#Yu Nan
Explore tagged Tumblr posts
kdram-chjh · 4 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Cdrama: Zang Hai Zhuan (2024?)
ENGSUB 【藏海传 Zang Hai Zhuan】 杀青特辑:全阵容官宣!郑晓龙执导现场曝光, 肖战张婧仪新造型亮相 | 肖战/张婧仪/周奇/黄觉 | 古装 奇幻 | 优酷 YOUKU
Watch this video on Youtube: https://www.youtube.com/watch?v=_WLsPr1ociU
Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
itsjohnjohn1 · 2 years ago
Note
Who are your top celebrity crushes who names begin with Y?
Yvonne Strahovski
Tumblr media Tumblr media
Yara Shahidi
Tumblr media Tumblr media
Yu Nan
Tumblr media Tumblr media
Yung Miami
Tumblr media Tumblr media
Yunjin Kim
Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
chineseredcarpet · 10 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Yu Nan for Vanguard
1 note · View note
bloodyfries · 1 month ago
Text
For the past two months I have been explaining the plot of TGCF (or as he calls it: "the gay man lore™") to a friend of mine. I have heavily condensed the plot and we are still not done. Though I would like to tell you all the alternate names he has come up with
Xie Lian = Jay Leno
Hua Cheng = Little red ridding hood
San Lang = Little red vibing hood
Hong Hong-er = kys kid
Wu‌ ‌Ming = gaster the royal scientists
Feng Xin = thing one
Mu Qing = thing two
Nan Feng = thing three
Fu Yao = Thing four
Qi‌ ‌Ying‌ = autism god
Yin Yu = low tier god
Lang‌ ‌Qianqiu‌ = headband guy
Pei Ming = womanizer
Yushi Huang = Susie Deltarune
Lang‌ ‌Ying = Springtrap
Ban Yu = specific girl
Pei Lang = specific boy
Shi Qingxuan = Scott the woz
Shi‌ ‌Wudu‌ = don't lose your head wudu
Black water = Black water
Qi‌ ‌Rong = pac man
Gu‌ ‌Zi = mochi
Jun Wu = Jesus
Ling Wen = female Shakespeare
Mei‌ ‌Nian‌ ‌Qing= Doc Lewis (punch-out)
59 notes · View notes
movielosophy · 1 month ago
Text
Tumblr media Tumblr media
The First Shot | The squad.
57 notes · View notes
amezhu · 2 months ago
Text
Heaven Official's Blessing ▪︎ Hurdacı Ölümsüz Ve Kızıl Cübbeli Hayalet hakkındaki halk hikayesi
"Orta dünyada şöyle derler, bir zamanlar hurdacı bir ölümsüz varmış.
Ona Hurdacı ölümsüz deseler de bu ölümsüzün kutsadığı hurda toplayıcılar değildi, ölümlüler diyarının huzuruydu. Çünkü aynı zamanda o en güçlü savaş tanrısıydı.
O'nun yenemeyeceği hiçbir kötülük, öldüremeyeceği hiçbir hayalet yoktur. O, dünyayı yok edecek güce sahip olsa da çiçeğe değer verecek yürekten yoksun değildi.
Ancak bir tanrıya ibadet etmek için birtakım kurallar ve tabular vardır. Eğer biri bu ölümsüze tapılan bir tapınağa uğrarsa asla öylesine gelişigüzel secde edilmemelidir.
Ancak bu hurdacı ölümsüzün özel bir yapısı var ve şanssızlığı çağırır. İnanmıyor musun? Bir zar hazırla, ölümsüzün ilahi heykelinin elini ovalayıp zar at, gel gör ki şansın kesinlikle en kötüsü olacak.
Yani, bu Hurdacı ölümsüzün tozlu beyaz heykeline dua eden bir kişi ne kadar çok dua ederse heykelin o kadar çok kötü şans getirebileceğini söylenir. Suyun bile dişlerin arasına sıkışabileceği noktadan Taocu cübbe giyerken hayaletleri görmeye kadar."
.
"Orta dünyada bir de şundan bahsedilir, öyle bir Kızıl Cübbeli Hayalet Kral varmış ki.
Her ne kadar bu Hayalet Kral'ın insan dışı bir varlık olduğu düşünülse de muazzam sayıda inananlara sahipti. Kendi meskenlerinde Hayalet Kral’ın türbesini gizlice kuranlar sıklıkla bulunur, gündüz ve gece ibadet edip iyi şans için dua ederlerdi.
Bunun nedeni, yalnızca bu Hayalet Kral’ın yenilmez olması değil, görünüşe göre tek bir yenilgiyi bile tatmamıştı ve şansı kıyaslanabilir derecede güçlüydü.
İnanmıyor musun? Zarları atmadan önce onun önünde secdeye kapan. Eğer sana yardım etmeyi isterse o zaman bir sonraki atışınız kesinlikle olağanüstü olacak.
Ancak hayaletler tanrılar gibi değil yani doğal olarak daha fazla tabular var. Hayalet kral çok güçlü olsa da kişiliği tuhaf ve aşırıdır.
Eğer mutluysa sen dua etmesen bile sana yardım edecektir; eğer mutsuzsa sen bin altın versen bile geri çevirir; eğer aşırı mutsuzsa kim bilir belki bir gün canını bile alabilir.
Yani aynı mantıkla, saygınızı göstermek en iyisi ama yine de uzak durun."
.
"Ancak eğer insanlar hem bu tanrının hem de bu hayaletin ilahi heykellerine beraber ibadet ederse işte o zaman bir mucize olur.
O Kızıl Cübbeli Hayalet Kral, Hurdacı Ölümsüz'ü saran tüm talihsizlikleri kovacak ve onun gerçek görünüşünü ortaya çıkarmasına izin verecek.
İnsanlar bunu şok edici bir şekilde keşfedecekler, görünüşe göre o Hurdacı ölümsüzün rengi tozlu bir beyaz değil, parıl parıl parlayan altın rengiymiş."
.
"Efsaneler genellikle gerçeklere dayanır. Ancak bu masal muhtemelen çok çok uzun zaman önce belki de sekiz yüz yıl öncesinden başlayarak anlatılması bile gerekebilirdi ve bunu anlatmak çok çok uzun bir hikaye olurdu. İnsanlar dinleme sabrına sahip olmayabilir.
Ancak kesin olan şu ki her ikisinin de en güçlü güçlerini sergilemesine sahip olmak için ikisine birlikte tapınılmalıdır.
Bu şekilde kişi iki kat servet ve iki kat yenilmezlik elde edebilir.
Cennetin kutsamasıyla, hiçbir yol çıkmaz değildir."
"天官赐福 百无禁忌"
Tumblr media
38 notes · View notes
worstloki · 5 months ago
Text
Calamity Mu Qing this and calamity Xie Lian that. Have you considered Feng Xin as a ghost?? He'd be out there looking for Xie Lian. He would know that's what Hua Cheng is doing too. It'd be the most competitive 2 supreme ghost race of which of them can find Xie Lian first and it would last for 800 years...
62 notes · View notes
nature-and-culture · 4 months ago
Text
Tumblr media
Xiao Nan Yu by Karoline Kuras
43 notes · View notes
symphonyofsilence · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Noble Jie, the bridge builder, the relationship expert, the communication queen.
87 notes · View notes
cherizsaw · 1 month ago
Text
do we have any creative tgcf ship names other than beefleaf and shuangshui
i came up with some for funsies
quanyin: sunspade OR moonmane OR goldghost
peishui: northsea
junmei: the best i can come up with is maskfortune or fallenplum pls
fengqing: broombow/bowbroom OR lightsaber LOL
banyue/pei xiu (what even is their ship name): desertstar… picklestar
14 notes · View notes
save-the-data · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Tiger and Crane | S01E01
Chinese Drama - 2023, 36 episodes
69 notes · View notes
chineseredcarpet · 11 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Yu Nan for NY-STYLE
0 notes
kdram-chjh · 3 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Cdrama: The Unexpected Marriage (2024)
Gifs of Intro of cdrama "The Unexpected Marriage"
ENG SUB 【拂玉鞍 The Unexpected Marriage】 EP01 刘长生遇难被吕敬救下,吕敬巧妙化解刘长生的“刁难”(漆昱辰、吴俊霆)
Watch this video on Youtube: https://www.youtube.com/watch?v=JrKjbUIWkaA
Tumblr media
10 notes · View notes
thatguymaurille · 2 years ago
Text
Tumblr media
219 notes · View notes
movielosophy · 25 days ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
The First Shot | Working family
45 notes · View notes
amezhu · 2 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
243. BÖLÜM - Lordumun çiçek için çektiği acı ; benim Lordum için çektiğim acı -
Xie Lian inciyi bir kenara koydu ve baktı.‌ ‌Birkaç cennet mensubu da kaba, dev kulübeden çıktı, “Neler oluyor General Nan Yang?”
Ardından Feng Xin’in seslendiğini duydular, “BAKIN KİMİ YAKALADIM!”
Ormanın dışına çıktı, elinde siyah giyimli bir bireyle hızla yukarı çıktı, tüm cennet mensupları şaşırmıştı, “LİNG WEN!”
Feng Xin’in ellerinde yakalanmış olan sahiden de Ling Wen’di. Feng Xin Xie Lian’a döndü, “Tıpkı şüphelendiğin gibi Ling Wen brokarlı ölümsüzü çalmaya geldi!”
Lanetli zincirleri çıkarttıktan sonra Xie Lian’ın güçleri patlayıcı bir şekilde arttı ve öyle bir noktaya geldi ki hemen hemen Jun Wu’yla eşitti bu yüzden brokarlı ölümsüz ona bir şey yapamazdı. Ling Wen Hua Cheng tarafından bir daruma bebeğe dönüştürülmüş ve büyük savaş sırasında kaybolmuştu. Zaman dolduğunda, kişinin üzerindeki büyü otomatik olarak serbest kalırdı bu yüzden hiçbir yerde bulunamadı. Ancak Xie Lian büyük olasılıkla brokarlı ölümsüzü çalmaya geleceğini düşündü bu yüzden o da o cüppeleri çıkardı ve Hayalet Şehirden bu denilenlerin yayılmasını istedi. Ve elbette Ling Wen oltaya geldi.
Ling Wen bir kaçak olarak tutuklanıp konferans salonuna götürüldüğünde bile hâlâ paniğe kapılmış gibi görünmüyordu. Pei Ming içeri girdiği anda onun omuzlarına bastırdı ve önündeki bir sandalyeye oturdu, Karanlık bir sesle uyararak “Sonunda seni bulduk! Ling Wen, günahlarının bedelini ödemelisin.” dedi.
“…”
Düzinelerce cennet mensubu da onun etrafına geldi, hepsinin gözleri aç kurt ve kaplanlar, ifadeleri tamamen vahşi bir şekilde aç ve susuz gibiydi. Ancak o zaman Ling Wen biraz endişe hissetti, “…ne planlıyorsunuz?”
GÜM! Yetişkin bir adam boyuna yakın rapor ve parşömen yığını önüne atıldı, o kadar ağırdı ki masa ve sandalyeler bile sarsıldı. Pei Ming PA! Ve tüm parşömenleri tokatladı, “Bunlar, bunlara iyi bak.”
“…”
Ling Wen rahat bir nefes almış gibi göründü, sonra açıklanamaz bir şekilde şaşkına döndüğünü hissetti. Ancak beklenmedik şekilde nefesi tamamen dışarı çıkmadan önce başka bir raund daha vardı GÜMGÜMGÜMGÜMGÜMGÜM!
Bir düzenine ‘güm’lemeden sonra bir insandan daha uzun düzinelerce belge ve rapor yığını da yere çakılmıştı ve etrafı yoğun bir şekilde çevrelenmişti.
Bu düzinelerce cennet mensubu, bu yığınların çatlakları arasında gevezelik ediyordu, “Günlerdir seni bekliyoruz! Acele et ve şunları halletmeye yardım et!”
“Şunlara da bir bak.”
“Eksik dosyaları doldurmayı unutma.”
“Bir saat içinde halletsen iyi olur!”…
Ling Wen; “…”
Bir gece ve günden sonra Ling Wen nihayet geçici konferans salonundan serbest bırakıldı.
Zorlu bir savaşla geçen bir gün ve gecenin ardından parşömenlerin ve raporların tüm karmaşıklığı halledildi, her biri düzenli ve temiz bir şekilde kategorize edildi. Cennet mensupları neşelendi ve ikinci bir kontrol için hesapları alıp saraylarına gittiler. Diğer taraftan Ling Wen’in yüzü mavi ve çelik gibiydi, bir süreliğine giden göz altındaki karartılar geri dönmüştü.
Diğer tarafta herkes iki kez kontrol etmeyi bitirdi ve hepsi çok sevindi ve Pei Ming'i övdü, “Kesinlikle en verimli olan Asil Jie'dir! Artık her şey eşleşiyor!”
“Netleşti! ‌Lord‌ ‌Ling‌ ‌Wen çok teşekkür ederim!”
Suçlu olarak Ling Wen, cennet mensuplarından oluşan kalabalığın övgüleri arasında kibarca kıkırdadı, “Bir şey değil, bir şey değil.”
Bunu görünce, salondaki tüm göksel yetkililer hâlâ bir karmaşa içindeydiler ama hesaplarını doldurmadılar, artık hareketsiz oturamadılar ve Ling Wen’in etrafına doluştular, “Um, aslında, Lorduma vermeyi unuttuğun birkaç kitap var ve belki bunlara da bir bakarsın diye düşünüyorum…”
Ling Wen, “…”
Xie Lian geçici konferans salonunun dışında çömelmiş buharda pişmiş çörek yiyordu, bitirdikten sonra ellerini çırptı ve sonunda Ling Wen'i acıdan kurtardı, “Millet, bunu daha sonra halledelim. Önce Ling Wen’e nefes alması için izin verelim.”
Daha önceden o konuştuğunda önemseyen kimse olmazdı ama artık durumlar aynı değildi. Birkaç kişi cevapladı, “Ekselansları haklı.” Ve daha fazla konuşmaya cesaret edemedi.
Ling Wen sandalyesine oturdu, bir eliyle alnını kapattı, gözleri kapalıydı, diğer cennet mensuplarının çıkmasını bekledi. Ancak konferans salonu boşaltıldıktan sonra Xie Lian'a döndü, “Tebrikler, hıı, ekselansları, ruhsal gücünüz geri dönmüş. Ne kadar iyi bir strateji, Hayaletler bile sizin inananınız, emirlerinize itaat ediyor, ne kadar da hayal edilemez.”
“Onlar benim inananım değil.” Dedi Xie Lian, “Sadece hayalet şehirden arkadaşlar. Yardım etmelerini istemiştim.”
Ling Wen başını salladı, yüzü anlayışla doluydu. Bir süre sonra Xie Lian konuştu, “Ling Wen, sana sormak istediğim bir şey var.”
“Ekselansları, buyurun.” dedi Ling Wen.
“San Lang, yani Hua Chengzhu.” Diye başladı Xie Lian, “Senin brokarlı ölümsüzünü giymişti ama onun üzerinde işe yaramadı, neden biliyor musun?”             
“Yani soru bu.” Dedi Ling Wen, “Ekselanslarının çoktan bildiğini sanıyordum?”
Xie Lian gözlerini kırptı, “Söyler misin?”
Ling Wen kollarını düzeltti ve dengede oturdu, “Ekselansları, brokarlı ölümsüz efsanesini duydunuz değil mi?”
“Duydum.” Diye cevapladı Xie Lian, “Sen kendin dövdün.”
“Öyle diyebilirsin.” Dedi Ling Wen, “Her ne kadar bu cübbe üzerinde biriken kırgınlığın onu canavara dönüştüreceğini hiç düşünmemiş olsam da, ama Xu Li Krallığı'nın yıkımını hızlandırmak için Bai Jing'i öldürdüm, bu yanlış değil.”
Xie‌ ‌Lian‌ ‌dikkatle dinledi.‌ ‌Ling‌ ‌Wen‌ ‌devam etti, “Bu cüppe, ölümlüler diyarında turlar atarak sayısız elden ele geçti, sayısız kişi onu ele geçirdikten sonra onu cinayet, katliam, kandırmak için kullanmayı seçti. Bu aynı zamanda kırgınlığının bir kısmını da ortadan kaldırabilirdi ama Bai Jing öyle biri değil.”
“O insanlar tarafından kullanılmaktan hoşlanmıyordu, onlardan nefret ediyordu. Bu nedenle, ne zaman kendisine benzer kullanıcılarla ve cübbe verilen seçilmiş insanlarla tanışsa kırgınlığı heyecanlanmaz, bunun yerine sevinirdi.”
“Kullananlar ve alıcılar peki?” diye sordu Xie Lian.
Ling Wen cevapladı, “Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur’a brokarlı ölümsüzü giydirdiniz değil mi, ama kalbinizde tek bir kötü niyet izi veya öldürme arzusu yoktu; ona tüm benliğinizle güvendiniz; ve Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur, cübbe size geldiğinde o da aynıydı, hayır, aslında çok daha fazlasıydı –onu gerçekten Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur ile aynı hizaya getiren şey şuydu ki, brokarlı ölümsüzü giyip giymemesi onun için hiçbir şey fark etmezdi, dediğiniz her şeyi tereddüt olmadan anında yapardı. Sizin için ölmek de dahil.”
“…”
“Bu aynı zamanda yanınızdaki çocuğun o sırada Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur olduğunu nasıl tahmin ettiğimi de gösteriyordu.” Dedi Ling Wen, “Her ne kadar ikiniz arasındaki ilişkiler hakkında pek fazla şey bilmesem de ama sanırım bunun gibi olabilecek başka biri yoktu.”
“O neden?”
Ling Wen elini kaldırdı ve işaret etti, “Ekselansları, boynunuzdaki nedir?”
Xie Lian şaşırmıştı ve bilinçsizce onu avcuna almak için elini hareket ettirdi.
Ling Wen konuştu, "Daha önce buna benzer şeyler görmüştüm, sevgililerine küllerini hediye eden eşi benzeri olmayan hayaletler.”
Ling Wen'in Sarayı'ndan sayısız tomar ve rapor geçmişti yani böyle bir şeyi daha önce görmüş olması garip değildi. Ama doğruyu söylemek gerekirse Xie Lian bunu kendisi tahmin etmişti.
Ama Ling Wen'in yüksek sesle bunu söylediğini duyunca, o kristali hâlâ sıkı sıkıyordu.
“Bu gerçekten nadir bir eşya.” Dedi Ling Wen, “Ama bu yüzden çok güzel, çoğu zaman trajediyle bitiyor, dolayısıyla benim bu konudaki izlenimim daha güçlü.”
“Çoğu zaman trajediyle sonuçlanıyor derken neyi kastediyorsun?” diye sordu Xie Lian.
“Kara sevdaya sahip olmak ve hayatınıza bağlı nesneleri başka birine vermek, bunun pek çok trajik ve korkunç sonuçları olacaktır.” Dedi Ling Wen.
“Gerçek bir kalp gibi çiğnenmek için yaratılmıştır. Bütün bu külden yapılmış hatıralar ya bazıları başkaları tarafından çalındı ya da sahipleri tarafından paramparça edildi, temelde hiçbir şey iyi bitmedi. Ama majesteleri bir istisna. Onu iyi muhafaza ettiniz, neredeyse dokunulamaz tuttunuz.”
Uzun bir sessizliğin ardından, Xie Lian şöyle dedi, “'Ona benzer' dedin. Peki General Bai Jing de böyle miydi?”
Ling Wen hafifçe gülümsedi, “Yoksa neden benim tarafımdan aldatılsın ki?
“Bu aslında bir aldatmaca değil ama öyle mi?” dedi Xie Lian.
“Kasıtlı olarak bu sözleri yaydığımı fark etmemene imkan yoktu ama yine de buraya onu almaya geldin.”
“İyi bir savunma eşyası.” Dedi Ling Wen.
“Eğer sadece savunma eşyasıysa ilk etapta onu çalmak için bu tür risklere girmezdin ve başarısız olduktan sonra yine de onu TongLu Dağı'na götürdün.”
Lin‌g Wen‌ kay��tsız bir şekilde şöyle dedi, “Onu TongLu Dağı'na götürmekten başka yapılacak ne vardı? Zaten ifşa olmuştum. Beni suçüstü yakalayan sizdiniz ekselansları.”
“Doğrusu, eğer bunu örtbas etmek için bir bahane bulmak isteseydin yine de işe yarardı.” Dedi Xie Lian. “Yolundakilere biraz rüşvet vermek, Rütbenin düşürülmesi veya liyakatinin düşülmesi bile size kaçak statüsü kazandırmazdı. Asıl mesele… General Bai Jing’in yüce olmasına yardım etmek istedin. Ve onun hislerini uyandırmak değil mi?”
Ling Wen küçük bir kahkaha attı, “Ekselansları, Onun için her şeyi yaparım gibi söyleme. Sonuçta ben soğukkanlıyım ve hiç sevilen biri değilim, peki neden böyle bir şey yapayım ki?”
“Bu doğru mu?”
“Varsın olsun.”
.
Xie Lian, Kutsal Kraliyet Köşkü'ndeki yıkık dökük kayalıkların etrafını temizledi ve basit bir kulübe inşa ederek burayı geçici ikametgâh olarak kullandı. Burası daha uzak ve daha ıssızdı. Kendisine ihtiyaç duyulduğunda yardım etmek için Konferans Salonu'na gidiyor, bir şey olmadığında ise kulübede tek başına sessizce kalıyordu.
Birkaç gün sonra Mu Qing nihayet RuoYe'yi tamir etti ve teslim etmeye geldi. Xie Lian kapıyı açar açmaz beyaz bir şeyin ona doğru atıldığını gördü ve görüşü kapandı. O şeyi çekmek için elini kaldırdı ve RuoYe yeniden doğduktan sonra güzel vücudunu sergiler gibi tekrar dönmeye başladı. Xie Lian, "Tamir edildikten sonra böyle dönüp durma, kendini tekrar yırtmaktan sakın" diye uyardı.
Mu Qing bunu duyar duymaz bir fikir yürüttü: "Bu nasıl mümkün olabilir? Ben senin için yamaladıktan sonra hangi cübben yırtıldı?"
“Doğru.” Dedi Xie Lian.
Bir deniz yosunu gibi bükülmüş olan RuoYe'yi yakalayıp dikkatlice kontrol etti ve gerçekten de son derece iyi dikilmişti, neredeyse yırtıldığına dair hiçbir iz yoktu, onu överek "Zanaatın hala çok şaşırtıcı."
"Bunun gibi bir iltifat beni memnun etmeyecek." Dedi Mu Qing, “bu sadece bir kere olur, bir dahaki sefer olmayacak. Bunu bir daha asla yapmayacağım.”
'Bundan açıkça çok gurur duyuyorsun…’ diye düşündü Xie Lian.
Mu Qing bir parça daha için dırdır etti, sonra şöyle dedi, “Pekala, ben işimi hallettim. Gidiyorum. Xuan Zhen Sarayı'nda bazı işlerin ve personelin halledilmesinin tam ortasındayım.”
“Sen de mi gidiyorsun?” diye sordu Xie Lian, “Tamam, birazdan yardım etmeye gideceğim. Ayrılırken bana seslenmeyi unutma, seni uğurlayacağım.”
Ling Wen'i yakaladıktan, tüm kayıp boşlukları doldurduktan ve bir yığın karışık hesabı temizledikten sonra, cennet mensupları nihayet Cennet Başkenti'ni yeniden inşa etmeye karar verdiler. Bu da TaiCang Dağı'ndaki bu geçici Konferans Salonu'nun da artık geride bırakılabileceği anlamına geliyordu. Mu Qing elini ne katılma ne de katılama ifadesiyle salladı ve durmadan önce birkaç adım attı ve arkasına baktı, “Hala… TaiCang dağında mı kalacaksın?”
Xie Lian başını salladı, “En.”           
Bir süre tereddütten sonra Mu Qing konuştu, “Neden her şeyden sonra bizimle gelmiyorsun?”
Xie Lian gülümsedi, “Olmaz, Beklemem gereken biri var.”
“Yeni cennet Başkentinin Üst Mahkemesine ulaştıktan sonra hâlâ bekleyebilirsin.” Diye Mu Qing nedenini merak ederek sordu.
Xie Lian başını salladı, "Sanırım geri döndüğünde önce buraya gelecek, sonra da döndüğü anda onunla buluşabileceğim. Buraya dönmezse, Hayalet Şehir'deki QianDeng Tapınağı'na dönebilir ve Hayalet Şehir buradan çok uzakta değil, yeni Cennet Başkenti'nden çok daha uygun.”
“…”
Mu Qing, sanki uzun bir süre dilini tutmuş gibi görünüyordu ve karmaşık bir ifadeyle sordu, “Gerçekten döneceğine inanıyor musun?”
Xie Lian, bunun dünyadaki en mantıklı şey olduğunu söyleyerek yanıt verdi, “Tabii ki.”
.
İnsanlar gelgit gibi geldiler, sonra gelgit gibi ayrıldılar, ‌TaiCang‌ Dağı ıssız yalnızlığını yeniden kazandı.
TaiCang Dağı'nın tepesinde eskiden devasa bir akçaağaç tarlası vardı. Hepsi o büyük yangınla kül olmuştu ama bin yıl sonra yeniden doğmuşlardı. Artık Xie Lian'ın bir zamanlar eğitim almak için içinden atladığı ağaçlar değillerdi ama manzara aynıydı. ‌
Xie Lian sık sık akçaağaç ormanında tek başına gezinirdi. Tutkulu, vahşi bir ateş gibi yayılan kırmızı akçaağaçlardan oluşan bir dağ ona sanki dev ve sıcak bir kucaklaşmanın içindeymiş gibi hissettirdi.
Hayatının sekiz yüz yıldan fazlasını, günlerini kendi evinde geçirerek geçirdi, o buna çok alışmıştı. İşler halledildiğinde bazı dualara cevap vermek için dağdan aşağı inerdi, biraz hurda toplardı; eğer hiçbir şey yoksa o zaman biraz sebze eker, biraz yemek pişirirdi.
Yalnızca, tuhaf olan bu şekilde kendi başına geçirdiği günler, eskiden dünyanın en normal şeyiydi ama şimdi günler geçmek bilmiyordu. Xie Lian buna tekrar alışmadan önce uzun bir zaman geçirmişti.
Belki de bir kişi yalnızca acı olanı yemişken o zaman acının tadına alışırdı. Ama bir gün aniden birisi ona tatlı bir tat verdiyse tatlılık düşüncesiyle acı olanı yemek muhtemelen yüzünde kaşlarını çatmasına neden olurdu.
Geçmişte, Xie Lian günlerini sadelik ve sessizlik içinde geçirirken çoğu zaman gizlice birinin gelip onu arayacağını umuyordu. Sohbet için, yardım için arayacaklarını umuyordu, en azından bir yaşam belirtisi olurdu. Ama artık bundan o kadar da hoşlanmıyordu.
Her seferinde kapının çalındığını duyduğunda kalbi her zaman mutluluk sarsılır, kalbi umutla dolardı. Ama kapıyı açmak için koştuğunda kapının girişinde duranın hiç onun beklediği kişi olmazdı.
Bazı Feng Xin, bazen Mu Qing, bazen Shi Qing Xuan’dı. Bazen de hayalet şehirden “Kıdemlilerine saygı sunmak” için buraya geliyorlardı.
Herkes hoş gelirdi, ama hiçbiri hiçbir zaman onun gerçekten gelmesini beklediği kişi değildi.
.
İlk ayda, Xie Lian birkaç çiçek veren ağacı o harap kulübenin kabalığını gizlemek ve çevreyi biraz güzelleştirmek amacıyla dikmek için girişin yanına taşıdı.
.
İkinci ayda, Xie Lian tüm kulübeyi yıktı ve yeniden inşa etti, ayrıca tüm TaiCang Dağı'ndaki yabani otları da söktü. Aksi halde Hua Cheng geri geldiğinde ve bu karışıklığı gördüğünde temiz olmasına yardım etmeleri için kesinlikle birkaç kişi gönderirdi.
.
Üçüncü ayda, çiçek veren ağaç çiçeklerini açtı. Vişne kırmızısı tüm ağacı sardı, Xie Lian altında durdu ve çiçeklere bakarken başını kaldırdı. Çiçeklerin tadını çıkarırken Çiçeklerin tamamen açtığını, onun yakında evde olması gerektiğini düşündü.
.
Dördüncü ay, tüm dağ yolları yeniden inşa edilmişti. Bu sayede Hua Cheng onu bulmak için geri geldiğinde dağda daha hızlı yürüyebildi.
.
Beşinci ay, Feng Xin ve Mu Qing onu tekrar ziyarete gelmişlerdi. Biraz dışarıda yürüyüşe çıkmak için oradan ayrılmak isteyip istemediğini sordular. Xie Lian bir yemek ikram etti ve onlar kaçtılar.
.
Altıncı ay, çiçeklenme mevsimi sona etmişti.
O bekledi, bekledi, bekledi ve bekledi. Xie Lian endişeli değildi ne yıkıldı ne de çektiği acı için ağladı. Bunun yerine gittikçe daha sakinleştiğini ve giderek daha sabırlı hale geldiğini hissediyordu.
Bunu bir düşününce, kim gelip geçici, uzun çağları kendi başına deneyimlememişti?
Hua Cheng onu sekiz yüz yıldan fazla bir süre bekledi, yani bu sefer o Hua Cheng’i bir başka sekiz yüz yıl beklese ne olurdu ki?
Bin yıl olabilirdi. Veya on bin yıl. Yine de beklerdi, beklemeye devam ederdi.
Ama sadece bir yıl olmuştu?
.
Bugün, Xie Lian her zamanki gibi büyük bir çöp yığını topladı ve onu bir öküzün çektiği arabanın üstüne yığdı, Her iki şey de Xie Lian'ın yakın zamanda sakladığı ve satın aldığı şeylerdi ve onu dağın yukarısına çekti.
Akçaağaç ormanının içinden geçerken dağ yolunun yarısında Xie Lian istemeden başını geriye çevirdi ve gecenin gökyüzünde bazı parıldayan parıldamalar gördü.
Onlara derinlemesine baktı ve onların Sonsuz Kutsama Fenerleri olduklarını keşfetti. O zaman aydınlandı. Kendi kendine mırıldandı, “Demek bugün ShangYuan Festivali.”
O sırada, Üst Mahkemenin tüm cennet mensupları muhtemelen yine fener savaşı yapıyordu. Xie Lian kendi kendine dizginleri çekti ve olduğu yerde durdu, sersemlemiş bir şekilde Bereket fenerlerini izlemeye başladı.
Aniden Hua Cheng’le ilk tanışmasının da ShangYuan festivalinde olduğunu hatırladı.
O yıl, yüzü pislik ve yaralarla kaplı küçük bir çocuk, kalabalık arasından sıyrılıp şehrin surlarından aşağıya baktı; XianLe'nin on yedi yaşındaki Veliaht Prensi parlıyordu ve başını kaldırdığı anda düşen bir insan silueti gördü. Hiç düşünmeden ayağa fırladı.
Büyük Dövüş Bulvarı'ndaki kutlu ShangYuan Festivali. Yüzyıllar boyu sürecek bir iğnelemeye yol açan hayranlık uyandırıcı ilk izlenim.
Düşen tek kişinin kendisi olmadığını düşünen Xie Lian'ın yüzünde bir gülümseme belirdi.
.
Arkasını dönen Xie Lian başını eğdi ve dağ yolundan yukarı çıkmaya hazırlandı. Araba yolun bir kısmında gıcırdayarak ilerlerken, aniden yol çok ilerideki bir şey tarafından aydınlatılmış gibi göründü.
Xie Lian başını bir kez daha kaldırdı, gözleri daha da açıldı.
Fenerlerin ışığıydı.
Milyonlarca balığın geçitlerden denize doğru yüzmesi gibi, sayısız Bereket Feneri dağın zirvesinden yavaşça yükseldi.
Siyah gecenin içinde ışıl ışıl parlıyorlardı. Son derece görkemli, en güzel rüya yolunu aydınlatmıştı.
Xie Lian bu manzarayı daha önce de görmüştü ve şimdi tekrar gördüğünde hem nefesi hem de kalbi duracaktı. Dağ yolu ayrıldı ve arabanın tekerlekleri döndü.‌‌ Xie Lian, inşa ettiği küçük, harap kulübeyi gördü.
Orada biri vardı!
Eğimli küçük kulübenin önünde kırmızı giysili bir adam duruyordu, vücudu uzun ve inceydi, belinde gümüş bir pala asılıydı. Sırtı Xie Lian'a dönüktü ve son Sonsuz Bereket Fenerini kaldırıp düzensiz bir şekilde gökyüzüne gönderdi.
Xie Lian oturduğu yerde donup kalmış, hâlâ bir rüyada mı olduğunu yoksa bunun bir halüsinasyon mu olduğunu merak ediyordu. Tekerleklerin dönüşüyle birlikte, adam giderek daha da yaklaştı. Adam arkasını döndü ve böylece o da onu daha net görebildi.
Arkasında geceyle birlikte yükselen üç bin Bereket Feneri ile o adam arkasına döndü ve ona baktı. Akçaağaçtan daha kırmızı cüppeler, kar kadar beyaz bir ten; bakılamayacak kadar yakışıklı bir yüzün kaşları arasında hala o vahşilik ve vahşi aura, kesilip atılamayan bir gurur vardı.
Siyah bir göz bandı takmış olmasına rağmen, yıldızlar kadar parlak olan gözü gözünü kırpmadan Xie Lian'a bakıyordu.
Xie Lian aşağı indi.
Tek kelime etmediler ve ikisi de birbirlerine doğru yürümeye başladılar.
Bir adım, bir adım daha, her adım bir öncekinden daha hızlı, sonra nihayet koşmaya başladılar.
İleriye doğru koşarken gözyaşları geride kaldı ve aynı noktada kaldı. Xie Lian yüreğinin içinden seslendi, buna inandı.
.
O, bu adamın onun için tekrar tekrar öleceğine ve tekrar tekrar yeniden doğacağına inandı. Cehennemin derinliklerine düşse bile, ‘inancı’ uğruna uçurumu aşardı.
Geçen sefer sekiz yüz yıl boyunca birbirlerine doğru koşarak geçirdiler.
Bu sefer birbirlerinin kucağına düşmeleri sadece bir an sürdü.
Tumblr media
25 notes · View notes