#ekonomik çöküş
Explore tagged Tumblr posts
Text
Katran Karasının Sınırlarında Bir Ülke
Bir katran karanlığının sınırları boyunca yürüyor iş bu menzil. Her durumda birbirinden beter halleri yeknesak bir uyum içinde çelişmeden, kördüğüm olmadan var edebilen bir biyopolitik deneyselliğin esiri ülke şimdi hakkaniyetimiz kılınıyor. Bütünüyle baş amirle, taban tabana zıt gel gelelim suç ortaklığında yerli ve milli olan / oldurulan çeteleşmiş bir devletli mutabakatının izlerinde / birleşiminde hayatın kendisi çelişkilerin esiri kılınıyor. Dört bir yanı sınama, her günü apayrı kuşatma ve tahakkümle yan yana doğrudan bariz bir biçimde müştereklerimiz yerle bir ediliyor. Bugünün ülkesinin yeni yüzyıl formu ya da tahayyülü ekseninde diri, güçlü kendi kendine yeten bir ülke olduğu sanrısı aralıksız zikredilirken oluşan zımni ile varılan yer kapkaranlık bir sahneyi biçimlendirmektedir. Birbirleriyle örtüşen her eylem, her söz, her karar, her hükümle bu müşterekler talanının var edilmesi kesintisiz kılınır. Covid-19 salgını döneminin paldır küldür sümen altı edilip normalleşme diye çıkılan güzergahta oluşturulan perspektif bu hali hemen her güne içkin kılmaktadır. Görünen köy kılavuzsuz bu bahistedir. Varılan eşiğin sunduğu haleti ruhiye tastamam bir tahakküm cenderesidir. Cehennemden hallice bir toplam yeni ülke olaraktan bildirilir. Bütünüyle, ezen, biçen, sindiren ve sınırları daraltan bir toplamdan, mümkün ola gelen her şartta hizada tutulan panoptikon güncelliği var edilendir.
Bir biçimde gözetleme halinin ortasında denetim / gözetim ve tahakküm üçlemesi birlikte, beraberce o yönergeyi sabiti kılar bu ülkenin. Hayatın ehven kılınan her şeyden ama her bir şeyden alıkonulmasının mizansen değil doğrudan güncelliğidir mesel. Bütünüyle kara, kapkaranlık bir yeri / yurdu bina etmek yolunda yürünürken, müştereklerimizin elimizden çalınmasının hali ne olacaktır sahiden? Üçlü, beşli çetelerden, devlet denilenin orta yerine konumlanmış ne ettikleri / ne yaptıkları meçhul kılınmış sureti temsillere, dört bir yandan pıtrak gibi bitiveren götürelim abicim, ablacım tiplemelerine, devletin malı deniz yemeyi beceremeyen keriz abilerine bir dolusu, binbir türlüsü elinde bir ülkede normalliğin nesi var edilebilir ki? Dönüşümü, mutlak teslimiyeti, rant / çıkar / beka adına sahiplenenlerin var ettiği her şeyle bir biçimde ülke mefhumu yıkılırken, aynı gemiden olunmadığını daha hangi felaket, fecaat nasıl bildirebilir ki sıradana, değil mi? Bütünüyle normatif halini terk etmiş, her şeyiyle, her şekilde o duyurulan / görülen ve bildirilen zorbalık rejiminin sureti devamlılığına koşulan bir yerdeki hayatın esamesi sahiden de neye varacaktır ki afaki bir karanlıktan gayrı? Düzen, ezen konumunu güncellerken, yaralar dört bir yanı kuşatmaya, var edilmeye devam ederken, sorunun, meselenin ta kendisinin o kanun koyucu, şu baş amir, bu baş faşist, bu bilmiyoruz kim, hangi bakan, bürokrattan değil topyekun sistemin ta kendisinden ileri geldiğini anlamak zor mudur, hala uzak mıdır?
Artı Gerçeğe bağlanalım: “Suç örgütü liderliğinden tutuklandıktan sonra MHP lideri Devlet Bahçeli'nin çağrısı üzerine serbest bırakılan Kürşad Yılmaz, gıda pahalılığından zincir marketleri sorumlu tutan hükümete tepki gösterince iktidar tarafından hedef gösterilen Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı ve BİM Marketleri İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç'ı tehdit etti. Yılmaz, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda, "Kime kimlere hangi güce güveniyorsanız, bütün güvendiğiniz güçlerle birlikte hepinize diyorum tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur" dedi.
"Türkiye Yüzyılı vizyon belgesi, bağımsız dış politika hamleleri, yerli ve milli politikalarla KIZILELMA yürüyüşünün içeride ve dışarıda belli çevrelerde oluşturduğu rahatsızlığın farkındayız" iddiasında bulunan Yılmaz, "Türkün bu şanlı yürüyüşünü mümkünse kesmek, değilse geciktirme adına durumdan vazife çıkaranlar da olacaktır" diyerek Aykaç'a şu tehditleri yöneltti:
"Görünen o ki BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç bu göreve talip olmuştur. BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç denen şahıs Liderimizin açıklamalarını üstüne alıp çıkmış haddini aşan bir üslup, tavır ve tarzda açıklamalar yapmıştır. Seni ve senin gibi sıyırtmaları uyarıyorum; Vatandaşı zor durumda bırakacaksınız Liderler uyarınca da çıkıp kabadayılık yaparcasına açıklama yapacaksınız öylemi; kime kimlere hangi güce güveniyorsanız bütün güvendiğiniz güçlerle birlikte hepinize diyorum tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur."
Ne Olmuştu?
Aykaç, perakende gıda sektöründen temsilcilerinin katıldığı 7. Private Label Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Zincir marketlerle ilgili kontrolleri sıkılaştıracağız" açıklamalarına "Üretimde maliyet enflasyonu var. Maliyet enflasyonuna eğilmediğimiz sürece bu konuşmalar spekülatif" ifadeleriyle yanıt vermişti.
Aykaç, "Nizamı tanımayan yerel yöneticilere… Ziraattan haberi olmayan ve özellikle İstanbul Ziraat Odası Başkanı'na… FETÖ'ye bizi tehdit eden parti liderlerine söyleyeceklerimiz var. Bu ülkenin insanları sizlerin yalanlarına hiçbir şekilde itibar etmediler" dedi. Aykaç, "Bre ahlaksızlar, densizler, sizlere bundan sonra sizin tonunuzla cevap vereceğim bunu bilesiniz" demiş, "Bizleri farklı yere koyan ve bunları koymaya çalışan ve Müslüman olduğunu iddia eden bu insanlara söyleyeceklerimiz var. Lütfen aynaya baksınlar" ifadelerini kullanmıştı.
Bu sözlere, hem AKP'den hem iktidar ortağı MHP'den tepki gelmişti. Bahçeli de, partisinin grup toplantısında zincir marketlere ilişkin FETÖ soruşturması çağrısı yaparak şunları demişti:
"Zincir marketlerde gün aşırı yapılan zamların toplumsal ve ekonomik huzurumuza tahammülsüzlük olduğu kanaatindeyiz. Ticaret Bakanlığımızın fırsatçıların üzerine kararlılıkla gideceğinden, keyfi ve hatta sinsi bir plan dahilinde fiyat etiketlerini şişirenlerden adli ve idari manada hesap soracağından kuşku duymuyoruz.
Vatandaşlarımızın kesesine dokunan kim olursa olsun karşısındayız. Sürekli zam yapan zincir marketlerin FETÖ’yle irtibat ve ilişkisinin titizlikle araştırılması gerektiğine de inanıyoruz. Milletimizin sırtına zam kamburu yerleştirmek isteyenler her yerde bizi karşılarında bulacaktır. Bu açgözlülere müsamaha gösterilmemelidir. Ekmeğimizden çalan, sofralarımızın tadını kaçıran, mutfaklarımıza karabasan gibi çöken kim varsa iki yakasından tutmak devletin asli vazifesidir.”
Türkiye denilen cerahat sahnesi kılınmış yerde, karanlığın her nasıl biçimsiz bir halde ve hiç aralıksız yinelenen bir mesel olmasına yalın bir örnektir. Burjuva temsilinin karşısında bitiveren kendisi gibi Türk bir temsilin oluşturduğu tehdit döngüsü, var ettiği laflarla bir ve beraberce o katran karanlığının bir soluk mesafesi kadar yakında olduğu ifşa edilir. Bir kere daha tümüyle çürümüş bir düzende sağlam çark olmayacağı kendi elleriyle var edilir. Dönemin suna geldiği imkanlarla tekrardan özgür kılınmış bir mafyanın, doğrudan hedefe koyduğu temsil, bugün yoksulların en çok rağbet ettiği indirimli satış mağazalarından biri olarak bilinendir. Böylesi bir halde dahi, günbegün yıkım şekillendirilip, gündelik kazanç, yaşamak için gereksinim duyulan emtia hiçbir şeye kafi gelmezken, bırakalım geçimi bir tek doğrudan doğruya gıda harcamalarını karşılamaya imkan koymazken, onu dile getire duran bir burjuvanın hedefe konulması, sıradan insanlar için kalıcı bir uyarıdır. Tümden, belirgin bir itirazın söz konusu edilmemesi adına, ah vah ederek yaşamanın mecburi bir deneyim olduğu sanrısına tutunarak, duraksamadan iktidar, bileşenlerine şükran duyarak bir karanlık güncellemesi söz konusu edilir. İtiraz hakkını kullanan burjuva / sermayenin piyonu temsilin eylediği gibi, nedamet ve özürlerle birlikte perakendeci bir konseyin en başat temsilinden istifa etmesi gibi, susun / susun / susun buyrulur. Bundan ala karanlığı bildirecek bir yönetişim / hakimiyet, temsiliyet var mıdır? Görüyorsunuz, anlatmaya hiç gerek yok!
Gazete Duvar’dan aktaralım: “Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun çalışma takviminin belirleneceği toplantıya katılan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, katıldığı TRT Haber yayınında 'kırmızı çizgi'lerini açıkladı.
Türk-İş'in önceki gün '4 kişilik bir ailenin açlık sınırı' olarak açıkladığı 7 bin 785 TL'yi telaffuz eden Atalay, "Bu rakamın altında bir konuyla ilgili masada olmayız" dedi.
'7 bin 785 liranın altı' için "Bizim adımıza kabul edilmesi mümkün değil" ifadelerini kullanan Türk-İş Başkanı Atalay, özetle şunları söyledi:
- Onun altında bir rakamı kabul etme şansımız sıfır.
- Bir şey yayınlıyoruz. Sonra bize sormazlar mı 'Sen bunu açıklıyorsun. Ondan sonra gidip bunun altına imza atıyorsun.' Öyle, o işin içinde olmayız.
- 7 bin 785 TL kırmızı çizgimiz. Onun üzerine çıkmak gerekiyor.
- Bizim hesabımıza göre gıdada artış yüzde 138. Ben Çalışma Bakanı'nın iyi niyetinden şüphem yok. Ama burada yaşıyoruz. Markete, kasaba, bakkala işçi gidiyor, işsiz gidiyor, emekli gidiyor. Dar ve sabit gelirli gidiyor. Küçük esnaf, köylü gidiyor.
- Neyin ne olduğunu biz biliyoruz. Yani ülkeyi yönetenler yahut işveren sendikası bunu da göz önünde bulundurarak bize bir rakam getirmeli. Ondan sonra biz duracağımız yeri biliyoruz. 7'sinde, 14'ünde rakamı bir görelim. ona göre nasıl hareket edeceksek ederiz. Yani bu rakam kırmızı çizgi, bunun altıyla ilgili masada olmayız.”
Bir biçimde panoptikon / gözetleme kulesi / cezaevine dönüştürülen menzilde olmaya hal, bir gayret devam olunan şey yıkıcılığın farkına varılmaması halidir. Türk-iş başkanı olan zatın savunabildiği, kerhen değil de doğrudan var ettiği cümlelerle çıkagelen şeyin bizzat yaşam hakkını gasp etmek olduğu gözlerden kaçırılır. Devletin dümen suyunda gidip bir de aralıksız olarak sanki halktan / emekçiden yana tavır alıyor olabilmenin imkansızlığı bir biçimde gözler önüne serilir. Beyefendinin kırmızı çizgi olarak suna geldiği şeyin belli bir kesim, bu ülkenin yüzde seksen kadarının ortak müştereken hayatta var olma istem ve mücadelesi olduğu unutturulmak istenir. Toplu sözleşme masasına oturana kadar sürüp duran bir heyula içerisinde bir öyle, bir böyle, ama illa ki haklının, hakkı olan halkın istediğini savunuyoruz, savunacağız diye bildiren / bunu iddia eden bir temsilin var ettiği hazin surettir mesele. Açlık sınırının tam da üstünde durmayı matah bir şey zanneden, oysa memleket sathında yüzde yüz ellileri, İstanbul özelinde ise yüzde iki yüzlere çoktan ulaşmış olagelen enflasyon / hayat pahalılığına karşı bir direnişi değil, tam tersine hepten teslimiyeti var etmesi bir sendikacının düşündürücü değil midir? Bu paralarla değil bir aile, tek bir ferdin dahi bir ayını geçirmesi, eksiklerini tamamlayabilmesi, hayatını tam ve eksiksiz bir biçimde gıda, giyim, fatura, yol, sağlık harcamaları vs. tamamlayabilmesi söz konusu edilebilir mi? Sahiden bu mümkün müdür, şu varılan raddede. İyi de nereye kadar en kahraman kara murat tiradı! Hem de boş yere, laf ola beri gele!
Düzen, katran karanlığının sınırlarını dönüşüm / devinim olarak yutturma gayretine devam edenlerin. Bütünüyle, yirmi bir koca senede oluşturulan cerahat imi, bayrak, vatan, din, iman satılarak hep aynı tornadan, neresinde aha da hesap verilecek şimdi denilse bir kere daha güncellenerek o katran karanlığına mahkum menzili / yurdu / milleti var ettiler. Bütünüyle karanlık dört bir yanı kuşatırken, her şey yolundaymış türküsünü aralıksız zikredip dururlarken, yol da meram da çıkmazlara çoktan terk edildi. Bugün vardığımız yerin, dünden karanlık, yarın ulaşmaya çalıştıkları zeminin her günkü olandan da fenalık ihtiva ettiğini bilmek / anlamak için allame olmaya gerek yoktur. Kılıfına uydurulmaya hala devam olunan bir yıkım / çökertme, tükeniş sarmalı dahilinde tek bir iyi günün var edilemeyeceği muhakkaktır. Yönelim, yöneten katından sokağa salınan dehşet dolu bir toplam, tevatür değildir, geleceğini o katran karasında biçimlendirmek, kendi iktidarını daimi kılmak isteyen bir temsiliyetin varlığını gösterir. Bunca can kırığının ortasında kim nasıl, ne şekilde hayatı muhafaza edecektir!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel İçin Zorunlu Kaynakça: Elif ÖZTÜRK ÖZGÖNCÜ - Anadolu Ajansı / Getty Images v/BBC Türkçe Servisi
#hayat hakkı#söz hakkı#durum tahayyülü#güncel#kök karanlık#meram#arzihal#yol nereye?#market#faşizan#akım#günce#doğrudan#hayat#imge#sesler#ekonomik çöküş#yıldırı#tahakküm#siyasa#pragmatism#devamlı şiddet#biyopolitika#sonsuz#fasit döngü#izler
2 notes
·
View notes
Text
Türkiye'de ekonomik çöküş ne zaman başladı - Kendime Yazılarım
Türkiye'de siyasi ahlaki ve ekonomik çöküş ne zaman kiminle hangi nedenlerle başladı? Türkiye de ekonomik çöküşün mimarı Kimdir.
Türkiye'de ekonomik çöküşün başlangıcı:
0 notes
Text
Eğer insanlar, çabalarını, yalnızca iktidar, yüksek politika, ekonomik işler, dünya ticareti, parlamenter kurumlar, askeri konular üzerinde yoğunlaştırırlarsa; yine eğer, akıllarını, ciddiyetlerini, iradelerini, bütün bu meseleleri aşma gayretlerini, sadece bu yönde teksif ederlerse, o takdirde, diğer yönde ciddi bir açık ortaya çıkacaktır. Kültür ve Devlet ki bu konuda kimse kimseyi kandırmasın, birbirlerinin hasmıdır. “Kültürel devlet” yalnızca modern bir fikirdir. Biri diğerinin sırtından geçinir, öteki berikine yaslanarak sıçrama ve patlama yapar. Bütün büyük kültürel dönemler, siyasi çöküş dönemlerinde ortaya çıkar. Kültürel anlamda muazzam olan bir şey, siyaset dışı bir şeydir. Hatta, siyaset karşıtı olan bir şey…
-Friedrich Nietzsche, Putların Alacakaranlığında
8 notes
·
View notes
Text
tecavüzün, tacizin, cinayetlerin bitmediği, suçluların serbest bırakıldığı, ekonomik açıdan çöküş yaşanan, adeletin olmadığı bir ülkede tek sorunumuz Wattpad mi gerçekten?
7 notes
·
View notes
Text
UMARIZ TARİH TEKERRÜR ETMEZ
Ekonomik iflasını açıklayan Osmanlı Devleti'nin 1881 yılında bütün varlıklarına el konuldu.
İğneden ipliğe Yahudi, İtalyan, Ermeni, Fransız tacirler İstanbul'a dolmuştu.
Abdülhamid bu kadar borcun üzerine yeni borçlar ekledi. Osmanlı 15 defa büyük borç aldı. Ama faizini bile ödeyemez olmuştu.
Osmanlının hazinesine el koyan Avrupa, bugün
"İstanbul Erkek Lisesi" olan binaya "Duyun-u Umumiye" yi yerleştirip borçları tahsil etmeye çalıştı.
Yani hazine ecnebilerin yönetimine geçti.
Borçlar ödenmedikçe Abdülhamid Avrupa'lı tefecilere tekeli verdi; teker teker milli varlıkları kaybettik;
Demir yolları, iplik, fındık, pamuk kömür, tekstil demir çelik, tuğla kireç... ne iş varsa Avrupalılara satıldı.
Haliç ecnebi fabrikalarla doldu. Tarlabaşı, Avrupa'dan gelen tüccarların görkemli evleriyle bezendi.
Zenginler İstiklal Caddesi ve Sıraselviler'e yerleşti. Bugün İstanbul'da gördüğümüz şahane binaların çoğu o dönemlere aittir.
Türk'lerse yüzlerce yıldır tamir gören yamalıklı bohçaya benzer tahta evlerde otururdu.
Bu evler Fatih ve Süleymaniye'nin arka sokaklarında bulunurdu.
Abdülhamid döneminde yüzlerce kilise ve sinagog açıldı...
İşte o tarihte Avrupa'dan gelen zenginleri ağırlamak için 5 yıldızlı bir otel yaptılar: Pera Palace.
Pera Palace Rumca, "Yokuş Sarayı" demek.
Fransa'dan trene binip Sirkeci'de inen Avrupa jet sosyetesi tren garından bu otele Türk hamalların sırtında özel tahtlarla taşınırdı.
Aslında batı emperyalizmi İstanbul'u Vahdettin döneminde değil, Abdülhamit döneminde çoktan ele geçirmişti.
Atatürk Cumhuriyeti kurduğunda Türklerin elinde sadece çarık kalmıştı.
Sanayi ve tarım hamlesi başlattı.
Yerli malı haftası o tarihte başladı, çocuklarımız milli üretimin ve milli kalkınmanın önemini anlasın diye.
Türklere ait banka bile yoktu.
Adında Osmanlı olan banka bile ecnebilerindi. İşbankası bu yüzden kuruldu.
Osmanlı Devletinin iflas ilan ettiği meşhur
RAMAZAN KARARNAMESİ (Nisan 1876)
Vergi gelirlerinin devredildiği
MUHARREM KARARNAMELERİ (1879 ve 1881'deki iki kararnamedir) Pek bilinmez, gündeme de getirilmez.
Hep saklanır…
Dolmabahçe sarayı 1856,
Çırağan sarayı 1863,
Beylerbeyi sarayı 1864,
Yıldız sarayı 1880'de yapılmıştır.
Yani Osmanlı'nın çöküş döneminde.
Dünya;
Sanayiye,
Eğtime,
Bilime
ağırlık verirken,
Osmanlı çöküşü gizlemek için saray yapımına ağırlık vermiş.
Umarız, sonumuz aynı olmaz!
#MustafaKemalAtatürk ve kurduğu #TürkiyeCumhuriyeti hep #TürkMilleti ni düşünmüş ama akp tıpkı kendisi gibi osmanlı hayranı.!
26 notes
·
View notes
Text
Eveeet yeterince (sahte) gündem oluşturdular, yeterince bizi bize öfkelendirdiler, yeterince herkesi negatife boğdular, yeterince negatiften beslendiler, 2 ay daha gerçek gündemi -ekonomik çöküş- konuşmayalım, uyuyalım istiyorlar. UYANIN! konu asla haycanlar değil; bir kaç saldırgan köpekle ölen çocuklar çok da umurlarındaydı, emin ol ne seni ne beni ne de başka bir canı düşünmezler, negatife bulaşan sadece kendini düşünür ve sadece kendine hizmet eder....şeytan budur aslında: sadece kendi varlığını önemsemek ve kendi gibi negatiften beslenenlerle büyümek ve çoğalmak...senin üzüntün, senin acın, senin trajedin, senin can kırıkların onun besini- şeytan senden çıkan acı dolu enerjiyle beslenir; onun besini bu. Karanlığa hizmet edenler etkili koltuklarda oturduklarını sanıyorlar; çünkü şeytan en büyük yalanı kendine hizmet edenlere söyler. O tam bir yalancıdır ve o koltuklarda hep güçlü kalacaklarını zannediyorlar; oysa bir bilseler... karanlığa hizmet edenler cahildir, kördür, sağırdır ve artık insan olma özelliklerini kaybedenlerdir. Şeytanın en büyük yalanı ise yaşarken cehennemi değil cenneti yaşayacaklarına dair onlara verdiği sözdür. Oysa yaşarken cehennemi tadacaklar. Ölümden sonra ise bizim aklımızın alamayacağı ızdıraplar onları bekler. Yüklendikleri kötü karmik yükler belki de tekrar insan bedeninde doğma hakkını bile vermeyecektir bunlara. Bunu NUR'a , Alllah'a, yüce YARADANA hizmet edenler bilirler.
#mistikyolyoutube#mistikyol#ruhsalgelişim#kişiselgelişim#meditasyon#olumlama#didemçiloğlu#cemçiloğlu#sokaktakicanlarıöldürenşeytanahizmeteder
#mistikyol#kişisel gelişim#mistikyolyoutube#çekim yasası#meditasyon#olumlama#farkındalık#ruhsal#düşünce gücü#sokaktaki canlar#yasayıgeriçek
6 notes
·
View notes
Text
Bu dizide Sultan Abdülhamid'in bahsettiği 3. Dünya Savaşı ve sebeplerini tavsiye (!) olarak yazan Siyonist Albert Pike'nin mektubunu aşağıya yazıyorum.
15 Ağustos 1871, Washington
Aydınlanmacı düşüncenin amacına ulaşması için öncelikle bir dünya savaşı çıkarmalıyız. Bu sebeple; Rusya'da Çar'ı (Çarlığı) zayıflatıp, ateizmi ve Komünizmi hakim kılmalıyız. Casuslar vasıtasıyla Britanya İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğu arasında gerginliği körükleyerek savaşa zemin hazırlamalıyız ve çıkaracağımız Birinci Dünya Savaşı sonrası, Komünist düzeni iyice inşa etmeliyiz ki, tüm hükümetleri yıkabilelim ve tüm dini düzenleri zayıflatabilelim.
Ardından İkinci Dünya Savaşı'nı çıkarmalıyız ve bunu gerçekleştirmemiz için; Faşistler ve Siyonistler arasında savaşla sonuçlanacak bir gerginlik oluşturmalıyız. İsimleri Nazi olacak olan Faşistleri, savaş sonunda yok etmeli ve savaş sonrası Filistin'de Yahudilerin ana unsur olacağı İsrail Devleti'ni kurmalıyız. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Uluslararası Komünizm mutlaka Hristiyanlığı dengeleyecek bir güce ulastırılmalı. Toplumlara ölçülü bir sekilde son çöküşü yaşatacağımız zamana kadar bu denge bizim için gereklidir.
Üçüncü Dünya Savaşı'nı çıkarmamız için; İslam Dünyasının liderleri ve Siyonistler arasında ajanlarımız vasıtasıyla, ayrı düştükleri konular üzerinden gerginlik çıkarmalıyız ve bu savaş, Müslüman Arap Dünyası ve İsrail Devleti'nin birbirlerini yok edecekleri şekilde dizayn edilmeli. Bu hengame içinde diğer milletleri bu konuda, fiziksel, ahlaki, ruhsal ve ekonomik olarak çökmeleri için mücadeleye zorlamalıyız. Her şeyi yok etmek ve yıkmak isteyen Nihilist kitlelerin ve Ateistlerin önlerini açmalıyız ve müthiş bir sosyal çöküş provoke etmeliyiz ki böylece bu kanlı ve vahşetin doğurduğu korku içinde mutlak ateizm etkisi ortaya çıksın. Böylece insanlar her yerde vahşi devrimci azınlığa karşı kendilerini savunmak zorunda kalacaktır.
Daha sonra İnsanlık Medeniyeti, bu vahşi yok edicileri imha edecek. Birçok kişi Hristiyanlık'ta hayal kırıklığı yaşayacak. İnsanların kimileri bu sürecimiz tamamlandığında artık herhangi bir kutsal kitabı veya herhangi bir kişiyi yol gösterici olarak seçmek yerine Deizm'i tercih edecek. Ama bir düşünceden ötürü endişe duyacaklar. Bu endişelerinin sebebi; nereye itaat edecekleri, neye yönelecekleri, hangi felsefenin ve hangi hukuk kurallarının uygulanacağı konusu. Bizler bu aşamada evrensel bildiriler yoluyla Lucifer'ın Saf Doktrininin ışığını insanlara vereceğiz
Bu doktrin, sonunda tüm insanlık içinde Genel Dünya Görüşü hâline gelecek ve ona teslimiyet içinde olacaklar. Hristiyanlık ve ateizmin fethedilmesi ve aynı zamanda yok edilmesinden sonra insanlık evrensel dünya görüşünü kabul edince buna karşı birtakım Muhafazakâr hareketler ortaya çıkacaktır.
-Albert Pike
19 notes
·
View notes
Text
Who ;
👉Erdoğan düzgün seçime sahip çıkan ve doğru aday çıkaran bir muhalefet olsaydı son seçimde çökerdi…
👉Kılıçdaroğlu adaylıkta inat etti bedeli ağır oldu.
👉Ekonomi kötü değil çok kötü hatta felaket.
👉Erdoğan halktan gerçeklerden kopuk etrafına doldurduğu yalakalardan haberleri alıyor…
👉Etrafında ona kaybediyoruz halk fakir ve öfkeli size diyebilecek kimse yok.
👉Ailesi bile ultra lüks bir yaşam sürüyor ona yarattığı fakir Türkiye’yi anlatacak kimse kalmadı.
👉Ve yağcıların mükemmelsiniz beyefendi sözleri ile yola devam ediyor.
👉Her zaman yazdığım Erdoğan çalarak kaydırarak taşıyarak kendine yazdırdığı oy yüzde 3 ile 5 arası…
👉Kazanırsak büyük farkla kazanmamız gerekiyor mutlaka oy verin derken bundan bahsediyordum.
👉Şimdi son büyük yenilgi ile tahtı sallantıda… Ne olduğunu anlayamıyor…
👉Şimdi daha hırslı öfkeli ve kin nefret dolu…
👉Halka kızgın etrafındakilere kızgın…
👉En büyük projesi Yeni Anayasa ile ölene kadar yeni devlet kurucu Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmekti şimdi bu sallantıda…
👉Referandum ile bu halka sormaya artık korkar…
👉Ne yapacak? Dün AKP’li meclis başkanı açıkladı… Meclis içinde çözeceğiz dedi…
👉Bu ne demek? Yeni Anayasa Milletvekili satın alacaklar…
👉Normal şartlarda demokratik ülkelerde çoktan istifa etmesi gerekirdi erken seçime gidilirdi ama Erdoğan gitmez gidemez.
👉Elinde kalan son yılları Yeni Devlet kurarak ve kendi ve ailesini garantiye almak isteyerek harcayacak…
👉Tek unuttuğu ekonomik çöküş artık saklanamıyor… Daha derinleşecek ve halkta daha büyük nefrete öfkeye neden olacak…
👉Yara almış Erdoğan ise hala güçlüyüm imajı vermek için çok daha saldırgan acımasız bir tek adam kimliğine bürünecek…
👉Hiç bir tek adam diktatörlük sonsuza kadar ayakta kalmadı…Çöküş dönemi çoktan başladı…
👉Bundan sonra Halk, muhalefet partileri bir olup Yeni Anayasa adlı Türkiye Cumhuriyeti temeline çakılacak son çiviye ne pahasına olursa olsun karşı durmalı.
👉Başka Türkiye Cumhuriyeti yok…🇹🇷
#cokusdonemi
4 notes
·
View notes
Text
Yıllarca şöyle kötü böyle kötü diye algı oluşturuldu. Şu Kemal Kılıçdaroğlu'nu bi tanıyalım bakalım. Kemal Kılıçdaroğlu, Alevi bir ailede tapu memuru Kamer Beyin yedi çocuğundan dördüncüsü olarak 1948′de Tunceli'nin Nazımiye ilçesine bağlı Ballıca köyünde dünyaya geldi.
1967 yılında 163 numarayla okuduğu Elazığ Ticaret Lisesi'ni "birincilikle" bitirdi.
1971'de ise yükseköğrenimini tamamlamak için girdiği Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinin Ekonomi-Maliye Bölümü'nden (günümüzdeki adıyla Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü) lisans mezunu oldu. Lisans öğrenimini tamamladığı 1971 yılında girdiği hesap uzman yardımcılığı sınavının ardından Maliye Bakanlığında göreve başladı. Daha sonra hesap uzmanı olan Kemal Kılıçdaroğlu, Fransa'ya gitti. Hesap uzmanlığını 1983'e kadar sürdürdü. Aldığı diğer görevleri kısaca yazayım. Gelirler Genel Müdürlüğünde daire başkanı, genel müdür yardımcılığı, 1991 yılında Bağ-Kur'da genel müdürlük, 1992 yılında ise SSK'da Genel Müdürü oldu. Daha sonra kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında müsteşar yardımcısı olarak görev yaptı. 1994 yılında Ekonomik Trend dergisi tarafından kamuda en başarılı bürokrat ödülünü alarak "Yılın Bürokratı" seçildi. Daha sonra kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında müsteşar yardımcısı olarak görev yaptı. 1994 yılında Ekonomik Trend dergisi tarafından kamuda en başarılı bürokrat ödülünü alarak "Yılın Bürokratı" seçildi. Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi grup başkanvekili görevini üstlendi. Parti içinde daha görünür oldu ve yolsuzluk dosyaları üzerine gitmesi, kitaba uygun konuşması ve söz düellolarındaki galibiyeti sebebiyle dikkat çekti. İBB başkan adayı oldu ve oyların %36,80'ini aldı CHP Genel Başkanı seçildi. Seçildiği günden beri partiyi kendi stratejik hamleleri ile değiştirmeye başladı önünde uzun bir yol vardı. Hatalar yapmadı mı yaptı ama sadece belirli bir kesime değil de tüm Türkiye'nin oy verebileceği bir parti haline çevirmeye çalıştı. Arada kaybedilen seçimler, gezi parkı, adalet yürüyüşü ve bir sürü kronolojik olay var fakat yavaştan kendi siyaset tarzının değiştiği yıllara, günümüze gelelim. 2018'de parti içindeki en büyük adayını Cumhurbaşkanı olarak gösterdi. Kimilerine göre 0 ego kimilerine göre tuzaktı. - 2019 Partinin yarısı diğer yarısına tv önünde sövüyordu. Kendi istediği isimler Ataşehir Maltepe Bakırköyde aday yapılmadı diye il başkanı Canan K. istifa etmişti. Kimse oy vermeye gitmeyecekti. İmamoğlu’nun 100k takipçisi vardı. Ankara'dan Mansur Yavaş'ı, İstanbul'dan kimsenin tanımadığı Ekrem İmamoğlu'nu aday gösterdi ve kazandı. Şimdi önünde büyük bir seçim var. Aday olur ya da olmaz. Belki olur, belki bildiğimiz ya da yine bilmediğimiz birini çıkarır. Ben Kılıçdaroğlu'nu bir figür olarak üç dönemde inceliyorum. İlk dönem çok parlak. Sonra bir çöküş. Son dönemde ise en iyi dönemi. Sonuç olarak; Kemal Kılıçdaroğlu, 30 yılını devlette geçirmiş bir bürokrat. Farklı parti başkanları ile çalışmış. Özal'ın üç yıl bütçesini hazırlamış. Devletin en gizli ödemelerini görmüş, görüşmelerine katılmış biri. Bir gün siyaseti bırakır. Ben onu her zaman efendiliğini hiçbir zaman bozmayan(belki de sırf bu yüzden çok eleştirilen), hep sakin bir güç kalan, harama el uzatmayacağından çoğu kişinin emin olduğu nadir siyasetçilerden biri, bir "devlet adamı" olarak hatırlayacağım.
"Ben ne ağzımda gümüş kaşıkla doğdum ne de saraylara yerleşip sefa içinde yaşadım" - diyen Kemal Kılıçdaroğlu
Not: SGK yı batırdı söylemi-
1-Hiç bir sosyal devlette sosyal sigortalar kar elde etmez - kar amaçlı bir kurum değildir- sgk ya ilk darbe sgk yı özelleştirmeye çalışan Özal dönemi hükümetlerinin sgk nın mallarını kamulaştırıp nakdi kıymetlerini bankalarda değerlendirmesini engelleyenlerdi
2-sgk kurumu tarihin en büyük kayıplarını bu dönemde yaşamıştır Sayıştay raporlarını okuyunuz
3-hakkında karınca kadar yolsuzluk dosyası olsaydı günümüzde savcılar vb nasıl hareket ederdi sorunun cevabını siz verin
Bu söylemle istanbul seçimlerinin tekrarına neden olan ancak tekrar edildikten sonra bir tane dava dahi açılmayan ��’oylar çalındı’’ söylemiyle veya gezi parkı taksim bacısı söylemiyle aynıdır...
16 notes
·
View notes
Text
Mutsuz olmak için çok neden var. Umutsuzluk içinde ama bu hayatı pes edenler değil mücadele edenler kazanmıştır hep. Ne kazandığının önemi içinde kalan hisler yıllar geçse de gitmeyişi... Ekonomik özgürlüğün diplerde olduğu ülke'de bireysel başarı nerede biz orada... 2013 benim için nice ölüm dolu bir yıldı tam bir çöküş ve yas. Ama asla unutmayacak zaman dilimi varsa Geziydi gençliğimizin en son umudu o yıllarda kırıldı daha da gelmiyor. Lanet olsun bu düzene ki yaşlı moruklardanumıt bekliyoruz. Onların beceriksizliği ile gezi gibi bir kazanım bile heba oldu gitti. Bugün yine aklıma geldi o zaman önümüze barikat kran davutlar, ahmolar şimdi yanımızda görünüyor. Ama nafile kırk yıldır meral diye biri var büyük umutsuzluk, sağdan devşirme reiz çakması var, kılıçtar desen yenilgi şampiyonu. Ve beceriksiz. Biz bu muhalefete reva mıyız? Sistem öyle bir çark kurmuş ki tetiğe bassan da ölüm, basmasanda eski umudum olsaydı keşke. Abd, İngiliz kuklasıkuklası iktidarı ve muhalafeti ile bombok bir düzendeyiz.
Bizim için sarı Öküz geziydi onu da çok ucuza verdik. Yiyip giden sadece gençlik
9 notes
·
View notes
Link
AB'nin ekonomik büyüme tahminlerinde yaşanan çöküş, piyasalarda büyük bir şok etkisi yarattı. Bu durum, yatırımcılar ve ekonomistler için ne anlama geliyor? Detaylar ve analizler için makalemizi okuyun.
0 notes
Text
Türkiye çökerken medya ve muhalefet - Kendime Yazılarım
Dün kızımla Atakent'e gidiyoruz, önce trafik yola bir uyarı koymuş azami hız 30 km diye, koca caddede 30 km hız sınırı mı olur, hemen arkasında ise ekip pusuya yatmış, kızım görür görmez eyvah cezayı yedik diye tırstı, oysa hızımız 40/50 idi, Trafik kontrolleri ve cezaları öylesine arttı ki, haberin bile olmadan yağmur gibi ceza ihbarnameleri geliyor, insan otomobil kullanmaya tövbe edecek, nedeni ise Erdoğan'ın artık satacak Cumhuriyet birikimi kalmadığı için son çare cebimizde kalan son nakitlere göz dikmesi.
Türkiye çökerken yapay gündemler:
0 notes
Text
Kitaplarında; gerek şiir gerekse romanda yenilikler deniyordu Akdeniz. Yeni soluklar. Yeni yenilgiler. Yeni yürüyüşler. Küçük bir okuyucu kitlesi vardı ama bu onun umudunu kırmıyordu, aksine o küçük okuyucu kitlesi onun için çok değerliydi. Her ne kadar kendim için yazıyorum dese de bir yazarın gönlünde her zaman ünlü olmak, tanınmak, okunmak, anlaşılmak ve ekonomik olarak küçük de olsa kazançlar elde etmek vardır. Çünkü yalnızlık masraflı bir iş.
Sadece tanıtım ve reklam, tanınırlık ve okunabilirlik oranının yükselmesine yetmiyor. Bunun sebeplerini şöyle açıklıyor Akdeniz:
“Türkiye’de şu koşullarda bu pek mümkün görünmüyor. Sadece okuma oranının düşük olmasıyla ilgili değil, bir çöküş yaşanıyor ülkede; hem ekonomik hem de sosyal bir çöküş. Bu “çöküşler çuvalı” içinde başka derin çöküşler üretiyor. Büyük çöküş çuvalını açıyorsun, içinden başka bir çöküş kutusu çıkıyor. Onu açıyorsun başka bir kutu. Sonra gittikçe küçülen başka bir kutu daha. Bu böyle devam edip gidiyor Matruşka Bebekler gibi ve en sonunda bir bakıyorsun; nokta kadar küçülmüş bir ahlak kutusu kalıyor geriye. Ahlaken çökmüş bir ülkenin elinde erdemli hiçbir şey kalmamıştır, birkaç umut işçisinin demire vurduğu çekiçten dökülen kırıntılardan başka. O kırıntıların hatırı için yazıyorum en çok.
İnsan kaçakçılığı yapan yüksek rütbeli askerler, uyuşturucu pazarlayan savcılar, altın kaçakçılığı yapan milliyetçi milletvekilleri, para için bebekleri öldüren doktorlar, tecavüzcüler, kadın katilleri, paranın içinde yüzen dinciler. Sefalete mahkûm olan emekliler. Kuşatılmış emekçiler. Her şeyi tepkisiz, boş gözlerle ve kımıltısız izleyen toplum. Bu liste sayfalarca uzayabilir. Bunlar, ekranlarda her gün şaşırmadan izlenen şeyler. Bir de her zerresine kadar böylesine yozlaşmış, çürümüş bir toplumda; o topluma eklenerek, o şekliyle bile yücelterek, propagandist üstün ırk söylemlerini sürekli sahneye süren figürler topluluğu var. Bu korkunç resmin yarattığı tehlikenin büyüklüğünü hiçbir şiire ve romana sığdıramazsınız.
5 notes
·
View notes
Text
Kıyı Ege Belediyeler Birliği'nden teröre lanet
https://pazaryerigundem.com/haber/189802/kiyi-ege-belediyeler-birliginden-terore-lanet/
Kıyı Ege Belediyeler Birliği'nden teröre lanet
Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras Kıyı Ege Belediyeler Birliği Ekim ayı meclis toplantısında Ankara’da Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) tesislerine düzenlenen ve tüm Türkiye’yi derinden etkileyen terör saldırısını kınadı.
MUĞLA (İGFA) – Kıyı Ege Belediyeler Birliği Meclisi Ahmet Aras başkanlığında toplandı.
Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras Kıyı Ege Belediyeler Birliği Ekim ayı meclis toplantısı açılış konuşmasında şunları söyledi; “Ankara’da hain bir terör saldırısı gerçekleşti ve bu saldırıda 5 vatandaşımızı, kardeşimizi kaybettik. Onlara başsağlığı diliyoruz. Yaralanan 22 vatandaşımıza da acil şifalar diliyoruz. Ülkemizde terör olaylarının tekrar yaşanmaması için terörü hep birlikte Kıyı Ege Belediyeler Birliği olarak sizlerin huzurunda bir kere daha lanetliyoruz.” dedi.
ENFLASYONİST BASKI, SOSYAL PROBLEMLER BELEDİYELERİN YÜKÜNÜ ARTTIRIYOR
Enflasyonist ortam, sosyal bozulma ve çöküş durumları vatandaşların belediyelerden beklentilerini arttırdığını belirten Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras “Ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle halkımızın ihtiyaçları çok ciddi bir şekilde artış gösterdi. Yıllardır yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konuşuluyor. Yerel yönetimler için reform çalışmalarının yapılması gibi bazı müdahalelerin gerekli olduğunu hepimiz net bir şekilde biliyoruz. Özellikle belediyelerin idari ve mali yapısının güçlendirilmesi için bir çalışmayı yıllardır bekliyoruz ancak bir türlü hayata geçirilemedi” dedi.
Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras “Sosyal problemler, enflasyon belediyelerin yükünü gün geçtikçe daha fazla arttırıyor. Eğitimden sağlığa, ekonomiden sağlıklı gıdaya, sosyal yardımlara kadar birçok konuda belediyeler şu anda büyük bir yük altına girmiş durumda.Bir taraftan birikmiş SGK borçları, vergi borçlarıyla yine hükümetimizin bu konuda aldığı kararlarla giderek sıkışmış durumdayız. Belediyeleri ülkenin ekonomisini batıran kuruluşlar olarak da görmek çok yanlış. Aslına bakarsanız SGK alacakları toplamı 900 milyar lira civarındadır. Belediyelerin SGK’ya olan borçları ise sadece 90 milyar. Yani bunun yüzde 10’dur. SGK alacaklarının yüzde 10’unu oluşturan belediye borçlarının sanki ülke ekonomisine bu kadar zarar veriyormuş veya batırıyormuş gibi bir algı yaratılarak belediyelerin üzerine gelinmesi aslına bakarsanız büyük bir haksızlıktır” şeklinde konuştu.
Kıyı Ege Belediyeler Birliği Ekim ayı Meclis toplantısında uzun süre Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanlığı yapan Abdül Batur’a ve Mali Hizmetler Müdürüİsmail Ay’a Başkan Ahmet Aras tarafından teşekkür plaketi verildi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Kötülüğün Esareti, Korkunun İklimi
Bariz, belirgin bir korku çağının içindeyiz. Karanlığın ve bir türlü tükenmeyen cehaletin bir hiza bildirici kılındığı saha, yerde sorgulamaktan vazgeçmek korkunun diri tutulması eylemini var eder. Korku öne sürülerek hayat kuşatılıyor. Devletin abecesi olagelen her hamlede bu tahayyüle yeni bir biçim kazandırmak süreğen bir mesele dönüştürülüyor. Yol ve yordamın, anlam ve mesel edilenin ta kendisi göz ardı edilerek korkularla bir yön tayinine girişiliyor. İstikamet belirlenip yeni yıkımlara girişiliyor. Düzen aşina olunan bir tahakküm pratiğini bir devamlılığa kavuştururken o cerahat sorgulanmasın diye korkuyu domine ediyor her gün yeniden. Bir cerahat sarmalı haline dönüşen menzilde yaralar hiç konuşulmasın, kimse olan bitene vakıf olmasın isteniyor. Sistemin yönetim katını temsil eden makamların sahiplerinin var ettiği her şey bu yıkıcı denklemi güncelliyor. Anın hiç sorgulanmaması en büyük meseldir. Herhangi bir yaranın fark edilmemesi gailesi sistem denilen yapının en büyük açığıdır. Hayat bariz bir hiçlik kılınırken her şey güllük sahici bir gülistanlık diye anılırken, çürüme, kokuşma, çöküş o korkuları diri tutarak güncelliği var edilir. Sanılanın ötesinde bir hızla hayat her gün bu korku fasıllarıyla birlikte tarumar ediliyor behemehal.
Bariz, belirgin bir korku imali güncellenirken cerahat ile birlikte hayatın mahvedilmesine de devam olunur. Onca nutka, bir dolu söze, her defasında yeniden var edileceği zikredile gelen anayasal hakların tanziminden, gerçekten demokrasinin var edileceği söylemlerine onca lafzı bir araya getirirken muktedir olan biten yalın bir çürümenin ta kendisidir. Açık, aleni bir esareti güncellemek için o korkulardan el bulunur. Bir gün ekonomik gediği, var edilmiş karanlık sorgulanmasın diye vergi icat edilir, evlere şenliktir. Cerahat erkinin hep kendisini düşündüğü, altlarına çektikleri son model araçlardan, yiyip içtiklerine har vurup harman savurma hallerindeki savurganlığa kadar bunları karşılayacak enayiler pardon ol yurttaşlara vatandaşlık vazifesi diye naralar atılarak vergiler cebellezi edilir. Süre giden o şatafat, itibardan tasarruf olmaz lafzını ara sıra değil sürekli yinelenirken açılan gediği bir biçimde kapatmanın yolunu aralıksız gündelik yaşamda yeri olan her şeyi zamlayarak var eder. Bunun yanında iki satır zevk olan, içkinin, arada bir bile içilse sigaraya da vergilerin ardı sıra bindirilmesiyle beraber kotarılan curcuna içerisinde onca oyunla birlikte hayatın korkularla muhafazası sağlama alınır. Bir oyun parkı, korku evinde falan değilizdir açıkta, aleni bir ülke denilen sahadayız, hal bu!
Cumhur İttifakı'nın destekçisi Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, AKP'nin 100 bin TL ve üzeri kredi kartı limitine sahip yurttaşlardan 750 TL vergi alınmasını öngören kanun teklifini eleştirenleri hedef aldı. Destici, ek vergiye itiraz edenleri Yunanistan’ı, Batı’yı, Ermenistan’ı savunmakla suçladı.
Destici, "100 bin liranın üzerinde kredi kartı kullanan devlete 750 lira savunma sanayisine destek verecek. Ver kardeşim. Vermezsen sonun Suriye gibi olur, Irak gibi olur, Filistin gibi olur. Mehmetçik canını veriyor, polis kanını veriyor, güvenlik korucusu ailesini veriyor, sen 750 lira vermişsin çok mu" şeklinde konuştu.
Destici’nin bu ifadeleri, kamuoyunda çeşitli tartışmalara neden olurken, muhalefeti hedef alan söylemleri de dikkat çekti.
Destici, muhalefeti de provokatif bir dille eleştirerek, “Bunlar milliyetçileri değil, DEM’lileri savunurlar” sözlerini sarf edip şöyle devam etti:
"Bunlar Türkiye ile Yunanistan karşı karşıya geldiğinde Yunanistan’ı savunurlar. Batı’yı, Ermenistan’ı savunurlar. Bunların hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni savunduğunu görmedik. Atatürkçülük adı altında, Atatürk ve laiklik kelimelerinin arkasına saklanarak devlet, vatan ve din düşmanlığı yapıyorlar. Benim tavsiyem şu: Onun vermediği 750 lirayı da biz veririz, bu millet verir. Bu milletin ve devletin, onun gibi düşünenlerin parasına da ihtiyacı yoktur. Gitsin o 750 liraya bir büyük rakı alsın, demlenmeye devam etsin."
Kısacık cümleler arasına sıkıştırılmış bir ötekisine nefret mi istersiniz, yoksa bariz ayrıma mahal veren kör bir şiddet istemi mi arzu edersiniz hepsi birden üstüne boca edilmiş kinin ta kendisinden mülhem olagelen çağın vebalarından birisi olan toplumu ayrıştırma gailesi mi hangisini isterseniz oraya uygun gelen bir çoğaltma hal ve isteminde korkuyu diri tutma güncellenir. Destici, iktidarın küçük sözcülerinden birisidir. Denenip, denendikçe de yeniden imal edilebilen bir had bildirme tahayyülünün bilmiyoruz kaçıncı sınamanın ta kendisine yeni mihmandar seçilendir. Savunma sanayisini güncellemek bir ek kaynak yaratmak değil, toplumun gözünün içine baka baka cerahatle birlikte bir yurdu yaşanmaz kılma isteminin her nasıl yeniden bedel / diyetle çıkageldiğini de aksettirir. Tümüyle nobran, bariz ve apaçık insanını keriz yerine koyan, ortada olmayan bir tanımlanmış kredi üstünden halkından vergi toplama, haraç kesme cüretini göstermesi açısından da ibretlik ola gelen bir tahayyül pratiğe kavuşturulmak istenir. Her yanın çarçabuk çamura saplandığı bir menzilde nasılsa yerler diyerek daha ne yumurtalar ortaya saçılır, tuzaklar kurulur ki yenilsin, yutulsun halk diye bir çabalanma hali süreğen kılınır.
Bereket versin, o korku iklimini var eden temsilin partisi, bu çıkış sonrası, maliye bakanı olan zatın bakınız iki gözüm önüme aksın ki her kuruşu savunma sanayine giderek derken paldır küldür, ismi kesinti, cismi haracı 2025 yılına erteler. Cerahat her yerden fışkırmaya devam olunurken Destici bu defa erken tongaya düşen, tufaya gelendir. Dediği ırkçılık, tüm o aleni nefretine kılıf bulmalara bu erteleme sonrasında da devam eder, şuradan aktaralım: “Geçtiğimiz hafta hükümet savunma sanayii güçlendirme fonuna aktarılmak üzere 100 bin liranın üzerinde limiti olan kredi kartlarından aylık 62,5 lira yıllık ise 750 lira pay alınmasıyla ilgili bir teklif hazırlandığı söylendi ve Meclis’e sunuldu. Hükümet bunu Meclis’e getirir getirmez, uygular uygulamazlar kendi bilecekleri iş. Biz neresindeyiz, biz konunun önemine binaen savunma sanayiimizin desteklenmesi gerektiğini ifade ettik ve aynı yerde duruyoruz. Bunu ifade ederken kimseye hakaret etmedik, kimseyi itham etmedik ama öyle olduğu halde sadece Türkiye düşmanlarının terörle mücadelede ve dış politikada takındığı tavra vurgu yaptım. Hal böyleyken söylemediğim sözler üzerinden itham edildim. Buraya gelmeden önce bir TV programındaki açık oturumda, bir gazetecinin yorumuna istinaden söyledim. Buna karşı çıkanlara Ermeni dedi, DEM’li dedi, Yunanlı dedi. Benim böyle bir ifadem yok ama onlar bunu kendilerine yakıştırıyorlarsa bir şey diyemem kendi tercihleri. Benim ne dediğim kayıtta da var. Bir kez daha söylüyorum Türkiye’nin terörle mücadelesinde PKK’lılar, Yunanistan ve Ermenistan’la ihtilaflarımızda Yunanistan’ı ve Ermenistan’ı savunanlar… Bunları yaşamadık mı? Bir CHP’li vekil Türkiye’nin Azerbaycan’da ne işi var demedi mi? Avrupa Parlamentosu’nda ya da bütün uluslararası toplantılarda DEM’in sözde vekilleri Türkiye aleyhine konuşmadılar mı? Hep Batı’nın yanında durmadılar mı? Ben gerçekleri söylüyorum. Biz BBP’yiz, biz Muhsin Yazıcıoğlu’nun geride bıraktıklarıyız.”
Korkuyu yılmadan diri tutmak için eldeki tüm imkanları seferber eden bir iktidar pratiği, kullanışlı maşalarından birisi olagelen Destici gibi bir ismi kullanmaktan çekinmez. Erk, muktedir, iktidar, düzenin suna geldiği her ihtimali sıradanın hayatını dar etmek adına o ya da bu biçimde kullanırken, cerahati sürekli güncelleyen bir akım sağanağı altında hayat berhava olunur. Korkuları yepyeni çığırtan hallerle, hamlelerle örtbas edebileceğini imlerken muktedir, cerahatiyle, cürmüyle, topyekun soygunculuğuyla hayatı yaşanmaz kılmaya devam edeceğini bildirir. Bundan ötesi hep aynı terane. Yirmi üç küsur yıldır var edilmiş ezberler, az biraz gevşek bırak nefes alsınlar, hemencecik o oh denildiği anda biti veren bir taarruz silsilesi, eyvah memleket elden gidiyor, imdat vatan bölünüyor paranoyası gibi nicesinin sunumuyla birlikte cerahatin yeniden imali ve bölüm sonu canavarı. Yinelendikçe daha da kekremsi bir hal alan, Destici gibi, figürasyon ekibinin diğer üyeleri Bahçeli, Perinçek, Oğan, Özdağ vesaire nice temsilin, en sonuncu halkalardan birisi olarak Sarıgül gibi kah iktidarın sağladığı konfor sahasından sallayıp, kah ona karşıtmış gibi davranarak biteviye havanda su dövmelerle hayat ehven olandan alıkonulur. Korkular diri tutulurken, dehşet dolu bir çürüme kalıcı ve kesif bir kokuşma artık bu sahnenin yegane gerçekliği haline dönüştürülür. İyi midir bu hallerle birlikte ve biteviye çürürken hayat, meram, mesel, söz. Bu kadar mıdır, hep bu mudur layığınız diye az biraz daha herkesin payına düşürülecek olan ülke.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Grafiti – Bleeps via Widewalls
Meramda Paylaşılan Haberler
Destici Kredi Kartı Vergisine İtiraz Edenleri Yunanistan’ı, Ermenistan'ı Savunmakla Suçladı - Evrensel https://www.evrensel.net/haber/530706/destici-kredi-karti-vergisine-itiraz-edenleri-yunanistani-ermenistani-savunmakla-sucladi
Mustafa Destici, Savunma Sanayii Fonu'yla İlgili Sözleriyle İlgili Konuştu: Böyle İfadelerim Yok - Ensonhaber https://www.ensonhaber.com/gundem/mustafa-destici-savunma-sanayii-fonuyla-ilgili-sozleriyle-ilgili-konustu-boyle-ifadelerim
#meram#tahayyül#korku#türkiye#ses#yıkım#yıkıcılık#hayat nereye?#söz#tahakküm#tehdit#yıldırı#savunma#ne ayak#kötülük sarmalı#karanlık çağ#demokrasi#vergi#haraç#kökten ayrımcılık#nefret#milliyetçilik#bozkurt terör örgütü#cerahat nedir#sesler#acı#elem#başka türkiye vardır#akp
0 notes
Text
Erkan Baş, Türkiye İşçi Partisi'nin Ekonomi Paketini Tanıttı
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş’ın Açıklamaları Erkan Baş, partisinin düzenlediği “Halk için Ekonomi Paketi” tanıtım toplantısında, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu ve buna karşı aldıkları önlemleri geniş bir perspektifle ele aldı. Baş, Türkiye’nin ciddi bir ekonomik çöküş yaşadığını ve iktidarın bu durumu gizlemek için büyük çaba sarf ettiğini ifade etti. Bu bağlamda,…
#çalışma saatleri#ekonomi paketi#ekonomik kriz#Emeklilik#Erkan Baş#kamu kaynakları#sosyal konut#Türkiye İşçi Partisi#tarımsal üretim#vergi adaleti
0 notes