#dünyaya kapılmak
Explore tagged Tumblr posts
derdiderun · 2 years ago
Text
Tumblr media
Zahidlerin en büyük övüncü, Kur’ân-ı Kerim'de zühdün ilim sahiplerine izafe edilmesidir. Kârun gayet süslü bir şekilde ata binip dışarı çıktığında, onu gören herkes "keşke ben de böyle olsaydım" demişti. Ayet-i kerimede bu temenni şöyle kınanır:
"Kârun ihtişamla kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, 'keşke Kârun'a verilen gibi bizim de olsaydı. Şüphesiz o büyük servet sahibidir' dediler. Kendilerine ilim verilenler ise şöyle dediler: 'Yazıklar olsun size! İman edip sâlih amel yapanlar için Allah'ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşur." (Kasas 79-80)
Bunun için," Dünyada kırk gün zâhid olanın kalbine hikmet çeşmeleri açılır." denilmiştir.
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: "Allah'ın seni sevmesini istiyorsan dünyadan gönlünü çek!" (İbn Mâce, Zühd, 1; Hâkim, el-Müstedrek, 4/313)
|Kimyâ-yı Saâdet - İmam Gâzâlî (rah.)
13 notes · View notes
medyapollscom · 4 months ago
Text
Romantik Filmlerden Vazgeçemeyenler İçin 7 Film Önerisi
Romantik filmlerden vazgeçemeyenler için 7 film önerisiyle karşınızdayız! Romantizmin büyüsüne kapılmak isteyen herkes için seçtiğimiz bu filmler, duygusal bir yolculuğa çıkmak isteyenleri bekliyor. Hazırsanız, gelin birlikte romantik dünyaya adım atalım. Klasik Romantizm Klasik romantizm, sinema dünyasında derin izler bırakan önemli bir türdür. Bu türdeki filmler genellikle tutkulu aşk…
0 notes
notdefterinden · 5 months ago
Text
Vehm hastalığı nedir?
Vehm hastalığı, tıbbi literatürde "hipokondri" ya da "hastalık hastalığı" olarak bilinen bir psikolojik rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığa sahip kişiler, vücutlarındaki normal belirtileri yanlış yorumlayarak ciddi bir hastalıkları olduğuna inanırlar. Bu korkular genellikle gerçek bir tıbbi temele dayanmaz, ancak kişi sürekli olarak hasta olduğuna inanır ve bu durum yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Kişi sık sık doktorlara gitse de yapılan testler normal sonuçlar verse bile bu korkular devam edebilir.
İslamda vehm nedir?
İslam'da "vehm" kelimesi, bir şeyin gerçek dışı ve yanıltıcı bir şekilde algılanması ya da yanlış bir düşünceye kapılmak anlamına gelir. Vehm, insanın gerçek dışı kuruntulara kapılması, özellikle gelecekle ilgili gereksiz kaygılar ve asılsız korkular geliştirmesi anlamında kullanılır. İslam alimleri vehmi, insanın zihnini meşgul eden ve kendisini gereksiz yere endişe ve şüpheye sürükleyen bir durum olarak ele alır.
Vehmin olumsuz bir yönü, kişinin Allah’a olan tevekkülünü ve güvenini zayıflatmasıdır. İslam'da bu tür kuruntulardan ve vesveselerden kaçınmak, Allah’a tam güvenle yaklaşmak ve olayların kontrolünün Allah'ta olduğunu unutmamak önerilir. Peygamber Efendimiz de vesvese ve vehimden korunmak için dua edilmesini tavsiye etmiştir.
Hangi duayı okumak gerekir?
Peygamber Efendimiz, vesvese ve vehimden korunmak için şu duayı tavsiye etmiştir:
Allahumme inni eûzu bike minel-hemmi vel-hazeni, vel-aczi vel-keseli, vel-cübni vel-buhli, ve dal’id-deyni ve galebetir-ricâl.
Anlamı: "Allah’ım! Hüzünden ve kederden, acizlikten ve tembellikten, korkaklıktan ve cimrilikten, borca batmaktan ve insanların galebesinden sana sığınırım."
Bu dua, hem zihinsel hem de duygusal anlamda kişiyi rahatsız eden vehim, vesvese, stres ve kaygıdan Allah’a sığınarak korunmak için okunur.
İnsanların galebesi nedir?
Dua içinde geçen "insanların galebesi" ifadesi, insanların baskısı, zorbalığı veya zulmü altında kalmayı ifade eder. Bu, bir kişinin başkalarının haksız müdahaleleri, zorbalıkları ya da haksız yere üzerindeki etkileri nedeniyle ezilmesi, haklarının ihlal edilmesi anlamına gelir.
Kişi bu duayı ederek, hem fiziksel hem de psikolojik olarak başkalarının baskısından korunmak için Allah’a sığınır ve kendisini bu tür durumlardan korumasını ister.
Peki İslama göre kişi neden bu hastalığa yakalanır hangi hatalar kişiyi bu duruma getirir?
İslam'a göre, bir kişi vehm gibi hastalıklara yakalandığında bunun temelinde birkaç manevi ya da psikolojik neden olabilir. Bu durumun ortaya çıkmasına yol açan bazı etkenler ve hatalar şunlar olabilir:
1. Yetersiz Tevekkül (Allah’a Güvenmeme):
Tevekkül, kişinin her türlü sıkıntıda Allah'a güvenmesi ve O'na teslim olmasıdır. Eğer bir kişi tevekkül etmeyip sürekli kaygılar, korkular ve vesveselerle meşgul olursa, bu vehim hastalığına yol açabilir. İslam, kişinin sorumluluklarını yerine getirdikten sonra sonucu Allah'a bırakmasını ve O'na güvenmesini öğütler.
2. Aşırı Şüphecilik ve Vesvese:
Vesvese, kişinin zihin dünyasında gereksiz endişeler ve kuruntularla boğulması anlamına gelir. İslam, vesvesenin şeytandan geldiğini ve kişinin sürekli olarak bu düşüncelerle meşgul olmasının zararlı olduğunu belirtir. Şeytan, insanı boş ve yersiz korkularla meşgul ederek onu manevi anlamda zayıflatabilir.
3. Takva Eksikliği (Manevi Bağlantının Zayıflaması):
Takva, kişinin Allah ile olan ilişkisinde bilinçli bir şekilde yaşaması, emir ve yasaklarına uyması anlamına gelir. Takva zayıfladığında, kişi ruhsal anlamda zayıflar ve vesveselere, kuruntulara daha açık hale gelir. Manevi dünyasında güçlü olan kişi, Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilerek bu tür hastalıklara karşı daha dirençli olabilir.
4. Dünyevi İşlere Aşırı Bağlanma:
İslam, insanın dünyaya aşırı şekilde bağlanmasını ve dünya hayatını her şeyin merkezi haline getirmesini eleştirir. Eğer kişi sürekli dünya işleriyle meşgul olup, ahiret ve manevi boyutları unutursa, kaygı ve korkular daha fazla artabilir. Aşırı maddi kaygılar, vehim gibi psikolojik rahatsızlıkların temelini oluşturabilir.
5. Dua ve İbadetten Uzaklaşma:
Dua, İslam’da ruhu ve zihni arındıran, insana huzur veren bir ibadettir. Eğer kişi Allah’a yönelmeyi ve O’ndan yardım dilemeyi ihmal ederse, manevi olarak zayıflar ve iç huzuru bulmakta zorlanır. Bu da kaygıların ve vehimlerin artmasına neden olabilir.
6. Sabır Eksikliği ve Kötü Düşüncelere Kapılma:
İslam sabrı öğütler, çünkü hayatın her alanında imtihanlar vardır. Eğer kişi, bu imtihanlarda sabrı terk edip, sürekli negatif düşüncelerle kendini meşgul ederse, bu düşünceler vehim ve vesveseye dönüşebilir. Sabır, vehmi önleyen önemli bir erdemdir.
7. Şeytanın Vesvesesi:
İslam inancına göre, şeytan insanların zihnine vesvese ve kötü düşünceler fısıldayarak onları huzursuz edebilir. Bu vesveseler, insanın aklına gerçek dışı korkular, endişeler ve vehimler yerleştirebilir. Bu yüzden İslam, sürekli Allah’a sığınmayı ve vesveselerden korunmak için dualar etmeyi öğütler.
Çözüm:
İslam’da vehim gibi hastalıklarla başa çıkmak için şu önerilerde bulunulur:
Dua ve zikir: Allah'a sığınarak vesvese ve vehimlerden kurtulmak.
Tevekkül ve sabır: Allah’a güvenip O'na teslim olmak, olaylar karşısında sabırlı olmak.
Namaz ve ibadet: Düzenli ibadetlerle ruhun arınması ve huzura kavuşması.
Psikolojik destek: Gerektiğinde İslam’ın önerdiği yollarla manevi destek almak ve gerektiğinde modern tıbbi yöntemlerden faydalanmak.
Bu tür hatalardan kaçınmak, kişinin hem ruhsal hem de manevi anlamda sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olabilir.
0 notes
yakamozsevenbirisi · 1 year ago
Text
Sevgi yıllar botunca yaşanmış, yazılmış, çizilmiş, konuşulmuş, tanımlanmış. Neyin sevgi olup olmadığı hakkın da kararlar verilmiş. Kimi zaman kutsandı, kimi zaman tehlikeli bulundu. Sevginin tanımını bir çok düşünür birbirinden farklı bulmuştur. Hatta birbirilerine atıfta bulunmuşlardır. Eric from sevme sanatı kitabın da sevme anlayışını derinlemesine incelemiş ve bugüne kadar da en iyi tahlil etmiş bilgelerden birisidir. İnsanların sevmekten çok sevilme amacı içinde olduklarını belirtmiştir. Ayrıca bireyler kendi sevgi duygularındansa başka insanların duygularına, hislerine göre hareket edip sevdiklerini doğrulamıştır. Eric fromun belki de en farklı özelliği sevmeyi bir meslek dalı olarak görmesidir. Mesela bir sözü vardır;
Sevmek bir eylemdir edilgen bir duygu değildir
Bir şeyin için de olmaktır birşeye kapılmak değil
Sevgininnen etkin yapısı da almaktan çok vermektir. Yani siz sevgiyi vermeden pek alamazsınız.
Tabi karşımızdakini sevebilmemiz için de sevgiyi öncelikle kendimize vermemiz gerekir.
Peki kendimizi hergün sevebilir miyiz?
Bence bu pek mümkün değil. Çünkü biz jergün dünyaya uyanıyoruz, hergün dünyanın başka türlerine uyanıyoruz, ve her gün dünyanın başka türlerine uyandığımız gibi krndimize de farrklı şekiller de uyanıyoruz. Ve her gün dünyayı sevemediğimiz gibi her gün kendimizi de sevemeyebiliriz.
Ve bu özsevgisizliğin başka bir türü daha vardır.
Geçmişkerin de sevgiyi yeterince hissedememiş kişiler büyüdüklerin de dostlukta da, aşkta da, çevresinde de sevildikleri yerleri değil sevilmedikleri yerleri tercih ederler. Kendilerini sevilmedikleri yerlerde daha rahat hissediyorlar. Sevgisizlikle yaşamayı sevgiyi kazanma uğruna ezber bozmak yerine daha zahmetsiz görüyorlar ve sevilmemeyi tercih ediyorlar.
Fuzuliye sormuşlar; aevilmek mi? Sevmek mi? Diye o da sevmek demiş. Çünkü sevildiğinden emin olsmszsın demiş.
Dostoyevski sevmek güzel birin de aşkı aramak değil o kişi de kendini bulmaktır sevgi der.
Herşeyi kendi için de görmek ve kendini herşeyin için de görmekmiş sevgi... bencil olmamakmış, soznsuzlukmuş, nedensizce ve delicesine özlemekmiş.
Sevilmek lütuf değildir
Belki de herşeye burdan başlamak gerekir.
0 notes
yarigar · 3 years ago
Text
- Aşırı beklentiler içinde olmak (tûl-i emel sahibi olmak). Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Onları bırak yesinler, eğlensinler. Boş ümit onları oyalayadursun. Yakında anlayacaklar!" Hicr (15), 3. Hz. Ali'nin ise "Sizin en çok hevaya uymanızdan ve aşırı beklentilere girmenizden endişe ediyorum. Hevaya uymak haktan sapılmasına sebep olur. Aşırı beklentiler ise âhireti unutturur" dediği nakledilir.
Yine şöyle bir hadis rivayet edilir: "Dört şey sıkıntı verir: Sert bakışlı göz, katı kalp, aşın beklenti içinde olmak ve dünyalık hırsı". Aşın beklentilere kapılmak ibâdetten uzaklaşmaya, onları ertelemeye, dünyaya rağbet etmeye, âhireti unutmaya, kalbin katılaşmasına sebep olur. Çünkü kalbin inceliği ve temizliği, ölümü, kabri, sevabı, cezayı ve kıyamet hallerini düşünmekle olur.
Allah Teâlâ da şöyle buyurmuştur: "imân edenlerin Allah 'ı anma ve O'ndan inen Kur'ân sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri kahlaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir" Hadid (57), 16. Denildiğine göre aşın beklenti içinde olmayanın sıkıntısı azalır ve kalbi nurlanır. Zira ölüm geldiği zaman Allah'a ibâdete (itaate) zaman yoktur.
13 notes · View notes
revnaktarblog · 3 years ago
Text
Saat yönünde akmak
Binaların içinde yüzü dünyaya bakan pencereler var. Sokaklara, caddelere, meydanlara, şehirlere bakan pencereler... Zaman zaman biraz durarak, biraz oturarak, hiç değilse birkaç dakika kargaşanın dışına çıkarak, o binaların içinden, yüzü dünyaya çevrili o pencerelerin ardından olan bitene bakmak, hayatın seyrini izlemek gerek... Her şey çılgıncasına akıyor. Pencerenin bu yanını görmek için, diğer yanına geçmek şart... Bu deli ırmağın farkına varmak için, kıyıyı bulmak şart...
* * *
Akmak ile akmaya kapılmak elbette çok farklı şeyler... Bu fark bazen o kadar büyüyor ki, bu iki fiilin arasına yapmakla yapamamak, yaşamakla yaşamamak, bilmekle bilmemek kadar büyük uçurumlar girebiliyor.
* * *
Bugün öyle bir noktadayız ki akmak iradesini gösterebilmek için en azından bir süre akmamak gerekiyor. Bir süre akıntının kıyısında olmak... Bir süre akıntının seyircisi, gözlemcisi olmak... Pencerenin ardında, hayatın seyrinin olabildiğince dışında olmak... Bu olmadan bizi bir yerden bir yere taşıyanın ayaklarımız mı, yoksa kapıldığımız bir akıntı mı olduğunu ayırt etmemiz çok zor... Zamanın şuurunda olmak, ayların, haftaların, günlerin farkında olmak çok zor... Saatlerin, dakikaların sesini duymak, anların varlığına dokunmak çok zor...
* * *
Her şeyin üstünde bir irade var, bu doğru... Saatin bir akış yönü var, amennâ... Akıntıya kapılmakla, ucu sonsuza çıkan bu istikamet hissini edinmenin bir yolunu bulabilir miyiz peki. Saatin akış yönünü keşfedebilmek için bir yön bilgisine ihtiyacımız yok mu? Nasıl edineceğiz bu mütevazı bilgeliği? Akmanın, akmamanın ve nihayet akıntıya kapılmanın ayırdına vararak... Bir gönül pusulası, bir varlık terazisi, bir hayat bilgisi edinerek...
* * *
Yaşadıklarının farkında olabilenler için zaman ne yakalanamayacak kadar hızlı, ne de akılamayacak kadar yavaş... Her şey yerli yerinde... Her şey olması gerektiği gibi...
* * *
Aslında bütün binalar dünyanın, bütün pencereler hayatın içinde... Binaların içine girmekle dünyanın dışına çıkmak, hayatın seyrine varmak imkanı yok. Bunun için kendi varlığımıza pencereler açmamız, ruhlarımızı bir çift göz sahibi yapmamız gerekiyor. Görmek için, gerçekten görebilmek için, bütün varlığımızla bakmamız gerekiyor. Bunu yapabilirsek, varsın dünya ve hayat çılgınca aksın.
* * *
Hayat zaman içinde bir an, bir dakika, bir saat...
An hayat içinde bir saat, bir gün, bir ömür...
Bütün ırmaklar deniz...
Bütün denizler ırmak...
4 notes · View notes
rauhnachte · 4 years ago
Text
Tumblr media
• Bazen derler ki sanatçının yaşamının en büyük trajedisi idealini gerçekleştirememesidir. Ne var ki çoğu sanatçının peşini bırakmayan trajedi idealini tam olarak gerçekleştirmiş olmaktır. Çünkü bir ideal gerçekleştirildiğinde, içindeki mucizeyi ve gizemi kaybeder ve basitçe, kendisinden başka bir ideal için başlangıç noktasına dönüşür.
• Hayatın formu dehşet verici derecede kusurludur. Felaketler hep yanlış şekilde, yanlış insanların başına gelir. Hayatın komedilerinde acayip bir dehşet vardır, trajedileri ise farsla son bulur. İnsan hayatla temas ettiğinde hep yaralanır. Her şey ya fazla uzun ya da kısa sürer.
• Övgü beni alçakgönüllü kılar ama istismar edildiğimde yıldızlara değdiğimi bilirim.
• Bütün bunlar nerede sona erecek? Dünyanın yarısı Tanrı'ya inanmıyor, diğer yarısı da bana.
• Bütün büyük fikirler tehlikelidir.
• İnsanın kendi deneyimlerinden pişmanlık duyması kendi gelişimini engellemesi demektir. Deneyimlerini inkâr etmek, kendi hayatının dudaklarına bir yalan yerleştirmektir. Bu, bir ruhun inkârı demektir.
• İnsan yaşayacak. Yaşamak dünyada en nadir rastlanan şeydir. Çoğu insan sadece var olur, hepsi bu.
• Kendini suçlamanın konforlu bir yanı vardır. Kendimizi suçladığımızda başka hiç kimsenin bizi suçlamaya hakkı yokmuş gibi gelir. Günahlarımızı bağışlayan itiraftır, rahip değil.
• Cinayet işlemek daima hatadır. İnsan, yemekten sonra bahsedemeyeceği hiçbir şey yapmamalıdır.
• İnanmak çok sıkıcıdır. Şüphe ise oldukça çekici. Tetikte olmak yaşamaktır, güvencenin rehavetine kapılmak ölmektir.
• Artık bir şeyi ne onaylıyor ne de reddediyorum. Hayata karşı gülünç bir tavır bu. Ahlaki önyargılarımızı açıklamak için gelmedik bu dünyaya.
• Yirmi yıllık bir aşk ilişkisi kadını harabeye çevirir ama yirmi yıllık evlilik onu kamu binası yapar.
• İnsan bir şeyi yapamıyorsa, işte tam da bu yüzden onun hususi yargıcı olur.
• İnsan neden kendi yıkımına koşar?  Neden böyle bir çekiciliği var tahribin.
• Asla günlüğüm olmadan seyahat etmem.  Çünkü trende okumak için her zaman sansasyonel bir şey lazım olur.
15 notes · View notes
belkidebirharfimben · 4 years ago
Text
Allah’tan başkasının aşkına ancak ‘düşülür’ arkadaşım
“Bizi aldatan bizi kurtarır...” Virginia Woolf, Pazartesi ya da Salı’dan...
Kanmak istemeyeni kandıracak yalan yok. Ve kapılmak istemeyeni sürükleyecek öfke. Cehennem yanmaya meyalleri yakar. Her âşık avını ararken avlanmış. Her sapma bir kuvve-i gadabiye veya şeheviye mahsulü. Yani ki arkadaşım: Kötülüğün içimizde bir dostu var. Dayanağı var. Tutamağı var. Akıl sonraları oyuna dahil oluyor. Kemlik kaçınılmayacak kadar zevkli-lezzetli-menfaatli geldiğinde o da delil uyduruyor. Sakınamadığının yolunu yapıyor. Meşrulaştırması vicdanın sesini kısar çünkü. Acımalı ona. Ne yapsın? Çaresiz fakir. Süfehanın sofrasında akıl ancak sâkidir. Nedametinin sesiyle ya uyanır ya... Ölünce.
Efendi de kapıya iner o sarayda. İtle eğleşir. Hanımlar yabani gençlerle sohbetler eder. Yetişmiş kızlar çocukların oynamasını tanzime uğraşır. Kapıcı desen, havasından geçilmez, hepsinin kumandanı. Dışarıdan baksan şenlikli gelir halleri. Fakat tantanası boşluğuna işarettir davulun. Yerliyerindeliği kuşanmamış her emek abes. Abesin içinde her rakam yalan. Gürültüsüne kanma. Sen ne bakıyorsun fiilin yoğunluğuna! O hayrın delili değil ki. Ferasetin varsa hikmetin olgunluğuna bak. Susamış adamın ‘deniz suyu içmekle’ övünmesi hüner değildir. Nicelik hep kandırır. Bardak saydırır. Hem biliyorsun: Elma kavak kadar uzamasa da, kadrini bilirsen, en tatlı lokmacıkları küçümen ellerinden yersin.
Evet. Öyle. Kanmak istemeyeni kandıracak yalan yok. Şeytan da böyle dahil oldu imtihanımıza. Fıtratımızda gördü ‘Hel min mezid’in izlerini. Arzuladığımızı farketti yanlışı bazı vakitler. Rüya sevdiğimizi. Şebperestliğimizi. İki yola birden yolcu yaratıldığımızı, karıştırdığımızı, kapıldığımızı. Bazen miyoplaşıp şerre sarıldığımızı. Bazen kartallaşıp hayra meylettiğimizi. İkirciğimizi. Seçemediğimizi. Her vakit aynı netlikle göremediğimizi.
Mürşidim bu makamda diyor ki: “Adem şerr-i mahz, ve vücud hayr-ı mahz olduğunu ehl-i tahkik ve ashâb-ı keşif ittifak etmişler. Evet, ekseriyet-i mutlaka ile, hayır ve mehâsin ve kemâlât, vücuda istinad eder ve ona râci olur. Sureten menfi ve ademî de olsa, esası sübutîdir ve vücudîdir. Dalâlet ve şer ve musibetler ve mâsiyetler ve belâlar gibi bütün çirkinliklerin esası, mayası ademdir, nefiydir. Onlardaki fenalık ve çirkinlik, ademden geliyor. Çendan suret-i zâhirîde müsbet ve vücudî de görünseler, esası ademdir, nefiydir.”
Yani hayat acabasız tayin edilen ademîliklerden-vücudîliklerden ibaret değildi arkadaşım. Sûreten ademî (yokluksal) görünen vücudîlikler ve sûreten vücudî (varlıksal) görünen ademîlikler de vardı. İmtihan bu zeminde başladı. Şeriat bu hikmetle vahyolundu. Tevekkül bu inayetle emredildi. Cennetteki onca ağaç/meyve içinde yalnız birisi yasaktı sana. Neden onu seçtin? Helal dairesi keyfe kâfi değil miydi? Demek haricinde kalana da merakın vardı. Dilin yanmalıydı. Yoğurt üflenmeliydi. Dokunamadığın arzun oluyordu henüz. Kandırılmaya açık kapılar barındırıyordu. Cennetse cinneti kaldırmazdı. Düştün.
Hayalin kuyruğu merak. Merakın kuyruğu hayal. Merak bir tarafıyla garkolmadır birşeyde. Neyi merak edersen, dikkatli ol, onda boğulursun. Dışında kalan bütün dünyayı unutur da yalnız o olursun. Şefkatin bir tehlikesi varsa burada saklanıyor. Şefkat merakı peşinde sürükler. Öfke’de ne diyordu Philip Roth: “Başka insanların gücü gibi zayıflığı da seni mahvedebilir. Zayıf insanlar zararsız değildir. Zayıflıkları onların güçleri olabilir...”
Varlık da bazen seni zayıflığıyla içine çekiyor. Hayır küllî, şer cüzî, tamam. Ama cüzler de seni şerlerinde boğabilir. Kesretine çekebilir. Merakının sana bunu yapabildiğini gördü belki de iblis. Cüzde boğulup küllü göremeyebileceğini bildi. Parçaya takılıp bütünden olabileceğini sezdi. Tek bir ağaçta bitirdi seni koca cennette. Sen de şimdi düşüşünün ardını ‘dikkatle basmaya, batmaktan korkmaya; bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işaret, bir öpmekte batmamaya’ ayırıyorsun. Bunun eğitimi alıyorsun belki de dünyada. Ayağını kaydıran şu kusurun idi çünkü. Demek yaşamak bir bakış açısı eğitimi.
Kanmak istemeyeni kandıracak yalan yok. Hep böyle vazgeçiyoruz cennetten. Her öpüş, her batış, her dane, her lokma, her günah, bir an gibi. Ömrü kısa. Nefsin gözü ‘kısa ömürlü lezzetleri’ görüyor. Vicdanın gözüyse ‘bâki olanları.’ İradenle iki şıkkı karşına koyuyorsun. Kısa da lezzetli uzun da. Hangi çöpü çekeceksin? Her kısa çöpü çekişin cennetten bir kez daha düşüşün. Hiç hissetmedin mi gittiklerinde yüreğinden çekilen dikenli telleri? Ellerindeki kesikleri? Belki o gitmiyor da sen düşüyorsun ha? Bir kez daha düşüyorsun. Bir kez daha. Ve bir kez daha...
Aşkı da mı yüzden düşmekle anıyorlar? Allah’tan başkasının aşkına ancak düşülür çünkü. İlk düşüşümüzün hikâyesi de böyledir. Sonraki düşmekler de belki onun kardeşidir.
Biraz daha uzaklaşıyorsun cennetinden. Karıştırdın çünkü. Kısa çöpü çekebilmek için deliller ürettin. Bile bile yaptın bunu. Kanmak istediğin için kandırdı şeytan seni. Her günahta küfre gidecek bir yol vardı. Biliyordun. Adım adım alıyordun mesafeyi. Lakin önemsemiyordun. Sûre-i Bakara’da “Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin!” buyuran Alîm-i Hakîm biliyordu elbet kandırılmaya meyyal olduğunu. Bu nedenle emretti tevekkülüne sığınmanı. Teslim olmanı. Yoksa neden pişman olasın? Öyle ya. Yanlış olduğunu bile bile seçtiğinde yanlışı yanar insan asıl. Doğrudan pişman olanı duydun mu sen? Yok ki. Olmaz ki. Olunmaz ki. Birşey daha diyeyim mi sana arkadaşım: Galiba cehennem de bu dünyaya borçlandığımız ama yaşamadığımız pişmanlıklarımızdan yaratılacak. ‘Hiç sönmeyecek bir ateş’ denince aklım ister istemez ona gidiyor. Pişman olduysan bilirsin. Pişmanlık küllenmeyen bir ateştir. Ve Aleyhisselatuvesselam Efendimiz buyuruyor: “Pişmanlık tevbedir.” Cehennem de belki edilmeyen tevbelerden birikmiştir.
3 notes · View notes
oyunbazinruyasi · 5 years ago
Text
KALAMAM
Kalamam anne, kalamam.
Seni seviyorum ama seni memnun etmek için doğmadım ben.
Doğmadım seni mutlu edip hayatına anlam katmak için.
Doğmadım kabuğumdan çıkamayıp kanatlarının altında çürümek için.
Kalamam öğretmenim, kalamam.
Kalıbınıza girip
Çizginizde düşünmek,
Olgularınızı ezberlemek için doğmadım ben.
Bağımsızca fikirler üretmek için doğdum!
Kalamam aşkım, kalamam.
İhtiyaçlarını karşılayıp
Seninle ilgileneyim,
Kollarında saklanayım diye doğmadım ben.
Kendimi olduğumdan daha küçük gösterip kabul edilebilir olmak için doğmadım.
Kalamam patron, kalamam.
Başkalarına para kazandırmak için doğmadım ben.
Kurallara uymak, her gün aynı şeyi tekrar tekrar yapmak için doğmadım.
Sıkılayım diye doğmadım ben...
Kalamam üstat, kalamam.
Doğrunun ne olduğuna dair fikirlerini takip edip
Dogmalarına göre yaşamak için doğmadım.
Kendi gerçeğimi bulup kendi kurallarımı koymak için doğdum ben.
Hayatla buluşmak,
And dağlarında kaybolmak,
Gizemli bir adam tarafından baştan çıkarılmak,
Değişik yüzler, yerler ve kültürler tanımak,
Kurtlarla koşmak,
Ormanda gecelemek,
Ayaklarımın götürdüğü yere sürüklenmek,
Fırtınalara kapılmak,
Kalbi kırılmak,
Yıkılmak,
Sersemlemek,
Şaşırmak,
Kaybolmak,
Derinlere çekilmek için doğdum ben!
Ellerimi kirletmek,
Kum tanelerini ağzımda hissetmek,
Üstümü başımı çamur etmek,
Ayaklarımın altında dikenler
Uçurumdan atlamak için doğdum ben.
Yabancılarla tanışmak,
Ritüeller yapmak,
Bir törenle kabuğumu kırmak,
Zaman ve uzayın ötesine geçmek,
Sihirle karşılaşmak,
Kendimi tamamen kaybetmek için doğdum.
Her şeyi hissetmek için doğdum ben.
Kederin acısını,
Yalanın tiksindiriciliğini,
Aşkın tatlılığını,
Her şeyi ama her şeyi tatmak için doğdum ben.
Değişim incelikle nasıl ele alınır öğrenmek için doğdum.
Nasıl kanat açıp uçulur öğrenmek için doğdum.
Aşkın dilini konuşmak,
Kalbimin zincirlerini kırmak,
Her şeyimi ortaya sermek,
Tüm beklentilerimden sıyrılmak için doğdum ben.
Gerçekten önemli şeyler dışında her şeyi kaybetmenin hissini tatmak,
Gerçek olmayan,
Doğru olmayan,
Ben olmayan her şeyi çıkarıp hayatımdan atmak için doğdum.
Bir anka kuşuyum ben.
Kanatlarımı açıp güneşe uçmak için doğdum.
Yanıp küllerimden doğmak,
Dünyaya düşüp sonra yeniden yükselmek için doğdum ben.
Yaşlandığımda;
Yaralarımla,
Kırışıklıklarımla,
Anılarımla,
Hikayemle,
Bilgeliğimle,
Özgürlüğümle gurur duyacağım.
Özgür olmak için doğdum ben.
Bu sebeple; kalamam...
Sanne Burger
Çeviren: Gizem Çimen
Tumblr media
6 notes · View notes
umuttosunlar · 5 years ago
Text
“Olumsuz Düşünme” Hapishanesinden Kaçın!
Tumblr media
Durumunuzu değiştirmek istiyorsanız, düşüncelerinizi değiştirmelisiniz. Durumunda sıkışıp kaldığına inanmayı bırakıp, pasif bir şekilde bu konuda bir şeyler yapamadığını kabul etmelisin.
Birçok insan korkuları ve endişeleriyle kendilerini kafese sokarlar. Gerçek şu ki, olumsuz düşünce sizi hem vasat, hem de tatmin edici olmayan bir hayata zorlayacaktır. Kendinizi tam potansiyelinize göre genişletmek istiyorsanız, kendi empoze edilmiş olumsuz düşüncelerinizden kaçmanız gerekir.
Bunun için tek gereken tutarlı bir uygulama ve üstesinden gelme isteğidir. Bugün sizlerle daha sağlıklı, daha mutlu, daha olumlu bir şeyler yaratmaya başlamak için neler yapmamız gerektiği konusunu konuşalım;
Olumsuzluk bugünün dünyasında çok yaygın, farkına bile varmadan içine karışabiliriz. Arkadaşlarımız, hayallerimiz için bizi kızdırabilir ve hedeflerimizi rastgele azaltabilirler. Ya da aile üyeleri, güvenilir bir iş aramaya ve rotada kalmamızı isteyebilirler. “Bunu başaramazsın, o yüzden denemeyin bile” cümlesini çoğu kişi duymuştur. 
Olumsuzluk düşünceleri çok yaygın, çünkü beyinlerimiz kendi savunma mekanizmamızın bir parçası olarak bu şekilde bağlandı. Bu nedenle bunu normal olarak kabul ediyoruz . Ancak olumsuz düşünme sağlıklı değildir. Bizi korku, endişe, öfke ve çaresizlik hapishanesinde tutabilir. Özgürlüğü kırmak için yeni normlar belirlemeye başlamanız gerekir.
Negatif düşünceleri eline aldıkça, olumsuzluğun ruhumuza sızmasına ve karamsar düşüncenin bir parçası olmasına izin veriyoruz. Olumsuz düşünceler zihinsel canavarlar gibidir: Seni (ve hayallerini) içten dışa yiyeceklerdir.
Olumsuz düşünme hapishanesinden sıyrılmak için her gün olumlu davranmaya başlamalısın. Bu, zihninizin iltihaplanmasına için yer vermeyerek olumsuzlukları gidermenize yardımcı olacaktır. Bunu yapmanın bir yolu, kendinize bir reklam gibi okunan ve en iyi kalitenizi yükselterek kendinizi sattığınız gibi bir konuşma yapmaktır. Kendinizi pazarlamak için ne söylersiniz?
Bunu, yalnızca sizin göreceğiniz bir şirket içi reklam kampanyası gibi düşünün. Bu, zihninizde tekrar oynayabileceğiniz bir iç reklamdır. Bu, kendinizle sürekli bir moral konuşmasıdır. Bunu, günde en az bir kez (tercihen sabahları) kendinizle yüksek sesle konuşun ve gün boyunca birkaç defa kendinize okuyun.
Olumsuz düşünme genellikle, geçmişe dair üzücü, kırıcı ya da hayal kırıklığı yaratan düşünceler etrafında ya da gelecekte olacağına inandığımız bir şey hakkında toplanır. Bunlar ağrılı veya korku dolu düşüncelerdir.
Olumsuz düşünme, zihinsel bir acı yaratır. Çünkü şu andaki gerçeklikte yaşamak yerine bu olumsuzluğa odaklanıyoruz. Dikkatinizi şimdiki zamana geri getirerek, olumsuz düşüncelerinizin sadece bir düşünce olduğunu göreceksiniz. Gerçek değiller. Anı yaşayarak, realitenizi istediğiniz tarzda şekillendirmeye başlayabilirsiniz.
Olumsuzluktan kurtulmak istiyorsanız, olumlu düşünceleri çekmeye başlamanız gerekir. Bunu dürüst ve iyi olmayı öğrenerek yapabilirsiniz. İnsanların etrafınızda kendilerini rahat hissetmelerini sağlıyor musunuz? Onlara ilgi gösteriyor ve kendilerine sorup, cevaplarını gerçekten dinliyor musunuz?
Hepimiz takdir edildiğimizi hissetmek istiyoruz. Bu düşünceyi başkalarına gösterirseniz, size aynı şekilde yanıt vermeye başlayacaklardır. Etrafınızdakilere gerçekten önem verdiğinizi göstererek odağı kendinizden başkalarına kaydırarak başlayabilirsiniz. Öncelikle kendinizi rahatlatarak ve çevrenizdeyken başkalarının hoş karşılanmasını ve kabul edilmesini sağlayarak “rahat bir kişi” olun.
Birini affetmemenin, o kişi için bir ceza biçimi olduğunu hayal edebiliriz. Bize yaptıkları şeyleri ödemelerini sağlamanın başka bir yoludur. Bağışlamamızı durdurmak, kendi incinmemizi doğrulamanın ve haklılığımızı sürdürmenin bir yoludur. 
Fakat gerçek şu ki, affetmek her şeyden önce kendinize bir hediyedir. Çünkü gitmenize ve ilerlemenize izin verir. Bağışlama, acı, kızgınlık ve öfke gibi olumsuz duyguları salıvermenin gerekli bir parçasıdır. Birini gerçekten affettiğimizde kendimizi de iyileştiririz ve daha iyimser ve merhametli olmak için zihniyetimizi değiştirmeye başlayabiliriz. Bu, bir yanlışlığın yapıldığını görmezden gelmeniz veya olanları unutmanız anlamına gelmez. Sadece, bu olumsuz hislerin size yemesini önlersiniz.
Dünyamızın trajedi, üzüntü ve zulüm ile dolu olduğunu görmek zor değil. Bu kadar çok insan kendi çıkarlarına aykırı davranıyor ve gizli bir sebep olmadığı sürece başkalarına yardım etmekte pek saygılı değiller.
Sonuç olarak, sık sık yolumuzu yitiririz çünkü ahlaki pusulamız kırılmıştır. Ancak, zarar verme, incitme ve yok etme gücüne sahip olduğumuz gibi, dünyaya da olumlu bir etki yapma gücüne sahibiz. 
Küçük adımlar atarak olumlu bir güç olmayı kucaklayabiliriz. Başkalarına karşı daha şefkatli ve bağışlayıcı olun. Her zaman adil olmaya çalışın, yaptığınız her şeyde şeffaflığı artırın ve eylemlerinizden sorumlu olun. Herkese eşit davranarak, dürüst kalarak ve hatalarınızla ilgili sorumluluk alarak, mutlu, olumlu ve tatmin edici bir hayat yaşayacaksınız.
Adaletsiz veya haksız olduğunu düşündüğümüz bir şey hakkında ahlaki olarak öfkeli olabileceğimiz zamanlar vardır. Doğru olanla savaşmak için harekete geçiyoruz. Fakat öfkenizin sizi yapıcı olmaktan yıkıcı olmaya itmesine izin vermek çok fazla zaman almaz. Zihninizi ve kalbinizi olumsuzluktan uzak tutmak için, olumlu harekete geçmek için hayal kırıklığınızı ve öfkenizi kullanmayı öğrenmelisiniz.
Öfkenizde haklı olabilirsiniz, ancak davranışınız incitici veya zararlı ise, yaratmayı umduğunuz yararlı, olumlu değişikliği geçersiz kılabilir. Karşı olduğun ya da kızgın hissettiğin kişilere bile şefkat ve anlayış göstermeyi unutma. Bunu yaparak kalıcı, pozitif değişim yaratabilirsiniz.
Sıkışmış olduğunuz olumsuz döngüyü kırmak için pozitif değişim gücünün içinden gelmesi gerektiğini kabul etmelisiniz. Bunu sizin için başka kimse yapamaz. Sadece siz olumlu düşünceyi benimseyerek ve yaratarak zihniyetinizi yeniden canlandırabilirsiniz.
İlk adım tamamen kendine odaklanmaktan ve karamsar bir zihniyete sarılmaktan uzaklaşmaya başlamaktır. Başkalarına karşı şefkat ve anlayış gösterme yollarına odaklanmaya başlayın.
Geliştirilmesi gerektiğini düşündüğünüz bir şey belirleyin; başkalarına yardım edecek bir şey. Bir organizasyonda veya benzeri bir durumda, bunun olumsuzluğa kapılmak yerine olumlu bir şey yaratmaya odaklanmanın ne kadar heyecan verici olduğunu hissedin. Sonuçta, daha sağlıklı, daha olumlu bir insan yaratacak olan siz olmanız gerektiğini kabul edin.
1 note · View note
mantikutayr · 6 years ago
Photo
Tumblr media
‘’istemiyormuş gibi göründüklerine düşkünlüğü, tam da ortadan yarılmasının en temel nedeni. hesaplaşmaktan kaçınmasının da. bu mütereddit, bu endişeli, bu ikircikli hal türkiye'nin gerçekte en büyük avantajı. berzahta olmak onun yazgısı çünkü. arafta kalmak. bu nedenle doğu ile batı, geçmiş ile şimdi, din ile dünya, akıl ile kalb, kuram ile eylem arasında çırpınmak zorunda olmayı bir zaaf olarak görmemeli, ikisinden birini tercih etme, tatmin olma, huzura kavuşma kolaycılığına kapılmak yerine türkiye bu kendine özgü çelişkilerin içerisinden dünyaya bakabilme ayrıcalığının hakkını vermeli. diyalektiğin hakkını.’’ 
-mabed mimarisi ve simgesel çözümleme/ şehir konuşmaları, üç- birinci bölüm-
16 notes · View notes
uzunburakefendi · 6 years ago
Photo
Tumblr media
. "İnsan, endişe ve dehşetin bir eseridir, büsbütün bulaşmıştır bunlara bir kere insan ve onun varlığı sıkı sıkıya bu iki kadim hisse bağlanmıştır. Dünyaya fırlatılma anı bir dehşeti, dünyaya fırlatılmış olmanın bilinci ise bir endişeyi peydah eder. Dehşete kapılmak ve 'endişe içinde' olmak (hemen belirtmem gerekir ki 'endişelenmek' ve 'endişe içinde olmak' farklı şeylerdir) insanın sınırıdır; bilgisi, görgüsü, sevgisi, utancı, nefreti, sükûneti ya da coşkusu da bütünüyle buna bağlıdır. İnsan, her şeyden önce bir sürüklenmedir ve dehşet - ve endişe bu sürüklenmenin itici gücüdür. Dehşete kapılmamış ve endişe içinde olmayan insan, yaşamın özünü kavrayamamış, zavallı bir kimsedir. Yaşamın yüce ereklerinden yoksundur bu kimse ve boş bir levha olarak peydah olduğu yaşama, yine boş bir levha olarak veda etmeye de mahkûmdur. Ezcümle, endişe ve dehşet yaşamın kaynağıdır, olmazsa olmazı ve yaşamın anlamınım yegane açarıdır." syf.56 Hamza Celâleddin'in, "Mitologya olarak tarih ve düşlem olarak dünya" üçlemesinin ikinci kitabı da ilk kitap gibi etkileyiciydi. Dehşetli bir peygamber olarak William Blake'in ve Zarif bir cellat olarak Dostoyevski'nin hikâyeleri; ayrıca bir sempozyumda, bir masanın etrafında Tolstoy, Proust, Apollinaire, Gogol, Hemingway, Kavafis ve nicesi. Kurgu üstadlarının birer kurgu parçası olduğu keyifli bir metin. #hamzacelaleddin #dehşetlipeygamberzarifcellat #edebişeyler #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri https://www.instagram.com/p/BqA1X6CFkiR/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=18gftes4ets3x
3 notes · View notes
astrologbernazengin-blog · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Ay🌙Akrep♏burcuna geçti. 2 gün boyunca burada seyahat edecek. Ay tutulmasına doğru adım adım ilerliyoruz. ♏Duygularımızı derinden ve sessizce yaşayacağız. ♏Gizlilik içinde hareket edebilir, dış dünyaya pek renk vermeyebiliriz. ♏Sezgiler güçlenir. 6.hisler artabilir. Rüyalar bir yandan yoğunlaşırken fal baktırılabilir. Öngörü ve kehanetler tutabilir. İç sesimizi dinlemeliyiz. ♏Üreme organları hassaslaşabilir. Regl ağrıları ve kanamaları şiddetli olabilir. ♏Tutkular önplanda olabilir. Hırs, öfke, intikam, nefret, kin gibi negatif duygulara kapılmak daha kolay olabilir. ♏Obsesif ve takıntılı yaklaşımlar sergilenebilir. Bırakamama duygusu akrebi kendi karanlığına hapsetmektedir. ♏Gizemli ve okült konular daha fazla ilgimizi çekebilir. Korku filmi izlenebilir. Metafizik konular daha fazla konuşulurken bu konularla ilgili derin araştırmalar yapabiliriz. ♏Bir konuya takılıp onu derinlemesine araştırabiliriz. ♏İçimize dedektif kaçabilir. Adeta dedektif gibi araştırma yapmak, merak duygumuzun bizi ele geçirmesi mümkün. ♏Ya hep ya hiç mantığıyla hareket edebilir, isteklerimizde net olabiliriz. Esnemek oldukça zor olabilir. Daha sabit fikirli yaklaşımlarımız olabilir. #astroloji #doğumharitası #dogumharitasianalizi #aytutulmasi #günestutulmasi #burçlar #yildizharitasi #burçyorumları #burçlarınözellikleri #astrolojigünlüğü #astrolojidanışmanlığı #koç #boğa #ikizler #yengeç #aslan #başak #terazi #akrep #yay #oğlak #kova #balık https://www.instagram.com/p/CA8rywenZc4/?igshid=1527ccj7b3sp4
0 notes
kanalmilligorus · 5 years ago
Photo
Tumblr media
KORONA VEBASI VE KORKU BELÂSI Çin'de ortaya çıkan ve hızla dünyaya yayılan Korona virüsü ve yol açtığı bulaşıcı hastalık, çok tehlikeli bir tehdit boyutuna ulaşmıştır. Sağlık Bakanlığı'nın ve ilgili devlet kurumlarının aldıkları tedbirler hem lazımdır, hem başarılıdır, hem de takdire şayandır. Bu yöndeki tavsiyelere ve tedavi usullerine riayet etmek ise, hem Yüce Dinimizin icabıdır, hem de devletin toplum yararına aldığı kararlara uymak ayrıca farzdır. Ancak asla unutulmamalıdır ki, Korona virüsü dahil her şey bizzat Cenab-ı Allah'ın emrine ve takdirine bağlıdır. Bu nedenle, elbette tedbirli ve dikkatli davranmakla beraber, gereksiz kuşkulara ve temelsiz korkulara kapılmak ve çevremize panik aşılamak da yanlıştır ve bu tavır psikolojik tahribatlara yol açacaktır. Evet, Nemrut'un, burnundan girip beynine sızan ve bu zalim kâfiri acılar içinde kıvrandırıp, zelil ve hakir bir şekilde ölümüne yol açan sivrisinekten milyonda bir küçük olan Korona virüsüyle Cenab-ı Hakk'ın, süper güçleri ekonomik, teknolojik ve askeri yönden gelişmiş ülkeleri, nasıl aciz ve çaresiz bıraktığını fiilen görüp anlamak ve O’nun Hak dinine ve Adil Düzenine sığınmak için de, bu tür musibet ve felaketler bir uyarıcıdır ve fırsattır. Zaten ölümden kaçmak ve kurtulmak imkânsızdır. Öyle ise, akıllılık ölüm ötesine ve sonsuzluk ülkesine hazırlıklı, huzurlu, onurlu ve şuurlu yaşamaktır. Rus doktordan Korona açıklaması Çin'de ortaya çıkan, kısa sürede Dünya genelinde ölümlerle korku ve paniğe yol açan Korona virüsü ile ilgili bir Rus doktor çok önemli açıklamalarda bulunmuşlardı. Rusya’da solunum hastalıkları uzmanı olan Doktor Veselin Yakov tıp dergisine verdiği demeçte, tedbirli hareket ederek ve hijyen konularına dikkat edildiğinde Korona’dan korkulmaması gerektiği konusunda bilgiler aktarmıştı. İşte doktorun o açıklaması: DEVAMI IÇİN.. http://www.millicozum.com/mc/duyurular/korona-vebasi-ve-korku-belasi #koronavirus #koronavirüsü #virus #korona #kuranikerim #kuranmeali #mealikerim #meal https://www.instagram.com/p/B-HkMYiHt9a/?igshid=evoobi9tpkw6
0 notes
belkidebirharfimben · 7 years ago
Text
Allah, sabredenlerle beraberdir, çünkü yalnız bırakılırlar
Cenab-ı Hak bize vahyinde sırlı bir şekilde hatırlatıyor: "Allah sabredenlerle beraberdir." Bugünlerde bu ihtarı daha bir farkediyorum. Çünkü/yine sabredenlerin yalnız bırakıldığı zamanlara geldik. İfratın veya tefritin muteber olduğu, itidalde olanların ise 'pasiflikle' suçlandığı zamanlar çaldı kapımızı tekrar. Korkumuz savaştan değil. Korkumuz ölümden değil. Ahirete inananlar için bunlar pasaporttan başka birşey sayılmaz. Korkumuz 'hakkın yanında değilken' ölmekten. İfrat edip doğrunun selametine zarar vermiş olmaktan. Allah'ın yanında birilerinin hakkıyla gitmekten. Ebedî zararlardan korkuyoruz biz. Dünyamıza verilen zararlar, ona kazık çakmayı planlamadığımız için, kanımıza dokunmuyor. Aleyhimize görünmüyor. Tek dünyalı değiliz. Varlığımızı yalnız buradaki varlığımızla, lezzetimizle, saadetimizle, huzurumuzla, zenginliğimizle, ulaşabildiklerimiz/bileceklerimizle tanımlamıyoruz ki buranın esiri/delisi olalım. Ölenimize kahrolalım. Gidenimizle mahvolalım. Kahrolmak/mahvolmak inanmayanın hakkıdır. Tepe tepe kullanabilir. Biz, elhamdülillah, gayba iman etmeyi seçtik. Dünyaya artık ötesini hesaba katmadan bakamayız. Dediğim gibi: Sabredenler kolay yalnız bırakılır. Hatta sevilmezler. Nefret kazanmazlarsa da alabilecekleri en büyük iltifat acımadır. Hainlikle itham edilmezlerse, gayretsizlik veya samimiyetsizlik suçlamasıyla teselli bulabilirler. Duygulara kapılmak daha kolaydır musibet zamanlarında. Ve duyguların sekr halini yaşamanın taliplisi çoktur. Aklın şalterini kapatıp öfkesinin/hüznünün kontrolüne kendisini bırakan insanlarla dolu her yanımız. Asr sûresinin anlattığı hüsran zamanları bir değil, beş değil, on değil. Dönüp dönüp tekrar yaşanan bir süreç 'husr'. Diller bıçak. Eller yumruk. Gözler kara. Kalpler merhametsiz. Onlara Allah'ı hatırlatmanızdan bile rahatsız olan imanlı insanlarla karşılaşıyorsunuz. Allah'ı hatırlatmanızı istemiyorlar, çünkü Allah'ı hatırlamak demek, emir ve yasaklarını hatırlamak demek. Sınırları hatırlamak demek. Aşırıya gitmemeyi nasihatleyen vicdandaki o sesi uyandırmak demek. Bunu istemiyorlar. Herkes birbirine gaz vermede yarışıyor. Kan çağrısı bu zamanların en kolay işi. Akılda en geride olanlarımız yumrukları sıkılı en ileride koşuyorlar. Bu kalabalık nereye gider? Yolda ne kadar insaflı kalır? Vardığı yerde, velev muvaffak olsun, Allah ondan ne kadar razı olur? Sabır gayretsizlik değildir. Sabır istikametli gayrettir. Durması gereken yerde duran ama yapması gerekeni de yapan gayrettir. Bize en çok yapılan suçlama, yani 'gayretsiz/hamiyetsiz olma' ithamının altında yatan şey, kanaatimce, onlar gibi sarhoş olmamamız. Herşeyin sonunu hesap ediyor ve varacağı yerden endişe ediyor olmamız. Mahlukata Allah'ın yarattığına gösterilmesi gereken bir incelikle/teenniyle muamele ediyor olmamız. Yoksa, Bediüzzaman'ın ifadesiyle, sabrın üç çeşidi olan; günahlardan sakınmaktaki sabır, musibetlere karşı dayanmakta gösterilen sabır ve ibadetlere devamda sergilenmesi gereken sabır, bunlardan hiçbirisi 'gayretsizlik/hamiyetsizlik' ifadesi değildir. Bunlar, sınanma vakitlerinde 'gayretin istikametini' yitirmemenin yöntemleridir. Gemimizin denge direkleridir. Doğru. 'Doğru' duygularının seni götürdüğü yerde olmayabilir her zaman. Aklın da her vakit doğruyu bulamayabilir. Ama Allah, şeriatı ile, sana şaşmayacak olan hakikati bildirir. Merhamet öfkeden daha az hata yaptırır. Merhametsiz adalet eksiktir. Adaletsiz merhamet fazladır. Ve sen sabretmekle kendi iradenin tercihinden vazgeçerek Allah'ın küllî iradesinin emrine tâbi olursun. "Şüphesiz Allah en doğrusu bilir!" hakikatinin hâl diliyle söylenişidir bu. Sabreden ister istemez tevekkül eder. Kendi cüzi iradesini kaderin denizine bırakır. "Resim karıştı. Manzara karardı. Burada artık kendi amelimin/fikrimin selametine güvenmiyorum. Ona tevekkül ediyorum. Onun emrinin doğruluğu sorgulanmaz. Ama irademin beni çekip götürmeye çalıştığı yerin sağı/solu belli olmaz..." demektir bu aslında. 'Kolay olacak' demiyorum. Eminim çoklar senden yüz çevirecek. Söylediklerinden, tavrından, hatırlattıklarından mutlu olmayacaklar, eminim. Yalnız da bırakılacaksın. İstenmeyen de olacaksın. Düşmana denk görüldüğün, hatta daha çok nefret edildiğin zamanlar da gelecek. Ama sen Allah Resulü aleyhissalatuvesselama öğretildiği gibi diyeceksin: "Eğer yüz çevirirlerse; de ki: Allah, bana yeter. Ondan başka hiç bir ilah yoktur. Ben Ona tevekkül ettim ve yüce arşın Rabbi de Odur.'"
3 notes · View notes
asmin72 · 8 years ago
Text
Bir üşüme hissi mayıs ayının en başında. Bir irkilme, çırpınış halinde. Açık unuttuğum pencerenin yorgun aralığından sızan rüzgar, tanımadığım bir duyguyla uyanma biçimi. Kendini her zamankinden fazlaca hissettiren soluğumdan göğsüme inen bu ağırlık da neydi peki? Bir süre hiçbir şey hatırlamadım. Beklentilerin sorulara, soruların seslere dönüşmediği bir boşluk anı, dalgınlık. Ölümlü belleğin zar tabakasının sınırlarını zorlaması. Önce kimlik bilgilerim kodlandı beynimde, daha sonra dünün ve yarının akrepleri artçılar halinde soktular zamanın daralan ruhuna. Planlar, yapılması gerekenler, koşuşturmacalar... Hepsinden ağır basan bir noksanlık. Sıradanlığın içinde kaybolan ışık, renk, ses. Olgular; açık, uyumsuz, kaba. Eksiklik... Koca koca kavramlar çatırdıyordu en sahici yanından. Kurumuş göz pınarlarımın kan çanağıyla dolması. Uykusuz gecelere yerini bırakma yine. Mezar taşı gibi bembeyaz ve soğuk bir boş odaya benzeyen donuk yüzüm. Kanın çekilmesi, kanayan bedenimde. Dışarıya attığım an kendimi ilk, kötü bir haber almış gibi hasta hissettim. Baharın gökgürültüsü, kazanılması zor bir bahar mevsimi...Sıcak havanın merakına saldıran yağmur damlaları. Her bir adım sayısında karşılaştığım yeni insan yüzleriyle unutturmaya çalıştım kendime, bir çocuk edasında. Ama eksik olan bir figür değildi, bu dekorda olmayan. Aksine hayatın dokusundan başlayan tam olarak. Onu ilk o an görmeden evvel bir sigarayla soluklanmak istedim, o ter topluluğuna girmeden. Tesadüf veya neden. Arkama baktığımda orda duran oydu. İlk o an hissettim; aramızda sessizce beliren görünmez duvarları, sanki yıllardır bu duvarları inşaa etmiştik ve ben bu doğallığa hayret ediyordum. Hafif uçucu, kaçıcı, acı getirmez bir yağmur gibiydi ilk bakışı önceleri. Ama orada durduğunu bilmek, güven hissi. Aynı metrekare içinde yaşamak, aynı şeyleri duymak ve görmek. Sessiz bir iletişimdi. Sonra kayboldu, uzun uzun yürüdüm göçebe bakmalarla faniliğin eserleri eşliğinde. İçimde kırılan iç aynanın parçaları kesiyordu beni her adımda. Acı bir hayalkırıklığı. Bir sigara daha ve çay için durduğum binlerce sokaklardan birinde. Yağan yağmurdan kaçışlar sırasında sığınmaya çalıştım oturduğum çatının altına. Acıtıyordu o ıslaklık, sanki sudan çıkmış bir balık gibi yalın ve yalnız kalma hissi doğuruyordu. Tesadüf veya neden. Biri beni çağırmışçasına ışıkla karanlığın zıt köşelerinde buluştu gözlerim. Yan masamda oturan, kahvesini yudumlayıp sohbete daldığını gördüm. Bakışları kör ve çıplak. Koyu suskunluk sisi arttıkça, gülüşlerin ruhumda kapladığı boşluğu doldurmaya çabalama telaşına kapılmak. Öfke ve hüzün. Artık orda kendi hayatımın içinde değildim. Bir üçüncü kişi ve bizi izliyordum. Sırtımı döndüm, belki de yüzümü çevirdim ona. Gör kırılan yanlarımı, dinle der gibi. Bütün bir an öylece durdum ve bekledim. Ama yol boyu uzayan sokaklara, caddelere sığamadım, bir karış alanındaki uzaklığına dayanamadım. Kaçmak istedim. Kaçtım. Sokak lambaları ışıklandırıyordu umudumun yalanlarını. Bir avuç gerçeklik tozunu yüzüme üflemiş gibiydi. Sert bir zemine en yüksek yerden düşmüş gibi açtım gözlerimi taştan bir dünyaya. Gerçeklikler ve ondan daha acı veren düşlerle dolu akşam, sonsuza uzanıyordu sanki. Gün bitmiyordu bir türlü. Beni mumya gibi sarmalayan bu sargılardan kurtulmak istiyordum. Zaman geçmiyor, akrep hayatın kalibresinden düşmüş gibiydi geriye durmadan dönen yelkovan dönenceleri kalmıştı. Kollarımı kaldırıp teslim olmak istiyordum, Aynı anda hem ağlayıp hem gülerken içim. Derinliğimde bir delirmeceyle küçük bir tiyatro oyunu bekledim ve en çok o zaman bekledim onu. Gelip gelmemesi içimde bir papatya falına dönüyordu. Sonu gelmiyordu bu durumun. Tesadüf veya neden. Sigaram biterken; belki hiç konuşmadan, bir selam bir sır vermeden, bir laneti değiş-tokuş ederek dişimi sıkıp bir yandan boşver derken gözlerimi onda bulmuştum yine önümden geçip giderken. Yazgının talihsiz oyunundaydım. Orada kesişmiş bütün yazgıları sahiplenmiş gibi dimdik durdum, yaşamın ve ölümün yalanlarını üstlenip. Anladım kendimden bir parçayı yok etmeden kimseyi öldüremeyeceğimi. Kolay olmayacak, anladım. Bir çift gözle bakışsaydım bir daha, insan rengi taşlarda bir dost eli bulsaydım eğer ve korkunç sessizliği bozacak bir sözcüğü işitseydim çöker ağlardım bu defa. Ben ne arıyordum burada. Gözlerimi kapadım, açtım ve hala aynı yerdeydim. Başlamıyordu bitmesi gereken gecenin son oyunu bir türlü. Ve o yürüdükçe ben uzaklaşıyordum ondan. Mesafeler içimin en derinliğinden çıkıp adımlarına konuyordu, büyüyordu gittikçe uzaklaşmamız, anda kaybettiğim gelecekten miydi?. Tekil oturduğum masadan tiyatronun son repliğine nasıl geçtiğimi hiçbir zaman anlayamacağım. Bedenimin içinde tuttuğumu ansızın kollarımdan bırakıvermiştim. En gerçek itirafımı bir ölünün başında edebilirdim artık. Gözyaşları...Kendi öykümden çıkan sözler delinin ruhunda buluşuyordu anda.Üç kelime ve o ana değin içimdeki çığlık yayılıyordu, öznelerin nesnelere hapsolduğu o garib karanlıkta. Bitiyordu işte alkışlar arasında gece. Gölgeleri aydınlatmayacaktı sokaklar bu defa. Her adımda daha da kararacaktı. Gitmeden beklemek istedim ama orda duran ben değildim, orda dış kabuğumun yansımasıydı ve arkamda durduğunu hissettiğim o an irkildim. Duvar boyu izler bırakarak ağır ağır yürüdüm gecede hüzün sönmemişti daha. Dünyayı solukladım ciğer dolusu. Cadde boyu önüme çıkan darmadağınık acıları hatırladım, yabancı değildim yine bir kez daha hayata. Ne çabuk unutmuştum yeryüzünde kol-gezen korku ve ölümleri..
5 notes · View notes