbir okula kayıt olmadığı aktarıldı.
Raporda, ailesinin sosyoekonomik durumu nedeniyle çalışmak zorunda kalan ya da zorla çalıştırılan çocuklara da yer verildi. Resmi verilere göre, 4-11 yaş grubunda 32 bin, 12-14 yaş grubunda 114 bin, 15-17 yaş grubunda ise 574 olmak üzere, Türkiye’de 5-17 yaş grubunda toplam 720 bin çocuk, “Ekonomik faaliyette” yer aldı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2013-2023 döneminde, 888 çocuk işçi yaşamını yitirdi.
Kronik Yetersiz Beslenme
Raporda, 5 yaş altı çocukların yüzde 1,7’sinin akut yetersiz beslenme, yüzde 6’sının ise kronik yetersiz beslenme yaşadığı ifade edildi. Raporda, TÜİK’in Türkiye Çocuk Araştırması’nda yer alan ve çocukların içinde bulunduğu durumu ortaya koyan şu bazı bilgiler sıralandı:
• Her gün peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerini tüketemeyen çocuk oranı yüzde 42.2,
• Her gün ekmek veya makarna tüketen çocuk oranı yüzde 62.4,
• Her gün meyve tüketemeyen çocuk oranı yüzde 49,
• Her gün sebze tüketemeyen çocuk oranı yüzde 87,
• Her gün et, tavuk veya balığı tüketemeyen çocuk oranı 87.3...
Çocuk Yoksulluğu
Akay’ın, Türkiye’de Çocuk Olmanın Bedeli çalışmasında yer alan diğer bazı veriler ise şunlar oldu:
• Türkiye, çocuk yoksulluğunda OECD’ye üye 41 ülke arasında yüzde 22 ile en yüksek yoksulluk oranına sahip ikinci ülke.
• 2014’te 11 bin 95 olan, çocukların istismarına ilişkin suç sayısı 2022 itibarıyla 31 bin 885.
Uyuşturucu Batağı
• Türkiye’de 12-17 yaş grubunda olup 18 yaşını doldurmamış hükümlülerin sayısı bin 373’e ulaşıyor.
• Türkiye’de, uyuşturucu kullananların yüzde 69,6’u 15-24 yaş aralığında uyuşturucu kullanmaya başladığını söylüyor.”
Dönüştürülen ülkenin noksansız bir yıkım halinden mürekkep olduğu gerçekliğini daha ne anlatabilir ki? Geleceğini şimdiden mahveden, bunu da en başta çocuklarına karşı tüm tahakküm hamlelerini birlikte var ederek güncelleyen bir yerde nasıl bir istikamet söz konusu edilebilir, düşünür müydünüz? Aralıksız bir biçimde yoksul / yoksun kılma hali bütünlüklü bir biyopolitik tahayyül olarak yinelenip dururken cürmün kıyısında hayatın ehvenle olan bağları nasıl muhafaza edilebilecektir. Gündelik yaşam koşullarının enikonu mahvedildiği, günü gününe yaşanan bir yerdeki imkansızlıklara mahkum edilmiş insanlar karşısında halen masallar anlatılırken bunca kötülüğün ardı neye çıkar. Kolektif bir yıkım halini süreğen kılan bir aklın karşısında çocukların eksik kılındığı, aç konulduğu en çok da umutlarından edildiği bir yerin dört başı mamur olsa ne yazar, her şey aleni bir halde o tersini bildirirken yıkıcılık sahici bir travma olarak hayatta konumlandırılırken sahiden neye yarar. Günlük beslenmeden, bir hakikat haline dönüştürülen çocuk işçiliğinin temel, yaygın bir mefhuma dönüşmesine daha şimdiden geleceğine hiçbir kıymet vermeyen onları duymayan bir ülkede ne kaderdir, hangi şeyler yazgı. Sorgular mıydınız?
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “2024 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçesine dair konuşması sırasında AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, CHP Muğla Milletvekili Gizem Özcan'ın konuşması kesti, ayağa kalkarak AKP grubunu dışarı çıkmaya çağırdı.
2024 Aile Bakanlığının bütçesinin yoksulluğu daha da artıracağını ifade eden Gizem Özcan, bakanlığın sorunların çözümü noktasında bir perspektife sahip olmadığını belirtti. "Ülkemizde kadınlar için bir karadüzen sürüyor" diyen Özcan'ın kadına yönelik şiddet ve cinayet, yoksulluk ve işsizlik verilerini açıkladığı sırada AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin tarafından sözü kesildi.
Akp’liler Meclisi Terk Etti
Zengin yerinden kalkarak AKP grubunu dışarı çıkmaya çağırdı. AKP'li milletvekilleri ve Zengin Meclis'i terketti. Oturuma verilen aranın ardından görüşmeler yeniden başladı.
"Veriler Neden Paylaşılmıyor?"
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) kadın milletvekilleri, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesine dair konuşmalarında iktidarının kadınlara tek vaadinin onları yok saymak ve nesneleştirmek olduğunu ifade etti.
DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, 6284 sayılı kanunun uygulanmamasını eleştirerek “Bu kanun uygulanıyor olsaydı sadece bu yılın ilk 10 ayında 253 kadın katledilmezdi. Sadece Kasım ayında 33 kadın katledildi. Sizin övdüğünüz, ‘Sahip çıkıyoruz’ dediğiniz ailelerin içerisinde Kasım ayında 33 kadın katledildi. Kadına yönelik şiddet, kadın yoksulluğu verileri neden paylaşılmıyor? Bakanlık ‘Aileye yönelik hizmetlere özen ve önem veriyoruz’ diyor, en son verilerin 2014 yılında paylaşıldığını itiraf ediyor, şaka değil, arkadaşlar, aile içi şiddet araştırmaları en son 2014 yılında paylaşılmış” dedi.
"Çocuklar Okula Aç Gidiyor"
Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya da, AKP’nin iktidarı boyunca zengini daha zengin yoksulu ise daha da yoksul kıldığını belirterek "Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak yüzde 48’e yükselmiş; en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan azalarak yüzde 6’ya gerilemiştir” dedi. Toplumun geniş kesimlerinde çocukların okula aç gittiğini söyleyen Kaya, “Asgari ücretle büyük kentlerde kira dahi ödenemiyor. Geçim sıkıntısı yurttaşları, özellikle de gençleri yaşamdan koparacak, vazgeçecek noktaya taşıyor. Bu genel tablonun değişmesi için elbette bir bakanlık bütçesinin değişmesi yetmez, bütçe tercihlerinin ve siyasi iktidarın eğilimlerinin değişmesi gerekir. Kadınlar erkekler tarafından katledilmeye ya da şüpheli biçimde yaşamlarını kaybetmeye devam ediyorlar. Hâl böyleyken Erdoğan çıkıp İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin kadına yönelik şiddeti artırmadığını iddia ediyor. 6284 sayılı yasanın uygulanmasını sakatlamış durumdadır” diye konuştu.
"Üniversitelerde Bilim Ortamı Yok"
Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk ise, AKP’nin eğitim politikasına tepki gösterdi. 12 Eylül Darbesi’nin ürünü olan YÖK'ü, üniversitelerdeki rektör ve dekan seçimlerini eleştiren Çelenk, "Küçük taşra şehirlerde kurdukları, ahbap çavuş ilişkileriyle akademik kadrolarını doldurdukları ve akademik unvanları ardı ardına verdikleri akademisyenler, akademik yükseltmelerde jürilerde yer alarak üniversitenin geleceğini belirliyorlar. Taşra üniversitelerinde bilim, üniversite ortamı oluşturmak gibi bir amaçları gerçekte yoktur." dedi.
Cezaevlerindeki tutuklu öğrencilere de değinen Çelenk, "70 bine yakın bir rakamdan en son söz edildiğini hatırlıyorum. AKP, öğrenci muhalefetini en berbat darbeci iktidarlardan bile berbat yöntemlerle hep bastırmış ve bastırmaya devam ediyor. Oysaki öğrenci muhalefeti, tarihin her anında ve dünyanın her yerinde vardır. Antik Yunan’a gitseniz, orada da öğrenci muhalefetini görürsünüz. Üstelik AKP'yi iktidara getiren etmenlerden bir tanesi de başörtüsü için haklı bir mücadele veren öğrencilerin muhalefetidir.” ifadelerini kullandı.”
Bir yazgı kabilinden bildirilen şeylerle hayatın ehven olanla kesişimi yerle bir ediliyor iş bu sahnede. Sadece mecliste tek bir gün altı yüz kadar vekilin dönüşümlü var ettiği kavga dövüşün ortasında dahi ol yazgı denilenlerle hakikatin arasındaki uçuruma dair pek çok hal, detay direkt örnekleniyor. Yaşamın kuşatılması mefhumunun nasıl aralıksız bir gerçek haline dönüştürüldüğünün saklanmadığı zeminde, bütçe görüşmelerinin arasında çıkagelen hakikatin detaylarıyla zaten halihazırda var edilmiş katran karası ülkenin hali de dökülüyor, peyderpey. Artık bir izahata, fazladan tek bir cümleye hacet kalmaksızın her insanını gözden yok sayan, detay addeden, onlar için en doğrusu bu diyerek en akla seza işlerin altına imza atılan bir tek adam ülkesinde söz fasarya kılınıyor. Gerisi her dem anlatmaya çalıştığımız yalın bir yıkıcılık meseli, gerisi hep tuhaf bir kokuşmanın sureti temsili. Yazgıymış gibi duyurulan mesellerin kenarında, kıyısında bir acayip kokuşma hal ve istemi aralıksız var ediliyor artık. Yeni yüzyıl cikleti çiğnenip durulurken asıl var edilen şeyin sıradanın hakkının hukukunun gasp olunduğu bir zemin gerçekliği unutturulmak isteniyor. Unutuyor musunuz, sahiden bunca zorbalığın ortasında var edilmiş olagelen her türden tahakküm / yıkım / cendere haline alışıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Marco Longari/Agence France-Presse — Getty Images / New York Times
#yazgı#mesel#yıkım#yıldırı#ülke#çözümsüzlük#demokrasi#ide#fikir#hayat#karanlık çağ#siyasa#politikmeram#geleceksizlik#çocuk hakları#meclis#insanlık101#türkiye#hayat hakkı#başka türkiye var#demokrasi101#biyopolitika#sözler#cutup#anlamak#meram#yol nereye?#çığrından çıkmak#psikolojik savaş
3 notes
·
View notes
Text
Merhaba Hasan bey ben Olga aslen Ukrayna lıyım 5 yaşımdan bu tarafa Türkiye de yaşıyorum. Şuan 39 yaşımdayım annem beni doğururken ölmüş babamda bir başka bir kadın ile evlenmiş ben bunu 18 yaşıma kadar bilmiyordum. 186 boyundayım mankenleri aratmayacak bir fiziğe sahibim.sizlere paylaşacağım olay 18 yaşıma geldiğimde duyduğum o anne hikayesinden sonra başlıyor o zamana kadar ağzıma içki almamıştım bırakın içkiyi sigara dahi içmemiştim lise bitmiş üniversite sınavının sonuçlarını bekliyorduk bir akşam babam benimle konuşmak istediğini söyledi her şeyi anlattı beynime tabanca dayayıp tetiği çekselerdi daha iyi olurdu o gece ne yapacağımı düşünerek uyuya kalmışım ertesi gün sabah saatlerinde babam işe gitti bende eşyalarımı toplayıp çıktım nereye gidiyordum ne yapacaktım bilmiyordum elimde çanta taksiye binip otogara gittim firma isimlerine bakarken nilüfer turizm in tabelası dikkatimi çekti ilk otobüs kaçta diye sordum 5 dakika sonra Bursa var dedi bileti alıp otobüse bindim en arka koltuk 48 numarada oturuyordum otobüs hareket edince uyumak için gözlerimi kapadım uyumuşum rüya görüyorum sanıyordum meğerse yanımda oturan yaşlı adam bacaklarımı okşuyor aslında bağırmak istiyordum ama o kadar güzel okşuyordu ki suyumun geldiğini hissediyordum gözlerimi açmadım ama bacak bacak üstüne atmıştım bacaklarımı açtım adam daha rahat okşasın diye o da anlamış olacak ki daha da güzel okşuyordu bir ara otobüs firen yaptı eli amımın üzerine geldi eteğim iyice sıyrılmış kırmızı dantelli külot kabak gibi ortaya çıkmıştı mola yerine gelene kadar 2 kez orgazm oldum biliyorum arkadaşım ile birlikte 5 6 kez kızlığımı bozdurmadan arkadan vermiştim tadını biliyordum .
Mola 30 dakikaydı adam yanımda oturuyordu hiç kalkmadı okşamaya devam etti artık bıkmıştım sikilmek istiyordum adamın elinden tutup aşağı indirdim tenha bir yerde adamın sikini pantolonundan çıkartıp sakso çekmeye başladım adam beni kucağına aldı öperek sikini amıma sürtmeye başladı artık iş çığrından çıkmıştı adam işini iyi biliyordu beni belimden kavradığı gibi yavaşça sikinin üzerine bıraktı yavaş yavaş siki amıma girmeye başladı dudaklarımı öpüyor sanki vantuz ile içine çekiyordu bağırmak şurada dursun nefes alamıyordum artık siki komple içime girmiş kızlığımı bozmuştu birden durakladı içime boşalmaya başladı çıkartmadı hepsini içime boşalttı ayaklarımı belimi bıraktı yeri indirdi otobüs kalkacak bir sonraki molada daha güzel sikişiriz dedi otobüse binip yola çıktık yine okşuyordu beni artık bende karşılık veriyordum cam kenarına o geçti fermuarını açıp sikini okşamaya başladım ağzıma almam için işaret verdi biraz eğilip ucunu emdim aynadan kaptan görecek diye korkuyordum birden aklıma daha önce okuduğum seks hikayeleri geldi eteğimi toplayıp külotumu indirdim adamın sikinin üzerine oturdum artık götüme girmişti eliyle de amımı oynuyordu zevkten dört köşe olmuştum aslında bu kadar zevk alındığını bilmiyordum orgazm üzerine orgazm oluyordum muavin arka kapıya doğru geliyordu hemen düzeltip yerime oturdum. O adam ile 4 yıl birlikte seks yaptık 67 yaşında kalp krizine yenildi Ankara'da öldü
55 notes
·
View notes
Text
Gündem, tabii olarak, Suriye devrimi sonrasındaki gelişmeler…
Dünya, ağız birliği etmişçesine bu inanılmaz başarının arkasındaki gücün Erdoğan yani Türkiye olduğunu söylüyor.
Batılı ülkeler vakit geçirmeden hem Suriye’deki gelişmeleri tam desteklediklerini, hem yeni yönetimle çalışmaya hazır olduklarını hem de Türkiye’yi tebrik ettiklerini özellikle vurguladılar.
En son, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Suriye’deki gelişmeleri konuşmak üzere Türkiye’ye geldi.
Sayın cumhurbaşkanıyla yaptığı görüşmeden sonra yaptığı açıklamada; “Son gelişmeler Türkiye’nin kilit ülke konumunu daha da perçinlemiştir” diyen Von der Leyen, Türkiye’yi adeta yere göğe sığdıramadı.
Şu sözler ise Türkiye’deki muhalif kesimi çıldırtmaya yetti.
“En üst seviyedeki diplomatımız Şam’a geri dönecek. Doğrudan HTŞ ve tüm diğer temsilcilerle angajmanımızı sürdürmeliyiz.”
Bilindiği üzere Türkiye’deki muhalif kesimler yaşanılan fevkalade gelişmeleri yutkunarak seyrediyor ve Erdoğan’ı ve hükumeti, ‘HTŞ’ üzerinden kötülemeye çalışmaktan başka bir yol bulamıyorlardı.
Başta Amerika olmak üzere tüm batılı ülkelerin tüm bu tezvirata rağmen Colani ve HTŞ ile doğrudan diyaloga geçmeleri, işbu kesimi, kelimenin tam anlamıyla delirtmeye yetiyor.
‘CHP genel başkanı Özgür Özel bu delirenlerin başını çekiyor’ dersek kesinlikle abartmış olmayız.
Doğrusunu isterseniz AB Komisyonu başkanı Ursula Von der Leyen’in Sayın cumhurbaşkanıyla yaptığı bu kritik görüşme, Özel’in ayarlarını bozmaya yetti.
Leyen’in görüşme sonrasında başka hiç kimseyle konuşma ihtiyacı duymadan dönmüş olması üzerine küplere binen Özel, bu hüsranın sebep olduğu hırsla, açtı ağzını yumdu gözünü…
CHP genel başkanının neler söylediklerini değil, söyledikleriyle neyi kastettiğini tercüme edersek ortaya şöyle bir metin çıkıyor.
“Ey Ursula Hanım! Biz yıllardır Tayyip Erdoğan’a sizin hesabınıza düşmanlık ettik. Size yönelik yapmadığımız yalakalık kalmadı. Siz ise böyle önemli bir süreçte gelip doğrudan Erdoğan’la görüştünüz, görüşmekle de kalmayıp onu yere göğe sığdıramadınız. Bize ise tenezzül edip bir selam bile vermediniz. Haberiniz olsun, hırsımızdan çatlıyoruz!”
Evet, Özgür Özel’in görüşme sonrasında yaptığı açıklamanın gerçek anlamı ve tam tercümesi, neredeyse harfi harfine yazdığımız gibidir.
Aslında Özel’i zıvanadan çıkaran sadece Leyen’in Türkiye’ye gelmesi değildi.
Ondan bir gün önce herkesin ‘acaba ne diyecek’ diye dört gözle beklediği Amerika’nın Seçilmiş Başkanı Trump’ın, Erdoğan ve Türkiye hakkında tüm muhalifleri ve ABD/AB taraftarlarını şoke eden açıklamaları dengesini kaybetmesine neden oldu ve ruhunda derin bir yara açtı. Leyen’in sözleri ise bu yaranın üzerine tuz biber ekti.
Dünya liderlerinin Türkiye’ye yönelik bu övgü dolu ifadeleri, şüphesiz ki boşuna değil.
Herkes, Türkiye’nin şahsında Erdoğan’ın artık bir ‘oyun kurucu’ olduğunu kabul etmekle birlikte, karşısında değil yanında durmaya özel bir gayret sarf ediyor.
Bu ‘herkes’ gerçeğine, yine hiç şüpheniz olmasın ki, Rusya da dâhildir.
Peki, uluslararası ölçekteki bu müspet gelişme nedeniyle ayarları bozulan sadece CHP ve Özgür Özel mi?
Değil elbette!
Üç başlıkta ele alabileceğimiz kesimler de benzeri bir yıkım yaşıyor.
Bunlar da tıpkı Özgür Özel gibi zıvanadan çıkmış durumda…
Kimler mi?
Sayalım…
Birinci grup:
Sözde İslâmî argümanlarla Suriye’deki gelişmeleri kötüleyen ve bu vesile ile de Türkiye’ye buğz eden kesimin başını İran’cılar çekiyor.
Bunlara en büyük desteği SP veriyor.
Tabanındaki olumlu yansımaya rağmen YRP genel başkanı ve üst düzey yöneticileri de bu koronun elemanları.
Bunların, ‘yeni Suriye yönetiminin aslında İsrail ile işbirliği içerisinde olduğu’ yönünde ileri sürdükleri hiçbir iddia doğru değil.
Zira günbegün ortaya çıkan belgeler Esed yönetiminin İsrail’le canciğer kuzu sarması olduğunu kanıtlıyor.
İtikatları gibi şahsiyetlerini de İran’a ipotek etmiş bu kesimin tek derdi var o da İran’ın bu işten zararlı çıkmış olduğu gerçeğidir ve Türkiye, zerre kadar umurlarında değildir.
İkinci grup:
PKK’lı ve diğer Kürtçü kesimler…
Bunların tek derdi de bölücü örgüt ve Türkiye düşmanı Kürtçülerin Suriye’de yaşadığı kayıplardır.
Türkiye karşıtı tezler uğruna, Komünist olduğu halde Amerikan köpekliği yapmaya razı olmuş bu yapının ileri süreceği bir argümanı da yoktur zira herkes biliyor ki, Esed rejimi çekilirken hâkim olduğu bölgeleri ve silahları bunlara bıraktı.
Yani YPG’nin Esed’ten zerre kadar farkı yok.
Ellerinde tek şey var.
Yalan ve iftira…
Müfterilere göre devrimciler, bazı bölgelerde, tecavüz hadiselerine karışıyor ve asıp kesiyorlarmış…
Bu aşağılık iftirayı kanıtlamak adına tek bir kare fotoğraf bile gösterememiş olmaları, yalan atmalarına engel değil tabii ki.
Öyle bir hale geldiler ki, dünyanın dikkatini çekebilmek için DEAŞ’lı kılığına girip kendi insanlarını bile katletmeyi denediler.
Böylesine aşağılık bir hal anlayacağınız…
Türkiye, İletişim Başkanlığı vesilesiyle bu oyunlarını anında deşifre edip tüm dünyaya iletince de bu ahlaksızlıktan vaz geçmek zorunda kaldılar.
Marjinal solcuların ve benzeri kesimlerin desteğini alan bu grup, her geçen gün biraz daha hüsran yaşıyor ve kurtuluşu ağız değiştirmekte buluyor.
Öyle ki, daha düne kadar Türkiye için en ağır ifadeleri kullanan örgütün başındaki şahıs yaltaklanmaya başladı ve Kandil, bunlarla ilgilerinin olmadığını söyleyerek paçalarını kurtarmaya çalıştı.
Üçüncü grup.
Bunlar birbiriyle zıt bir sürü yapıdan oluşuyor.
İçlerinde Kemalistler de var, ulusalcılar da, Ümit Özdağ gibi faşistler de…
Alevi inancını istismar eden ayrılıkçılar da var, DHKP-C gibi örgütler de, vatan haini Mihraç Ural fanatiği işbirlikçiler de…
Bu taifenin de ileriye sürebileceği makul tek bir delilleri yok.
Tıpkı Kürtçülerde olduğu gibi bunlar da yalan ve iftira marifetiyle negatif algı oluşturmaya çalışıyorlar.
Özellikle de Nusayrilerin katledildiğine dair yaygara koparabilmek amacıyla birçok basın mensubu ile propaganda araç ve gereçleri gönderdiler Suriye’ye…
Hiçbir şey bulamadıkları için kendi haberlerini kendileri üretmeye çalıştılar ama o da tabir caiz ise ellerinde patladı.
Sonuç olarak şuna kesinlikle emin olabilirsiniz ki, Türkiye içerisindeki Türkiye aleyhtarları, ülke dışındakilerden çok daha fazla…
Ne yazık ki gerçek budur!
Şimdi, bunların kalpleri mühürlü değil de nedir Allah aşkına!
Nihat Nasır / Haber7
#türkiye 🇹🇷#syria#free gaza#free palestine#sallallahu aleyhi ve sellem 🌹#allah#hz muhammed#iran#propaganda#nature
40 notes
·
View notes
Text
dünya köyü
Üniversitedeki binlerce öğrencinin seçebileceği ve kontejanının 24 kişilik olduğu bi ders var. Böyle elevator pitch hazırlama, networking kurma üzerine. Biraz da arkadaşımın zoruyla kaydolmuştum, beklediğimden çok daha güzel geçiyor 🧿 İlk defa Güney Afrika beyazı bi hocam oldu mesela. (Ve inanılmaz tatlı, yardımsever, işinde harika biri🫠❣️)
İşte sabah tam ikinci derse başlayacakken sınıfın diğer köşesinden bi adam geldi, bizden büyük görünen, saçları ara ara beyazlamış birisi.
“Pardon siz X misiniz?” dedi bana. Ben de “Evet…???” dedim ama imza listesi gibi bir şey falan verecek diye düşündüm. Bu sefer de
“Babanız Y hoca mı?” diye sordu. Daha şaşırıp “Evet..???” dedim.
KONUŞACAĞIZ! deyip yerine geçtifkfkfkffl
Ders çıkışı yanıma geldi ve konuştuk. Ankara’da bir üniversitede hocaymış ve babamın doktora öğrencisinin doktora öğrencisiymiş gibi bir şey. Ve işin daha da ilginci yanımdaki araştırma görevlisi olan arkadaşımla aynı üniversitede çalışıyor çıktılar. Veee hepimiz JM ile Hollanda’dayız. Böyle enteresan tesadüfler ve denk gelişler yumağı içinde hissediyorum kendimi.
Canım sıkkın olduğu ve bi an önce arkadaşımla kahvaltı planımıza geçelim istediğim için konuşmayı kısa kestik. Ama tanıdık birilerine denk gelmiş olmanın tazelediği bi güvendelik hissettim yine.
Ve tüm Türkiye akın akın buraya geliyor sanırım. Başka bir açıklama bulamıyorum. Kaldı ki burası Hollanda için ilk üçte yer alan büyüklükte bi şehir bile değil. Dünyayı küçücük bi köy haline getirmişiz gerçekten 🏯🎎🍡
—
PS: Operasyon Bentley’i gerçekleştirdim. Litvanya’yı aramama biraz şaşırdılar. Kafamda yapsam mı yapmasam mı dediğim bi şeyi yapıp listeden çizdiğim için mutluyum. Artık öncelik sıralaması yapıp aslında öncelik olmayan şeyler için üzülmeyi de bırakıyoruz, hadi bakalım🌸
20 Eylül 2024
35 notes
·
View notes
Text
Ve dört koldan sarılırken,
Allah büyük,
Vatan sagolsun diyorum..
Rabbim den şehitlerimize rahmet ailelerine sabır dilerim...🤲😔
Tek Türkiye var,
başka Türkiye yok..🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Bu vatan hepimizin birlik olmalıyız.. 🤲🇹🇷🇹🇷🇹🇷
26 notes
·
View notes
Text
Instagram’ın kapanması umrumda olmasa da üzülüp kızanlara sözüm yok, kınamıyorum
ama şu uyduruk bahanelerle kapalı olmasını eleştirenler ayrı
önce Filistin'le, Haniye suikastiyle ilişkilendirip "bize ne" dedirttiler
sonra maddi kayıpları öne sürdüler
daha doğrusu herkes aynı kaynaklardan zehirlendiği için sorgulamadan bu yalanlara maşa oldular
- Türkiye zarar ediyormuş.
+ nasıl ediyormuş?
- ediyormuş işte
+ ikna oldum tamam
ya kardeşim 3-5 kişilik ofisleri var. insanlar mı işsiz kalmış
10 lirasını verip 100 lirasını cebe attığı vergiden mi mahrum kaldık
en komiği de şu. millet alış veriş yapamıyormuş... yani?
bir sürü başka satış kanalı var alışveriş oraya kayar kim mağdur olabilir ki? mal
tek mağdur var influenserlar. onların da çoğu umrunda değil ama bazıları için de üzülmedim değil. bunlardan biri (başka da yok gerçi) Gezen Oğlak
21 notes
·
View notes
Text
“Fırınlarda fareler cirit atıyor.
Pastaneler hamamböceği dolu.
Tuvalette dondurma yapıyorlar.
Baklavaya antep fıstığı yerine ezilmiş bezelye koyuyorlar.
Kırmızı biberde kiremit tozu var.
Zeytini koyu siyah olsun diye ayakkabı boyasıyla yıkıyorlar.
Bayat tavuk beyaz görünsün diye klora batırılıyor.
Küflenmiş peyniri jel ile harmanlayıp, taze kaşar diye kakalıyorlar.
Lahmacunda yağ külü var.
Kemik öğütüp salam yapıyorlar.
Sosis horoz ibiğinden.
Dönerde bağırsak var.
Tavuk dönerinde deri var.
yoğurda domuz kemiğinden yapılan jelatin katılıyor,
dana eti diye satılan sucuklarda at ve eşek eti bulundu,
tereyağına patates karıştırılıyor,
tulum peynirine nişasta koyuyorlar,
sakatatı boyayıp hazır kıymaya katıyorlar,
çikolatalarda şekerlemelerde hayvan yemi var,
kuru üzüm kurutulmadan mazota bulanıyor,
zeytin çabuk kararsın diye havuzlarına paslı demir atılıyor,
Çiğ süte, daha fazla peynir elde etmek için şeker gübresi konuluyor, sütün ekşimesini önlemek için hidrojen peroksit ve formaldehit koyuyorlar, ekşimiş sütün ekşiliğini almak için soda, kostik ve trisodyum sitrat koyuyolar, sütün öz yağı alınıyor, yağlı süt izlenimi versin diye margarin katılıyor.
Zeytinyağına kanola karıştırılıyor, eskiden ucuz diye ayçiçeği yağı karıştırılıyordu, şimdi daha ucuz diye kanola karıştırılıyor, yarın öbür gün kullanılmış motor yağı karıştılırsa şaşma… Anca sabun üretiminde kullanılan yüksek asitli yağlar, ısıl işlemden geçirilip natürel sızma zeytinyağı diye satılıyor.
Arı görmemiş bal var!
Petekli ballarda petrol ürünü mumdan petek kullanılıyor.
Bitkisel baharatların içine kurutulmuş ot karıştırılıyor.
Tahini soyayla yapıyorlar.
Kaçak çayı domuz kanıyla renklendiriyorlar.
börek salonunda, kol böreğinde at eti çıktı.
Bursa da pidecide, eşek eti çıktı.
Denizli'de pidecide, bağırsak çıktı.
Ankara'da köftecide, dana köfte harcında tavuk ayağı çıktı.
Kahramanmaraş'ta antep fıstığı ezmesinde boya çıktı.
Afyon'da sucukçuda tükrük bezi çıktı.
Niğde'de bitkisel doğal üründe ilaç çıktı!
İstanbul'da çöpten toplanan ekmekleri kurutup un haline
getirdikleri, pasta ve kurabiye yaptıkları,
hatta başka pastanelere ucuz yollu sattıkları ortaya çıktı.
Aydın'da ramazan ayında sokak iftarlarının en büyük
tedarikçisi olan yemek fabrikasında, domuz eti çıktı.
*
Hal böyleyken…
Askerler yemekten zehirlendi, Türkiye ayağa kalktı,
sabotaj mı var, komplo mu,
televizyonlarda endişeli tavırlarla tartışılıyor,
acaba dış güçler mi yapıyor,
nasıl olur da askerler zehirlenir filan.
Kardeşim!
Danimarka'da mı yaşıyorsunuz?
Finlandiya mıdır burası?
Kanser oluyoruz, kalp hastası oluyoruz, tansiyon,
şeker hastası oluyoruz, hamilelerde düşüğe yol açıyor.
İddia ediyorum, gıda terörünün
bu topraklarda öldürdüğü insan sayısı
Tüm terör olaylarından fazladır.
Dolayısıyla bu ülkede zehirlenmek değil
zehirlenmemek haberdir.”
Yılmaz Özdil.
9 notes
·
View notes
Text
BEN TÜRK DEĞİLİM !..
BEN TÜRKÜM,BEN MÜSLÜMAN’IM !...
HEMEN BİR FERYAT,BEN TÜRK DEĞİLİM.
İYİ DE SEN KİMSİN ?
SEN BU TOPRAKLARDA DOĞMADIN MI,BU TOPRAKLARDA YAŞA-
MIYORMUSUN,
SEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI DEĞİLMİSİN ?
EVET !
E ! O ZAMAN TÜRKSÜN.
ÇÜNKÜ !
TÜRK BİR ETNİSİTENİN ADI DEĞİLDİR.TÜRK BİR MİLLETİN ADIDIR.
TÜRK MİLLET’TİR MİLLET .
SENİN ETNİSİTEN NE OLURSA OLSUN.AMA MİLET OLARAK TÜRK-
SÜN.HİÇ KİMSE SENİN ETNİSİTENİ RED ETMİYOR.BÖYLE BİR HAKKI-
DA YOK.NİYETİDE YOK.
SEN ONU KENDİ İÇİNDE YAŞA,YAŞAT.
ŞAYET TÜRK MİLLETİ BENİ ASİMİLE EDER DİYE BİR KORKUN VARSA?
BUNDAN HİÇ KORKMA.
ÇÜNKÜ TÜRK MİLLETİ KENDİSİ ASİMİLE OLUR.AMA ASİMİLE ETME-
Yİ BİLMEZ.ŞAYET BÖYLE BİR BECERİSİ VE NİYETİ OLSA İDİ :
BUGÜN DÜNYANIN ENAZ YARISI TÜRK OLUR,TÜRKÇE KONUŞUR,
O ZAMANDA SENİN GİBİ “ BEN TÜRK DEĞİLİM.” DİYE ÇATLAK BİR
SES ÇIKMAZDI.AKSİNE TÜRK MİLLETİ ASİMİLE ETMENİN AKSİNE
ÇOK YERDE KENDİSİ ASİMİLE OLMUŞTUR.
MESELA ;
SENİN GİBİ “BEN TÜRK DEĞİLİM.” DİYENLERİN DIŞINDAKİ BOYA-
YI KAZISAK ALTINDAN TÜRK ÇIKAR.BUNDAN HİÇ ŞÜPHENİZ OL-
MASIN.CESARETİNİZ VARSA KAZIYIN BAKIN ALTINDAN NE ÇIKA-
CAK.
BUGÜN DAHİ ; % 89.78 ‘İ TÜRK OLAN YURDUMDA % 10,22’LİK ETNİ-
SİTENİN İÇİNDEKİ SEN VE SİZLER,BİZİMLE AYNI EŞİT HAKLARA SA-
HİPSİNİZ,AMA BUDA YETMİYOR.NEREDE İSE KENDİNİZİ YURDUN
SAHİBİ İLAN EDECEKSİNİZ.
O ! RED ETTİĞİNİZ,HER FIRSATTA ARKASINDAN KUYUSUNU KAZDI-
ĞINIZ,İHANET ETTİĞİNİZ,TÜRK MİLLETİ OLMASA !
O SİZİN ARKANIZI SIVAZLAYANLARIN SİZİ SOKAK KÖPEĞİ GİBİ İT-
LAF EDECEĞİNİ BİLEMİYECEK KADAR KÖR VE CAHİLSİNİZ.
ŞUNU HİÇ UNUTMAYIN Kİ SİZLER ! BİZ TÜRKÜZ DEDİĞİNİZ VE
TÜRK MİLLETİ VARSA VARSINIZ.BUNU SAKIN UNUTMAYIN …
YİNE !
BEN MÜSLÜMANIM !
HEMEN BİR FERYAT.HAYIR BEN MÜSLÜMANIM.O DEĞİL.
NİYE ?
E ! BEN SÜNNİ’YİM. O ! ŞİA – O! ALEVİ – O ! MALİKİ- O ! CAFERİ –
O ! ŞU- O ! BU .İYİ DE KARDEŞİM BEN MÜSLÜMANIM DEDİM.
SENİN GİBİ HİZİPÇİ DEĞİLİM. HİZİPÇİLİK YAPMIYORUM Kİ !
“ALLAH KATINDA DİN İSLAMDIR.”(Ali İmran -19)
KİŞİ ,İNANARAK ;
“ALLAH’TAN BAŞKA İLAH YOKTUR.HZ.MUHAMMED ONUN
KUL’U VE RESULÜDÜR.”DEDİĞİ AN .İSLAM’A GİRMİŞ.
MÜSLÜMAN OLMUŞTUR.ONLARIN İMANINI İSE ANCAK ALLAH
BİLİR BUNU YARGILAMAK SORGULAMAK KUL’A DÜŞMEZ.
KİŞİ BARIŞ VE ESENLİK İÇİN ALLAH’A TESLİM OLMUŞTUR.ONUN
KİTABI KUR’AN,PEYGAMBERİ HZ.MUHAMMEDDİR.
BUNLARIN DIŞINDAKİLER;
HİZİPTİR,TEFRİKA’DIR.ZÜBÜRDÜR,MİŞNA’DIR.ALAH BUNLAR-
LA İSLAMI BÖLENLERİ LANETLEMİŞTİR.
YANİ ;
TAKVA ALLAH İLE KUL ARASINDADIR.DURUM BÖYLEYKEN,
SANA NE OLUYORDA ? İNSANLARIN İMANINI,AMEL’İNİ YARGI-
LAMA,SORGULAMA VE ÖTELEME GİBİ İŞLERE BURNUNU SOKU-
YOR FESAT TOHUMLARI SAÇIYORSUN,İSLAMIN İÇİNE İSRAİLİYAT
FİTNESİNİ VE MUAVİYE ZEHİRİNİ AKITIYORSUN.
SEN KİMSİN ?ELİNDE İMAN ÖLÇER Mİ VAR? ALLAH PEYGAMBER-
LERİNE VERMEDİĞİ GÖREV VE YETKİYİ SİZE Mİ VERDİ?
YAPMAYA ÇALIŞTIĞINIZ İŞİN KORKUNÇ’LUĞUNU BİLMEYECEK
KADAR DE DİN CAHİLİ,AYNI ZAMANDA DİNDEN GEÇİNEN SEFİL
DİN TÜCCARISINIZ.ÇEKİN O PİS ELLERİNİZİ MİLLETİN İNANCINDAN!
SONSÖZ OLARAK GURURLA !
BEN TÜRKÜM VE MÜSLÜMAN’IM. DİYORUM.SİZ ? SİZ BİLİRSİNİZ …..
18 notes
·
View notes
Text
Genel
Bir süredir yine bir şey yazmıyorum ve okuyamıyorum. Ama bu ay aşırı fazla kitap okuduğumu fark ettim ve özellikle de çon günlerde. Şimdilik bu ay 13 kitap okumuşum ve hala okumaya devam ediyorum. Bu durumu aslında çok sevdim ve eski 14/15 zamanı mı hatırlattı bana. Artık yemek yerken bile kitap okuyorum ve dayanamıyorum. Yeni 3 yazar keşf ettim ve üçünü de aşırı sevdim. Büyük ihtimalle diğer kitaplarını da okurum bu yazarların.
Ayrıca bunla birlikte Almanca kitap okumaya devam ediyorum. Eskiden okuduğum ve beğendiğim kitapları yeniden okuyorum. Ve daha yeni kitaplar da okuyorum. Şimdi yeni keşf ettiğim yazarlardan birisinin bir kitabı Türkç'eye çevirilmemiş ve Almanca baskısını buldum. Şimdi Almanca versiyonunu okumaya çalışacağım. Aslında okumaya daha başlamadım ama daha iyi gideceğini düşünüyorum.
Ayrıca çok fazla dil karmaşası yüzünden Türkçem çok kötü durumda. Artık aşırı fazla hata yapmaya başladım yazı yazarken. Bu konu biraz canımı sıkmaya başladı ama bir yandan bir tesellim var. Artık sürekli İngilizce ve Almanca ile uğraştığım için kafam oraya gidiyor. Ve Türkçe cümleleri de aynı sıralama ve yüklemle yazıyorum ve buda çok devrik ve yanlış cümleler kurmama neden oluyor. Ama dediğim gibi, şuan benim için en önemli olan Almanca olduğundan dolayı çok takmıyorum ve bunun benim için büyük bir soruna neden olacağını düşünmüyorum.
Ayrıca hala beklediğim cevapları gelmiyor ve bunlar benim canımı git gide daha çok sıkmaya başlıyor. Bu can sıkıntısı başka can sıkıntıları ile birleşince beni aşırı rahatsız etmeye başladı. Ve sanırım bu yüzden kitaplara sığınmaya başladım. Ayrıca bir kaç gün haffa bir haftadan çoktur çok hastayım. Sürekli Astım krizleri, farklı alerjik reaksiyornlar ve griple felan uğraşıyorum. Bu üçünden biri gerçekleşince tüm hepsi tetikleniyor ve karman çorman bir hal alıyor sağlık durumum. Ama yinede iyi idare ettiği mi düşünüyorum. Bundan da ilave hala Türkiye seyehatım gerçekleşmediği için ve istediğim tableti alamadığım içinde moralim biraz bozuk. Leptopum artık yaşından dolayı çoxu durumun altından kalkamıyor ve daha fazla sorunlar yaratmaya başladı. Ve bazı kalıcı kazalar da arkasıyca gelince durumlar çok vahim ve telefonum çok pahalı bir şey olmayınca aşırı sıkıntı çıkarıyor ve hiç bir şekilde doğru dürüst ders felan çalışamıyorum. Bu yüzden bu tableti alman zorundayım ama fiyatların güngünden yükselmesi ve çalışmamam canımı aşırı sıkıyor. Sanırım Almanya'ya taşınana kadar bunu erteleyip ve elimde ki kısıtlı imkanlardan en verimli sonucu almam lazım.
28.10.2024
8 notes
·
View notes
Text
Hayıflanmak
Hayıflanılması gerekenin kıyısında kendi ezberlerini yeniden var eden bir ülkenin rezaleti andıran güncelliğini arşınlıyoruz. Her şey basmakalıp bir tahayyülle birlikte ezilmeye tam anlamıyla linç edilmeye devam olunuyor. Tümüyle nobran iktidarı neyse sözüm ona onun tam da tersi olduğunu zikreden ana muhalefetin de birlikte bir örnek bir tahayyülü yine ve yeniden imal ettiği bir günceyi görüyoruz. Neresinden tutarsanız orasından elinizde kalan bir yıkıcılık ekseni, bitimsiz bir öğütme biçimlendiriliyor. Hayat kuşatılırken, yalanlar ve yalanlara eklenmiş yepyeni yalanlarla birlikte koca bir dağ yükseltiliyor. Geçit vermeyen, önü / öteyi göstermeyen bir karanlık kuşatma var ediliyor. Hayıflanılması elzem olanların topyekun göz ardı edildiği bir zeminde her şeyin rutinde, alelade bir halde olduğu sanrısı ile günler geçiriliyor. Gün geçiyor, ay geçiyor, mevsimler dönüyor. Dönüyor, dolaşıyor bir menzil bir kere daha çürümenin kollarına teslim oluyor. Hayıflanacak bunca şey aleni bir halde söz konusuyken, sade suya tirit bahislerin etrafında bir menzil güncelleniyor. Bir şekilde sade suya tirit meseller mevzu kılınırken hayatın hakikati örseleniyor. Ne yaralara ayrılacak zaman var, ne hakikatten bahis açılabilecek en ufak bir araf. Kötülüğün arşıalaya yükseldiği bir zeminde mutlak iktidar, kalıcı kılınmış reaksiyonlar etrafında tam da o menfi olanın yolundan imal ediliyor, her gün simsiyah, her an kapkaranlık.
Hayıflanılması gereken şeylerin üstünün örtülmesinde, gizli saklı addedilmesinden sonra çıkagelen her hamle o yeni ülkenin de dosdoğru eskisinin rotasında ilerlediğini gösterir. Bir menzilin hayat hakkının defaatle zehirlendiği, eksiltildiği kaç sınaması olabilir ki, söz konusu böyle bir ülkeyse, şu milyonlarca kilometre karelik alana sığışmış olansa her şey mümkündür / olur / oldurulur. Bir biçimde dünden bugüne, şimdiden yarına taşınan her bir fecaat, yepyeni bir fasit döngüyü imal ediyor. Uçurumun kıyısına kadar taşınmasına, bile isteye sıcak para girişi için atılan taklalarla gri liste denilen bir yapının ortasına aleni demirlemiş bir ülkenin, vaat ettiği veya onayladığı düzenlemelerle geri listeden çıktığının duyurulduğu gün, İstanbul’da bir operasyon gerçekleştirilir. Yıllar yılıdır var edilmesine göz yumulan bir para aklama yöntemi, pos cihazlarıyla belirli bir komisyon karşılığında nakit avanslarla, ihtiyaç sahipleri kazıklanıp dururken bir yandan da kara paranın aklanıp durulduğu bir organizasyon ifşa olunur. Binlercesinden bir tanesinin ayıklandığı bahsinin etrafında vergilerin düzenlendiği, herkesin refah payına nihayet ulaşabileceğine dair bir entrikayı çevirip, masallar anlatan bir bakanın elinde oyuncak olmuş ülkenin hakikati pas geçilir. Sistemin çarklarında çoktan hayat hakkı derdest edilirken, düz vatandaş yoldan bir an evvel çıkabilsin, gel gelelim sistemden de uzaklaşmasın diye onaylanan hangi faaliyet varsa onlar aynen devam olunur. Böylesi bir katran karanlığı menzilde hangi faaliyetin ya da eylemin legal olduğunun beyanı zaten muğlaktır. Çetelerin, mafyaların eline düşürülen insanların gelecek kaygılarının hiç addedildiği bir zeminin gerçekten gerçek korkunçluğu da mı bir şeyleri aksettirmez, anlatmamaktadır.
Çürümüş bir düzenin bekasını sağlama alabilmek için vergiyi tabana yayma oyunu arasız, fasılasız yeniden biçimlendirilirken, yurt dışına çıkış haracından, ayni vergilerin yeniden ve yeniden düzenlenmesine, özel tüketim vergisinin güncellenmesi çabasından irili, ufaklı her sektöre ayrı, gel gelelim asgari ücret ve katlarına ulaşan çalışanların hepsinden açıkça haraçların kesileceği bir güncelliğe hayıflanmasın da ne yapılsın! Enflasyonu indiriyoruz, bak yarından da yakın düşüyor fiyatlar denilirken gündelik hayat aksiyonunu imkansız ol sınırlarına taşımanın güncelliğinde zamlar da aralıksız kılınır. Bir gün önce alabildiğinizi, ertesi gün daha yüksek bedeller ödeyerek almanız normal karşılansın istenir. Hem Avrupa kıskanıyordur bizi, hem çevremizi saran her gün bir başkası düşman ilan edilen ülkelerin herhangi birisi! Kuyusu kazılan sadece bu nobran masallarla kandırılmasına devam oluna gelen bir ülkedir oysa, adı herkesin malumu. Düzen eşikler atlayıp, yepyeni bir çağa tam olarak girildiğinden bahis açarken, fecaatin sonuna gelindiği fasık olanın tükendiği, hak olanın batılı devirdiğine dair kelamlar eklerken, bir normalleşme türküsüdür söylenip dururken olan biten yeniden hayıflanılması elzem olanı, yaşamı zora koşmak olduğu bir kere daha denkleştirilir. Otuz iki kısım tekmili birden bir cinnet vatan hikayesini yeniden ve yeniden korunaklı sarayı muhafaza, iktidarı kamil, geleceği zifiri karanlık kılabilme için kullana gelir muktedir ve siyaseti.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Elektriğe yapılan yüzde 38'lik zammın altından dağıtım şirketleri çıktı. Yapılan artışın konutlar için (8 kWh/gün ve altı) yüzde 2.5 ile sınırlı kaldığını ancak dağıtım şirketlerine aktarılan dağıtım bedelineyse yüzde 58.9 oranında zam yapıldığı tespit edildi.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), meskenlerde kullanılan elektriğe yüzde 38 zam geldiğini duyurdu. Bu artışla beraber 100 kilovatsaat elektrik tüketimi olan bir hanenin vergiler ve ek ödemeler hariç ödeyeceği tutar 207.23 lira oldu.
Elektriğe yapılan zammın tarifesini inceleyen elektrik mühendisleri odası (EMO), perakende enerji bedelindeki artış, konutlar için yüzde 2.5 ile sınırlı kalırken, dağıtım şirketlerine aktarılan dağıtım bedeline yüzde 58.9 oranında zam yapıldığını saptadı.
Kamu eliyle yürütülmesi gereken hizmetin özelleşmesinin fahiş düzeyde pahalılık yaratmanın yanında, kamu kaynaklarının özel sektöre sınırsızca aktarılması sonucunu da doğurduğu kaydedilen açıklamada, 4 kişilik bir ailenin asgari 230 kWh elektrik tüketimi üzerinden aylık faturasının 476.6 TL’ye yükseldiği kaydedildi.
"Faturanın Yüzde 65.9’u Dağıtım Bedeli"
EMO'nun aktardığına göre, temmuz 2024 itibarıyla oluşacak faturanın yalnızca yüzde 23.8i enerji bedelinden oluşacak. Faturanın yüzde 65.9'unu ise dağıtım bedeli oluşturacak.
Konuya ilişkin açıklama şöyle:
"Temmuz 2024 itibarıyla oluşacak faturanın yalnızca yüzde 23.8i enerji bedelinden oluşacaktır. Faturanın yüzde 65.9unu ise dağıtım bedeli oluşturmaktadır. Fon ve vergilerin oranı ise yüzde 10.3te kalmaktadır. Son tarife değişikliğiyle zaten yüzde 57.2 düzeyinde olan dağıtım bedelinin payının yüzde 65.9'a tırmandırılması normal kabul edilmemelidir. Doğal olarak faturanın en önemli kalemi olması gereken enerji bedelinin, dağıtım bedelinin çok gerisinde kalması, piyasanın çarpık bir biçimde yapılandığını gözler önüne sermektedir. Dağıtım bedeline yüzde 58.9 oranında zam yapılması, artışın dağıtım bedeli kaynaklı olduğunu göstermektedir. Bir başka deyişle 50 kuruşun altında bir bedelle temin edilen birim elektrik enerjisinin ancak 1.36 TL`ye tüketiciye ulaştırılabilmesi, hiçbir ekonomik gerçekle uyuşmamaktadır.”
"Kamu Kaynakları Dağıtım Şirketlerine Aktarılıyor"
EMO yaptığı açıklamada özel dağıtım şirketlerinin kullandığı alt yapının kamu malı olduğunu, verdikleri hizmetinse kamu hizmeti olduğunu söyleyerek, “Kamu eliyle yürütülmesi gereken hizmetin özelleşmesi, fahiş düzeyde pahalılık yaratmanın yanında, kamu kaynaklarının özel sektöre sınırsızca aktarılması sonucunu da doğurmuştur. Ucuz, kaliteli ve güvenilir enerjiye erişim tüm yurttaşlar için temel haktır. Özelleştirme bedelleri için alınan dövize endeksli kredilerin rahat ödenmesi için dağıtım şirketlerine kaynak aktarıldığı bir Türkiye tablosu, artık geride bırakılmalıdır” dedi.
"Kamulaştırma Şart"
Açıklamada EMO çözüm için şunları vurguladı: “Kamucu anlayışla; enerji alanında, ticari ve siyasi çıkarlardan uzak, üretim sektörleri başta olmak üzere genel ekonomiyi destekleyecek şekilde tarifeleri belirleyebilecek özerk bir yapının inşası mümkün ve zorunludur. Arz güvenliğini sağlamak ve toplam maliyeti düşürmek için özelleştirilen üretim tesisleri ve dağıtım bölgelerinin kamulaştırılması acilen gündeme alınmalıdır”
Algedik: Zam Değil Sermaye Transferi
Enerji ve İklim Uzmanı Önder Algedik x hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, elektrik zammının dağıtım şirketlerine yapılan bir sermaye transferi olduğunu söyledi. Algedik, “Bir birim elektriği üretmek 1 TL’yken Onu dağıtmak 3 TL oluyor. Elektrik üretim fiyatları yüzde 20'yi geçmezken, dağıtım bedellerine yüzde 58.9 zammı yüzde 38 diye açıklayamazsınız” dedi.
Algedik, “Birinci kademede elektrik bedeli zamdan önce 48.2187 kuruşken zamdan sonra 49.4065 kuruşa çıktı! Yani 1.2 kuruş, sadece yüzde 2,5 arttı! Elektrik bedeli yüzde 38 artmamış! Dağıtım bedeli; zamdan önce 85.8883 kuruşken zamdan sonra 136.5179 kuruşa çıktı. Artış, 50.6 kuruş! Zam yüzde 58.9. Dağıtım bedeline zam yüzde 38 değil yüzde 58.9” dedi.
CHP’li Arslan: Kazanan Şirketler Kaybeden Vatandaş
CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan, elektrik zammına ilişkin yaptığı açıklamada, EPDK’nin vatandaşı değil dağıtım şirketlerini koruduğunu söyledi.
Arslan, asgari ücrete zam yapmayan, emekliye refah payı vermeyen iktidarın elektriğe gözünü kırpmadan zam yaptığını söyleyerek, “Elektriğe yapılan bu zamla birlikte iğneden ipliğe her şeye bir kez daha zam gelecek. Dağıtım şirketlerine daha fazla kaynak aktarmak için elektriğe zam yapıyor, vatandaşın omzuna yeni yükler bindiriyor. Dar gelirli vatandaşların eve ekmek götürmesi daha da zorlaşacak. EPDK, vatandaşı değil dağıtım şirketlerini koruyor.” dedi.
Patronlar Destek İstedi, Zam Gecikmedi
Elektrik zammının sinyalini Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan vermişti. Karahan, "Elektrik ve doğal gazda düzenleme yapılması bekleniyor. Bu fiyatlarda bir miktar güncelleme olacağını öngördük ve bunları tahminlerimize yansıttık" demişti.
Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (Elder) Başkanı Barış Eldeniz de geçtiğimiz ay elektrik fiyatlarının artırılmasını istemiş, "Bu yıl 5.7 milyar dolar seviyesinde bir sübvansiyon ihtiyacı olacağını öngörüyoruz" sözleriyle devlete "destek" çağrısında bulunmuştu.”
Bütün imge bir kere daha sıradana karşıt koşulların her nasıl birer hakikate dönüştüğünü göstere geliyor. Egemen sermayenin, o madun siyasetin pragmatik hamlelerinde aman efendim, ağzımızın tadı bozulmasınlar ile çıkageldiği nokta daha fazla sömürü çok daha açık bir biçimde daha kalıcı bir hırsızlık sarmalıdır. Elektriğe yapılan yeni zam dalgasının aslında bir biçimde enerji dağıtım şirketlerine peşkeş çekmek olduğu, yeniden sermayenin arkasının kollandığı bir ülkenin hakikati zaten günlerdir yazılıp çiziliyor. Olabildiğince en kestirmeden bir soygun düzeni, geleceğe çıkacak ülke bu yönde ilerleyecek denilerek kati ve keskin zamlarla, zoraki dayatmalarla var ediliyor. Biteviye halkın sesinin, sözünün bariz bir biçimde duyulduğu, yerel seçim yahut da değil bunca tebelleş edilmiş cerahati var eden iktidarın uyarıları gördüğünü, anladığını zikrettiği bir zeminde bu telaşsız ve ara ya da fasılasız var edilmiş soygun düzeni hayatın ihtimallerini de daraltıyor vesselam. Onca tantana ile çıkagelen yeni ülkenin eskisinin birebir sureti temsiliyle güncellenen bir versiyonu olması zaten bütün o perhiz / lahana turşusu metaforunu da güncelliyor artık. İktidarın ikbali, gri listelerden çıkış, sermayeye daha da büyük teslimiyet, her gün bir başka zorbalık / zam / zulüm var edilirken yol nereyedir sahiden de? Hayıflanılması gerekli olanın kıyısında yaşamın ehvenini muhafaza etmek ne zamandır. Bütün bu fasit döngü içerisinde, bir o yana bir bu yana savrulup dururken sıradan insanlar, ceplerindeki o asgari yaşam hakkının da talanına dur diyebilmek ne zamandır, hangi zaman... düşünür müydünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Murad SEZER – Reuters – via Al-Monitor
Meramda Paylaşılan Haber
Faturası Yurttaşlara, Kıyağı Dağıtım Şirketlerine - https://www.evrensel.net/haber/522157/faturasi-yurttaslara-kiyagi-dagitim-sirketlerine
#meram#arzihal#durum tahayyülü#türkiye#başkalaşmak#metamorfoz#yıkım#ekonomik kriz#çökertme#gri liste#hayat hakkı#yaşamak#gündelik dertler#sosyal politik#deneysel#kısa meram#söz#anlamak#yeni ülke#asgari ücret#biyopolitika#başka türkiye var#kötülük#fasit döngü#cerahat#yol nereye!#imge
0 notes
Text
Sevmek dedin ya, aklıma Oscar Wilde’ın bir dizesi geldi bak!
“Çünkü herkes öldürür sevdiğini” diye
Ama öldüreceksek sevdiğimizi Oscar sevmek niye?
Ama bundan da önce Aslı, bundan da çok önce
Başka bir şey var, boynumuzda asılı olan.
Koy kadını bir tarafa, koy kadını bir tarafa
Koy kadını bir tarafa, var.
Âdem var ve onun kaburgası filan.
Sayaca gelirsek sayalım bir de bu yandan:
Türkiye’nin güneyinde bir adam yere çömeliyor.
Türkiye’nin kuzeyinde bir adam yere çömeliyor.
Türkiye’nin doğusunda bir adam yere çömeliyor.
Türkiye’nin batısında bir adam yere çömeliyor.
Türkiye giderek çömelen adamlara benziyor.
Onların dikliği bizim yataylığımız pornografik bir görüntü verebilir. Değil!
Çömelmek yani pişmanlık yasası, kendimde değildim içmiştim safsatası
Çömelmek: Törelerimiz böyleydi ben istemezdim filan
Çömelmek: Bana karılık yapsaydı
Çömelmek: Telefonla konuşmasaydı
Çömelmek: Boşanmasaydı
Onlar koca, onlar baba, onlar sevgili onlar devlet.
Eşitlik istediğimizi sananlar yanılıyor
Kim eşitlenmek ister hırsızlar ve katillerle Birhan!
Sana bir şey diyeyim mi Aslı?
Cinsine koduğum derdi benim dedem kendi cinsine.
Yani cinsiyete bölünmeden önce
Öyle kalsaymışız ototroflar gibi filan.
Koyuyor insana tabii. Bazılarını “İnsan” hanesinde sayarken
Belki de şöyle bir şey: Bir düştü insan bir zaman
hurafesiyle yaşıyoruz ondan arta kalan.
14 notes
·
View notes
Text
Merhaba Hasan bizler Avustralya dan Sanem ve Kemal evli değiliz ama birlikte yaşıyoruz. Sanem 26 yaşında ben 55 yaşında benim Türkiye de 4 çocuğum var 3 kız 1 erkek burada size biraz Sanem den bahsedeyim Sanem 167 boyunda 50 kilo büyük memeli yeni yeni büyümeye başlayan kalçalara sahip tam bir afrodit Banu Alkan ı andırıyor ben 189 boyunda 86 kilo 20 santim ve kalın bir sikim var Sanem burada kalite kontrol elemanı. Bende sendika görevlisiyim .
Aslında Sanem in bebekliğini bilirim annesi ve babası kavga edip sınır dışı edildi 2005 yılında o zaman Sanem anaokuluna gidiyordu sanırım Sanem çocuk olduğu için ailede şiddet olayları olduğundan göndermediler karı koca Türkiye ye dönünce boşandı anne başka bir adam ile evlenip Portekiz e gitmiş baba memleketi Yozgat Yerköy e yerleşmişti 18 yaşında yanıma geldi tanıyamamıştım benim çalıştığım teknoloji firmasında işe başlamış müthiş güzel bir kadın dı artık Sanem nereye ben oraya gider olmuştum.
Ben hastalanmışım hastaneye götürmüşler 35 gün yoğun bakımda tedavi görmüşüm normal odaya alana kadar o 35 günü hiç bilmiyorum. Hergün beni kontrol etmek için gelip gidiyormuş. Sonuçta burada bekar bir erkeğim tedavi bitince evime döndüm 20 gün rapor vermişti doktor birgün akşam üzeri telekız numaralarından birini aradım evime davet ettim. 28 yaşında bir Türk tü tam sikişmeye başladık bu fahişeyle birden kapı açıldı içeri giren Sanem di bizi sevişirken yakalamıştı hemen toparlanıp giyindim anahtarı nereden buldun diye sordum hastenedeyken hemşire vermiş . Fahişe de giyinmiş benden para bekliyordu Sanem sen otur ben bunu gönderip geliyorum dedim parasını verip yolcu ettim Sanem in yanına gidip özür diledim ama kabahatin onda olduğunu vurguladım. Biraz oturdu birden kalktı ve soyunmaya başladı ne yapıyorsun dememe rağmen soyundu aman Allahım bu ne güzel bir vücut bembeyaz bir ten en ufak bir tüy dahi yok amı pürüzsüz tertemiz yapma desemde gelip dudaklarını dudaklarıma dayadı belli ki istiyordu bende artık iş işten geçti o veriyorsa almamak abdallık olurdu öpüşerek biraz önce fahişenin yattığı kanepeye yatırdım bende soyunup Sanemi öpüp yalamaya başladım Sanem birden sehpa da duran TV kumandasını alıp porno video oynatan sex tvyi açtı ben bu arada amını ağzıma aldım dilimle yalamaya başladım bir taraftan da dudaklarımı bızıklarını öpüyor arada bir dişliyordum TV yi gösterdi bu şekilde yapalım dedi sandalye de erkek oturuyor kadın erkeğin sikine oturup kalkıyordu hemen yatak odasına götürdüm orada ki sandalyeye oturdum öpüşerek sikimin üstüne oturdu offff harika müthiş diyerek biraz acı biraz zevkle oturdu komple almıştı içine ilk kez sikişiyormuştu bekaretini bana vermişti biraz bu şekilde oturdu sonra videodaki kadın gibi oturup kalkmaya başladı ben boşalmak üzereydim Sanem de tuhaf tuhaf inliyordu birden sanki elektrik çarpmış gibi titremeye başladı bende o anda içine bütün döllerimi boşalttım. Sandalyeden kalktım yatağa yatırdım . O zamandan beri karı koca gibi yaşıyoruz
62 notes
·
View notes
Text
SİZDEN GELENLER
Sevgili dostlar ismim MURAT bundan on yıl önce ondoklasski isimli bir sitede azeri bir hatunla tanıştım
Sonrasın da uzun saatler sohbet etmeye başladık kocası iyi davranmıyor , ilgilenmiyor kötü davranıyormuş tabiki her sohbetin sonun da olduğu iş sekse geldi bir hafta sonra önceleri yazarak sonraları görüntülü sex yapmaya başladık kadın tam bir yılan dı ve inanmıyacaksınız elini çekmeden 12 postacı atıyordu önceleri oha dedim ben buna nasıl yetişbilirim neyse gel zaman git zaman iki sene geçti ve bu sevgilimin kardeşinin karısı sevgilimin kocasını türkiye de tatil yapmaya ikna etti o ben bu haberi alınca çok sevindim antalyada villa otel tarzı bir yerden yer ayırtıp geldiler ben ise o sabah çok erken otobüs bulup gitmiştim heyecanımı yenemiyordum
Tabi 2 senelik konuşma sırasın da atıp tutmuştum seni şöyle sikerim böğle sikerim vs vs gibisinden mahçup olmamak için cialis 100 mg aldım (sağlam bir ereksiyon hapı)erkenden indim ve heyecanımı bastırmak adına iki bira ve o ilacı da içtim sonrasın da otele gittim saat 2 de odalarımıza yerleşeceğimizi o saate kadar havuz başı falan oyalanabileceğimizi söylediler havuz başında otururken ilaç yarrağımı taş gibi yaptı ve önüme havlu koyarak oturuyordum kadın bana şansa bak hastalandım deyince aha dedim nasıl olacak içimden falan derken ama istersen dedi başka türlü hallederim hadi odana gidelim bunu hiç beklemiyordum teklif ondan geldi ve odamıza gitti heyecan ilacın etikisi alkol derken ben dizlerimin üstünde arakağa vererek vucudumu posizyon aldım kadın öğle bir emmeye başladı ki dizlerim titremeye başladı sanki 40 yıldır tanışıyormuş gibi emmeye başladı taşaklarımı bile ağzının içine çekiyordu 46 yaşına geldim öğle bir zevk hala hatırlamam titreyerek inleyerek ağzına boşaldım Ogün akşama kadar romantik anlar yemek içki derken akşam oldu hatun benim odama gelerek hadi bir daha yapalım ben dedim reglin geçsin sorun değil ben beklerim desemde tek delik o mu var sanki deyim yarrağa yapıştı emmeye başladı sanki hiç yarak görmemiş gibi aç kurtlar gibi yalıyor gırtlağına kadar sokuyordu sonra ben ayakda o yatak ucunda domaldı hadi aşkım beni götten sik dedi uff dedim içimden kaprisi olmayan ateşli bir kadın tam göte girerken fark ettim göt deliği hafif açıktı oooo dedim kocan arka deliği bana ayarlamış deyince güldü buraya gelebilmek için kocama götten verdim bunu duyunca iyice azdım ve sertçe girdim göte içim den of dedim murat şuna bak filmler de olmaz keyfine bak oğlum dedim sertçe sikmeye başladım sikerken poposunu avuçluyor tokat atıyordum oda amcıkla oymuyordu. 10 gün her gün gece gündüz fırsat buldukca sikiştik
Sonuç olarak 10 senedir kocası yurt dışında işi orda ve orda kaldığı için kocasıyla ortak olarak kullanıyoruz halada fırsat buldulca giderim 4 gün önce geldim baküden 22 gün sikiştik ama artık farklı şeyler arıyoruz bir daha gittimiğizde bir travesti tutup önce siktircem elimde viskim izlicem sonra beraber sikecez tatlı orospumu ....dip not her kelimesi doğrudur sizede denk gelmesi dileği ile .......
91 notes
·
View notes
Text
ÇİÇEKLERİ AÇARKEN BUDAYANLAR!
Türkiye’de bu ülkede kadın ve çocuk cinayetleri münferit değildir; seri cinayete dönüşmüş, organize bir katliam halini almış sistematik bir vahşettir. Toplum bununla yüzleşip sorunun kaynaklarına inmediği sürece şiddeti durduramaz.
O nedenle en başta kabul edilmesi gereken gerçek şudur: Türkiye’de kadın ve çocuk cinayetleri politiktir! AKP döneminde büyük artış gösteren kadına, çocuğa şiddet ve cinayet sayısı, yükselen dinci gericiliğin sonucudur.
SÜREKLİ POMPALANAN GERİCİLİĞİN ARDINDA...
“Kadınla erkek eşit değildir” diyen ve seçim öncesinde tarikatları memnun etmek için ülkeyi İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çeken AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Cinsel istismar suçunda mağdurla failin evlenmesi durumunda cezayı ortadan kaldıran yasayla ilgili olarak çocuğa tecavüzü “küçüğün rızası” diyerek savunan Bekir Bozdağ,
Karaman’da Ensar Vakfı’na bağlı bir yurtta 45 öğrenciye tecavüz edilmesi ile ilgili olayda vakfı savunurken “Bir kere yaşanmış bir olayı bir kuruma mal etmeyelim” diyen dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu,
Çocuk yaşta evliliği savunan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu gibi siyasetçiler...
Ve çok sayıda kadına, çocuğa cinsel taciz, tecavüz ve şiddet olaylarıyla gündeme gelen tarikatlar ile cemaatler var!
FEODAL İLİŞKİLER, TARİKATLAR VE SİYASET!
Peki Anadolu’da birçok ilimizde varlığını sürdüren feodal ilişkilerin, tarikatların ardında başka kimler, neler var? 21. yüzyılda anayasasında demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu yazan Türkiye Cumhuriyeti’nde neden hâlâ köylerde ağalar, şıhlar ve onların önünde eğilen köylüler var? Bu sömürü düzeninden kimler çıkar sağlıyor?
9 notes
·
View notes
Text
Bu yolun sonu “Türk-Kürt-Arap Federasyonu” mu?
M.Tanzer Ünal
Makaleyi mutlaka okuyun.
Ülkemizde son günlerde “akıl dışı” olaylar yaşanıyor.
Acayip!
Sabah uyanıyoruz, bakıyoruz Dışişleri Bakanlığı’ndan bir müjde (!)
“15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılar, 1 Eylül’den itibaren ülkemize vizesiz girebilecek.”
Haydaaa…
Nereden çıktı bu karar?
Neden böyle bir karar alındı?
Bu kararın mantığı ne?
Ülkemiz, bu karardan ne kazanacak, ne kaybedecek?
Hiçbir açıklama yok.
Emir, büyük yerden!
Patron emretti, uyguluyoruz.
Şimdi vatanımızın geleceğinden kaygı duyan herkes, bunu tartışıyor.
Şunun şurasında bir hafta sonra uygulama başlayacak, sınır kapılarında Iraklılara hiçbir güçlük çıkarılmayacak ve vize sorulmayacak.
Pasaportuna damga vurduran elini kolunu sallayarak Türkiye’ye girebilecek.
Ülkemizde ne kadar kalacaklar?
Dönecekler mi, dönmeyecekler mi?
Ne iş yapacaklar, geçimlerini nasıl sağlayacaklar?
Sağlık ve eğitim hizmetlerini bedava mı alacaklar?
Bunlara da ileride vatandaşlık verilecek mi?
Kafalarda onlarca soru…
Cevabı var mı bu soruların?
Yok!
Irak’la ilgili bazı bilgiler
1 Eylül’den itibaren Iraklılar artık elini kolunu sallaya sallaya ülkemize girebileceğine göre, Irak’la ilgili bazı bilgileri beynimizin bir köşesine yerleştirmekte yarar var.
*Irak’ın nüfusu, 45 milyon.
*Halkın yüzde 42’si okuma yazma bilmiyor.
*Ortalama eğitim seviyesi, 3 yıl.
*Kişi başına milli gelir, 4.600 dolar.
*Nüfusun yüzde 75’i Arap, yüzde 20’si Kürt, yüzde 5’i diğer.
*İnsanların çoğu mesleksiz. “Birey” sayısı çok az. Devletten aldıkları “şartlı sosyal yardımla” geçiniyorlar, yönetenlere biat ederlerse yardım almaya devam ediyorlar.
*Dünya Bankası verilerine göre, “çalışma verimi” çok düşük. Devlette çalışan bir memur ve işçinin günlük verimi, sadece 17 dakika.
*Mesleksizlik ve işsizlik, gençlerde büyük sorun yaratmış durumda. Gençler, çoğunlukla gelişmiş başka ülkelere gitmek istiyor, bunu başaramayanlar da PKK veya diğer terör örgütlerinin aylık 300-400 dolarlık militan olma tekliflerine evet demek zorunda kalıyorlar.
*Irak, her ne kadar görünürde biri merkezi (Irak Cumhuriyeti), diğeri bölgesel (Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi) iki hükümet tarafından yönetiliyorsa da, ülkenin esas patronu ABD.
İşte, vizesiz kapılarımızı açtığımız Irak’ın durumu bu.
Kafalarda bir soru daha…
15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılara vize uygulanmayacağına göre, 45 milyon nüfusun acaba ne kadarı bu yaş diliminde?
45 milyon nüfusun yarısı…
Yani en az 20 milyon.
Demek bu 20 milyon Iraklı, artık bundan sonra değişik zaman dilimlerinde aramızda olacak.
Bu işin içinde bir “hinlik” var
Yaşadıklarımız, normal değil.
Bu işin içinde bir “hinlik” var.
Yıllardır, 13 milyon sığınmacıdan (işgalciden) ülkemizi kurtarmak için mücadele ederken, şimdi bir de başımıza “vizesiz Iraklılar” çıktı.
Adeta “Moğol istilası” altındayız.
Mevcut 13 milyon sığınmacı…
Buna Türkiye’ye vizesiz girme hakkı olan 20 milyon Iraklının 10 milyonunu da ekleyin, ne yaptı?
23 milyon…
Türkiye’de doğurganlık hızı, yani bir kadının yaşamı boyunca hayata getirdiği çocuk sayısı, 1.5.
Irak, Suriye, Afganistan gibi, vatandaşları Türkiye’ye sığınan ülkelerde bu sayı kaç biliyor musunuz?
Kadın başına 3.5.
Bu da demek oluyor ki, Türkiye’nin demografik yapısı önümüzdeki 10 yıl içinde hızla değişecek.
İşte bu nedenle “İşin içinde bir hinlik var” dedim.
“Türksüz, Türkiye projesi”ne doğru koşar adım
Emperyalist devletler, “Türk vatandaşlığı üzerine inşa edilmiş 100 yıllık bir toplumsal kültürü” yok etmek istiyorlar.
Kendilerini bu topraklardan kovan Atatürk’ten ve Cumhuriyet’in kuruluşundan intikam almak istiyorlar.
Ülkemizde “kendilerini Türk bilenlerin” sayısını hızla azaltmak istiyorlar.
Hedeflerine koşar adım yürüyorlar.
Bu yaşad��klarımızın hiçbiri tesadüf değil.
Hepsi planlı programlı.
Hepsi bilinçli…
Amerika’da yazılan BOP senaryosu, noktasına virgülüne kadar uygulanıyor.
Filmi AKP döneminin ilk yıllarına sarın, “TC”, resmi dairelerden silindi mi?
Silindi…
“Türk milliyetçiliği” ayaklar altına alındı mı?
Alındı…
“Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diyen andımız, okullardan kaldırıldı mı?
Kaldırıldı…
Ülkeyi yönetenler, “Türk milleti” demeyeli kaç yıl oldu, bir de bunu düşünün!
Daha hangi birini sayayım?
Yahu, Turizm Bakanlığı bile “Türk” kelimesine karşı savaş açtı.
Müzik korolarının başındaki “Türk” kelimesi kaldırıldı, uyduruk sözcükler kondu.
Örneğin, “Edirne Devlet Türk Müziği Topluluğu”nun ismi, “Edirne Rumeli Müzikleri Topluluğu” olarak değiştirildi.
Emperyalist devletler, yıllardır uyguladıkları “Türksüz, Türkiye projesi”nde son aşamaya geldiler.
Bir taraftan yasaklarla “Türklüğü” unutturuyorlar, diğer taraftan ülkemizdeki Türkleri;Iraklı, Suriyeli, Afganlı işgalleriyle “azınlık” hale getiriyorlar.
Kartlarını açık oynuyorlar, ama ne yazık ki toplum “afyon yutmuş gibi” olup biteni alkışlamaya devam ediyor.
Bu yolun sonu ne biliyor musunuz, “Türk-Kürt-Arap Federasyonu”!
Federasyon da biliyorsunuz, bir ülkeyi parçalamanın ön adımı.
Federasyon kurulur, bir süre sonra her bir federasyon bir parça toprak alıp kendi yoluna gider.
Benim gördüğüm bu.
Tehlikeli sularda yüzüyoruz.
Dikkat edin, emperyalistler, bütün düğmelere aynı anda bastılar.
Hukuksuz devlet…
Ekonomik kaos…
Yönetim krizi…
13 milyon sığınmacı…
Şimdi de “vizesiz Iraklılar”…
Türkiye, tam teslim alındı.
Türkiye, 100 yıl sonra bir kez daha “kurtarılması gereken ülke” konumunda.
Artık uyanalım!
Yarın, çok geç olabilir.
(Alıntı)
10 notes
·
View notes
Note
Sana bir şey söylemek istiyorum. Her anime izleyicisi gibi ben de izlediğim neredeyse her animede o evrende olsaydım ne yaparfım diye düşünüyorum. Ama bu bungou stray dogs evreni için çok zor oluyor. Aşırı gerçekçi ve savaş sonrası bir zamanda geçtiği için psikoloji. Ve sosyolojik açıdan durum hem incelenebilir hem de korlu dolu olacaktır. Ayrıca o dönemlerde sağlık sektörünün ne kadar geliimiş olduğunu bilmiyorum ve benim maalesef ile işgili sıkıntılarım var. Yani her şekilde *lürmüşüm gibi
Aslında bu tüm animeler için geçerli, hareketli olaylar yaşayanlar ićin değil seyredenler için göze hoş gelir. Bsd evreni ise bana diğer doğaüstü animelere kıyasla biraz daha yaşanılabilir geliyor. Sağlık sektörü serinin geçtiği yıla göre normal, sıradan vatandaşlar bizim gibi yaşamaya devam ediyor sadece ek olarak yetenekli örgütlerin terör çatışmaları şehri huzursuz ediyor bu sorun da başka bir şehre taşınarak en azından ufak bir bölümü çözülebilir. İşte bu yüzden bana gerçekçi olduğu için daha yaşanılabilirmiş gibi geliyor. Türkiye üzerinden düşünürsek özellikle yaşanılan sorunlar bana farklı şekillerde daha benzer geliyor. Yoksa isekai evrenlerindeki gibi bir ortaçağ evreninde bence hayatta kalınması daha zor.
Ama kendi adıma konuşursam her türlü bence ölürdüm.
14 notes
·
View notes