#Suriye Barışı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Çelik'ten Suriye Açıklamaları: Türkiye, Tarihin Doğru Tarafında Duruyor
4 minutes AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Suriye’deki son gelişmelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin bölgedeki politikalarıyla tarihin doğru tarafında durduğunu vurguladı. Çelik, AK Parti’nin halkla olan bağlarını güçlendirmek ve Cumhur İttifakı’nın mesajlarını net bir şekilde iletmek için…
#Ömer Çelik#Baas rejimi#Cumhurbaşkanı Erdoğan#PKK#PYD#SEO Uyumlu Etiketler: AK Parti#Suriye#Suriye Barışı#Suriye Direnişi#Suriye geleceği#Suriye hükümeti#Suriye&039;nin Bağımsızlığı#Suriye&039;nin Toprak Bütünlüğü#Suriyelilere Destek#Türkiye Suriye politikası#Türkiye ve Suriye İlişkileri#Türkiye’nin Duruşu#Uluslararası Politika#YPG#İsrail İşgali
0 notes
Text
DEM Parti Milletvekili Çandar: 'Türkiye, Suriyeli Kürtlerle gerçek kardeşlik kuramazsa, Türk-Kürt barışı sağlanamaz"
0 notes
Text
Kelimelerin Geleceği...
Kimsenin bir ötekisini duymadığı, sahiden görmediği, bilmek dahi istemediği bir karanlık içerisindeyiz. Doğrudan var edilmiş, yersiz ya da yok yere değil, tümden ol devlet halinin, tüm o mekanizmanın sunduğu cendere haline lal kalınıyor. Ne önceki yıkımlar / fecaat halleri için bir mevzu olunabiliyor ne de gelecekte var edilebilecek o katran karanlığın ezber edilmiş yollarına dair bir ön alma. Bitimsiz bir cerahat hali yükselirken, güncellenir her güne taşınırken yolun yol olmadığına dair tespitlere kayıtsızlık vaaz ediliyor. Bütünün yerle bir edildiği, insani normun çoktan tüketildiği, insan eliyle kotarılmış bir cehennemin ta kendisine dönüşmekte olan yere dair bir şeyler sorgulanmasın istenir. Dışarıdakilerle, o çemberin dışındakilerle uğraşılıyor görünürken, içteki yıkım kalıcı kılınırken susun denir, ne gereği var ağzınızın tadını bozmaya Ali Rıza Bey denir. Düze çıkacak ülke denirken bir biçimde daha da dibine yollanan bataklık mesele kılınmasın istenir. Bildiğimiz bütün o demokrasi, eşitlik, adalet ve hürriyet donelerinin, verili hakların talan edildiği yerde bir biçimde geleceğe kalacak olanın bu tahrip edilmiş eksik gedik bir ülke toparlaması olduğu artık ama’sız, fakat’sız gerçektir.
Sınırın içini güvenli bir liman olduğu sanrısına alıştırmak, günbegün ivmesi artan bir hal ve istemle birlikte salt / sadece Ak parti ile Milliyetçi Hareket Partisinin babalarının tapulu malı olarak görüp / bilerek işlevselleştirilen tahakkümün pek çok boyutu birbiri ardıl sıra var edilir. Dostluk lafzı yinelenirken Türkiyeli halkların haklarından günbegün daha kalıcı bir tırpana boyun eğmeleri beklenir. Bir biçimde yüz koca yıllık döngünün ardı yeniden kalıcı / kesintisiz bir barış terk iklime, muğlak ya da mübalağa değil gerçek bir rejim dönüşümüne, herkesin mecburen eyvallah edeceği / etmesi talep edilen bir kara, kapkaranlık menzile evrim var edilir. Sınırın içinde aba altından sopa sallanırken, belirli bir biçimde kendilerine esaslı terör devletlerinden çıkagelen yönlendirmelere göre hayatı ters yüz eden / sınırlayan / kuşattıkça dipsiz karanlıklara rehin bilen / eden bir akıl var edilir. İktidarın ele geçtiği tarihten bu yana arasız güncellenen her hamle, her eylem, hemen her karardan sonra çıkagelen cerahat nüvesi bunun da tescilidir. 27 Kasım tarihinden bugün itibariyle Suriye’de rejimin devrilmesiyle sonuçlanan görüntünün içindeki Türkiye’nin payı da bu minvalde değerlendirilebilir. Her durumda insan haklarını öncelerken, kardeşlik hukuku, barışı savunuyoruz biz derken çıkagelen şeyin El Kaide’yle bağları bulunan Heyet Tahrir Şam’ın arkasında itekleyici güç konumuyla Türkiye Devleti Suriye’ye de o bildiği güvenli liman tahayyülünü taşır. Ekilen onca nefretin her nereye doğru hayatı evirmeye devam edeceği ise meçhuldür!
Geçen haftadan iki farklı demeci aktaralım: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Üsküdar’da cuma namazı çıkışı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) öncülüğündeki cihatçı gruplar ile Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı grupların Suriye’deki saldırılarına değinen Erdoğan, “Şu an itibarıyla İdlib, Hama ve Humus, hedef tabii ki Şam. Muhaliflerin bu yürüyüşü şu an itibarıyla devam ediyor” dedi.
Gelişmeleri “istihbarat ve medyadan takip ettiğini” belirten Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a haziran ayında yaptığı çağrıyı hatırlattı.
"Esad'dan olumlu cevap alamadık"
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Tabii temennimiz kazasız belasız bir şekilde Suriye'deki bu yürüyüş devam etsin. Terör örgütleriyle birlikte oradaki bu direniş devam ederken, bizim de hatırlarsanız Esad'a bir çağrımız olmuştu. Gel görüşelim, Suriye'nin geleceğini birlikte tayin edelim demiştik. Ne yazık ki Esad'dan bu işe olumlu bir cevap alamadık. An itibarıyla İdlib'den sonra Humus yine muhaliflerin elinde ve Şam'a doğru da bir ilerleyiş söz konusu. Bütünüyle bölgede devam eden bu sıkıntılı yürüyüşler arzu ettiğimiz şekilde değil, gönlümüz bunları istemiyor.
“Lübnan çok sıkıntılı bir durumda”
“Maalesef bölge sıkıntıda. Dün Lübnan'dan yine sayın başbakandan bir haber aldım. Onunla da bir görüşme talebi var. Büyük ihtimalle görüşeceğiz. Lübnan biliyorsunuz çok sıkıntılı durumda. Gerek Golan'da gerek Beyrut'ta artık her taraf yerle yeksan olmuş. Böyle bir sıkıntı var. Biz de tabii elimizden geleni yapacağız. Ancak Mısır'da ciddi manada ihtiyaç talebi var. Bu ihtiyaçların giderilmesi için de Türkiye olarak elimizden geleni yapmaya inşallah devam edeceğiz. Bunlar özellikle de ayni hatta hatta nakdi yardım talepleri var. Türkiye olarak dünyanın suskun olduğu bir dönemde biz yardımlarımıza devam edeceğiz.
“İsrail’in vahşetinin hesabını sormamız lazım”
Bildiğiniz gibi Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararlar arka arkaya geliyor. Bunlar tabii İsrail'i doğrusu köşeye sıkıştırıyor. Fakat bugüne kadar tabii İsrail kendisi aleyhinde verilmiş kararların hepsinde de ne yaptı yaptı, sıyırdı. Ama insanlık İsrail'i bu attığı adımlarda, yaptığı bu ihanetlerde yalnız bırakmayacak ve hesabını soracak.
İsrail'in bu vahşetini, İsrail'in bu soykırımlarını hep birlikte dünya devletleri olarak ne yapıp yapıp hesabını sormamız lazım. Başta ülkem olarak, Türkiye olarak bu hesabı biz de soracağız, sormalıyız.”
***
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli ile milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı önünde belediyelere kayyım atamalarına dair açıklama yaptı.
Bakanlık önünde konuşan Gülistan Kılıç Koçyiğit, iktidarın kayyımlar yoluyla Kürt halkını ve DEM Parti’yi cezalandırmaya çalıştığını ifade etti.
“Bir taraftan kayyımla bir taraftan siyasi soykırım operasyonlarıyla bize rota çizmeye çalışıyorlar” diyen Koçyiğit, “Bizi demokratik siyaset alanında etkisiz bırakmaya çalışıyorlar. Halkımızın bu faşizme karşı ortaya koyduğu demokratik direniş hakkını yok etmek istiyorlar. Ama söyleyelim; Bu mesele masa başındaki planlara benzemez” dedi.
"Barış diyerek savaşı kışkırtıyorsunuz"
İktidarın ‘süreç’ söylemlerine vurgu yapan Kılıç-Koçyiğit, “Sizin niyetiniz barış değil. Siz barış diyerek savaşı kışkırtıyor, ülkedeki gerginliği tırmandırıyorsunuz. Kayyım atayarak halkın iradesini yok sayıyorsunuz; böyle bir barış olabilir mi? Barış deyip tecridi derinleştirmek, barış deyip halka darbe yapmak barış değildir. Böyle bir barış yolu olamaz” diye konuştu.
El Kaide uzantılı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğündeki çetelerin Suriye’deki saldırılarına da değinen Kılıç Koçyiğit, "Halep’e Türk bayrağı dikildi diye sevinenler var. Halep kimin toprağı? Kimin şehri? Türkiye, Halep’i Suriye’yi işgal mi etmek istiyor?” diye sordu.
Kılıç-Koçyiğit, saldırılar karşısında sadece Afrin’den 300 bin kişinin yerinden edildiğini söyledi.
"Suriye bizim kırmızı çizgimizdir"
İnsanların kötü koşullarda yaşama tutunmaya çalıştığını söyleyen Kılıç-Koçyiğit, şunları söyledi: “Türkiye, Kürtler başta olmak üzere orada yaşayan halkların yaşayacağı her türlü katliamın müsebbibidir. Haberimiz yok diyemezsiniz; İdlib’de kimin üsteleri var? Bu HTŞ’yi kim korudu İdlib'de? Astana'da neyin garantörlüğünü verdiniz? Çıkın bunların yanıtını verin. Şimdi eğitilmiş, donatılmış, silahlandırılmış Kürt katliamına gidiyor, Kürtlerin yaşam alanlarına kastediyorlar ve bize diyorlar ki Suriye’deki Kürtler ayrı Türkiye’deki Kürtler ayrı. Öyle bir dünya yok. Suruç ile Kobani aynıdır sadece arada sınır vardır.
Kamışlo ile Nusaybin aynıdır. Bütün bu kayyım uygulamalarını kınıyoruz. Kayyım uygulamalarına karşı demokrasi güçleriyle beraber her yerde ses çıkarmaya devam edeceğiz. Bugün eş genel başkanlarımız Suruç’ta sınıra yürüyecekler. Çok açık ve net söylüyorum; Suriye bizim kırmızı çizgimizdir. Suriye'de halkların katliamına asla yol vermeyiz. Orada halkımızın katledilmesine göz yummayız. Suriye’nin toprak bütünlüğü, Suriye’de yaşayan halkların Suriye’nin geleceğini belirlemesi, Suriye’de barışın inşa edilmesi için sonuna kadar mücadele edeceğiz."
Baş efendinin kinini gizlemeden, ötekileri devre dışına taşıyan demecinin, salt sadece ol İslami Cihatçıları önceleyen, rejim devrilirse devrilsin ne olacaksa olsun mefhumuna tabi kılınan demeci korkunç geleceğin de eşiğinde bir memleketin zaten pay edildiğini görünür kılar. Gülistan Kılıç Koçyiğit’in Halkların Demokratik Partisi-Dem Parti adına var ettiği söylemdeki gibi, kimin toprağını işgal edip, kimin toprağında sahiden de bir darbenin var edilmesine önayak olunduğunu sorgular. Sınırın ötesindeki Kürtleri düşman belleyip, içindekilerle barışı müzakere ediyoruz biz derken yeniden o uğursuz 1915’in bir başka tezahürüne meyil etme hevesinin korkunçluğuna dikkat çeker, görene. Cüreti elindeki gücün sınırsızlığı, hemen her durumda devreye sokulan silahlı külahlı modern zamanların Hamidiye alaylarının benzerlerinin çoğaltılabilir olması gibi nice faktörler bir ülkenin dirliğini değil tam tersine dibine kadar çökertilmesinin fasılları arasında dolaşırken nasıl bir gelecek var edilecektir?
Kimsenin kimseyi duymadığı bir zemindeyiz. Geleceğinin simsiyah olduğu gerçeğini çoktan muhteşem cuma indirimleri, gündelik bilme ne dizisinde ne olacak o bilmiyoruz kimin hikayesini takibe zorlanma, kesintisiz riya, aralıksız yalanlarla aksettirilen büyük güçlü ülke denirken ülkenin yurttaşının yaşadığı canhıraş psikolojik yıkımın / savaşımın göz ardı edildiği, birlikte yaşama pratiklerinin dün gayrimüslimi tehdit bilirken bugün ol Suriyeliler için yeniden imal edilebildiği bir zeminde hakikatten bahis ne zaman açılacak, söz konusu edilecektir! 27 Kasım’dan, bugün yarım asrı devirmiş Esad rejiminin filli sonuna kadar geçen sürede ortaya çıkan dengeler, dengesizlik halleri arasında bölgeye hiç ama hiçbir biçimde huzur verilebilecek midir? Amerika, Türkiye, İran, Rusya ve gizli özne İngiltere’nin başını çektiği bir şebekenin duraksamadan bir cehennemi bitirip hemen bir başkasını başlatabildiği bir zeminde, bugün o iktidarın tahayyülü olarak görülen ve handiyse Cihatçı yanlısı olmayan, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Keldaniler, Kıptiler, Arap Aleviler (Nusayriler), Maruniler, Dürziler ve benzeri kadim halkların birlikte yaşam iradesini savuna geldikleri sahne neye evrilecektir? Dahası tam da bugün baş efendinin isteği doğrultusunda Halep, Humus, Şam diye ilerlemişken cihatçı çetelerin var edeceği en ufak bir kıvılcımın, ortaya bunca ekilmiş nefretin yanında, Türkiye’de kimi medya organlarında, bizatihi iletişim başkanlığı eliyle savunulan evini savunan insanları terörist, halen Kobane, Menbiç, Rakka, Deyr Ez Zor, Qamişlo gibi koca bir sahanlığı terör yuvası diye bildiren bir akla seza tahayyül karşısında sulhu, yaşamı konuşmak ne zaman söz konusu olacaktır ki? Beşşar Esad gider Ahmet El Şara nam-ı diğer Colani gelirken ya da getirilirken, Suriye’nin hakkının tanzimi, sulhun gerçekten var edilebilmesi ihtimalinin her nasıl söz konusu edilebileceğine dair en ufak bir tahayyül var edilebilecek midir, mesel buradadır. Birbirini sahiden duyabilen, anlayabilen, görebilen çözümü silahta bombada, kırımda, tehcirde, yok etmekte değil kelimelerle bulabilen bir gelecek söz konusu edilecek midir... sahiden?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Displaced People At Al Bardaqli – Bilal AL MAHMOUD – EFE-EPA
Meramda Paylaşılan Haberler
Erdoğan: İdlib, Hama ve Humus, Hedef Tabii Ki Şam… - Bianet https://bianet.org/haber/erdogan-idlib-hama-ve-humus-hedef-tabii-ki-sam-302474
DEM Parti'den İktidara: Suriye’yi İşgal Mi Etmek İstiyorsunuz? - Bianet https://bianet.org/haber/dem-parti-den-iktidara-suriyeyi-isgal-mi-etmek-istiyorsunuz-302413
#meram#arzihal#başka türkiye vardır#yara#yıkım#mesele#söz hakkı#cürüm#siyasa#pragmatizm#kötülük#karanlık çağ#günce#hayat hakkı#yol nereye?#cerahat iklimi#suriye#cihat#çeteciler#kök kazıma#tehcir#tehdit#tahakküm#biyopolitika#terör devleti#yıkıcılık#inkar#1915#çürüme#söz
1 note
·
View note
Text
1 Eylül Dünya Barış Günü Konuşmam
✍🏻 Ali Erkan Güneri
https://www.gundemarsivi.com/1-eylul-dunya-baris-gunu-konusmam/
1 Eylül "Dünya Barış Günü " kutlu olsun!
Merhaba Çanakkale’nin, Kepez’in barış güvercinleri,
Merhaba…
Hepinize karanfiller vermek isterdim renk renk ayırmadan ve başlarınıza defne dallarından, zeytin ağacı dallarından taçlar takmak isterdim…
Cahit Irgat’ın dizeleriyle dile getireyim gönlümden geçenleri:
“Sevinç aksın gözlerinizden
Yaş yerine
Dünya gözlerinizde güzel olsun.”
Merhaba!
Ama bu güzel dilekleri, bu merhabayı bize çok görenler var. Onlar ki, hepimiz biliriz onların kimliklerini, istemez hiçbirini. Ne güzellikleri ne içten bir “merhaba”yı ister onlar.
Onlar ki dünyayı kaynayan bir kazana çevirenler,
Onlar ki Filistin’de
Onlar ki Ukrayna’da
Onlar ki Vietnam’da
Rusya’da, İsrail’de, Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta, İran’da ve içimizde…
Bu savaşlar getirir mi “barış”ı?
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken diye başlasam anlarsınız: “Barış” bir masal…
İlk kez çocukluğumda duydum barış sözcüğünü.
Okuduğum resimli romanlarda barış çubuğu tüttürüp barış suyu içerek kutlama yapıp kafa derisini soyanlar mı getirecekti barışı?
Savaşanları kınayıp kınayıp, ateş kes çağrısı yapıp savaşanların sırtlarını sıvazlayanlar mı getirecek barışı?
Ya da koca koca adlı meclislerde binlerce sivili katledenleri alkışlayanlar mı getirecek barışı?
Şairlerimiz ben beni bildim bileli, “barış” çığlıklarını dile getiriyorlar şiirlerinde oysa sağımızda, solumuzda, önümüzde arkamızda, içimizde, dışımızda hep bir savaş var.
Daha yeni 50. yılı kutlandı Kıbrıs’ta “barış için savaş”ın.
Yıl 1914, dedem anasına bir fotoğraf gönderir cepheden, fotoğraf arkasında bir dörtlük, bir dizesinde “Sulhu severiz harbe dahi cüretimiz var” diye yazmış…
1940’larda Oktay Akbal “Önce Ekmekler Bozuldu” adlı eserinde “sonra her şey bozuldu” der, “çünkü yeryüzünde harp vardı, insanlar nedenini bilmeden ölüyor, öldürüyor” diye devam eder…
Hep böyle değil mi?
Yıl 1953, büyük usta Nazım “Lenin Barış Ödülü”nü alır. Ve ondan bir şiirin birkaç dizesinde,
“Bir şehir vardı.
Yeller eser yerinde.
Beş şehir vardı.
Yeller eser yerinde.
Yüz şehir vardı.
Yeller eser yerinde.
Yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
Şair kalmayacak ki.” der.
Doğru demiş usta. İsrail, Filistin, Ukrayna, Rusya, Irak, Suriye, İran, ABD, AB… Kim kiminle savaşıyor, ne için savaşıyor, kim barış istiyor, kim kışkırtıyor, kim yaratıyor bu savaşları?
Neden, neden?
Biliyoruz hepimiz…
Her zaman savaşlara karşı çıktık, hep barışı savunduk, barıştan yana olduk. Barış, barış, barış…
Kimimiz şiirle, kimimiz tiyatroyla, kimimiz resimle, fotoğrafla kısacası sanatın her dalıyla “barış” dedik yaşamımızla…
“Bombalarla şehirler
Kucak kucağa,
Ölülerle toprak;
Beni de alnımdan bir kurşun öptü” diyor Cahit Irgat ve “Kahramanlar Kahramanı” adlı şiirinde de:
“Vinçle indirildim rıhtıma
Yüreğim kan ağlıyor,
Size dağlar gökler boyu hasretim
Göreceğim geldi sizi
Dizlerim, ayaklarım, ellerim.
Ellerim düşündüğünüz oldu mu
Başımı kim kaşıyacak
Yemeğimi kim verecek ağzıma?
Ya ağlarsam, ağlarsam
Gözlerimi kim silecek?
Ben muzaffer bir milletin
Kahramanlar kahramanı
Şimdi önümde mendil
Parsasını topluyorum
Büyük zaferin.
Cahit Irgat 1947 yılında yayımlanan “Rüzgârlarım Konuşuyor” adlı şiir kitabında “Bu şiirler istila görmüş şehirlere ve İkinci Dünya Harbi’nin sefaletine dairdir” diyor ve kitaptaki ilk şiir ithafta:
“Niçin yaşadığını, öldüğünü bilmeyen
Dert çeken dost
Çürüyen dost,
Sizin için söylüyorum
Milyonlarca harp ölüsü adına
İyiliğin, kardeşliğin, ümidin
Aynı hakkın, hürriyetin
İnsanlığın şarkısını.” diyor.
Ve aynı kitaptaki bir başka şiirinde şunları söylüyor:
“Birer birer dert yanıyor gaziler:
-Biz ne kazandık bu harpte?
-Bir çift pabuç kâr etti
Kesilen ayaklarım,
Ama siyah gözlük lazım
Görmeyen gözlerime.
Bir ağızdan söyleniyor şarkılar:
-Şimdi yabancısıyız
Yaşadığımız toprağın
Ellerimiz, gözlerimiz, bacaklarımız
Toprak olduğu halde.”
Dünya çıldırmış, yanıyor alev alev…
Bombalar, güdümlü, güdümsüz füzeler, kimyasallar, misket bombaları çeşit çeşit ve uçaklar ölüm kusan…
Dünya çıldırmış barış, barış diye inletiyor insanı.
Şiirlerinden örnekler verdiğim Cahit Irgat’la ilgili yazdığım bir oyunda, “Gökyüzü Mavi Yalnızlık Lacivert”te şöyle söyleriz birlikte:
“Biz savaş günlerini gördük, yaşadık. Acıların yoğurduğu kuşağımla gelecek kuşaklara mutlu bir evren, yarına bir umut bırakamadık. Oysa bir arpa boyu umudu yeşertmekti amacımız. Arpa boyu mutluluğu çok gördük çocuklarımıza. Suçlu biziz, affetmeyecek bizi çocuklarımız, neşeli cıvıltıları doldurmayacak bu şehirleri.
Ya koca dünya…
Savaşlar, ölüler, kopan bacaklar, kollar. Yakışıyor mu sana? Giderek daha büyük bir canavar oluyorsun…
Çok yakında bir gün çocuklarımız soracak bunun hesabını, eskiden bir şarapnel parçasıyla kopan kolunu, bacağını arayıp bulan insan, şimdi tozunu külünü bile bulamıyor.”
“Anne girmem bu oyuncak dükkânına
Orda toplar, tayyareler, tanklar var.
Seviyorum söğüt dalı atımı
Tekme atmaz, ısırmaz.
Ben yaşamak istiyorum
Ağaç gibi sessiz, rahat.
Karınca kararınca değil
Serile serpile boylu boyumca
Anne girmem bu oyuncak dükkânına
Orda toplar, tayyareler, tanklar var.” (*)
Bu obur dünyada günümüzde de yaşanan onca acının, onca acımasızlığın, onca vahşetin karşısında “barış” için “dünya barışı” için haykırarak sadece “susuyorum”!
Ali Erkan Güneri
(*) Cahit Irgat (Almanya’da 2.Dünya Savaşında Yahudi çocuklarına savaş oyuncaklarıyla oynamaları yasaklanmıştı)
1 note
·
View note
Text
LOKAL & GLOBAL PROVOKASYONLAR DOSYASI : Kayseri ve Suriye'nin kuzeyinde yaşanan senkronize provokasyonda aktörle r belli !!! İçeride sabıkalılar dışarıda PKK'lılar
Kayseri ve Suriye’nin kuzeyinde yaşanan senkronize provokasyonda aktörler belli !!! İçeride sabıkalılar dışarıda PKK’lılar 2024-07-03 Türkiye-Suriye ilişkilerinin en üst düzeyde açıklamalarla normalleşme yoluna girmesi üzerine panikleyen karanlık güçler, kirli elleriyle Kayseri’de ve Suriye tarafında karşılıklı provokasyonlar düzenleyerek, barışı dinamitlemeye kalktılar. MUHAMMET KUTLU BUĞRA…
0 notes
Text
Sadakamı dağıtıyorsunuz kardeşim?
İyi parti genel başkanı Meral Akşener emekliye verilecek olan 5 bin liranın sadaka olduğunu dile getirdi.. (Emekliye) Bir kereye mahsus 5 bin lira vermek yetmez. Sadaka mı dağıtıyorsunuz kardeşim? Kendinize gelin. Emekli maaşlarını derhal asgari ücret seviyesine çıkartın. Asgari ücreti de gerçek enflasyona göre ayarlayın. Milletimizin hiçbir ferdi geçim sıkıntısıyla ömür tüketmeyi hak etmiyor ifadelerinde bulundu SAVAŞ DEĞİL TERÖRDÜR Eğer masumları öldürüyorsan bu savaş değil terördür. Eğer asker veya sivil ayrımı yapmadan saldırıyorsan bunun meşru bir yanı olmaz bu terördür. Yani her şart ve ortamda önce terörün adını koymamız lazım. Eğer bunu yapmazsak başka ülkelerin PKK, YPG terör örgütünün alçak eylemlerine gösterdiği iki yüzlü tavra karşı durma meşruiyetimiz de azalır. İSRAİL MAĞDUR KONUMA GELDİ Gazze’de yaşananlar terördür. Hamas, Filistin halkının haklı mücadelesini lekelemiştir. Yıllardır insan haklarını çiğneyen İsrail'i mağdur konumuna getirmiştir. Dışişleri Bakanlığımızın bugüne kadar sergilemiş olduğu sağduyulu duruşu doğru buluyoruz. Eski hatalardan ders çıkartılmış olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. FİLİSTİN HALKINA MAL EDEMEYİZ Basiretsiz Filistin hükümetinin Türk düşmanı tavırlarını bölgede can çekişen Filistin halkına mal edemeyiz. Nasıl ki Hamas’ın uyguladığı terörün karşısında duruyorsak İsrail’in bayram günü Kudüs’te Müslümanlara ateş açan terörünün karşısında duruyoruz. Nasıl ki Hamas’ın sivilleri hedef alan eyleminin karşısında duruyorsak İsrail’in de savaş diyerek meşru göstermeye çalıştığı ama Gazzeli sivilleri hedef alan eylemlerinin karşısında da duruyoruz. Eğer bölgede barışı tesis edeceksek İsrail’in gaddarlığını sahiplenen Batı ile terörü bile sahiplenen Doğu arasında Türkiye olarak biz her daim hakkı, merhameti, vicdanı sahiplenen taraf olmalıyız. KARABAĞ TÜRK’TÜR, KARABAĞ AZERBAYCAN’INDIR Sınırlarımızdaki gevşekliği, eleğe dönmüş halini derhal gidermeli ve hudutlarımızı terörist geçişlerine karşı daha sıkı bir şekilde korumalıyız. Bu terör oluşumunun diplomatik yoluyla bertarafı için de tüm bilgi ve belgeleri uluslararası kamuoyuna taşımalı teröre yatırım yapmanın kaçınılmaz sonuçlarını Ermenistan’a anlatmalı. Böylece yine tarihi bir hata yapmasının önüne geçmeliyiz. Herkes bir gerçeği çok iyi bilmelidir Karabağ Türk’tür, Karabağ Azerbaycan’ındır. IRAK VE SURİYE TEZKERELERİNE YEŞİL IŞIK Ne hikmetse bütün terör örgütlerinin hedefinde Türk milleti var. Kimisi millet kavramına yüce dinimizi alet ederek savaş açar kimisi de millet kavramına etnik aletleri alet ederek savaş açar hepsinin ortak noktası Türk milletine ve Atatürk’e olan alerjileridir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli birliğine ve toprak birliğine tehdit oluşturan her türlü terör örgütüyle mücadelesi haklı ve meşrudur. YPG, PKK da terör örgütüdür. Biz de Suriye’de Irak’ta bu terör odaklarına karşı yürütülen tüm askeri operasyonlarımızı destekliyoruz. Önümüzdeki süreçte gazi Meclisimizde görüşülecek olan Irak ve Suriye tezkereleri kapsamında da verdiğimiz bu desteği sürdüreceğiz. DÜŞÜRÜLEN SİHA Ciddiyetten uzak acayip bir ruh hali. Asıl sorgulamamız gereken SİHA’mızın ABD üssüne ne kadar yaklaştığı değil terör örgütünün dibinde ABD üslerinin ne aradığıdır. İddialara göre o uçak, Türk SİHA’sını indirmek üzere İncirlik’ten havalanıyor. Üstelik, resmi kurumlardan, bir Allah’ın kulu çıkıp da ‘yok öyle bir şey’ demiyor. Eğer Amerikan devleti Türkiye'nin bu coğrafyadaki varlığından rahatsızsa derhal Türkiye topraklarında bulunan İncirlik Üssü'nü de boşaltmalıdır. Biz de bilelim kim dost kim düşman. Aynı zamanda düşürdüğü SİHA için Türkiye’ye gereken tazminatı misliyle ödemelidir." Read the full article
0 notes
Text
İsviçre, BM Güvenlik Konseyi'ndeki görev süresine başlıyor
🇨🇭SESİ- İsviçre, BM sisteminin en önemli organı olan New York'taki Güvenlik Konseyi'ne ilk kez resmen üye oldu. Pazar günü başlayan en yüksek uluslararası çevredeki görevi 2024'ün sonuna kadar devam edecek. İsviçre, veto hakkına dayanan güçlerin (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere) yanı sıra daimi olmayan 10 üyeden biri oldu. Salı günkü törenin ardından, Güvenlik Konseyi masasında İsviçre'nin New York'taki BM büyükelçisi Pascale Baeriswyl’in ilk içerik toplantısını Suriye ile ilgili önümüzdeki Perşembe günü yapması bekleniyor. Konfederasyon Başkanı Alain Berset, önümüzdeki Mayıs ayında sivil halkın korunmasına ilişkin üst düzey bir toplantıya liderlik edecek. 23 Mayıs'ta, Federal Konsey Üyesi (Dışişleri bakanı) Ignazio Cassis'in başkanlığında, muhtemelen barış ve güvenliğe yönelik yeni tehditler temasıyla bir bakanlar düzeyinde bir tartışma da yapılacak. Güvenlik Konseyi içinde, İsviçre çeşitli görevlerden sorumlu olacak. Batı Afrika ve Sahel'deki gerilimler karşısında tartışmaları yürütecek. İsviçre ayrıca Kuzey Kore Yaptırımlar Komitesi'nin bir parçası olurken, iklim ve güvenlik olmak üzere iki uzman grubuna eş başkanlık edecek. Ve açlık ve çatışma konularında referans olacak. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenlik konularında karar verir. Yaptırımları oylama yetkisine sahip olan Konsey, askeri barışı koruma misyonlarının veya siyasi misyonların gönderilmesini de onaylayabilir. Read the full article
0 notes
Text
♾️ Dünya Üçüncü Paylaşım Savaşı Kapıya Dayandı
Yurtta ve dünyada barışı başlatmıştı Mustafa Kemal Atatürk.
Birileri yeniden hırslarına yenilip savaşı başlatana kadar sürdü barış. Atatürk'ün hayata gözlerini yumduktan sonra çok yakın bir zamanda dünya ikinci paylaşım savaşını Almanya ve Hitler faşizmi başlatmıştı. Sonunda o savaş Rusya'nın galibiyeti ile sonuçlanması iki kutuplu soğuk savaş dönemi başlatmıştı.
İşin ilginç yanı savaş kararı alanların savaşmadığı savaşları açıyorlar günümüz canileri.
Ukrayna işgalini başlatma kararını veren Putin'in söylemleri yine tarihi kinlerle dolu.
Stefan Zewing'in dediği gibi birisi savaş kararı gibi barış kararı almalı.
Alınmıştı o karar bir asır önce.
Durduramadı diktatörler kendilerini gençleri sürdüler namluların önüne.
Rusya'da neticede emperyalist niyetleri olan bir devlettir. Putin ise bir diktatördür.
İkincisi yetmedi, şimdi üçüncü dünya paylaşım savaşını başlatmak için ilk sıcak çatışma ve saldırganlık bir asır önce Osmanlı İmparatorluğunu parçalama ve paylaşma niyeti ortaya çıkan Rusya'dan Ukrayna'yı işgale başlaması ile geldi. Rusya yarın çıkarları gereği Amerika, İngiltere ve Avrupa ile birlikte hareket edebilir.
Bu noktaya ise Rusya'nın iştahını kabartan bu bölgede emperyalist niyetini gerçekleştirmek için saldırgan bir faaliyet içinde olan Amerika ve İngiltere'dir.
Ve
Yeteri kadar dik durmayan iki yüzlü davranan Avrupa'dır.
Bütün kanlı savaşların niyetini besleyen ve büyüten batı barbarlığıdır.
Batı emperyalizminin amacı Ukrayna bahanesiyle Karadeniz tarafından ülkemizi güneyden olduğu gibi kuzeyden de kuşatmaktır.
Yetmiş yılını dolduran nato üyeliği bizim henüz aklımızı başımıza getirmiş olmaya yetmemiş olmalı ki Rus ve Ukrayna savaşında tarafsız olarak her iki komşumuz ile iyi ilişkiler içinde olmak milli çıkarlarımız gereği iken Atlantik sistemi gereği barbar batının da yanında olmak gibi zor bir durumla karşı karşıyayız.
İkinci dünya paylaşım savaşında ülkemizi savaşa sokmadan başarı ile dengeli bir siyaseti uygulayarak kurtaran İsmet İnönü'yü saygı ile anmak boynumuzun borcudur. Cumhuriyetin başlangıç ve nato belasını başlatana kadar ki dönemi eleştirenleri ve tersine politikalar ile bugün bizi açmaza sokan batı işbirliçi zihniyetini ise tarih bugün onların yönetmesi gereken imtihanı önlerine kendi hazırlıkları ile koymuştur.
Gelin görün ki bu cephede yetmiş yıl önce Kore'ye asker kanı satan Demokrat Parti'nin tarihi hatası yüzünden nato denen saldırgan terör örgütünün bir üyesi olarak dost görünümlü bir düşman olan Amerika ve batı ile bağımız sürüyor.
Anadolu küçük Amerika olacak diyenler, Anadolu aynı zamanda nato'nun toprağıdır diyenler nedense komşularımız Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde ki bize karşı silahlı bir saldırganlığın hazırlığını görmezden gelmeyi bırakın buna destek veren politikalara alet oldular.
Dünya üçüncü paylaşım savaşı içimizde buna hizmet edenler sayesinde kapıya dayandı.
Bir asırlık bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar kendi milli savunma sistemlerini kurmak yerine önce Atlantik sistemi içinde yıkımı yaşaya yaşaya akıllanmadı bugün birde Rus savunma sistemlerini alarak iki emperyalist fil arasında kaldı.
Bu savaşın asıl hedef biziz Ukrayna bahanesidir.
Anadolu'nun Asya ile bağının koparılması amaçtır.
Türkiye Cumhuriyetini parçalamak isteyen bir asır önce Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak isteyen zihniyetler yine aynı niyetle ve farklı yüzle sahnedeler.
Yine çok işbirlikçi, yine çok hazırlıklı ve yine bizim en zayıf ekonomik dönemimiz ve kötü bir yönetime teslim edilmiş zamana denk getirilmiş olması önce hazırlanmış ve uygulamaya konmuş bir niyettir. Bunu anlamak için son yetmiş yıldır yaşadığımız darbeler, ekonomik ve siyasi krizlere baktığımızda bu niyeti çok açık ve net görmek mümkündür.
Irak, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan, Ukrayna hepsi bu planın bir parçasıdır.
Kuşatılan ülke ve asıl saldırı altında olan biziz.
Montrö Boğazlar Sözleşmesinin hedefe konmasının ve İstanbul'a ikinci bir su geçiş kanalı açılmasının amacı Amarika ve batı emperyalizminin Karadeniz'e istediği kadar savaş gemisi ile girmelerinin yolunu açmaktır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile emperyalizmin karşısına yine Mustafa Kemal Atatürk dehası çıkmıştır.
O zaman Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir dış politika uygulamalıdır?
✓ Montrö Boğazlar Sözleşmesi önce milli çıkarlarımız sonra da bölgenin huzuru için en büyük kozumuzdur.
✓ Kanal İstanbul artık tarih olması gereken gereksiz ve bizim için gelecekte büyük sorunlara yol açacak bir proje olduğu için vazgeçilmelidir.
✓ Doğu ve Batı arasında dengeli bir dış politika uygulanmalıdır.
✓ Askeri, savunma, ekonomik alanda Türk Devletleri ile Türk Birliği kurulmalıdır.
✓ Hem atlantik sisteminden hemde Rus savunma sistemlerini kullanmanın bizim için büyük sorunlara yol açacağını artık görmek ve gardımızı ona göre almak zorundayız. Emperyalist devletler bu savunma sistemleri sayesinde içimize sızma, içimizden insan devşirme, darbe, iç karışıklık, siyasi ve ekonomik krizler üreterek bize zarar verdiklerini nato örneği yeteri kadar ders olmuştur. Kendi milli savunma sistemlerimizi kurmak için ivedi bir seferlik yapılmalıdır.
✓ Emperyalist niyetleri olan devletler ve sistemlerin dayatmacı tutumları bizi bölgede kullanmaya yöneliktir. Irak ve Suriye tecrübesi bize bunu ağır bir fatura ile öğretmiştir. Amerika'da, Rusya'da, Avrupa'da emperyalist devletler ve birliklerdir.
Yurtta barış dünyada barış en doğru savunma sistemidir. Bütün insanlığı koruyacak tek sistem budur. Bütün güç dengelerini bozacak ve hizaya getirecek fikirde budur.
İnsanlığın savaş çıkartan diktatör ve emperyalist niyetleri hak etmediği gibi hiçbir çocuk savaş görmeyi hak etmiyor.
Savaşa karşı olmak insan olmaktır.
][ Önder KARAÇAY ][
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#dünya üçüncü paylaşım savaşı#yurtta barış dünyada barış#mustafa kemal atatürk#rusya#ukrayna#savaş#işgal#diktatörler#emperyalizm#nato#kuşatma
3 notes
·
View notes
Text
YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULMAK!
MertReport Feb 8, 2020
14 Eki 2019 Adamın birisi (@residgulerdem) çıkıyor bir Suriye konusunda bir analizde bulunuyor. Bu analizi doğru veya yanlış bulmak katılıp katılmamak sizin elinizde. Analizde itham veya iftira yok! Fikir var. Bir tez var. Bir fikre bir teze ancak başka bir fikirle cevap vermeniz gerekir.
Ancak koro halinde fikirlerini çürütmek yerine itibarsızlaştırmak için en kolay yola başvurup ithamlarda bulunuyorlar. Bunların başında ise @ProfOnderAytac geliyor. Tabii Erdoğan rejimi Taraf Gazetesi’nin arşivini sildiği için Önder Aytaç rahat.
@Önder Aytaç’ın açılım sürecindeki yazılarını bir okusanız, sonrasında ağza alınmadık laflar ettiği Erdoğan’la aynı şeyleri söylediğini görürsünüz. Türkiye’de anti-cemaatçiliğin güçlenmesinde en büyük katkıyı @ProfOnderAytac gibi @emreuslu gibi üslup bilmezler vermiştir. Suriye konusunda, @residgulerdem bir şeyler söylüyor. Peki karşı çıkanlar “Suriye’ye girmeyelim”in dışında ne diyor. Türkiye Suriye’ye girdi. Şimdi ne olacak? Bazılarına katılmazsam da @MehmetEfe_Caman bir şeyler söylüyor Belirli bir Tr724'de perspektiften analizler yapıyor
Siz de @TarikToros gibi “Yaşanan bir savaş, harekât veya operasyon değil. Sınırlarınızı aşıp size ait olmayan topraklara girmenin adı literatürde “işgal”dir. Gerekçesi ne olursa olsun; terörü bitirmek, diktatörü devirmek, barışı getirmek vs.”
Kıbrıs Barış Harekatı’na da mı aynı bakıyorsunuz? Peki bu yağmurdan kaçarken doluya tutulmak, AKP’den kaçarken HDP’ye yanaşmak, Erdoğan’dan kaçarken PKK’nın çizgisine gelmek değil mi? Öyle algılanmayacak mı? Kırk katır ve kırk satırın dışında başka bir yol, bir “akıl” yok mu?
2 notes
·
View notes
Text
Teee 1935…
İstanbul'da Dünya Feminizm Kongresi düzenlendi.
★
36 ülkeden tamamı kadın 360 delege katıldı.
ABD, İngiltere, Hollanda, İsviçre, Avustralya, Mısır, Hindistan, Bulgaristan, Çekoslovakya, Yeni Zelanda, Romanya, Fransa, Norveç, Yugoslavya, Portekiz, Jamaika, İran, Polonya, Yunanistan, Estonya, Suriye, Danimarka, Mısır, Belçika, Bermuda Adaları, Finlandiya, İrlanda, İzlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Lüksemburg, Macaristan, Sri Lanka, Uruguay… Delegelerin hepsi kendi ülkelerinde kadın hakları mücadelesi veren, meslek sahibi veya parlamenter kadınlardı.
Türkiye'yi 24 delege temsil etti.
Türk Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir'di.
Yardımcıları Aliye Esad, Lamia Refik ve Nermin Muvaffak'tı.
Ayrıca, 1935 seçimlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giren Türkiye'nin ilk kadın milletvekilleri de oradaydı.
Yıldız Sarayı'nda düzenlendi.
Bir hafta sürdü.
Konuşmaların yapıldığı kürsünün arkasında iki büyük Türk Bayrağı vardı.
Bayraklarımızın arasına “Justice-Adalet” yazılı pankart asılmıştı.
Konuşmalar Fransızca, Almanca, İngilizce yapıldı.
Hukuk önünde kadın-erkek eşitliği, eşit eğitim hakkı, eşit meslek hakkı, ekonomik özgürlük hakkı üzerinde duruldu.
“Çocuk gelin” sorununa dikkat çekildi.
Savaşların, tek tek farklı ülkelerin değil, evlatların ölmesi sebebiyle “dünya kadınlarının ortak sorunu” olduğuna dikkat çekildi.
Türk Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir, konuşmasını Fransızca yaptı.
“Türk kadınını haremin kafeslerinden kurtarıp, parlamento kürsüsüne getiren, Türk kadınını erkeğinin yanında hak ettiği yere davet eden Mustafa Kemal Atatürk'e minnet borcumuz var” dedi.
Dünya Kadınlar Birliği Başkanı Corbett Ashby, “feminizm kongremizin aslında en önemli hadisesi Mustafa Kemal Atatürk'le tanışmak” dedi.
Avustralya delegesi Kardel Oliver, 28 bin kilometre yol katederek, haftalarca süren yolculukla gelebilmişti.
“Türk kadınına ve O büyük adama duyduğum saygının yanında, yorgunluğumun lafı bile edilmez” dedi.
Mısır Feminist Birliği Başkanı Hüda Şaravi “bu kongre bizim için bayramdır” diyordu.
“Bütün şark'ta kadın haklarını tanıyan ilk ülke Türkiye'dir, İslam kadınlığı kurtuluşunu Atatürk'e borçludur, Türkler O'na Atatürk diyor, bizim için yetmez, O bizim için Ata Şark” diyordu.
Konuk delegeler milli kıyafetlerini giyiyorlardı.
Taksim civarındaki otellerde ağırlandılar.
Pera Palas'ta irtibat ofisi kurulmuştu.
İstanbul'u gezebilmeleri için özel otobüsler tahsis edilmişti.
Her akşamüstü Dolmabahçe'de çay saati vardı.
Öğle yemeklerini Beylerbeyi Sarayı'nda yiyorlardı.
Ülke bayraklarıyla donatılmış özel vapur hazırlanmıştı.
Bu vapurla Boğaz'da dolaşıyorlardı.
TBMM'de özel kanun çıkarıldı.
Nobel ödülünü kazanan ilk kadın, Marie Curie…
Nobel ödüllü Norveçli yazar Sigrid Undset…
Nobel ödüllü Amerikalı toplumsal reformcu Jane Addams…
Nobel ödüllü İtalyan yazar Grazia Deledda…
Nobel ödüllü İsveçli yazar Selma Lagerlöf…
Nobel ödüllü Avusturyalı yazar Bertha von Suttner…
Nobel ödüllü Fransız biliminsanı Irene Joliot Curie…
Bu efsane kadınların fotoğraflarıyla, Uluslararası Kadınlar Birliği'nin logosunu kullanarak “Uluslararası Kadınlar Kongresi anma pulları” basıldı. Hem de 1.5 milyon adet basıldı.
Çağdaş Türkiye'nin müthiş tanıtımı olmuştu. ABD'den Avustralya'ya Mısır'dan Finlandiya'ya, dünya gazetelerinde geniş yer buldu.
Yunan gazetelerinde mesela, hem şaşkınlık, hem kıskançlık, hem de büyük saygı vardı… Akropolis gazetesinin başyazısında şunlar yazıyordu: “Kim tahmin edebilirdi? 15 yıl evvel kime söyleseler kim inanırdı? Harem hayatının yanına yaklaşılması bile yasak olan mahpus kadını, Türk kadını, bugün dünyanın feministlik tacını tutuyor.”
Kongre tamamlandı.
Dünya Kadınlar Birliği heyeti Ankara'ya gitti.
Mustafa Kemal, Çankaya Köşkü'nde kapıda karşıladı.
Dünya kadınlarına hitaben şu tarihi konuşmayı yaptı:
“Lütfedip Türkiye'ye geldiğiniz için, uluslararası kongrenizi İstanbul'da düzenlemeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
Türk kadını hiçbir alanda erkeklerden geri kalmayacak.
Türk kadını hiçbir alanda Avrupalı kadınlardan geri kalmayacak.
Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.
Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, kılık kıyafette başarıdan çok, bilgiyle, kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır.
Türk kadını, dünya kadınlarıyla el ele vererek, dünya barışı için, dünya huzuru için çalışacak, buna emin olabilirsiniz.”
Ve bunlardan teee 84 sene sonra, 2019…
Asrın liderimiz, kadınları hedef haline getiriyor, kadın rakibi Meral Akşener'i hapisle tehdit ediyor, Dünya Kadınlar Günü'nde yürüyüş yapan feministlerin ezana saldırdığını filan söylüyor.
Çünkü aslına bakarsanız…
Sıkıntı ne siyasettir, ne de dindir.
Sıkıntı, biat toplumunun bağımsız ruhlu kadınları'dır.
Boynunu bükmeyen, bileği bükülemeyen özgür kadın'dır, sıkıntı.
Bugün zorla dayatılmaya çalışılan asrın liderimizin Türkiyesi… Türkiye'nin bir asır gerisindedir!
5 notes
·
View notes
Text
>Suriyeliler konusunda hangi gerçek göz ardı ediliyor?
>Suriyeliler arasındaki ayrım ne?
>Geri dönüş mümkün mü?
>Dolar/TL dengesi sorunların neresinde?
>İç barışı nasıl sağlarız?
SURİYELİLERİ -BİR- GÖRME YANLIŞI
👉 https://bit.ly/3M0Sm4s
#WileVavArası
-Siyaset ve Dış Politika
#YabancıDüşmanlığı #Suriyeliler #Savaş #Ekonomi #GeçiciKorumaStatüsü #Esed #Suriye #AB #ABD #PKK #PYD #YPG #TerörDevleti #Türkiye #İran #İsrail #ŞiiHilali #ArapÜlkeleri #Pakistan #Afganistan #Konut #Gıda #Temelİhtiyaç #Dolar #TL #Siyaset #İçBarış #nesatgundogdu
#NeşatGündoğdu
1 note
·
View note
Text
Çürüten Yerin Meseli
Gören, anlayan, fark eden olmak yerine, bilmeyen hiç sorgulamayan bir çürüme halinin, çeperinin esiri kılındı koca ülke. Deneyim, yaşam standartları altüst edilirken hemen tüm var edilenlerle beraber bir cürüm halini bütünleştirirken bunlar mevzumuz değil denilerek ötelendi. Görmezden gelinsin diye var edilmiş eylemlerin yekunu çevrelendi, kuşatıldı. Ol hayat bir badireler sarmalı adı hiçbir zaman konulmayacak bir kör dövüş alemi, tamamen şansa var edilebilen bir tecrübe haline terk olundu. Yeter ki görülmesin, anlaşılmasın, tek bir cümle olsun sorgulanmasın diye cerahatin kollarına esir edilmiş yer hakikatimiz belki tek istikametimiz ilan olundu. Vahamete tutunmak bir eyleme dönüştü. Zorbalık devletin şefkatli yüzü denilerek pazarlanan bir mesele dönüştü. Tahakküm, kötülük tümüyle açık bir biçimde sizlerin iyiliği için denilerek güncellendi. Bugün ulaşılan merhale bütünüyle o deneyimlerin refakatinde her nasıl çürümüş bir toplumun ülke diye kakalandığını da açık bir biçimde göstere gelen örnekleri barındırıyor. Tümden cürmün, bet ve feci olanın yolu, istikametinde yürüyen ülkenin dünü gibi şimdisinin, şimdiden de yarının pek de ehven olmayan bir güzergahta seyrüseferi devam olunuyor. Yolu, yönü, şimdisi, yarınları tüm bu sorgusuz sualsiz kalanların gözetiminde çürümenin kılınıyor. Bir sorgu ihtimali dahi geriye konulmasın diye var edilen her hamlede bu iletişim faciası görünür olur. Yolun, anlamın, güncelliğin karanlığı artık afakidir.
Gören ve sorgulayan olmak yerine teslimiyetçiliği vaaz eden bir akımın sürekliliği içinde gündelik yaşamın tarumar edilmesine devam olunur. Öylesine değil doğrudan devlet elli müdahale / dönüşüm gayretlerinin, her demeçte ortaya çıkan biz / onlar ayrımcılığının her neyi işaret ettiği zaten afakidir. Düzenin sorgusuz sualsiz esareti var ettiği yerde hiçbir ama hiçbir bunun nedenleri sorulmasın isteniyor. Ekonomik buhranın artık aleni bir yıkım halini simgeleştirdiği, herkese pay ettiği zeminde yarının, özellikle o asgari ücret tahayyül ve belirtecinin ortaya çıkması sonrasında var edeceği yıkım konuşturulmamaya devam olunuyor. Her halükarda sürgit devam olunan esaret halini, bunca yıkıcılık dolu güncenin var ettiği karanlık dönemeçlerin ülkenin geleceğinden yediğini fark etmesin kitleler diye yine yeniden insanların canları çalınıyor. Tümüyle bir düşük yoğunluklu savaş yeniden ve yeniden imal edilerek, üç onlardan bir bizden eksilsin denilerek kurulan düzenekte kan aksın biz de yolumuza bakalım diye bir garabetlik hal var ediliyor. Kürd halkının toptan bir akılla terörist potasına esir edildiği ülke gerçekliği, o savaş tamtamları arasında Kuzey Suriye / Rojava topraklarındaki imha çabalarının birlikteliğinde sunulan / paylaştırılan tüm o nefret imgesiyle bir kere daha rutin tekrar ediliyor. Hiç kimseleri sevmeyen, sahici anlamda önemsemeyen devlet yeniden ölümleri kutsamaya devam diyor. Gören, soran ve sahiden de barışı aramakta olan insanların cezalandırılması dışında hiçbir adım var edilip, yıkıcı ve kör karanlık bir tutuma karşı itiraz var edilemiyor. Tümüyle birkaç güne unutulup gitmesi beklenen / talep olunan yıkımların ardından memleketten çıt, hakikate dair tek satır bahis açılamıyor. Bunca eğrelti hal içerisinde hiçbir zaman düzden bahis açılabilir mi, takdirinize!
Bianet’ten aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü ve Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) Genel Kurulu’nda görüşülen Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçelerine ilişkin söz aldı.
İletişim Başkanlığı’nın bütçesine dair konuşan Doğan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un dünkü (21 Aralık) açıklamalarına ve İletişim Başkanlığı’nın gazetecilere yönelik tutumlarına değindi.
Bakan Tunç, Adalet Bakanlığı'nın 2024 yılı bütçesine ilişkin konuşmasında "Şu anda gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevlerimizde bulunan kimse yok" demişti.
“Propaganda başkanlığı”
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre, Doğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:
“Kurulduğu günden bu yana İletişim Başkanlığı, yalanı hakikat gibi gösterme, inandırma ve yayma başkanlığı gibi davranıyor. Propaganda başkanlığı yapıyor. Yetmiyor. Neyi, ne kadar, nerede, ne zaman, nasıl, kimin için söyleyeceğimize karar vermek isteyen bir başkanlık performansı sergiliyor.
“Sorun, okuyun, araştırın. Yasaklamaya, kısıtlamaya, engellemeye, hapsetmeye çalıştığınız o gazetecilerin haberlerine, söyleşilerine bir bakın. Hakikati ulaştırmaya çalışan gazetecilerin haberlerini izlediğinizde göreceksiniz, kim sardı yaraları? Hatay’a resmi arama kurtarma ekipleri dördüncü gün gidebildi. Yaşamsal önemi olan saatler, dakikalar hatta günler boyunca enkaz altında bırakılan birçok insanın hipotermi nedeniyle öldüğünü, yine onlar sayesinde öğrendik. Kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde öğrenemedik. Siz de hakikati aslında, kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde değil; kısıtlamaya çalıştığınız medya sayesinde öğreniyorsunuz.
“Kim gazeteci?”
“Dün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ‘İçeride tutuklu gazeteci yok.’ Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan da sayısız kez dedi. Hatta yılların gazetecileri yok sayıldı İletişim Başkanlığı sayesinde. Bütün basın kartlarının kontrolü de İletişim Başkanlığı’nda. Adalet Bakanı, çok haklı. Niye haklı? Kime soruyor kimin gazeteci olup olmadığını? Mahkemeler aracılığıyla İletişim Başkanlığına soruluyor ve İletişim Başkanlığı'nın uygun görmediği kişiler gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede. Mahkemeler de İletişim Başkanlığı’ndan gelen bu yazıya göre karar veriyorlar. Bunları bizzat yaşayan gazetecilerden dinledik. Ara karar çıkarıldı bazı gazeteci arkadaşlarımız için.
“İletişim Başkanlığı’nda kaydı olmayan, turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil, örgüt üyesi sayıldı. Bunlardan bir tanesi Dicle Müftüoğlu. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin eş başkanı. Uluslararası En Dirençli Gazetecilik Ödülü aldı yakın zamanda. Kendisi hapiste. Adalet Bakanı’na sorarsak değil. Adalet Bakanı’na göre 81 yaşında kaybettiğimiz, kaybettikten sonra basın kartı ile ilgili açtığı davayı kazanan sevgiyi Aydın Engin de gazeteci değildi o zaman.
“Susmayacağız”
“Adalet Bakanı’na göre Nadire Mater de gazeteci değil, Tuğrul Eryılmaz da. Milli güvenlik gerekçesi ile Tuğrul Eryılmaz’ın daimi sarı basın kartı iptal edildi. Nasıl bir milli güvenlik gerekçesidir bu? Gökçer Tahincioğlu’na sarı basın kartı davasında, dostane çözüm arayışına gidildi, emsal karar oluşturulmasın diye. İletişim Başkanlığı’nın 2024 bütçesinin ne kadar olacağını biliyorsunuz değil mi? 4 milyar 126 milyon 595 bin TL. Böylece başkanlığa, 2024 yılı için teklif edilen bütçede, 2019 yılına oranla artış yüzde 1097 olacak.
“Gazeteci olmadığı iddia edilen ve yakın zamanda tutuklanan malum, her seçim öncesi bir yıldırma operasyonu yapılıyor, yedi aylık mahpusluğunun ardından 8 Aralık’ta tahliye edilen Kürt gazeteci Abdurrahman Gök’ün sözleri ile bitirmek istiyorum. ‘Kürt gazetecinin’ altını özellikle çiziyorum. Çünkü en önde, her zaman ilk defa alınanlar. Diyor ki ‘En fazla korktukları şey hakikat. Bu hakikat sonlarını getirecek.’
"Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz.”
Gören, anlayan, fark eden olmak yerine, bilmeyen hiç sorgulamayan bir çürüme halinin, çeperinin esiri kılındı koca ülke. Tümden mahvetme çabasının suna geldiği bir yerin en kestirmeden cürümlere rehin edilmesidir. Şırnak vekili Doğan’ın bildirdiği isimler ve tüm o özgür basın geleneğinin anlatmaya çabaladığı şey bizatihi bu fark ettirmeme haline karşı gerçek bir direniştir. Onu da sorgusuz sualsiz yıkabileceklerini zanneden bir iktidar pratiği karşısında buradayız seslenişi zaten başlı başına bir meramı oluşturur. Gazeteciliği imha etmeye çalışarak, o emeği sarf edenleri terörist olarak damgalayıp, örgüt üyesi diyerek mahpus ederek hakikatin önü alınabilir mi? Tümüyle kendi içerisinde dönüşümünü mutlak / kesin / kati yıkıcılık ekseninden biçimlendiren bir yerde, hakikatten bahis açabilmenin anahtarı o gazeteciliği unutturmamak olduğu yinelenir, vekil Ayşegül Doğan tarafından. Bilinmesi elzem olanların göz ardı, sümen altı, halının dibine sürüldüğü, bir yalan makinesinin aralıksız yinelendiği zeminde neden o esaretin / eylemin hayatı mahvettiği anlaşılır kılınmaktadır, sorana, görene, anlayana.
Bitimsiz bir girdap halinin içinde çürüten bir yerin ta kendisi olarak varlığını sürdürüyor ol yeni Türkiye. Baş efendi ve avenesinin suna geldiği her şeyin, hemen her durumda her nasıl bir yıkıcılığı ihtiva ettiği aralıksız güncellemelerle beraber hayatımızda sabit olunup duruyor. Yolunu kaybetmiş, izanını yitirmiş, sözünü kendisine dahi duyuramayacak kadar korkulara rehin edilmiş bir yerde hayatın ehven ile olan kesişimi çoktan tüketiliyor. Akla seza olanın yolunda belirsiz değil gerçekten katran karasının yolunda ilerlemek tercih ediliyor. Bir kere daha ama son kez değil savaşı barışa tercih eden bir aklın tezahürü olarak çıkagelen her şey bu mahvetme retoriğini daha da kalıcı kılıyor. Uzun lafza gerek kalmıyor. Görünen köye kılavuza hacet de yok artık. Bir çürüme toplamından mülhem olan yerde yaşamın her ne hallere konulabildiğini fark ettiğinizde itiraz etmeyi sahiden de hayatınızın merkezine konumlandırdığınız vakit zaten gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Bu ülkenin bir geleceği kaldıysa / bırakıldıysa şayet!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Resist (Diren!) - Sides Imagery – Pexels
#mesel#hakikat#yordam#anlam#ülke#gerçek nedir?#demokrasi#sözler#hakikat arayışı#geleceksizlik#şimdiye mektuplar#ara#söz#yara#hayat hakkı#türkiye gerçeği#başka ülke var#iç yara#görü#anlamak#mesel edinme#hayat#devlet101#siyasal#anarşizan
0 notes
Text
Antakya Emek ve Demokrasi Güçleri’nden tezkere tepkisi
Antakya Emek ve Demokrasi Güçleri’nden tezkere tepkisi
HATAY – Antakya Emek ve Demokrasi Güçleri, Irak ve Suriye tezkeresinin 2 yıl daha uzatılmasına tepki göstererek, “Tezkereler AKP’nin iktidarını sürdürebilmenin bir aracı haline getirilmek isteniyor” dedi. Antakya Emek ve Demokrasi Güçleri, Meclis Genel Kurulu’nda 2 yıl daha uzatılan Irak ve Suriye tezkerelerine dair Antakya Parkı’nda basın açıklaması yaptı. “Tezkere savaştır, savaşa karşı barışı…
View On WordPress
0 notes
Text
Yerli Savunma Sanayisi Ankara’da Gövde Gösterisi Yaptı https://ift.tt/2ZN8CCD
Yerli Savunma Sanayisi Ankara’da Gövde Gösterisi Yaptı
ASKERİ RADAR VE SINIR GÜVENLİĞİ ZİRVESİ – MRBS BAŞLADI:
YERLİ SAVUNMA SANAYİSİ ANKARA’DA GÖVDE GÖSTERİSİ YAPTI
3. Uluslararası Askeri Radar ve Sınır Güvenliği Zirvesi’nde sınır güvenliği, göçmen krizi ve yerli savunma sanayisini bekleyen fırsatlara dikkat çekildi
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Düzensiz göçün ve terörist sızmalarının engellenmesi başta olmak üzere sınır güvenliğimize yönelik tehditlerle mücadele etmeyi sürdürüyoruz” mesajını verdi
Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir: “Erken İhbar Radar Sistemimizin ilk teslimatını önümüzdeki ay Hava Kuvvetleri Komutanlığımıza yapmayı planlıyoruz. EİRS radar ailesinin yeni ürünü olan Alçak İrtifa Radar Sistemi Projesinin ilk ürününü de önümüzdeki yıl envantere alacağız” dedi
İçişleri Bakanlığı himayelerinde, Milli Savunma Bakanlığı ve T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı’nın destekleriyle Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği – MÜSİAD Ankara Şubesi tarafından hayata geçirilen 3. Uluslararası Askeri Radar ve Sınır Güvenliği Zirvesi – MRBS, 5 Ekim 2021 tarihinde Hacettepe Beytepe Kongre Merkezi’nde başladı. İki gün sürecek MRBS’de sınır güvenliğinden düzensiz göçe sektörün gündemindeki birçok konu başlığı ele alınırken, yerli ve milli savunma sanayi temsilcileri de en son teknolojiyle ürettikleri ürünleri tanıttı.
MRBS, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın paylaştığı mesajla açıldı. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Yetkin, MÜSİAD Ankara Başkanı Hasan Fehmi Yılmaz ve MÜSİAD Ankara Savunma Sanayii Sektör Kurulu Başkanı Sayın Fatih Altunbaş MRBS’nin açılışında sınır güvenliği, göçmen krizi ve yerli savunma sanayisini bekleyen fırsatlarla ilgili önemli mesajlar verdi.
“MRBS’nin güvenlik birimlerimize yol gösterici olacağına inanıyorum”
MRBS’nin açılışı için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gönderdiği yazılı mesaj ile şunları paylaştı: “Türkiye, tarih boyunca medeniyetlerin kavşağında yer almış, üç kıtayı birleştiren jeo-stratejik konumuyla küresel hegemonya peşinde koşan devletlerin her zaman ilgisini çekmiş bir ülkedir. Bugün de dünya siyaseti ülkemizin merkezinde bulunduğu coğrafyada şekillenmektedir. İstikrarsızlıkların ve çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir bölgede Türkiye, iç barışı, ekonomik gücü ve üstün askeri kabiliyetleriyle göz doldurmaktadır.
Dış politikasında “Yurtta sulh, dünyada sulh” prensibiyle hareket eden ülkemiz, dostları ve komşuları için en güvenilir ortaklardan biridir. Bu başarıda ülkemizin, bölgemizdeki mevcut sınırların korunmasına gösterdiği hassasiyetin yanı sıra hudut güvenliğine verdiği önemin de büyük payı vardır. Her vesileyle ifade ettiğimiz gibi; bizim hiç kimsenin, hiçbir ülkenin toprağında veya egemenliğinde gözümüz yoktur ve olmamıştır.
Gerek içeride attığımız adımların, gerekse yurtdışında gerçekleştirdiğimiz askeri operasyonların yegane amacı, sınırlarımızın güvenliğini garantiye alarak, böylece vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamaktır. Uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkımız çerçevesinde yürüttüğümüz terörle mücadele operasyonları da bu gayeye hizmet etmektedir.
Savunma sanayiinde geliştirdiğimiz yeni teçhizatla ülkemizi her alanda olduğu gibi sınırlarının güvenliğini tahkim etme konusunda da farklı bir yere taşıyoruz. Düzensiz göçün ve terörist sızmalarının engellenmesi başta olmak üzere sınır güvenliğimize yönelik tehditlerle mücadele etmeyi sürdürüyoruz. Bu sene yerli-yabancı geniş bir katılımla üçüncüsü düzenlenen zirvenizin bu hususta güvenlik birimlerimize katkı sunacağına ve yol gösterici olacağına inanıyorum.”
Erken İhbar Radar Sisteminin ilk teslimatı Kasım ayında yapılacak
Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir şunları söyledi: “Son yıllarda başta Suriye sınırı olmak üzere ülkemizin sahip olduğu yaklaşık 3 bin kilometrelik kara sınırı, çeşitli yollarla ihlal ediliyor. Sınır hattımızın yasadışı mülteci geçişleri, terörist geçişleri ve kaçakçılık faaliyetine karşı 7/24 gözetlenmesi gerekiyor. Sınır güvenlik seviyesi yüksek olduğu takdirde bu tehditlerin oluşturduğu sorunlar minimize olacaktır. Savunma Sanayii Başkanlığı olarak bu alanda kullanıcı makamların ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda çalışmalarımız devam ediyor.
Askeri ve sivil radar sistemlerine yönelik orta ve uzun dönemdeki ihtiyaçlarımızın, yurt içinden karşılanması ve bu alanda yerli sanayiinin kabiliyetlerinin geliştirilmesi, üniversite ve araştırma kurumlarındaki bilgi birikiminin artırılarak savunma sanayii bünyesinde kullanılması büyük önem arz ediyor.
Bu kapsamda, Erken İhbar Radar Sistemimizin ilk teslimatını önümüzdeki ay Hava Kuvvetleri Komutanlığımıza yapmayı planlıyoruz. Güvenlik güçlerimizin kabiliyetlerini ciddi ölçüde artıracak milli radar sistemlerimizin sayılarının önümüzdeki yıllarda arttırılmasını planlıyoruz. Ayrıca Sınır Güvenlik Sistemi Projemiz KAYI ile hudut karakollarımızda 7/24 sınır hattının izlenmesi, kontrolü ve verilerin kayıt altına alınmasına yönelik sensör sistemlerinin kurulumu ve entegrasyonu ile ilgili altyapıların hazırlanmasını sağlıyoruz. Projemiz kapsamında kameralar, kara gözetleme radarları, kablo güdümlü balon sistemi, karadan geniş alan gözetleme sistemi ve fiber optik akustik sensör başta olmak üzere birçok Alt Sistem entegre olarak kullanılıyor.
Bu sayede kesintisiz güvenlik çözümü sağlanıyor. Sahil şeridimizin güvenliği için büyük önem arz eden Sahil Gözetleme Radar Sistemi (SGRS) Projesi geliştirme faaliyetlerinde de son aşamaya gelmiş bulunmaktayız. Bu yıl içerisinde de yeni Sahil Gözetleme İstasyonlarının devreye alınması ve yeni işlevlerin hizmete açılması ile kapsamının genişletilmesini hedefliyoruz.”
Alçak İrtifa Radar Sistemi 2022’de envantere girecek
Prof. Dr. Demir sözlerine şöyle devam etti: “Özellikle son aylarda ciddi bir tehdit haline gelen ve konferansta da detaylı olarak tartışılacak olan drone sistemleri de yapılan yatırımlar sonucunda yerli ve milli olarak geliştirilebiliyor. Deniz ve hava gözetleme için kullanılan radar sistemlerimizin yanında, Hava Kuvvetlerimiz envanterinde bulunan F-16 uçaklarının ve bu yıl içerisinde teslim ettiğimiz Akıncı İHA sisteminin burun radarlarının da milli olarak geliştirilmesi faaliyetlerimiz devam ediyor.
Konvansiyonel radar sistemleri yanında elektronik harbe karşı dayanımımızı arttıracak ve görünürlüğü düşük uçakların tespitinde silahlı kuvvetlerimize destek olabilecek Pasif Radar Sistemlerine yönelik geliştirilmiş olan prototiplerin testleri bu yıl başında başarıyla tamamlanmıştır. Seri üretim için gerekli faaliyetler hâlihazırda yürütülüyor. Benzer şekilde Multistatik Radar Sistemleri için teknoloji kazanımı sözleşmemiz de geçtiğimiz ay imzalandı. Buna ek olarak, EİRS radar ailesinin yeni ürünü olan Alçak İrtifa Radar Sistemi Projesinin ilk ürününü de önümüzdeki yıl envantere alacağız.”
Savunma sanayimiz bir okul oldu
MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Yetkin, MRBS’nin açılışında şunları söyledi: “Savunma sanayimiz son yıllarda yaptığı atılımlarla ülkemizin gururu oldu ve göğsümüzü kabarttı. Savunma sanayimizdeki ilerleyiş bir çarpan etkisiyle birçok sanayi koluna da pozitif yönde ivme verdi. Savunma sanayisi ileri teknoloji ve mühendislik kabiliyetleriyle sanayimizin diğer alanları için bir okul oldu.”
Yetkin: “MÜSİAD olarak güçlü bir devlet olmamızın yolunun iktisaden de güçlü olmamızdan geçtiğine inanıyoruz. Ne zaman ekonomik olarak güçlü olmuşuz, o süreçte söz söylemişiz, oyun kurmuşuz, oyun bozmuşuz. O süreçte bize rağmen kimse bir şey yapamamış. İşte bu yüzden, yerli ve milli üretim, hem ekonomik açıdan ülkemizi güçlü kılacak, hem de diplomasi masasında en önemli kozlarımızdan biri olacaktır.
Savunma sanayimizdeki yerli ve milli üretimin yüzde 75’lerin üzerine çıkması, ileri teknoloji alanında kendi kendine yetebilen bir ülke konumuna gelmemiz, hem askeri diplomaside bizleri güçlü kılıyor hem de artan tehditlere karşı hızlı refleks gösterebilmemize olanak sağlıyor. MÜSİAD ailesi olarak, 100’e yakın savunma sanayisine hizmet veren üyemizle, bu çalışmaların bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Yeni yönetim dönemimizde, ülkemizdeki yüksek teknoloji şirketlerine yatırımları artırarak devam ettirmek ve bu sektörle ilgili daha da özel bir stratejik yaklaşım geliştirmek istiyoruz” diye konuştu.
Ankara üstün teknoloji ürünleri için üs olacak
MÜSİAD Ankara Başkanı Hasan Fehmi Yılmaz ise MRBS’nin açılışında şunları söyledi: “Türkiye’deki savunma ve havacılık sanayii firmalarının yaklaşık yüzde 80’i Ankara’da. Bugün Ankara’mız savunma sanayimizin merkezi olmasının hakkını vererek, ülkemizin savunması ve sınır güvenliğinin sağlanması için üstün teknolojik ürünlerin üretildiği bir üs olarak aynı zamanda ülke ekonomisine, ihracatımıza ve istihdama katkı sağlıyor. Yerli ve milli savunma sanayi temsilcilerimizin üretim kabiliyetlerini her geçen yıl artırarak, ürünlerini tüm güvenlik birimlerimizin hizmetine sunması bizleri gururlandırıyor. Havacılık ve Uzay Organize Sanayi Bölgesi’nin de açılması ile birlikte Ankara’nın savunma sanayiinde yüksek teknolojili yerli ve milli üretimin merkezi olma hedefi daha da kuvvetlenecek.”
“Sanayicilerimiz yalnızca ellerini değil gövdelerini de taşın altına koyuyor”
Yılmaz: “Savunma sanayimizde yerlilik oranının yüzde 25’lerden yüzde 75’lere ulaşmasından son derece gurur duyuyoruz. Bugün MÜSİAD üyesi bir çok firmamız savunma sanayii sektöründe büyük ölçekli yatırımlar yaparak, yerli ve milli üretim için ellerini değil gövdelerini taşın altına koyuyor. Sanayi işbirliği projeleriyle Ankara’nın savunma sanayiindeki gücünü artırabilir, yüksek teknolojili katma değeri yüksek ürünleri yerli ve milli olarak Ankara’da üretebiliriz. MÜSİAD olarak buna her zaman hazırız” diye konuştu.
MRBS 4 kat büyüdü
MRBS hakkında da bilgi veren Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: “2018 yılında MÜSİAD Ankara olarak ilkini düzenlediğimiz zirvemiz gerek hacim, gerekse katılan firma sayısı bakımından bu yıl ilkine göre 4 kat büyüklüğe ulaştı. Zirve kısmında, alanında uzman isimler ile askeri radar ve sınır güvenliği konularındaki önemli oturumlarla sektörün nabzını tutmayı hedefliyoruz. Savunma sanayiinde öncü firmalarımız başta olmak üzere 60’tan fazla firmamız da sergi alanında ürünlerini sergileyecek. B2B görüşmeleri ile kamu ve özel sektörü bir araya getireceğiz ve yeni işbirliklerinin sağlanmasına kapı aralayacağız.”
Türkiye dost ve müttefik ülkelerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek potansiyelde
MÜSİAD Ankara Savunma Sanayii Sektör Kurulu Başkanı Sayın Fatih Altunbaş: “Türk savunma ve havacılık sanayisi, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamak için kendi imkan ve kabiliyetleri ile çok sayıda proje ve ürün geliştirdi. Böylece sektörümüz, uluslararası arenada, askeri radar ve sınır güvenliği pazarında dikkat çekici bir oyuncu haline geldi. Savunma ve havacılık sanayisi firmaları, akademisyenler, teknoloji uzmanları ve askeri denetim ve sınır kontrolü uzmanları ile gerek ülkemizin gerekse diğer ülkelerin silahlı kuvvetlerinde, jandarma ve polis teşkilatında görevli karar vericilerini bir araya getiren MRBS, bu önemli meseleye kamuoyunun dikkatini de çekmeyi başardı.
Öncelikle kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak için geliştirdiğimiz teknoloji ve çözümler, dost ve müttefik ülkelerin de ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelik ve potansiyeldedir. Bu platform sayesinde, bu potansiyeli uluslararası arenada gösterme fırsatını da yakaladığımızı, bugün burada çok daha net olarak görüyoruz. 22 ülkeden katılımın olduğu ve bu yıl uluslararası kimliği daha da güçlenen MRBS’nin ihracatımızın artıracağı ve ülkemiz ekonomisine büyük katkı sağlayacağı; aynı zamanda dost ve müttefik ülkelere de katma değer sağlayacağı aşikârdır” diye konuştu.
MRBS’den Satır Başları:
MRBS’de yerli ve milli savunma sanayinin en yeni projeleri de sergileniyor. TUSAŞ, Roketsan, Havelsan, STM, Turaç, Scandium, Aselsan, BMC, HTR, ISISO, Kedacom, Yayla ve Robit Teknoloji gibi sektörün önde gelen birçok firması en son teknolojiyle ürettiği yeni projelerini MRBS’de tanıttı.
Türk savunma sanayisinin en son teknolojiyle üretilmiş ürün ve çözümlerini incelemek için ABD, Avusturya, Azerbaycan, Bosna Hersek, Burundi, Danimarka, Endonezya, Filistin, Fransa, Güney Sudan, İspanya, Japonya, Kazakistan, KKTC, Kongo, Kosova, Pakistan, Sırbistan, Sri Lanka, Ukrayna ve Ürdün başta olmak üzere 22 ülkeden ziyaretçiler MRBS’ye katıldı.
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/3ixRmrN via IFTTT
0 notes
Text
Erdoğan Putin arasında 3 saati aşkın süren baş başa görüşme sona erdi
Erdoğan Putin arasında 3 saati aşkın süren baş başa görüşme sona erdi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile gerçekleştirdiği görüşmede, “Suriye ile ilişkili birlikte atığımız adımlar da büyük önem arz ediyor. Oranın da barışı yine Türkiye-Rusya ilişkilerine bağlı” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, temaslarda bulunmak üzere Soçi’ye geldi. Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Devlet Başkanlığı Resmî…
View On WordPress
0 notes
Text
102 Fransız parlamenterden Türkiye'nin olası Suriye operasyonuna karşı bildiri
PARİS- Fransa'da senatör Cohen'in girişimiyle farklı siyasi gruplardan 102 parlamenter, yayınladıkları “Erdoğan'ın savaş çılgınlığına karşı çıkılmalı" başlıklı ortak bildiriyle Türkiye'nin olası kuzeydoğu Suriye operasyonuna karşı çıkılması çağrısında bulundu. Fransa'da 102 Parlamento üyesi, ortak bir bildiri yayınlayarak Türkiye'nin olası kuzeydoğu Suriye operasyonuna karşı çıktı. Senatör Laurence Cohen'in girişimiyle farklı siyasi gruplardan 102 parlamenter, Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a atıfta bulunarak bildirilerinin başlığında "Erdoğan'ın savaş çılgınlığına karşı çıkılmalı" dedi. Euronews'ün aktardığına göre, parlamenterler, Türkiye hükümetinin "Ukrayna savaşı ile NATO'da merkezi bir rol oynama statüsünden faydalanarak Suriye'nin kuzeyindeki saldırıları yoğunlaştırmak için Atlantik İttifakı'nın (NATO) onayını elde etmeye çalıştığını" ifade etti. "TÜRKİYE’NİN İHLALERİNİ GÖRMEZDEN GELMEYİN" Le Journal du Dimanche gazetesinde yayınlanan ve olası Suriye operasyonuna karşı çıkılması çağrısında bulunulan bildiride şöyle dendi: "Suriye'nin kuzey ve doğusunda özerk yönetim tarafından kontrol edilen bölgelerde savaşın neden olduğu korkunç koşullara rağmen Kürt, Arap, Asuri-Keldani, Ermeni ve tüm etnik halklar bir arada yaşamakta ve kendilerini demokratik, feminist ve ekolojik bir sistem içinde örgütlemeye çalışıyor ve diyalog içinde barışı inşa etmek için mücadele ediyorlar. "Batılı ülkeler artık Türk ordusu tarafından işlenen ihlalleri görmezden gelmemelidir. Kürt savaşçılarının IŞİD'e karşı mücadeledeki kararlılığı tüm uluslararası toplum tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. "Ancak bugün unutulmuş görünüyorlar. Kürt müttefiklerimize bir kez daha saldırılmasına izin veremeyiz ve vermemeliyiz." Erbil merkezli Rûdaw haber sitesi de Fransa'dan konuyu Birleşmi�� Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne taşımasını isteyen imzacıların, "BM'nin Rojava'da uçuşa yasak bölge ilan etmesi ve Suriyeli Kürtlerin uluslararası koruma altına alınması" talebinde bulunduğunu yazdı. Rûdaw'ın haberinde ayrıca sağcı Cumhuriyetçilerden (LR) ve Emmanuel Macron'un partisinden bazı parlamenterlerin de bildiride imzasının yer aldığı aktarıldı. Buna göre, Batı'ya "Avrupa topraklarında bulunan Kürt aktivistlerin ve derneklerinin korunması" talebi yöneltildi. "ERDOĞAN’IN SAVAŞ POLİTİKASINI KIMIYORUZ" Senatör Laurence Cohen de bildiriyi sosyal medya hesabından şu mesajala paylaştı: "Her siyasi görüşten parlamenterler olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın savaş politikasını kınıyor ve Avrupalı liderlere ve yetkililere Erdoğan'ın yıldırmalarına boyun eğmemeleri çağrısında bulunuyoruz! Bu bildiriyi imzalamayı kabul eden 101 parlamentere teşekkür ederiz." https://twitter.com/laurencecohen94/status/1553476628700954624?s=21&t=EN-8Ki57_XGfHUF6kA2O6g Türkiye Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Türkiye'nin güney sınırları boyunca 30 kilometre derinliğinde "güvenli bölgeler" oluşturmak istediklerini duyurmuş ve kuzeydoğu Suriye'ye yeni bir askeri operasyon sinyali vermişti.
Read the full article
0 notes