#doğrudan demokrasi
Explore tagged Tumblr posts
seslimeram · 5 months ago
Text
Müşterek Talanı
Tumblr media
İkiyüzlü bir devinim içinde müştereklerimiz tarumar ediliyor. Bir yandan atıldı mı hemen hiç mangalda kül bırakılmayan hak tanzimi bahisleri açılırken öte yanda her şeyin eksik bir biçimde yarım yamalak kılınmasında yol alınır. Demokrasi pratiklerinde her anlamda uzaklaşılırken ortaya çıkan ucube düzen o müştereklerimizin yıkımını beraberinde yalın bir biçimde getirmektedir. Tümüyle doğrudan müdahalelerle hayat mefhumu tahrif edilip, tarumar olunuyor artık. Ekranlardan ve sahnelerden bambaşka bir yerin imgesi hemen tüm sözcüleriyle, imgeleriyle bildirilirken yaşanan yerin hakikati tarumar olunmasını bir türlü gizlemeye kafi gelmez. Hayat sıradan halk için esaret kılınır. Düze çıkılacak denilip durulurken, daim kalıcı bir çözümleme ve çökertme istikametinde yürümeye devam eder o muktedir ve avenesi. Yirmi bir yıllık bir iktidar deneyiminin suna geldiği konforla bir, beraberce dediğim dedik çaldığım düdük diye gidilen yolların ortasında, tek bir tökezleme dahi sıradandan bilinir. Oysa yönetenlerin bu halka hizmetkar olduklarından bahis açılıp durulur her durumda. Herkesin bildiği şekliyle egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diye bir veciz paylaşılıp durulurken, o millet bu millet değilse her kimdir ki!
Doğrudan, amasız, fakatsız bir yıkıcılık ekseninde tarumar edilmiş olan müştereklerimizi görebilmek mümkündür. Daha çok yakın zamanlarda var edilmiş Gezi direnişine sebebini sağlayan tarumar edilmiş doğanın ta kendisinden bunu görebilmek mümkündür. Kimisini bir sermayeye, kimisini özel şahıslara terk edilen arsaların varlığından, kamusal alanların birer hidroelektrik santral yapılması çabasından, termik santral yapılanına, bunları da aşan altın / bor vesaire madenciliğinde, kömür ocakları için imtiyazlı addedilen eline kan otura duran sermayeye peşkeş çekmelere vatan sevgisinin binbir türlü sureti ile o müştereklerin talanına örnek verilebilir. Bunlarla kalsa iyidir iki gıdım tatil hakkını, sahil kenarında bir soluk alma ihtimalini toptan tarumar eden, yedi-sekiz yıldızlı, bol yaldızlı, et pazarlarına, silah ve uyuşturucu pazarlarına sahne kılınan, hep ağır ağabeylerin, hatırlı insanlar denile gelen tiplemelerin birbirlerinden beter al takke ver külahlarına sahne kılınan otel rantları, plajlarını, diskolarını, tiny houseları, butik villaları, rezidansları ve daha bilmem neleri için heder edilen arazileri de göz önüne getirebiliriz pekala. Tümüyle kesintisiz kılınanın o tarumar etme, düpedüz yalın bir biçimde iğdiş edilen bir toprak parçasından ibaret değil topyekun sıradan insanların da müştereklerinin tüketilmesi olduğu son kertede barizdir.
Bianet’ten Vecih Cuzdan’ın haberini aktaralım: “6 Şubat depremlerinde büyük yıkıma uğrayan Hatay’da ‘rezerv alan’ belirsizliği ve yurttaşların bu belirsizliğe karşı tepkileri büyüyor.
Antakya ilçesine bağlı Akasya, Aksaray ve Saraykent mahallelerinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ‘rezerv alan’ kapsamına alınmasına tepki gösteren yurttaşlara polis müdahale etti.
Saraykent Şükrü Balcı Caddesi üzerinde bulunan bir petrol istasyonu önünde toplanarak eylem yapmak isteyen yurttaşlara müdahale eden polis, bazı yurttaşları darp ederek gözaltına aldı.
Yaşananların ardından bölgeye gelen Hatay Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürü İsmail Ceylan, “22. Bölge, yani sizin deyimizle ‘mavi çizgili yerde’ bizim bir uygulamamız yok. Şu an için projelendirmemiz de yok. Şunu özellikle arz ediyorum: Devletin vermiş olduğu desteklerden faydalanın ki evi yıkılan vatandaşlarımız yerinde dönüşümle kendi evlerini rahatlıkla yapsınlar” dedi.
Yurttaşlar ise “Benim evim hasarsız, ben istemiyorum”, “Yalan” diyerek tepkilerini sürdürdü.
Nermin Yıldırım Kara: Kolluğun müdahalesi kabul edilemez
bianet’in telefonla ulaştığı CHP Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara, “Bugün yaşanan protestolar, depremzede yurttaşlarımızın evlerinin rezerv alan statüsünde olup olmadığının cevabını net bir şekilde almak üzere gerçekleştirilmiştir. Hatay Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Hatay İl Müdürü ve bakanlığın sitesindeki bilgilerin uyuşmaması sebebiyle yurttaşlar bu durumu protesto etmek ve haklarını savunmak istemişlerdir” dedi.
Nermin Yıldırım Kara, yurttaşların sağlıklı bilgiye erişemediğine ve muhatap bulamadığını vurgulayarak, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ‘22. bölgede bir projemiz yok’ diyor ama bakanlığın internet sayfasında bu görülüyor. Birbirinizden haberiniz mi yok sizin?” dedi.
Depremzede yurttaşlara yönelik polis müdahalesine tepki gösteren Nermin Yıldırım Kara, şunları kaydetti:
“Biz deprem yaşamış bir kentiz ve insanlar mağdur oldukları bir konuda itiraz yükseltiyorlar. Gözaltı nedir ya? Kolluğun müdahalesi kabul edilemez. Bakın, o rezerv alan ilan edilen yerlerde hasarsız, az hasarlı evler de var. Geçmişte Bakan Özhaseki çıktı, ‘Biz genelde boş alanları rezerv alan ilan ediyoruz. Dolayısıyla bizim milletin hasarsız eviyle bir işimiz yok. Geçin oturun’ dedi. Bunun üzerine insanlar evlerinde tadilat ve güçlendirme yaptı, milyonlarca lira masraf ettiler.”
“Böyle bir yöntem olamaz”
Yurttaşların hasarsız ve az hasarlı evlerinden çıkartılmak istendiğini belirten Nermin Yıldırım Kara, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Antakya’nın tamamını ‘rezerv alan statüsündedir’ diye kağıt yapıştırıp vatandaşa ‘Evinizi tahliye edin, yoksa kollukla sizi buradan çıkartırız’ diyorlar. Ama bunun bir mantığı yok. İnsanların itiraz ettiği temel sorun bu. Bizim de itirazımız bu yönde. Hasarsız evlere dokunmayın, bırakın az hasarlı evlerde insanlar otursun. Şu anda Hatay'da zaten sağlıklı bir yapı stoku yok. Buradaki mahallelerin tamamına ‘15 gün içerisinde alanı boşaltın’ diyorlar. Bu insanlar nereye gidecek? Böyle bir yöntem olamaz.”
Rezerv yapı alanı nedir?
“Kentsel Dönüşüm Kanunu” olarak bilinen 6306 sayılı kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen Bakanlıkça belirlenen alanlardır. Ancak 9 Kasım 2023’te yapılan değişikliklerle kanundaki “rezerv yapı alanı” tanımı da değiştirilerek halihazırda yerleşim alanı olan yerlere de el konulmasının önü açıldı.”
Doğrudan müşterek talanının her neye tekabül ettiğinin de örneklerinden birisidir o rezerv yapı alanı uygulaması. Depremin yıkıcılığının belki de doğrudan en çok tarumar ettiği bir sahnede, olur olmadık herhangi bir yerin istimlak edilmesinin sıradan insanların yaşamsal haklarını göz ardı ederken sesi çıkmayan bir iktidarın zoruyla / şiddetiyle birlikte imalinin ta kendisidir sorgulanması gereken. Evrensel Gazetesinden Hatay, Defne'den rezerv alan mağduru bir yurttaşın meramını paylaşalım:
“Hatay’da rezerv alan tartışmaları sürüyor. Sürdükçe de bizler için belirsizlik devam ediyor.
Rezerv alanı içinde evleri kalan ve evi az hasarlı olanlarla ağır hasarlı olanları karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Sırf rezerv alanı içinde olduğu için, az hasar almış evinden olmak istemeyenlerin mağduriyeti ne olacak? Bunu istemeyenler ne yapacak? Evinden, yurdundan olmak istemeyen halk ne yapacak?
Geçtiğimiz gün Türk Tabipler Birliği-KESK Koordinasyon Merkezi’nde, Hatay Deprem Dayanışması Derneği ve Hatay Depremzede Derneği bir panel düzenledi. Konuşmacı olarak da Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası Hatay Şubeleri ve Hatay Barosu Afet Komisyonu’nu geldi.
“Rezerv alan, riskli alan sorunu” üzerine konuşulan panele halkın katılımı da yoğundu. Hatay halkı olarak rezerv alanlarının belirsizliğini koruduğunu yapılan açıklamalardan kaynaklı ciddi sıkıntılar yaşadığımızı bir kez daha dile getirdik.
Evrensel Gazetesi aracılığıyla da tekrar edeyim, panelde de konuştuk. Devlet hiçbir güvence vermeden ihaleler veriyor, halka sormadan, talepleri belirlemeden, hiçbir bilimsel çalışma yapmadan paylaşımlara başladı. Demografik yapı düşünülmüyor.
Mimarlar Odasından konuşan katılımcı da yapılan uygulamanın halkın kendi toprağını elinden alınması olduğunu söyleyerek, “Halk olarak kendi gücümüz yetmeyecektir kendi evimizi yapmaya, örneğin apartmanlar vs. var. Tamam devlet bize yapsın, bir yere kadar kabul edelim ama bizim reddettiğimiz şeffaf olmaması” dedi.
Evet, bize sorulmuyor, şeffaf olunmuyor. Meslek odalarına dahi bir açıklama yapılmıyor. Biz bilimsel verilerle, halkın talepleri doğrultusunda, şeffaflıkla bu işin yürütülmesini istiyoruz.
Hatay Barosu’ndan avukat da “madem bizi dinlemiyorlar, bize danışmıyorlar o zaman rezerv alanına karşı her mağdur vatandaş itiraz dilekçesi yazsın” dedi. Rezerv alanı içinde evleri olanlara tebligatlar geliyor, “15 gün içinde rezerv alanın içindeki evi boşaltman lazım” diye. Öğrendim ki bu süre içinde bizim de itiraz hakkımız var. Ne kadar çok itiraz edersek devlet bizi o kadar çok dinlesin istiyoruz. Avukatın da dediği gibi, “O yüzden itirazlarımızı çoğaltalım.”
Biz bu belirsizlik içinde daha çok beklemek istemiyoruz. İhaleler verilmiş durumda. Ama hâlâ Hatay halkının bilgisi yok. Neden gizli yapıldığı da muamma? Ancak biz itiraz edeceğiz, bizler barınma hakkımızı savunacağız!
Yasal bir güvence istiyoruz. Adil, şeffaf, bilimsel çalışmalar doğrultusunda, sosyal yaşamın ve demografik yapının bozulmamasını istiyoruz.”
İkiyüzlü bir devinim içinde müştereklerimiz tarumar ediliyor. On altı ay önce yaşanmış ol depremin ardından bugün halen yaraların sarılamadığı, bırakalım bir yaşamda tutma hali ve çabasını, insanların şimdisinin dahi köreltildiği, ellerindeki umut kıvılcımlarının dahi çalındığı bir yerde, barınma hakkının gasp edilmesiyle son vuruş gerçekleştirilmek istenir. Ölümden kurtulup hayatta kalmanın zorluklarını onca acıya rağmen var edebilenlere elini korkak alıştırmadan bir şamar daha indirilir devletçe. İhaleler dağıtılırken orada kalanları, o kenti ayakta tutanları görmek bir yana bir tek sorularına dahi yanıt verilmeden günler ve günler geçirilir. Belirsiz değil doğrudan bir tahakküm pratiği içerisinde müştereklerimizin sureti temsili bir kere daha hayal kırıklıklarına çıkartılır. Kötülüğün arşıalaya çıkartıldığı bir zeminin her günü cehennemin ta kendisidir. Böyledir.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel – Zorunlu Kaynakça Gazete Duvar
Meramda Paylaşılan Haberler
Hatay'da 'Rezerv Alan' Protestosuna Polis Müdahalesi – Vecih CUZDAN – Bianet
https://bianet.org/haber/hatay-da-rezerv-alan-protestosuna-polis-mudahalesi-296226
Bizler Barınma Hakkımızı Savunacağız – Defne’den Rezerv Alan Mağduru Bir Yurttaş – Evrensel https://www.evrensel.net/haber/520320/bizler-barinma-hakkimizi-savunacagiz
2 notes · View notes
baybaykus · 10 months ago
Text
Kıt aklınca bana yazan Ümmetçi Kardeşim iyice oku, ama okuduğunu anlamadan sakın cevap Yazma...
Sana ne diyeceğim, cahilsin diyorum, alınıyorsun.
Yeterince okumamış ve araştırmamışsın diyorum, kabul etmiyorsun.
Görmemiş ve Yaşamamışsın diyorum güceniyorsunn.
Cahil olmana değil, cahillikte diretmene kızıyorum.
Yine de Seni doğrudan, doğruya suçlamıyorum.
Sen ve senin gibi, saf İnsanları, iyi niyetli arkadaşları.
Türk halkını hususi cahil bırakanların...
Karanlığa sürükleyenlerin ve sonrasında amaçları doğrultusunda bir maşa gibi kullananları öyle hakaretler öyle küfürler ediyorum ki küfürün bile yüzü kızarıyor...
Kardeşim ;
Her seviyede Araplar ile tanıştım.
Mevcut Dini Yapı ve İnanç sistemlerini inceledim.
Vardığım Sonuç ;
"Her ne arayacaksan, kendinde aramalı, her ne istiyorsan, Özünde bulmalısın..."
Kim ki ;
Arabın Şahsına,
Arabın Diline,
Arabın Kültürüne,
Arabın Giyimine,
Yaşam Biçimine
Kutsiyet atfediyorsa, bilmeni isterim ki;
Ya Cahildir,
Ya Kandırılmıştır,
Ya da Menfaat karşılığı Satılmıştır...
Dikkatli OKU Yazdıklarımı ;
Sana Din demiyorum.
Din ortak bir kavramdır ve genel olarak Türkler de Müslümandır.
Kaldı ki Müslüman olmayan,
Türkler ve
Türk Boyları Kardeşlerimiz de vardır.
Hepsine Sevgimiz ve Saygımız sonsuzdur.
Müslüman olup da arap veya Türk olmayan farklı Milletler ve Ülkeler de mevcuttur...
Bu durumda, İslam Dini ;
Hiç bir Ülkenin,
Hiç bir Milletin,
Hiç bir Cemaat ve Grubun Tekelinde Değildir.
Arap iyi Müslüman da,
Türk kötü Müslüman mı..?
Bu hayranlık..?
Empatizanlık..?
Özentilik neden..?
Dünyadaki tüm Müslüman Milletler ;
Arap gibi giymek,
Arap gibi yemek,
Arap gibi konuşmak,
Arap gibi okumak,
Arap gibi yaşamak
Zorunda mıdır..?
Kaynak nedir..?
Ölçü nedir..?
Doğru nedir..?
Kaynak “Kur’an-ı Kerim" dediğini duyuyorum.
Ama Kaynağı da ; İyi okumuyorsun.
Okusan da anlamıyorsun.
Kelimelerin mânasını bilmiyorsun.
Kaynağın anlayacağın Dilde.
Türkçe olarak okunmasını.
Duaların Türkçe edilmesini istemiyorsun.
Çünkü,
Sana öyle diyorlar,
Öyle öğretiyorlar,
Öyle aşılıyorlar..
Hiç sorup, araştırdın mı..?
Diğer Dinler ve Kitaplar nasıl..?
Mesela İncil neden öyle değil..?
Her Ülke kendi Dilinde Dualarını Okuyor, İbadetini Yapıyor.
Ortodokslar mesela, Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Yunanistan vs.
Hepsi kendi Dillerinde.
Kendi kültürlerinde inançlarını harmanlayarak Dinlerini yaşıyorlar...
Ayrıca,
Müslüman Ülkelerde,
Arap Kültürünü hâkim kılmak için yıllık ne kadar Bütçe ve Finansal Kaynak ayrıldığını biliyor musun..?
İsimleri ve faaliyet alanları farklı görünse de, ortak amaç ve zihniyetleri “Arabizm” olan.
Dernek, Cemiyet, Parti, Vakıf, Cemaat, Tarikat vs. yapıların.
Sadece Bayramdan Bayrama topladıkları Kurban Derileriylemi giderlerini karşıladıklarını sanıyorsun..?
Onlar ;
Bir tek bağışlarla mı geçiniyorlar..?
Yalnız aidatlarla mı ayakta duruyorlar..?
Kimler destekliyor..?
Hangi Arap Ülkelerinin Diasporası var bu oluşumların arkasında..?
Harcanan bu devasa Sermaye,
Nasıl geri dönüştürülüyor..?
Sen daha neyin Orucu Bozup-Bozmadığını öğrenemedin ki, bunları nerden bileceksin..?
Günde 10 Bin defa Tesbih Çekmeyi.
20 Bin defa Tekbir Getirmeyi,
Ders mi ilim mi sanıyorsun..?
Ümmetçi Kardeşim ;
Aklını kullan,
Hipnoz olma,
Kimseye biat etme,
Gözlerini aç..!
Din kullanılarak Dünya Geneline yayılan Arap Emperyalizmini gör.
Selefi Arapçılığı fark et..!
Bir Türk Vatandaşı olarak,
Bütün İnsanlara,
Dinlere,
Dillere,
Kültürlere elbette saygı duyuyorum ama kimsenin de.
Türk Dilini,
Dinini,
Töresini ve Kültürünü Araplaştırmasına,
Yozlaştırmasına,
Tahrip etmesine iyi gözle bakmıyorum ve kayıtsız kalamıyorum...
Çünkü ben Ümmetçi değil,
Özü ve Sözüyle bir
Türk Milliyetçisiyim,
Vatansever,
Devrimci,
Halkçı,
Cumhuriyetçi,
Laik,
Yurtseverim...
Senin o hiç sevmediğin,
Mustafa Kemal ATATÜRK...
Benim Hayat Liderimdir.
Senin hoşlanmadığın,
Cumhuriyet, Laiklik, Demokrasi,
Benim Vazgeçilmezimdir.
-Arşiv Saka
2 notes · View notes
epifizz · 2 years ago
Text
Kendime Notlar:
Antik Çin’den filozof Mo-’ti’ sanırım demokrasi savunuculuğunun en radikal örneğidir. Kendisi ilerici kimliği sebebiyle ilkel bir materyalist olarak sınıflandırılsa da bence bu doğru değildir. Platon’un demokrasiyi eleştirdiği ne varsa Mo-’ti’ gerçeklik kurgusunda tam da onu feyz almaktadır. Şöyle demekte kendileri:
“Varlık ve yoklukla ilgili görüşüm halkın gözleriyle kulaklarının varlık ve yoklukla gerçekten yaşadıklarına, yani görülen ve duyulan şeye dayanır.”
Burada baktığımızda duyumcu tavrı maddi olanı esas alır gibi görünse de çoğulculuğun ne denli merkezi olduğunu şuradan takip edebiliriz: “Ataların ve doğanın ruhlarını kabul ediyorum, çünkü halk onları kabul ediyor, kaderin onlara aykırı olabileceğini kabul etmiyorum.”
Mo-’ti’ maddi bir duyumu bulunmasa dahi halk kitlelerinin var saydığı şeylerin gerçekliğin bir sunusu olarak ele alıyor. Belki de bunu kosmo-politan “modern” kurgunun karşısında konumlanan pastoral insanın, kültür gibi doğanın içinde suni şehirli adetlerine daha uzak olmasına yani doğaya daha yakın olmasına dayandırıyordur. Doğaya daha yakın bir bilinç, Zen Budizminde de işlendiği üzere, mantığın kurgularının önkabullerinin, oturmuş yargılarının, belirlenmiş sınırlarının ve kodlamalarının perdesine daha az bürünmüştür ve bu yolla gerçeğin daha duru ve doğrudan algısına daha yakındır.
Günümüzde de bu görüşün kısmi savunucuları bulunmakta aslında. Sosyal medyada pastoral hayatı ve insanı bilgeliği ve mütevaziliği ile övenler doldu. Bu belki şehir hayatının boğucu ve çarpık algılarına karşı bir direniştir ancak şahsen ben bu bilgelik kabulünü de doğru bulmuyorum. Platon’un eleştirdiği gibi halk kitlelerinin doktorun acı ilacına değil, şarlatanın tatlı şifa vaatlerine yöneleceği kanısındayım. Ve kitlelerin bu yönelemi kalpazanlığı hakikat kılmaya yetemez maalesef. Evet belki şehir kültürü içinde doğanın yorumunu yorumlayan, sentezleri sentezleyen, katmanlara katman etleyen ve bu sebeple doğanın gerçeklik formuna mantık arenasında suni katmanlar çekip üretilmiş doğanın üretilmişliği üzerine üreten bir konumdayızdır, gerçeklikten bu açıdan uzaklaşmış olabilir. Öte yandan pastoral insan da bir taşra kültürünün muhafazakar kabullerinin tekrarlarıyla çok katmanlı olmasa da kabuklaşmış bir mantığına sahiptir diyebiliriz. Şehirli belki simülarklar içinde bir gerçeklik üretimi içinde olsa da dinamik bir yaşamdadır, gerçeklik ve kabuller değişir, katmanlar akışkandır ve sert değildir bu yüzden eklemlenerek kompleksleşir. Öte yandan pastoral insanı doğaya yakın saysak da primitif yorumları, kabulleri ve çarpıtmaları olduğunu söylemek durumundayız. Ve bunu en ilkel formunda saysak bile bu primitif kültürel katmanın yüzyıllar ve hatta binyıllar süren yeniden üretim ve tekrarlarıyla ne denli yalıtkan olduğunu da düşünmeliyiz. Ayrıca bu sert kabuğun var olan kabullerin noksanlıklarının da tekrarlara dahil olduğu, boşluklarının da ne denli kemikleştiği unutulmamalıdır. Buradan varmak istediğim bazı konularda manipülasyona ve yönlendirmeye oldukça açık bir mantık çerçevesidir önümüzde olan.
Belki bu noktada ihtiyacımız olan ne birine mutlak övgü ne de diğerine kayıtsız yergidir. Belki ihtiyacımız olan karşıtlık gibi duran bu iki gerçeklik deneyiminin kıyaslar yoluyla bir üçüncüyü tasavvur etmemizi ve kurmamızı sağlayacak olan diyalektik bir eylemdir.
8 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year ago
Text
Teorik olarak incelendiğinde siyasi istikrar gelişmişlik demokrasi vb sosyal teknolojik alanda neler getirir
zamana ve şartlara göre bazen çok değişkenli bazen az sayıda değişkene sahip ve sağlanması en zor istikrar çeşididir. ekonomik istikrar bunun yanında çocuk oyuncağı kalır.
siyasi istikrar, ekonomik istikrarı kapsayabilen veya en azından onu doğrudan etkileyebilen bir unsurdur.
çok sayıda değişkene sahip siyasi istikrar : konuya balıklama girmeden önce şunu belirtmeliyiz ki burada siyasi istikrarın çok sayıda değişkene sahip olabilmesi için bir siyasi ortamın varlığını kabul etmekte, diğer bir kabul olarak da serbest piyasa ekonomisiyle işleyen demokrasiyi alırız
siyasi istikrarın düzeyinin belirlenmesinde en önemli unsur, o ülkenin siyasi geleneklerinin oturduğu düzlemdir. bahsedilen düzlem ülke vatandaşları tarafından anlaşılabilir, öngörülebilir, etkilenebilir ve akılcı yöntemlerle hukuk çerçevesinde değiştirilebilir ise siyasi istikrarın gereklerinden birisi yerine getirilmiş demektir. bu noktada ülkelerin gelişmişlikleri önem kazanmaktadır. çok kaba bir biçimde, vatandaşlarına siyasi düzlemle sıkı ilişki kurma şansı veya hakkı veren ülkeleri gelişmiş olarak nitelendirebiliriz (sadece konumuz açısından.. yoksa gelişmişlik düzeyini belirleyen daha birçok etmen vardır.). işte burda bahsetmeye çalıştığım çok değişkenli siyasi istikrar genellikle gelişmiş ülkelerde görülmektedir. gelelim diğer değişkenlere.. ilkini söyledik : siyasi düzlem. ikincisi ve üçüncüsü birbirine bağlı iki değişken : üretim-tüketim biçimleri ve buna bağlı hukukî düzen. marksist tarih çözümlemesine göre üretim biçimi alt yapıyı oluşturan ekonomik şekli ve üst yapıyı belirler. üst yapı dediğimiz fikrî, sanatsal ve kültürel üretimler ise bir süre sonra tekrar dönüp alt yapıyı biçimlendirir. diyalektik süreç başlamıştır ve bunun sarmal bir biçimde ilerlediğini söyleyebiliriz. biz burada üretim biçimine ek olarak tüketim biçimini de alt yapı içinde görme eğilimindeyiz, çünkü günümüzde ekonomi yönlendiricileri ekonomiyi tüketim merkezli görmektedirler (bu konuda özellikle türkiye'nin son 70 yıllık ekonomik bakışı incelenebilir.). üretim biçimi sanayi üretimi düzeyini bitirmiş/geçmiş ve bilgi toplumu olma yolunda ilerleyen ülkelerde siyasi istikrarın sürekliliğinden söz edilebilir. bu tip ülkelerde iletişim araçları amaçlarına uygun biçimde kullanılmakta, ihtiyaç doğduğunda yeni iletişim araçları üretebilmek için sürekli bilimsel faaliyetlere imkan tanınmakta, bilgi alışverişi üst düzeyde tutulduğundan ve öteki dünya amaçlı bilgilere bilimsel çalışmalar içinde yer verilmeyip sadece bu dünya ile ilgili bilimsel araştırmalar itibar gördüğünden sorunlara akılcı çözümler bulmakta herhangi bir zorluk çekilmemekte, kamusal sorunların çözümü için ortak karar almakta zorlanılmamaktadır. kamusal kararların hızlı, kesin ve yeterli çözümlere ulaşması siyasi istikrarsızlığı önlemektedir.
tüketim biçimine gelecek olursak görürüz ki diğer ülkelerle imzalanan ikili veya çok taraflı anlaşmalarda ülke içinde sıkıntısı çekilecek mal çeşidi en aza indirilmek istenmektedir. kısacası neredeyse her türlü malın temini mümkün olmakta, fayda/fiyat oranları her mal için eşit düzeye gelecek imkanlar yaratılmaktadır. gelişmiş ülkelerin avantajlarından en önemlisi belki de budur. eğer insanlar fayda/fiyat oranlarını her mal için birbirine yakın tutabilirlerse gelirleriyle elde edebilecekleri en büyük tatmine ulaşırlar. tatmin olmuş bir toplumda siyasi istikrarsızlığın baş göstermesi oldukça güçtür. tam da bu noktadan üst yapıya geçildiğini düşünüyorum. maddi açıdan tatmin olmuş bireyler kendilerini düşünsel, teknik, sanatsal alanlarda ifade edebilme zamanına ve isteğine kavuşurlar. üst yapıda hiçbir zaman tam bir bütünlük sağlanamaz.
SİYASİ İSTİKRAR İNCELENDİĞİNDE İLLA DA KARŞIMIZA TEK PARTİ YÖMETİMİ ÇIKMAZ AVRUPANIN PARLEMENTER REJİMLERİNİN ÇOĞU IZUN SÜRE KOALİSYONLARLA YÖNETİLDİ YÖNETİLİYOR ASIL MESELE YÖNETME İRADESİNİN DEMOKRASİYE İNSAN HAKLARINA HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE LİYAKAT VB BAĞLI OLMASIDIR
bunlar olmazsa siyasi istikrar bir yönetimin idaresinde kalır ama geri kalan herşey istikrarsızlaşır
ekonomi
demokrasi
hukuk
eğitim
sosyal yaşam haklar vb istikrarsızlaşırsa yönetimin istikrarının pek bir önemi kalmaz burada ki istikrar kişiselleşmiştir
3 notes · View notes
tarihtenyazilar1 · 2 years ago
Text
Atina Demokrasisinin Tarihi
Atina demokrasisi veya Klasik demokrasi, Antik Yunan şehir devletlerinde uygulanmış bir demokrasi türüdür. Antik çağın bilinen ilk ve en önemli demokrasisi, Atina devlet yönetimidir. Diğer Yunan şehirleri de demokrasi yönetimini kurmuşlardır, ancak ya Atina kadar istikrarlı olamamışlardır. Atina demokrasisi, bilinen ilk doğrudan demokrasi denemesidir. Doğrudan demokrasi, Atina’da yaşayan…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
hetesiya · 15 days ago
Text
Cumhuriyet demokratik miydi? Sonradan mı anti-demokratik oldu? - Siyasi Haber
Cumhuriyet demokratik miydi? Sonradan mı anti-demokratik oldu?
TOLGA GÜNEY yazdı: Oysa Türkiye'de cumhuriyetin demokrasi ile özdeşleştirilmesi gibi bir yanılgıya hep düşüldü. Cumhuriyet varsa demokrasinin de doğalında olması gerektiğini varsaydık. Demokrasiyi 5 yılda bir kullandığımız oylarla sağladığımızı düşündük. Son yıllardaki "sandığın değişim getirmeyeceği" söylemleri ise bizi "umutsuzluğa" düşürdü. Fakat sandığın hiçbir zaman demokrasi getirmediğini görmedik.
“Cumhuriyet 101’inci yaşına giriyor. Artık koca bir ihtiyar olan cumhuriyet, son 22 yıllık dönemle birlikte sistemsel hatalar veriyor, orasından burasından yapılan yamalar da tutmuyor” ve “Yeni Anayasa tartışmaları, dokunulmaz maddelere dokunulması, Kürt sorunu, Yeni-Osmanlıcılık hayallerinin Türkiye’yi Ortadoğu’da içine çektiği bataklık, ihtiyar cumhuriyeti de bir çıkmaza soktu” gibi söylemler muhalif basında sıkça yer alıyor.
Fakat cumhuriyet gençlik zamanlarında nasıldı? Sürekli “demokrasi” ile özdeşleştirilen cumhuriyet gerçekten de demokratik miydi? Yoksa son 22 yılda mı demokrasiden çıkıldı. Kavramlara yüklediğimiz anlamlar ile onların pratikteki karşılığı birbiri ile örtüşüyor mu? Fikret Başkaya, Başka Bir Uygarlık için Manifesto kitabında cumhuriyeti anlatırken, kavramların içinin boşaltılarak bir manipülasyon aracı olarak kullanıldığını vurguluyor. Bunun bir “bilinç köreltme” olduğuna dikkati çekiyor ve “Türkiye’deki rejime 1923’ten beri cumhuriyet deniyor ama bu zaman zarfında adından başka ‘gerçek’ cumhuriyetle pek ilgisi olmadı. Zira o tarihte sadece rejimin adı değiştirilmişti. Anayasaya, resmi binaların ön cephesine, resmi kağıtlara, sınır kapılarına cumhuriyet yazıldı diye oradaki rejimin cumhuriyet olması gerekmiyor” (1) diyor.
Müslüman-Türk devlet geleneği
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş bir bakıma monarşiden cumhuriyete basit bir geçişken, yeni ülkede de Osmanlı’nın izleri devam etti.
“Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet ‘kutsal’ sayılırdı. Osmanlı İmparatorluğu’nun budanmış, ufalmış doğrudan devamı olan Cumhuriyet döneminde de devlet kutsal sayılmaya devam etti. Oysa devletin kutsal sayıldığı yerde, cumhuriyetten söz etmek abesle iştigaldir. 1923’te devlet kurulmadı, devlet olduğu yerde duruyordu. Sadece devletin adı değiştirildi. Cumhuriyetin 29 Ekim 1923’te ilanı da bildik bir hükümet darbesinin sonucuydu.” (2)
Zaten ne kadar farklı olması beklenebilirdi. Abdülhamit ile başlayan İttihat ve Terakki ile devam eden ve 1923’te neredeyse tamamlanan Hristiyan azınlıklardan kurtulma projesi yeni cumhuriyetin de kuruluş kodlarından oldu. Barış Ünlü’nün Türklük Sözleşmesi kitabında bu projenin uygulanmasında Müslüman merkez ile Müslüman taşranın ortaklığını vurgularken, “Birliğin ortak düşüncesi ve duygusu İslam, amacı ise Yunanları/Rumları, ve Ermenileri Anadolu’dan atmaktı” (3) diyerek ikisi arasında bir birlik kurulduğunu anlatıyor. 1913-1923 arası Müslümanlık Sözleşmesi (sermayenin Müslümanlaştırılması) 1923 sonrası ise günümüzde de süren Türklük Sözleşmesi Barış Ünlü’nün de vurguladığı gibi ülkenin kurucu sözleşmeleri oldu. 1923 sonrasında da Anadolu ve Pontos’ta Rumların Yunanistan’a zorunlu göçü, Trakya Yahudilerine uygulanan pogrom, 6-7 Eylül Pogromu, Gazi, Maraş, Çorum, Madımak gibi toplu katliamlar ya da Rahip Santoro, Hrant Dink ve Zirve Yayınevi katliamı gibi cinayetler devam etti.
Cumhuriyet tarihi: Darbeler tarihi
Tek dil, tek din, tek mezhep, tek ırk hatta son 10 yıllık süreçte tek partiye dönüşen bir anlayışa dayalı cumhuriyetin ne kadar demokratik olduğunu söyleyebiliriz? Buna kendileri bile inanmamış olacaklar ki demoklesin kılıcı 1960 ve 1980 askeri darbeleri ile 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 muhtıraları olarak sivil siyaset üzerinde sürekli olarak sallanıp durdu. Darbeler sonrasında siyasi partiler, sendikalar, dernekler, gazeteler kapatıldı, onlarca kişi idam edildi, cezaevlerinde öldürüldü, binler tutuklandı, on binler ise ‘aylarca’ gözaltında kaldı, seçimler ertelendi, şaibeli referandumlar yapıldı. Cumhuriyete sahip olmanın illa da demokratik bir ülkeye sahip olmak anlamına gelmediğini her on yılda bir yaşanan darbeler, pogromlar, siyasi cinayet ve linçlerde bizzat yaşadık. Başkaya bunu “İşte bir devlet tarafından verilmiş bir nüfus cüzdanına sahip olmak, 4-5 yıl arayla önüne konan sandığa oy atmakla yurttaş olunmaz. Zira birtakım hakların tanınması, pratik yaşamda o hakların reel bir karşılığı olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki kazanılmamış haklar, verilmiş haklar her zaman kolaylıkla geri alınabilir” (4) diyerek özetledi.
‘Özgür yurttaş’ aldatmacası
Sivil siyasetin ne kadar demokratik zeminler üzerine kurulduğu ise Susurluk’ta yaşanan “kaza”da ortaya çıktı. 3 Kasım 1996’da saat 19.25 sularında Balıkesir-Bursa kara yolunda Susurluk ilçesinde yaşanan trafik kazası, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarından biri oldu. Kazada arabada olan DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtulurken, İstanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, “Mehmet Özbay” sahte kimlikli mafya lideri Abdullah Çatlı ile Gonca Us öldü.
Askeri darbeye bile ihtiyaç kalmadan askeri kamuflajlarla poz veren başbakanlar, adı sık sık faili meçhul cinayetlerle anılan bakanlar, son olarak gelinen aşamada tüm erklerin tek adamda toplandığı bir rejimin kurulduğu bir “sivil” siyaset gördük. Oysa Türkiye’de cumhuriyetin demokrasi ile özdeşleştirilmesi gibi bir yanılgıya hep düşüldü. Cumhuriyet varsa demokrasinin de doğalında olması gerektiğini varsaydık. Demokrasiyi 5 yılda bir kullandığımız oylarla sağladığımızı düşündük. Son yıllardaki “sandığın değişim getirmeyeceği” söylemleri ise bizi “umutsuzluğa” düşürdü. Fakat sandığın hiçbir zaman demokrasi getirmediğini görmedik. Çünkü “bir kavram olarak cumhuriyet, insanı olduğu gibi değil, yaptığı şeyler temelinde dolayısıyla da öznelliği çerçevesinde ele alan bir düzendir” (5) gerçeğini hiç bilmedik. Yurttaşlarını özne yapması gereken cumhuriyet, Osmanlı’dan aldığı mirasla yurttaşa tebaa olarak bakmaya, onu nesneleştirmeye devam etti. Cumhuriyetin temel ilkelerinden olduğu söylenen “özgür yurttaş” ne zaman işverenden hakkını istese, ne zaman öldürülen kadınlar için sokağa çıksa, ne zaman köyünün maden veya enerji şirketi tarafından talan edilmesine karşı çıksa, karşısında cumhuriyetin asker ya da polisini buldu.
Yüzleri ‘kızarmadı’
Peru Sağlık ve Dışişleri Bakanlarının halktan önce covid aşısı olduğu için istifa etmesini, Yunanistan Denizcilik ve Ada Politikaları Bakanı’nın görevliler tarafından bir yolcunun denize atılması sonrası istifa etmesini, Japonya’da 4 bakanın bağış toplama etkinliklerinden elde edilen geliri tam olarak bildirmediği için istifa ettiğini, İtalya Kültür Bakanı’nın sevgilisini danışman yaptığı için istifa ettiğini, İngiltere İnsan Hakları ve Anayasadan Sorumlu Adalet Bakan Yardımcısının, covid yasaklarını delerek evinde parti düzenlemesi sonrası istifa etmesini, yine Peru’da 6 bakanın lüks saatler kullandığına ilişkin çıkan haberler sonrası istifa etmesi ve buna benzer onlarca haberi okurken bunlar bize hep “ilginç” geldi. Çünkü biz bunlara alışık değildik, Türkiye’de Susurluk sonrası bile istifa yaşanmadı. Sokaklara çıkıp “Hükümet istifa” derken bile bunun gerçekleşmeyeceğini, çünkü evinde ayakkabı kutularında paralar bulunan bakanların da, yeni doğan bebeklerin yoğun bakımda katledilmesi sonrası mevcut Sağlık Bakanı’nın da istifa etmediğini biliyoruz.
Susurluk’ta sıradan yurttaşların bilmediği, devletin mafya ile bu kadar iç içe olduğu gerçeği ortaya çıkmış, toplumda şok yaratmıştı. Sonraki süreçte ise bu ilişki adeta doğallaştı. İktidar ortağının cezaevinden çıkan mafya liderleri ile poz vermesinin ötesinde, Türkiye’nin Balkan mafya baronlarının üssü haline geldiği, birçoğuna vatandaşlık dahi verildiği ortaya çıktı. Fakat mafya ile siyasetin alenen iç içe geçtiği bu süreçte de istifa hiç beklenemezdi.
Gereken şey: Demokratik bir cumhuriyet
Şimdi oturup düşünmemiz gereken, cumhuriyetin demokrasi ile nasıl buluşturulacağı olmalı. Tekçi anlayışı reddeden, geçmişle yüzleşen, üzerine kurulmuş olduğu Türklük Sözleşmesi’ni reddeden yeni bir cumhuriyeti tartışmalıyız. Bu cumhuriyetin mutlaka çoğulcu, demokratik, özgürlükçü, doğadan yana olması gerektiğini unutmayalım.
KAYNAKÇA
1 Fikret Başkaya, Başka Bir Uygarlık için Manifesto, Yordam, sf. 217
2 Fikret Başkaya, Başka Bir Uygarlık için Manifesto, Yordam, sf. 217-218
3 Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi, Dipnot Yayınları, sf. 149
4 Fikret Başkaya, Başka Bir Uygarlık için Manifesto, Yordam, sf. 220
5 Kadir Cangızbay, Hiçkimsenin Cumhuriyeti, s. 25
FacebookTwitterPinterestLinkedInTumblr
0 notes
pazaryerigundem · 29 days ago
Text
Türkiye Belediye Başkanları Birliği STK buluşması Sivas’ta düzenlendi
https://pazaryerigundem.com/haber/188908/turkiye-belediye-baskanlari-birligi-stk-bulusmasi-sivasta-duzenlendi/
Türkiye Belediye Başkanları Birliği STK buluşması Sivas’ta düzenlendi
Tumblr media
Sivas Belediyesi ve Türkiye Belediye Başkanları Birliği iş birliğinde “Belediyeler ile Sivil Toplum Kuruluşları Arasında İş Birliğinin Geliştirilmesi Projesi” konulu çalıştay düzenlendi.
SİVAS (İGFA) – Sivas Belediyesinin ev sahipliğinde Fidan Yazıcıoğlu Kültür Merkezi Kadı Burhanettin Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen çalıştaya Sivas Belediye Başkan Yardımcısı Esra Meran Uslu ve Ramazan Baker, Türkiye Belediye Başkanlar Birliği Genel Başkanı Mehmet Yeloğlu ve yönetimi, Eski Belediye Başkanları, ilimizde görev yapan Sivil Toplum Kuruluşu ve Derneklerin Temsilcileri katıldı.
Tumblr media
Toplantıda, yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşları arasındaki iş birliğinin, belediye hizmetlerinin toplumun farklı kesimlerine ulaştırılmasında önemli bir yere sahip olduğu vurgulandı.
Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Türkiye Belediye Başkanlar Birliği Eğitim Komisyonu Başkanı Ali Özturan; “Belediyeler 7 gün 24 saat kesintisiz halkımıza hizmet veren kamu kurumlarıdır. Diğer yandan Türkiye’de 225 bini aşkın Sivil Toplum Örgütü bulunmaktadır. Bunlardan 125 bin tanesi dernek statüsünde görev yaparken içerisinde 40 bin derneğimiz meslek statüsündeki kurumlarımız,25 bin civarında da dini derneklerimiz vardır. Dernekler ve sivil toplum kuruluşları kamu yararını gözeterek yapmış olduğu hizmetlerinde belediyelerle ortak payda da buluşmalı ve ortak projelere imza atabilmelilerdir.” dedi.
Belediyeler ile Sivil Toplum Kuruluşları Arasında İş Birliğinin Geliştirilmesi Projesi kapsamında düzenlenen çalıştayın hayırlara vesile olmasını temenni eden Sivil Toplum İlişkiler İl Müdürü Ahmet Başkal, ev sahipliği nedeniyle Sivas Belediye Başkanı Adem Uzun ve ekibine teşekkürlerini iletti.
Tumblr media
Türkiye Belediye Başkanlar Birliği Genel Başkanı Mehmet Yeloğlu; “Katılımcı demokrasi yaklaşımının en temel bileşeni, olmazsa olması Sivil Toplum Kuruluşlardır. Eğer bir yerde demokrasiden söz etmek istiyorsak, orada toplumun tüm kesimlerinin söz ve taleplerinin dikkate alınması gerekmektedir. Bu anlamda Belediyelerimiz Seçimle iş başına gelmiş ve halkımızın talep ve isteklerini yerine getirmeye çalışan kurumlarımızdır. Kendi başına Belediyeler bir Hükümet gibi hizmet eder vatandaşların ihtiyaçlarını karşılarlar. Diğer tarafta da gönüllülük esasına dayalı sivil toplum kuruluşlarımız vardır. STK’larda gönüllü olarak bulunduğu şehre ve insanlarına hizmet üreten kuruluşlarımızdır. Bu durum adete bir kuşun 2 kanadına benzetiyorum ben. Dolayısıyla Belediyeler ve Sivil Toplum Kuruluşları yakın çalışmaları birbirlerini desteklemeleri gerekli ki ikisinin enerjisinden ortaya büyük bir sinerji oluşsun. Ve bunun sonunda da 2 kuruluşta kendi kapasitelerinin çok üzerinde imkanlara kavuşurlar ve o imkanlara daha güzel daha kaliteli hizmetler üretebilirler. Ben bu anlamda bu iki kurumu çok önemsiyorum ve uyum içerisinde çalışacağımıza inanıyorum. Diğer yandan bu toplantının yapılmasında bizlere ev sahipliği yapan Sivas Belediye Başkanımız Dr. Adem Uzun ve ekibine de ayrıyeten çok teşekkür etmek istiyorum.” ifadelerini kullandı.
Belediye Başkan Yardımcısı Esra Meran Uslu ise; “Malumunuz olduğu üzere belediyeler, halkın doğrudan hizmet aldığı en temel birimlerdir. Belediyelerin hizmet üretebilme kabiliyetleri, paydaşlarıyla olan iletişim seviyeleriyle doğru orantılıdır. Bu açıdan bakıldığında Sivil Toplum Kuruluşları bizler açısından en önemli paydaşlarımızdan biridir. Çünkü sizler toplumun farklı kesimlerinin temsilcileri olmanızın yanı sıra sorunları bizzat yaşayan ve çözüm yollarını bilen tüzel yapılarsınız.” dedi.
“Sivas Belediyesi olarak, toplumsal ihtiyaçlara daha hızlı, etkili ve kalıcı çözümler üretme noktasında sizlerin rolünü her zaman çok değerli görüyoruz.” Diyen Uslu; “Şehrimizin gelişimine katkı sunan, sosyal projelerden çevreye, kültürden eğitime kadar her alanda aktif rol oynayan sivil toplum kuruluşlarımızla bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da iş birliğimizi artırmayı hedefliyoruz. Sizlerle olan iş birliğimiz sadece bugünü değil, aynı zamanda yarının güçlü ve sürdürülebilir şehirlerini inşa etmek adına da hayati önem taşımaktadır.” ifadelerini kullandı.
Başkan Yardımcısı Esra Meran Uslu; “Bugün burada, sizlerin fikir ve katkılarıyla hem Sivas özelinde hem de Türkiye genelinde sivil toplum ve belediyeler arasında daha sağlam temellere dayanan, daha etkili ve kapsayıcı projelerin temellerini atacağız. Ortak hedefimiz, daha yaşanabilir bir şehir, daha adil bir toplum ve geleceğe umutla bakan bir Türkiye yaratmaktır.” diyerek sözlerine son verdi.
Konuşmaların ardından Türkiye Belediye Başkanlar Birliği Genel Başkanı Mehmet Yeloğlu, Başkan Yardımcısı Esra Meran Uslu’ya günün anısına plaket takdim etti.
Program konuşmacıların sunumlarıyla devam etti.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
baga24 · 3 months ago
Text
“Son dakika haberleri, iklim felaketlerinin yaşandığı bir dünyada aklın sesidir”
Tumblr media
Dünyamızın bir iklim krizinin eşiğinde olduğu gezegendeki her insan için zaten aşikârdır. Tüm insanlığın acil ve kararlı bir şekilde harekete geçmesini gerektiren iklim sorunlarıdır. Bu nedenle, ALLATRA Uluslararası Halk Hareketinin “ Son Dakika Haberleri ” projesi, insanları bilgilendirmenin yanı sıra küresel iklim sorunlarını çözmek için insanları bir araya getirmede önemli bir araçtır.
“ Son Dakika Haberleri”, katılan insanların iklim değişikliği konusunda fark yaratmak için somut adımlar atabilecekleri bir platformdur.
İklim sorunlarını çözmek için insanların küresel girişimine aktif olarak katılan herkes, iklim değişikliği ve sonuçları hakkında bilgi yaymaktadır. Böylece insanlar, gezegendeki tüm insanların hayatlarını kurtarmaya yardımcı oluyor.
ALLATRA’nın Son Dakika Haberleri projesi insanlara pratik eylemlerde bulunmaları için ilham veriyor. Herkes için önemli bir neden var, bu yüzden herkes bunun önemini hissediyor. Proje katılımcıları şu görevleri mükemmel bir şekilde yerine getiriyor: makaleler yazıyor, videolar düzenliyor, yüksek kaliteli infografikler oluşturuyor, iklim konularında çevrimiçi forumlar ve konferanslar düzenliyor, uluslararası kuruluşlar ve bilim insanlarıyla aktif olarak işbirliği yapıyorlar.
Uluslararası kuruluşlar ve bilim insanlarıyla aktif işbirliği yapıyorlar.
Tüm ALLATRA projelerinin yalnızca gönüllü projeler olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak, ALLATRA projelerinde aktif olarak çalışan tüm insanların gezegendeki en iyi insanlar olduğunu doğrudan söyleyebiliriz, çünkü boş zamanlarında ölmekte olan gezegeni kelimenin tam anlamıyla ücretsiz olarak kurtarıyorlar.
Allatra UHH’nin “ Son Dakika Haberleri ” projesinin gönüllülerinin pratik çalışmaları sayesinde, insanlar iklim krizini çözmek için iyi bilgilendiriliyor ve birleşiyor. Herkes tüm insanlık için daha sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunabilir ve dünyayı gerçekten kurtarabilir.
Bize katılın!
ALLATRA İKLİM
(allatra.tv)
#AllatraTV #tv #medya #ALLATRA #ilham #iklim #demokrasi #haber #proje #içerik #medya #televizyon kanalı #bilgilendirme #insan #eylem #pozitif #toplum #inisiyatif #ilham #mücadele #iklim #küresel
#aşırı haberler #sosyal #inisiyatif
0 notes
elazigsurmanset · 5 months ago
Text
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” Müfredatına Dava Açıldı!
Tumblr media
Eğitim Sen, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatı'nın iptali istemiyle Danıştay’a dava açmış ve müfredattaki 20 yanlışı madde madde açıklamıştır. Sendika, müfredatın hazırlanış sürecinde ihtiyaç analizinin yapılmadığını, program geliştirme ilkelerinin göz önünde bulundurulmadığını ve çeşitli paydaşların katılımına başvurulmadığını belirterek, bu durumun hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve kamuoyu ile eğitim sendikalarının tepkisine neden olan bu yeni müfredat, çeşitli dersler ve seviyeler için belirlenen uygulama takvimleriyle dikkat çekmektedir. Eğitim Sen’in itiraz noktaları, özetle, müfredatın hazırlanış sürecinin katılımcı ve bilimsel olmadığını, belirli demokratik ve eğitim ilkelerine aykırı olduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda sendika, müfredatın pilot uygulama aşamasının atlanarak doğrudan uygulamaya konulmasını eleştirmekte ve mahkemeden yürütmenin durdurulmasını talep etmektedir. Eğitim Sen’in belirttiği yanlışlar ve iddialar, müfredatın tüm seviyelerdeki dersleri ve uygulama takvimlerini kapsamaktadır. Bunlar arasında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Hayat Bilgisi, Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal Bilgiler, İnsan Hakları, Vatandaşlık ve Demokrasi, İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Fizik, Biyoloji, Tarih, Felsefe, Türk Dili ve Edebiyatı dersleri ile okul öncesi eğitim programı bulunmaktadır. Bu dava, eğitim sisteminde yapılacak köklü değişikliklerin nasıl uygulanması gerektiği konusunda önemli bir hukuki süreç başlatmış olup, Danıştay’ın vereceği karar merakla beklenmektedir. Eğitim Sen, müfredatın iptal edilmesi halinde daha demokratik, bilimsel ve katılımcı bir sürecin işletilmesini talep etmektedir. Read the full article
0 notes
birpaylass · 2 years ago
Text
George Soros Kimdir?
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/george-soros-kimdir.html
George Soros Kimdir?
Tumblr media
“George Soros Kimdir?” George Soros, doğum adı György Schwartz (d. 12 Ağustos 1930, Budapeşte), Macaristan doğumlu Amerikalı milyarder yatırımcı, iş adamı, filantrop ve politik aktivisttir. Soros, dünya çapında mali piyasalarda önemli bir figür olarak bilinir ve yatırım fonu yönetimiyle büyük bir servet elde etmiştir. Aynı zamanda açık toplum fikrini savunan ve dünya çapında demokrasiyi, insan haklarını ve eğitimi destekleyen projelere finansal katkı sağlayan Açık Toplum Vakfı’nın kurucusu ve başkanıdır.
Soros, 1947’de Macaristan’dan İngiltere’ye göç etmiştir ve daha sonra 1956’da Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınmıştır. 1969’da, daha sonra Quantum Fund adını alacak olan Double Eagle hedge fonunu kurarak Wall Street’te kariyerine başlamıştır. 1992’de, İngiliz sterlinine karşı düzenlediği ve başarılı olduğu finansal spekülasyon sayesinde “İngiltere Bankalarını Kıran Adam” lakabını kazanmıştır.
Soros’un politik aktivizmi nedeniyle, hem takdir edilen hem de eleştirilen bir figürdür. Özellikle muhafazakar çevreler tarafından, bazı ülkelerdeki politik ve sosyal olaylarda etkili olduğu düşüncesiyle zaman zaman eleştirilmiştir. Bununla birlikte, Soros, dünya çapında insan hakları, demokrasi ve sosyal adalet konularında önemli bir etkiye sahip olmuştur.
Reklam (George Soros Kimdir?)
George Soros Kimdir?
Ezber Yeteneği Nasıl Geliştirilir?
Tarla Satışı Nasıl Olmalı?
MySQL Nedir Ne için Kullanılır?
Çörekotu Faydalari Nelerdir?
George Soros Türkiye Yatırımları
George Soros’un Türkiye yatırımları ve faaliyetleri, daha çok sivil toplum kuruluşları ve demokratik değerlerin desteklenmesine yöneliktir. Soros’un kurucusu olduğu ve başkanlığını yaptığı Açık Toplum Vakfı (Open Society Foundations), dünya çapında demokrasiyi, insan haklarını ve eğitimi destekleyen projeleri finanse etmektedir.
Türkiye’de, Açık Toplum Vakfı, bağımsız medya, insan hakları, eğitim ve yolsuzlukla mücadele gibi alanlarda çalışan sivil toplum kuruluşlarına maddi destek sağlamıştır. Bunun dışında, George Soros’un Türkiye’de doğrudan önemli ticari yatırımları olduğuna dair bilgi bulunmamaktadır.
George Soros ve Açık Toplum Vakfı’nın faaliyetleri, Türkiye’deki bazı çevreler tarafından eleştirilmiştir. Özellikle muhafazakar kesimler, Soros’un ülkenin içişlerine müdahale etmeye çalıştığını iddia etmektedir. Bununla birlikte, Açık Toplum Vakfı, dünya çapında insan hakları, demokrasi ve sosyal adalet konularında önemli bir etkiye sahip olmuştur.
Soros Projesi Nedir?
“Soros Projesi Nedir?” olarak anılan kavram, genellikle George Soros’un dünya çapındaki politik ve ekonomik etkisiyle ilgilidir. Soros, Açık Toplum Vakfı (Open Society Foundations) aracılığıyla demokrasi, insan hakları, eğitim ve bağımsız medya gibi alanlarda çalışan sivil toplum kuruluşlarına maddi destek sağlamaktadır.
Soros Projesi, bazı çevreler tarafından, Soros’un küresel politik ve ekonomik düzene müdahale etmeye ve liberal değerleri yaymaya çalıştığı bir girişim olarak görülür. Bu nedenle, Soros ve Açık Toplum Vakfı’nın faaliyetleri, bazı ülkelerde ve politik çevrelerde eleştirilere maruz kalmıştır.
Özellikle muhafazakar çevreler tarafından, George Soros’un politik ve sosyal olaylarda etkili olduğu düşüncesiyle zaman zaman eleştirilmiştir. Bununla birlikte, Soros ve Açık Toplum Vakfı, dünya çapında insan hakları, demokrasi ve sosyal adalet konularında önemli bir etkiye sahip olmuştur.
George Soros Tamiko Bolton
George Soros’un üçüncü eşi Tamiko Bolton, Amerikalı bir iş kadını ve eğitim danışmanıdır. Çift, 2013 yılında evlenmiştir. Tamiko Bolton, 1971 doğumludur ve Japon kökenli Amerikalı bir aileden gelmektedir.
Bolton, eğitim alanında danışmanlık hizmetleri sunan bir şirketin sahibidir ve aynı zamanda bir internet girişimcisi olarak da bilinir. Diğer yandan, Bolton ve Soros, sosyal etkinliklerde ve hayır kurumlarında aktif olarak yer almaktadır. Tamiko Bolton, eşi George Soros’un Açık Toplum Vakfı’nın (Open Society Foundations) çalışmalarına da destek vermektedir.
0 notes
seslimeram · 10 months ago
Text
Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz!
Tumblr media
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. Bir asrı aşkın demokrasi deneyiminden feyiz alındığı, rehber edildiği ifade olunan bir sahadan mutlak ve kesin bir doğrunun imali söz konusu edilmiyor. Tümden ve doğrudan yıkıma işlevsellik kazandırılıyor. Tek adam rejiminin güncelliği içerisinde tüm o doğru yerle bir edilirken yerine ikame olunan her şeyle bir yalan tiradı güncelleniyor. O yıkım daimi bir biçimde hep sıradana reva görülüyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği bir biçimde talan edilirken, cerahat ve cürümle el yükseltilen bir iktidar şablonu eliyle açıkta doğrunun yıkımı gerçek kılınır. Bugünün yeni yepyeni ülkesi denilen sahnesinin yönetim katıyla iktidar ve tüm bileşenleriyle birlikte kurumsallaştırdığı yerin yönelimi ve sonuçları böyle bariz bir eksiltme halidir. Biyopolitik bir cerahat sarmalı, bütünüyle yaşamı kuşatan bir denklemler toplamında mutlak, kesintisiz bir cerahat imal olunur. Her yanlış her türlü riya, her güne sığdırılan tahakküm / tehdit ve ötesiyle bu cerahat hali ülke diye sunulur. Gündelik yaşam zora koşulurken cerahat, cürüm, cinnet üçlemesine rehin olagelen bir yer var ediliyor, ne eksik, ne fazla.
Düpedüz yalın bir riya ikliminin aralıksız muktedir eliyle çoğaltıldığı zeminde olmasına devam olunan hamlelerle hayat ehveninden alıkonuluyor. Artık itiraz edebilecek bir cüret, bunu ortaklaştırabilecek bir irade, öteki değil bizatihi bu ülkenin ortak yaşam pratiklerine dair bir şeyler söylemek imkansız kılınıyor. Tahakkümü, denetim ve gözetimi var eden ol siyasi manevra kümesinin, onadığı, izin verdiği kesimlerin patırtısı içerisinde doğruluğun izleri yerle bir olunur. Yoksunlaştırma, eksiltme ve tekdüze ezber olunmuş bir ahkam hali eylem bütünlüğünde demokrasinin izleri de tahrif edilir. Bugünün ülkesinin bunca alenen bir sorunlar toplamından mülhem yere dönüşümü ol izahatı, şu anlama gayretin ve bütün o sorgulayabilme çabasının önünün alınmasıyla birlikte söz konusu edilir. Hakikatimiz en kestirmeden yalın bir buhrandır. Birbiriyle bütünleşik, varsılların iktidar kümesindeki erk ile birlikte yazıp, çizip, oynadıkları bir tahayyüller birlikteliğinde o mutlak yazgıymış gibi var edilen yalanlarla hayat dönüştürülür. Milenyumun bir çeyrek asrı devrilirken olmakta olan bütünüyle devamlılığa kavuşturulan bir kere daha devletlinin izninden azade tek bir günün var edilemeyeceğidir. Bütünüyle dibine kadar bodoslama dibine doğru seyreden bir yerde bundan daha açık bir yıkım istikameti söz konusu edilebilir mi? Bu hallerle yol nereye çıkar ki!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetleri sürüyor. Depremlerin vurduğu 11 kentten biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Birlik Mahallesi ile Şüktmeyik mezrası da yaşanan felaketten etkilendi.
Herhangi bir can kaybı yaşanmayan her iki yerleşim yerinde evler ağır hasar gördü. Birlik Mahallesi’nde bulunan 19 hanenin 15’i, Şüktmeyik mezrasındaki 15 hanenin ise 13’ü hakkında yıkım kararı verildi.
Uzun süre çadırlarda kalan depremzedeler sonrasında konteynerlere yerleştirildi. Ancak konteynerde yaşamanın özellikle çocuklar, yaşlılar ve engelliler için getirdiği zorluklar var.
Depremzedeler konteynerlerin yetersiz olmasından kaynaklı kendi imkânlarıyla barınak, lavabo ve duş yerleri inşa ettiklerini kaydetti. Yaşamlarını koşullarını kolaylaştırmaya çalışsalar da bir an önce kendileri için ev yapılması talebinde bulunan depremzedeler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) yapılacak evler için kendilerinden 1,5 ile 4 milyon TL arasında ödeme yapılmasını istediğini söyledi. Depremzedeler, bu parayı verecek imkanlarının olmadığını da ekledi.
'Aylar Geçti, Evler Yok'
Birlik Mahallesi’ndeki evi ağır hasar gören depremzede Hayriye Benice, yetkililerin ‘bugün, yarın, bu ay yapacağız’ dedikleri evler için bugüne kadar adım atılmadığını belirtti. Benice, “Küçücük bir konteyner vermişler, o da su kaçırıyor, soğuk alıyor. Konteynerlerin içinde soğuktan ölüyoruz. Hastalığım var, dizimden ve kalbimden ameliyat oldum. Zaten bu hastalıklarımın hepsi bu soğuktan kaynaklı oluştu. Ne tuvaleti ne mutfağı ne de banyosu, hiçbir şeyi yok. İnsan gıdalarıyla beraber orada nasıl yaşasın?” diye sordu.
'Ev İçin 1.6 Milyon TL İstendi'
AFAD’ın ev için kendilerinden 1 milyon 600 bin TL istediğini söyleyen Hayri Benice, tepkisini “O parayı verebiliyor olsaydık, bir senedir kendi evimizi kendimiz yapardık” diyerek gösterdi. Yaşlı ve hasta olduğunu, bu nedenle daha fazla konteynerde idare edemediklerini dile getiren Benice, evlerinin bir an önce yapılarak, kendilerine verilmesini istedi.
9 Kişi Konteynerde Yaşıyor
9 kişi bir konteynerde kaldıklarını belirten Cemile Yakacı da konteyner yaşamının zorluklarını şöyle dile getirdi: “Bebeğim ve yaşlılarım var. Yaşlı teyze yatalak, kalkamıyor. İhtiyaçlarını 2-3 kişi kaldırıp indirerek karşılıyoruz. Banyo yaptırıyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz çok zorluk yaşıyoruz. Bu bir senedir perişan olduk. Şimdiye kadar çadırda kalıyorduk. Bayramdan sonra konteyner geldi. Tuvaleti, banyosu yok.”
Yakacı, Mart ayına kadar temelleri atılacağı söylenen evlerinin bir an önce yapılmasını istedi.
‘Biz Evimizi, Hayatımızı İstiyoruz’
Ailesiyle konteynerde kalan depremzede Remziye Yakacı ise, geçen 11 aylık zamanda yaşadıklarını “Deprem sonrası hayatımız rezillik içinde geçti. Her türlü sorunu yaşadık Kimse sorunlarımızı dinlemek için gelmiyor. Biz evimizi, hayatımızı istiyoruz” diyerek söze döktü.
5 Bin TL Elektrik Faturası
Konteyneri ısıtmak için elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldıklarını fakat bu kez de 5 bin TL fatura geldiğini söyleyen Benice, TEDAŞ’a gidip ödeyemeyeceklerini söylediklerinde faturanın 2 bin 300’e düşürüldüğünü, onu da borç yaparak ödeyebildiklerini kaydetti. Ev için kendilerinden 4 milyon TL talep edildiğini paylaşan Behice, “İmkanımız yok, bunları düşünmeleri gerekirken milleti daha çok mağdur ediyorlar” diyerek, yapılacak evler için para alınmaması istedi.
AFAD'a Ulaşılamadı
Depremzedelerin dile getirdiği para talebini sormak için aranan AFAD yetkililerine ise ulaşılamadı.”
Doğrunun esamesinin her nasıl okunmadığına başlı başına bu örnek kafi gelecektir. Bir biçimde on bir aydır kendi hallerine terk edilmiş insanların deprem felaketi sonrasında bir kere daha bu defa da devlet eliyle izole edilmelerinin utancı ne yana düşmektedir. Sorgu, sual edeni kalmadığı için artık bir yıkımdan kurtulan insanlara reva görülenler insanlığa sığıyor mudur, sığar mı? Duraksamadan güncellenen her hamleyle bir kere daha yaşama eyleminin önüne setler çekilmeye devam ederken, onca badireden sonra halen ellerindeki o umudu törpüleyebilmek, yok etmek adına olmadık işlerin altına imza atmak neyin nesi, neresi doğrudur? Bitimsiz bir girdabın ortasına terk edilip, kendileri hayatta kalabildikleri için suçluymuş gibi davranılan, bir temel insanlık hakkı olagelen barınma hakkını parasını verirseniz neden olmasına indirgeyen bir yapının hangi eylemi o müşterekleri sağlayacak, sahiden insanların geleceğini düşünmesine müsaade edecektir.
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. 2007 yılının 19 Ocak tarihinde bünyemizde açılmış olan koca bir yaranın ta kendisini de bu bağlamda görmek mümkündür. “Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazete binası önünde o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast tarafından düzenlenen suikast sonucu yaşamını yitirir.” Koca bir boşluk. Bir biçimde hayatlarımızı topyekun etkileyen, bir daha düzeltilemeyecek bir yaranın özneleri arasında yerini alan bir cinayetin ardından çıkagelen her şey bu eğrelti, şu yanlış ve daimi bir biçimde karanlık olageleni de bildirir. Bir düzlemdeki Ermeni kimliğinin hakikatinden bahisler açabilmenin yollarını onca engellemeye rağmen açabilen bir temsilciydi Hrant Dink. 1915’te yaşatılan Medz Yeghern’in hemen ardından sessizliğe gömülmüş, ancak 1965 yılından, birkaç jenerasyonun devinimi sonrasında kendi belleğinde yer edileni arar, sorar, sorgular hale gelmiş bir kimliğin elinde kalanları birleştirerek bir hikayenin tam ve eksiksiz anılmasını / anlaşılmasına çaba sarf eden bir temsildi Hrant Dink. 19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.
Hrant Dink’in katledilmesine giden sürecin başlangıcını oluşturan Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olmasının hikayesinden sonra devamlılığı sağlama alınan sürek avı o eğrelti yolun nasıl da biçimlendirildiğini örnekler. 2019’dan bir haberi aktaralım: “2002-2008 yılları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olan Ergun Güngör, 24 Şubat 2004'te Hrant Dink'le valilikte görüştüklerini, bunu MİT'in istediğini beyan etti.
Güngör, Dink'in Agos Gazetesi'nde Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu iddia ettiği yazının o dönemde infiale yol açtığını söyledi. İstihbarattan gelen kişilerin Dink'le bir görüşme ayarlanmasını istediklerini aktaran Güngör, "Böyle bir görüşmenin vali izni olmadan yapamayacağımı söyledim. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme gerçekleşti. İstihbarat görevlileri yanımdayken Dink’i aradım. Kendisiyle toplumda oluşan bu hassasiyeti konuşmak istediğimizi ve habere konu olan belgeleri görmek istediğimizi söyledim. Kendisi davetimiz üzerine geldi" ifadeleri kullandı.
Güngör, MİT mensuplarına "Sizi Dink'e ne olarak tanıtayım?" diye sorduğu, MİT çalışanlarının "Yakınlarım dersiniz" dediklerini iddia etti. Dink'in verdiği evrakları MİT mensuplarının aldığını söyleyen Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi.
Güngör'e mahkemede MİT mensuplarının konuyla ilgili ifadeleri hatırlatıldı. MİT çalışanları söz konusu görüşmeyle ilgili "Valilik'e gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı" yanıtını vermişti. Güngör bunu reddederek “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” sözlerini kullandı.”
Doğrunun varlığının hiç edildiği bir zeminde sadece Ergun Güngör’ün açık ettikleri dahi her nasıl bir karanlık kozanın imal olunduğunu örnekler. İçine çekilen ötekisi için alenen kurulmuş olagelen yok etme şablonunun istikametini bildirir, zamanında. On yedi koca yıl sonra varılan menzilde, adaletin küflü bir tahayyüle indirgenişi söz konusu olur. Ol samast denen meczubun arkasının toplandığı, çetenin diğer üyelerinin de kahraman edasıyla karşılandığı bir zeminde her yanlış, her kötülük bir kere daha devletli eliyle ya da yönlendirmesiyle taltif olunur. Ki kamu personelinin Cerrah’tan, Güler’e, Öz’den, Uzun, Akyürek, Güngör ve nicesinin davada yargılanmaları bir yana, o cinayetteki payları göz ardı olunur, olundu. Bu kadar zaman sonrasında elde kalakalan sadece bir avuç hayalden ötesi kılınmaz. Düzenin var ettiği öteki nefretinin bugünün çok daha açık bir biçimde hedef kılmaları beraberinde taşıdığı bir zeminde Devletin tüm kliklerinin bir düzlemde pay ve eylemde fail olduğu cinayetlerden birisi olarak kalmaya devam edendir Hrant Dink cinayeti. Onca zaman sonrasında ortaya çıkan garabetlik adalet seremonisinin hiçbir biçimde / anlamda hakikate yer bıraktırmayan bir eğrelti, eksik, gedik haller toplamında o adalet çalınmıştır. Hrant Dink Vakfı’nın sitesinden davanın geniş bir özetine, alınan karar ve ardından çıkagelen karanlığın nasıl biçimlendirilmeye devam olunduğunun yansısına göz atılabilir. Bir memleketin alnına çalınmış koca bir leke haline dönüşen, Ermeni’nin yarasının da ötesini simgeleştiren, onca zaman sonrasında halen yerinde sayan ülkenin korkunç hayal kırıklığından bir kesit yaşamdaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Öyle ya da böyle doğrunun esamesinin geçmediği / bilinmediği bir zeminde takvimler bir kere daha acıya çıkıyor. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitliksiz, Ahparigsiz... Eksik. Umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Berge ARABIAN – Agos Gazetesi
6 notes · View notes
dipnotski · 6 months ago
Text
Walter Lipmann – Hayalet Kamu (2024)
Walter Lippmann’ın, ‘Hayalet Kamu’ eseri, “doğrudan demokrasi”nin pek çok aracına ve politikacılara güvenilmeyen çağımızda hâlâ geçerliliğini ve güncelliğini koruyor. Lippmann, Amerikan demokrasisinin hastalıklarına oldukça eleştirel yaklaşıyor. Antipopülist tutumdaki bu eser elitizmi, geçmişte önemli etkileri olmuş, ciddi ve farklı bir entellektüel seçenek olarak savunuyor. Lippmann’ın demokrasi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gundembuca · 7 months ago
Text
Başkan Görkem Duman, çocukların sevincine ortak oldu
Tumblr media
Buca Belediyesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları çerçevesinde gerçekleştirdiği  etkinliklerle bayram coşkusunu tüm kente yaydı. Buca Belediye Başkanı Görkem Duman,  koltuğunu ilkokul öğrencisi Yunus Emre Işıklı’ya devrederken, Işılay Saygın Meydanı’ndaki Çocuk Şenliği’nde çocuklarla birlikte Andımız’ ı okudu. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Buca’da coşkuyla kutlandı.  https://www.youtube.com/watch?v=1bNlitojamA Minik öğrenci makam koltuğuna oturdu Kutlamaların öncesinde Belediye Başkanı Görkem  Duman makamında ikinci sınıf öğrencisi Yunus Emre Işıklı’yı  ağırladı. Başkan Duman, koltuğunu Yunus Emre Işıklı’ya devir etti. Minik Başkan Işıklı, Buca için hayallerini şöyle özetledi: “Parklara, masa tenisi ve futbol sahası yaptırmak istiyorum. Hayvanlar bir yuvaya sahip olsunlar diye hayvan  barınağı yaptırmak istiyorum.” Kutlamalar Demokrasi Meydanı’nda başladı Kutlamalar ise Demokrasi Meydanı’nda gerçekleşen çelenk sunumu ile başladı. Törene,  Buca Belediye Başkanı Görkem Duman, Buca Kaymakamı Mahmut Nedim Tunçer, Garnizon Komutanı  Albay Cenk Barut, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Buca İlçe Başkanı Çağdaş Kaya, meclis üyeleri, gaziler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar katıldı. Resmi tören, Buca Stadyumu’nda farklı okullarından gelen öğrencilerin yaptığı bayram kutlaması ile devam etti. Öğrencilerin sergilediği birbirinden renkli dans gösterileri ve halk oyunları stadyumu dolduran Bucalılardan tam not aldı. https://www.youtube.com/watch?v=1bNlitojamA Duman, Buca Belediyesi Çocuk Şenliği’ne katıldı Belediye Başkanı Görkem Duman, Işılay Saygın Meydanı’nda, Buca Belediyesi, Radikal Eğitim Kurumları ve Buca Kent Konseyi iş birliği ile gerçekleştirilen Çocuk Şenliği’ne katıldı. Şenlikte alanı dolduran çocuklara seslenen Başkan Görkem Duman, şunları söyledi: “Bugün, çocuklarımızın neşesi ve umuduyla dolup taşan kalpleri, ülkemizin geleceğine dair en büyük güvencemizdir. Onların sağlıklı, mutlu ve başarılı bir şekilde büyümeleri, bizlerin en öncelikli görevidir. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti'nin en özel günlerinden biri olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlamanın coşkusunu ve heyecanını paylaşıyoruz. Bir milletin tam anlamıyla özgür ve bağımsız olabilmesi için ulusal egemenliğe sahip olması gerekir. Toplumda hiçbir kimse, hiçbir zümre, hiçbir sınıf ya da grup, doğrudan üstün emretme gücüne sahip olamaz. Toplumda üstün emretme gücünün tek kaynağı ve tek sahibi milletin kendisidir. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi (Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.)” Başkan Duman, çocuklarla Andımız’ı okudu Başkan Duman konuşmasının ardından, sahneye çıkan Buca Belediyesi Yarı Zamanlı Okul Öncesi Eğitim Merkezi’nin  öğrencileri ile Andımız’ı okudu. Çocuklar doyasıya eğlendi Buca Belediyesi'nin 23 Nisan Çocuk Şenliği miniklerden büyük ilgi gördü. Çocuklar gün boyu şenlik alanında kurulu olan şişme oyuncaklarda doyasıya eğlendi; çeşitli atölyeler ile el becerilerini geliştirip, yüz boyama etkinliğine katıldı. Alanda aynı zamanda minik katılımcılara pamuk şeker dağıtımı da yapıldı. Buca Belediyesi Yarı Zamanlı Okul Öncesi Eğitim Merkezleri’nin minik öğrencileri  şenlik boyunca birbirinden güzel dans gösterileri ve performanslarını izleyenler için sahneledi. https://youtu.be/1bNlitojamA Read the full article
0 notes
gundemarsivi · 10 months ago
Text
Tumblr media
Eğitim Sistemimizin Kaosu ve Ekonomi Politiğine Değinme
✍🏻 Ercan Eroğlu
https://www.gundemarsivi.com/egitim-sistemimizin-kaosu-ve-ekonomi-politigine-deginme/
Neoliberalizm, 1980’li yıllardan sonra dünyada ve bizde de 12 Eylül Askeri cuntanın darbesi sonrası uygulamaya sokulmuştur.
Pek çok ülkede yaşandığı gibi kamu yatırımları özelleştirilmeye başlanmış, ülkeler doğrudan dış yatırımlara açık hale getirilmiş, ticaret için koşullar serbest bırakılmış ve belki de en önemlisi devlet eğitim, sağlık gibi sosyal politikalardan çekilmeye başlamıştır.
Devletin kamusal eğitime ayırdığı payın/kaynakların azalması, okulların finansal sorunlarını kendi ek desteklerini yaratarak aşmaya zorlanması ve eğitim için özel öğretimin önünü açıp teşvik edilmesiyle eğitim de neoliberal politikalardan payını almıştır. Oluşan toplumsal eşitsizlikle birlikte eğitimdeki dönüşüm bir araya gelince insanların eğitime erişimleri, eğitim sistemi içinde kalış süreleri, eğitimden yararlanma olanakları ve toplumda var olmaları olumsuz yönde etkilenmiştir.
1840’ta ilk kez kullanılan sosyal adalet kavramı, ideal bir toplumsal düzen kurmak amacıyla 19. yüzyılın sonlarına doğru reformistler tarafından daha yoğun kullanılmıştır.
Çünkü neoliberal politikaların oluşturduğu yeni düzen adaletsizliklerin çoğalmasına yol açmıştır. Fakat günümüzde gelinen süreçte bu idealize edilen durumun tam tersi yaşanmaktadır. Neredeyse eğitimin tüm süreçleri paralı hale gelmiştir. Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz ve işçi sınıfının ve orta direk olarak nitelenen kesimin çok hızlı bir şekilde yoksullaşmasına neden olmuştur. Bu da işçi sınıfının nitel ve nicel olarak dönüşümüne neden olmaktadır.
Bir önce yaptığımız açıklamalar bağlamında;
Uluslararası sermaye bölgesel ve çok taraflı, özel ve ulusal pek çok yatırım garanti kuruluşu, yabancı ülkelerdeki yatırımları politik risklere karşı garanti altına almak ister. Dünya Bankası, yatırımcıların politik risklerden kaynaklı kaygılarını (işçi hareketleri, grevler, salgın vb) gidermek üzere, dünyanın ilk çok taraflı yatırım garanti kuruluşu olan MIGA’yı yaratmış ve Türkiye bu ajansa 1988 yılında katılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti de 1994 GATS anlaşmasına DTÖ kurucu üyesi olarak imza attı ve anlaşma TBMM’de 25 Şubat 1995’te onaylandı. Bu anlaşmayla yerel yönetimlerin ürettiği hizmetlerin, eğitimin vb. birçok alanın hızla özelleştirilmesi hedeflenmiştir.
1995’li yıllarda ülkemizin de müdahil olduğu Çok Taraflı Yatırım Anlaşması (MAI) yabancı sermaye yatırımları önündeki engelleri kaldırmayı amaçlar.
Andığımız bu anlaşmalar aslında ekonomi dünyamızı olduğu kadar eğitim ve gündelik hayatımızı da doğrudan etkiler.
Sosyal adalet kavramı ekonomik, toplumsal, siyasal eşitlik, fırsat eşitliği, özgürlük, çok kültürlülük, cinsiyet, farklılıklara hoşgörü, demokrasi, anadil eğitimi ve benzeri konularla ilişkili olarak ele alınabilir.
Eğitimde sosyal adaleti sağlamak için her bireyin eğitime ulaşması ve eşit derecede yararlanabilmesi önemlidir.
Bu nedenle ekonomik gelir dengesizliklerini, siyasal ya da toplumsal alandaki yanlış uygulamalar nedeniyle göç eden/etmek zorunda kalan insanları, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, homofobiye, sınıf ayrımcılığına maruz kalan bireyleri, engellilere yönelik olumsuz algıları olanları ve bunların eğitime yansımalarını irdelemek gerekir. Eğitimin bireye olan yararının yanı sıra ekonomik ve politik nedenlerle topluma yararının da olduğunu, bu yüzden hem bireyin hem de toplumun yararının olması gerektiğini savunmak gerekir.
Şimdi, burada açıklamalarımızı somut verilerle eğitim sistemimizin reel durumuyla anlatmaya çalışayım.
PISA 2022 sonuçları 2023 yılının son günlerinde açıklandı. Bu sınav ile 3 yıllık döngülerle uygulanan ve örgün eğitimdeki 15 yaş öğrencilerin katıldığı programda, öğrencilerin okuma, matematik ve fen alanlarındaki bilişsel becerileri değerlendiriliyor. Bu değerlendirmenin yanında öğrenciler, öğretmenler, okul yöneticileri ve velilere de anketler uygulanıyor. Bu anketler aracılığıyla, sosyoekonomik durum, öğrencinin kendisine ilişkin yargıları, farklı okul yapıları ve süreçleri gibi etkenlerin akademik başarıyı nasıl etkilediğine ilişkin çıkarımlar yapılabiliyor. PISA 2020 sınavına 82 ülke katılıyor. Türkiye, 453 puan ile 39. sırada yer alıyor. Önceki döngü olan PISA 2018’de Türkiye 41. sırada yer alıyordu. PISA 2022’de OECD ülkeleri arasında ise ilk üç Japonya, Güney Kore ve Estonya. Türkiye, sadece OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında 32. sırada maalesef. Türkiye’nin puanları matematik sınavında aynı düzeyde kalırken, okuma puanı 10 puan azaldı, fende ise 8 puan arttı. OECD ortalamasında ise her üç alanda da puanların düştüğünü görüyoruz. Türkiye’nin okuma ortalamasındaki 10 puanlık düşüş, yarım dönemlik kayıp olarak yorumlamak olasıdır.
“PISA 2022’ye Türkiye’den katılan çocukların yüzde 19,3’ü, yani neredeyse beşte biri, para eksikliği nedeniyle haftada en az bir kez yemek yemediklerini bildiriyorlar.”
PISA 2022, öğrencilerin ortalama puanlarının ne kadarının sosyoekonomik durumla açıklanabildiği de inceleniyor. OECD ortalamasında matematik puanlarının yüzde 15,5’i, Türkiye’de yüzde 12,6’sı sosyoekonomik durumla açıklanıyor. Sosyoekonomik durumu ilişkin bir gösterge olarak da değerlendirilebilecek uluslararası ekonomik, sosyal ve kültürel statü endeksi ise bir birimlik değişikliğin kaç puan artışa karşılık geldiği ortaya okuyor. Sadece bir birimlik bir değişiklikle Türkiye’deki öğrencilerin ortalama matematik puanında 27 puanlık artış olması sağlanabiliyor. Bu değişim, öğrenciler arasında bir okul yılının üzerinde fark yaratıyor. OECD, uluslararası ekonomik, sosyal ve kültürel statü endeksine göre dezavantajlı olmalarına karşın PISA’da üst düzey performans gösteren öğrencileri “akademik olarak dayanıklı” olarak tanımlıyor. Türkiye’de bu öğrencilerin oranı (yüzde 11,7) az bir farkla da olsa OECD ortalamasının (yüzde 10,2) üzerinde. Salgın döneminde de sıkça gündeme gelen ve sosyoekonomik olarak dezavantajlı çocukların okula devamı ve eğitim çıktılarının iyileştirilmesinde kilit politikalardan biri olan gıdaya erişime de PISA 2022’de yer veriliyor. PISA 2022’ye Türkiye’den katılan çocukların yüzde 19,3’ü, yani neredeyse beşte biri, para eksikliği nedeniyle haftada en az bir kez yemek yemediklerini bildiriyorlar. (https://www.egitimreformugirisimi.org/bir-bakista-pisa-2022)
Dünyanın çoğunda, bir çocuğun aldığı eğitimin süresinin ve niteliğinin önemli bir düzeyde anne babasının sosyoekonomik düzeyiyle doğrudan ilişkisi olduğu bir gerçek. Devlet okullarının amacı bütün çocuklara ailelerinin gelir düzeyinden etkilenmeden nitelikli ve istedikleri kadar eğitimi parasız, ayrımcılığa uğramadan, planlı ve bilimsel bir şekilde sunmaktır.
Sosyal adalet ve eşitliğin eğitimde sağlanabilmesi için ilk koşullardan biri eğitime ayrılan kaynaklarla ilgilidir. Bu nedenle MEB bütçesinde ihtiyaç duyulan kalemlerin arttırılması, MEB bütçesinin yerelden merkeze doğru okul bütçesi temelli oluşturulması önerilmektedir. Okulların velilerden gelir kaynağı (aidat, çocuk kulübü vb.) oluşturmasına izin verilmemelidir. Okulların kendi kaynağını yaratması yönündeki beklentiden vazgeçilmelidir. Ailelere okul çağındaki çocukları için destek sağlanmalıdır. Eğitimde dezavantajlı grupların eğitimine daha fazla kaynak ve öğretmen ayrılarak sorun giderilmelidir. Öğrencilerin kendilerini (akademik, kültürel, fiziksel, sanatsal vb) çok yönlü geliştirebilmeleri için okulların bu hizmetleri parasız sunması sağlanmalıdır. Okulların etkinliklerine katılmak ailenin gelir düzeyinden bağımsız olmalıdır.
Farklılıkları kabullenmeyi sağlamak için çok kültürlü eğitim desteklenmelidir.
Müfredatlar bu konuda gözden geçirilmeli, kültürel çeşitliliği ortaya koyacak eğitim ortamları düzenlenmelidir. Okulların bütün bileşenlerinin (öğrenci, öğretmen, veli, personel vb) katılımını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Dezavantajlı grupların ayrıştırılmaması, demokrasi kültürü, sosyal adalet ve eşitlik için yöneticilere ve öğretmenlere özel eğitimler verilmelidir.
Son yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinden (Gana, Nijerya, Afganistan, Irak ve özellikle de Suriye’den) gelen çocukların ve yetişkinlerin eğitimin her kademesine erişimleri kendi yurttaşlarımızı mağdur etmeden sağlanmalıdır.
Aslında eğitim sistemimizin/eğitim emekçilerinin, ülkemizin içinde yaşadığı kaostan, çöküşten bağımsız olmayan o kadar çok sorunu var ki… Fakat bu sorunları çözmek için önce iktidarın bu sorunların farkında olması gerekir. Ama maalesef o farkındalığı göremiyoruz.
Bu konuyu da örneklendirerek yazımızı sonlandırmış olalım.
2004 yılında öğretim programlarında, içinde bulunduğumuz çağ, “bilginin hızla yenilenerek üretildiği çağ” olarak nitelendirilmiştir. Bu özelliklere bağlı olarak toplumun bireylerinin sahip olmaları gereken özellikler “bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma ve üretme” olarak ortaya konulmuştur. Gündem yaratan ve kamuoyunu yönlendiren açıklamalar ilgili çevreleri etkilemiştir. Müfredatın uygulamaya geçmesi için akademisyenler, müfettişler ve formatör öğretmenler aracılığıyla binlerce öğretmene milyonlarca masraf yapılarak eğitimler verilmiştir. Ayrıca on milyonlarca ders kitabı yeniden basılmıştır. Birçok eğitim materyali yeniden tasarlanmış ve üretilmiştir. Peki, sonuç ne oldu? Hiç! Koca bir hiç! Biraz önce sözünü ettiğimiz uluslararası sınav sonuçları ortada. Lise ya da üniversiteye giriş sınavlarında öğrencilerimizin aldığı sonuçlar ortada. Fazla söze gerek yok. Halkımıza, eğitim emekçilerine hamaset dolu sözler söyleyerek onların aklını çelmeye devam etmenin anlamı yok.
Ercan Eroğlu
0 notes
fiyatinedir · 1 year ago
Text
Azerbaycan Ülke Rehberi
Tumblr media
Azerbaycan, Güney Kafkasya'da bulunan ve büyük bir yüz ölçümüne sahip olan bir ülkedir. Resmi adı Azerbaycan Cumhuriyeti olan bu ülke, zengin sosyal ve ekonomik gelişmişliği ile dikkat çekmektedir. Türkiye ile yaklaşık 17 kilometrelik bir ortak sınırı bulunan Azerbaycan, anayasal bir demokrasi ile yönetilen laik bir devlettir. Ülke nüfusunun büyük bir kısmı Şii Müslümanlardan oluşmaktadır. Ayrıca, Sovyet döneminin izlerini taşıyan Ortodoks azınlıklar da bulunmaktadır. Azerbaycan'ın adının Farsça "Azar Payegan"dan geldiği düşünülmektedir, bu da dilimize "Ateş Muhafızları" olarak çevrilebilir. Ayrıca, ülkenin adının kökeninin Zerdüştlük dönemine dayandığına inanılır. Başka bir görüş ise ülkenin adının Atropat'tan geldiğini öne sürmektedir. Tarih boyunca Türkçülük hareketine öncülük eden başkent Bakü, Azerbaycan'ın nüfusunun yaklaşık 2.1 milyonunu barındırmaktadır. Sumqayıt, Mingechevir ve Gence gibi diğer büyük şehirler de ülkenin önemli yerleşim bölgeleridir. Ülke Künyesi - Ülke: Azerbaycan - Bilinen İsimleri: Azerbaycan Cumhuriyeti - Vize: Azerbaycan Vizesi - Dil: Azerice - Nüfus: 10,13 Milyon - Tel Kodu: +994 - Zaman Dilimi: UTC +4 - Konsolosluk: Bakü Büyükelçiliği, Gence Başkonsolosluğu, Nahçıvan Başkonsolosluğu - Para Birimi: Yeni Azerbaycan Manatı - Din: İslam
Ne Zaman Gidilir?
Tumblr media
Azerbaycan'a Ne Zaman Gidilir Azerbaycan, Kafkas Dağları'nın varlığı sayesinde İskandinavya ve Sibirya'dan gelen soğuk hava koşullarından korunmaktadır. Bu nedenle Azerbaycan'ın büyük bir kısmı yıl boyunca ılıman karasal iklim etkisi altındadır. Bu nedenle çoğu gezgin, seyahatlerini Mayıs ile Eylül arasındaki döneme denk getirmeyi tercih eder. Eğer Azerbaycan'ın doğal güzelliklerini keşfetmek istiyorsanız, hava koşullarının gözlem yapmaya ve uzun yürüyüşlere uygun olduğu Nisan ve Mayıs aylarını tercih edebilirsiniz. Bu dönemde, özellikle Karabağ atı gibi bölgeye özgü türleri daha rahat bir ortamda gözlemleme fırsatınız olacaktır.
Nasıl Gidilir?
Azerbaycan'a ulaşmak için hava yolu seçeneğini tercih edebilirsiniz. İstanbul, Trabzon, Antalya ve Ankara gibi Türk şehirlerinden haftanın her günü doğrudan veya aktarmalı uçuşlar bulunmaktadır. Başkent Bakü ve Gence'ye bu uçuşlar genellikle 2.5 ila 3 saat arasında sürmektedir. Nahçıvan'a gitmek isterseniz, kara yoluyla gitme seçeneğiniz de bulunmaktadır. Türkiye ile Nahçıvan arasındaki bağlantı, Iğdır'a bağlı Dilucu Sınır Kapısı aracılığıyla sağlanır.
Ne Yenir, İçilir?
Azerbaycan mutfağı zengin ve lezzetlidir. Bazı popüler yemekler ve içecekler şunlardır: - Havyar: Azerbaycan'da havyar oldukça yaygın bir yiyecektir. - Yaprak Dolması: Üzüm yaprakları ile yapılan bu dolma türü, lezzetli bir seçenektir. - Mersin Balığı: Hazar Denizi'nde yakalanan mersin balığı, Azerbaycan mutfağının önemli bir parçasıdır. - Duşbara: Mantar dolgulu hamur işi olan duşbara, geleneksel bir tatdır. ŞehirYemekAçıklamaBaküHavyarDünyaca ünlü Hazar Denizi havyarı.BaküYaprak DolmasıEtli yaprak sarması kişnişle lezzetlendirilir.BaküMersin BalığıHazar Denizi'nden gelen Mersin balığı şişte pişirilir.BaküDuşbaraAzerbaycan böreği, içinde kıyma bulunur.BaküAzeri PlovuTavuk ve kuzu eti ile kayısı, üzüm, kestane ile yapılan pilav.BaküLepeli DolmaPatlıcan, kavrulmuş et ve zerdeçal içeren bir yemek.BaküAzeri YahnisiEt, kuru üzüm, kuru kayısı, ısırgan otu, kuru erik ve tarçın ile pişirilen bir yahni.BaküTike KebabıKoyun eti şişte mangalda pişirilir, sumakla servis edilir.BaküBakü BaklavasıBadem ve safranlı baklava.GenceBakla PilavıPirinç, bakla ve dereotu ile yapılan bir pilav.GenceBiber DolmasıTürk mutfağından biber dolması, farklı otlarla hazırlanabilir.GenceGürzeBüyük mantı türü, genellikle yoğurtla servis edilir.GenceKutabAzerbaycan gözlemesi, sabah kahvaltılarında tercih edilir.NahçıvanYeşil OmletYumurta ve yeşil sebzelerle yapılan omlet.NahçıvanDüşbereAzerbaycan mantısı, büyük ve iri mantarlar.NahçıvanŞubaSebzeler ve yumurtadan yapılan Azerbaycan salatası.NahçıvanHamur AşıBuğday unu, yumurta ve soğanla yapılan bir çorba.NahçıvanTavuk KebabıTavuklar mangalda ızgara sebzelerle servis edilir.NahçıvanPelmeniBuğday unu, yumurta ve soğanla yapılan etli mantar.NahçıvanTavuklu PilavTavuklu pilav, Nahçıvan'da popüler bir yemektir.Azerbaycan'da ne yenir ne içilir listesi
Gezilecek Yerler
Azerbaycan'da gezilmesi gereken bazı önemli yerler: - Ateşgah: Ateş tapınakları olarak da bilinen bu tarihi kompleks, ateşe adanmış eski bir tapınak alanını içerir. - Kristal Salon: Bakü'deki bu göz alıcı mekan, lüks alışveriş ve yemek deneyimleri sunar. - Şişe Ev: Şişelerden inşa edilen bu ilginç ev, Bakü'nün simgelerinden biridir. - Nahçıvan Açıkhava Müzesi: Nahçıvan şehrinde bulunan bu açık hava müzesi, antik tarihe ve sanata adanmış bir alandır. ŞehirYerAçıklamaBaküAteşgahTarihi Ateşgah Tapınağı, ateşe tapma geleneğiyle ilgili önemli bir yer.BaküKristal SalonEurovision Şarkı Yarışması'nın yapıldığı görkemli salon.GenceŞişe Ev50.000 cam şişe kullanılarak inşa edilen benzersiz bir ev.NahçıvanNahçıvan Açıkhava MüzesiNahçıvan ve çevresinin tarihi eserlerini sergileyen açık hava müzesi.BaküŞirvan Şahlar Sarayı15. yüzyılda inşa edilen tarihi bir saray.BaküKız KalesiBakü sembolü olan tarihi bir kale.BaküApseron YarımadasıTatil plajları ve parklarla ünlü bir yarımada.BaküBulvar ParkDeniz kenarındaki geniş bir cadde, kafeler ve mağazalarla dolu.BaküIşık GösterisiBakü'nün gece ışıklandırması, Alev Kuleleri'nde görülebilir.BaküHaydar Aliyev Kültür MerkeziModern mimariye sahip önemli bir kültür merkezi.BaküÇeşme MeydanıTuristik bir meydan, heykeller ve tarihi yapılarla çevrili.BaküTeze Pir CamisiŞeyh Said Abdal dervişinin tekkesi olarak kullanılan tarihi bir cami.BaküTelevizyon KulesiAzerbaycan'ın en yüksek binası, muhteşem bir manzara sunuyor.BaküBakü Filarmoni BinasıÇarlık Rusya döneminden kalma önemli bir yapı.BaküTürk ŞehitliğiTürk Bağımsızlık Savaşı'nı anmak için yapılan bir anıt.GenceNizami Gencevi MozolesiÜnlü Azerbaycan şairi Nizami Gencevi'nin mezarı.GenceŞah Abbas CamiiŞah Abbas adına inşa edilen tarihi bir cami.GenceGoygol GölüŞehirden kısa bir mesafede güzel bir göl ve çevresi.GenceKhan Bagy ParkıKentin güzel bir yeşil parkı, çocuklar için ideal.GenceŞah Abbas KervansarayıTarihi bir kervansaray binası.GenceGence Rus Ortodoks KilisesiTarihi Rus Ortodoks Kilisesi.NahçıvanAvtovağzal MeydanıŞehri keşfetmek için iyi bir başlangıç noktası, saat kulesi var.NahçıvanBayrak MeydanıBüyük bir bayrakla ünlü meydan, yerel halkın buluşma noktası.NahçıvanHeydar Aliyev MeydanıŞehrin başka bir buluşma noktası, restoranlar ve kafeler bulunuyor.Azerbaycan'da gezilecek yerler listesi
Yapılacaklar Listesi
Azerbaycan'ı ziyaret ederken aşağıdaki aktiviteleri yapmayı düşünebilirsiniz: - Şirvanşahlar Sarayı'nı Gezin: Bu tarihi saray, Azerbaycan'ın zengin tarihini keşfetmek için harika bir yerdir. - Şişe Ev'i Fotoğraflayın: Bakü'deki bu benzersiz yapıyı ziyaret ederek ilginç fotoğraflar çekebilirsiniz. - Lankaran'ın Doğasını Keşfedin: Lankaran bölgesi, doğal güzellikleri ve plajlarıyla ünlüdür. - Hz. Nuh'un Mezarını Ziyaret Edin: Nuh'un mezarının bulunduğu yer olan Nuh Dağı'nı ziyaret ederek tarihi bir deneyim yaşayabilirsiniz. ŞehirAktivite / YerAçıklamaBaküAteşgah'ı ziyaret edin17. ve 18. yüzyılda doğalgazın ateş olarak kabul edildiği tarihi bir tapınak.BaküNizami Sokağı'nda yürüyüşe çıkınBakü'nün İstiklal Caddesi benzeri trafiğe kapalı caddesinde dükkanlar ve kafeler.NahçıvanNahçıvan mutfağını deneyimleyinZengin Azerbaycan mutfağını ve misafirperverliği deneyimleyin.BaküŞirvanşahlar Sarayı'nı gezin15. yüzyılda inşa edilen UNESCO Dünya Mirası listesindeki saray.BaküKız Kulesi'nin gizemini keşfedinGizemli tarihi ve mimarisi ile ünlü olan Kız Kulesi.Baküİçeri Şehir'de bir gün geçirinTarihi İçeri Şehir'de Şirvanşahlar Sarayı ve diğer eserleri keşfedin.BaküBibi Heybet Camisi'ni fotoğraflayınTarihi ve güzel mimarili bir cami.BaküAzerbaycan Ulusal Tarih Müzesi'ndeki eserleri inceleyinZengin arkeolojik koleksiyonlar sunan büyük bir müze.BaküDünyanın en uzun bayrağını görünGuinness Rekorlar Kitabı'na giren dünyanın en büyük bayrağı.BaküAzadlık Meydanı'ndan Hazar Denizi'ni seyredinAzerbaycan'ın bağımsızlık mücadelesinin önemli anılarının yaşandığı meydan.BaküAzerbaycan Devlet Filarmoni Orkestrası’nı DinleyinDünyaca ünlü bir orkestranın konserini dinleyin.GenceŞişe Ev’i fotoğraflayınCam şişelerden yapılmış ilginç bir ev.GenceCuma Camisi’ni ziyaret edin12. yüzyılda inşa edilen tarihi bir cami.GenceKervansarayın içini gezinŞehirdeki tarihi bir kervansaray.GenceGöygöl Köyü ve Hacıkend’de harika bir gün geçirinDoğal güzellikleri ile ünlü bir köy ve çevresi.Azerbaycan'da yapılacaklar listesi
Gece Hayatı
Azerbaycan, gece hayatı konusunda da cazip bir destinasyondur. Başkent Bakü özellikle canlı bir gece hayatına sahiptir. Fıskiye Meydanı çevresindeki barlar ve kafeler, Azeri gençlerinin ve gezginlerin buluşma noktalarıdır. Modern eğlence mekanlarında fiyatlar genellikle uygun seviyededir. Azerbaycan aynı zamanda kültürel etkinliklerle de dikkat çeker. Azerbaycan, İslam coğrafyasında modern sahne sanatlarına önem veren ilk ülkelerden biridir. Tiyatro, bale ve opera performansları gibi etkinliklerle akşamınızı renklendirebilirsiniz. Ayrıca, yerel halkın kültürel zenginliğini yansıtan halk oyunları gösterilerini izlemek de harika bir deneyim olabilir.
Alışveriş / Ne Alınır?
Azerbaycan, alışveriş yapmak isteyenler için çeşitli seçenekler sunar. Azerbaycan'daki büyük şehirlerde Türk markalarının mağazalarını bulabilirsiniz. Ancak yerel pazarları ve tarihi çarşıları ziyaret ederek otantik ürünler bulma şansınızı artırabilirsiniz. El yapımı kilimler, işlemeli bakır kaplar ve dekoratif amaçlı kullanabileceğiniz ibrikler gibi ürünler bu pazarlarda bulunabilir. Ayrıca, pazarlık yaparak daha uygun fiyatlar elde edebilirsiniz.
Festivaller ve Fuarlar
Azerbaycan'da son yıllarda düzenlenen festivallerin ve fuarların sayısı artmaktadır. Bazı önemli etkinlikler şunlardır: - Azerbaycan Uluslararası Otomobil Fuarı (Mayıs): Bakü'de düzenlenen bu fuar, uluslararası otomobil endüstrisinin en son gelişmelerini sergiler. - Caspian Agro (Mayıs): Tarımsal ürünler ve tarım teknolojileri fuarı, ülkenin tarımsal zenginliğini tanıtmayı amaçlar. - Uluslararası Caz Festivali (Nisan): Dünyaca ünlü caz gruplarının Bakü'de performans sergilediği bir etkinliktir. - Muğam Dünyası Uluslararası Müzik Festivali (Mart): Bu festivalde geleneksel Azerbaycan müziği olan muğamın önemi vurgulanır.
Tatiller / Önemli Günler
Azerbaycan'da kutlanan bazı önemli tatiller ve günler şunlardır: - Yeni Yıl - 1 Ocak - Şehitler Günü - 20 Ocak - Nevruz Bayramı - 20/24 Mart - Zafer Günü - 9 Mayıs - Cumhuriyet Bayramı - 28 Mayıs - Milli Kurtuluş Günü - 15 Haziran - Silahlı Kuvvetler Günü - 26 Haziran - Ramazan Bayramı - Kurban Bayramı - Bağımsızlık Günü - 18 Ekim - Bayrak Günü - 9 Kasım - Anayasa Günü - 12 Kasım - Dünya Azerbaycanlılar Dayanışma Günü - 31 Aralık
Dikkat Edilmesi Gerekenler
Azerbaycan'ı ziyaret ederken aşağıdaki hususlara dikkat etmek önemlidir: - Bankalar, para bozdurmak için en ideal yerlerdir, çünkü kanunlar gereği hepsinde aynı döviz kuru kullanılır. - Bazı satıcılar, banknotları tanımlamak için farklı terimler kullanabilir, bu yüzden yerel terimlere aşina olmak faydalı olabilir. - Başkent Bakü'de polis kontrolleri yaygındır, bu nedenle kimlik veya pasaportunuzu her zaman yanınızda bulundurmanız gerekebilir. - Azerbaycan'daki taksilerde taksimetre bulunmaz, bu nedenle taksi şoförü ile ücreti önce pazarlıkla belirlemeniz önemlidir. - Pazarlık, yerel pazarlarda ve dükkânlarda alışverişin bir parçasıdır ve ürünleri daha uygun fiyata almanıza yardımcı olabilir. - Başkent Bakü'de şiddetli rüzgarlar sık sık görülür, bu yüzden hava koşullarına uygun giysiler getirmeniz önemlidir.
Ulaşım
Azerbaycan'a gelişinizde hangi havalimanına indiğinize bağlı olarak farklı ulaşım seçeneklerini değerlendirebilirsiniz. Toplu taşıma veya araç kiralama gibi seçenekler mevcuttur.
Kültür
Azerbaycan'ın kültürü, Türkiye ile birçok benzerliğe sahiptir. Alışveriş yaparken veya kültürel etkinliklere katıldığınızda bu benzerlikleri kolayca fark edebilirsiniz. Azerbaycan mutfağı, müzik, edebiyat ve el sanatları gibi temel kültürel ögelerle zengindir. Azerbaycan mutfağının özgün bir özelliği, farklı ulusların etkisinin görüldüğü bir mutfak olmasıdır. İran ve Rus mutfağı gibi kültürlerin etkisi olsa da yerel tariflerde Ermeni kökenli lezzetler önemli bir rol oynar. Azerbaycanlılar ayrıca aile yapısına büyük önem verirler.
Ekonomi
Azerbaycan, bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından bu yana önemli ekonomik gelişmeler kaydetmiştir. Ülke ekonomisi hala petrol gelirlerine dayanmaktadır ve 2018 verilerine göre gayri safi yurt içi hasılası 45 milyar dolar olarak kaydedilmiştir. Petrol dışındaki diğer önemli gelir kaynakları arasında çeşitli gıda ürünleri, alüminyum ve tekstil bulunur. Enerji dışı yatırımların gelişememesinin nedenlerinden biri, Ermenistan ve Dağlık Karabağ sorununun etkisi altında olmasıdır. Azerbaycan'da 2002-2018 yılları arasında gerçekleştirilen Türk yatırımları 11 milyar dolar değerindedir. Ülke, Rusya, İtalya, Hindistan, İsrail ve Romanya gibi çeşitli ülkelerle güçlü ticari ilişkilere sahiptir.
Vize Nasıl Alınır?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için Azerbaycan'a vizesiz seyahat imkanı bulunmaktadır. Bordo pasaport sahipleri, hava yoluyla Azerbaycan'a seyahat edebilirler, ancak seyahat süresi 30 günden az olmalıdır. Ayrıca pasaportun minimum altı ay süreyle geçerli olması gerekmektedir. Pasaport kontrolü sırasında verilen formları doldurarak Azerbaycan'a giriş yapabilirsiniz. Kara yoluyla gelen gezginlerin ise vizeyi Azerbaycan'ın Türkiye'deki dış temsilciliklerinden alması gerekmektedir.
Türkiye Temsilcilikleri
Azerbaycan'da Türkiye'nin temsilcilikleri şunlardır: - Bakü Büyükelçiliği - Adres: Samed Vurgun Küçesi 134, Bakü / Azerbaycan - Telefon: +994 12 444 73 20 / +994 12 444 73 43 - Faks: +994 12 444 73 55 - E-posta: [email protected] - Gence Başkonsolosluğu - Adres: M.A Abbaszade Küçesi 6 Gence/Azerbaycan - Telefon: +994 22 266 29 23 / +994 22 266 29 24 / +994 22 266 29 25 - Faks: +994-222 66 29 30 - E-posta: [email protected] - Nahçıvan Başkonsolosluğu - Adres: Nahçıvan Şeher, Heydar Aliyev Prospekti No: 17, Nahçıvan. AZ-7000 Nahçıvan Muhtar Respublikası - Telefon: +994 36 545 26 60 - Faks: +90-312-309 87 29 - +994 36 550 68 75 - E-posta: [email protected] https://www.youtube.com/watch?v=2_6JjUnwwIo Azerbaycan Ülke Rehberi Ülke Rehberi Kategorimizden diğer ülkelerin rehberlerini inceleyebilirsiniz. Ayrıca ilginizi çekebilecek diğer yazılarımız; Azerbaycan Telefon Fiyatları Japonya Ülke Rehberi Hollanda Ülke Rehberi Fransa Ülke Rehberi Read the full article
0 notes
hetesiya · 1 year ago
Text
Etik yozlaşma veya burjuva siyasetinin sefaleti!
Tumblr media
Fikret Başkaya
Etik, ‘sorumluluk, dayanışma, sınır demektir’. Potansiyel olarak yapılabilir olandan sakınmaktır. Etikten farklı olarak ‘ahlak’, iyiyle kötünün ayrımını yapar… … Kapitalizm etik değerlere yabancılaşmış bir sistemdir. Her şeyi metalaştırıyor, nesneleştiriyor, şeyleştiriyor, soysuzlaştırıyor, canlı olan ne varsa ölü metalara dönüştürüyor. Bu yüzden boşuna kapitalizme kadavra medeniyeti demiyorum… Oysa, etik değerlere yabancılaşmış bir toplumsal yaşam, sürdürülebilir değildir
Marx, Felsefenin Sefaleti adlı ünlü eserinde şöyle yazmıştı: “En sonunda, insanın ayrılmaz parçası olan her şeyin alış -veriş ve pazarlık konusu olduğu zaman gelip çattı. Bu, o zamana kadar el değiştiren fakat ticaret konusu olmayan, erdem, duygu, kanaat, bilgi ve bilinç gibi şeylerin de ticaret konusu olduğu bir zamandır. Tek kelimeyle her şey ticaret konusu oldu. Bu genel kokuşma ve evrensel ölçekli alış – veriş dönemidir. Eğer ekonomik terimlerle ifade etmek gerekirse, bu, maddi olsun manevi olsun, her şeyin gerçek değerinin saptanması için pazara getirildiği bir zamandır.” Bu satırların yazıldığı 1847 yılından bu yana 176 yıl geride kalmışken, metalaşma, şeyleşme, yozlaşma, soysuzlaşma da artık insan havsalasını zorlayacak boyutlara ulaşmış bulunuyor… Siyaset de etik değerlere külliyen yabancılaştı…
AKP iktidarında sömürü, yağma ve talan artık hiçbir sınır tanımıyor… Bu kör gidiş vakitlice durdurulamazsa, geriye kurtarılacak pek bir şey kalmayacak… Esasen Türkiye’de siyaset oldum-olası bütçenin, hazinenin ve müştereklerin (herkesin olanın) yağma ve talanıyla yol alıyor ama 21 yıllık AKP iktidarı bütün rekorları kırdı… Elbette önceki dönemde de doğa yağması yapılıyordu ama belirli sınırları pek geçmiyordu…
AKP döneminde doğa yağması, ekolojik yıkım neden derinleşti? Sorunun cevabı kapitalizmin içinde bulunduğu konjonktürle doğrudan ilgili… Artık neoliberal küreselleşme çağında kapitalizm yeteri kadar artı-değer, fazla değer, yeni değer yaratmakta zorlanıyor… Sermaye ‘yeteri kadar’ değerlenemiyor, ekolojik yıkımı azdırma pahasına çözümü doğa yağma ve talanında buluyor…
Türkiye’de siyaset münhasıran bir sömürü, yağma ve talan aracı… Profesyonel politikacılar için de bir zenginleşme aracı… Tevatür edildiği gibi, kamu yararı amacıyla yapılmıyor… Mülk sahibi sınıflar için de bir zenginleşme aracı… Etik kaygılara külliyen yabancılaşmış durumda…
Cunta anayasasının 81’inci and içme maddesi şöyle: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.” Aslında. 1924 ve 1961 anayasalarında da az-çok aynı yemin yer alıyordu…
Yeminde kayıtsız şartsız millet egemenliğinden, hukukun üstünlüğünden, demokrasiden, laiklikten, insan haklarından söz ediliyor…Gerçek yaşamda bunların reel bir karşılığı var mı? Hiç oldu mu? Bir kere ‘halk egemenliği’ sayısız kayda ve şarta bağlanmış durumda… Laiklik söyleminin içi boş…İnsan hakları yerlerde sürünüyor, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü de ayaklar altına alınmış durumda…
Aslında AKP iktidarıyla Meclis (parlamento) diye bir şey kalmadı… Milletin vekili denilenler ettikleri yeminin gereğini yapabilirler mi? Daha doğrusu çoğunluğun öyle bir niyeti ve kaygısı var mı? Uzağa gitmeye gerek yok…. Hatay milletvekili seçilen Can Atalay mazbatasını aldığı halde neden hala hapishanede? Kendi üyesine bile sahip çıkmayan bir parlamento ne demektir? Demokrasi adına sefil bir oyun oynanıyor… Ve o sefil oyunun da maalesef ‘sayın seyircileri’ az değil…
Seçimler, seyirciyi oyalama, aldatma aracı, ‘seçilmişlerin’ de bir kıymet-i harbiyesi yok! Seçilenler seçenleri temsil etmiyor… Arada bir temsiliyet ilişkisi yok! Daha önce yazdığım gibi, seçimler, parti başkanının atadığını halka onaylatmaktan ibaret…
Genel durum öyle olsa da AKP kendinden önceki dönemin siyasi partilerinden farklı… Asıl amacı ve varlık nedeni Türkiye’deki rejimi bir İslam Emirliği’ne, İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürmek ki, bu alanda hayli yol aldığı da bir gerçek… Siz ekonomik büyüme mavalına inanmayın… Ekonomik büyümeyle toplumsal refah arasında ekseri doğru yönde bir ilişki yoktur… Ekonomik büyümeye işsizlik, yoksulluk, sefalet artışı eşlik edebilir ve ediyor… Neyin, nasıl, ne pahasına büyüdüğü de önemsiz değildir…
Para her el değiştirdiğinde GSYH (milli gelir) denilen büyümüş sayılır… Türkiye o kadar zamandır büyüyor ve işler sarpa sarmaya devam ediyor… İşsizlik, yoksulluk, sefalet artıyor, doğal çevre tahribatı, ekolojik yıkım derinleşiyor, ülke giderek yaşanamaz bir yer haline geliyor… Burjuva iktisatçıları ve burjuva siyasetçileri de bu durumu bir başarı olarak sunuyor…
AKP’nin açlık, işsizlik, yoksulluk diye bir derdi yok… Onun biricik kaygısı ülke kaynaklarını yağmalamak, yağmalatmak…Doğrusu o işi de gayet iyi yapıyor… Zaten Politik (siyasal) İslam’ın, bir toplum projesi yoktur. Bir Fransız gazeteci Taliban Afganistanı’na gidiyor, gözlemler yapıyor, bir de bir Molla’yla (Emir-ül Müminin) görüşmek istiyor… Zar zor bir randevu almayı başarıyor… Emir-ul Mümünin’e “Ülkeniz tam bir yıkıntı manzarası arz ediyor, açlıkla, işsizlikle, yoksullukla, eğitimsizlikle… nasıl başa çıkmayı düşünüyorsunuz, planınız-programınız nedir? diyor… Molla: “Biz insanları öteki dünyaya hazırlıyoruz” diyor…
Aslında Türkiye’de bu sefil tırmanışı durduracak potansiyel dün vardı, bugün de var… Bütün mesele potansiyeli harekete geçirip-geçirememekle ilgili… Muhalefetin silkinip-kendine gelmesi, sefil demokrasi oyununu teşhir ederek işe koyulması gerekiyor… Artık çözümü tümüyle işlevsizleşmiş burjuva parlamentosundan bekleme aymazlığından kurtulma zamanı gelmiş olmalıdır…
O halde iki şey: Birincisi muhalefetin kapitalizmden çıkma perspektifine sahip olması gerekiyor, zira kapitalizm dahilinde bir gelecek yok ve ikincisi: Mevcut, bürokratik yozlaşmayla malûl örgütlerle ‘yeni bir şey yapmak, çöküş tablosundan çıkmak’ mümkün değil… Yeni bir perspektife, demokrasiyi içselleştirmiş örgütlere ihtiyaç var… Velhasıl paradigmayı değiştirmeden şeylerin seyrini değiştirmek mümkün olmayacak…
0 notes