#ekonomik çöküş
Explore tagged Tumblr posts
Text
Türkiye'de ekonomik çöküş ne zaman başladı - Kendime Yazılarım
Türkiye'de siyasi ahlaki ve ekonomik çöküş ne zaman kiminle hangi nedenlerle başladı? Türkiye de ekonomik çöküşün mimarı Kimdir.
Türkiye'de ekonomik çöküşün başlangıcı:
0 notes
Text
Kitaplarında; gerek şiir gerekse romanda yenilikler deniyordu Akdeniz. Yeni soluklar. Yeni yenilgiler. Yeni yürüyüşler. Küçük bir okuyucu kitlesi vardı ama bu onun umudunu kırmıyordu, aksine o küçük okuyucu kitlesi onun için çok değerliydi. Her ne kadar kendim için yazıyorum dese de bir yazarın gönlünde her zaman ünlü olmak, tanınmak, okunmak, anlaşılmak ve ekonomik olarak küçük de olsa kazançlar elde etmek vardır. Çünkü yalnızlık masraflı bir iş.
Sadece tanıtım ve reklam, tanınırlık ve okunabilirlik oranının yükselmesine yetmiyor. Bunun sebeplerini şöyle açıklıyor Akdeniz:
“Türkiye’de şu koşullarda bu pek mümkün görünmüyor. Sadece okuma oranının düşük olmasıyla ilgili değil, bir çöküş yaşanıyor ülkede; hem ekonomik hem de sosyal bir çöküş. Bu “çöküşler çuvalı” içinde başka derin çöküşler üretiyor. Büyük çöküş çuvalını açıyorsun, içinden başka bir çöküş kutusu çıkıyor. Onu açıyorsun başka bir kutu. Sonra gittikçe küçülen başka bir kutu daha. Bu böyle devam edip gidiyor Matruşka Bebekler gibi ve en sonunda bir bakıyorsun; nokta kadar küçülmüş bir ahlak kutusu kalıyor geriye. Ahlaken çökmüş bir ülkenin elinde erdemli hiçbir şey kalmamıştır, birkaç umut işçisinin demire vurduğu çekiçten dökülen kırıntılardan başka. O kırıntıların hatırı için yazıyorum en çok.
İnsan kaçakçılığı yapan yüksek rütbeli askerler, uyuşturucu pazarlayan savcılar, altın kaçakçılığı yapan milliyetçi milletvekilleri, para için bebekleri öldüren doktorlar, tecavüzcüler, kadın katilleri, paranın içinde yüzen dinciler. Sefalete mahkûm olan emekliler. Kuşatılmış emekçiler. Her şeyi tepkisiz, boş gözlerle ve kımıltısız izleyen toplum. Bu liste sayfalarca uzayabilir. Bunlar, ekranlarda her gün şaşırmadan izlenen şeyler. Bir de her zerresine kadar böylesine yozlaşmış, çürümüş bir toplumda; o topluma eklenerek, o şekliyle bile yücelterek, propagandist üstün ırk söylemlerini sürekli sahneye süren figürler topluluğu var. Bu korkunç resmin yarattığı tehlikenin büyüklüğünü hiçbir şiire ve romana sığdıramazsınız.
9 notes
·
View notes
Text
tecavüzün, tacizin, cinayetlerin bitmediği, suçluların serbest bırakıldığı, ekonomik açıdan çöküş yaşanan, adeletin olmadığı bir ülkede tek sorunumuz Wattpad mi gerçekten?
7 notes
·
View notes
Text
UMARIZ TARİH TEKERRÜR ETMEZ
Ekonomik iflasını açıklayan Osmanlı Devleti'nin 1881 yılında bütün varlıklarına el konuldu.
İğneden ipliğe Yahudi, İtalyan, Ermeni, Fransız tacirler İstanbul'a dolmuştu.
Abdülhamid bu kadar borcun üzerine yeni borçlar ekledi. Osmanlı 15 defa büyük borç aldı. Ama faizini bile ödeyemez olmuştu.
Osmanlının hazinesine el koyan Avrupa, bugün
"İstanbul Erkek Lisesi" olan binaya "Duyun-u Umumiye" yi yerleştirip borçları tahsil etmeye çalıştı.
Yani hazine ecnebilerin yönetimine geçti.
Borçlar ödenmedikçe Abdülhamid Avrupa'lı tefecilere tekeli verdi; teker teker milli varlıkları kaybettik;
Demir yolları, iplik, fındık, pamuk kömür, tekstil demir çelik, tuğla kireç... ne iş varsa Avrupalılara satıldı.
Haliç ecnebi fabrikalarla doldu. Tarlabaşı, Avrupa'dan gelen tüccarların görkemli evleriyle bezendi.
Zenginler İstiklal Caddesi ve Sıraselviler'e yerleşti. Bugün İstanbul'da gördüğümüz şahane binaların çoğu o dönemlere aittir.
Türk'lerse yüzlerce yıldır tamir gören yamalıklı bohçaya benzer tahta evlerde otururdu.
Bu evler Fatih ve Süleymaniye'nin arka sokaklarında bulunurdu.
Abdülhamid döneminde yüzlerce kilise ve sinagog açıldı...
İşte o tarihte Avrupa'dan gelen zenginleri ağırlamak için 5 yıldızlı bir otel yaptılar: Pera Palace.
Pera Palace Rumca, "Yokuş Sarayı" demek.
Fransa'dan trene binip Sirkeci'de inen Avrupa jet sosyetesi tren garından bu otele Türk hamalların sırtında özel tahtlarla taşınırdı.
Aslında batı emperyalizmi İstanbul'u Vahdettin döneminde değil, Abdülhamit döneminde çoktan ele geçirmişti.
Atatürk Cumhuriyeti kurduğunda Türklerin elinde sadece çarık kalmıştı.
Sanayi ve tarım hamlesi başlattı.
Yerli malı haftası o tarihte başladı, çocuklarımız milli üretimin ve milli kalkınmanın önemini anlasın diye.
Türklere ait banka bile yoktu.
Adında Osmanlı olan banka bile ecnebilerindi. İşbankası bu yüzden kuruldu.
Osmanlı Devletinin iflas ilan ettiği meşhur
RAMAZAN KARARNAMESİ (Nisan 1876)
Vergi gelirlerinin devredildiği
MUHARREM KARARNAMELERİ (1879 ve 1881'deki iki kararnamedir) Pek bilinmez, gündeme de getirilmez.
Hep saklanır…
Dolmabahçe sarayı 1856,
Çırağan sarayı 1863,
Beylerbeyi sarayı 1864,
Yıldız sarayı 1880'de yapılmıştır.
Yani Osmanlı'nın çöküş döneminde.
Dünya;
Sanayiye,
Eğtime,
Bilime
ağırlık verirken,
Osmanlı çöküşü gizlemek için saray yapımına ağırlık vermiş.
Umarız, sonumuz aynı olmaz!
#MustafaKemalAtatürk ve kurduğu #TürkiyeCumhuriyeti hep #TürkMilleti ni düşünmüş ama akp tıpkı kendisi gibi osmanlı hayranı.!
26 notes
·
View notes
Text
Eveeet yeterince (sahte) gündem oluşturdular, yeterince bizi bize öfkelendirdiler, yeterince herkesi negatife boğdular, yeterince negatiften beslendiler, 2 ay daha gerçek gündemi -ekonomik çöküş- konuşmayalım, uyuyalım istiyorlar. UYANIN! konu asla haycanlar değil; bir kaç saldırgan köpekle ölen çocuklar çok da umurlarındaydı, emin ol ne seni ne beni ne de başka bir canı düşünmezler, negatife bulaşan sadece kendini düşünür ve sadece kendine hizmet eder....şeytan budur aslında: sadece kendi varlığını önemsemek ve kendi gibi negatiften beslenenlerle büyümek ve çoğalmak...senin üzüntün, senin acın, senin trajedin, senin can kırıkların onun besini- şeytan senden çıkan acı dolu enerjiyle beslenir; onun besini bu. Karanlığa hizmet edenler etkili koltuklarda oturduklarını sanıyorlar; çünkü şeytan en büyük yalanı kendine hizmet edenlere söyler. O tam bir yalancıdır ve o koltuklarda hep güçlü kalacaklarını zannediyorlar; oysa bir bilseler... karanlığa hizmet edenler cahildir, kördür, sağırdır ve artık insan olma özelliklerini kaybedenlerdir. Şeytanın en büyük yalanı ise yaşarken cehennemi değil cenneti yaşayacaklarına dair onlara verdiği sözdür. Oysa yaşarken cehennemi tadacaklar. Ölümden sonra ise bizim aklımızın alamayacağı ızdıraplar onları bekler. Yüklendikleri kötü karmik yükler belki de tekrar insan bedeninde doğma hakkını bile vermeyecektir bunlara. Bunu NUR'a , Alllah'a, yüce YARADANA hizmet edenler bilirler.
#mistikyolyoutube#mistikyol#ruhsalgelişim#kişiselgelişim#meditasyon#olumlama#didemçiloğlu#cemçiloğlu#sokaktakicanlarıöldürenşeytanahizmeteder
#mistikyol#kişisel gelişim#mistikyolyoutube#çekim yasası#meditasyon#olumlama#farkındalık#ruhsal#düşünce gücü#sokaktaki canlar#yasayıgeriçek
6 notes
·
View notes
Text
Bu dizide Sultan Abdülhamid'in bahsettiği 3. Dünya Savaşı ve sebeplerini tavsiye (!) olarak yazan Siyonist Albert Pike'nin mektubunu aşağıya yazıyorum.
15 Ağustos 1871, Washington
Aydınlanmacı düşüncenin amacına ulaşması için öncelikle bir dünya savaşı çıkarmalıyız. Bu sebeple; Rusya'da Çar'ı (Çarlığı) zayıflatıp, ateizmi ve Komünizmi hakim kılmalıyız. Casuslar vasıtasıyla Britanya İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğu arasında gerginliği körükleyerek savaşa zemin hazırlamalıyız ve çıkaracağımız Birinci Dünya Savaşı sonrası, Komünist düzeni iyice inşa etmeliyiz ki, tüm hükümetleri yıkabilelim ve tüm dini düzenleri zayıflatabilelim.
Ardından İkinci Dünya Savaşı'nı çıkarmalıyız ve bunu gerçekleştirmemiz için; Faşistler ve Siyonistler arasında savaşla sonuçlanacak bir gerginlik oluşturmalıyız. İsimleri Nazi olacak olan Faşistleri, savaş sonunda yok etmeli ve savaş sonrası Filistin'de Yahudilerin ana unsur olacağı İsrail Devleti'ni kurmalıyız. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Uluslararası Komünizm mutlaka Hristiyanlığı dengeleyecek bir güce ulastırılmalı. Toplumlara ölçülü bir sekilde son çöküşü yaşatacağımız zamana kadar bu denge bizim için gereklidir.
Üçüncü Dünya Savaşı'nı çıkarmamız için; İslam Dünyasının liderleri ve Siyonistler arasında ajanlarımız vasıtasıyla, ayrı düştükleri konular üzerinden gerginlik çıkarmalıyız ve bu savaş, Müslüman Arap Dünyası ve İsrail Devleti'nin birbirlerini yok edecekleri şekilde dizayn edilmeli. Bu hengame içinde diğer milletleri bu konuda, fiziksel, ahlaki, ruhsal ve ekonomik olarak çökmeleri için mücadeleye zorlamalıyız. Her şeyi yok etmek ve yıkmak isteyen Nihilist kitlelerin ve Ateistlerin önlerini açmalıyız ve müthiş bir sosyal çöküş provoke etmeliyiz ki böylece bu kanlı ve vahşetin doğurduğu korku içinde mutlak ateizm etkisi ortaya çıksın. Böylece insanlar her yerde vahşi devrimci azınlığa karşı kendilerini savunmak zorunda kalacaktır.
Daha sonra İnsanlık Medeniyeti, bu vahşi yok edicileri imha edecek. Birçok kişi Hristiyanlık'ta hayal kırıklığı yaşayacak. İnsanların kimileri bu sürecimiz tamamlandığında artık herhangi bir kutsal kitabı veya herhangi bir kişiyi yol gösterici olarak seçmek yerine Deizm'i tercih edecek. Ama bir düşünceden ötürü endişe duyacaklar. Bu endişelerinin sebebi; nereye itaat edecekleri, neye yönelecekleri, hangi felsefenin ve hangi hukuk kurallarının uygulanacağı konusu. Bizler bu aşamada evrensel bildiriler yoluyla Lucifer'ın Saf Doktrininin ışığını insanlara vereceğiz
Bu doktrin, sonunda tüm insanlık içinde Genel Dünya Görüşü hâline gelecek ve ona teslimiyet içinde olacaklar. Hristiyanlık ve ateizmin fethedilmesi ve aynı zamanda yok edilmesinden sonra insanlık evrensel dünya görüşünü kabul edince buna karşı birtakım Muhafazakâr hareketler ortaya çıkacaktır.
-Albert Pike
19 notes
·
View notes
Text
Who ;
👉Erdoğan düzgün seçime sahip çıkan ve doğru aday çıkaran bir muhalefet olsaydı son seçimde çökerdi…
👉Kılıçdaroğlu adaylıkta inat etti bedeli ağır oldu.
👉Ekonomi kötü değil çok kötü hatta felaket.
👉Erdoğan halktan gerçeklerden kopuk etrafına doldurduğu yalakalardan haberleri alıyor…
👉Etrafında ona kaybediyoruz halk fakir ve öfkeli size diyebilecek kimse yok.
👉Ailesi bile ultra lüks bir yaşam sürüyor ona yarattığı fakir Türkiye’yi anlatacak kimse kalmadı.
👉Ve yağcıların mükemmelsiniz beyefendi sözleri ile yola devam ediyor.
👉Her zaman yazdığım Erdoğan çalarak kaydırarak taşıyarak kendine yazdırdığı oy yüzde 3 ile 5 arası…
👉Kazanırsak büyük farkla kazanmamız gerekiyor mutlaka oy verin derken bundan bahsediyordum.
👉Şimdi son büyük yenilgi ile tahtı sallantıda… Ne olduğunu anlayamıyor…
👉Şimdi daha hırslı öfkeli ve kin nefret dolu…
👉Halka kızgın etrafındakilere kızgın…
👉En büyük projesi Yeni Anayasa ile ölene kadar yeni devlet kurucu Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmekti şimdi bu sallantıda…
👉Referandum ile bu halka sormaya artık korkar…
👉Ne yapacak? Dün AKP’li meclis başkanı açıkladı… Meclis içinde çözeceğiz dedi…
👉Bu ne demek? Yeni Anayasa Milletvekili satın alacaklar…
👉Normal şartlarda demokratik ülkelerde çoktan istifa etmesi gerekirdi erken seçime gidilirdi ama Erdoğan gitmez gidemez.
👉Elinde kalan son yılları Yeni Devlet kurarak ve kendi ve ailesini garantiye almak isteyerek harcayacak…
👉Tek unuttuğu ekonomik çöküş artık saklanamıyor… Daha derinleşecek ve halkta daha büyük nefrete öfkeye neden olacak…
👉Yara almış Erdoğan ise hala güçlüyüm imajı vermek için çok daha saldırgan acımasız bir tek adam kimliğine bürünecek…
👉Hiç bir tek adam diktatörlük sonsuza kadar ayakta kalmadı…Çöküş dönemi çoktan başladı…
👉Bundan sonra Halk, muhalefet partileri bir olup Yeni Anayasa adlı Türkiye Cumhuriyeti temeline çakılacak son çiviye ne pahasına olursa olsun karşı durmalı.
👉Başka Türkiye Cumhuriyeti yok…🇹🇷
#cokusdonemi
4 notes
·
View notes
Text
Yıllarca şöyle kötü böyle kötü diye algı oluşturuldu. Şu Kemal Kılıçdaroğlu'nu bi tanıyalım bakalım. Kemal Kılıçdaroğlu, Alevi bir ailede tapu memuru Kamer Beyin yedi çocuğundan dördüncüsü olarak 1948′de Tunceli'nin Nazımiye ilçesine bağlı Ballıca köyünde dünyaya geldi.
1967 yılında 163 numarayla okuduğu ��Elazığ Ticaret Lisesi'ni "birincilikle" bitirdi.
1971'de ise yükseköğrenimini tamamlamak için girdiği Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinin Ekonomi-Maliye Bölümü'nden (günümüzdeki adıyla Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü) lisans mezunu oldu. Lisans öğrenimini tamamladığı 1971 yılında girdiği hesap uzman yardımcılığı sınavının ardından Maliye Bakanlığında göreve başladı. Daha sonra hesap uzmanı olan Kemal Kılıçdaroğlu, Fransa'ya gitti. Hesap uzmanlığını 1983'e kadar sürdürdü. Aldığı diğer görevleri kısaca yazayım. Gelirler Genel Müdürlüğünde daire başkanı, genel müdür yardımcılığı, 1991 yılında Bağ-Kur'da genel müdürlük, 1992 yılında ise SSK'da Genel Müdürü oldu. Daha sonra kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında müsteşar yardımcısı olarak görev yaptı. 1994 yılında Ekonomik Trend dergisi tarafından kamuda en başarılı bürokrat ödülünü alarak "Yılın Bürokratı" seçildi. Daha sonra kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında müsteşar yardımcısı olarak görev yaptı. 1994 yılında Ekonomik Trend dergisi tarafından kamuda en başarılı bürokrat ödülünü alarak "Yılın Bürokratı" seçildi. Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi grup başkanvekili görevini üstlendi. Parti içinde daha görünür oldu ve yolsuzluk dosyaları üzerine gitmesi, kitaba uygun konuşması ve söz düellolarındaki galibiyeti sebebiyle dikkat çekti. İBB başkan adayı oldu ve oyların %36,80'ini aldı CHP Genel Başkanı seçildi. Seçildiği günden beri partiyi kendi stratejik hamleleri ile değiştirmeye başladı önünde uzun bir yol vardı. Hatalar yapmadı mı yaptı ama sadece belirli bir kesime değil de tüm Türkiye'nin oy verebileceği bir parti haline çevirmeye çalıştı. Arada kaybedilen seçimler, gezi parkı, adalet yürüyüşü ve bir sürü kronolojik olay var fakat yavaştan kendi siyaset tarzının değiştiği yıllara, günümüze gelelim. 2018'de parti içindeki en büyük adayını Cumhurbaşkanı olarak gösterdi. Kimilerine göre 0 ego kimilerine göre tuzaktı. - 2019 Partinin yarısı diğer yarısına tv önünde sövüyordu. Kendi istediği isimler Ataşehir Maltepe Bakırköyde aday yapılmadı diye il başkanı Canan K. istifa etmişti. Kimse oy vermeye gitmeyecekti. İmamoğlu’nun 100k takipçisi vardı. Ankara'dan Mansur Yavaş'ı, İstanbul'dan kimsenin tanımadığı Ekrem İmamoğlu'nu aday gösterdi ve kazandı. Şimdi önünde büyük bir seçim var. Aday olur ya da olmaz. Belki olur, belki bildiğimiz ya da yine bilmediğimiz birini çıkarır. Ben Kılıçdaroğlu'nu bir figür olarak üç dönemde inceliyorum. İlk dönem çok parlak. Sonra bir çöküş. Son dönemde ise en iyi dönemi. Sonuç olarak; Kemal Kılıçdaroğlu, 30 yılını devlette geçirmiş bir bürokrat. Farklı parti başkanları ile çalışmış. Özal'ın üç yıl bütçesini hazırlamış. Devletin en gizli ödemelerini görmüş, görüşmelerine katılmış biri. Bir gün siyaseti bırakır. Ben onu her zaman efendiliğini hiçbir zaman bozmayan(belki de sırf bu yüzden çok eleştirilen), hep sakin bir güç kalan, harama el uzatmayacağından çoğu kişinin emin olduğu nadir siyasetçilerden biri, bir "devlet adamı" olarak hatırlayacağım.
"Ben ne ağzımda gümüş kaşıkla doğdum ne de saraylara yerleşip sefa içinde yaşadım" - diyen Kemal Kılıçdaroğlu
Not: SGK yı batırdı söylemi-
1-Hiç bir sosyal devlette sosyal sigortalar kar elde etmez - kar amaçlı bir kurum değildir- sgk ya ilk darbe sgk yı özelleştirmeye çalışan Özal dönemi hükümetlerinin sgk nın mallarını kamulaştırıp nakdi kıymetlerini bankalarda değerlendirmesini engelleyenlerdi
2-sgk kurumu tarihin en büyük kayıplarını bu dönemde yaşamıştır Sayıştay raporlarını okuyunuz
3-hakkında karınca kadar yolsuzluk dosyası olsaydı günümüzde savcılar vb nasıl hareket ederdi sorunun cevabını siz verin
Bu söylemle istanbul seçimlerinin tekrarına neden olan ancak tekrar edildikten sonra bir tane dava dahi açılmayan ‘’oylar çalındı’’ söylemiyle veya gezi parkı taksim bacısı söylemiyle aynıdır...
16 notes
·
View notes
Text
Yaşamı Savunmak
Kesintisiz kılınan bir cerahat ikliminde günün dünden ağır, kurşuni bir griliğe rehin edilip mahvedilmesine tanığız. Baş efendi ve beraberindeki kurmaylarının yirmi iki yıllık iktidar pratiği dönüşümünü mutlak, kati, keskin yara verme istemiyle biçimlendirdiği bir yerde ikamet ediyoruz. Cerahat kesintisiz kılınırken, yara verme istemi her günü ağır sınavların meseli kılar. Biyopolitik bir tahakküm nesnelliği var edilir. Günbegün, anbean zorbalığın ol iktidar eliyle yol verdiği ama sermaye ama medya ama seçilmiş, semirmiş zümrelerin suç ortaklığında demokrasinin pejmürde kılınması söz konusu olur. Hayat berhava, umut hep harap viran yerle yeksan. Hiçbir fecaatin sonu var edemediği, kafi görülmediği yerde gündelik yaşamın tarumar edilmesinin yönelimi kesintisiz kılınır. Duraksamayan bariz ve belirgin bir mahvetme istemi her günü zehirleyen bir tahakkümün arasız ve fasılasız tüm bu denetim, gözetim ve tahakküm üçlemesinin ortasında her eylem sıran insana zulmün ta kendisi olarak geri döner. Hayat imgesi, eylemselliği kuşatılırken geriye simsiyah zifiri bir karanlık devinim kalır, bırakılır.
Gündelik yaşam idesini mahveden yönetim katının aralıksız yirmi iki yıllık seyrüseferinin ulaştırdığı merhale, Türkiye sınırlarında cerahatin öncelendiği bir yeri bildirir. Hiç kimse, ama hiç kimseleri sevmeyen, kendisine benzetemediği kimse onu -düşman bilen belleyen bir akımın sunabileceği yegane şey daha derin cürümdür. Vazedilen, kesintisiz bir gerçek kılınarak her günün başat ögesi addedilen tahakkümün var ettiği her şey ile o kısır döngü, bu bitimsiz fasit daire her günün sabiti olur. Cerahat sahibinin, devletin de yönetimin de tek sahibi biziz, biz diyerek var ettiği her şeyin ceberut olagelen akla seza hallerin belirli bir toplamı olduğu açıktır. Sınırın dışında Suriye’de, işgal edilmiş Afrin, Mare, Azez, Tel Rifat ve Menbiç’te, yol verilerek ilerlemiş olagelen, bir zamanların terör şebekesi olarak anılan Heyet tahrir Şam ve beraberindeki nice oluşumun / çetenin suna geldiği kıyıcılığın ta kendisini finanse edebilmenin daha büyük korkuları satmak olduğunu göstere gelen bir tiyatro var edilir. Yok ediciliği Kürd gün yüzü görmesin, azınlık halklarının tamamının o Suriye’de tek bir an olsun rahatı olmasın / kalmasın diye var edilebilecek her eylemsellik ile birlikte sınırın içine anlatılacak bir masal / fetih imgesinin tumturaklı yollarında cerahat hali kesintisiz kılınır. Eldeki imkanları ölümü var etmek için kullana gelen bir akıl sahibi iktidar eliyle o yıkımın harı yükseltilirken sınırın içindeki ekonomik ve sosyal olan çöküş mevzu edilmesin istenir. Her durumda tahakkümün esiri kılınmış olagelen yerdeki o yıkım / eksiltme / yoksunluk dert olmasın istenir. Bunca kötülüğün ortasında o hayatın her nasıl çitlendiği zaten açık açık var edilirken konuşulmayanlar birer ikişer gerçeğimiz olur.
Sendika.org’a bağlanalım: “İnsanca Yaşam, Güvenceli Çalışma Hakkımı Ver” diyenler Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelerek bugün (15 Aralık) saat 12.00’de Çankaya Belediyesi önünde bir araya geldi.
Çankaya Belediyesi önünde bir araya gelenler saat 13.00’te Meclis’e doğru yürüyüşe geçecekti. “İşçi ve emekçilere sorulmadan görüşülen asgari ücret komisyonları, kadınlara yaşam bırakmayan, çiftçilere ürettirmeyen, emekçileri taşerona mahkum eden, doğayı rant için talan eden politikalara karşı insanca yaşam taleplerimizi haykıracağız” denilerek yapılan çağrı ile “Çalışırken ölmek istemiyoruz”, “Sendikal özgürlük istiyoruz”, “Çalışmak zulüm, emeklilik ölüm olmasın”, “Madenlerde kamu ve özel farkına son”, “Herkese kadro var da postacıya yok mu”, “Krizin bedelini çiftçiye ödetemezsiniz! Adil bir taban fiyatı hakkımı ver”, “Depo işçisi köle değildir”, “Öğretmenler taban maaş hakkı istiyor”, “Öğretmenler belirli süreli iş sözleşmesi hakkı istiyor”, “Kentleri aydınlatan enerji işçileri geçinemiyor”, “Kreş hakkımı ver”, “Eşit işe eşit ücret”, “6284’ü uygula”, “İnşaat işçisi köle değildir” yazılı dövizleri taşıyanlar buluştukları yerlerden Çankaya Belediyesi önüne geçti.
Çankaya Belediyesi önünde bir araya gelenlere polis saldırdı. Polis saldırısına sloganlarla ablukayı aşanlar Kızılay’da yürüyüşe geçti.
Ziya Gökalp Caddesi üzerinden Meşrutiyet Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçenlere birçok noktada polis saldırdı. Polis saldırısıyla gözaltına alınanlara tepki gösterenler de birçok yerde gözaltına alındı. Polisin darp ederek gözaltına aldığı birçok kişinin ağır yaralandığı belirtiliyor.
Ayrıca gözaltına alınmayan birçok kişi de Kızılay çevresindeki çeşitli yerlerde ambulans çağrılarak hastanelere kaldırıldı.
Polisin bir yurttaşın kaşını yardığı, bir başka yurttaşın kolunu bükerek omzundan çıkardığı anlar çevredeki yurttaşlar tarafından da tepkiyle karşılandı.
Sendika.Org muhabirleri Tankut Serttaş ve Nisan Çıra da önce görüntü aldıkları telefon ve kameralarına el konulduktan sonra darp edilerek gözaltına alındı.
Hakkımı Ver diyenlerin Ankara buluşmasına polis saldırısı oldu. Gözaltına alınanların serbest bırakılması talebiyle kampanya grubu bir çağrı yaptı. Saat 16.00’da Madenci Anıtı’nda bir araya gelenler gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını talep etti.
Gözaltına alınanların serbest bırakılması talebiyle bir araya gelenlerin önü polis tarafından kesilse de eylem “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganıyla ve “İnsanca yaşam ve güvenceli çalışma Hakkımı Ver” yazılı pankartın açılmasıyla başladı.”
Tümüyle bariz, her günün büyüyen Türkiye masalını tamamen boşa düşüren bir tahayyülü bildirir, şu birkaç paragraflık haber. Bir biçimde yaşama tutunma çabasının önünün her nasıl punt bulundu mu var edilebildiğini örnekleyen, cerahat sarmalının her nasıl güncel bir mefhuma dönüştüğünün nişanesi, demokrasi nutukları atılırken var edilmiş şiddetin tam da ortasında görünür. Haklarını talep etmek, insanca yaşamak, eşit ve adil bir ülkenin gerçekliğini sorgulamak, geçim sıkıntısından dem vurabilmek bunu bizatihi asgari ücretin, kör karanlık üç otuz kuruşa esaretini sürdürmeye çabalayanlara bir uyarı olmasına dair mücadele engellenir. Türkiye, Türkiye’den büyüktür diye cümle kura gelen baş efendi, memleketinin öz yurttaşlarına dahi ayrımcılığı var ederek nasıl büyüklük taslamaya devam olunacağını gösterir. Demokratikleşme iddiasını zayi etmiş olagelen bir sahnede kurşuni griliğin her nasıl cenderelerle çıka geldiği meydandadır.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Patron örgütü MESS’in yüzde 40 zam dayatmasını kabul etmeyen Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin grevi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Resmi Gazete'de yayımlanan kararıyla yasaklandı.
Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası'yla (MESS) yürütülen toplu iş sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine Birleşik Metal-İş Sendikası; GridSolutions, Hitachi Energy, Schneider Elektrik ve Arıtaş Kriyojenik fabrikalarındaki greve çıkmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan kararla grev "milli güvenliği bozucu nitelikte" olduğu gerekçesiyle 60 gün süreyle ertelendi.
Resmi Gazete'de yayımlanan karar'da şu ifadeler yer aldı: "Ekli listede belirtilen işyerlerinde Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından alınmış olan grev kararlarının, milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden altmış gün süreyle ertelenmesine, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 63 üncü maddesi gereğince karar verilmiştir."
BİRLEŞİK METAL-İŞ GENEL BAŞKANI ATAR: MESS'E ÖZEL, ADRESE TESLİM
Söz konusu grev yasağı kararına ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yapan Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Özkan Atar, bugün (14 Aralık) saat 11'de sendika genel merkezinde basın toplantısı yapacaklarını duyurdu. "Grevlerimizi çıktığımız anki kararlılığımız ve anayasal güvencemiz çerçevesinde sürdürüyoruz" diyen Atar, paylaşımında şu ifadeleri kullandı.
"Grevlerimizin devam ettiği ve grev uygulama kararlarımızı tebliğ ettiğimiz MESS’e üye işletmeler için 14.12.2024 tarih ve 9231 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla alınan , MESS’ e özel , adrese teslim, TC Anayasa mahkemesi kararlarına, Hakka ve hukuka aykırı '60 gün süreyle grev Erteleme' adı altındaki Grev Yasağına ilişkin görüşlerimizi ve mücadelemize yönelik kararlarımızı , 14.12.2024 günü Saat 11.00 de Genel Merkezimizde yapacağımız basın toplantısıyla açıklayacağız. Grevlerimizi çıktığımız anki kararlılığımız ve anayasal güvencemiz çerçevesinde sürdürüyoruz."
BİN 500'Ü A��KIN İŞÇİ GREVE ÇIKMIŞTI
Hitachi işletmesinin Kartal, Tuzla, Dilovası ve Dudullu'daki fabrikalarında 4 Aralık’ta başlayan grev sürerken; dün de (13 Aralık Cuma) Schneider Elektrik’in Kocaeli Çayırova’da ve Manisa’da bulunan fabrikaları ile Gebze’deki Grid Solutions fabrikasında işçiler şalteri indirmişti. Böylelikle grevde olan Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin sayısı bin 500’ü aşmıştı. MESS’in sefalet zammı dayatmasını Kabul etmeyen Birleşik Metal-İş üyesi işçiler talepleri karşılanana kadar greve çıkmıştı.
GREV SÜRECİNE NASIL GELİNDİ?
Aylardır MESS ile toplu sözleşme sürecinde olan Birleşik Metal-İş MESS’e bağlı 4 işletme ve bir süre önce MESS’ten ayrılan bir işletme ile birlikte toplam 5 işletme için görüşmelere 9 Ağustos’ta başladı. Görüşmelerin başladığı 60 günlük süre içinde MESS ile 5 toplantı yaptı. Birleşik Metal-İş üyeleri ücret zammı olarak ilk 6 aylık dönem için ortalamada yüzde 125 ücret artışı talep etmişti. Ancak MESS 3 yıllık yüzde 40 zam dayattı. Toplantılarda sonuç alamayan sendika ve işçiler grev aşamasına geldi. 2 bin üyeyi kapsayan sözleşmede 5 işletmeye bağlı 9 fabrikada grev süreci içine girildi.
MESS üyesi Grid Solutions, Hitachi Energy, Schneider Elektrik ve Arıtaş Kriyojenik ile MESS’ten ayrılan Green Transfo fabrikalarında, Birleşik Metal-İş üyesi 2 bin işçi adına süren toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmelerinin tıkanması nedeniyle alınan grev kararı ilk olarak 4 Aralık’ta Hitachi’de hayata geçirildi. Dilovası, Kartal, Dudullu ve Tuzla’daki 4 fabrikada 500 işçi grev pankartlarını fabrikalara astı. Dün de (13 Aralık Cuma) Schneider Elektrik’in Kocaeli Çayırova’da ve Manisa’da bulunan fabrikaları ile Gebze’deki Grid Solutions fabrikasında greve çıkıldı. Kocaeli/Çayırova’da bulunan Green Transfo Energy fabrikasında ise işçiler grev için 25 Aralık gününü bekliyordu.”
Her şeyin birbiri içerisine geçtiği, dönüşümsüz bir tahakküm nesnelliği çatısı altında verili hakların da talan olunduğu bir zemin gerçekliği içerisindeyiz. Kesintisiz kılınan bir cerahat ikliminde günün dünden ağır, kurşuni bir griliğe rehin edilip mahvedilmesine tanığız. Sermayenin suna geldiği daraltma hallerinin, yaşamı kuşatma, engelleme çaba ve gayretkeşliğinin ortasında bütünüyle bir hak gasbını göstere gelen ol grev kırıcılık / engelleme hallerinin ortasında hiç kimselere güvenli bir yarının konulmadığı bir kez daha açık edilir. Hak arama mücadelesinin, emeğinin tam karşılığını talep etmenin milli güvenlik sorunu kılındığı / bilindiği bir zeminde cerahat her yeri kuşatır. Laf ola beri gele değil doğrudan hayatın mahvına çaba sarf edilen bir ülke imaline devam olunur. Hayat sahiden de böylesi ucuz mesellere rehin, her anı çalınabilen, yerle bir olunan bir meselin ta kendisine dönüştürüldükten sonra geriye ne kalacaktır. Umudu, ümidi, var olma hakkını, sözü, sesi, eylemi her şeyi ama her bir şeyi çalan, yağmalayan, un ufak eden bir iktidar pratiği karşısında yaşamı savunmayı düşünmek, eylemek ne zamandır?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Muradov Does Kickass Annie DeForge-Style! - Roman MURADOV – Flickr
Meramda Paylaşılan Haberler
İnsanca Yaşam ve Güvenceli Çalışma Talebiyle #HakkımıVer Diyenler Ankara’da Buluştu: Çok Sayıda Kişi Gözaltına Alındı - Sendika.org https://sendika.org/2024/12/insanca-yasam-ve-guvenceli-calisma-talebiyle-hakkimiver-diyenler-ankarada-bulustu-cok-sayida-kisi-gozaltina-alindi-716505
Hakkımı Ver Diyenler Gözaltına Alınanların Serbest Bırakılması Talebiyle Eylemde - Sendika.org https://sendika.org/2024/12/hakkimi-ver-diyenler-gozaltina-alinanlarin-serbest-birakilmasi-talebiyle-eylemde-716522
Metal İşçilerinin Grevi Cumhurbaşkanı Kararıyla Yasaklandı - Evrensel https://www.evrensel.net/haber/536840/metal-iscilerinin-grevi-cumhurbaskani-karariyla-yasaklandi
#söz hakkı#yara#mücadele#emek#direniş#başka türkiye vardır#cerahat#hayat hakkı#anlamak#dövüş#yıkıcılık#eksen#türkiye nereye?#prekarya#grev#yasak hemşerim#cürüm#çürüme hali#kötülük#anlam#biyopolitika#ak parti
0 notes
Link
Gazprom'un hisseleri tarihi bir çöküş yaşadı ve dip noktasına ulaştı! Bu şok edici düşüşün sebeplerini ve piyasa üzerindeki etkilerini keşfedin. Ekonomik analizler ve yorumlarla bu kritik durumu daha iyi anlayın!
0 notes
Text
Türkiye çökerken medya ve muhalefet - Kendime Yazılarım
Dün kızımla Atakent'e gidiyoruz, önce trafik yola bir uyarı koymuş azami hız 30 km diye, koca caddede 30 km hız sınırı mı olur, hemen arkasında ise ekip pusuya yatmış, kızım görür görmez eyvah cezayı yedik diye tırstı, oysa hızımız 40/50 idi, Trafik kontrolleri ve cezaları öylesine arttı ki, haberin bile olmadan yağmur gibi ceza ihbarnameleri geliyor, insan otomobil kullanmaya tövbe edecek, nedeni ise Erdoğan'ın artık satacak Cumhuriyet birikimi kalmadığı için son çare cebimizde kalan son nakitlere göz dikmesi.
Türkiye çökerken yapay gündemler:
0 notes
Text
Eğer insanlar, çabalarını, yalnızca iktidar, yüksek politika, ekonomik işler, dünya ticareti, parlamenter kurumlar, askeri konular üzerinde yoğunlaştırırlarsa; yine eğer, akıllarını, ciddiyetlerini, iradelerini, bütün bu meseleleri aşma gayretlerini, sadece bu yönde teksif ederlerse, o takdirde, diğer yönde ciddi bir açık ortaya çıkacaktır. Kültür ve Devlet ki bu konuda kimse kimseyi kandırmasın, birbirlerinin hasmıdır. “Kültürel devlet” yalnızca modern bir fikirdir. Biri diğerinin sırtından geçinir, öteki berikine yaslanarak sıçrama ve patlama yapar. Bütün büyük kültürel dönemler, siyasi çöküş dönemlerinde ortaya çıkar. Kültürel anlamda muazzam olan bir şey, siyaset dışı bir şeydir. Hatta, siyaset karşıtı olan bir şey…
-Friedrich Nietzsche, Putların Alacakaranlığında
9 notes
·
View notes
Text
Kıyı Ege Belediyeler Birliği'nden teröre lanet
https://pazaryerigundem.com/haber/189802/kiyi-ege-belediyeler-birliginden-terore-lanet/
Kıyı Ege Belediyeler Birliği'nden teröre lanet
Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras Kıyı Ege Belediyeler Birliği Ekim ayı meclis toplantısında Ankara’da Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) tesislerine düzenlenen ve tüm Türkiye’yi derinden etkileyen terör saldırısını kınadı.
MUĞLA (İGFA) – Kıyı Ege Belediyeler Birliği Meclisi Ahmet Aras başkanlığında toplandı.
Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras Kıyı Ege Belediyeler Birliği Ekim ayı meclis toplantısı açılış konuşmasında şunları söyledi; “Ankara’da hain bir terör saldırısı gerçekleşti ve bu saldırıda 5 vatandaşımızı, kardeşimizi kaybettik. Onlara başsağlığı diliyoruz. Yaralanan 22 vatandaşımıza da acil şifalar diliyoruz. Ülkemizde terör olaylarının tekrar yaşanmaması için terörü hep birlikte Kıyı Ege Belediyeler Birliği olarak sizlerin huzurunda bir kere daha lanetliyoruz.” dedi.
ENFLASYONİST BASKI, SOSYAL PROBLEMLER BELEDİYELERİN YÜKÜNÜ ARTTIRIYOR
Enflasyonist ortam, sosyal bozulma ve çöküş durumları vatandaşların belediyelerden beklentilerini arttırdığını belirten Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras “Ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle halkımızın ihtiyaçları çok ciddi bir şekilde artış gösterdi. Yıllardır yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konuşuluyor. Yerel yönetimler için reform çalışmalarının yapılması gibi bazı müdahalelerin gerekli olduğunu hepimiz net bir şekilde biliyoruz. Özellikle belediyelerin idari ve mali yapısının güçlendirilmesi için bir çalışmayı yıllardır bekliyoruz ancak bir türlü hayata geçirilemedi” dedi.
Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras “Sosyal problemler, enflasyon belediyelerin yükünü gün geçtikçe daha fazla arttırıyor. Eğitimden sağlığa, ekonomiden sağlıklı gıdaya, sosyal yardımlara kadar birçok konuda belediyeler şu anda büyük bir yük altına girmiş durumda.Bir taraftan birikmiş SGK borçları, vergi borçlarıyla yine hükümetimizin bu konuda aldığı kararlarla giderek sıkışmış durumdayız. Belediyeleri ülkenin ekonomisini batıran kuruluşlar olarak da görmek çok yanlış. Aslına bakarsanız SGK alacakları toplamı 900 milyar lira civarındadır. Belediyelerin SGK’ya olan borçları ise sadece 90 milyar. Yani bunun yüzde 10’dur. SGK alacaklarının yüzde 10’unu oluşturan belediye borçlarının sanki ülke ekonomisine bu kadar zarar veriyormuş veya batırıyormuş gibi bir algı yaratılarak belediyelerin üzerine gelinmesi aslına bakarsanız büyük bir haksızlıktır” şeklinde konuştu.
Kıyı Ege Belediyeler Birliği Ekim ayı Meclis toplantısında uzun süre Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanlığı yapan Abdül Batur’a ve Mali Hizmetler Müdürüİsmail Ay’a Başkan Ahmet Aras tarafından teşekkür plaketi verildi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Erkan Baş, Türkiye İşçi Partisi'nin Ekonomi Paketini Tanıttı
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş’ın Açıklamaları Erkan Baş, partisinin düzenlediği “Halk için Ekonomi Paketi” tanıtım toplantısında, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu ve buna karşı aldıkları önlemleri geniş bir perspektifle ele aldı. Baş, Türkiye’nin ciddi bir ekonomik çöküş yaşadığını ve iktidarın bu durumu gizlemek için büyük çaba sarf ettiğini ifade etti. Bu bağlamda,…
#çalışma saatleri#ekonomi paketi#ekonomik kriz#Emeklilik#Erkan Baş#kamu kaynakları#sosyal konut#Türkiye İşçi Partisi#tarımsal üretim#vergi adaleti
0 notes
Text
Samson Mow Bitcoin düşerken yapılacak en iyi hamleleri açıkladı
Son yaşanan düşüşler, kripto para piyasasında kısa vadeli yatırımcı arasında paniği önemli ölçüde arttırdı. Bitcoin ve altcoinler, haftalık ortalama yüzde 3 ile 10 üzerinde bir kayıp yaşadı. Makro ekonomik veriler ve eylül ayına dair tarihsel tahminler çöküş teorilerini güçlendirse de Glassnode raporu, Bitcoin yatırımcılarına dair son verilerin çok kötü olmadığını ortaya koydu. Ayrıca Bitcoin…
0 notes
Text
Düyun-u Umumiye İdaresinin Osmanlı Devleti'nin Çöküşündeki Rolü: Bir Değerlendirme:
Düyun-u Umumiye İdaresinin Osmanlı devletinin çökmesinde dolaylı yada dolaysız etkileri nelerdir? Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyılda yaşadığı derin ekonomik sıkıntılar, devletin çöküşünde önemli bir etken olmuştur. Bu süreçte kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi, devletin mali durumunu düzelteceği yerde, birçok tarihçiye göre çöküşü hızlandıran bir mekanizma haline gelmiştir. Düyun-u Umumiye İdaresinin Osmanlı Devleti'nin çöküşündeki dolaylı ve dolaysız etkileri nelerdir.
Düyun-u Umumiye İdaresinin Kurulması ve Amacı
Osmanlı Devleti'nin artan dış borçları nedeniyle 1881 yılında II. Abdülhamid döneminde kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi, devletin dış borçlarını ödeyebilmek için belirli gelir kaynaklarını yabancı alacaklılara devretmek zorunda kalmasından dolayı kurulmuştur. Artış gösteren dış borçlar, alacaklı devletlerin baskısı ve mali disiplini sağlama ihtiyacı, Düyun-u Umumiye İdaresi'nin kurulmasının temel nedenleridir.
Osmanlı Devleti, 19. yüzyıl boyunca artan harcamalar ve gelir yetersizliği nedeniyle ciddi bir mali krize girmiştir. Bu durum, devletin dış borçlarını ödeyemez hale gelmesine neden olmuştur. Bu sorunu çözmek amacıyla 1881 yılında kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi, devletin belirli gelirlerini alarak borçları ödemek ve mali disiplini sağlamakla görevlendirilmiştir.
Düyun-u Umumiye İdaresinin Olumsuz Etkileri:
Ekonomik Bağımlılık: İdare, devletin önemli gelir kaynaklarını kontrol altına alarak, Osmanlı ekonomisini dış güçlerin denetimine sokmuştur. Bu durum, devletin ekonomik bağımsızlığını zayıflatmış ve dış güçlerin siyasi müdahalelerine zemin hazırlamıştır.
Yatırım Engeli: İdare tarafından toplanan gelirler ağırlıklı olarak borç ödemelerine ayrıldığı için, devlette gerekli olan yatırımların yapılması engellenmiştir. Bu durum, Osmanlı ekonomisinin modernleşmesini ve rekabet gücünü kaybetmesine neden olmuştur.
Siyasi İstikrarsızlık: İdare, devlet içinde ayrıcalıklı bir konuma sahip olması ve yabancı devletlerin desteğini alması nedeniyle, siyasi istikrarsızlığı artırmıştır. Bu durum, devletin iç işlerine yabancı müdahalelerini kolaylaştırmıştır.
Vergi Yükünün Artması: İdare, borçları ödemek için vergi yükünü artırmış ve halkın yaşam standardını düşürmüştür. Bu durum, sosyal hoşnutsuzluğu artırarak isyanlara zemin hazırlamıştır.
Devletin Gücünün Zayıflaması: İdare, devletin önemli bir kısmını kontrol altına alarak, merkezi otoritenin zayıflamasına neden olmuştur. Bu durum, devletin iç ve dış sorunlara karşı daha güçsüz hale gelmesine yol açmıştır.
Sonuç
Düyun-u Umumiye İdaresi, Osmanlı Devleti'nin çöküşünde önemli bir rol oynamıştır. İdare, 1923 yılında Lozan Antlaşması ile resmen kaldırılmıştır, ancak etkileri uzun yıllar Osmanlı ekonomisi üzerinde hissedilmiştir. İdare, Osmanlı Devleti'nin artan dış borçları nedeniyle II. Abdülhamid döneminde kurulmuş, devletin ekonomik bağımsızlığını zayıflatmış ve siyasi müdahalelere zemin hazırlamıştır. Lozan Antlaşması ile kaldırılmasına rağmen, Osmanlı Devleti'nin çöküşünde önemli bir etken olarak kabul edilir.
Düyun-u Umumiye İdaresi, kurulduğu dönemde iyi niyetle ortaya çıkmış olsa da, uzun vadede Osmanlı Devleti için yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. İdare, devletin ekonomik bağımsızlığını ortadan kaldırarak, siyasi istikrarsızlığı artırmış ve devletin zayıflamasına neden olmuştur. Bu nedenle, Düyun-u Umumiye İdaresinin Osmanlı Devleti'nin çöküşünde önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
Tartışma
Düyun-u Umumiye İdaresinin Osmanlı Devleti'nin çöküşündeki rolü üzerine farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tarihçiler, İdarenin sadece bir sonuç olduğu ve asıl nedenin devletin yapısal sorunları olduğunu savunmaktadır. Ancak, İdarenin Osmanlı ekonomisi üzerindeki derin etkileri göz önüne alındığında, çöküş sürecinde önemli bir faktör olduğu söylenebilir.
Ahmet ATAM
0 notes