#Vehm
Explore tagged Tumblr posts
Text
Vehm hastalığı nedir?
Vehm hastalığı, tıbbi literatürde "hipokondri" ya da "hastalık hastalığı" olarak bilinen bir psikolojik rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığa sahip kişiler, vücutlarındaki normal belirtileri yanlış yorumlayarak ciddi bir hastalıkları olduğuna inanırlar. Bu korkular genellikle gerçek bir tıbbi temele dayanmaz, ancak kişi sürekli olarak hasta olduğuna inanır ve bu durum yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Kişi sık sık doktorlara gitse de yapılan testler normal sonuçlar verse bile bu korkular devam edebilir.
İslamda vehm nedir?
İslam'da "vehm" kelimesi, bir şeyin gerçek dışı ve yanıltıcı bir şekilde algılanması ya da yanlış bir düşünceye kapılmak anlamına gelir. Vehm, insanın gerçek dışı kuruntulara kapılması, özellikle gelecekle ilgili gereksiz kaygılar ve asılsız korkular geliştirmesi anlamında kullanılır. İslam alimleri vehmi, insanın zihnini meşgul eden ve kendisini gereksiz yere endişe ve şüpheye sürükleyen bir durum olarak ele alır.
Vehmin olumsuz bir yönü, kişinin Allah’a olan tevekkülünü ve güvenini zayıflatmasıdır. İslam'da bu tür kuruntulardan ve vesveselerden kaçınmak, Allah’a tam güvenle yaklaşmak ve olayların kontrolünün Allah'ta olduğunu unutmamak önerilir. Peygamber Efendimiz de vesvese ve vehimden korunmak için dua edilmesini tavsiye etmiştir.
Hangi duayı okumak gerekir?
Peygamber Efendimiz, vesvese ve vehimden korunmak için şu duayı tavsiye etmiştir:
Allahumme inni eûzu bike minel-hemmi vel-hazeni, vel-aczi vel-keseli, vel-cübni vel-buhli, ve dal’id-deyni ve galebetir-ricâl.
Anlamı: "Allah’ım! Hüzünden ve kederden, acizlikten ve tembellikten, korkaklıktan ve cimrilikten, borca batmaktan ve insanların galebesinden sana sığınırım."
Bu dua, hem zihinsel hem de duygusal anlamda kişiyi rahatsız eden vehim, vesvese, stres ve kaygıdan Allah’a sığınarak korunmak için okunur.
İnsanların galebesi nedir?
Dua içinde geçen "insanların galebesi" ifadesi, insanların baskısı, zorbalığı veya zulmü altında kalmayı ifade eder. Bu, bir kişinin başkalarının haksız müdahaleleri, zorbalıkları ya da haksız yere üzerindeki etkileri nedeniyle ezilmesi, haklarının ihlal edilmesi anlamına gelir.
Kişi bu duayı ederek, hem fiziksel hem de psikolojik olarak başkalarının baskısından korunmak için Allah’a sığınır ve kendisini bu tür durumlardan korumasını ister.
Peki İslama göre kişi neden bu hastalığa yakalanır hangi hatalar kişiyi bu duruma getirir?
İslam'a göre, bir kişi vehm gibi hastalıklara yakalandığında bunun temelinde birkaç manevi ya da psikolojik neden olabilir. Bu durumun ortaya çıkmasına yol açan bazı etkenler ve hatalar şunlar olabilir:
1. Yetersiz Tevekkül (Allah’a Güvenmeme):
Tevekkül, kişinin her türlü sıkıntıda Allah'a güvenmesi ve O'na teslim olmasıdır. Eğer bir kişi tevekkül etmeyip sürekli kaygılar, korkular ve vesveselerle meşgul olursa, bu vehim hastalığına yol açabilir. İslam, kişinin sorumluluklarını yerine getirdikten sonra sonucu Allah'a bırakmasını ve O'na güvenmesini öğütler.
2. Aşırı Şüphecilik ve Vesvese:
Vesvese, kişinin zihin dünyasında gereksiz endişeler ve kuruntularla boğulması anlamına gelir. İslam, vesvesenin şeytandan geldiğini ve kişinin sürekli olarak bu düşüncelerle meşgul olmasının zararlı olduğunu belirtir. Şeytan, insanı boş ve yersiz korkularla meşgul ederek onu manevi anlamda zayıflatabilir.
3. Takva Eksikliği (Manevi Bağlantının Zayıflaması):
Takva, kişinin Allah ile olan ilişkisinde bilinçli bir şekilde yaşaması, emir ve yasaklarına uyması anlamına gelir. Takva zayıfladığında, kişi ruhsal anlamda zayıflar ve vesveselere, kuruntulara daha açık hale gelir. Manevi dünyasında güçlü olan kişi, Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilerek bu tür hastalıklara karşı daha dirençli olabilir.
4. Dünyevi İşlere Aşırı Bağlanma:
İslam, insanın dünyaya aşırı şekilde bağlanmasını ve dünya hayatını her şeyin merkezi haline getirmesini eleştirir. Eğer kişi sürekli dünya işleriyle meşgul olup, ahiret ve manevi boyutları unutursa, kaygı ve korkular daha fazla artabilir. Aşırı maddi kaygılar, vehim gibi psikolojik rahatsızlıkların temelini oluşturabilir.
5. Dua ve İbadetten Uzaklaşma:
Dua, İslam’da ruhu ve zihni arındıran, insana huzur veren bir ibadettir. Eğer kişi Allah’a yönelmeyi ve O’ndan yardım dilemeyi ihmal ederse, manevi olarak zayıflar ve iç huzuru bulmakta zorlanır. Bu da kaygıların ve vehimlerin artmasına neden olabilir.
6. Sabır Eksikliği ve Kötü Düşüncelere Kapılma:
İslam sabrı öğütler, çünkü hayatın her alanında imtihanlar vardır. Eğer kişi, bu imtihanlarda sabrı terk edip, sürekli negatif düşüncelerle kendini meşgul ederse, bu düşünceler vehim ve vesveseye dönüşebilir. Sabır, vehmi önleyen önemli bir erdemdir.
7. Şeytanın Vesvesesi:
İslam inancına göre, şeytan insanların zihnine vesvese ve kötü düşünceler fısıldayarak onları huzursuz edebilir. Bu vesveseler, insanın aklına gerçek dışı korkular, endişeler ve vehimler yerleştirebilir. Bu yüzden İslam, sürekli Allah’a sığınmayı ve vesveselerden korunmak için dualar etmeyi öğütler.
Çözüm:
İslam’da vehim gibi hastalıklarla başa çıkmak için şu önerilerde bulunulur:
Dua ve zikir: Allah'a sığınarak vesvese ve vehimlerden kurtulmak.
Tevekkül ve sabır: Allah’a güvenip O'na teslim olmak, olaylar karşısında sabırlı olmak.
Namaz ve ibadet: Düzenli ibadetlerle ruhun arınması ve huzura kavuşması.
Psikolojik destek: Gerektiğinde İslam’ın önerdiği yollarla manevi destek almak ve gerektiğinde modern tıbbi yöntemlerden faydalanmak.
Bu tür hatalardan kaçınmak, kişinin hem ruhsal hem de manevi anlamda sağlıklı bir yaşam s��rmesine yardımcı olabilir.
0 notes
Text
Peygamber Efendimiz ( s.a.v ) buyurdular ki.
Öyle bir zaman gelecek ki.
Aç insanların,
Yemek kabına üşüştüğü gibi, Kafirler sizin üzerinize üşüşecekler
Sahabe:. Ya Rasulallah, O zaman sayımız az'mı olacak? derler.
Efendimiz ( s.a.v ) Hayır, çok olacaksınız ama sizin çokluğunuz
SU ÜZERİNDEKİ SAMAN çöpünün çokluğu gibi olacak,
AĞIRLIĞINIZ olmayacak.
Birde VEHM hastalığına yakalanacaksınız.
Sahabeler:. Vehm hastalığı nedir ? diye sorar.
Efendimiz ( s.a.v )
“Dünyayı çok seveceksiniz,
Ahireti unutacaksınız. “Buyurdular.
( Ebu Davut, Melâhim-5(4297)
26 notes
·
View notes
Text
YÂ RABBİM OLAN ÂLLÂH'IM
DEVLETTE SENSİN HÜKÜMDARDA SENSİN
SEN TÜM ALEMLERİN TEK RABB VE İLAHISIN
SENİN YARATTIĞIN DÜNYA DENİLEN ÂLEMDE BOZGUNCULUK ÇIKARAN VE HAKSIZ YERE KAN DÖKEN KULLARINA KARŞI
BİR ORDU KURUP HALİFELİK EDİLMEYEN ÇAĞDAYIZ
BECERİKSİZ BİR HÂL VAR KENDİ KENDİNE MÜSLÜMANIM DİYEN KULLARININ ÜZERİNDE.
VEHM BİR HÂL VAR TESBİH TUTAN ELLERİNDE.
AKREP VAR DİKİŞ TUTMAYAN O YAMALI CEPLERİNDE.
İLÂHİ YÂ RABB ÂLLÂH
HÂK İLE HÜKMEDECEK SENDEN BAŞKASI YOK.
HİMMED SENDEN ÜMMED SENDENDİR .
MUHÂMMED İ HABİBİNİN YOLDAŞLARINA YARDIM İNDİR
KATINDAN İKRAM EDECEĞİN HER TÜRLÜ HAYRA MUHTACIZ.
BİZ SANA MUHTACIZ BAŞKASINA DEĞİL.
HİMAYE EDİCİ VE VEKİL OLUCU OLARAK BİR TEK SEN KAFÎSİN.
HAKKIMIZDA VERECEĞİN HER HÜKMÜN HAKTIR SENİN.
SANA LAYIK KULLAR OLAMADIK.
HADDİ AŞAN,OLDUK SANAN,VARDIK SANAN BİR TOPLUMSAL HİLENİN AĞUCUNA DÜŞTÜK.
KALDIR BİZİ YÂ ÂLLÂH
OLDUR BİZİ YÂ ÂLLÂH
VARDIR BİZİ YÂ ÂLLÂH
SIRAT-I MÜSTEKÂKİME
VE BİZE KATINDAN EN KAYYUM OLANINI İHSAN EYLE
ŞÜPHESİZ Kİ SEN MERHAMETLİ OLANSIN
KÜFFÂRA GAFFAR İSMİNLE GALEBE ÇAL VE EL FATİHÂ İLE BİZLERİ HABİBİNE YETİŞTİR.
ÂMİN YÂ MÛİN
16 notes
·
View notes
Text
Peygamber Efendimiz ( Sallalahu aleyhi ve Sellem) buyurdular ki.
Öyle bir zaman gelecek ki.
Aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi, kafirler sizin üzerinize üşüşecekler.
Sahabe:. Ya Rasûlallâh, o zaman sayımız azmı olacak? Derler.
Efendimiz ( Sallalahu aleyhi ve Sellem) Hayır, çok olacaksınız ama sizin çokluğunuz su üzerindeki saman çöpünün çokluğu gibi olacak, ağırlığınız olnayacak.
Birde vehm hastalığına yakalanacaksınız.
Sahabeler:.
Vehm hastalığı nedir ? Diye sorar.
Efendimiz ( Sallalahu aleyhi ve Sellem)
“Dünyayı çok seveceksiniz, Ahireti unutacaksınız. “Buyurdular.
( Ebu Davut, Melâhim-5(4297).
22 notes
·
View notes
Text
sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındır
8 notes
·
View notes
Text
İlahi Tavsiye
Ey kulum! Sana emrettiğim bir şeyi yapmakta zorlandığında şöyle de: 'La-havle ve la-kuvvete illa billahi'l-aliyyi'l-azim (Yüce ve azamet sahibi Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur). Nitekim arşı taşıyan meleklere taşımak kendilerine ağır gelince, bu zikri söylerler. Bir musibet sana ulaştığında şöyle de: 'İnna-lillah ve inna-ileyhi raciun (Biz Allah içiniz ve Allah'a döneceğiz.)' Nitekim sevdiklerim ve dostlarım böyle söylerler. Ayağın günah çukuruna kaydığında, dostum Ådem ve eşinin söylediği şu cümleyi söyle: 'Rabbimiz kendimize zulmettih, sen bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan oluruz.' Bir iş sana müşkül gelir, görüşünde vehme kapılır, doğruyu bulmak, doğru sözü söylemek istersen, dostum İbrahim gibi şu cümleleri söyle: 'Beni yaratan beni doğruya ulaştırır O beni yedirir ve bana içirir, hasta olunca bana şifa verir, beni öldürecek sonra diriltecek. Benim hatalarımı kıyamet gününde bağışlamasını dilerim. Rabbim! Bana hüküm ver ve beni salih kimselere kat. Benim adıma geride bir doğruluk dili bırak. Beni naim cennetinin varislerinden eyle. Babamı da bağışla, o dalalete düşenlerden idi. Kıyamet günü beni mahzun etme. O gün ne mal, ne çocuklar fayda vermez. Sadece selim bir kalp ile Allah'a gelmek fayda verir' Bir musibet isabet edince, indirmiş olduğum vahiyde bildirdiğim üzere, Yakub'un söylediklerini söyle. "Ben üzüntümü ve sıkıntımı Allah'a havale ediyorum. Allah'tan sizin bilmediklerinizi biliyorum." Senden bir hata meydana geldiğinde, Hz. Musa'nın söylediği gibi söyle: 'Bu şeytanın bir amelidir. Şeytan apaçık saptırıcı bir düşmandır.' Bir günahtan yüz çevirdiğinde Yusufun dediği gibi söyle: 'Ben kendimi tezkiye etmem, Rabbim merhamet etmedikçe nefis mutlaka kötülüğü emreder, Rabbim Gafur ve Rahim'dir.' Allah seni bir belayla imtihan ettiğinde Davud'a söylemiş olduğu şekilde hareket et: 'Rabbinden bağışlama dile, rūka ederek yere kapan, Allah'a yönel.' Allah'ın yaratıkları arasından günahkârları ve hatalı kulları görüp Allah'ın onlar hakkındaki hükmünü bilmediğinde, İsa gibi konuş: 'Onlara azap edersen onlar senin kulların, bağışlarsan sen aziz ve hakimsin.' Allah'tan bağışlanma dileyip O'nun affetmesini talep edince, Hz. Muhammed(s.a.v) ve onun sahabesinin söylediği gibı söyle: 'Rabbimiz! Unuttuğumuzda veya hata ettiğimizde bizi hesaba çekme, rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize ağır yük yükleme. Rabbimiz! Gücümüz yetmeyen işleri bize yükleme, bizi affet, bize merhamet et, bize mağfiret et. Sen bizim Mevla'mızsın, bize kafir güruha karşı yardım eyle' İşlerin sonuçları hakkında korkuya kapılıp senin adına nasıl sonlanacağını bilmediğinde yine Hz. Muhammed(s.a.v)ve sahabesi gibi söyle. 'Rabbimiz! Bizi hidayete ulaştırdıktan sonra kalplerimizi çevirme, bize kendi katından rahmet ver, sen el-Vehhab'sın. Rabbimiz! Sen insanları hakkıda kuşkunun bulunmadığı günde bir araya toplarsın. Allah verdiği sözü bozmaz.'
Muhyiddin İbn-i Arabi (k.s)
Futuhat ı Mekkiye C.18/Sf.395-396
......✍️
2 notes
·
View notes
Text
A'la (Yüksek) olan Rabbinin adını tespih et..
Yahya bin Ammar dedi ki: "Allah Azze ve Cellenin Arş'a ihtiyacı yoktur. Fakat müminler, Rablerini tanımaya muhtaçtırlar. Bir şeye ibadet eden herkes, bir yere işaret eder veya mabuduna işaret edecek bir alametini zikreder. Bizim Rabbimiz ve yaratıcımız Arş'ı yarattı ki mümin olan kula Rabbinin nerede olduğu sorulduğunda "Arş'a istiva etti/yükseldi" diyebilsin.
Arş'a istivanın manası ise keyfiyetsiz ve teşbihsiz bütün muhdes olanların üstünde büyük arşının üzerinde demektir.
Nitekim Malik bin Enes (r.anh), kendisine 'Nasıl istiva etti/yükseldi?' diye sorulduğunda "İstiva malum, keyfiyeti meçhul, ona iman etmek vacip, bunda şüphe duymak şirk, istiva hakkında soru sormak ise bidattir" demiştir.
|Lalekai, 664, Beyhaki, el-İ'tikat, 43, Darimi, er-Raddu ala'l Cehmiyye
Yahya bin Ammar (r.anh) dedi ki:
"Bu konuda, iman etmekten başka bir şey söylemeye ihtiyaç duymuyoruz. Bu konuda keyfiyetine bakmayız, şüpheden sakınırız, Allah ve Rasulü'nün söylediğine yakinen iman ederiz. Bu konuda da tefekküre, vehme, düşünce ve vesveselere kapılmayız. Sen de yakinen biliyorsun ki vehminden, düşüncenden keyfiyet ve teşbih olarak tasavvur ettiğin her şeyde, Allah Teâlâ onun hilafınadır, başka bir şeydir. Biz deriz ki "Allah Teâlâ, zatıyla arşın üstündedir, ilmi ise her şeyi ihata etmiştir /kuşatmıştır..
| El-Hucce
..
14 notes
·
View notes
Text
tedbirini terk eyle takdir hüdanındır. sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümanındır.
şeyh galip divanı
11 notes
·
View notes
Text
Efendimiz (s.a.v.) sahabileri şöyle uyarıyor:
"Öyle bir zaman gelecek ki, aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi, kâfirler sizin üzerinize üşüşecekler. “ Sahabiler, “Ya Rasülallah, o zaman sayımız az mı olacak? “diye sorarlar.
Efendimiz (s.a.v.), “Hayır, çok olacaksınız ama sizin çokluğunuz su üzerindeki saman çöpünün çokluğu gibi olacak, ağırlığınız olmayacak. Bir de vehm hastalığına yakalanacaksınız. “ cevabını verir. Sahabiler, “Vehm hastalığı nedir? “ diye sorarlar.
(Ebu Davud, Melâhim 5, (4297))
Efendimiz (s.a.v.) cevaben "Dünyayı çok seveceksiniz, ahireti unutacaksınız." buyurur.
6 notes
·
View notes
Text
Mesnevî’de Hazret-i Mevlânâ;
Süleyman -aleyhisselâm- devriydi. Saf bir adam, bir kuşluk vakti, kudretli peygamberin sarayına telâşla girdi. Nöbetçilere, hayatî bir mesele için Hazret-i Süleyman’la görüşeceğini söyledi ve hemen huzûra alındı. Süleyman -aleyhisselâm-; benzi sararmış, korkudan titreyen adama sordu:
“–Hayrola neyin var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana!”
Adam korku ve heyecan içinde başladı anlatmaya:
“–Bu sabah karşıma Azrâil -aleyhisselâm- çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı!..”
Hazret-i Süleyman sordu:
“–Peki, ne yapmamı istiyorsunuz?”
Adam yalvarıp yakardı:
“–Ey canların koruyucusu, mazlumların sığınağı Süleyman -aleyhisselâm-!
Sen nelere muktedirsin. Kurt, kuş, dağ ve taş senin emrinde!..
Rüzgârına emrediver de beni buradan alsın tâ Hindistan’a götürsün. O zaman Azrâil -aleyhisselâm- belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden!”
Süleyman -aleyhisselâm-; adamın, kaderin bir sırrından bir başka sırrına intikal edeceğinin idrâki içinde rüzgârı çağırdı ve;
“‒Bu adamı hemen al, Hindistan’a bırak!” emrini verdi.
Rüzgâr bu; bir esti, kükredi ve adamı aldığı gibi bir anda Hindistan’da uzak bir adaya götürdü.
Adamın arzusu yerine gelmişti.
Öğleye doğru Hazret-i Süleyman, dîvânını toplayarak, gelenlerle görüşmeye başladı. Topluluğun içinde Azrâil -aleyhisselâm-’ı da gördü. Hemen yanına çağırıp;
“–Ey Azrâil! Bugün kuşluk vakti bir adama hışımla bakmışsın? Neden o zavallıyı korkuttun?..” diye sordu.
Azrâil -aleyhisselâm- cevap verdi:
“–Ey dünyanın ulu sultanı! Ben, o adama hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı.
Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Allah Teâlâ bana o adamın canını Hindistan’da almamı emretmişti. Ben onu burada Kudüs’te görünce;
«Bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan’da olamaz. Bu nasıl iştir?!.» diye hayretlere düştüm. İşte onun öfke sandığı farklı bakışımın sebebi bu idi.”
Hazret-i Mevlânâ bu kıssayı anlattıktan sonra sorar:
“Kimden kaçıyoruz? Kendimizden mi? Bu hayalî bir şey…
Kimden kapıp kurtarıyoruz?.. Allah Teâlâ’dan mı? Ne boş hayal!..
Dünya, Allah’tan gafil olmaktır. Dünya; para-pul, kadın, giyim-kuşam, ticaret değildir. Bunu bil!..”
2 notes
·
View notes
Text
"Sana kitabı indiren O'dur. Onun (Kur'an) bir kısım âyetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır; diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te'vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek payeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar." (Âl-i İmran, 3/7)
Ebu Said el-Harraz - kuddise sirruh - der ki:
«İlimde râsih olanlar bütün ilimleri ikmâl edip onları irfan derecesinde bilen ve cümle mahlûkatın himmetlerinden yükseğine çıkanlardır.»
Bazı büyükler derler ki:
«Müteşâbihâtın te'vilini Allah bilir, ilmini Allah'dan alan râsih âlimler de bilirler. Bunlar sırlarını rablerinden gelecek ilhama her zaman açık ve hazır bulunduran kümmelin, yani kâmil insanlardır.
وَمَا يَذْكُرُ إِلا أُولُوا الألباب
«Ulü'l-elbâb, yani ince zekâ sahipleri müstesna olmak üzere başkaları Kur'an'ı tefekkür edip öğüd almazlar, anlamazlar.»
«Elbâb> demek, vehm ve hayâl kabuğundan kurtulmuş ve temizlenmiş akıllar demektir.
Huccetü'l-İslâm Imam Gazâlî der ki:
İlimde râsih olanlar evliyâullahın ârif olanlarıdır. Bunlar mârifet meydanında avâmın mahkum bulunduğu hududları aşmış, aşılmaz sahralarını geçmiş, vasıf olamadıkları hedefleri kalmamış, gayelerinin sonuna varmış olmalarına rağmen kendilerinden gizlenen şeylerin kendilerine açılanlardan daha çok bulunmasından dolayı ilmi Hakk'a nisbet ve izafe edip kendi aczlerini itiraf etmişlerdir.
6 notes
·
View notes
Video
youtube
Raymond Reddington - Clip from episode 3x12 The Vehm
Red and Dembe
1 note
·
View note
Text
PB 03 Lyrics
Singer:ShivjotAlbum:Shivjot Tu khuli hoke ghum nakhro.. Tu khuli hoke ghum nakhroTera PB 03 wala yaar niJo rehnde tera raah rokdeRaah rokde, raah rokde.. Desi Crew.. Jo rehnde tera raah rokdeNi saare chak lun bread sanne thar niTu khuli hoke ghum nakhroTera PB 03 wala yaar ni(PB 03 wala yaar ni) Ho kalli kudi chhalle kali beamer nu dekhPichha karde lafaind paal vehm joPata ni patandara nu ki…
0 notes
Text
Yakındaydık..
İçimizin dürtüsü ile akan bu vehm dolu anın içerisinde bizi, birbirimize yok edecek kadardık.
Öylesine gözlerinin içerisine girmiştim ki; birazdan boyut değişecek, etrafta hiçbir şey kalmayacaktı.
Hatırla!
Ben değildim sanki
Ve sen ölüydün..
1 note
·
View note
Quote
“Look at me, look at me,” said Martha-Ann Alito. “I’m German, from Germany. My heritage is German. You come after me, I’m gonna give it back to you.” It was a bizarre outburst from the wife of a justice on America’s highest court. Secretly recorded by a liberal activist, Martha-Ann Alito complained about a neighbour’s gay pride flag and expressed a desire to fly a Sacred Heart of Jesus flag in protest.
How the US supreme court could be a key election issue: ‘They’ve grown too powerful’ | US supreme court | The Guardian
I think the nicest way I can read this is she supports bringing the Vehm back, but I’m betting on the one with triangles and stars
1 note
·
View note
Text
133 YÜZOTUZÜÇÜNCÜ MEKTÛB
Bu mektûb, yine, molla Muhammed Sıddîka yazılmışdır. Fırsatı ganîmet bilmek, vakti kıymetlendirmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:
Gönderdiğiniz mektûb geldi. Fırsatı ganîmet bilmelidir. Vaktleri çok kıymetli ni’met bilmelidir. Modaya, âdetlere uymakla ele birşey geçmez. Yalan sözlerden, kaçamak davranışlardan ancak zarar ve ziyân ele geçer. Muhbir-i sâdık, ya’nî hep doğru söyleyici “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” (Helekel-müsevvifûn) buyurdu. Ya’nî sonra yaparım diyenler helâk oldular. Bugünkü ömrü vehm ve hayâl için harc etmek ve hayâl olan şeyleri ele geçirmek için, mevcûd olanları elden kaçırmak çok çirkin bir işdir. Elde bulunan şeyi, en ehemmiyyetli, en kıymetli şey için kullanmak gerekir. Karışık, pis, fâidesiz şeyler geriye bırakılmalıdır. Hak teâlâ, mâsivâsı ile ya’nî Ondan başka şeyler ile olan râhatlıkdan kurtarmak için, bir parça râhatsızlık versin! Dedikodu ile ele birşey geçmez. Kalbin selâmetini istemelidir. Asl lâzım olan işi düşünmeli, lüzûmsuz, fâidesiz şeylerden tâm kaçmalıdır. Fârisî beyt tercemesi:
Her ne ki güzeldir, Allah sevgisinden başka, Hepsi câna zehrdir, şeker gibi de olsa.
Habercinin ancak haber vermesi lâzımdır.
mektubattercemesi #mektubatırabbani #rahmetullahialeyh
www.hakikatkitabevi.net
0 notes