#adalet101
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bir Gezi Meramı

“Toplanma” kavramının bu farklı boyutu üzerinde çalışmanızın sebebi/motivasyonu neydi?
Çoğu insan gibi ben de Fas ve 2010’da Mısır’da, birkaç yıl sonra da Gezi Parkı’nda olan gösterilerle ilgileniyordum. Artan ve büyüyen ekonomik eşitsizliklere halkın dikkatini çeken Occupy Wallstreet eylemlerini de destekledim. Kitabım 2012-13 yılında, bu tarz toplumsal hareketlerin önemini anlamaya çalışırken şekil aldı. Bazıları Occupy’ın herhangi bir talepte bulunmadığını öne sürse de ben onların kamusal alan için talepte bulunduklarının oldukça aşikare olduğunu düşünüyordum. Berkeley’deki California Üniversitesi’nde, benim çalıştığım kampüste gerçekleşen gösterilerden bazıları, bir kamusal alan olarak üniversitede “hak talebinde bulunuyordu”. Böylece sorular çoğaldı: siyasal talebin bir “talep” olarak anlaşılması hangi biçimde olur? Bu talebin, söze dökülmüş bir eylem ya da önermeler dizisi olması mı gerekir; yoksa bir araya gelen bedenlerin sustuklarında dahi “konuştuklarını” söyleyebilir miyiz? İstanbul’da, Gezi Parkı’ndaki sessiz gösterilerin bazıları oldukça manidardır; özellikle de halka açık toplantılara yasak getirildiğinde. Daha sonra ise, Fransa’daki OHAL’in uzatılmasıyla rassemblement (toplanma) ve manifestation (gösteri) arasındaki ayrımla ilgilenmeye başladım. İnsanların bir araya gelmesi neden bir tehdit unsuru olarak görülüyordu? Demokrasiyi, onu yıkanlara karşı savunmaya çalışırken aslında toplantı yapma özgürlüğünü de savunmaya çalışmaz mıyız? İngilizceden Türkçeye çeviren: M. Taha Tunç
Gezi Direnişi, on bir yıllık bir tahayyül artık. Yok sayılanların, toplum katmanlarında hiç sayılmayanların, devlet için ötekilerin ve tüm o ötekisinin ötekisi olarak anılanların genel kabulden ret yanıtı alanların buluştuğu, birleştiği bir isyanın on birinci yılı. Tümden açık ve afaki bir biçimde daraltılmış bir kalıba dökülmek istenen insanların, kuşatılmaya artık hiç kesintisiz devam olunagelen bir demokrasi tahayyülünün sorgulandığı bir çatının on birinci yılı. Yetti artık ünleminin kimselere dokunmadan, kimseleri çekiştirmeden, sadece ve doğrudan birlikteliği sağlayabilen bir imecenin eseri olagelen Gezi. Judith Butler’ın da değindiği gibi sessizliğin içerisinde bir performansı değil doğrudan hayatın savunulmasına dair kelamın sahiplenildiği ilk doğrudan eylem silsilesi. On bir yıl sonra iş bugün bakakaldığımız bir direniş, yeniden yola çıkma, ihtimalleri salt / sırf doğrudan yana kullanma telaşının hak talebinde bulunabilmenin öncelikli sureti temsilinde her neresindeyiz bunun meselidir bu meram.
Çoğunluğun yanıltılarak, eksik gedik konularak, her gün ama her bir gün biraz daha açık bir biçimde köşeye kıstırılıp da köle kılındığı bir zeminde, bu ülkenin yurttaşlarının olmaz denileni var edebilmesinin cüretidir Gezi her şeyden önce. Alacağımız Var kısa makalesinde değindiğimiz gibi bir tahayyülün ehven olandan alıkonulana dair bir isyanın ta kendisidir Gezi. “Sözü anlamlandırabilmek için illa her şeyi mot a mot anlatmak yerine bazen dolaylı bazen başka şeylerle ilintileyerek ilerlemenin bir nevi mecburiyet olarak zikredildiği bir yerde hayat ne yandadır onun düşüncesini cismanileştirebileceğimiz ve tanımlandırabileceğimiz bir meskenin kendisidir limanlar.
Kendiliğinden harekete geçen, yol alan, iz süren yeni rotalar belirleyen akıl bütünlüğü için, imece için gözden kaçırılmaması gereken bir zemindir limanlar. Söz eylenirken, edilgen tavırlardan sıyrılıp bir şeylere tenezzül etmenin hiç de korkulacak bir şey olmadığı ortaya bir kere daha çıkarken, bozuk plak gibi kendini yineleyenin, her dem ezberden okuduğu yıkımla fecaatin övgüsüne karşı meram belki aksettirilmeyenleri, önemsenmeyenleri fark ettirecektir.
Ötekileştirilme vesilesiyle toplum katmanlarını kestirmeden soyutlanmaya ve düşünmemeye sevk eden erk karşısında halklar için Haziran Direnişi’nden bu yana geçen süre dahilinde pek çok farklı detay önümüze serildi. Kah apar topar örtbas etmeler gerçekleştirilirken kah aba altından sopalar sallanıp durulurken, kah anayasal haklarımız söz konusu bile edilmezken müsamaha / tolere değil hak olan birçok şey iptal edilirken, gasp edilirken, kıyılırken bir şeylere ayabilmek ve fark edebilmek mümkün olmuştur. Liman olarak atfetmeye çalıştığımız yapım yahut ta mesken bütün bu denk getirilenleri tartışabileceğimiz, sonuca ulaşabileceğimiz bir mahalin adıdır. Tek anlatmaya çalıştığımız budur.
İddialı vecizlerin, dolu dolu görünen cümlelerin birbiri ardına paslandığı, içeriğinin tam da nail olduğumuz, tecrübe ettiğimiz karanlığı görünür kılan bir sonuca evirildiği bir zaman diliminde sözü yeniden kotarmak, yola çıkabilmek elzem olandır. Tüm yalınlığıyla ve olanca gerçekliğiyle beraber. Dün olan bitenin geçip gitmiş olarak değerlendirilenlerin bir bakarsınız sekiz sütuna manşet edildiği yerde ertesi gün hiçbir esamesinin okunmamasıdır ezcümle paylaştığımız.
Hayatın bunca abluka altına alındığı, dijital gözetleyiciler ile kolaçan edildiği, kolluk kuvvetine olur olmadık akla zarar ne kadar hak varsa tahsis edildiği bir yerde, bu ülkede bir çok şeyin henüz başlangıcında olduğumuz bahsinin özetidir. Gördüğümüz, bildiğimiz ve artık nail olduğumuz yaşadığımız yerde hiçbir şekilde farklı bir bakışımın, sözü savunmanın mümkünatının zayıflatılmasıdır. Muhalif olmanın, bir yerlerde sözü yeniden kotarmanın, dile getirdiklerinden bilmediğimizi varsaydığımız nice yeni şeyi öğrenebilmenin bütün bunları üst üste koyarak farklı bir tecrübeyi tanımlandırmanın, oluşturmanın kırmızı çizgilere dokunmak olarak bir şekilde duyurulduğu yerde vahametten kurtulma çabasına daha kaç vardır.
Her gün başka bir şekilde başlanan yollar kat edilen, aşıldığı söylenen şeylerden sonra karşılaştığımız gri duvarları, ağır laf ebeliklerinde tecrübe ettirilenleri ve anlaşılmazlığı ne yana koymalıdır hangi yana? Al bir kaya.. düzeylerinde her günü meteor yağmuruna tutup duran erk-muktedir-iktidarın görece hakaretlerinin, had bildiriminden çok azarlarının ve paralelinde ortaya çıkan hiddeti daha fazla yüceltiminin mabadında suskunluk elzem midir? Nedir, nicedir. Hakkın tanziminden çok yerle yeksan edilerek, hiçleştirilerek daha fazla tahakküme zeminin arandığı bir yerde adaletin varlığından dem vurabilir miyiz? Levinas’dan yaptığımız alıntıda bahsedildiği üzere bir şeylerin ayırtına varabilmek, onun ne kadar körü körüne sahip çıkıldığını ifşaa ederek, kıyasıya eleştirerek söz konusu edilebilir bir mefhumken daha kaç gün her şeyi en başından anlatmamız gerekmektedir. Dilleri çatallaştıkça, had bildirimlerinden, laf salatalarından alenen uluorta eylenen kıyımlara, had bildirimlerine alkış tutmalara, zemin hazırlamalara, bilakis göz yumma hallerine varan bir düzlemde demokrasi hangi paketle gelecektir?”
Kesintisiz kılınanın cerahatli temsilini anlatmaya bu satırlar yeterli gelmeyecektir belki de. Gezi Direnişi sonrasında her günü yeniden bir esir alma, tehdit etme, tahakküme tam ve eksiksiz riayet sarmalı olarak biçimlendiren bir iktidar pratiğinin hedef kıldığı her şey hayatın aleniyetteki savunusunun da imkansızlığa aleni rehin edilmesini göstere gelir. Bu mudur, bu hallerle midir, yepyeni anayasa çalışmasını gerçekleştirecek ülke! Gezi Parkını muhafaza etmeyi ancak ve kata planlarına bağlı kalarak var edebilmiş, binbir tehdidi yine yeniden sunabilmiş olagelen bir aklın eyleyeceği herhangi bir şey sıradan için doğrudan bir umudu var edebilir mi? Demokrasi sahiden neydi ki? Gezi Parkından, Akbelen Ormanlarına, İkizdere, Kaz Dağları, Bergama'dan Kozak'a, Dersim'den Artvin'e ve Turgutlu'ya pek çok sahnede, Hidroelektrik Santrali projesinden, altın madenciliğine, toprağın alt üst edilip, doğanın geri dönülemeyecek talanlara rehin edilmesine, süreğen kılınan cendere halini var ederek mi yenilenir ülke? On bir koca yıl sonra varılan merhalenin utanç verici sureti de mi bir şeyleri aksettirmez, halen dank ettirmez!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Gezi eylemlerinin üzerinden 11 yıl geçti. Türkiye’nin birçok yerinde anmalar düzenlenirken eylemler sırasında öldürülen ailelerin de adalet arayışı sürüyor. Bu ailelerden biri de Okmeydanı'nda polisin sıktığı gaz fişeğiyle vurulan ve tedavi gördüğü hastanede 269 günün ardından 15 yaşındayken ölen Berkin Elvan’ın ailesi.
Berkin Elvan’ın öldürülmesi Türkiye’yi yasa boğarken anne Gülsüm Elvan acısı ve oğlu için yürüttüğü adalet mücadelesi adeta akıllara kazındı. Gülsüm Elvan’la 11 yıllık Gezi eylemlerini, Gezi’de yakınlarını kaybeden ailelerle olan bağlarını, hukuk mücadelelerinde dosya avukatlarından seçilmiş ve vekilliği hukuka aykırı bir şekilde düşürülmüş tutuklu Can Atalay’ı ve elbette Mart ayında ölümünün 10’uncu yılına giren Berkin’i konuştuk. Anne Gülsüm Elvan’a sorduğumuz sorular ve verdiği yanıtlar şöyle oldu:
Gezi eylemlerinin üzerinden 11 yıl geçti. Bu 11 yıl içerisinde adalete erişiminizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin için ne anlam ifade ediyor bunca zaman?
Avukatımızın çabasıyla hukuk mücadelemizi bir yere kadar getirdik. Biliyorsunuz başlarda katili ortaya çıkarmadılar. Biz görüntülere ulaştık ve katili kanıtladık. Mahkeme heyeti kararın görülmesine iki duruşma kala değişti. Süreç zor ilerledi. Kasten adam öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet alması gerekirken 16 yıl 8 ay bir ceza aldı. Yeterli mi? Hayır, çünkü katil hâlâ dışarıda. Bu benim canımı çok yakıyor. Can Atalay ile bu mücadeleyi vermiştik ama Can hala içerde."
Gezi davasından tutuklanan ve hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği iki ayrı hak ihlali kararı olan Can Atalay’ın tahliye edilmemesine karşın vekilliği Meclis kararıyla düşürüldü. Hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı olan Osman Kavala ve onlarca insan hala Gezi davasından kaynaklı tutuklu. Toplumun bir kısmı uygulanmayan AYM ve AİHM kararlarını tartışıyor. Siz genel tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Gezi’de binlerce insan yer aldı. Ama içlerinden onlar seçildi. Osman Kavala sadece Gezi’ye destek verdi, başka bir şey yamadı. Ahmet Atakan hakkında bir soruşturma açılmazken Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet aldı. Bakın Ali İsmail’in (Korkmaz) katillerinin tamamı ceza almazken Çiğdem Mater gibi isimlere 18 yıl ceza verildi. Katiller içeride değil. Hepsi dışarıda. Bütün bunların yanında sekiz tane çocuk öldürüldü.
Bu insanlar neden içeride bilmiyorum. Adalet bakanı, meclis başkanı çıkıp açıklamalar yapıyor bunlar tatmin edici değil. Bahsi geçen kişiler neden içeride? Ellerinde silah yoktu. Çiğdem çekemediği belgesel için tutuklandı. Can avukat. Mine aynı şekilde mahkemelerine girip çıkıyordu. Bu haksızlık işte. Bir gerekçe yok. Canımız çok acıyor. Katiller dışarda benim oğlumun ölümünün üzerinden 10 yıl geçti. Ben çocuğumun mezarına gidemiyorum. Çünkü gidip diyemiyorum ki, “Oğlum, adaleti yerine getirdim, hesabını sordum diyemiyorum.” Ama Gezi bu ülkenin en değerli direnişiydi. Yapacakları AVM’ye herkes gidemezdi ama o parka herkes gidebilir. Gezi ak bir direnişti."
Berkin’in avukatlığını üstlenen Can Atalay ile yollarınız nasıl kesişti?
"Berkin hastanedeyken Can Atalay sürekli gidip geliyordu. Ben tabii o zamanlar pek kendimde değildim. Düşünün tam 269 gün boyunca aklım sadece bir yerdeydi. Ardından Gezi’nin 1’inci yıl dönümü geldi çattı. Ben Can Atalay’ı o gün avukat olduğunu öğrendim. O günden sonra da hiç kopamadık. Bizim için sadece bir avukat olmadı. Kızlarıma ağabey oldu, bazen onları alıp dışarıya çıkarıyordu. Aileden biri oldu bizim için çok değerli."
Berkin’den bahsetmek ister misin?
"Ben daha yeni yeni çocuğumun iyi halini hatırlıyorum. Hep yoğun bakımdaki hallerini hatırlıyordum. Koşmalarını iyi hallerini yeni yeni hatırlıyorum. 14 yaşında bir çocuktu. Oğluma mezuniyet töreni için kıyafet almıştım giyemedi çocuğum. Hala orada duruyor. Berkin’in bardağı, bir tabak yemeği, sandalyesi var ama kendisi yok. Onun yaşındaki çocuklara bakıyorum. Acaba diyorum nasıl olacaktı, bunun gibi mi olacaktı diye düşünüyorum hep. Ben hayal kuramıyorum artık. Her şeyimizi yok ettiler. Berkin neşemdi. Erken aldılar çocuğumu. Acımı bile yaşatmadılar. Şu anda ben yargılanıyorum. Ben çocuklarımla her gün çıkıyordum Gezi’ye, hakkımızı, ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini savunmak için."
Gezi’de yakınlarını kaybeden ailelerle ilişkiniz nasıl, iletişiminiz sürüyor mu?
"İlk başlarda olduğu gibi sürekli iletişim halindeyiz. Her bir aile farklı şehirlerde. Çok sık yan yana gelmesek bile biz çok büyük güçlü bir aileyiz. Şartlar ne olsun. Her gün de araşır konuşuruz."
On bir yıl sonra, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Hasan Fırat Gedik, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım ve Berkin Elvan. Derin, kalıcı bir boşluk, isimlerin, hikayelerin orta yerinde kalakalan cevapsız sorular, hiç ama hiçbir türlü gelemeyen / tutulamayan yaslar. Adalet zaten, birkaç sene evvel yazdığımız gibi, ne siz sorun ne onlar anlatsınlar! “Katilleri günlük yaşamlarına devam ederlerken, katiller faili meşhurlar cumhuriyetinde kollanmaya devam edilirken işgüzarlık olarak değerlendirilir çünkü bir çocuğun hakkını savunmak. On dokuz yaşında sopalarla, tekmelerle, hiç bitmeyen bir öfkeyle saldıranların vesikası ayan beyan ortadayken susun denilmektedir. Susun ve biat edin!. Kentin sokakları Ali İsmail Korkmaz diye çınlarsa birilerinin makamlarında neden buna müsaade ettiklerinin hesabı sorulacaktır çünkü. İki arada bir derede çemkirdikleri Gezi Direnişi’nde buluşan, birbirlerini gören, tanıyan, dilini önemseyen, çözüm geliştiren, tartışan ve yitirilenlerin adaletini aramaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek insanlara olağanüstü hal ile karşılıktır çünkü bu ileri demokrasi. Her şeyi dört dörtlük yapmayı çok iyi bilenlerin ellerinden gelen; bu hırsızları katilleri arsız ve uğursuzları korumaktır çünkü yegane becerileri halka karşıtlıklarıdır.”
Gezi Direnişinin üstünde on bir yıl geçti. Tahakküm, tehdit, tahayyül edilenin ötesindeki bir rehin alma faktörü artık olağan sabitimiz kılındı. Yepyeni ülke şiarı dillendirilirken ol Gezi’yi var eden isyana meramın karşılığının çok da güzel alındığını!!, daha beter bir ülke için duraksamadan yola devam olunduğu, en son yerel seçimler sonrasında ortaya çıkan o normalleşme / yumuşama bahsinin hemen ertesinde Kürd özgürlük hareketine / siyasetine karşıtlıktan görmek mümkündür. Genel geçer değil, ezel ebet bir halde, devletin milletine, yurttaşına karşı sorumluluklarını göz ardı ettiği bir yerdeyiz. Ne hak hak, ne hukuk hukuk kılınıyor. 2013 yılından bu zamana geçen süre içerisinde bırakalım bir hak tanımını, özgür irade mefhumunu, adil, eşit bir ülkeyi her gün bir başka sapağa / çıkmaza yollanan bir ülke gerçek kılınıyor. Bunca cerahatin ortasında hayatı, belki de uzun zaman sonrasında ilk defa hayatı geri kazanan bir halkın karşısında, zorbalık rejimi kendini belki de en güncel haliyle çıkarta geliyor. Adaletin tükenişine sahne kılınan bir yerde hayatın ederi, anlamı, yansısı eksik kılınır. Bunca zaman sonrasında eldeki ümidi de çarçur etmeye devam diyen bir muktedirin var ettiği her açmaz, en başta da o adaleti çalarak suna geldiği ülke denilen sahne bir cehennemdir. Ayırtına varıyor musunuz. Direniyor, itiraz ediyor musunuz!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Afişet - Kofti Anarşist
#gezi#direniş#direngezi#sesler#meram#arzihal#yıkım#yok edicilik#yol nereye?#demokrasi101#türkiye gerçekliği#başka türkiye vardır#matbuat#kıraat#yazı#sorgulama#hürriyet#adalet101#sosyal#politik#biyopolitika#berkin elvan#yok edici sarmal#karanlık çağ#hakkaniyet#uzam#anlam#hayat akarken#çığlıklar
2 notes
·
View notes
Text
Barışılacak Da Kiminle...

Bir sanrılar coğrafyası bu sahne. Her şekilde hemen her güne içkin kılınan zorbalık elinde mahva yelken açarken hayat tüm bunları birer hayal olduğunu aksettiren bir muktedire ait oyun sahası burası. Bir ülkeden çok hakkın da hukukun da telef edildiği, istimlak edildiği bir bataklık burası. Dipsiz, kapkaranlık hemen hemen her durumda insanı alt eden onu bir biçimde ayrıştıran, kimliğine göre bir yerlere atayan, nefes alma hakkını dahi ince eleyip sık dokuyarak var eden bir tahakküm sahnesi burası. Bariz bir hiçliğin menzili kılınırken her şey toz pembe yansıtmasının halinin ısrarla sahiplendiği bir sathı mahal burası. Kötü, bet ve fecinin ortasında alenen el üstünde tutulduğu bir saha burası. Sessiz kalanların tüm bu karmaşada biz de payımızı alırız diye cebelleştikleri bir cenah burası. Sıradanın hakkı ve hukukunun temelli yenildiği, haraç mezat yağmalandığı bir çökertme platosu iş burası. Şakacıktan diye var edilmiş nice kepazelik elinde hakikatin çürümeye çıktığı, tümüyle ol yıkıcılık eksenine rehin bir zemin burası. ��n, arka, sağımız ve solumuz çürümenin halen, hala!
Sanrılar gerçek kılınırken, atanırken ülkeye susun buyrulur. Sessizce biat, itaat etmelerini salık verdikleri halkların başına örülen çoraplar her gün biraz daha kalıcı kılınırken açık bir biçimde en başta ekonomik parametreler olmak üzere gerçeklik yıkımın ilan edilir. Ol asgari ücretin topyekun yalan edilmiş bir enflasyon rakamına göre şekillendirildiği, bizler çalıyoruz sizler de çalın, çalın ama yakalanmayın ile sınırlandırıldığı bir ucubelik sahneyi günceller muktedir. Eline geçen üç kuruşun daha yolun başında, yılın ikinci ayında en az yedi yüz lira kadar eridiği bir sahne gerçek kılınırken, enflasyon tahmini güncellenir öte yandan maliye bakanının var ettiği kaçakla mücadele denilirken o piyasadan bir şeyleri en temel şeyleri alırken bile binbir türlü zorluğun çıkartıla geldiği bir evre güncellenir. Basit, hayati olagelen şeyleri dahi punt bulunduğunda birkaç katı pahalıya, vergi / katma değer / devlete verilen haraçlarla birlikte ateş pahasına almanın önü açılır. Her gün bir yerinden her an bir şekilde yaşama eylemi patlak verirken, umut çalınıp durulurken bunlara alışın, alışın denilir. Gelecek sene enflasyonun ezildiği, yenildiği, mübarek liderimiz, baş efendi ve sultasının inşallah 2028 seçim zaferine kadar az sıkıp dişimizi hep beraber boyumuzun ölçüsü alacağımız günler yakındır çağrısı zikredilir. Nasılsa olan biten her şey unutmaya, unutturulmaya mahkumdur. İletişim işleri başkanlığımız sağ olsun!
Hakikatten bahis açmaların imkansıza koşulduğu bir zeminde ol sanrılar coğrafyasının hal ve istemi sürekli olarak hayatı kuşatır. Bakur Kürdistan’ı, Başure ve Rojava topraklarında çalışan gazetecilerin en hafifinden işkenceye tabi tutulduğu, göz dağlarının aralıksız bir hal dahilinde güncellendiği, en ağırının ise katledildikleri bir zeminde Türkiye’nin batısı için de gözaltına alınan gazeteciler gerçekliği sıkıştırılır. Yukarıdaki gibi ekonomik halin bir çöktürme, diz çökertme hamlesi, kemer sıkma politikalarının bağnaz bir iktidarın artık har vurup harman savurmayı geçen yağmasına da onama olarak zikredilip var edildiği bir yerde mutlak yıkıcılıktan, köşeyi döneriz abisi diye çıkılan güzergahta işlenen suçlardan bahis açmak imkansız konulsun istenir. Bir ölçekte de başarılı olunur. İktidar medyasının o güllük gülistanlık ülkede adaleti var eden temsillere plaketler, hazır ol duruşlarıyla var ettiği teslimiyeti haber ettiği için üç gazeteci gözaltına alınır. Herkesin gördüğüne dair bir kısa kelamı eklemeden, var edilmiş ülkedeki steril gazeteciliğe dem vurdukları için üç insan bir kısa zaman aralığında hedef kılınır. BirGün Gazetesi emekçileri daha sonra bu yersiz gözdağı eyleminden salı verilirler. Hiçbir yere varmayan bir havanda su dövmeler haleti ruhiyesi içinde memleketin yangın yerine dönmüş haline suspus kalınsın isteklerini de araya sıkıştırır, muktedir ve avenesi. Bir yargı mensubunun yalapşap iktidar medyasına konuk olmasının, körler sağırlar birbirini ağırlar halinin nesi haber değildir kısmı yeniden pas geçilir, geçer.
Elif Ekin Saltık’ın Evrensel Gazetesindeki haberidir: “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkâri milletvekiliyken 4 Kasım 2016’da gözaltına alınıp tutuklanan, 6 Ocak 2022’de tahliye edilen Abdullah Zeydan’ın “Terör örgütüne yardım etmek” suçlamasıyla yargılandığı davanın karar duruşması 11 Şubat’ta görülecek.
8 yıldır süren dava, Zeydan’ın 31 Mart yerel seçimlerinde Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı seçilmesiyle yeniden başlamıştı. Karar öncesi gazetemize konuşan ve davanın Kürt siyasetçilerine yönelik sürd��rülen kumpas davalarından biri olduğuna vurgu yapan Zeydan, “Bu dava Van halkının iradesine çökme girişimidir. Ancak sonuna kadar demokrasiyi, hukuku, adaleti, halkın iradesini koruyacağız” dedi.
31 Mart yerel seçimleri sonrası iki dönemdir uygulanan kayyıma karşı Kürtlerin, Türkmenlerin, Ermenilerin, Arapların irade ortaya koyduğuna işaret eden Zeydan, 31 Mart seçimleri sonrasını şu sözlerle değerlendirdi: “Halklar kayyım politikalarını çok net bir şekilde reddetti. Van’da 14 belediyenin 14’ünü partimizin kazanması ve yüksek oy oranlarıyla halkın bu yönlü bir irade ortaya koyması kayyıma karşı net bir cevaptı. Demokratik yollarla baş edemedikleri bir iradeye, yargı kumpaslarıyla çökme çabası içine giriyorlar. Bugün sürdürülen kayyım politikaları, baskılar, tutuklamalar, siyasi davalar 85 milyon yurttaşın iradesine, hukuka, adalete karşı bir gasp girişimidir.”
‘Umarız bu yanlıştan dönerler’
31 Mart sonrası iktidarın, bütün bu süreçlerden ders çıkararak hukuk dışı uygulamalardan vazgeçmesi beklentisinde olduklarına dikkat çeken Zeydan, “Maalesef iktidar bu politikasını devam ettiriyor. Bir avuç insanın dışında hiç kimseye fayda getiren bir uygulama değil. Sıkılı yumrukların diyalog eline dönüştüğü bir süreçte, 85 milyon yurttaşa kaybettiren çatışmalı sürecin ortadan kalkıp toplumsal barışın sağlandığı, gençlerimizin yaşamını yitirmediği, halkımızın ekonomik refah düzeyinin yükseldiği, özgür yaşam iradesinin hayat bulduğu bir sürece ihtiyacı var Türkiye’nin. Böylesi bir sürecin ihtimali bile bu kadar heyecan uyandırmışken bir taraftan kayyım atamaları büyük bir çelişkidir. Bunun hiç kimseye bir faydasının olmadığını yerel seçimde de gördük. Umarız geç de olsa bu yanlıştan dönerler” diye konuştu.
‘Halkın iradesini sonuna kadar koruyacağız’
Kürt siyasetçilerin yargı süreçlerine de değinen Zeydan, davaların hukukla, adaletle alakası olmadığına vurgu yaptı. Zeydan karar duruşması görülecek davası ile ilgili de şunları dile getirdi: "Bu davadaki hiçbir delilin maddi boyutunun olmadığına, siyasi iktidarın yargıya talimat vermesi sonucu soyut iddialarla bu davanın açıldığına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hükmetti ve Türkiye hükümetini ağır bir şekilde mahkum etti. Bu davalar baştan beri siyasetin yargıya müdahalesiydi, kumpastı, hiçbir delil doğru değildi. Benim canlı kalkan olduğum ve operasyonları engellediğim, yasaklı bölgeye girdiğim iddiası vardı. Oradan en az 15 kilometre uzak olduğumuzu, orada mahsur kalan sivillerin yaşamlarını yitirmemesi adına kamuoyu oluşturma çabası içerisinde olduğumuzu mahkemede dile getiriyorduk. En nihayetinde mahkemenin atadığı bilirkişi raporu da asker ifadeleri de bizi doğruladı. Rapor savcının iddianamesini çürüten bir tespit ortaya koydu. Dolayısıyla tanıklıklar, bilirkişi raporları beraat gerektiren bir süreci önümüze koyuyor.”
31 Mart seçiminden sonra AKP’li adayın müracaatıyla aynı mahkemenin memnu hakları ortadan kaldıran skandal bir karar verdiğini de hatırlatan Zeydan hem YSK’nin hem Yargıtayın kararı yok hükmünde saydığını belirtti. “AİHM’nin bu kararların siyasal talimatlarla verildiğine hükmettiği kararları varken, dava çürütülmüşken tereddütlerimiz ne yazık ki var” diyen Zeydan son olarak, “Bu dava yeniden Van halkının iradesine çökme girişimidir. Ancak bizler sonuna kadar demokrasiyi, hukuku, adaleti, halkın iradesini koruyacağız. Temennimiz uygulamalardan vazgeçmeleri ve halkın seçilmişlerine görevlerini iade etmeleridir” diye konuştu.
Mezopotamya Ajansından birkaç gün sonrasını aktaralım: “Abdullah Zeydan'a hapis cezası verilerek, belediyeye kayyım atamanının yolunun açılmasına tepki gösteren Wanlılar "Bir kez daha görkemli bir şekilde direneceğiz" dedi.
Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan'a Diyarbakır 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından "örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmeye teşebbüs" iddiasından 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmesine tepkiler sürüyor. Kararın belediyeye kayyım atamanın yolunu açmak olarak değerlendiren Wanlılar, belediye akın ederek, kayyım atamaya karşı direneceklerini belirtti.
Yurttaşlardan Timur Sayyiğit, cezanın hukuksuz ve kanunsuz bir şekilde verildiğini belirterek, "Türkiye'de 23 yıldır adalet, hukuk yok. Bizler halk olarak üzgünüz. Biz Kürtler her zaman 'Direnmek yaşamaktır' diyoruz. Sayın Abdullah Zeydan bu davanın cezasını zaten çekti. Kayyım atamak için bunu bahane etmesinler. Bir taraftan barış eli uzatıyorlar, bir taraftan da Kürtlerin iradesine kayyım atıyorlar. Savaş ve barış aynı anda yürümez. Herkes savaşabilir, ama herkes barışı sağlayamaz. Herkes barışın yükünü kaldıramaz. Bu yaşananlar adalet değil, zülümdür. Wan halkının iradesini gasp etmektir. Bizler bu gaspları kabul etmiyoruz. Bütün Wan halkı iradesine sahip çıkıyor. Wan halkı dün olduğu gibi bugün de iradesine sahip çıkacak. Eşbakanlarımız yalnız değil. Bizler irademizi gasp etmelerine izin vermeyeceğiz. Belediye bizimdir. Eşbaşkanlar Kürt halkının iradesidir" ifadelerini kullandı.
İsrail-Filistin
Abdullah Zeydan’a verilen cezanın kanunsuz ve zulümden başka bir şey olmadığını söyleyen Ömer Cintan, "Bu bir zulmündür ve bu zulmün bir sebebi de Kürtler arasında birliğin olmamasından kaynaklıdır. İsrail’de Filistin halkına yapılanlar bugün burada Türk devleti Kürtlere yapıyor" dedi.
Belediyenin önüne gelerek kararı protesto edenler arasında bulunan Nevzat Turgut, "Bu zülüm nedendir. Başkanımıza verilen cezayı kabul etmiyoruz. Bu zulmü kabul etmiyoruz ve halkımız bu zulme karşı ayağa kalkmalıdır. Wan halkı direnecektir" diye konuştu.
'Daha Büyük Direneceğiz'
Abbas Aksak isimli yurttaş da, "Belediye eşbaşkanımıza verilen ceza bir oyundur ve bu cezayı kabul etmiyoruz. Wan halkının iradesine yapılan bir gasptır. Wan halkı olarak bu kararı hiçbir zaman kabul etmeyeceğiz. Bu hukuksuzluğa imza atanlar bu karardan geri dönmelidir. Yine başa dönmeyelim. Olası bir irade gaspına karşı Wan halkı daha öncesinde nasıl direndiyse yine direnecektir. Wan halkının mazbata gaspına karşı direndiğini kimse unutmasın. Bir kez daha ve daha görkemli bir şekilde direneceğiz. İrademizi kimseye teslim etmeyeceğiz. Kayyım gasptır, hırsızlıktır ve gelip bu halkın iradesine konmasın. Artık yeter" diye ifade etti.
‘İrademizin Arkasındayız’
Barış Annesi Kewê Işık ise Eşbaşkan Abdullah Zeydan'a verilen cezanın hukuk dışı olduğunu ve bunun karşısında duracaklarını vurguladı. Kewê Işık, "Ne olursa olsun Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal irademizdir ve irademizin arkasındayız. Sonuna kadar irademizin arkasındayız. Onlar bu halkın iradesidir ve bu halk ayaktadır. Bu halk iradesini AKP'ye vermez. AKP elini belediyelerimizden çeksin. Bir yandan barış talep ederken bir yandan da halkın iradesini gasp etmeye çalışıyor. Bu yapılanlar dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hukuksuzluk yoktur. Bütün Kürt halkı ayaklansın belediyelerini AKP'ye kaptırmasın. Herkes iradesine sahip çıksın. Ellerini belediyelerimizden çekin" diye belirtti.
Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesi, 26 Mayıs 2021'de "örgüte yardım etmek" iddiasıyla verilen 3 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezası kararını onadı. Ancak diğer ceza bozuldu. Bozmaya, Zeydan'ın "yasaklı bölgeye girip girmediğinin" tespiti için keşif yapılmadığı, bu konuda araştırma yapılmadan hüküm kurulduğu gerekçeleri gösterildi.
Yerel mahkemenin toplamda verdiği 8 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezasının 5 yıl 2 ayını tutuklu geçiren Zeydan, 6 Ocak 2022'de tahliye edildi.
Kararın bozulmasının ardından Diyarbakır 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden yargılama başladı. Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda ve avukatların talebiyle, Zeydan'ın yasak bölge içinde bulunup bulunmadığının tespiti için keşif yapıldı.
Zeydan'ın yargılanmasına gerekçe gösterilen "yasak bölgeye girme" suçlaması, bilirkişinin raporuyla çürüdü. Raporda, Zeydan'ın yasak bölgeden 13,6 kilometre uzakta olduğu tespitine yer verildi.
"Yasaklı bölge girmek" iddiasına dair daha önce ifade veren karakol komutanının beyanları da bilirkişi raporuyla örtüştü.”
Bir sanrılar coğrafyası bu sahne. Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan bir kentin iradesidir. Wan Büyükşehir belediyesinin yanında on dört ilçenin tamamında da belediye başkanlığı ol irade beyanı doğrultusunda Dem Partinin kılınır. Bütünüyle ezber edilmiş ve artık tümü zıvanadan çıkagelmiş olan bir yok sayma isteminin doğrultusunda daha önce gasp edilmiş on belediyede olduğu gibi bir kere daha Akparti ve güdümlü yargısı tahakküme boyun eğme halini savunur. Sanrılar içinde debelenip duran bir ülkeye olur verin buyrulur. Hukuk katledilirken, kumpaslarla bir kere daha beyan edilmiş olan seçim yok sayılmaya çalışılıyor. Sanrılara esir kılınmış olagelen yerde mesel Zeydan olmadığı, Dem Partiyle birlikte bir ülkedeki Kürd ve öteki olarak anılan / bilinen halkların ortak mücadelesine ket vurmak olduğu bir kere daha meydana çıkar. Bir yandan barışmaya / terörsüz ülke lafzına sımsıkı tutunduğu bildirilirken bir iktidarın, öte yanıyla o barışmak istediğine kapıyı her zamankinden de sert hamlelerle kapatmaya çalışmasının utancı her ne yana düşecektir ki? Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal başta olmak üzere, Wan’da sergilenmiş olan dayanışma hali, sorunları birlikte çözebilme mukavemeti, müştereklerine sahip çıkma idesi ve aklına karşıtlık bunca açıktayken kimle barışacaktı bu ülke? Bunca ağır sınamayı sınır ötesinde bombalarla var eden bir ülkenin, sınır içinde her günü zehir eden, hakkı da hukuku da lağveden / bunu hak gören sureti eliyle tek bir doğruya varılabilir mi? Kiminle, nasıl barışacak bu ülke!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Wan Protestolarından – Kaynakça – Evrensel
Meramda Paylaşılan Haberler
Abdullah Zeydan Evrensel'e Konuştu: "Bu Dava Van'ın İradesine Çökme Girişimi" - Evrensel https://www.evrensel.net/haber/542267/abdullah-zeydan-evrensele-konustu-bu-dava-vanin-iradesine-cokme-girisimi
Wanlılar: Bir Kez Daha Görkemli Direneceğiz - Mezopotamya Ajansı https://mezopotamyaajansi41.com/GUNCEL/content/view/267093?page=6
#meram#anlam#tahayyül#barışa ne oldu!#kürdistan#wan#siyasa#ahlak#politik mücadele#söz hakkı#abdullah zeydan#dem parti#neslihan şedal#kötülük#karanlık çağ#darbe#kayyım#yargı#adalet101#insan hakları#belediye#türkiye#iki yüzlü#siyaset#ayrımcılık
1 note
·
View note
Text
Kırılgan Demokrasi - Geleceksiz Ülke

Kötürüm kılınmış olagelen demokrasi mefhumunun eksiltildiği her geçen gün daha bariz kılınıyor. Yeni bir yüzyılın kapısının açıldığı zikredilen bir zeminde demokrasinin geçmiş olana ait bir edime indirgenmesi her günü açmazlara çıkartıyor. Bedene, akla ve eylem ve yaşama istemine yönelik, en başta sıradan olanın hiçe sayıldığı bir devinim hali içerisinde o açmazlar daha belirgin kılınıyor artık. Yeni ülke eskinin sınırlarından ilerlerken, onun var ettiği her fecaati yeniden sahiplenirken, oradan çıkagelen acıyı oarmak bir yana yine yeniden imal etmeye girişen bir denkliği bildirir. Demokrasi sıradan insanın elinden açık bir biçimde çalınır. Erk, muktedir, iktidar elinde bir zorbalık pratiği, bütün o yıkım halin güzelleyen bir paratoner olarak kullanılır. Cerahat hemen her yerdedir. Cürümler sahicidir ve gerçekliğimiz olarak bina edilendir. Ceberut olagelen devlet aklı hayatı kuşatandır iş bu raddede. Demokrasi tüm bu pratiklerle birlikte, ismi yeni denilen sahnede kenar süsü kılınmaya devam olunur. Eksiksiz kılınmış olagelen her hamlede bu dönüşüm nüvesi bir kere daha karanlığın sınırlarıyla buluşturulmak istenir. Kötürüm kılınmış demokrasi edimi bir hakikatken yol / yordam / anlam çaba ve sair her şey boşa düşürülür. Bir cerahat halini tertipleyen / istifleyen akımın ortasına demirler ülke. Yönetim katının sunduğu hemen her pratikte / yönelimde bu döngü kalıcılaştırılır. Demokrasi kötürüm bir mefhum kılınırken yaşamsal idenin çürütülmesi / sınırlanması beşeri insanın gününü / geleceğini kapkaranlık kılar. Yirmi iki yıllık iktidar pratiğiyle ak parti ister tek isterse de şu anki gibi ırkçı / dinci olagelen koalisyon suretiyle birlikte bu hali bina etmeye devam ediyor.
Demokrasi mefhumu pratikte hayattan alınırken, yerine ikame edilenlerle tastamam derin, kalıcı bir otokrat bir rejimin binası sürgit devam olunandır. Despotluk sınırlarına varmış o aklın sunduğu şeylerle birlikte bu tahakküm hali dört bir yanda, yedi düvele düşmanlıkla, en başta da kendi içinde sesini itirazını yükseltenlere düşmanlıkla birlikte işlevselleştirilir. Bununla, tüm bu öngörüsünü yıkıcılık / nefret, ayrım ve şiddete dönüştürme istemiyle bir ve beraberce yineleyen menzilde demokrasi basit bir biçimde devre dışına taşınır. Kah bir biçimde Artsakh, Nagorno Karabakh’daki Ermeni nüfusun bir an önce tehcir edilmesinde, saldırdı Ermeniler yalanını vurgulayarak, üsteleyip bir de suç halini bile isteye var ederek Azeri devletinin pis işlerinin arkasını toplayarak bu habis tahakküm hali sahiplenir. Uzun uzadıya bir kere daha yazmaya hacet kalmamış bir biçimde 120 bin insanın hayatlarının ilelebet değişmesini, Xocalı’nın bedelini ödettik diye sevine duran bir baş amirin varlığı karşısında zaten hiçbir ilave söze hacet yoktur. Demokratik olmayı, kafasından topyekun silmiş olagelen bir akımın insanların haklarını / yer / yurt dediklerini muhafaza etmelerine dair seslenişlerine kayıtsızlıkları o zorbaların elinde bir kere daha acıya dönüştürülür. Bu ülkedeki baş efendinin, emir erlerinden iletişim işleri başkanı fahrettin efendinin var ettiği yalan haberler, sürekli ivmesi artan Ermeni nefretini yaygınlaştırma prensipleriyle zaten o yıkım buradaki Ermeni’ye bir sınav, Türk içinse var olmayan bir demokrasinin yaşatmak yerine ona mani olma hevesini görünür kılar. Bir kere daha sınav verememiş bir toplumun bir kere daha bir kez olsun yaratılan cehenneme karşı sesini yükseltmemiş, çoğu zaman ol yavşak medya söylemlerindeki iletişim başkanlığının dozunu ayarladığı nefrete iman ede duranların elinde Türk (hepsi) ile Ermeni arasındaki bağ da kopup gider. Ulaşılan merhale bunun en net örneğidir. Yayında yapımda emeği geçenler kına yakabilirler artık. Geçemiyor olsak da geçelim bir kere daha... Onca acı, elem / kötülük nasıl aşılabilirse...
Demokrasi idesinin nüfuz ettiği bir sahne olmaktan alıkonulan menzilde var edilmiş her eylem biraz daha derin açmazlara yollanan ülkeyi de göstere gelir. Tümüyle başka yerlere dair konuşmalar var edilirken dönülüp de sınırın içinden bakıldığında hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin yerli yerinde olmadığı / kalmadığı görünür. Müşterek bir ide olagelen hakkın da hukukun da birleştiği demokrasi edimi, eylemi topyekun naçar kılınır. İzi vardır kendisi seksen darbesinin mimarı evren zırtapozu elinde oyuncak kılınmış kes yapıştır bir anayasa metninin içerisinde un ufak edilmiş olandır. Bugünün ülkesinin istikametinin her nasıl bir biçimsizliği var ettiği orada temelleri atılandan belirgindir. Bir kısacık haber bile olan / yönlendirilen ülke gerçekliğine dair yetkin bir kanıt olacaktır. Bianet’ten aktaralım: “Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Parkı davasında, Osman Kavala'nın müebbet, TİP Milletvekili, avukat Can Atalay, TMMOB yöneticisi şehir plancısı Tayfun Kahraman, film yapımcısı Çiğdem Mater ve sinemacı Mine Özerden'in 18'er yıl ağır hapis cezalarını onadı.
Daire, Yiğit Ekmekçi, mimar Mücella Yapıcı ile Açık Toplum Vakfı yöneticisi Hakan Altınay'ın mahkumiyet hükümlerini bozdu ve adli kontrol hükümleri uygulanarak tahliyelerini kararlaştırdı.
Anadolu Ajansı'nın haberine göre, Daire, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 25 Nisan 2022'de verdiği karara ilişkin temyiz incelemesini tamamladı ve Türk Ceza Kanunu'nun 312/1 maddesi gereğince, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan Kavala hakkındaki mahkumiyet hükmünü onadı.
Daire, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" suçundan 18'er yıl hapis cezası verilen Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin de onanmasına karar verdi.
Daire Atalay ve Kahraman'ın "bir plan ve organizasyon dahilinde gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında" eylemlerinin bulunduğuna hükmetti.
AA'nın aktardığı kararına göre, Daire, "Atalay ve Kahraman'ın, "Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Mehmet Osman Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettikleri[nin anlaşıldığına]" karar verdi. Daire daha da ileri giderek Atalay ve Kahraman'ın eylemlerinin "TCK'nın 312/1. ve 37/1. maddeleri kapsamında hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu halde, delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan mahkumiyetlerine karar veril[diğini]" ancak "aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılma[dığını]" ileri sürdü.
Daha basit bir ifadeyle Daire Atalay ve Kahraman'ın da esasında Kavala gibi "müebbet ağır hapisle cezalandırılmaları gerekirken 18 yılla kaldıkları" yargısını ileri sürdü.
Bozma kararları
Yargıtay 3. Ceza Dairesi Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ayşe Mücella Yapıcı hakkındaki 18'er yıl hapis cezalarını bozdu.
Daire sanıkların eylemlerinin, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" kapsamında olmadığına, bu üç sanığın eylemlerinin, "toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet" kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine hükmetti.
Daire, mahkumiyet hükümlerini bozduğu sanıklar Yapıcı ile Altınay'ın adli kontrol hükümleri uygulanarak tahliyesini kararlaştırdı.
Arka plan
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu sanık Osman Kavala'yı, TCK'nin 312/1 maddesi gereğince, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırmış, "siyasal veya askeri casusluk" suçundan ise beraatine hükmetmişti.
Heyet, sanıklar Can Atalay, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Ayşe Mücella Yapıcı ve Yiğit Ali Ekmekçi'nin "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" suçundan 18'er yıl hapisle cezalandırılmalarına ve bu suçtan tutuklanmalarına karar vermişti.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, yerel mahkemenin kararını hukuka uygun bulmuştu.
Sanıklardan Can Atalay, 14 Mayıs'taki 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'nde TİP'ten Hatay milletvekili seçilmiş, bunun üzerine avukatları yargılamanın durması ve tahliyesine yönelik Yargıtaya başvuru yapmıştı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise talebin reddine hükmetmişti.”
İstemsiz değil yok yere hiç değil bariz bir biçimde demokrasi ediminin boşa düşürülmesi için o Gezi direnişi sırasında ortaya çıkan iradenin ilelebet sönümlenmesi için elindeki tüm imkanları kullana gelen ak partinin var ettiği yargı bunca açık bir infazla çıka gelir. Tümüyle baş amirin direktifleri doğrultusunda insanların eyledikleri itiraz haklarını tüm o kurulmuş düzen diye var edilmiş, çeteleşmiş, yoz, kendisinden saymadıklarına hayatı açık bir biçimde zindan eden anlayışa karşı sürgit yinelenen dönüşüm çağrılarına yanıtı alenen, kestirmeden mahpus kılarak bildiren bir anlayış ortaya çıkar. Bununla bir yönelim ya da bir gelecek pratiğinin söz konusu edilemeyeceği muhakkaktır. Gel gelelim burası Türkiye olduğu için iyiliği, desteklenmiş bir imece / kolektif isyanı fonlamak gibi garip, akıl dışı bir yaftalama / iddianame diye rol kesen abuklama hallerinde Kavala gibi bir insan müebbet hapse mahkum edilir. Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater’in on sekiz yıl tutsak edileceği tescillenir. Hayat idesi bunca alenen un ufak edilirken bir ihtimali, sorgulayarak, yaşanabilir bir ülkeye varma umudunun da çer çöp haline indirgenmesinin utancı da ilavesidir. Tümüyle nobran bir tahayyülle birlikte bir kere daha devletlinin hiddeti diye var edilen şey / şekilsiz bir sınırlama halinin ta kendisini bildirir. Kimselere hayat hakkı tanımayan bir cerahat erkinin elinde her gün biri ya da birilerinin hedefe kılınması kesintisizdir. Düşman aramaya hacet kalmaksızın, her bir bireyin sınandığı bir mezalim sahnesi kalıcılaştırılır, gerisi lafı güzaf!
Demokrasinin eksiltildiği bir güncelliği idame ediyor şu ülke, bu mavi küre. Artık baskın bir despotizm, kesintisiz kılına gelen bir tahakküm ve tehditler aralıksız şok doktrinlerinin ortasına terk edilen sıradan insanların hayat hakları alt üst ediliyor. Düzen denilegelen şey bir biçimde başkası / öteki sandığına hayatı dar ederek yolunu açmayı tercih edenlerin hal ve meseli kılınıyor. Tümüyle darmaduman edilmiş bir hakkaniyetin karşısında aralıksız bir halde yenilenme denilerek çürüme var ediliyor. Memleket memleket değil, gidişat hiç gidişat değil, söz söz değil, eylem zaten sizlere ömür kılınmışken hem nalına hem mıhına bir tahakküm tezgahta işlenmeye devam olunuyor. Kötürüm kılınan demokrasi çeperinin her gün biraz daha arttırıldığı bir zeminde hayatın mahvına zemin / geleceğine ipotek / tümden yok oluşuna ihtimal var edilmeye devam olunuyor. Umursuyor musunuz bütün bu fecaatler sarmalını, şu ülkenin yönetim katının ettiklerini, ektiği nefretin var edeceği fırtına biçmeyi... sahiden... sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: İstiklal Caddesi Gezi Parkı Protestolarından ::: Güzelbirdünya ::: Vikipedi
#demokrasi#eşitilik#adalet#hürriyet#hak#söz hakkı#meram#mesele#yaralar#demokrasiye ne oldu?#adalet101#türkiye gerçekliği#başka türkiye vardır#biyopolitik#cerahat sarmalı#kötürüm#memleket#ev meseli#hayat hakkı#trajedi#sözler#geleceksizlik#normal neydi#insan olmak#türkiye101#gezi parkı direnişi#adalet mücadelesi#anarşizan
1 note
·
View note