#adalet mücadelesi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Cumhuriyetçi Vatanseverler’den Anlamlı Anma: Hablemitoğlu ve Tatar Unutulmadı
Cevap Partisi kurucu Edirne İl Başkanı Barış Ateş Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi Edirne Kurucu İl Başkanı Av. Barış Ateş, Necip Hablemitoğlu ve Yarbay Ali Tatar’ın vefat yıldönümlerinde yayımladığı mesajla, Türk milletine ışık tutan fikir ve mücadelelerini saygıyla andı. Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi Edirne Kurucu İl Başkanı Av. Barış Ateş, Necip Hablemitoğlu ve Yarbay Ali Tatar’ın…
#adalet mücadelesi#av. barış ateş#Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi#demokrasi şehitleri#edirne#FETÖ yapılanması#hukukun üstünlüğü#kumpas mağdurları#Necip Hablemitoğlu#Türk milleti#Türk Silahlı Kuvvetleri#Türk subayı#Türk tarihçileri#vatanseverlik.#Yarbay Ali Tatar
0 notes
Text
Şanlıurfa'da Duruşma: Eski Milletvekilinin Koruma Davası
Şanlıurfa’da Duruşma Gerçekleşti Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde, eski AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın korumaları ve yakınları ile Şenyaşar ailesi arasında meydana gelen ve dört kişinin hayatını kaybetmesine neden olan saldırı davasının 8. duruşması gerçekleştirildi. Duruşmaya katılan tutuklu sanıklar arasında, babası ve iki kardeşini kaybeden Fadıl Şenyaşar ile birlikte Enver Yıldız,…
#İbrahim Halil Yıldız#adalet mücadelesi#Şanlıurfa#Şenyaşar ailesi#Deva Partisi#Duruşma#Emine Şenyaşar#ev hapsi#mahkeme kararı#SEGBİS
0 notes
Text
Bursa'da Voleybol Maçına Giden Genç Kızın Hayati Tehlikesi Sürüyor
Bursa’da Voleybol Maçına Giden Genç Kızın Hayati Tehlikesi Süriyor Bursa’da kuzeniyle birlikte voleybol maçına gitmek üzere yola çıkan 14 yaşındaki Semanur Akdere, 17 yaşındaki bir sürücünün kamyonetiyle çarpması sonucu ağır yaralandı. Genç kız, 6 gündür yaşam mücadelesi verirken, hastane önünde bekleyen yakınları umut dolu gözlerle sonuçları bekliyor. Acılı baba Sinan Akdere, “İçimiz yanıyor.…
#Adalet#ağır yaralanma#Bursa#Genç Kız#Güvenlik Kamerası#Hastane#kaza#Semanur Akdere#Sürücü#Trafik Kazası#Voleybol#yaşam mücadelesi
0 notes
Text
Nureddin Yıldız: "Gazze, Boya Dökücü Oldu!"
5 minutes 7 Ekim Aksa Tufanı Harekatı’nın üzerinden tam bir yıl geçti. İşgal, katliam ve soykırım ile geçen bu bir yılda Müslümanlar, İslami kitleler, âlimler, yöneticiler, devletler ve dahası dünya halkları nasıl bir sınav verdiler. Gasıp Yahudi Varlığı “İsrail”in işgali altında olan Gazze ve Filistin’in kurtuluşu için ne yapılmalı? Sorunun nihai çözümü nedir ve bunun için ne tür adımların…
#7 Ekim Aksa Tufanı#ümmet birliği#ümmetin geleceği#Boykot#cihat#filistin#Filistin mücadelesi#Gazze#Gazze ambargosu#Hilafet#küresel adalet#Müslüman devletler#Nureddin Yıldız#siyasi çözüm#STK faaliyetleri#Yahudi varlığı#İslami çözüm önerileri#İslami dayanışma#İslami liderler#İslami mücadele#İsrail işgali
0 notes
Text
Tarumar

Bütünü gösteren yapının tarumar edildiği bir düzlemi görüyoruz hep birlikte. Asırlık olan o devlet aklının yurttaşına sunduğu, bütünlediği ya da pay ettiği şeyin cürümlerden ibaret olagelen bir yapım / çaba olduğu artık gizli saklı olmadan var ediliyor. Bütünü bildirecek olanın yerle bir edildiği bir zeminde, toz toprak arasında hakikatin örtülmesi gerçekliğine kavuşturuluyor. Engellemelerle, dönüşümsüz ve kesintisiz bir cerahat hamlesini süreğen bir halde yeniden imal ederek, soran / edeni de derdest etmenin eşiğine taşıyarak bir yer, bir menzil her şeyin kapkaranlığa esir ediliyor. Tümüyle bariz bir biçimde yaşama eylem ve ediminin hiçe yazılması var ediliyor. Erkete bekleyen yok etme şablonları, halihazırda bir biçimde kurtarıcı görülen ve devletlinin kendi bekası adına elzem bildikleri hamlelerin yekununda bütünü bildiren yapının / müşterek imecesi kurgunun tastamam rezil rüsva olunmasına şahit yazılıyoruz. Her günün bir öncesinden ağır, onu aşan bir yıkıcılığın tam da merkezi / mabedi kılınan bir yerden bildiriyoruz.
Demokrasi idesinin boş, bomboş kılındığı bir zemindeyiz. Afaki bir yönelimin doğrudan ve hiç kesintisiz asırdır var edilen bu ülkenin tek tip bir akla rehineliğinin ardışık halleri, pratikleri içinde çürüme kesintisiz kılınıyor. Cürüm, biz iktidar olacağız, hayır tabi ki de biz iktidar olacağız olmalıyız bahisleri arasında iki kutbun mücadelesine sahne kılınıyor, o aralıktan cerahatle birlikte sökün ediyor. Yurttaşın haklarının tastamam tarumar edildiği bir zeminin güncelliğine çaba sarf ediliyor. Her zaman olagelen denetim, gözetim ve illa ki tahakkümün binbir suretinin yeniden ve yeniden imaliyle dünün kurucu yöneticisi ve aklının takipçileriyle, yıllarca tohumu atılmış olagelen bir karşıt aklın / zihni düşüncenin ve en nihayetinde kurucudan farklı bir / teslimiyetçi memleket tahayyülüne sahip çıkan ol cenah arasında bir punt bulundu mu yıkım ardışık kılınıyor. İktidar kavgalarında hayatın en elzem olan müşterekleri tarumar ediliyor. Hakkaniyet, hak, hukuk ve adalet tahayyülleri için ne yer / ne geçit bırakılıyor. Yönetenin arzusu doğrultusunda bir memleket o anda ister cennet isterse cehennemin ta kendisine benzetiliyor. Tek bir olumlanabilir gün var ediliyorsa gerisi topyekun yıkımın ve kuşatmanın kılınıyor. Büyük ülke nidaları aksettirilirken ne kuyuruklardan haber veriliyor. Ne yarını muallak kılınanların çektikleri sıkıntılardan bir bahis. Ne ayrımcılığın vardığı eşikten bir kesitin farkına varılabiliyor, ne de sınırın içini nasıl tarumar edebiliyorsa sınır dışında da aynısı için çabalayan bir iktidara dur denilebiliyor. Bütünü bildiren bir insani / metazori değil sahici ve kalıcı bir müşterek yaşam idesinin kökü kazılıyor öyle ya da böyle.
Türkiye sathı mahallinin muhalefet partisi olmaya devam eden Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisinin şu var ettiği imge mesela bir şeyleri aksettirmeye kafi gelebilecektir misal. Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan’da gerçekleştirdiği Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının sonuç bildirgesini yayınladı. Yayınlanan bildirgede, Ortadoğu’da halkların varlığını, dilini, kimliğini ve kültürünü yok sayan savaş iktidarları ile karşı karşıya olunduğu belirtilerek, iktidarların siyasi bekaları ve çıkarları için hakları sefalette sürüklediği vurgulandı.
İsrail’in Lübnan’a dönük saldırılarına değinilen bildirgede, “İsrail Hükümeti’nin Lübnan’a dönük saldırılarında sivillerin hayatını kaybetmesi, sivil yerleşim yerlerinin pervasızca hedef haline getirilmesi, hemen akabinde İran’da siyasi suikastlara başvurulması bölgesel savaş riskini yükseltmektedir. Netanyahu Hükümeti’nin Gazze’ye dönük saldırılarında 40 bine yakın insanın hayatını kaybetmesi ve bu soykırımcı durum karşısında küresel çapta devletlerin sessizliğine/onayına karşı insani, ahlaki ve politik tutum almak tarihsel bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler’i ve diğer uluslararası kuruluşları bir kez daha Netanyahu Hükümeti’nin ağır saldırılarını ve yarattığı katliamı durdurma konusunda aktif ve acil tutum almaya çağırıyoruz. Öte yandan Ortadoğu’nun yıllardır ezilen halklarından olan Kürt halkının siyasi ve idari kazanımları, hatta varlığı savaş ve şiddet politikalarıyla yok edilmek istenmektedir. Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya her düzeyde saldırılar farklı biçimlerde sürdürülmektedir” denildi.
Ezilen iki halk Kürtler ve Filistinliler
Bildirgenin devamında şu ifadelere yer verildi:
“AKP-MHP iktidarının Federe Kürdistan bölgesine dönük işgal girişimleri ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni hedef alan saldırı ve siyasi suikastlarının yanı sıra Türkiye’de Kürtlerin demokratik siyaset hakkına, varlığına, kültürüne ve diline yönelik organize ırkçı saldırılar da yoğunluk kazanmış durumdadır. Aynı zamanda İran rejiminin, Kürt muhaliflere ve aktivistlere yönelik idam politikalarıyla da bir halkın varoluş ve siyaset hakkı yok edilmek istenmektedir. Ortadoğu’nun iki ezilen halkı Filistinliler ve Kürtlere dönük saldırılara karşı başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu ve dünya halklarının savaşa karşı barışı örgütlemesi, ezilen halkların sesi olması, enternasyonalist mücadeleyi büyütmesi savaş ve saldırı politikalarını alaşağı edecek adımlardır.”
Saldırılara karşı asla sessiz kalmayacağız
Özellikle Türkiye’de son günlerde Kürtlerin diline, halayına, şarkılarına, kısacası kültürüne ve kimliğine yönelik geliştirilen tehlikeli saldırılar; Kürt gençlerinin Yüksekova, Van ve Ankara’da gün ortasında işkenceye uğraması; belediyelerimizin çok dilli hizmet anlayışının hedef haline getirilmesi ağır baskı dönemlerini bile geride bırakan uygulamalardır. Bu tür uygulamalar insanlık onuruyla bağdaşmayan, demokratik bir toplumda asla yeri olmayan ve kabul edilemez saldırılardır. Bu ırkçı ve Kürt düşmanı saldırılara karşı asla sessiz kalmayacağız, demokratik siyaset hakkımızı savunacağız ve her koşulda direneceğiz. Türkiye’nin temel meselelerini her zaman diyalog ve müzakere ile çözme tutumuna sahip olan bir partiyiz. Bu kez de demokratik siyaset hakkımıza ve bir halkın varoluşuna, kimliğine ve kültürüne karşı geliştirilen bu sistematik saldırılara karşı asla susmayacağız. Demokratik tepkimizi ortaya koymaktan, demokratik protesto hakkımızı kullanmaktan asla geri durmayacağız.
Dün direndik, bugün daha büyük direneceğiz
Nice fırtınadan geçtik, nice badireler atlattık, bedeller ödedik. Dün direndik, bugün daha büyük mücadele edeceğiz. Hiçbir baskı ve saldırı bizleri yıllar önce elde ettiğimiz kazanımlarımızın gerisine düşüremez. Bir halkın anadili, kültürü, şarkıları, sloganları, halayları tehdit ve şantaj konusu edilemez. Yıllardır iktidar içi kavgalarda ve egemen güçler arası hesaplaşmalarda, ülke gündemini değiştirmek için mızrağın sivri ucu hep Kürtlere ve muhaliflere çevriliyor. Bu oyunu görüyoruz, oyuna gelmeyeceğiz. Ülkenin temel meselelerine kurucu ve yapıcı bir akılla yaklaşmaya devam edeceğiz.
Gelin, hep birlikte Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye halklarına karşı tezgâhlanan bu kirli ve ırkçı oyunu boşa çıkaralım, ortak mücadele etrafında birleşelim, dayanışmamızı büyütelim. Anayasa Mahkemesi’nin kurumsal varlığını hedef alan, Can Atalay örneğinde de olduğu gibi kararlarını uygulatmayan, sosyal medya mecralarını hukuk dışı ve keyfi tutumlarla engelleyerek Anayasayı ve uluslararası sözleşmeleri çiğneyen, siyasi ve hukuki darbelerle iktidarını sürdüren anlayış karşısında da ortak demokratik tutumu ve mücadeleyi geliştirelim. Muhalefet belediyelerine yönelik SGK borçları adı altındaki dayatmalarla halka her türlü hizmeti engelleme ve demokratik siyaseti işlevsizleştirme girişimlerine karşı mücadeleyi büyütelim.”
Bütünüyle bir coğrafyanın kaderi diye dayatılan şartlı / koşulu yıkıcılığın karşısında dur diyebilecek iradenin nasıl imal edileceğine dair önemli bir seslenişi var eder, Dem Parti. Türkiye sathı mahallinden, Rojava’ya, Irak Kürdistan’ından, Gazze’ye, daha öncesinde o Libya ve Dağlık Karabağ’a kadar uzanan bir düzlem / hattın üstünde imal olunan hemen her türden insanlık suçunun karşısında ide olguları sorgulamak, kayıt altına almak ve sahi ama sahici bir adalet tahayyülü için mücadele / yıkımlara karşı müdahaleyi önceleyerek söz konusu olabileceği bir kere daha bildirilir. Yıkımlarla bir yarının değil, şimdiden bu günü ve sonrasının imhasının ısrarcılığına karşı durabilmek meseldir. Devrin suna geldiği tüm o hakir görme, ayrıştırma ve bitimsiz kılınan elemelere karşı insani olanın yolunun ve izinin kaybedilmemesi en büyük meseledir. Cerahatin sıkboğaz ettiği bir hayat imgesinin karşısında, yıkıcılık ve kötülüğü savunanların iktidarlarına karşı ortak bir itirazın ne kadar elzem olduğu bu yaşadığımız güncellikte bir kere daha meydandadır.
Çok kimlikliliğin üstünün çizildiği, yaşanan topraklardaki varlığın imha için yeterli görüldüğü bir zeminde / coğrafyada yaşatılan kaotik düzleme itirazı reddiye ile başlatabilir ancak insanlık. Gelip geçici, ucundan kıyısından değil sahiden eşitlikten, adalet ve hürriyetten bahis açılabilecek ise muhalefete ve memleketin en büyük ikinci kimliğine karşı yükseltilen bu şiddet sarmalının yekununa dur diyebilmek bir meseledir. Bariz bir hayat kırımının işlene geldiği, iktidarların sabık kimliklerinde yer bulunan tüm o açmazları aşabilmek için birilerini hedefe koyduğu böylesi bir zeminde ortaklığın, aklın tam da ihtiyaç duyulan akli ortaklıkların, reddiye ve koşulsuz itirazları savunabilmenin her neden elzem olduğu bir kere daha meydana çıkıyor. Asırdır sürdürüle durulan bir yönelim, tek tip bir akla rehin kılınmak istenen hayatın çok daha farklı katmanlara sahip, hemen her anlamda başka bir yönelimi / istikameti var edebilecek ihtimallerden menkul olduğunu unutmadan sözü yıkımdan geri kurtarabilecek miyiz, meselemizdir! Dayatmalar, tehditler ve bitimsiz tahakküm çemberleri ile kuşatılmaya devam olunurken bu hayat imgesi / sahnesi, zamansız değil doğrudan bir itirazı var edebilecek midir şu sahada yaşayanlar. Bütünüyle bir girdap halini alan karanlığı aşabilecek midir, mesele budur.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: And The Convoy Keeps Going – Suleiman MANSOUR via MG+MSUM
Meramda Paylaşılan Haber
DEM Parti MYK: Her Koşulda Direneceğiz https://yeniyasamgazetesi6.com/dem-parti-myk-her-kosulda-direnecegiz/
#meram#söz hakkı#yıldırı#politika#ortadoğu#çürüme#cürüm#kokuşma#yıkıcılık#cumhuriyet#yüzüncü yıl#yol nereye!#hakikat mücadelesi#hayat akarken#demokrasi#eşitlik#adalet#hakkaniyet#hukuk#gündelik#yaşam erimi#kürd#dem parti#sarmal#siyaset#muhalif#sistematik şiddet#devlet101#kör karanlık
1 note
·
View note
Text

Okunacak En Kaliteli Kitaplar: Her Okur İçin Öneriler
Kitap okumak, zihinsel gelişimi desteklemek, yaratıcılığı teşvik etmek ve genel kültürü artırmak adına vazgeçilmez bir aktivitedir. Kitaplar arasında seçim yaparken, hangi eserlerin gerçekten değerli ve etkileyici olduğunu belirlemek bazen kafa karıştırıcı olabilir. İşte her okurun kütüphanesinde bulunması gereken okunacak en kaliteli kitaplar:
Klasik Edebiyatın Öncüleri
1. "Suç ve Ceza" - Fyodor Dostoyevski
"Suç ve Ceza", insan psikolojisinin derinliklerine inen ve ahlaki sorgulamalarla dolu bir başyapıttır. Ana karakter Raskolnikov'un içsel çatışmaları ve suçun getirdiği vicdan azabı, eseri edebi anlamda zenginleştirir. Dostoyevski, toplumsal yapıyı ve bireyin bu yapı içindeki yerini ustalıkla işler.
2. "Sefiller" - Victor Hugo
"Sefiller", adalet, merhamet ve insanlık onurunu ele alan epik bir romandır. Jean Valjean’ın zorlu mücadelesi ve toplumsal adaletsizliklere karşı duruşu, okuyucuya derinlemesine düşündürücü temalar sunar. Hugo'nun güçlü anlatımı, eseri zamansız kılar.
Modern Edebiyatın İncileri
3. "1984" - George Orwell
George Orwell'in "1984" adlı eseri, totaliter bir rejimin birey üzerindeki baskısını çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. Büyük Birader ve çift düşünce kavramları, günümüzün dijital gözetimi ve özgürlük tartışmaları bağlamında bile önemli mesajlar taşır.
4. "Yüzyıllık Yalnızlık" - Gabriel Garcia Marquez
Büyülü gerçekçilik akımının en çarpıcı örneklerinden biri olan bu roman, Buendía ailesinin nesiller boyu süren hikayesini anlatır. Gerçek ve fantastik unsurların iç içe geçtiği anlatımı, okuyucuya benzersiz bir edebi deneyim sunar.
Kişisel Gelişim ve Motivasyon
5. "Alchemist" - Paulo Coelho
"Alchemist", kişisel hedeflerin peşinden gitme ve kendi kaderini oluşturma temalarını işler. Santiago'nun macerası, herkesin kendi hayat yolculuğunda ilham alabileceği evrensel mesajlar taşır.
6. "Düşün ve Zengin Ol" - Napoleon Hill
Napoleon Hill'in klasik eseri, başarı ve zenginlik üzerine derinlemesine bilgiler sunar. Pozitif düşünce gücü ve kararlılığın önemi vurgulanarak, okuyucuya hedeflerine ulaşma konusunda rehberlik eder.
Bilim Kurgu ve Fantastik Eserler
7. "Dune" - Frank Herbert
"Dune", bilim kurgu türünün en etkileyici romanlarından biridir. Politik entrikalar, ekolojik temalar ve zengin karakter derinliğiyle dikkat çeken eser, Arrakis gezegenindeki mücadeleleri epik bir dille anlatır.
8. "Yüzüklerin Efendisi" - J.R.R. Tolkien
Fantastik edebiyatın mihenk taşlarından biri olan bu üçleme, Orta Dünya’da geçen destansı bir yolculuğu konu alır. İyi ile kötü arasındaki mücadele, dostluk ve fedakarlık temalarıyla okuyucuyu büyüler.
Sonuç
Okunacak en kaliteli kitaplar listesi, kişisel ilgi alanları ve zevkler doğrultusunda çeşitlilik gösterebilir. Klasiklerden modern eserlere, kişisel gelişimden bilim kurguya kadar geniş bir yelpazede seçilebilecek kaliteli kitaplar mevcuttur. Bu eserleri okuyarak hem edebi birikiminizi artırabilir hem de farklı dünyaların kapılarını aralayabilirsiniz. Hangi kitabı seçerseniz seçin, okumanın sunduğu derin ve zengin deneyimin keyfini çıkarın!
2 notes
·
View notes
Text

İçimizdeki Çocuğu Koruma Mücadelesi
Hepimizin içinde bir çocuk var. Masum, saf ve dürüst bir çocuk. O çocuk, en derin duygularımızı, en temiz düşüncelerimizi barındırır. Bir zamanlar, dünyaya gözlerimizi ilk açtığımızda, her şeyin güzel, her şeyin adil olduğunu düşünürdük. Hayat, belki de bu yüzden çok büyülüydü; çünkü henüz gerçeklerle yüzleşmemiş, dünyayı kendi saf bakış açımızla görüyorduk.
Fakat zaman geçtikçe, çevremizden duyduğumuz hikayeler, tanık olduğumuz adaletsizlikler, bazen de içinde bulunduğumuz durumlar, o saflığı gölgeliyor. Bazen insanlar, bazen de sistemler, içimizdeki çocuğu uyandıran o adalet duygusunu yok etmeye çalışır. Fakat bir şeyi unuturuz: İçimizdeki çocuk, ne olursa olsun, koruma ve korunma hakkına sahiptir.
Günümüzde, doğru olmanın, adil olmanın zorlaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Çoğu zaman başkaları, sadece kendi çıkarlarını savunmak adına, başkalarını kötü gösterme ve adaleti çarpıtma konusunda oldukça yetenekli olabiliyor. Ama şunu unutmayalım; adil olmak ve iyi kalmak, bazen yalnızlık, bazen de kırgınlık getirebilir. Ama bir şekilde, bu yol, kendimize olan saygımızı korumamızı sağlar. Bir insan, kendi vicdanıyla barış içinde olduğunda, dünyanın ona sunduğu karmaşanın içinde bile huzuru bulabilir.
"Adil olamam, çünkü herkes buna değmiyor" diyenler olabilir. "İyi kalmaya gerek yok, insanlar buna layık değil" diyenler olabilir. Ama bir soru soralım: Adil olmak, yalnızca başkalarına değil, aynı zamanda kendimize verdiğimiz bir sözdür. Bize yaklaşımlarına göre şekil almadan, doğrularımızdan sapmadan, içimizdeki çocuğa sadık kalarak yaşamak, aslında sadece başkalarına değil, en çok kendimize olan saygıyı gösterir.
Belki bazen insanların adaletsizliklerine karşı kaybolan bir güven hissi yaşarız. Fakat, biz adil olmaktan vazgeçmediğimiz sürece, ruhumuzun derinliklerinde bir şey hep doğru kalır. O, vicdanımızın ve içimizdeki çocuğun sesidir. Ve bu ses, her ne olursa olsun, bizi doğru yolda tutar.
Bunu hatırlamak, dünyada ne kadar kaybolmuş gibi hissedersek hissedelim, yeniden bir başlangıç yapmamızı sağlar. Kendi iyiliğimize, adaletimize sahip çıkmak, başkalarının olumsuzluklarıyla kirlenmemek, her zaman bir seçimdir. Ve bu seçim, sadece içinde yaşadığımız dünyaya değil, aynı zamanda geleceğimize de ışık tutar.
İçimizdeki çocuğu korumak, sadece başkalarına değil, kendimize de adil olmaktır. Bu, belki de en büyük cesaretin göstergesidir. Ve bu cesaret, her zaman bize huzuru getirir.
#istanbul#iyiniyet#istanbuldayasam#türkiye#kıbrıs#insan#artists on tumblr#hayat#iş#writers on tumblr#instagram#içerik üretimi#içerik stratejisi#medya#sosyal medya#social media#media#günün notu#günün yazısı#blog yazısı#blog yazarı#tumblr yazarları#tumblog#newyear#happynewyear#mutluyıllar#yeniyil#yazılarım#kendine yazar#kendi kalbine yazar
3 notes
·
View notes
Text
MERHAMET YA DA İNANÇ DEĞİL, ADALET VE HAK!
Birçok kişi, insanları etkileyebilmek ve onlara anladıkları dilde seslenebilmek için hayvan haklarını savunurken dini söylemleri kullanıyor, bazı hadis ya da surelerden örnek vererek “dinde böyle bir zalimlik olmadığı” mesajını vermeye çalışıyor. Bir bakıyorsunuz, bir hayvan hakları eyleminde birisi megafonu eline alıp “Bu tasarı İslama aykırıdır!” diyor ya da “Merhamet edin!” diye bağırmaya başlıyor.
Öncelikle bu yaklaşımın hukuk devletinde ve 21. yüzyıl hayvan hakları mücadelesinde yeri yoktur. Türkiye bir din devleti değildir, anayasada laik bir hukuk devleti olduğu yazar ve temel hakları konu alan yasalar yapılırken evrensel hukuk ölçütleri gözetilir, “dine uygunluk” değil. Nasıl ki kadın hakları alanında, “Bu yasa İslama aykırıdır!” diyerek mücadele zeminini inanca oturtmak doğru bir tavır değilse, hayvan hakları için de aynısı söz konusudur.
Hem insan hakları hem de hayvan hakları, birilerinin merhametine ya da inancına göre belirlenemeyecek kadar önemlidir. Bu dünyaya gelmekle doğrudan elde edilmiş olan hakların en temeli yaşam hakkıdır. Onu bir inanca dayanarak savunmaya kalkarsanız bir başka mezhebe bağlı olanlar da sizin savunduğunuzun tersine inandıklarını söyleyebilir.
Merhamet odaklı hak mücadelesi de olmaz. Yaşadığımız dünyada insanların kendi türdeşlerine bile her türlü şiddeti uygulayabildiğini düşünürseniz insan dışı hayvanların haklarını insan merhametine terk edemezsiniz. Çünkü bir insan merhametli değilse bile hak odaklı yasalara uymak zorundadır.
Dolayısıyla yaşadığımız yüzyılda gelinen noktada sokak hayvanlarının hakları da adaletin konusudur; o nedenle belirleyici hukuktur ve bu alan yasalarla düzenlenir. Ancak buradaki açmaz, bu hakları insan hukukunun belirlemesidir.
5 notes
·
View notes
Text

🎯 Sinekler Pisliğin Etrafında Toplanır 🎯
Kötülüğü dile getirmiş olmayı iyilik adına bir direniş yerine onlara muhalefet yapıyoruz sanıyorlar.
Oysa dünyada iyilik hakim olsaydı iyiliğe karşı neden muhalefet yapalım ki!
Kötülüğe karşı muhalif olması gerekenler bu görevlerini yapmıyorlar ki!
Bugün ki tüm muhalifler birazda biz kötülük yapalım yarışı içine girmişler.
Biz onlara karşı da birlikte iyilik adına direniyoruz.
Bu tutumumuzdan dolayı kötülüğün düzeni bozulur diye hep birlikte rahatsız oluyorlar.
Kötülük farklı örgütler adı altında hep birlikte hareket ederken iyiliğin bir örgütü olmadığı ve gücü dağınık olduğu için ve bu durum kötülüğün işine geliyor ve bunu tepe tepe kullanıyorlar.
Oysa yaşamda ölümsüz duruşu bir tek iyiler gösterebilmektedir.
Yalanın, hilenin ve talanın üzerine kurulu hiçbir bina sonsuza kadar ayakta bugüne kadar duramadı güçsüz olmasına rağmen sevgi dolu iyilik adına direnişin yalnız mücadelesi karşısında kötülük bundan sonra da duramayacaktır.
Karanlığı kalabalıklar, aydınlığı her zaman yalnızlar temsil eder.
Kalabalıklar çıkarcı topluluklardır.
Hakkı, adalet ve eşitliği savunan yalnızlar çıkarcılık yerine herkesin hakkını eşit savundukları için ve insanlar iki yüzlü olmayı çok sevdikleri için şahsi çıkarlarına kendilerini sattıkları halde satmıyormuş gibi davrandıkları için yalnız direnenler maddi güçsüz ve özel menfaat sağlamadıkları için etraflarında sinek toplayamıyor kimseye ilgi çekici gelmiyorlar.
Sinekler pisliğin etrafında toplanırlar.
Kalabalık olmalarının sebebi bundandır.
Yalnızlar bataklığı kurutmayı savunurlar. Kötülüğün neferi sinekler bataklık olmazsa nerede toplanırız diye kendilerine mutlaka yeni bir sinek toplanma yeri bularak kötülüğü yaşatıyorlar.
Bu sebeple dünyada ne kadar örgütlü mücadele varsa hepsi kötülüğün örgütleridir. Bugün ki dünya düzeni her örgütün içine sızmış ve onu kendine hizmet ettirmenin bir yolunu bulmuştur.
Ülkemizde siyasi partiler neden Türk ulusunun yararına örgütlü yapılar değildir sorusunun yanıtı kendi içindedir.
12 Eylül askeri darbesinin ardından siyasi partiler yasası ile her siyasi parti bir kişiye teslim edilmiştir. Genel başkan kimse parti onundur. Bu tür yapılardan toplum yararına bir yönetim anlayışı çıkar mı? Çıkmaz. Çıkmıyor zaten. Diyelim iyi bir insan bir siyasi partinin başına geçti. Bu sürdürülebilir değildir. İnsan ölümlü bir varlıktır iyi insanın yerini doldurmak isteyen sayısızca uyanık sırada beklemektedir. Siyasi partiler aracılığıyla devlet yönetmek ve topluma hizmet anlayışı bu sebeple yara almış ve tartışma konusu olmuştur. Partisiz ve örgütsüz yönetim anlayışı her gün çok daha geçerli bir yönetim anlayışı olarak yaşamın içinde yerini alacaktır.
Bugün bunun farkına varmış olmak kötülüğün sonunun geldiğinin ilk işareti olarak görmek gerekir.
İnsanlık acı bir tecrübe ile bir bilinçlenme sürecinden geçmektedir.
Bu bilinçlenme süreci kötülük için bir tehdit olarak görülmektedir.
Bu sürecin en ilginç yanı budur.
Kötülük biter şahsi çıkarları kesilir diye endişeye kapılanların gücü kötülüğü yaşatmaya ilk kez yetmez hale gelmiştir.
Oysa herkes hakkını ve çıkarını eşit bir şekilde korursa orada huzurun yaşanabileceğini bilmiyor insanlar.
Kendini şahsi çıkara satmanın bir cinsiyeti yoktur ve yaşamın en büyük orospuluğu kendini genelin yararı aleyhine satmaktır.
Hak çalanın yasal hak çalma yetkisinin elinden alınmasına, herkesle eşit düzeye getirilmiş olmasına, kimsenin midesinin ve cebinin kimseden büyük olmaması gerektiğinin hatırlatılmasına ve herkes yararına zengin olması gereken tek yerin devlet olması gerektiği bilinci etrafında toplanılmasına DEVRİM denir.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#iyi#kötü#kalabalıklar#örgütlü kötülükler#sinekler#pislik#toplanmak#orospuluk#kendini satmak
4 notes
·
View notes
Text
Attack on Titan İzle: İnsanlık ve Titanlar Arasındaki Mücadele
Attack on Titan, insanlık ile devasa Titanlar arasındaki epik bir mücadeleyi konu alan bir güncel animeler dizisidir. Bu başarılı yapım, izleyicilere heyecan dolu anlar yaşatırken aynı zamanda derin düşündürücü temaları da işlemektedir. İnsanlığın var olma mücadelesini yücelten bu dizi, karakterlerin içsel çatışmalarını ve dış düşmanlarıyla olan mücadelesini etkileyici bir şekilde aktarmaktadır.
Karakterlerin Gelişimi ve İlişkileri
Ana karakterlerin gelişimi ve aralarındaki ilişkiler, Attack on Titan dizisinde derinlik ve karmaşıklık yaratır. Mikasa'nın Eren'e olan bağlılığı ve Armin'in stratejik zekası gibi karakter özellikleri, izleyicilere karakterlerin iç dünyalarını keşfetme fırsatı sunar. Özellikle Eren'in Titan dönüşümüyle yaşadığı iç çatışmalar ve Levi'nin liderlik vasıfları, karakterlerin derinliklerine dair ipuçları verir.
Aynı zamanda, karakterler arasındaki ilişkiler de diziye duygusal bir boyut katar. Eren'in Mikasa ve Armin'e olan sadakati, dostluğun gücünü vurgularken, Jean ve Marco arasındaki dostane rekabet, karakterlerin arasındaki dinamikleri zenginleştirir. Bu ilişkiler, izleyicilere karakterlerin duygusal gelişimini ve birbirleriyle olan etkileşimlerini daha yakından gözlemleme fırsatı sunar.
Titanlar ve Gizemleri
Titanlar ve gizemleri konusu, Attack on Titan dizisinin en merak uyandıran yönlerinden biridir. Titanların doğası ve kökeni, izleyicileri derin bir merak içerisine sokar. Büyük, devasa varlıklar olan Titanlar, insanlıkla olan ilişkileriyle de dikkat çeker. İnsanlık tarihindeki bu devasa varlıkların varoluşu ve güçleri, dizinin temel gizemlerinden biridir.
Dizide Titanlarla ilgili çözülmesi gereken pek çok gizem bulunmaktadır. Titanların neden ortaya çıktığı, insanlığa karşı olan düşmanlıklarının kökenleri ve gerçek amacı gibi sorular, izleyicilerin kafasında soru işaretleri oluşturur. Bu gizemler, dizinin izleyicilerini olayların içine çekmekte ve meraklarını canlı tutmaktadır.
Dramatik Anlatım ve Temalar
Attack on Titan dizisi, dramatik anlatımı ve derin temalarıyla izleyicileri etkilemeyi başarıyor. Her bölümde karşılaşılan olaylar, karakterlerin içsel çatışmaları ve yaşadıkları zorluklar, seyirciyi ekran başına kilitlemeyi başarıyor. Dizideki temalar arasında insanlık, güç, adalet ve umut gibi evrensel konular ustalıkla işleniyor. İnsanlığın var olma mücadelesi ve Titanlarla olan savaşı, izleyiciye büyük bir heyecan ve gerilim sunuyor.
Dramatik anlatımın yanı sıra, karakterlerin duygusal derinliği ve aralarındaki ilişkiler de ön planda. Ana karakterlerin yaşadığı trajediler, kayıplar ve zaferler seyirciyi duygusal olarak etkiliyor. Her karakterin geçmişi ve motivasyonu, hikayenin gidişatını belirleyen önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Attack on Titan, sadece bir anime dizisi olmanın ötesine geçerek izleyicilere düşündürücü sorular da soruyor. İnsan doğasının derinliklerine inen dizi, seyircilere kendi varoluşlarını sorgulama fırsatı sunuyor. Titanlarla olan mücadele, aslında insanın kendi içindeki karanlıkla olan savaşıyla da örtüşüyor.
Sıkça Sorulan Sorular
Titanlar nedir ve nasıl ortaya çıktılar?Titanlar, devasa boyutları ve insanları avlamalarıyla tanınan yaratıklardır. Kökenleri ve doğası hakkında dizide çeşitli ipuçları bulunmaktadır. Titanların ortaya çıkışı ve gerçek amacıyla ilgili merak edilen detaylar bu bölümde ele alınacaktır.
Ana karakterlerin motivasyonları nelerdir?Eren, Mikasa, ve Armin gibi ana karakterlerin hikayeleri ve motivasyonları, dizinin temel dinamiklerini oluşturur. Karakterlerin geçmişleri ve neden Titanlarla savaşmaya karar verdikleri hakkında detaylı bilgi verilecektir.
Attack on Titan dizisi kaç sezon ve bölümden oluşmaktadır?Dizi şu ana kadar çeşitli sezonlardan ve bölümlerden oluşmaktadır. Toplamda kaç sezon olduğu, her sezonun içeriği ve devam eden bölümler hakkında bilgilendirme yapılacaktır.
0 notes
Text
Demokrat Parti Buca ilçe Kongresi gerçekleşti

Demokrat Parti Buca İlçe Kongresi, yoğun katılımla gerçekleştirildi. Açılışta şehitlerimiz için saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan kongre, faaliyet raporlarının okunması ve parti içi seçimlerle devam etti. İlçe başkanı, yönetim kurulu üyeleri ve il kongre delegelerinin belirlendiği kongrede İlçe Başkanı Tarkan Aşılmaz, yaptığı konuşmada partinin tarihi mirasını ve yerel sorunlara yönelik çözüm önerilerini vurguladı. Demokrat Parti’nin Tarihi Mirası Demokrat Parti Buca İlçe Kongresi'nde konuşan İlçe Başkanı Tarkan Aşılmaz, partinin köklü geçmişine vurgu yaparak, demokrasinin ve kalkınmanın en önemli temsilcilerinden biri olduklarını belirtti. Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın liderliğinde millet iradesinin güçlü bir şekilde savunulduğunu hatırlatan Aşılmaz, "Bu kutlu hareket, yasaklara ve baskılara karşı mücadele ederek Türkiye’ye özgün ve halk odaklı bir yönetim anlayışı kazandırmıştır" dedi.

Demokrrat Parti Buca Geçmişten Günümüze Demokrasi Mücadelesi Konuşmasında Süleyman Demirel’in ülkeye yaptığı hizmetlerden de bahseden Aşılmaz, onun kalkınma hamleleriyle Türkiye’yi ileri taşıdığını belirtti. Demokrat Parti’nin bu mirası devralarak, halkın refahını artırmak için aynı kararlılıkla çalışmaya devam edeceğini ifade etti. "Bizler de geçmişimizden aldığımız güçle, demokrasiyi ve halkın haklarını savunmaya devam edeceğiz" diyerek, partinin temel misyonuna dikkat çekti.

Demokrat Parti Buca Buca’nın Çözüm Bekleyen Sorunları İzmir’in en büyük ilçelerinden biri olan Buca’nın yıllardır hak ettiği hizmeti alamadığını söyleyen Aşılmaz, ilçede yaşanan altyapı eksikliklerine, kentsel dönüşüm sorunlarına ve ekonomik sıkıntılara dikkat çekti. "Halkımızın yaşam kalitesini doğrudan etkileyen bu sorunlara duyarsız kalmayacağız. Demokrat Parti olarak, Bucalıların sesi olacağız ve bu meselelerin takipçisi olacağız" dedi. Demokrat Parti’nin Gelecek Vizyonu Partinin Genel Başkanı Gültekin Uysal’a teşekkür eden Aşılmaz, onun liderliğinde Demokrat Parti’nin Türkiye’de yeniden umut olacağını ifade etti. Kongreye katılan tüm partililere birlik ve beraberlik mesajı veren Aşılmaz, Demokrat Parti’nin Türkiye genelinde halkın mutluluğu ve refahı için çalışmaya devam edeceğini belirterek kongrenin hayırlı olmasını diledi.

Gültekin Uysal Buca Gültekin Uysal’dan Demokrasi Vurgusu Genel Başkan Gültekin Uysal, kongreye gönderdiği mesajda adalet, demokrasi ve hürriyet vurgusu yaparak, Demokrat Parti’nin mücadelesinin dün olduğu gibi bugün de aynı azimle devam ettiğini belirtti. "Yeter! Söz milletindir!" diyerek 78 yıllık demokrasi mücadelesinin altını çizen Uysal, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunlara da değindi. "Korkmuyoruz, yılmıyoruz, yanılmıyoruz! Yine ve yeniden 'Yeter! Söz milletindir!' diyoruz." ifadelerini kullanan Uysal, halkın yaşadığı zorluklara dikkat çekerek, iktidarın adaleti yalnızca kendisine mağdur olduğunda hızlı işlettiğini, yargıyı siyasetin bir unsuru haline getirdiğini söyledi. "Demokrasi, Ekmeğimiz ve Aşımızdır!" Uysal, konuşmasında ülkedeki yoksulluk, sefalet ve işsizlik sorunlarına değinerek, iktidarın demokrasiyi sandığa hapsettiğini ve halkın gerçek gündemini görmezden geldiğini belirtti. "Cehaleti cesaretinin önüne geçenlerle, korkuları vicdanlarının önüne geçenlerin esareti altındayız!" diyerek mevcut yönetim anlayışına sert eleştirilerde bulundu. “Millet Egemen Olduğunda Türkiye Güçlenecektir!” Demokrat Parti’nin geçmişte olduğu gibi bugün de milletin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutacağını ifade eden Uysal, şunları söyledi: "Bizim milletimize borcumuz var ve bu borcu ödeyeceğiz! Milletin yeniden egemen olduğu, refahın tabana yayıldığı bir Türkiye inşa edeceğiz!" Demokrat Parti ‘nin Buca İlçe yönetimi Tarkan Aşılmaz Siyasi ve Hukuk İşleri Başkanı Adıgüzel Sümbül İlçe Teşkilat Başkanı Mehmet Ali Yakut Yerel Yönetimler başkanı Yusuf Tarhan Tanıtım Medya ve Basın İşleri Başkanı Şükrü Gültekin Engelliler Başkanı İsmaiL Atak Kadın Kolları Başkanı Betül Baysan Sivil toplum Kurulu Başkanı Betül Gültekin Siyasi İşler Başkanı Veysi Tunç Gençlik Kolları Başkanı Selim Cıvıldak Maliye ve Finans İşleri Başkanı Halil Kahraman İlçe Disiplin kurulu başkanı İsmail bilici Kurucu Üye Tarık Tarıkaslanmuğul Kurucu Üye Serpil Alca Kurucu Üye Yılmaz Hurma https://gundembuca.com/demokrat-parti-buca-ilce-baskani-tarkan-asilmaz-oldu.html Read the full article
0 notes
Text

Bir ömür yalnızlıklar çarptı yüzüme. Herkesin yalnızlığı. ... Kötü değildi. Yalnızlık soğuk olunca rüzgarı sıcaktı. Öpüşmelerin sarılmaların sevişmelerin sıcaklığı.
O durumlarda aşktan yalnızlığımızı öldürmesini beklemiyorduk, bu konuda umutsuzduk ama hiç olmazsa unutturmasını bekliyorduk. O olsun ve onun olduğu yerde yalnızlık olmasın istiyorduk.
Bir olalım. Bütün olalım. O zaman yalnızlıktan daha güçlü oluruz diyorduk.
Çünkü biz karanlıkta ve sessizlikte çok amatör bir kuşağız. Karanlığın ve sessizliğin ustaları öldüler bir bir. Hayatımızdan çekildiler. Onlar yalnızlığı bizden daha çok sevebilirdi. Biz onlardan daha zayıftık. Biz sevemiyorduk. Bu yüzden umutsuz denemeler yaparak birbirimize sığınıyorduk. Her seferinde yalnızlık galip geliyordu. Sığındığımız kalpler bir süre sonra bizi korumuyor. Yalnızlığa hiç bir şey yapamıyordu. O zaman yalnızlıktan büyük olan o kişiyi aramaya devam ediyorduk.
----
Bu gün yine kapitalizmin sevgililer günüymüş.
Biraz tumblra özel yazacağım. Belki herkese de genellenir ama burda dikkatimi çeken konular:
Sevdiğiniz insanla savaşmayın. Çok net, çok basit bir cümle.
Aşk bir savaş gibi bir dizi adı bile vardı herhalde. Bu çarpık algının bir uzantısı. Aşk, sevgi, iki kişinin birbirine gücünü kabul ettirme mücadelesi değildir, savaş değildir. Savaşıldığı anda savaşan iki kişi de kaybeder.
İşte geçmiş yıllara kıyasla bekar insan sayısında sanırım çok büyük bir fark vardır. İnsanlar evlenmiyor. Evlenmeyişlerinin tek bir sebebi yoktur tabii ama önemli nedenlerden biri işte bahsettiğim savaş mantığı.
Kim kedi köpek gibi hırlaşalım, her günüm kavga dövüşle geçsin, şu yalan dünyada huzurum kalmasın diye evlenir?
Sevginin, saygının, şefkatin, içten bir ilginin olması gereken yerde savaş gibi insanın en vahşi en acımasız en zalim olduğu bir durumun ne işi olabilir?
Sevdiğinizi varsaydığınız insana küfürler edip, aşağılayıp, onu psikolojik olarak yaralamak için elinizden geleni yapıyorsanız bu nasıl sevgi olabilir?
Bir zaman ben de böyle olumsuz - kötü davrandım ama o anda bile gerçekçiydim. Bunları yaparak karşı taraftan sevgi beklemiyordum. Nefret edilsem bile isyan bekliyordum.
---
İlahi adalet, evrensel adalet, karma vs adı ne olursa olsun dengeye inanıyorum. İnsan ne ekerse onu biçer. Gerçek budur. Bu gerçeğin "kurunun yanında yaşta yanar" şeklinde istisnaları vardır ama eninde sonunda denge durumu daha geneldir.
---
Bu gün hep deyimler tabirler geldi aklıma: "Şapkayı önüne koy düşün" diye bir tabir vardır. Google başka türlü açıklamışta benim anladığım hep şudur: İnsanın kendi hayatından, yaşanan olaylardan ders çıkarması. Kendi hayatınızdan ders alamıyorsanız hayat size hep aynı olumsuzluğu sunmaya devam edecektir.
0 notes
Text
İki Kardeşin Ölümüyle İlgili Aileyi Şoke Eden Mahkeme Kararı
İki Kardeşin Ölümüyle İlgili Aileyi Şoke Eden Karar Kızların ölümünden sonra ailenin şofben firmasına açtığı, 7 kez bilirkişi raporu alınan, 6 kez Yargıtay tarafından onaylanan davada, 14 yıl sonra icra hukuk mahkemesinin “ilama aykırı talepte bulundunuz” gerekçesiyle aileyi borçlu çıkarması, küçük kızların kemiklerini sızlattı. Bursa‘da 14 yıl önce, Gizem Beray ve İrem Sıla Yüksel adlı…
#Adalet#aile dramı#Bursa#gaz zehirlenmesi#Gizem Beray Yüksel#hukuk mücadelesi#İrem Sıla Yüksel#şofben#tazminat davası#Yargıtay
0 notes
Text
MAHMUT KAR BBC TÜRKÇE'YE KONUŞTU
10 minutes BBC Türkçe Servisi Hizb-ut Tahrir ile ilgili detaylı bir dosya haber yaptı. Haberde, Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar ile yapılan röportaja da yer verildi. Mahmut Kar, Türkiye’deki yasal süreç hakkında yaptığı açıklamalarda Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararları değerlendirdi. Çalışmalarına baktığımızda Hizb-ut Tahrir’in cumhuriyeti, demokrasiyi,…
#Adalet ve Hüküm#adil dünya#Batı Eleştirisi#G20 Zirvesi#Hak-Batıl Mücadelesi#kapitalizm eleştirisi#Küresel Sorunlar#Kur’an Kıssaları#Musa Aleyhi’s-Selam#Sâmiri#sömürü düzeni#sürdürülebilir gezegen#Sosyal Adalet#Tarih ve İbret#İslâm Hilâfet Devleti#İslâm ve Kapitalizm
0 notes
Text
Müştereklerimiz

Müştereklerimiz delik deşik kılındı. Bugün ismen yeni denilen, yepyeni bir yüzyılın eşiği içerisinde geleceğine adım attığı bildirilen bir yerde müştereklerimiz tarumar ediliyor her dönemeçte, anbean. Sınırsız, arkası kestirilemeyen bir cerahat isteminin refakatinde artık her şey olması gerekenin ötesinde bir dirençle kuşatılıyor. Bütünüyle sönümlenmesi için, adına kurgudan gerçeğe taşınan her eylemle yaşam istemi çevreleniyor. Sınırlar hep biraz daha daimi bir istemle az biraz denile denile çürümenin kılınıyor. Her şey rotası, yönünü kaybederek duraksamadan bir lincin ortasına terk ediliyor. Hakkaniyet yerle bir, eşitliğin mevzusu söz konusu değil, demokrasi lafta bile ortalarda anılmayan, hürriyet zaten alenen esarete dönüştürülmüş birer mesele kılınıyor. Yıllar yılıdır süre duran eşitlenme, adaletin ta kendisine haiz bir yerin akamete uğratılması 28 Mayıs seçimlerinden hemen sonra var edilmiş yepyeni ülke koalisyonunda o sağcı / ırkçı / siyasal islami motiflerden el bularak, yön tayin eden, memlekete hiza biçenler eliyle müştereklerin talanını da mümkün kılar.
Vilnius’ta Nato toplantısı sırasında, demokrasinin beşiği, hukukun var edildiği bir ülkeye dair sözler sarf eden baş efendinin tarifesinin her neye tekabül ettiği az çok eylediklerinin kıyısında kendiliğinden görünür kılınır. Müşterek kırımının her nasıl var edildiğinin de en köşe başlarını görmek o demokrasi bahsini açmaktan ne kadar da uzaklarda olunduğunun da ifşasıdır, sahiden sorgulayana. Demokrasi ve özgürlükten bahis açılacaksa şayet onun da tek sahibi baş efendi olduğunu göstere gelir, tek bir soru. “Görüyorum ki birinci derecede Türkiye’yi tanımıyorsun, Türkiye’nin demokrasi hak ve özgürlükler konusunda bir sıkıntısı yok. Dünyada yüzde 90’a yakın katılımla seçim yapıldığı kaç ülke var, bizim son seçim yüzde 88 ile yapıldı ve ben oradan seçildim. Hak ve özgürlükler konusunda eksik olan hiçbir şey yok.” Fazla uzaklardan değil, daha Şubat ayında yayınlanmış olan Demokrasi Endeksi raporunda Türkiye ile ilgili maddenin bir kısmı zaten bütünü tekzibe yeterlidir, aktaralım: “Türkiye, Demokrasi Endeksi'nde 2022 yılında 167 ülke arasında 103'üncü sırada yer aldı. 10 puan üzerinden yapılan değerlendirmede Norveç, 9,81ile listenin zirvesinde bulunuyor. Yunanistan ise "en kayda değer genel iyileşmeyi" gerçekleştirdi.
Türkiye'de "demokrasinin ciddi şekilde sınırlandığı" belirtilen raporda "Seçimler genellikle özgür ve adil değil, medya sansüre tabi, hukukun üstünlüğü zayıf ve yolsuzluk yaygın." şeklinde değerlendirme yapılıyor.
'Otoriter rejim' kategorisinin 6 basamak üzerinde yer alan Türkiye'nin ortalama puanı 2012'deki 5,76 seviyesinden 2022'de 1,41 puan düşerek 4,35'e geriledi.
Raporda "Bu düşüş eğilimi cumhurbaşkanının giderek artan otokratik yönetimini yansıtmaktadır." deniliyor.” Bütünüyle pervasız bir biçimde yaşam isteminin ta kendisi hedef kılınıyor. Cerahat eksik kılınmaz her güne sabit olunurken, demokrasi edimi ve tüm anlamlarıyla yaşamdaki pratiklerinin köküne kibrit suyu dökülür. Bütün bunlar aynı anda hep eş zamanlı olarak var edilir. Yönetim katının yönelimi duraksamadan bir biçimde her türlü hür iradenin önünü almak olduğu hemen her eyleminde topluca müştereklerimiz söz konusu olduğunda eylediklerinden bariz kılınır. Bir cerahat sarmalına rehin edilmiş olagelen her şeyle, hep şablon ezber edilmiş eylemsellikle birlikte o nüktedan değil de sahiden de can yakıcı demokrasinin kırımı kesintisizleştirilir. Bir ülkedeki hayat hakkını, yaşamda var olma istemini, sözünü savunabilme hürriyetini, oyuna sahip çıkıp yönetimde baskı unsuru, otoriterliğe geçit vermeme hakkını sorgusuz sualsiz yerle yeksan eder ol baş efendi ve şürekası. Bu muydu yeni ülke, bunlarla mı yeni yüzyıl, şahlanış vesaire.
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Diyarbakır'ın Lice ilçesinin Türeli kırsal mahallesine bağlı Kalkanlı mezrasında çobanlık yapan Yalavuz ailesinden dört kişi askerlerin işkencesine maruz kaldı. 3 Haziran'da yaşandığı belirtilen olay, "Uzman Çavuş Komutan Berk" adlı TikTok kullanıcısının görüntüleri sosyal medyada "intikam" ifadesiyle paylaşmasıyla ortaya çıktı.
Görüntülerde, üç kişinin ters kelepçe takılarak yere yatırıldıkları, bir kişinin ise oturmuş bir vaziyette bir askerle konuştuğu görülüyor. Yine operasyona çıkan birçok askerin de ters kelepçeli yerde uzanan kişilerin başında beklediği görüntülere yansıdı. Yere yatırılan bir kişinin “Ekmek için yatıyorum burada” dediği ve görüntü çeken askerin ise, “Allah sizi var ya…” ifadelerini kullandığı duyuluyor.
Asker İşkencesini Anlattı
Görüntülerde yer alan ve ters kelepçeli bir şekilde yere uzatılan Hanifi Yalavuz, yaşananları anlattı. Yalavuz, "Olay 3 Haziran’da yaşandı, gece hayvanların yanındaydık. 4 kişiydik. Ben ve kardeşim, amcam ve oğlu. Saat 03.20 idi, çatışma çıktı, çatışamadan sonra bizi yakaladılar ve suçladılar. ‘Sizsiniz bize sıkanlar’ dediler. Sonra yere yatırdılar, ters kelepçe yaparak işkence ettiler, hakaret ettiler. Başımıza tekmelerle vurdular" dedi.
'Çağırıp Özür Dilediler'
Şiddet gördükten sonra mahalle karakolunda ifade verdiklerini aktaran Yalavuz, şunları söyledi:
"Sabah 05.00 gibi karakoldan bırakıp, köye gönderdiler. ‘Gidin orada askerler sizi bekliyorlar’ dediler. Gittik ifade verdik bıraktılar. Ertesi gün de beni karakola çağırdılar. Bana, ‘Onlar adına özür diliyorum, bilmiyorduk. Size işkence ve hakaret etmişler, onlara gereken cezayı uygulayacağız’ dediler. Sonra beni saldılar. O görüntüde konuşan bendim, daha çok konuşmuştum, konuşmamı kesmişler. Para kazanmak için gece gündüz orada çalıştığımı söyledim. Ekmeğimiz için hayvanların yanındayız. Gece gündüz bir buçuk aya yakındır oradayız."
Müştereğin yağmalanmasına net bir örnektir işte Lice’de yaşatılan tehdit / sanal agoraya saçılan linç. Bütünüyle yaşamın normunu alt üst etmek söz konusudur. Bir de Bakur Kürdistan’ı gerçekliğini ilave ettiğimizde o cerahatli hal daha da büyük istem / şevkle aleni bir biçimde yaşama müdahaleyi kendisine hak görür. Kötülüğün en üstteki sureti temsil eliyle olağan addedilmesi sonrasında yaratılan her eylem daha beterlerini görünür kıldı. Bakur Kürdistan’ı cenahında, 2015 kent ablukaları güncesinde ortaya çıkan imgeyi, Türk’ün Gücünü gösterme hevesi bir kere daha bir yaşama müdahale etmeyi olağan addeder. Bunu uygulamaktan çekinmez. Sosyal medyada kendi namı ile paylaşabilmeyi var eder. Kürd anlattığında yalan, dolan, inkar edilenlerin Türk’ün vizöründe kendi kendiliğinden kanıtlanması dışında ortada bir hak gasbı vardır. Yaşama müdahale, hemen her yurttaşı terörist ilan edebilme cüreti. Dahası kötülüğü bir norma dönüştürüp, her -x- için kullanıla gelen terörist, hain, mihrak yakıştırmasının, lince davetin bir kere daha ama son kez değil karşılık bulması mesele değil midir sahiden?
Devam edelim Mezopotamya Ajansından : “Riha’nın Wêranşar ilçesinde Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi’nin (DEDAŞ) uyguladığı elektrik kesintilerini protesto eden en az 20 çiftçi askerler tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Elektriklerin kesik olmasından kaynaklı ekinlerini sulayamayan çiftçiler Riha - Mêrdîn kara yolunu taşlar ile trafiğe kapattı. Kapanan yol nedeniyle uzun araç kuyruğu oluştu.
Olay yerine gelen asker, çiftçilere saldırdı. Askerlerin saldırısını telefon ile kayıt altına alan yurttaşların da içinde yer aldığı en az 20 çiftçi gözaltına alındı. Gözaltı işlemlerinden sonra çiftçilerin yol kenarında kalan traktörlerine de el konuldu. Askerlerin müdahalesi sonucu yolun kenarında bulunan tarlalarda yer alan anızla alev aldı.
Çiftçiler Eylemde
Aynı saatlerde çiftçiler kenttin bir diğer noktası olan Wêranşar-Sêwereg arasında yer alan Karakeçi Karayolunu trafiğe kapatarak DEDAŞ’ı protesto etti. Ellerinde dövizler ve sloganlarla DEDAŞ'ı protesto eden çiftçiler, elektrik kesintilerinin son bulmasını ve sorunların çözülmesini istedi. Bir süre yolu taşlar ile trafiğe kapatan çiftçiler, sorunların çözülmemesi durumunda eylemlerine devam edeceklerini belirterek yolu tekrardan trafiğe açtı.”
Bütünüyle müdahaleden kastın her neye tekabül ettiği nasıl bir ülkeye dönüşüldüğünü tek bir kerede anlatan nice haber eklenebilir. Riha’dan çıkagelen şiddetin artık gündelik bir hal, bir itiraz karşısında dahi kullanılmasındaki cürettir. Devlet erkanının, kurumlarının birer birer hiç addettiği seçilmişler yerine kayyımların idaresi altına terk edilmiş yönetim anlayışlarının, içleri çoktan söğüşlenmiş kurumların aralıksız zulme devam ettikleri bir zeminin inşasında kaçıncı etaptır mesela elektrik kesintilerine itiraza gözaltı ile yanıt vermek. Tümüyle, doğrudan bir hayat istemi, oradaki eksiklikleri sormak, akabinde bir sözleşme ile temin edilen elektrik gibi ulaşılması problem olmaması gereken ama bizler gibi üçüncü dünya ülkelerinde marsa seyahat kıvamına dönüştürülmüş olagelen ticaretin hangi boyutu düzeltilecektir her nasıl? Hiçbir surette yaraları onarmayı düşünmeyen bizatihi onları yerle bir etmeyi, çözümsüz kılmayı amaç edinen bir coğrafyada hayatın hakkı ne olur, olacaktır, olmuştur, düşündünüz mü?
Bianet’ten aktaralım: “Anayasa Mahkemesi'nin Cumartesi Anneleri/İnsanlarının eyleminin yasaklanmasına ilişkin verdiği "ihlal kararı"na rağmen polis yine açıklamaya müdahale etti.
Eylemlerinin 955. haftasında karanfillerle İstiklal Caddesi'ne çıkan Cumartesi Anneler/İnsanları, meydandaki polis bariyerlerinin önünde ablukaya alındı. Cumartesi Anneler/İnsanları Galatasaray Meydanı'na erişemeden, Meşrutiyet Caddesi girişinde engellenerek gözaltına alındı.
Öte yandan PİRHA muhabiri de (Dilan Şimşek) kelepçelenerek gözaltına alındı.
Gözaltına alınan arasında Hanife Yıldız, İrfan Bilgin, Mikail Kırbayır, Besna Tosun, Ali Tosun, Hasan Karakoç, Gülseren Yoleri, İsmail Yücel, Davut Arslan, Cihan Kaplan, Cüneyt Yılmaz, Maside Ocak, Leman Yurtsever, Hatice Onaran ve Dilan Şimşek'in de olduğu kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
Gözaltılara ilişkin Cumartesi Anneleri/İnsanları "Sesimiz insanın zulme, zorbalığa karşı itirazıdır, susmayacağız," dedi.
Ne olmuştu?
İstanbul Beyoğlu Kaymakamlığı 25 Ağustos 2018'de yapılan Cumartesi Anneleri'nin 700. buluşmasını 'herhangi bir bildirimde bulunulmadığı' gerekçesiyle yasakladı.
Galatasaray Meydanı'nda toplanan Cumartesi Anneleri'ne saldıran polis 23 kişiyi gözaltına aldı. Ardından 46 kişiye "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" suçlamasıyla dava açıldı.
1995'te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın ablası Maside Ocak, darp edilerek gözaltına alınanlar arasındaydı. 82 yaşındaki annesi Emine Ocak da polis şiddetine maruz kaldı.
Maside Ocak, kolluk görevlileri ve amiri hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak Başsavcılık 'soruşturmaya yer olmadığına' karar vermesi üzerine başvurduğu İstanbul Sulh Ceza Hakimliği de itirazı kesin olarak reddedince Ocak dosyayı AYM'ye taşıdı.
Yüksek mahkeme, şubat ayında verdiği kararda Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen "toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal" edildiğine hükmetti.
Maside Ocak'a 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.”
Üç aydan uzunca bir süredir işkence İstanbul Galatasaray Meydanında, ona çıkan hemen tüm sokaklarda var edilir. 2018 yılındaki 700. hafta buluşması sonrasında çıka gelen her hafta bir kere daha sessizce yaralarının akıbetini sual eden insanlara zulüm reva görülür. Kaybedenlerin, kamu önünde ifşası, kayıp edilenlerin muamma konulan akıbetlerine dair belki bir bilgi kırıntısı, bir iz bulunabilir umuduyla yola çıkılan bir direniş hattını, sorguyu alt edebilmek için insanın aklının almayacağı zorbalıklar var edilir. Köşe bucak insanların etrafı kuşatılır. Meydana çıkan yollar kapatılır. Galatasaray Meydanının karakteristik hali olagelen kırmızı karanfillerin oradaki varlığı suç ilan edilir. Cumartesi anneleri, insanları eliyle kotarılmış olan itiraz hakkının yeni ülkede geçersiz kılındığı ima olunur. Temel bir hak olagelen adalet talebi hiç edilir. İnsan Hakları Derneğinin başkanı da dahil üyeleri, gerektiğinde avukat, gerektiğinde gazeteci, gerektiğinde sıradan bu tabloya itirazını sunmak isteyen herhangi bir insan / sıradan öylece insan gözaltına alınır, saatlerce. Hiç bitimsiz bir bekleme, sorgulama sürecini hayatlarının her anında var etmiş, kayıplarına dair sessizce ama kamunun sessizliğini de bozarak bunca kuşatmaya rağmen ses veren, sorgulayan insanlara reva görülenler bir müşterek krizi değilse nedir? Anayasa mahkemesi kararlarının tanınmadığı, zorbalığı halef-selef bakan değişimleri sonrasında artık bir kademe daha üste taşındığı, her haftanın işkenceyle, kelepçelenerek sonlandığı bir zeminde nedir ki adalet, kim verir ki bunca can kırığının hesabını?
Müştereklerimiz delik deşik kılındı. Her gün bir öncesini aşan nice sınavla kuşatılıyor iş bu güncellik. Tarumar eden devletli aklının suna geldiği her şey salt yıkım kılınıyor hal, behemehal. Var edilen her eşik başka bir çıkmazı bina ediyor. Bütünüyle normatif yerle yeksan edilirken, hak, hukuk, adalet tahayyülleri çöp kılınıyor. Demokrasinin lafta dahi olsa savunulmasının önü ardı muktedir eliyle kesiliyor. Sözden eyleme geçen her kimse onun karşısında zorbalığını dikte eden, var eden, dayatan bir ezici iktidar hegemonyasına koşar adım gidiyor ülke. Yirmi bir yıllık iktidar deneyiminin, bir denetim, gözetim, açık ve eksiksiz bir tahakküme imkan sağlamasının yolunda ilerlerken muktedir cürümlerinin görünürlüğüne kafayı takmıyor, bunları da sineye çekersiniz nasılsa buyuruyor. Bir yanda 15 temmuz kalkışmasına dair tutarsız yayınlar, yanıt verilemeyen sualler var edilirken her durumda demokratik ülke nidaları, bölünmeyecek bir millet imgesinden bahisler açılıyor. Gel gelelim daha cümle tamamlanmadan bir başka cürme yol açılıyor. Yaşamdaki ortaklık halinin, müşterek olanın imhasına devam olunuyor. Bunca demokrasi, bu kadar hak, hukuk denilirken zorbalık müessesi, madun siyasetin, müesses nizamına eklenmeyen insanlara reva görülüyor. Hak biliniyor, esas zulmetme bundan sonra çıka geliyor. Bir fasit döngü ki ne başı belli, ne nerede durulacağına dair tek bir emare. Müştereklerimizin, gerisin geriye artık kurtarılamayacak kadar derdest edildiği yerin her nere yenidir, neyin nesidir şahlanan ülke? Bütünüyle bütün haklar, verili / yazılı dahi bütün pratiklerin çarçur edildiği, duraksamadan lince terk edildiği bir zeminde demokrasi kenar süsüdür. Artık bu haldedir, bu mudur yeni ülke? Bir hiçliğin, hak gasbının, nedensiz değil illa bir sebebe bağlanan linçlerin, kötülüğün bitimsiz kötülüğün, adaletsizliğin çokça adaletsizliğin olduğu yerde yeni ülke necidir, ne iş görür! İlginize...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: 25 Ağustos 2018 Cumartesi Anneleri / İnsanları – Yasin AKGÜL – AFP – Tıme Of Israel
#meram#arzihal#demokrasi#müştereklerimiz#söz hakkı#demokrasiye ne oldu#hak mücadelesi#adalet#özgürlük#hürriyet#yol nereye?#başka türkiye vardır#baş amir#kötülük sarmalı#karanlık günce#siyasa#madun siyaset#yol#yordam#şiddet#kolluk şiddeti#kör karanlık#yıldırı#bakur kürdistan#adaletsizlik#cürüm#çürüme#terör#devlet nedir?#yaşamsal
0 notes
Text
İzmir Sınırsız Escort - Sınırsız Escort Bayan
İzmir Sınırsız Escort, kendi sınırlarını aşmayı, toplumda kendilerine yer edinmeyi ve dünya çapında iz bırakmayı başaran kadınlardır. Her birinin hikâyesi benzersiz, her birinin başarısı ise topluma ilham verici bir nitelik taşır. Sınırsız bayanlar, sadece kişisel hayallerini gerçeğe dönüştürmekle kalmaz, aynı zamanda çevrelerinde de pozitif bir değişim yaratırlar. Bu yazıda, sınırsız bayanların hayata bakış açılarını, güçlü duruşlarını ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirme yolundaki katkılarını keşfedeceğiz.
İzmir Sınırsız Escort Bayanlar: Güçlü, Cesur ve İlham Verici
İzmir Sınırsız Escort Sınırsız bayanlar, yalnızca kendi hayatlarını değil, çevrelerini de dönüştüren bireylerdir. Onlar, hayatta karşılaştıkları engellere rağmen hedeflerinden asla vazgeçmeyen ve her zaman ilerlemeyi başaran kadındırlar. Kendilerine güvenleri, hayal kurmaları ve bu hayalleri gerçeğe dönüştürmek için harcadıkları çaba, onları sınırsız yapan unsurların başında gelir.
Hayatta başarılı olmak için, bazen risk almak ve konfor alanından çıkmak gerekir. Sınırsız bayanlar, genellikle bu adımları atabilen kadınlardır. Toplumda, iş dünyasında ya da herhangi bir alanda karşılarına çıkan zorlukları, cesaret ve azimle aşar, sonunda başarıya ulaşırlar. Her bir sınırsız bayan, farklı bir yaşam mücadelesinin içinde olsa da, hepsinin ortak bir özelliği vardır: hiçbir şeyin onları durduramayacağına olan inançları.
Sınırsız Bayanların Toplumsal Katkıları
Bir toplumun gelişimi, her bireyin katkısı ile mümkündür. Sınırsız bayanlar, toplumlarının geleceğine yön veren kadınlardır. Eğitim, sağlık, sanat, iş dünyası ve sosyal adalet gibi alanlarda topluma yaptıkları katkılar, sadece kişisel başarılarının ötesine geçer. Genç yaşlarda, zorlu koşullarda bile başarılı olmayı başaran kadınlar, toplumsal eşitsizliklerle mücadele ederken, aynı zamanda çevrelerine de ilham verirler.
Sınırsız bayanlar, sadece kariyerlerinde başarılı olmakla kalmazlar, aynı zamanda toplumlarındaki diğer kadınlara da yol gösterirler. Kadın hakları savunuculuğu, eşitlik mücadelesi ve sosyal sorumluluk projeleri gibi alanlarda aktif bir şekilde yer alırlar. Her bir başarıları, diğer kadınların da hayallerini kurmalarını ve bu hayalleri gerçekleştirmelerini sağlar.
Kendi Kimliğini Keşfetmek ve İfade Etmek
İzmir Sınırsız Escort bayanlar, sadece fiziksel ya da dışsal başarılarıyla değil, içsel dünyaları ve kendilerini keşfetme süreçleriyle de dikkat çekerler. Kendilerini doğru şekilde ifade edebilmek, onların güçlerini ortaya koymalarına yardımcı olur. Birçok sınırsız bayan, hayatta ne yapmak istediklerine karar verene kadar farklı alanlarda deneyimler yaşar. Kendilerini keşfetme yolculukları, onlara yalnızca kariyer anlamında değil, duygusal ve zihinsel açıdan da büyük bir olgunluk kazandırır.
Kendi kimliklerini bulmak, bireysel özgürlüklerinin farkına varmak, sınırsız bayanlar için önemlidir. Bu süreç, her birinin hayatına farklı bir renk katar. Kendilerini ifade etmenin en güçlü yollarından biri de sanattır. Müzik, edebiyat, resim ya da dans gibi sanat dallarında kendilerini keşfeden bayanlar, sadece başkalarına ilham vermekle kalmaz, aynı zamanda kendi iç dünyalarındaki güçlerini de dışa vururlar.
Eğitim ve Kişisel Gelişim: Sınırsız Bayanların Anahtarı
Sınırsız bayanlar, eğitim ve kişisel gelişim yolculuklarında hiçbir engel tanımazlar. Hayatta karşılarına çıkan zorluklara rağmen, kendilerini sürekli olarak geliştirir ve yenilikçi bakış açılarıyla dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye çalışırlar. Eğitim, onlara sadece bilgi değil, aynı zamanda özgür düşünme yeteneği kazandırır. Bu da onların, her alanda kendilerini daha güçlü bir şekilde ifade etmelerine olanak tanır.
Birçok sınırsız bayan, sadece eğitim almakla kalmaz, aynı zamanda başkalarına da öğreterek topluma katkı sağlar. Öğretmenlik, mentorluk ya da liderlik gibi pozisyonlarda, sahip oldukları bilgi ve deneyimi başkalarıyla paylaşarak, insanların hayatlarında fark yaratırlar. Toplumda, kadınların eğitimi konusunda farkındalık yaratmak ve kadınları daha fazla eğitime teşvik etmek, sınırsız bayanların en önemli misyonlarından biridir.
Girişimcilik ve İş Dünyasında Kadınların Yükselişi
Sınırsız bayanların iş dünyasında kazandıkları başarılar da dikkat çekicidir. Birçok kadın, kendi işini kurarak girişimcilik dünyasında sağlam adımlarla ilerlemeyi başarmıştır. Teknoloji, finans, moda, sağlık ve pek çok sektörde, kadın girişimciler, kendi işlerini kurarak, sadece kendilerini değil, başkalarını da istihdam eden güçlü liderler olmuşlardır.
Girişimcilik, risk almak ve yenilikçi düşünmek gerektirir. Sınırsız bayanlar, tam da bu noktada devreye girerler. Kendi işlerini kurarken, toplumsal kalıpları aşarak, farklılıklarını yaratıcı bir şekilde kullanır ve bu farklılıkları başarılı bir iş modeline dönüştürürler. Kadınların iş dünyasında daha fazla yer alması, sadece ekonomik kalkınmaya katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal eşitlik için de önemli bir adımdır.
Psikolojik Güç ve Duygusal Zeka
Sınırsız bayanlar, aynı zamanda duygusal zekâları ve psikolojik dayanıklılıklarıyla da öne çıkarlar. Hayat, her zaman düz bir yolculuk değildir. Zorluklar, kayıplar, hüzünler ve başarısızlıklar, herkesin karşılaştığı deneyimlerdir. Ancak sınırsız bayanlar, bu tür engelleri aşmak konusunda büyük bir dayanıklılığa sahiptirler. Bu güç, onlara sadece hayatta ilerleme fırsatı vermez, aynı zamanda başkalarına da duygusal açıdan destek olurlar.
Kendine güven, sağlıklı sınırlar koyma ve duygusal olarak sağlıklı kalabilme yeteneği, sınırsız bayanların hayatında önemli bir yer tutar. Onlar, sadece fiziksel değil, duygusal anlamda da güçlüdürler. Bu, onları daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmeye teşvik eder ve başkalarına da pozitif bir etki yaratır.
İzmir Sınırsız Escort
İzmir Sınırsız Escort, hayatta karşılarına çıkan her türlü zorluğu aşarak, kendi potansiyellerini sonuna kadar keşfeden, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi hedefleyen güçlü kadınlardır. Onlar, toplumsal kalıpları aşar, eğitimde, iş dünyasında, sanatta ve birçok alanda başarılı olurken, aynı zamanda başkalarına ilham vermeyi de ihmal etmezler. Sınırsız bayanlar, toplumların en büyük güç kaynaklarından biridir ve bu gücü, sadece kendi hayatlarında değil, çevrelerinde de pozitif bir değişim yaratmak için kullanırlar. Hem kendilerine hem de topluma katkı sağlayan bu İzmir Sınırsız Escort Kadınlar, geleceğin şekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
0 notes