#iç yara
Explore tagged Tumblr posts
seslimeram · 1 year ago
Text
Çürüten Yerin Meseli
Tumblr media
Gören, anlayan, fark eden olmak yerine, bilmeyen hiç sorgulamayan bir çürüme halinin, çeperinin esiri kılındı koca ülke. Deneyim, yaşam standartları altüst edilirken hemen tüm var edilenlerle beraber bir cürüm halini bütünleştirirken bunlar mevzumuz değil denilerek ötelendi. Görmezden gelinsin diye var edilmiş eylemlerin yekunu çevrelendi, kuşatıldı. Ol hayat bir badireler sarmalı adı hiçbir zaman konulmayacak bir kör dövüş alemi, tamamen şansa var edilebilen bir tecrübe haline terk olundu. Yeter ki görülmesin, anlaşılmasın, tek bir cümle olsun sorgulanmasın diye cerahatin kollarına esir edilmiş yer hakikatimiz belki tek istikametimiz ilan olundu. Vahamete tutunmak bir eyleme dönüştü. Zorbalık devletin şefkatli yüzü denilerek pazarlanan bir mesele dönüştü. Tahakküm, kötülük tümüyle açık bir biçimde sizlerin iyiliği için denilerek güncellendi. Bugün ulaşılan merhale bütünüyle o deneyimlerin refakatinde her nasıl çürümüş bir toplumun ülke diye kakalandığını da açık bir biçimde göstere gelen örnekleri barındırıyor. Tümden cürmün, bet ve feci olanın yolu, istikametinde yürüyen ülkenin dünü gibi şimdisinin, şimdiden de yarının pek de ehven olmayan bir güzergahta seyrüseferi devam olunuyor. Yolu, yönü, şimdisi, yarınları tüm bu sorgusuz sualsiz kalanların gözetiminde çürümenin kılınıyor. Bir sorgu ihtimali dahi geriye konulmasın diye var edilen her hamlede bu iletişim faciası görünür olur. Yolun, anlamın, güncelliğin karanlığı artık afakidir.
Gören ve sorgulayan olmak yerine teslimiyetçiliği vaaz eden bir akımın sürekliliği içinde gündelik yaşamın tarumar edilmesine devam olunur. Öylesine değil doğrudan devlet elli müdahale / dönüşüm gayretlerinin, her demeçte ortaya çıkan biz / onlar ayrımcılığının her neyi işaret ettiği zaten afakidir. Düzenin sorgusuz sualsiz esareti var ettiği yerde hiçbir ama hiçbir bunun nedenleri sorulmasın isteniyor. Ekonomik buhranın artık aleni bir yıkım halini simgeleştirdiği, herkese pay ettiği zeminde yarının, özellikle o asgari ücret tahayyül ve belirtecinin ortaya çıkması sonrasında var edeceği yıkım konuşturulmamaya devam olunuyor. Her halükarda sürgit devam olunan esaret halini, bunca yıkıcılık dolu güncenin var ettiği karanlık dönemeçlerin ülkenin geleceğinden yediğini fark etmesin kitleler diye yine yeniden insanların canları çalınıyor. Tümüyle bir düşük yoğunluklu savaş yeniden ve yeniden imal edilerek, üç onlardan bir bizden eksilsin denilerek kurulan düzenekte kan aksın biz de yolumuza bakalım diye bir garabetlik hal var ediliyor. Kürd halkının toptan bir akılla terörist potasına esir edildiği ülke gerçekliği, o savaş tamtamları arasında Kuzey Suriye / Rojava topraklarındaki imha çabalarının birlikteliğinde sunulan / paylaştırılan tüm o nefret imgesiyle bir kere daha rutin tekrar ediliyor. Hiç kimseleri sevmeyen, sahici anlamda önemsemeyen devlet yeniden ölümleri kutsamaya devam diyor. Gören, soran ve sahiden de barışı aramakta olan insanların cezalandırılması dışında hiçbir adım var edilip, yıkıcı ve kör karanlık bir tutuma karşı itiraz var edilemiyor. Tümüyle birkaç güne unutulup gitmesi beklenen / talep olunan yıkımların ardından memleketten çıt, hakikate dair tek satır bahis açılamıyor. Bunca eğrelti hal içerisinde hiçbir zaman düzden bahis açılabilir mi, takdirinize!
Bianet’ten aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü ve Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) Genel Kurulu’nda görüşülen Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçelerine ilişkin söz aldı.
İletişim Başkanlığı’nın bütçesine dair konuşan Doğan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un dünkü (21 Aralık) açıklamalarına ve İletişim Başkanlığı’nın gazetecilere yönelik tutumlarına değindi.
Bakan Tunç, Adalet Bakanlığı'nın 2024 yılı bütçesine ilişkin konuşmasında "Şu anda gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevlerimizde bulunan kimse yok" demişti.
“Propaganda başkanlığı”
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre, Doğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:
“Kurulduğu günden bu yana İletişim Başkanlığı, yalanı hakikat gibi gösterme, inandırma ve yayma başkanlığı gibi davranıyor. Propaganda başkanlığı yapıyor. Yetmiyor. Neyi, ne kadar, nerede, ne zaman, nasıl, kimin için söyleyeceğimize karar vermek isteyen bir başkanlık performansı sergiliyor.
“Sorun, okuyun, araştırın. Yasaklamaya, kısıtlamaya, engellemeye, hapsetmeye çalıştığınız o gazetecilerin haberlerine, söyleşilerine bir bakın. Hakikati ulaştırmaya çalışan gazetecilerin haberlerini izlediğinizde göreceksiniz, kim sardı yaraları? Hatay’a resmi arama kurtarma ekipleri dördüncü gün gidebildi. Yaşamsal önemi olan saatler, dakikalar hatta günler boyunca enkaz altında bırakılan birçok insanın hipotermi nedeniyle öldüğünü, yine onlar sayesinde öğrendik. Kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde öğrenemedik. Siz de hakikati aslında, kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde değil; kısıtlamaya çalıştığınız medya sayesinde öğreniyorsunuz.
“Kim gazeteci?”
“Dün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ‘İçeride tutuklu gazeteci yok.’ Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan da sayısız kez dedi. Hatta yılların gazetecileri yok sayıldı İletişim Başkanlığı sayesinde. Bütün basın kartlarının kontrolü de İletişim Başkanlığı’nda. Adalet Bakanı, çok haklı. Niye haklı? Kime soruyor kimin gazeteci olup olmadığını? Mahkemeler aracılığıyla İletişim Başkanlığına soruluyor ve İletişim Başkanlığı'nın uygun görmediği kişiler gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede. Mahkemeler de İletişim Başkanlığı’ndan gelen bu yazıya göre karar veriyorlar. Bunları bizzat yaşayan gazetecilerden dinledik. Ara karar çıkarıldı bazı gazeteci arkadaşlarımız için.
“İletişim Başkanlığı’nda kaydı olmayan, turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil, örgüt üyesi sayıldı. Bunlardan bir tanesi Dicle Müftüoğlu. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin eş başkanı. Uluslararası En Dirençli Gazetecilik Ödülü aldı yakın zamanda. Kendisi hapiste. Adalet Bakanı’na sorarsak değil. Adalet Bakanı’na göre 81 yaşında kaybettiğimiz, kaybettikten sonra basın kartı ile ilgili açtığı davayı kazanan sevgiyi Aydın Engin de gazeteci değildi o zaman.
“Susmayacağız”
“Adalet Bakanı’na göre Nadire Mater de gazeteci değil, Tuğrul Eryılmaz da. Milli güvenlik gerekçesi ile Tuğrul Eryılmaz’ın daimi sarı basın kartı iptal edildi. Nasıl bir milli güvenlik gerekçesidir bu? Gökçer Tahincioğlu’na sarı basın kartı davasında, dostane çözüm arayışına gidildi, emsal karar oluşturulmasın diye. İletişim Başkanlığı’nın 2024 bütçesinin ne kadar olacağını biliyorsunuz değil mi? 4 milyar 126 milyon 595 bin TL. Böylece başkanlığa, 2024 yılı için teklif edilen bütçede, 2019 yılına oranla artış yüzde 1097 olacak.
“Gazeteci olmadığı iddia edilen ve yakın zamanda tutuklanan malum, her seçim öncesi bir yıldırma operasyonu yapılıyor, yedi aylık mahpusluğunun ardından 8 Aralık’ta tahliye edilen Kürt gazeteci Abdurrahman Gök’ün sözleri ile bitirmek istiyorum. ‘Kürt gazetecinin’ altını özellikle çiziyorum. Çünkü en önde, her zaman ilk defa alınanlar. Diyor ki ‘En fazla korktukları şey hakikat. Bu hakikat sonlarını getirecek.’
"Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz.”
Gören, anlayan, fark eden olmak yerine, bilmeyen hiç sorgulamayan bir çürüme halinin, çeperinin esiri kılındı koca ülke. Tümden mahvetme çabasının suna geldiği bir yerin en kestirmeden cürümlere rehin edilmesidir. Şırnak vekili Doğan’ın bildirdiği isimler ve tüm o özgür basın geleneğinin anlatmaya çabaladığı şey bizatihi bu fark ettirmeme haline karşı gerçek bir direniştir. Onu da sorgusuz sualsiz yıkabileceklerini zanneden bir iktidar pratiği karşısında buradayız seslenişi zaten başlı başına bir meramı oluşturur. Gazeteciliği imha etmeye çalışarak, o emeği sarf edenleri terörist olarak damgalayıp, örgüt üyesi diyerek mahpus ederek hakikatin önü alınabilir mi? Tümüyle kendi içerisinde dönüşümünü mutlak / kesin / kati yıkıcılık ekseninden biçimlendiren bir yerde, hakikatten bahis açabilmenin anahtarı o gazeteciliği unutturmamak olduğu yinelenir, vekil Ayşegül Doğan tarafından. Bilinmesi elzem olanların göz ardı, sümen altı, halının dibine sürüldüğü, bir yalan makinesinin aralıksız yinelendiği zeminde neden o esaretin / eylemin hayatı mahvettiği anlaşılır kılınmaktadır, sorana, görene, anlayana.
Bitimsiz bir girdap halinin içinde çürüten bir yerin ta kendisi olarak varlığını sürdürüyor ol yeni Türkiye. Baş efendi ve avenesinin suna geldiği her şeyin, hemen her durumda her nasıl bir yıkıcılığı ihtiva ettiği aralıksız güncellemelerle beraber hayatımızda sabit olunup duruyor. Yolunu kaybetmiş, izanını yitirmiş, sözünü kendisine dahi duyuramayacak kadar korkulara rehin edilmiş bir yerde hayatın ehven ile olan kesişimi çoktan tüketiliyor. Akla seza olanın yolunda belirsiz değil gerçekten katran karasının yolunda ilerlemek tercih ediliyor. Bir kere daha ama son kez değil savaşı barışa tercih eden bir aklın tezahürü olarak çıkagelen her şey bu mahvetme retoriğini daha da kalıcı kılıyor. Uzun lafza gerek kalmıyor. Görünen köye kılavuza hacet de yok artık. Bir çürüme toplamından mülhem olan yerde yaşamın her ne hallere konulabildiğini fark ettiğinizde itiraz etmeyi sahiden de hayatınızın merkezine konumlandırdığınız vakit zaten gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Bu ülkenin bir geleceği kaldıysa / bırakıldıysa şayet!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Resist (Diren!) - Sides Imagery – Pexels
0 notes
Text
Beni ufak bir kırıntı dahi olsa sevmen için çabaladım. O kadar çabayı bir taşa verseydim çiçek açardı. Ama senin kalbin bana taş bile değildi.
34 notes · View notes
poemvolia · 3 months ago
Text
her gece yastığa kafamı koyup düşünürüm. kötü şeyler gelir aklıma. nefret edecek çok şey olur ama en çok kendimden nefret ederim. bir iç çekiş, bin ızdırapla başlar. bir düğüm, iki düğüm.. boğazımı sıkan ip değil, sarmaşıklar. kitapta da diyor, en çok kendini yaralarmış insan. fiziksel acı olsaydı, daha fazla kanamaması için dikiş atardım. yara bandı takar, kapatırdım belki. faydası yok. dün gece de düşündüm. hep özlüyorum diye canımı acıtıyor kalbim. kimse söylemiyor. doğruyu söyleyen kalbimse neden nefret ettiğimde hislerim boğazımı sıkıyor?
Tumblr media
29 notes · View notes
sillagen · 2 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
23 Ekim | Çarşamba | 24
Ağzımın içi yara oldu. Normalde ağız içinde yara olursa kimin ayrılmış bir şeyini yedin anlamına gelen " kimin hıstasını yedin" denir bizde. Kimsenin de yemedim. Sofrada ağzım yara kimsenin bir şeyini de yemedim diyince erkek kardeşim üzüntüden abla dedi. Binanın kaloriferinin kazanın da sıkıntı varmış. Birkaç güne ancak yapılır dediler. Bugün aksine daha çok üşüdüm. Kardeşim bile ağrı kesici iç abla oldu. Sıcak su torbamı valize koymaya niyetlenmistim ama sonra neyse dedim. Alsaymisim iyi olurdu. Üşümekten kardeşimin kazagini giydim kolları kocaman oldu içinde yelekli ve bluzlu bir ben olmasına rağmen zor ısındım. Dün gece baktım kendimi üzeceğim kardeşimin mutfak dolaplarını sildim, kemikleri kaynattım. Öğle saatlerinde haşlama gibi değil de daha çok çorba niyetine limonlu ve biberli içiyor. Sabah ise buzdolabında bozulacakları ayarladım. Önceden aldığı bozulmaya yakın salatiklari ayikladim ve cacık olacak şekilde dogradim. Yarın yoğurda katarım şimdiden katarsak yumuşar. Yemek vardı yanına meze olsun diye fırına sebze atıyordum yanına patates de doğra dedi. Dediğini yaptık. Kendimi zorlamadan evin bir bölümünü yapmaya çalışıyorum. Kardesime ayagi kirildigindan beri sigarayı ben alıyorum ve çok iciyor. Bugune has degil genel olarak çok sigara içiyor. Ben markete girdigimde " buyur abla" dediklerinde " bir karton parlament kısa" diyince ilk ben kullanıyorum sanıyorlar heralde bazısı şaşıyor. Ya da bir karton almama da şaşırıyor olabilirler. Anneannemgilden bugun de elektrikli sobayı getirdim. Teyzem de gelin bizde kalın çok üsüyordanız dedi. Yok yagg falan yaptık hdjjfjff halbuki sabah cidden çok soguk. Aksamlari iyi. Bugün kaza kamera kaydını attmışlar. " gel abla gel kazamı izleyelim" diye beni çağırdı. Erkeklere kritik anlarda bir espri hali ve umursamazlık geliyor. Adamın suçu daha çok. Kardeşim geçip giderken en son arka teker kurtulmadan direksiyonu sağa çeviriyor aynaya da bakmadı ya da direkt kardeşimi görmedi. Sola kitlenmiş heralde. Ayağı araba ile motor arasında kalmış. Ondan sonra sıcrayıp yere düştükten sonra kafasını kaldırma hızlıca vururken yan taraftaki çöp konteynerinı da deviriyor. İyi ki kask varmış. Büyük ihtimalle o vurmaya daha kötü şeyler olabilirdi. Kask zaten parçalanmış. Rabbim beterinden korusun bizim için de iyi bir şey değil. Karşıdaki kişi için de iyi bir şey değil. Bilerek yapmıyor sonuçta Allah hepimizin yardımcısı olsun. En son gün iş güç bitince kahve içelim olduk. Kahve yaptım. Kendi kendime uzuldükten sonra hiçbir şey olmamış gibi " kemik suyu içer misin getireyim :) " yapıyorum o da ister istemez şaşırıyor. Daha yeni ağlıyordun ne ara kemik suyuna geldik oluyor. Afafafstd
22 notes · View notes
hisboslugu · 3 months ago
Text
ve elbet gözlerim sularımdan çekilince ürkek bir ceylanla anlaşırım. yüzünün çok yakını olan bir limana, dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine, bahçeni tutan tavşanlara sığınırım. kanımdan geçilmiyor moraran ağzım, kovalanıyorum. ikinci zaman karanlığı, iç çarşılar. ey şafak, bir askerle anlaş. çünkü namluya sürüldün. işte burada bir ordu, yürüyen karnımda. izim sürülüyor, köpeklerin sürünerek yaklaştığı anlaşılıyor. hatırlarımıza dokunulmamış fakat el konmuş aşkı yaşatırken kuğuların geleceğimizin serin suları ve göllerine. ey kadın, kokla beni. hayatım, yasaksınız. gelinmiyor akşam zaman kaplanı. kaçmıştım, yeni bir ırmak şeklinde, hayvanların ilkbahar sıcakları bölümünde kıvrılıp yeniden yakalanıyorum. cam kesiyor göğüslerimi, boynuma zümrüt bir gerdanlık atmışım. hem şarklıyım ben, gövdem yara dolu. sevdiğim, kolla beni. anlıyorum fakat artık dayanılmaz sarmaşıklara öpüşüyorlar. harbin bittiğini söyle, ayrılsınlar. çünkü gece zamanın katranıdır. gelip geçecek gibi değil omurgamdaki didişme. çantamda sevişme askerleri, harbin bittiğini söyle. önce beni boğacaklar, özgür ve sevecen olmak için. bir bıraksam yakut bir kuşun içinde duran ellerimi. sevdiğim, önce kemir bu tel örgüleri gövdemden. geç derimin altındaki tehlikeleri. yürek kızgın bir kuma devrilmeden yokla beni. anlıyorum, kaçmaya zaman yok. şafak birden doğrulacak.
23 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 23 days ago
Text
Tumblr media
2-
Kapattığım tozlu sayfalarda tek tek yeniden arıyordum eski sevda sözlerini.
Öyle yalnızdım ki, hangi dünyanın gerçek olduğunu ayırt edemez hale gelmiştim. Konuşmalarım, dertleşmelerim sesli mi oluyordu, yoksa beynimin içinde mi yankılanıyordu, bilmiyordum....
İçimde, ta derinlerden ince bir sızı bedenime doğru akıyor gibiydi.
Bu his sarmaşık misali bedenimin her yanını kaplıyor, kapladığı yeri adeta boğuyor, boğdukça da daha hızlı büyüyor gibiydi.
Derin bir nefes alarak, kaldırım taşlarından ayaklarımı kaldırmadan, yavaş yavaş ayaklarımı sürükleyek yürümeye başlamıştım.
Ayakkabımın tabanı incelmiş olsa gerek, kaldırımdaki çatlakları, o taşların soğukluğunu hissediyor gibiydim.
Hislerim, duygularım, acılarım.... somut olmayan hiçbir şey artık görünmez olmuş, sanki tüm uğultular kulaklarımdan bedenime yayılmış, sessiz bir gürültüde onca zamanı geçirir olmuştum.
Güneşin ufukta sönükleşmesi ile içimdeki huzursuzluk büsbütün artıyordu. Eski efsanelerden kalan canavarlar, dişlerinden kan damlayan kurtlar, ellerindeki bıçakla ensemde beliren o karanlık ruhlar tamamen etrafımı sarıyordu. Ancak gecenin o keskin ayazı tüm bu hayalleri dağıtıp bir sevgili öpücüğü gibi yanağıma konuveriyordu.
Her şeyin bu kadar iç içe olması, tüm zıtlıkların birbiri ile bu kadar sıkı bir biçimde olması çok garipti. Bazen bir bakış tüm dünyanın renklenmesini sağlarken, bazen tüm dünyanın yıkılmasına, bazen bir sarılma ânı durdururken, bazen onulmaz bir yara açabiliyordu...
Elime aldığım sigaradan bir nefes daha çekerken, sokak lambaların üzerine düşen sis şemsiyelerinin güzelliğini izliyordum, ensemdeki ayazın öpücükleri eşiliğinde.
10 notes · View notes
halimecan · 1 month ago
Text
Tumblr media
İncitilmiş Kalbin Yalnızlığı
Hayat, bazen bizi beklemediğimiz yerlerden vurur. Sevdiğimiz, güvendiğimiz birinden gelen bir darbe, ruhumuzda derin izler bırakabilir. Bu izler, ilk başta acı verir, sonra bir boşluk duygusuna dönüşür. Gözlerimizdeki ışık söner, dünya bir anda karanlıklaşır. İncitilmiş bir kalp, ilk başta toparlanmakta zorlanır. Çünkü sevdiğimiz biri tarafından verilen yara, sadece fiziksel bir iz değil, duygusal bir derinliktir.
Bazen bu karanlık, bir süreliğine hepimizin içine çöker. "Işıkları ben kapattım, sen de açma" dediğimiz anlar, bu acı ve yalnızlıkla baş başa kalmak zorunda olduğumuz zamanlardır. O anlarda ne kimseyi görmek isteriz ne de konuşacak bir şeyimiz vardır. Duygularımızın bulutlandığı, hüzünle sararmış bir iç dünya içinde sessizce kayboluruz. Karanlıktan korkarız, ama bir yandan da bu karanlıkta kalmayı tercih ederiz, çünkü ışık, acıyı aydınlatır ve biz henüz o acıyı kabullenmeye hazır değilizdir.
Bununla birlikte, her karanlık geçer. Zaman, iyileştirici gücüyle işler. İncitildiğimizde, kalbimizin yara aldığına inanırız ama unuturuz ki, zamanla bu yaralar kabuk bağlar. Kendi iç yolculuğumuzu yaparken, acının yerini yavaşça kabul ve anlama alır. Her acı, bize bir şeyler öğretir. Bazen, kaybedilen birini veya bir güveni geri kazanmak mümkün olmayabilir, ama o kayıp, kişiliğimizin daha güçlü bir şekilde şekillenmesine olanak tanır.
Bir süre sonra, karanlık bir hal almak yerine, bir içsel aydınlanmaya dönüşür. Kendimize olan güvenimizi yeniden inşa etmek, yalnızca başkalarından değil, kendimizden de öğreneceğimiz bir süreçtir. Sevdiğimiz biri tarafından incitilmek, sadece geçici bir zorluğa işaret eder. Gerçek gücümüz, acının ardından gelen iyileşme sürecinde yatıyor. Ve o süreç başladığında, karanlık dağılmaya başlar.
Sonunda, "halledeceğim" diyebileceğimiz bir noktaya geliriz. Karanlık, bizim içsel gücümüzle aydınlanmaya başlar ve korkularımız yavaşça yerini umuda bırakır. Sevgi ve güven yeniden şekillenir, bazen eskisi gibi olmaz ama başka bir güzellik de doğar. Karanlıktan korkmak normaldir, ancak unutmayalım ki, her karanlık bir gün sona erer ve ışık yeniden doğar.
8 notes · View notes
uykucupandaa · 2 years ago
Text
"Yara"dedim
"Yâr" dedi bana der gibi
Gülümserken "bora..." dedim
"Kara" dedi
"sevda"dedim
İç çekti ve "Nazlı"dedi
74 notes · View notes
sayebulut · 3 months ago
Text
Biri bağırdı ağlayarak benim canımı alsın Allah , bir diğeri hayır benim canımı alsın .Gitmekle tehdit ettiler . Öylece uzaktan bakıyordu. Sahiden 3.kişiydi Kalbinden kuşlar havalanmışta ters rüzgara kapılmış gibi. Kimin canı alınır kim gider bilinmez diye iç geçirdi. Ama her taraftan yara alan bir benim. Ölende de gidende de kalanda da . Nasıl oluyor bu? Nasıl hangi yoldan gidilirse gidilsin havaya atılan kaldırım taşları bana denk geliyor. Sonra kulağında bir tını. “ taşıyamayacağım yük verilmezdi , yükü verenin hatrına …”
8 notes · View notes
tanriningolgesi · 1 year ago
Text
Sonun Sonsuzluğu
1 Acı, bir ırmak gibi Doluyor yüreğime Bardaktan boşanırcasına ağlamak istiyorum Beni arhk ne çiçekler, Ne çocuklar kurtarır; Ne de o her gün Yinelenen doğum. Fırtına ektim Rüzgar biçtim şu dünyada. Acı, tepeden tırnağa Acı çekiyorum. Ey, yüreğimden hep ölüme doğan İsa! Haydi, yeniden çarmıha geril Bu son ölümün olsun Ve bir daha doğma!
2 Öldürmeyeceğim kendimi Ama, keşke öldürseydi Diyeceksin bana. Öldürmeyeceğim kendimi Ama, bir ağıt yakmak Gelecek içinden; Aklımı yakıyorum çünkü ben Yaşanmış, yaşanacak Bütün günlerimi. İntihar diye bir şey Yok bu dünyada. Ölümle biten bir intihar yok. Asıl intihar Gün gün yaşamakta. Öldürmeyeceğim kendimi Ama, keşke öldürseydi Diyeceksin bana.
3 Yüreğime bir tanım Bulabilmek için Yollara vurdum kendimi, Dillere düştüm. Ben hangi yalnızlığın tarihi, Hangi umudun Tarih öncesiyim? Birbaşıma kalakalmışım uzak, Uzak ufukların sonsuzluğunda Kollarım ardına kadar Dünyaya açık. Ama yaşamımda ne bir esinti Ne de bir Yangın var artık.
4 Ey taşlar! Ey, Karşımda susan dünya! Ey, bütün ölümlerime Gebe kalan deniz! Yağmurun bile İzi kalır toprakta. Havada çiçeğin kokusu Yel vurdukça tüter. Değil mi ki Ufuk çizgilerinin bile Bir sının var Değil mi ki Artık ne topraklar, ne sular Beni sarıp sarmalayacak. Gitsem, kendime Gideceğim bundan böyle; Kalsam, bir uçurum Kendi derinliğiyle dolacak. Yaşamı da, ölümü de Tutmayacak yüzüm benim Yüzüm benim, yüzüm benim Dalacak bir yol gibi Kendi çizgilerine – Kim bilir nereye?
5 Bütün kapıların Dışına kovuldum. Taşlandım kahve masalarında. Şimdi ben, ıslak bir toprağın Tüten buğusuyum; Kendine bakan bir aynayım Ben bu dünyada. Bütün kapıların Dışına kovuldum. Yüreğim, kurtarılmış bir Bölgedir şimdi. Yaşamak eğer Gerçekten bir savaşsa, Kalkana ve mızrağa Çevirdim de dilimi Omuzlarımdaki Apoletlerden oldum.
6 Her denizin bir kıyısı, Her insanın Bir boyutu varmış. Ölüm araya girmeye görsün Bütün hücrelerini Bir kapıya döndürüp beklesen de Açan olmazmış Gel ey Yalnızlığım benim! Açıp da solmayan gülüm! Doldurdum bir vazoyu seninle Suyunu yeniledim, Kokunu öptüm.
7 Beynimle yüreğimin Arasında ırmaklar akar Her sabah Boğulurcasına uyanmam bundandır. Azraili yoldaş bilip, Yeniden doğanım ben. Her susayışım çöl, Her boğuntum Çağlayanlar boyuncadır. Çırpınsam da çıkamam Kendi eksenimden.
8 Çiçeksiz bir dal gibiyim Susuz ırmak yatağı … Varlığım soyutlandı Bütün anlamlarından. Gün gelir çekip giderim Avuçlarıma alıp da aklımı Çığlık çığlığa Bu sokaklardan.
9 Yüreğimi dünyaya karşı Bir kalkan bilirken Son burcu da çökertildi İçimde bir kalenin. Aklımın ovalarını yeniden Ölçüp biçmem gerekiyor şimdi Kimsesiz ve dingin. Bu sorular tufanında Tutunacak dalım değil, Bir tek yaprağım bile kalmadı sanki. Ne bir kıpırh var havada Ne de sularda Yeniden doğuşların cenini.
10 Dünya kendine döner Ben kendime dönerim. Aklın dizginlerini çözdüm, Yüreğin köprülerini athm Savaşlara girdim Yenik, umarsız Bana bir yara kaldı Bir de yaşama isteği Belli belirsiz.
11 Bir şiire başlamadan önce Noktayı koymayı öğrendim; Yeni başlamış bir şeyi Yitirilmiş görmeyi… Tufanlar da istemiyorum artık Bir dünya kuruyorum kendime Devinimsiz, duruk. Aklımı da kovuyorum cennetlerimden Yüreğimi de şimdi. Günışığıdır beni kör eden Yağmurlardır yaralayan Ve eve döner gibi yapıp, Kendime döndüğüm her akşam Anladım, yüreğimde doldurulmamış Uçurumlar olduğunu. Karşılıksız sorular göveriyordu Aklımın geniş ovalarında. İşte, bir zamanlar Denize kavuşan ırmak Şimdi gerisin geri dönüyor Kaynağına.
12 Yalazlanıyor deniz Önce usul usul Sonra gürül gürül… Uçurumlar açılıyor derin, Dağlar yükseliyor yüce. Oturmuşum bir kayanın üstüne Akdeniz’e bakıyorum Kendime bakar gibi Mavi bir aynadaki gençliğime … Ne söyledim, ne yazdımsa bu dünyada Ne yitirdim, ne buldumsa Bir derin iç çekişin Bağrında eridi. Bütün nesneler tek bir ses olarak Bağırıyor bana:
Bitti arbk, Artık her şey bitti!
13 Ardımda kalan bütün köprüleri bir bir yakhm Geri dönemem artık Namludan çıktı kurşun. Ne çok yürüdüm şu dünyada Ne kadar az yol aldım Acının alfabesindeyim daha. Geri dönemem artık Bir çizgi gibi uzar giderim Anlamsız, kimsesiz Ve soluk.
14 Aamı Anlamıyor musun yüzümden? Yüreğimi yansıtan Bir aynaya döndü. Aklımdan Azat oldu da dilim Yaşamın arkasından konuşarak Özgürlüğünü kanıtlıyor şimdi. Acımı Anlamıyor musun yüzümden? Bir kez olsun duy beni Sözcükler Araya girmeden!
15 Bir gün gelir de Ölüme yenilirsem eğer -Yenileceğim demiyorum Yenilirsem eğer – Deyin ki, erlerindendi Eşit olmayan bir savaşın Kılıcı sözcüklerdi, Kalkanı sevgiler…
16 Dağlar sesimi tutar Dağılıp, parçalar ovalar Acılar niye benim Üstüme kanat gerer? Ne dünya kadar yaşım Ne göklerden akranım var Hüküm niye hep ölümüm? Urganlar da kendini boğar Göreceksiniz bir gün Bütün uçurumları böler Köprüleri sevginin.
17 Kendi rengini yadsıyan Bir bayrak gibi Dürüp, katlıyorum yüreğimi. Ne kaldı konuşacak, Ne vardı ki? Yücelerde seyrettim Uzun bir zaman; Gönderlere çekildim Ve anladım ki , Doruktur asıl uçurum Odur insanı boğan.
18 Ben mi yanıldım, Yoksa dünya mı bilmem? Bir yerlerde tökezledim Ama düştüm diyemem. Yağmur boğulmaktan söz eder şimdi bana Güneş çekip gitmekten. Beni kurtarmak için Pamuk iplikleri uzanır Uçurumlanma … Sevgili dünya, Ne petekle balım kaldı, Ne derilecek çiçeğim Salıver arlık beni Kopar dizginlerimden!
19 Gün akşama kavuşur Dünyadan el ayak çekilir Bütün görüntülerimi yitiririm birden. Aynalara baka baka Unuturum yüzümü. Her şiirde biraz daha Koparım sözcüklerden. Gün akşama kavuşur Kapılar sürgülenir Evler mezar taşıdır arlık Sokaklar teneşir … Ey yankısız ses! Ey devinimsiz tufan!
20 Uzun dinginliklerden Sonra gelen fırtına Taş taş üstünde koymamaya yeminli Dönüp dolaşıp geldiğim Bu kör noktada Kırılıyor gülüşüm Bir bardak gibi. Ölüm kapıyı çalınca Söylenmedik bir sözüm kalmayacak Ve bu dünyada Tepeden tırnağa yürek olmasını bilenler Hep selden kaçarken Tufana kapılacak Batacak sulara yüzüm Batacak sulara yüzün Ağır bir taş gibi Gömülüp susacak…
21 Yağmurun ardından Kar geliyor; Onun ardından sel… Bir şeyleri tamamlamadan Ölmek bana Zor geliyor. Bu şiir nerde biter Gece güne ulanırken? Çiçek tohum olur döner, Su denize kavuşurken, Yaşamın sonunda mı, Başında mıyım bilmem? Beni kim düşünür bu irinler dünyasında? Herkes kendi yüreğini deşip, Derin kuyular açarken Sinmek, saklanmak için Karanlıklarına. Gülün ardından Diken geliyor; Sütün ardından irin… Bir şeyleri bitirmeden Ölmek bana
22 Sonun sonsuzluğundayım Ufkun çok ötesinde. Geçip giderim dünyanızdan Bir yıldız gibi akarım Yanarım kendimce. Ok çıkınca yaydan Artık beni aramayın Ne mezar taşı dikin Ne diriltin söylevlerle. Ok çıkınca yaydan Saplanacak bir yerler Bulurum elbet Gücümün yettiğince…
23 Bir kalenin Ele geçirilemeyen Son burcuyum ben; Yeryüzünden silinmiş ırkların Tek temsilcisi … Ne söyledimse yele söyledim, Sanki ne yazdımsa buza Taşlandım adımbaşı Taşlandıkça konuştum. Ben acının dallarıysam Yeryüzüydü gövdesi Ben bir ırmaksam Yaşam denizdi… Bekleyen görecek. Yanan sular, Boğulan topraklar bana tanık. Ben susarsam Taşlar konuşacak artık.
24 Yağmurlar yağacak uzun Yağmurlar ince Dünya, bir alıcı kuş gibi Üstüme çökünce Ne bir sözcük kalacak, Ne de bir çığlık. .. Yine de gülsün isterim Şu pencerelerde Sokağı seyreden çocuk; Gülsün artık!
25 Umut, o arslanın Ağzında değil, Midesindeyken şimdi Gülümseyerek seyrediyorum Tarihin sofralarında Onu çiğneyenleri. Varın taşlayın beni! Yaralarım övüncümdür Bu dünyadan olduğuma Yaşadığıma dair. Umutsuzluğun umudundayım Karanlığın ışığında Öyle derin, öyle yoğun Uçurumların doruğundayım. Varsın bir yanıt Bulmasın sorularım; Yalnızca soru sormaya Bile razıyım…
26 Kişisel alacakaranlığın Cephelerindeyim. Yaralarım bedenimi yırtarcasına fırlıyor. Geride kalan Yalnızca kan ve irin…
27 Sabaha yakın görülen düşlerde Bilinci körelten Bir karabasan yoğunluğu, Biraz da aa vardır. Güneşin alhnda kararan şeyden Korkun, derim ben Kül alhnda yanan kordan … Ve ışık, uzun bir karanlığın Ardından gelirse eğer Asıl anlamını bulur.
28 Güneşin öte yüzünü gördüm O sonsuz karanlığı … Doğadaki her şeyin İkinci adı yalnızlıktı, Ölümdü, suskunluktu. Bir çiçek ki, taşırmış İçinde hep solgunluğu, Suyun akışında bir Boğulma korkusu varmış Yanan topraktan Yükselen buğu… Güneşin öte yüzünü gördüm Ki, orada her şey Önce kendini yadsıyordu.
29 Belki kendini boğan Biri değilim Yağmur, ne biliyorsun? Belki bir beklediğim var yaşamdan. Bir bardak mıyım sanki Kendiyle dolup taşan? Belki bir sıcaklık Kaldı bir yerlerimde Güneş, ne biliyorsun? Belki gecelerimizden sızan bir ışık. .. Bir kum saati miyim? Boşalıp kaldım mı artık? Belki açacak Bir şeylerim vardır Çiçek, ne biliyorsun? Belki konuşacak birkaç söz kalmıştır Bir gün karşıma çıkacak olanla Geçmişe, geleceğe dair…
30 Akdeniz susuyor. Susuyor turuncu. Susuyor yeşil. Bir yaşam ki nasıl Ancak kendiyle tanımlanır; Bir insan ki nerede Artık her şeye razıdır Orada dursun dünya! Ölü deniz, Güneşli, puslu deniz Sularını rahim, taşlarını cenin Kıldığın çağlardan kalmış Bir gülümsemeydim bir zamanlar Belli belirsiz … Cebimde kelebek ölüleri, Ağzımda tütün kokusu Turuncu sokaklardan denize uçan Soluk bir gölgeydim Dalgın ve kimsesiz … Köşkerin kızının Memelerine dolan iyot kokusunda, Gülüşünde bir işçinin Bir payım vardı Hiç kuşkusuz… Akdeniz susuyor. Yaralı bir balık gibi; Çağın zıpkınlarıyla delik deşik. Akdeniz susuyor. Suları kirli şimdi, Mavisi soluk…
31 Beni doğuracak rahim, Beni sallayacak beşik yok! Dünyaya düştü yolum Bir görümlük Konuk geldim. Tek bir soru sordum Bin yanıt aldım; Ama hiçbirine bende yanıt yok! Uçurumlara itildim, Doruklara çekildim. Çaprazlama çiçekler astım da göğsüme Şaire çıktı adım. Dinsiz bir peygamberim şimdi Ateş olsam bir kendimi yakarım. Kendi karanlığından korkan Bir geceyim ben, Kendi sınırlarına düşman Bir ülke; Kuşablmış, yorgun … Ey dünyalıklar, ey tarihçiler! Oysa hepsi topu topu iki kelime: Yaşadım ve öldüm.
32 Bu şiir burda biter Yaşam benimle bitmiyor Umutsuz değil, umarsızım şu anda Ne çiçeklerde payım var, Ne şu suskun taşlarda… Acıdan kurtulmaya yeltendiğim zamanlar Acı olduğumu anladım Dünya bunu bilmiyor… Ben insanlığın çocukluğuyum Ve yaşlılığıyım sırasında. Bu şiir hurda biter Hiçbir dayanak bulmadan Doğanın avuntusu nedir? Gece günle tanımlanırken? Işığın kaynağında hep Bir karanlığın donduğu Bilmem nasıl kanıtlanır? Y ıllar yılı sorulara yaslanıp Yaşarken ölüme doğdum ben Hiç kimseyi öldüremem Kendimi bile artık. Bu şiir burda biter Nasılsa anlaşılmaz Çünkü bir sese, yankısından başka Kulak veren çıkmaz -Çoktan biliyorum bunu… Karanlıkta gülümsüyorum son kez Böyle anımsa beni…
70 notes · View notes
bihunimeksik · 4 months ago
Text
Kaç eşik çıktıysak, acı eşiğimiz görünmüyor artık. Hayatın önümüze koyduğu her engeli aştıkça, biraz daha dayanıklı olduk belki. Biraz daha direndik, biraz daha katlandık. Ama ne oldu, biliyor musun? O acı eşiği, eskiden gözümüzün önünde duran o sınır, şimdi kayboldu. Artık neyin bizi gerçekten yaraladığını, neyin kalbimizi kanattığını bile fark edemez olduk.
Her adımda biraz daha güçlü, biraz daha dirençli hissettik kendimizi. Sanki hiçbir şey canımızı acıtamaz, hiçbir şey bizi yıkamaz gibi. Ama bu dayanıklılığın bedeli vardı. Çünkü her eşik, bizi biraz daha duyarsızlaştırdı. Acıya, kedere, hüzne karşı o kadar alıştık ki, artık neyin bizi yaraladığını ayırt edemez hale geldik. Bir tür duygusal körlük, bir tür ruhsal uyuşukluk sardı dört bir yanımızı.
Eskiden canımızı yakan şeyler, şimdi sıradan bir anıya dönüştü. Düşünmüyoruz bile. O kadar çok yara aldık ki, artık yaralarımızı fark etmiyoruz. O kadar çok ağladık ki, gözyaşlarımız bile kurudu. Belki de bu yüzden, acı eşiğimiz kayboldu. O eşik nerede başlıyor, nerede bitiyor bilmiyoruz artık. Çünkü ne kadar yara aldığımızı, ne kadar acı çektiğimizi unuttuk. Unuttukça daha da uzaklaştık hislerimizden, daha da uzaklaştık kendi iç dünyamızdan.
Her çıkılan eşik, bir parçamızı geride bırakıyor. Her aşama, bizi biraz daha eksiltiyor. Belki de, en büyük kaybımız, o acı eşiğinin kaybolması değil; o eşiği fark etme yetimizi kaybetmemizdir. Çünkü bir gün o kaybolan acı eşiğini yeniden bulmak zorunda kalırsak, işte o zaman gerçekten ne kadar yara aldığımızı, ne kadar acı çektiğimizi anlayacağız. Ve belki de o zaman, bu kadar güçlü olmanın bedelini ödemek zorunda kalacağız.
10 notes · View notes
otadam · 6 months ago
Text
Konfor alanından çıkmamak insanın ruhunu yavaşça öldürür.
Rahatlığa düşkün olan her insan, potansiyelini köreltir, hayallerini boğar.
Gerçek gelişim, zorlukların içinde saklıdır. Kolay olanı seçmek, zamanla içten içe çürümektir. Unutma, büyümek acı verir ama bu acı, ruhun uyanışının bedelidir.
Konfor alanını terk et ve kendi sınırlarını zorla; sadece bu şekilde gerçek benliğini bulabilirsin.
Düşünsene, her gün aynı rutini tekrarlamak, aynı yolları adımlamak...
Hayatının monotonluğu içinde kaybolurken, kim olduğunu unutmak ne kadar kolay. Kendini kandırma; konfor alanının güvenli duvarları seni korumaz, aksine seni hapseder.
Dışarıda, bilinmezliklerde seni bekleyen fırsatlar var. O fırsatlar ki seni şekillendirecek, seni sen yapacak.
Kendi kabuğuna çekilmek, seni anlık olarak koruyabilir, ama uzun vadede seni yok eder. Çünkü büyümenin yolu risk almaktan geçer. Riskler, başarısızlıklar ve hatalar, aslında yaşamın ta kendisidir.
Onlar olmadan, sadece bir gölge olarak var olursun.Cesaretini topla ve korkularının üzerine git. Korkuların, aslında seni güçlü kılacak anahtarlar olabilir. Yeni deneyimler, yeni insanlar, yeni meydan okumalar...
Hepsi, seni daha derin, daha zengin bir hayata götürebilir. Konfor alanını terk etmek, kendi özgürlüğünü ilan etmektir.
Özgürlüğün, tüm o bilinmezliklerde saklı.
Unutma, yaşamak sadece nefes almak değildir; yaşamak, hissetmektir, mücadele etmektir, keşfetmektir.
Kendi hapishanenden kurtul ve gerçek yaşamı keşfet.
Hayatını güvenli limanda geçirenler, denizin derinliklerindeki hazineleri asla göremezler.
Aynı yerde çakılı kalmak, bir ağacın suya ulaşamayan kökleri gibi, seni beslemez. Rüzgarla dans eden yapraklar gibi ol; esintilerle şekillen, fırtınalarla güçlen. Kendi kabuğunda saklanmak, seni sadece çürütür.
Rahatlık ve konfor, modern dünyanın büyük yalanlarıdır. Seni güvenlik ve huzur vaadiyle uyuturken, aslında seni gerçek yaşamdan koparır. İnsanlar, sırf konforlarını kaybetmemek için sıradanlığı seçerler, aynı rutinin içinde çürümeyi kabul ederler.
Bu, hayatın en büyük trajedisidir. İnsan, konfor alanını terk etmeden nasıl gerçekten yaşayabilir? Kendi hapishanende kral olabilirsin, ama özgürlüğün tadını hiç bilemezsin.Korkaklık, insana bahane buldurur. “Yapamam” dersin, “Bilmiyorum” dersin, ama aslında korkuyorsundur. Kendine itiraf et; sen sadece değişimden korkuyorsun.
Ama bil ki, değişim olmadan büyüme de olmaz. Kendini zorla, yeni yollar keşfet, yeni denizlere açıl. Belki düşeceksin, belki yara alacaksın, ama her düşüş seni daha güçlü yapacak.
Kendi gölgenden kaçma; onunla yüzleş ve kendi karanlığını aydınlat.
Korkularını yenmek, seni gerçek özgürlüğe kavuşturacak.
Konfor alanını terk etmek, hayatının en büyük adımı olabilir. Gerçek benliğini keşfetmek, ancak bu yolla mümkündür. Özgürlüğün, tüm o bilinmezliklerde saklıdır.
Yaşamak, sadece nefes almak değildir; yaşamak, hissetmektir, mücadele etmektir, keşfetmektir. Kendi hapishanenden kurtul ve gerçek yaşamı keşfet.
8 notes · View notes
Text
Bazen canın yansa da geçmişi özlersin. Çünkü insanın alevlerin tam ortasında kendi göz yaşıyla suladığı ufak bir cennet bahçesi vardır.
27 notes · View notes
gelmemeye-giden-adam · 5 months ago
Text
Günler geçer, yağmurlar diner, güneş batar, bir şeyler olur ve bazı insanlar ne olup bittiğini fark etmez. Hayat bu, yaşanır. Acılar çekilir, gözyaşları akıtılır, eller titrer ve bazı insanlar olup biten her şeye yalnızca dışarıdan bakıp, "Neden?" der. İçinde bir savaş kopar; oysa dışında tek bir saç telin bile titremiyordur. Bazı sarsılışlar kıpırdanmadan yaşanabilir çünkü. Bazı doğal afetler içte yaşanır, bazı yıkımlar içe doğru olur. Her şey dışarıda değildir, her şey somut olmak zorunda değildir. Her acı görünür olmak zorunda değildir. Her yaraya bir bant yapıştırılmaz. Dışarıdan görünmüyor diye yara yok değildir, acımıyor değildir, acıyordur... Hem de çok acıyordur.
7 notes · View notes
hisboslugu · 6 months ago
Text
ve elbet gözlerim sularımdan çekilince ürkek bir ceylanla anlaşırım. yüzünün çok yakını olan bir limana, dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine, bahçeni tutan tavşanlara sığınırım. kanımdan geçilmiyor moraran ağzım, kovalanıyorum. ikinci zaman karanlığı iç çarşılar. ey şafak, bir askerle anlaş. çünkü namluya sürüldün. işte burada bir ordu, yürüyen karnımda, izim sürülüyor, köpeklerin sürünerek yaklaştığı anlaşılıyor. hatırlarımıza dokunulmamış fakat el konmuş aşkı yaşatırken kuğuların geleceğimizin serin suları ve göllerine. ey kadın, kokla beni. hayatım yasaksınız. gelinmiyor akşam zaman kaplanı. kaçmıştım yeni bir ırmak şeklinde, hayvanların ilkbahar sıcakları bölümünde kıvrılıp yeniden yakalanıyorum. cam kesiyor göğüslerimi, boynuma zümrüt bir gerdanlık atmışım. hem şarklıyım ben, gövdem yara dolu. sevdiğim, kolla beni. anlıyorum fakat artık dayanılmaz sarmaşıklara öpüşüyorlar. harbin bittiğini söyle, ayrılsınlar. çünkü gece zamanın katranıdır. gelip geçecek gibi değil omurgamdaki didişme, çantamda sevişme askerleri. harbin bittiğini söyle. önce beni boğacaklar özgür ve sevecen olmak için. bir bıraksam yakut bir kuşun içinde duran ellerimi. sevdiğim, önce kemir bu tel örgüleri gövdemden, geç derimin altındaki tehlikeleri yürek kızgın bir kuma devrilmeden yokla beni. anlıyorum, kaçmaya zaman yok. şafak birden doğrulacak.
16 notes · View notes
seyyahe-iavare · 7 months ago
Text
Yazacak çok şey birikti eski travmalar kaşınıp yara izleri sıvazlanırken yeni travmalar ve yaralar yükleniyor. Kardeşim tarafından engellenip babam ve annem tarafından onları koruduğum için suçlu ilan ediliyorum. Terapist koltuğuna oturduğumda çok yorgunum yoruldum demekten yorulduğum günlerden geçiyorum. Hem uzun uzun yazmak iç dökmek istiyorum hem yazmaya üşeniyorum. Günler böyle bir karambolle gidiyor.
16 notes · View notes