Tumgik
#cerahati
seslimeram · 29 days
Text
Ev - Çukur
Tumblr media
Ucu kendisine dokunduğunda endişesini / düşüncesini bildiren insanların arasındayız. Bir hal, bir biçem olarak yıkımın gündelik kılındığı yerde, göz dağlarının birisi bitmeden açık bir biçimde bir başkası başlarken suskun kalanların, yıkımla beraber kurumsallaştırılan ol uçurumun kenarına itildiğini fark ettiklerinde apayrı çıkarttıkları seslerin ortasındayız. Bir halde, garip bir biçimde zorunluluk / gereklilikler diye geçiştirilen göz ardı etme hallerini yaşamın ortasına demirlerken muktedir, sözün çürütülmesine tanık yazılıyor bu menzil iş bu sahnede sıradan olanlar. İnsanların hayat haklarının eğrelti kılınmasının, zorbalanarak, delik deşik edilmesinin önü böylece alınabilir sanılıyor. Sürekli bir hakaret silsilesi, arasız ve fasılasız bir aşağılama içerisinde durum stabil sayıklamaları arasında hayat iğdiş edilip duruyor.
Kötürüm kılınan hayatın ta kendisi, ekonomik ve sosyal politik olarak kuşatılmaya afaki bir biçimde devam olunan bir meselle dönüştürülüyor. Yıkım normalleştirilirken olağanı yitirmiş bir menzilde her şeyin gayet de nizam içinde kaldığının yalancı sufleleri tekrarla ve tekrarla yinele geliyor. Oysa her şey afaki bir cendereye mahkum. Ne tek satır umuda bir yer var, ne tek bir iyi gün bırakılır. Cebe bir biçimde girmiş olan paranın, onca emeğin karşılığı olarak reva görülenin bir hiçten fazlasını artık satın alamadığı bir zaman diliminde tüm o hikayelerin, atılım ve farazi söylemlerle donatılmış uçuyoruz, kaçıyoruz bakın bu da ve şu da sizlerin kazanımları diye bildirilenlerin bomboş birer laf kalabalığından ötesi olmadığı meydana çıkar. Gel gelelim buna itiraz hakkını kullananlar için tehdit / yıldırı / linç aralıksız işlevsel kılınır. Duraksamayan bir cerahat halinin yalın ve belki de son kertede en korkunç suretiyle bir başka 1984 yaşatılmaya devam olunur. Susun ve elinizdekilerle yaşamda kalmaya, onca daraltma ve kemer sıkmaya ve vergilere boyun eğin buyrulur. Ucu kendilerine dokunmayan birkaç milyon dışında kalanın ortak derdi görünür kılınmaz, gümbürtüde. Her şey riyayla geçiştirilmeye devam olunur. Budur.
Sokakta ses verebilen, yasaklara dair konuşmayı başaran insanların da hallerinin nasıl da birdenbire bir toplumun önünde yem edilmek olduğu Dilruba Y.’nin başına getirilenlerden görünür olacaktır. Instagram adlı sosyal medya platformunun nedenlere bağlı / şartlara doğrudan ilintili olmadan kapatılabilmesinin yolunun bir kez denendiği, tüm suçlamaların yeniden kurum / halka mal edildiği bir zeminde “devletin” bir kere daha eleştirilemez olduğu vurgusuna tutunulur. Sokağa düşmüş olagelen itiraz hakkının, kısıtlı ancak birkaç cümle ile var edilebildiği zeminde bunu yapan insanların haklarının talan edilmesi Dilruba Y örneğindeki gibi seri bir biçimde tutuklanması, jet hızıyla iddianamenin hazırlanması ve yaşatılan korkunç hak gasbından belirgin olur. Tümüyle ve akamete uğramamış bir linç tertibatı güncellenir. İtiraz hakkının, eleştirel bakışın sadece o Siyasal İslam ile ırkçı / faşist takıma mahsus bir hak olarak görüldüğü zeminde şu aşağıdaki birkaç cümle suç için yeterli görülür. Instagram'a getirilen erişim engeliyle ilgili düşünceleri sorulunca verdiği cevapta "21. yüzyılın göbeğinde kalkıp da parlamenter sistemden çıkıp koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni tek adama verirsek o da böyle babasının çiftliği gibi kullanır" dediği için gözaltına alınıp tutuklanır. Fıkra bitti.
Artı Gerçek’ten iliştirelim “İzmir’de bir sokak röportajında kullandığı ifadeler nedeniyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” ile “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderilen Dilruba Y. hakkında jet hızıyla iddianame hazırlandığı açıklandı.
Dilruba Y'nin avukatı Hüseyin Yıldız, kamu davası açıldığını ve 3 Eylül'e duruşma günü verildiğini duyurdu. Yıldız, Dilruba Y.'nin tutuklu yargılanacak olmasına tepki göstererek müvekkilinin derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu.
Ne Olmuştu?
Dilruba Y., İzmir'de 'Tüylü mikrofon' isimli YouTube kanalının yayınında Instagram'ın erişime engellenmesine sert tepki göstermişti. Söyleşide kullandığı ifadeler nedeniyle gözaltına alınan Dilruba Y., çıkarıldığı mahkemede tutuklanarak Şakran Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na gönderilmişti.
“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” ve ”cumhurbaşkanına hakaret” suçlamalarıyla yargılanacak olan Dilruba Y.’nin tutukluluğuna yapılan itiraz da reddedilmişti.
Avukatı Yıldız, cezaevi önünde yaptığı açıklamada, "Haksız ve hukuksuz bir tutuklamayla karşı karşıyayız. Sonuna kadar itirazlarımızı sunacağız. Süreç şu anda bu aşamada ve itiraz sürecini tamamladıktan sonra mahkemenin itirazımız neticesinde vereceği kararı bekleyeceğiz” demişti.”
Nefes almanın imkansız konulduğu bir arafta ilerlemeye devam ediyor ülke. Sessiz, afaki bir biçimde suskun, hemen her durumda devletin işaret ettiği alanların içerisinde derdini de sorunların nedenini de sorgulayamayan bir ülkenin imaline çabalanıyor. Dert birilerinin itiraz haklarını kullanabiliyor olması diğerlerine size yok denilmesi değil sade ve sadece. Koca bir toprak parçası üstünde kağıt üstünde dahi eşitliğin söz konusu edilmiyor olması sorun. Düpedüz yalın bir biçimde sosyal medyayı iktidarın agorası olarak dizayn etmenin evreleri arşınlanıyor peyderpey. Mustafa Bildircin’in geçtiğimiz yıl BirGün Gazetesinde yayınlanan haberi, memleket sathı mahallindeki özgürlük tahayyülünün her nasıl biçimlendirildiğini, aba altından sallanan sopanın halen nasıl da geçerliliğini muhafaza ettiğini bildirir.
“2018 yılında gerçekleştirilen referandum ile geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ardından çok sayıda yurttaş, TCK’nin 299 ve 301’inci maddeleri uyarınca soruşturma geçirdi. TCK’de, “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenen ve “İfade özgürlüğünün önündeki en büyük engel” olarak değerlendirilen 299 ve 301’inci maddeleri, adeta iktidarın muhalifleri cezalandırma aracına dönüştürüldü.
Adalet Bakanlığı’nın yıllık adalet istatistikleri de genç yaşlı çok sayıda yurttaş hakkında TCK’nin 299 ve 301’inci maddeleri uyarınca soruşturma açıldığını ortaya koydu. Ceza mahkemelerinde hemen her yıl binlerce yurttaş, “Cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle hakim karşısına çıkarılırken sanık sayısı geçen yıl Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile geçilen yılların en yüksek seviyesinde gerçekleşti.
TCK’de, “devletin egemenlik alametlerine ve organlarının saygınlığına karşı suçları” tanımlayan ancak AKP’li yıllarda, “Muhalefeti cezalandırma aracı” haline dönüştürüldüğü belirtilen 299 ve 301’inci maddeleri kapsamında ceza mahkemelerinde yalnızca 2022 yılında 7 bin 600 dosya açıldı. Dosyalardaki sanık sayısı ise 7 bin 712, “suç” sayısı ise 8 bin71 ile ifade edildi.
Binlerce Mahkûmiyet
Ceza mahkemelerinde geçen yıl TCK 299 ve 301’inci maddeleri kapsamında yargılanan sanıklardan bin 872’si hakkında mahkûmiyet kararı alındı. Toplam 3 bin 135 sanık hakkında ise “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararı verildi. Beraat sayısı ise kayıtlara, 2 bin 226 olarak geçti.
***
Milyonlara Sopa Gösterildi
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik darboğaza karşı, “Erdoğan sayesinde” sesini yükselten yurttaşlara karşı başlatılan cadı avı da muhalefete yönelik baskının en son örneğini oluşturdu. Kampanyada kullanılan görselleri tasarlayan Mahir Akkoyun da “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla gözaltına alındı. Akkoyun dün Twitter hesabından açıklama yaptı. Akkoyun, “Benim üzerimden yapılmaya çalışılan şey, bu sömürü düzeninden bıkmış olan milyonlarca insana seçim öncesinde gösterilmiş bir sopaydı… Birlikte mücadele ederek kazanmak zorundayız” dedi.”
Ucu kime / kimlere dokunursa ses edilebilir mefhumunun görünürlüğü en çok olanın karşısında sıkıştırıldığı köşenin korkunçluğu dert değil midir? Tümüyle demokrasiden bahis açılırken sadece bir örnekte olduğu gibi insanların hedefe konulması kesin ve kati hükümlerle var edilir. İfade özgürlüğü konusunda dünyanın sayılı ülkelerinden birisiyiz her konuda ilerliyoruz diye söze başlanırken, demokrasi paketinden, insan hakları mefhum ve kapsamında daraltmanın sonunun getirilmediği bir düzleme evrim gerçekliği söz konusuyken hangi Türkiye’nin tutarlılığı söz konusu edilebilir. Cerahat ucunun keskin ve sınırsız bir halleriyle hayatı kuşatmaya devam ediyor. Yirmi üçüncü yılına doğru iktidar pratiğinin söz hakkından, yaşamsal olan hakların muhafazasından bütün ol müşterekleri yıktığı bir zemine dönüşümü kesintisiz var edilmeye devam olunuyor. Bu hallerin yekununda sadece öteki / diğerleri için değil kendi yanlarında saf tutanları da bir biçimde sınırlamaya namzet, susturmaya hazır, geleceksiz koymaya halen çaba sarf eden bir aklın esiri kalmaya devam ediyor bu ülke. Bir ülkede geriye kalanın tastamam kalıcı ve yıkıcı bir odaktan ötesi olmadığı artık afaki kılınırken geleceğin her nasıl rehin alındığı ortaya çıkıyor. Yarınsız, tasa ve dertlerinde bir başlarına konulan, en ufak eleştirinin dahi söz konusu edilemeyecek olduğu bir zemin ev olabilir mi? Böyle ülke olur mu? Ev çukurun ta kendisi kılınırken...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Lens20090828POD, 2015 - Matthieu BOUCHERIT via Slash/Paris
Meramda Paylaşılan Haberler
Dilruba Y. Hakkında 'Jet Hızıyla' İddianame: Tutuklu Yargılanacak - Artı Gerçek https://artigercek.com/guncel/dilruba-y-hakkinda-jet-hiziyla-iddianame-tutuklu-yargilanacak-314565h Cumhurbaşkanı’na Hakaret Davası 2022’de Rekor Kırdı - Mustafa BİLDİRCİN - BirGün https://www.birgun.net/haber/cumhurbaskanina-hakaret-davasi-2022de-rekor-kirdi-428199
0 notes
esefer16 · 6 years
Text
BAŞLAMADAN YARIM KALMIŞ BİR AŞK İÇİN AĞIT
Kaygıyla reddettim demin yorulmuş olduğumu
üzülmüş kozalaklara hayal kırıklığı sıktım üç el
sıktım çünkü daralmıştım
sıktım çünkü olup bitemeyenleri
kimselere ağlayamayacak kadar
yalnızdım
Bir ağıt ısmarlamak isterdim
en uzak coğrafyanın dilini bilmediğim bir yaşlısına
başlamadan yarım kalmış bir aşk için ağıt
içinde yırtılmış gökkuşakları
eski ahşap trabzanlar
yöreye özgü adını ilk kez duyduğum
endemik bitkiler ve nesli tükenen hayvanlar
hayvanlar evet özellikle onlar
onlar tıpkı ben!
Yaşlı kadının o ağıtı okuduğu sırada
tam o sırada
kozalakların başında
bir alkış kopsa
bir nümayiş
bir kıyamet bir bir şey
tam tekmil doğa tezahüratı
sonra bir kabir, ne güzel!
kötü yaşayanlar güzel ölseler diye
rica etsek azrail'e
kabul eder mi ecel?
Bir ara yüzün sızsa araya
peşinden kalbin, sahi
senin büyük bir kalbin var
herkese üzülmeye yeter
benimki ikimizin bile üstesinden gelemez
içinden çürümüş bir ağaç kadar asilim
kendine faydası yok
gölgesi herkese yeter
Kaldırım taşlarını çiğniyor insanlar
bir kaç saat sonra birbirlerini çiğneyecekler
lakin ne gam!
böyle böyle atıyorlar içlerindeki cerahati
dikine yorulup
enine dinleniyorlar
bir açıdan çok yazık
bir açıdan ne güzel
Oysa benim de dünyaya ve içindeki bir takım saçmalıklara
pervasızca kafa tuttuğum zamanlar vardı
sen yetişemedin
bir haksızlık bir adaletsizlik bir bile isteye kırılmış kalp
görmeyeyim yıkarım ortalığı dediğim zamanlar vardı
sen görmedin
hep böyle içi çürümüş
mücrim bir ağaç değildim
bakma şimdi gölgemi
her türden mahlukata çiğnettiğime
beni bu hale sokan
hep taahhüt edilen
ama hiç yerine getirilmeyen
bir takım vaatler
sözler
karşılık bulamamış seviler ve beklentiler
Laf uzun
sabır az
ağaç da olsam
ömür kısa
gölgemin hatırına
bana bir iyilik yap
beni sulama
beni budama...
Ali Lidar
10 notes · View notes
yorgunb1radam · 7 years
Text
Kaygıyla reddettim demin yorulmuş olduğumu. Üzülmüş kozalaklara hayal kırıklığı sıktım üç el. Sıktım çünkü daralmıştım, sıktım çünkü olup bitemeyenleri kimselere ağlayamayacak kadar yalnızdım. Bir ağıt ısmarlamak isterdim, en uzak coğrafyanın dilini bilmediğim bir yaşlısına. Başlamadan yarım kalmış bir aşk için ağıt; içinde yırtılmış gökkuşakları, eski ahşap trabzanlar, yöreye özgü adını ilk kez duyduğum endemik bitkiler ve nesli tükenen hayvanlar. Hayvanlar evet, özellikle onlar, onlar tıpkı ben! Yaşlı kadının o ağıtı okuduğu sırada, tam o sırada kozalakların başında bir alkış kopsa, bir nümayiş, bir kıyamet, bi-bir şey tam tekmil doğa tezahüratı sonra bir kabir, ne güzel! Kötü yaşayanlar güzel ölseler diye rica etsek azrail'e, kabul eder mi ecel? Bir ara yüzün sızsa araya, peşinden kalbin. Sahi senin büyük bir kalbin var, herkese üzülmeye yeter. Benim ki ikimizin bile üstesinden gelemez. İçimden çürümüş bir ağaç kadar asilim, kendine faydası yok, gölgesi herkese yeter. Kaldırım taşlarını çiğniyor insanlar, bir kaç saat sonra birbirlerini çiğneyecekler, lakin ne gam! Böyle böyle atıyorlar içlerindeki cerahati dikine yorulup, enine dinleniyorlar. Bir açıdan çok yazık, bir açıdan ne güzel. Oysa benim de dünyaya ve içindeki bir takım saçmalıklara pervasızca kafa tuttuğum zamanlar vardı, sen yetişemedin. Bir haksızlık, bir adaletsizlik, bir bile isteye kırılmış kalp görmeyeyim; yıkarım ortalığı dediğim zamanlar vardı, sen görmedin. Hep böyle içi çürümüş mücrim bir ağaç değildim, bakma şimdi gölgemi her türden mahlukata çiğnettiğime. Beni bu hale sokan hep taahhüt edilen ama hiç yerine getirilmeyen bir takım vaatler, sözler, karşılık bulamamış sevgiler ve beklentiler. Laf uzun, sabır az; ağaç da olsam ömür kısa. Gölgemin hatırına bana bir iyilik yap; beni sulama, beni budama, beni tam ortamdan gövdemden beni gövdemin tam ortasından kes at!
7 notes · View notes
bilgiwebim · 5 years
Text
Tırnak iltihabı nedir? Nasıl tedavi edilir? İşte merak ettikleriniz...
Tumblr media
Oldukça sık karşılaşılan, günlük aktivitelerin yapılmasına mani olan tırnak iltihabı hakkında merak ettikleriniz! Tırnak iltihabı nedir? Tırnak iltihabının nedenleri ve tedavisi... Tırnak iltihabının oluşumu, nedenleri ve tedavisi; İşte merak ettikleriniz...
TIRNAK İLTİHABI
Tırnak kenarlarında veya altında irin birikmesine, tırnak iltihabı denir. Sebebi, küçük kesikler veya sıyrıklar neticesi ile bakterilerin buraya yerleşmesidir. İltihaplanan tırnağın kenarında kızarıklık görüldüğü gibi ağrı da hissedilir. Tırnak irini, en çok ayak baş parmağında alana gelmektedir. Bunun yanında öteki tırnaklarda iltihaplanmanın oluşması oldukça ender rastlanan bir haldir.
TIRNAK İLTİHABI YOL AÇAN FAKTÖRLER NELERDİR?
Bağışıklık sistemindeki yetersizlik, yanlış ayakkabı seçimi, tırnaktaki gensel bozukluk, tırnakta kırılma, ayak temizliğine önem vermeme; tırnak yeme alışkanlığı, muhtelif hastalıklar ve kanda cerahat, tırnağın derin alınması Bağışıklık sistemi, vücudu dışarıdan gelebilecek olan zararlı mikroorganizmalara karşı korur. Bu mikroorganizmalar bedene eriştikten sonra şayet ki bağışıklık sistemi tarafından ortadan kaldırılmazsa, bunlar bedene dağılarak uygun olan yerlere bulaşabilir. Bu sebeple güçsüz bağışıklık sisteminde hasta olma hali normale oranla daha çok görülür. Tırnak bölgesinde iltihaplanma oluşumları normale göre daha sık gerçekleşir. Burada oluşan irinler tırnağa hasar verir ve yapısını bozarak canlılığ��nı yok eder. Bu nedenle güçlü bir bağışıklık sisteminin olmaması tırnakların sağlığını riske sokar. Genellikle tırnakların yapısal olarak bozuk olmaları halinde iltihaplanma ile karşılaşılması çok büyük bir olasılıktır. Genetik bir tutum olarak da aile fertlerinde tırnak cerahati görülebilmektedir. Uzun süreli olarak kişilerin yanlış kalıptaki ayakkabıları kullanmaları vaziyeti ile tırnaklarda bozulma ile cerahatlanmaya neden olabilir. Bu sonuç özellikle ayak yapısı pençeli olan kişilerde vuku bulur. Herhangi bir nedene bağlı olarak ortaya çıkan tırnak hasarlarının sonucunda meydana gelen enfeksiyonlarda gerekli bakımın ve tedavinin özenle yapılması gerekir. Tırnakta enfeksiyon baş göstermesine neden olan en büyük etmenlerden birisi tırnakların hijyenine yeterince itina gösterilmemesidir. Bu sebeple yeteri kadar temiz tutulmaması durumunda tırnaklarda enfeksiyon rahat bir biçimde oluşur ve değılabilir. Ayrıca kullanılan çorapların uzun vakit süresince değiştirilmeden kullanılması tırnaklarda enfeksiyon oluşması için davetiye çıkarabilir. Bu sebeple tırnağın temizliğinin yanında kullanılan giysilerinde temizliğine de dikkat edilmesi gerekir. Tırnakların derin kesilmesi de tırnaklarda enfeksiyon oluşumuna sebep olabilir. Bu nedenle tırnakları sıradan seviyede kesmek yerine derin bir biçimde tırnakların kesilmesi bu bölgeye enfeksiyon bulaşma riskini çoğaltır. Kanda iltihap bulunması ayak parmaklarında ve el parmaklarındaki tırnaklarda iltihap gelişme riskini artırır. Tırnakların yenilmesi birçok kişide çocuk yaştan itibaren alışkanlık haline getirilmiş olan bir durumdur. Tırnakların sürekli olarak yenmesi bu bölgede aşınmalara ve tırnağın zarar görmesine sebep olur. Ayrıca buralara bakteri bulaşma riskini %100 arttırır. Bu sebeple tırnak yeme durumlarında tırnaklarda iltihap oluşması durumunun gözlenmesi mümkündür. Egzama, sedef hastalığı ve mantar hastalıkları, ilerlediği zaman iltihaplanmalara neden olabilmektedir. TIRNAK İLTİHABI TEDAVİSİ Unutmayın! Doktorunuzun vereceği tedavi yöntemini uygulamak burada oluşan iltihaptan en erken ve doğru şekilde kurtulmanızı sağlayacaktır. TIRNAK İLTİHABI TEDAVİSİ Tırnak cerahatine neden olan faktörün tanımlanması uygulanacak olan rehabilitasyonun başarısında en ehemmiyetli etmendir. Uygun olmayan bir rehabilitasyon bölgedeki enfeksiyonun daha fazla makûslaşmasına ( kötüleşmesine) neden olur. Tırnağa dışarıdan gelen sert darbeler sonucunda buralarda meydana gelen hasarlar ve tırnak batması durumuna karşın olabildiğince hızlı bir şekilde bölgeye tedavi uygulanması gerekir. Soğuk uygulama ve tırnak batığının çıkarılması bölgedeki hasarın ilerlemesini önleyecektir. Bağışıklığın güçlendirilmesi, vücuda bulaşabilecek olan zararlı mikroorganizmalara karşı vücuda koruma sağlar ve tırnak gibi bölgelerde iltihapların oluşmasını engeller. Ayrıca cilt üzerinde meydana gelebilecek olan hastalıklara karşıda vücudu korur. Ciltte meydana gelebilecek olan hastalıklar için olabildiğince vücuda destek olunması tırnak iltihabı gibi birçok sorunun beraberinde ortadan kalkmasını sağlar. Hijyen eksikliğinin bulunması gibi durumlarda mümkün olduğunca kişisel bakımın arttırılması gerekir. Özellikle tırnaklara gereken bakımı sağlayarak buralarda iltihap oluşmasını engelleyebilirsiniz. Ayrıca tırnakların uzatılmadan kesilmesi, tırnak altlarında pisliklerin birikmesini önleyerek tırnaklarda iltihap oluşumunu önlemenizi sağlar. Tırnağa veya tırnak bölgesine herhangi bir cisim batması durumunda hızlı bir şekilde bu bölgenin tedavi altına alınması gerekir. Oluşan yara ve çevresi temizlenerek iltihap oluşumu önlenebilir.
Tumblr media
Read the full article
0 notes
sirrihafi · 7 years
Photo
Tumblr media
FAYDALI BİLGİLER NOT EDİNİZ Dışarıdan gelen vesveselere 11 Felak okunmalı.. ✅Nefisten gelen vesveselere 11 Nas Suresi okunmalı.. ✅Cimriliğe karşı 11 defa Mâûn Suresi okunmalı ✅Şirke karşı 11 defa Kafirûn Suresi okunmalı. ✅ 11 sayısı esma-ı ilahiyenin merdivenidir. ✅ Besmele ile 7 kez okunan Fatiha bütün hastalıklar için şifaya vesiledir. ✅ Besmele 19 kez okunursa kayıp eşya bulunur.. ✅ Besmele 786 kez okunursa her türlü müşkül halledilir En önemlisi dünya mutluluğu için namaz kılın Ahiret mutluluğu için namaz kılın ✅ Günlük 21 tane kuru üzüm hafızayı açar. Her birini besmele çekerek yemeli.. ✅ Çayı limonla içmek, çayın kan yapıcı özelliği yok etme keyfiyetini giderir.. ✅ Çörek otu baş ağrısını keser.. ✅ Kalp damar tıkanıklıklarına karşı karabaş balı yenmeli. ✅ Migrene karabaş balı kullanılmalı. Karabaş balı, beyin hastalıklarında damar açıcıdır.. ✅ Ardıç yağı, antibiyotik yerine geçer. Ardıç yağına demiri koysan eritir, ama vücuda zarar vermez. Vücuttaki cerahati, iltihabı çıkarır, temizler. Vücut dengesini temin eder.. ✅ Ağrı için ardıç yağı ve kantaron karışımı sürülür.. ✅ Saf zeytinyağı ve kantaron, iç ve dış kanamaları önler, hücreleri yeniler, sinir uçlarını tamir eder. *Kantaron yağı kanser ağrısını yok eder.. ✅ Saç için, kekik suyu ile saçlar yıkanır, dibine lavanta yağı sürülür. Kantaron yağı sürülür, saç diplerindeki cerahat boşalır, dibinden saç çıkar.. ✅ Sütle kaynatılmış sarımsak bronşiti yok eder.. ✅ Elmayı kabuğuyla yemek yüz güzelliği yapar.. ✅ Kuyruk yağı romatizma, bel ve boyun ağrılarına iyi gelir.. ✅Kemik erimesine karşı kuyruk haşlanıp aç karnına yenmeli, belden alt kısmına tırnaklara kadar sürülmeli.. ✅Kudret narı yağı, güzelleştirir, yüzde leke koymaz.. İçilir ve hastalıklı yere sürülürse sedef hastalığını ve kaşıntıları yok eder.. 💎LOKMAN HEKİM’E SORMUŞLAR “BU DÜNYADA NE ÖĞRENDİN?” 1- Namazda kalbime sahip olmayı öğrendim. 2- Misafirlikte gözüme sahip olmayı öğrendim. 3- Yemekte elime sahip olmayı öğrendim. 4- Cemiyette dilime sahip olmayı öğrendim. 5- Yaptığım iyiliği unutmayı öğrendim. 6- Bana yapılan kötülüğü unutmayı öğrendim. 7- Allah’ın kudret ve kuvvet sahibi olduğunu öğrendim. 8- Ölümün hak olduğunu öğrendim Ey kudret ve kuvvet sahibi Rabbim dünyada iyilik ver ahirette de iyilik ver bize iki cihan saadeti nasib eyle Amin
1 note · View note
huzurda · 7 years
Text
AĞIT Kaygıyla reddettim demin yorulmuş olduğumu üzülmüş kozalaklara hayal kırıklığı sıktım üç el sıktım çünkü daralmıştım sıktım çünkü olup bitemeyenleri kimselere ağlayamayacak kadar yalnızdım Bir ağıt ısmarlamak isterdim en uzak coğrafyanın dilini bilmediğim bir yaşlısına başlamadan yarım kalmış bir aşk için ağıt içinde yırtılmış gökkuşakları eski ahşap trabzanlar yöreye özgü adını ilk kez duyduğum endemik bitkiler ve nesli tükenen hayvanlar hayvanlar evet özellikle onlar onlar tıpkı ben! Yaşlı kadının o ağıtı okuduğu sırada tam o sırada kozalakların başında bir alkış kopsa bir nümayiş bir kıyamet bir bir şey tam tekmil doğa tezahüratı sonra bir kabir, ne güzel! kötü yaşayanlar güzel ölseler diye rica etsek azrail'e kabul eder mi ecel? Bir ara yüzün sızsa araya peşinden kalbin, sahi senin büyük bir kalbin var herkese üzülmeye yeter benimki ikimizin bile üstesinden gelemez içinden çürümüş bir ağaç kadar asilim kendine faydası yok gölgesi herkese yeter Kaldırım taşlarını çiğniyor insanlar bir kaç saat sonra birbirlerini çiğneyecekler lakin ne gam! böyle böyle atıyorlar içlerindeki cerahati dikine yorulup enine dinleniyorlar bir açıdan çok yazık bir açıdan ne güzel Oysa benim de dünyaya ve içindeki bir takım saçmalıklara pervasızca kafa tuttuğum zamanlar vardı sen yetişemedin bir haksızlık bir adaletsizlik bir bile isteye kırılmış kalp görmeyeyim yıkarım ortalığı dediğim zamanlar vardı sen görmedin hep böyle içi çürümüş mücrim bir ağaç değildim bakma şimdi gölgemi her türden mahlukata çiğnettiğime beni bu hale sokan hep taahhüt edilen ama hiç yerine getirilmeyen bir takım vaatler sözler karşılık bulamamış seviler ve beklentiler Laf uzun sabır az ağaç da olsam ömür kısa gölgemin hatırına bana bir iyilik yap beni sulama beni budama beni tam ortamdan gövdemden beni gövdemin tam ortasından kes At! - Ali Lidar
1 note · View note
cnozan · 7 years
Text
Film şöyle devam ediyor; Kadın sen de hiç hata yapmadın mı diye soruyor ve erkek sessiz kalıyor. Kadın anlıyor ki yol gitme vaktidir. Ağlıyor, ağlayarak omuzları çökmüş, başı hafif yan yürüyor. O ara merdivenlerden inerken adam, esaslı jön, aşkın esiri dayanamıyor ve bağırıyor: Türkan! Kadın merdivenlere oturuyor, yine ağlıyor ama bu sefer mutlulukla, stresin, gerginliğin boşalmasıyla kendini bırakıyor merdivenlere. Adam geliyor koşar adım. O hızla sarılıyorlar. Bu oturma sahnesini izleyince, gözlerim doldu. Ağlamak haline girdim. Boğazım bir el tarafındna hunharca sıkılarak, sanki son cerahati çıkarırmışçasına sıkıldı. Yaşlanıyorum herhalde dedim önce. Önce insan yaşlılığa atar topu ama içimdeki ses daha dur o zamana dedi. Sonra başka bir bahane çıkardım masaya. Dedim gergin dönemlerdeyim. Stresin bini bir para, böyle bir şey çıkınca karşıma. Bu sefer de dediler hadi oradan! Ne zaman değildin ki? Daha geçen roman yazarken streste değil miydin? Anladım ki insanın kendisinden kaçışı yok. Anladım ki yorgunluk, salt bir cümlenin bahanesi olamayacak kadar gerçek. Anladım ki ağlamak da sevdaya, onunla birlikte yaşamaya dahil. Biliyorum ki yeni bir romanın devridir ve romanlar hep bir devrimle ortaya çıkarlar. Başlayabilirim yani. Ama önce, en önce itiraf etmeliyim. Çünkü insan insana binlerce bahane sayabilir de kendisine, çünkü kendisine göre kendisi insan değil, bahanelerin muhatabı değil sadece kendisi her şeyi bilenidir. Peki o zaman başlıyorum, Uzun bir yoldan geliyorum ve işin açıkçası heybede kalanlar birkaç tohum, birkaç cümle, biraz umut, heves, tutkudur. Yaşanılası bir dünyam olsun diye attığım adımlardan çıkan tozlarda buralarda birikmiş ve heyecan ile buluşan toprak, tuzlu terimle sevdalanarak açmıştır. Gayri attığım her adım çiçekli kokular salmaktadır dünyaya. Her yüzümü yıkayışımda süzülenler heybemde birikmekte böylece dünyanın her yerinde topladıklarımla, toplanarak heybemde bir dünya yaratmaktayım. İnsan ki küçük dünya derlerdi; dünyamı ellerimle inşa etmekteyim. Aşk acıları, sevdanın yarım ve iten kolları, anlatılamama, daha doğru insanları bulma temenni, önerileri, yalnızlaştırma sendromları, yalnızlık kendisi, ve parça parça birleştirme hali ile bin bir hale ayrılma. En büyüğü, en açık hali ile hayal kırıklıklar Yani işte hayat dediğin böyle bir şeydir. İnsan yarım yamalamak sevdalarla tutunur hayata. İnsan hep yalnızlaşır, güvensizleşir, tek başına olmanın çeliğin keskin soğuğunu yüreğinde hisseder. -Bu o çocuk değil mi? -Kimdi? -O ağlayan hani filmde. -He, hatırladım! Heybesi vardı değil mi? -Evet evet. -Niye böyle. -Soğuk yemiş yüreğine. -O zaman bulutları çekelim. Dünyayı güneşleyelim. Sus ona söylemeyelim ama heybesindeki kokuya, dünyaya bir can getirelim. Candaş eyleyelim. -Allah eyvallah.
3 notes · View notes
deadlinemom · 7 years
Text
At Cerahati
At Cerahati – See on Path.
0 notes
feminenn-blog · 7 years
Text
Magazin, Sağlık ve Kadın'a dair her şey...
http://feminenn.com/kasigindaki-apse-yasamini-mahvetti/ Kasığındaki apse yaşamını mahvetti
35 yaşındaki bayan kasığında ortaya çıkan apseyi genital uçuk sanıyordu ancak rehabilitasyonu olmayan bir hastalığa yakalanmıştı.
Daily Mail’in haberine göre Esme Munro adlı bayan, hastalığın semptomlarına ilk olarak ergenlik yarıyılında tesadüftü. İlk başta erkek dostundan genital uçuk kaptığını varsaydı. 20’li yaşlarına kadar semptomlar devam edince sağlık kurumuna gitti.
Genç bayana kronik ter bezi cerahati hidradenitis suppurativa teşhisi konuldu. Hastalık kasıkta, kalçada, göğüslerde ve koltuk altlarında apselere neden oluyor. 
Esme’nin vaziyeti gitgide daha da makûslaştı. Tam bedeninde erik majörlüğünde apseler çıkmaya başladı. Sızıdan yürüyemez, ayakta duramaz ve hatta oturamaz hale geldi. Rehabilitasyon usulleri fayda etmeyince bebek bakıcılığı işini vazgeçip manili olarak kayda geçti.
Talihsiz bayan hastalığını anlattı: 
“Yaşamımın majör bir çoğunluğunu sarih yaralarla acı içinde geçirdim. İşimi kaybettim, bunalıma girdim, ilişkimlerim mahvoldu. Çok güç ancak çocuğum ve eşimle yaşama umutla bakıyorum.” pembenar.com özel haberidirpmb
#HürriyetEGazete, #HürriyetGazetesiManşetHaberleri, #HürriyetSonDakikaHaberleri, #OdullubulmacaHurriyetComTr, #WwwHurü Magazin, Sağlık ve Kadın'a dair her şey...
0 notes
glovenotes-blog · 7 years
Text
başlamadan yarım kalmış bir aşk için ağıt kaygıyla reddettim demin yorulmuş olduğumu üzülmüş kozalaklara hayal kırıklığı sıktım üç el sıktım çünkü daralmıştım sıktım çünkü olup bitemeyenleri kimselere ağlayamayacak kadar yalnızdım bir kabir istiyorum, ne güzel! kötü yaşayanlar güzel ölseler diye rica etsek azrail'e kabul eder mi ecel? içinden çürümüş bir ağaç kadar asilim kendime faydam yok gölgem herkese yeter kaldırım taşlarını çiğniyor insanlar bir süre sonra birbirlerini çiğneyecekler lakin ne gam! böyle böyle atıyorlar içlerindeki cerahati dikine yorulup enine dinleniyorlar bir a��ıdan çok yazık bir açıdan ne güzel oysa benim de dünyaya ve içindeki saçmalıklara pervasızca kafa tuttuğum zamanlar vardı sen yetişemedin bir haksızlık bir adaletsizlik bir bile isteye kırılmış kalp görmeyeyim yıkarım ortalığı dediğim zamanlar vardı sen görmedin hep böyle içi çürümüş mücrim bir ağaç değildim bakma şimdi gölgemi her türden mahlukata çiğnettiğime beni bu hale sokan hep taahhüt edilen ama hiç yerine getirilmeyen vaatler sözler karşılık bulamamış seviler ve beklentiler
0 notes
seslimeram · 11 months
Text
Yalanlar Hayatı Ezip Geçerken...
Tumblr media
Bir tevatür değil, hakikat kılınmış olagelen yalanlarla birlikte hayatın biricikliği ayaklar altına alınıyor. Hepsi hepsi belirli, sınırları bariz bir ömrün var edilebildiği bir gıdım saha, yer, toprak parçasında olmakta olanın cerahati bu hayat kurgusunu tümden, aralıksız bir halde yıkımla dönüştürülmesini imliyor. Bir tevatür değil doğrudan akla / fikre / bedene yönelik politik bir cerahat istemi ve imaliyle yaşama eylemi eksik kılınıyor. Duraksamak nedir bilmeden biçimlendirilmiş olagelen hamleler bütünüyle yaraları hep yepyeni olan yaraları var ediyor. Binbir badirenin ortasında yaşama tutunmaya çalışanların gözlerinin önünde küfelere yepyeni yükler ekleniyor. Tükenmek nedir bilmeyen bir sınama halinin içinde modern zamanların, yenilikçi nam despotik devletleri hayatı hiç kılmaya ant içiyor. Her gün her anlamda bir hayat memat meseline dönüştürülüyor. Bir yazgı bariz bir karar ya da ihtimalmiş gibi bu coğrafyanın her gününde belirgin bir karanlıkla baş başa terk-i diyar ediliyor insanlık. Dünyanın gümbürtüsü içinde geçen yazımızda belirttiğimiz gibi bir karanlık tahakküm evreninde hayat o kapkara halin esiri kılınıyor. Cürümlerle birlikte, bütünleşik yönetimler sayesinde hayatın mahvı eksiksiz kılınıyor.
Bir biçimde yalanların hakikat kılınmasının yolu her gün o mahvı süreğen kılıyor. Burası gibi boyunduruk altına alınmış, her günün ama az ama çok zorluklarla / engellemeler ve bitimsiz bir çıkış / yaptırım haline rehin edildiği yerlerde olagelen tehditlerin gerçekliği, bir biçimde o mahvetme halini de sürekli günceller. İletişim işleri başkanlığı nam yapının bildirdiği / yönergeler doğrultusunda sunulagelen cerahatli akıllar / ön alma hallerinin hep kıyısında yaşamın derdest edilmesi söz konusu edilendir. Yaralayıcı, eksilen, cerahatin tam da ortasında kendi kendine terk olunan insanlık mefhumunun nasıl bilinçle / daimi bir tahakküm nesnelliği ile var edildiği artık afişe olandır. Yalanlar doğru diye bildirilirken ol yalanların hakikat kılınması çabası eksiksiz konulurken, yeniden ve yeniden türetilen kin, nefret ve ayrımcılıkla dışarıya akıl verilirken içteki yaralar çoğaltılır. Tümüyle dünyanın en doğrucu ülkesi savı var edilirken eylenen her hamle, ortaya serilen her çabala bir şekil, bir düzlemde olan bitenin mahva sevkinin de nasıl işlevselleştirildiğini göstere gelir. Hiç ama hiçbir insani mefhumun peşinden koşulmayan, her şeyin aralıksız bir girdap halinde, gümbürtü içerisinde zehir zemberek hallerle boğuntuya konulduğu bir zeminde onca nutuk, o kadar laf, bir dolu fikriyatın boşa heder edilmesi, karşılığının dipsiz bir karanlık kılınmasıdır mesele. Yeni yüzyılında bildik ezberleriyle yol arayan bir menzildeki cürüm bütünleşik hallerin yekununda çıkagelen tablodur mesele.
Sınırın dışında Ukrayna’ya doğrudan saldıran Rusya’nın var ettiği savaşın yirmici ayının geride kaldığı şu günlerde o yıkıcılık hallerine arka kapıdan el açan, bir yana gülücükleri, diğer yana bombaları, insansız hava araçlarını, istihbarat çalışmalarını var eden bir yerden ülkeden meselimiz ortaya çıkabilir. İkili oynamaların paralelinde, kentlerin talan edilmesi sınırlarının hiç edilmesi ve aralıksız zulme bir yandan var ettikleriyle arka çıkan -Türkiye- meselin özünü bildirir. Yalanın, riya ile birlikte işlevselleştirildiği, ticari anlaşmaların ardı kovalanırken, cerahatin bir biçimde yeniden biçimlendirildiği bir kırıma taraf olmasının ne kadar hazin bir sureti / eylemi var ettiği televizyonlarda arada sırada görülen kıyım hali ve bitimsiz bombardımanlardan belirgindir. Bu suçun bir başkasını, Azerbaycan sınırları içerisinde kalakalan geçersiz konulduğu zikredilen Artsakh’ın 2020 yılından bu yana süren istimlak / yok edilmesi sürecinde de görürüz. Yalanların Azerbaycan ile birlikte var edildiği, önce onlar başlattı, otuz bir yıllık intikam, rövanşımız çok ağır olacak diyerekten kurumsallaştırılan bir kin ile önce yıllar sonra bir savaş var edilir. 6000 Ermeni, 4000’in biraz daha üstünde Azeri’nin can verdiği bir kırım hali var edilirken, yerli ve milli medya insansız hava araçlarının isabetinden, baş amirin damadı olagelen bir temsili değil sahiden insanlık suçlusu bir zatın firmasının güzellemelerine yer verilir. Bunların bunca yalanların kıyısında, dokuz ayı aşkın insani ihtiyaçların yok sayılması / esirgenmesi neticesinde daha geçen ay yüz yirmi bine yakın insanın bir günde topraklarından / yurtlarından edilmesinin utancı hangi yana düşecektir ki sahiden? Riya ile yalanların birlikteliğinde cürümler ardılı sıra güncellenirken kim / neyin / ne şekilde hesabını verecektir ki sahiden?
Burnumuzun ucunda devam eden İsrail – Hamas / Filistin meselesinin var ettiği bir başka boyutunu meramımıza Evrensel Gazetesinden iliştirelim: “İsrail'de Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin kurtarılması için Savunma Bakanlığı önünde gösteri düzenlendi.
Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, Tel Aviv’deki Savunma Bakanlığı önünde yaklaşık 200 İsrailli toplandı. Netanyahu hükümetini protesto eden grup, esir alınan İsraillilerin serbest bırakılmasını isteyerek ateşkes talep etti. Eylemde Netanyahu’nun istifası talebi de dile getirildi.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısında 300’ü asker yaklaşık 1500 İsraillinin öldürüldüğü açıklanırken, Gazze’ye götürülen 200 kadar da rehine olduğu duyurulmuştu. Bunların bir kısmı askeri bir kısmı sivil rehineler.
İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, son açıklamasında rehin alınanların sayısının 212 olduğunu bildirdi. Hamas ise dün ABD ve İsrail çifte vatandaşı olan anne-kız iki rehineyi serbest bıraktı.
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebu Ubeyde iki rehineyi daha serbest bırakma niyetlerini arabulucu Katar’a bildirdiklerini ama İsrail’in bu kişileri almayı reddettiğini iddia etti.
Ebu Ubeyde, “Katarlı kardeşlerimize, Nourit Yitshaq ve Yokhefed Lifshitz’i de insani gerekçelerle ve karşılığında hiçbir şey beklemeksizin serbest bırakacağımızın bilgisini verdik. Fakat İsrail işgal hükümeti onları almayı reddetti” ifadelerini kullandı. İsrail ise iddiayı kabul etmiyor.”
Bir tevatür değil doğrudan yalanların hakikat kılındığı zeminde, bir tufan kopmaya, cerahat eliyle hayatlar yağmalanmaya devam olunuyor. Netanyahu’nun kumaşının, ol Hamas’ın silahlı kanadından pek de farklı olmadığının açığa düştüğü bir zeminde cürüm üstüne cürüm, ölüm üstüne ölümler var ediliyor. Sadece 22 Ekim-23 Ekim arasında bütün bir gece boyunca üç yüz kadar hedefe bombaların yağdırıldığı, dört yüze yakın insanın canının hiç edildiği bir kırım var edilir. Tek bir günde birkaç yüz insanın hayatlarının aleni bir biçimde çalınmasının dert olunmadığı bir zeminde kurulan her yalandan mülhem cümleyle bir başka cehennem imgesi yenilenir. Bir tevatür değil doğrudan akla / fikre / bedene yönelik politik bir cerahat istemi ve imaliyle yaşama eylemi eksik kılınır. Ortadoğu’nun en kestirmeden hakikatin alaşağı edildiği bir cerahat sarmalına rehin edildiği yere dönüştürülmesinin utancı aralıksız üçüncü haftasına ilerlemektedir. Böylesi bir ince hesap kitapla, Gazze’de tüm alanda sıkışa kalan insanların hayatlarının hiç, hemen burunlarının ucundaki Kfar Azza’dan, Siderot’a, Aşkelon’dan Ashdot ve Tel-Aviv’e pek çok başka yerdeki öteki sanılanların da yok addedildiği bir girdap, insan elli bir yıkım / cendere sahası var edilir iyi de hayat nerede var edilebilecektir ki!
Bianet’ten aktaralım: “İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları bugün itibariyla 17. gününde sürerken, Batı ana akım medyasının da İsrail yanlısı yayınları devam ediyor.
İngiltere merkezli Sky News'in haber programına katılan Filistinli gazeteci ve insan hakları savunucusu Yara Eid, kanalın kullandığı manipülatif ve yanıltıcı dile tepki gösterdi.
Yara Eid 'ahlaki sorumluluğu' hatırlattı
Sunucu Gazze'deki durumu anlatırken İsrailli kayıplardan "öldürüldü" (İngilizce "killed") diye bahsederken Filistinli kayıplar için ise "öldü" ("died") kelimesini kullanınca gazeteci Eid, yorum yapmaya başlamadan önce şunları dile getirdi:
"Neler olup bittiği hakkında konuşmaya devam etmeden önce şunu söylemek istiyorum, neler olduğunu ilk anlattığınızda 'İsrail'de bin 400'den fazla kişi öldürüldü, Filistin'de ise 4 binden fazla kişi öldü' dediniz. Bence bu dili kullanmak çok önemli çünkü bir gazeteci olarak olan biteni haberleştirmek gibi ahlaki bir sorumluluğunuz var."
Filistinliler öylece ölmüyor
Sky News dışında BBC gibi Batı ana akım medyasının kullandığı manipülatif dile dikkat çeken Eid, "Filistinliler öylece ölmüyor, öldürülüyorlar. Aslında son 75 yıldır etnik temizliğe, soykırıma maruz kalıyorlar" ifadelerini kullandı.
Londra'da yaşayan Eid, sunucunun yaşananları "İsrail-Hamas savaşı" şeklinde tanımladığını ancak bunun böyle olmadığına dikkat çekerek şunları kaydetti:
"Bunu bu şekilde çerçevelemek çok yanıltıcı çünkü bu sanki iki eşit güç algısı veriyor ancak İsrail işgalci bir güç. İsrail'in aynı zamanda Gazze'de yaşayan tüm sivillerin ve çocukların canını koruma sorumluluğu var. Fakat görüyoruz ki öldürülenlerin bin 700'ü çocuk! Yani bu savaş aslında Hamas'a karşı değil" dedi.
"Olduğu gibi haberleştirin"
"Hatta İsrailli sözcülerin çoğu, bunun açıkça Gazze'deki sivillere karşı bir savaş olduğunu söyledi" diyen Eid sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz Hamas'sız bir dünya hayal etsek; Batı Şeria'yı düşünürsek, Filistinliler öldürülüyor, toprak hırsızlığı var, etnik temizlik var, hapsetme var. 170'i çocuk 5 bin 200'den fazla Filistinli, şu an İsrail hapishanelerinde bulunuyor. Bu sadece 7 Ekim'de olanları sulandırmak değil, bu 75 yıllık bir işgal, Filistinlilerin etnik temizliği ve soykırım. Ve bir gazeteci olarak neler olup bittiğini haberleştirmeniz ve olduğu gibi söylemeniz gerekiyor."
Manipülasyonda ısrar
Eid'in tepkisi ve konuşmasını gözardı eden sunucu manipülatif söylemine devam ederek bu kez de Eid'e "Hamas İsrail'e saldırı başlattığında bir Filistinli olarak bundan sonra ne olmasını bekliyordunuz?" diye sordu.
Sunucunun yanıltıcı dilini tekrar etmesine şaşıran Eid, sözlerini "tekrarladığı için özür" şunları söyledi: "Bu yanıltıcı çünkü 7 Ekim'deki saldırıyla ilgili olup bitenleri sulandıramazsınız. Hadi 2014 hakkında konuşalım, hadi 2021 hakkında konuşalım. Tüm saldırılar hakkında konuşalım. Gazze hakkında konuşalım."
Bir tevatür değil, hakikat kılınmış olagelen yalanlarla birlikte hayatın biricikliği ayaklar altına alınıyor. İsrail devletinin aradığı fırsatı var eden El Kassam Tugayları / Hamas vs. isimlendirmelerin ardından çıkagelen yegane şey yalanlarla birlikte bir yıkımın sahiciliği olur. Baş efendinin gün aşırı, propaganda faaliyeti olarak Hamas güzellediği bir zeminde cürmün, yıkımlara, nihai anlamda daracık bir menzilde sıkış tepiş hayata tutunan Filistin’in Müslüman, Arap, Ezidi kimliklerinden mülhem yapısının köküne kibrit suyunu dökmek için var edildiği de bir kenarda işlenmeye devam olunandır. Bir tevatür hali değil artık kesintisiz bir güç savaşları içerisinde sıradan hayatların izlerinin ezildiği, yaşamsal ol haklarının talan edildiği bir zamanı arşınlıyoruz. Dün Ukrayna, dün Tigray, dün Artsakh, dün Yemen, dün Rojava ve dün pek çok başka yerde, zeminde var edilmiş olanın her nasıl yeniden imal olunabildiğini İsrail’de, Filistin’de ve onun bir parçası Gazze Şeridi sınırlarında görüyoruz. Bildiğimiz tüm anlamlarıyla barışma mefhumuna sahip, sahi ama sahiden de sahip çıkamayacaksak birlikte, bütün o zorbaların, zorbalıklarında hiç edilmek istenen hayatlarımızla kurbanlık sıramızı bekleyeceğiz. Düşünür müydünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Photo Courtesy::: Amir COHEN – Reuters via The Jerusalem Post
3 notes · View notes
voreva · 7 years
Photo
Tumblr media
jumat sore bersama NUGELO skill.. (at Cerahati New Media Works)
0 notes
fatihreyhan · 7 years
Text
✅Dışarıdan gelen vesveselere 11 Felak okunmalı.. ✅Nefisten gelen vesveselere 11 Nas Suresi okunmalı.. ✅Cimriliğe karşı 11 defa Mâûn Suresi okunmalı ✅Şirke karşı 11 defa Kafirûn Suresi okunmalı. ✅ 11 sayısı esma-ı ilahiyenin merdivenidir. ✅ Besmele ile 7 kez okunan Fatiha bütün hastalıklar için şifaya vesiledir. ✅ Besmele 19 kez okunursa kayıp eşya bulunur.. ✅ Besmele 786 kez okunursa her türlü müşkül halledilir.. ✅ Günlük 21 tane kuru üzüm hafızayı açar. Her birini besmele çekerek yemeli.. ✅ Çayı limonla içmek, çayın kan yapıcı özelliği yok etme keyfiyetini giderir.. ✅ Çörek otu baş ağrısını keser.. ✅ Kalp damar tıkanıklıklarına karşı karabaş balı yenmeli. ✅ Migrene karabaş balı kullanılmalı. Karabaş balı, beyin hastalıklarında damar açıcıdır.. ✅ Ardıç yağı, antibiyotik yerine geçer. Ardıç yağına demiri koysan eritir, ama vücuda zarar vermez. Vücuttaki cerahati, iltihabı çıkarır, temizler. Vücut dengesini temin eder.. ✅ Ağrı için ardıç yağı ve kantaron karışımı sürülür.. ✅ Saf zeytinyağı ve kantaron, iç ve dış kanamaları önler, hücreleri yeniler, sinir uçlarını tamir eder. *Kantaron yağı kanser ağrısını yok eder.. ✅ Saç için, kekik suyu ile saçlar yıkanır, dibine lavanta yağı sürülür. Kantaron yağı sürülür, saç diplerindeki cerahat boşalır, dibinden saç çıkar.. ✅ Sütle kaynatılmış sarımsak bronşiti yok eder.. ✅ Elmayı kabuğuyla yemek yüz güzelliği yapar.. ✅ Kuyruk yağı romatizma, bel ve boyun ağrılarına iyi gelir.. ✅Kemik erimesine karşı kuyruk haşlanıp aç karnına yenmeli, belden alt kısmına tırnaklara kadar sürülmeli.. ✅Kudret narı yağı, güzelleştirir, yüzde leke koymaz.. İçilir ve hastalıklı yere sürülürse sedef hastalığını ve kaşıntıları yok eder.. 💎LOKMAN HEKİM’E SORMUŞLAR “BU DÜNYADA NE ÖĞRENDİN?” 1- Namazda kalbime sahip olmayı öğrendim. 2- Misafirlikte gözüme sahip olmayı öğrendim. 3- Yemekte elime sahip olmayı öğrendim. 4- Cemiyette dilime sahip olmayı öğrendim. 5- Yaptığım iyiliği unutmayı öğrendim. 6- Bana yapılan kötülüğü unutmayı öğrendim. 7- Allah’ın kudret ve kuvvet sahibi olduğunu öğrendim. 8- Ölümün hak olduğunu öğrendim FaydaLı bir biLqiyi MüsLüman bir kardeşinLe PayLaşmak #SÜNNETTİR ;)
0 notes
edykhemod-blog · 18 years
Text
Cerahati Works
beberapa dokumentasi pekerjaan cerahati di taun2 dulu... what a good ol' days. some are fun, some are weird, overall, what a coaster ride...
0 notes
seslimeram · 4 days
Text
İşaretleme
Tumblr media
Bir işarete bakıyor her şey. Her durumda düzenin, bu çetrefilli olmayacak kadar alenen o var edilmiş karanlığı ele almış olagelen düzenin var ettiği her açmazdan çıkışı bu işaretin ta kendisi belirliyor. Baş efendi ve tüm bileşenleri hep birlikte yıkımın, kokuşmanın aleni var edildiği bir zeminden cerahati önceleyip bir yarın pratiğini var etmeye çalışıyor. Artık her işaretleme bir cürmü bildiriyor. Her cürüm iktidarın ayakta kalmak için var ettiği tüm eylemlerinin geleceğini. Doğrudan hemen her eylem sıradanın hayatına kastı önceler. Hiç genel geçer değil doğrudan yalın bir dönüşümü o mutlak gücü muhafaza etme gayretinin yekununda işaretleme halleri bir ülkeyi değil bir çukuru bildiriyor. Bir tahakküm veçhesi üstünden bir o yana bir bu yana sallanmaya devam ediyor bu çukur. Bugün belirgin bir hal dahilinde halkın yaşamsal idesinin üstünün çizilip durulduğu bir zemin var ediliyor. Şükret, sebat et, sabret üçlüsünü her durumda kullanışlı addeden bir akılla yaşamın derdest olunmasına devam olunuyor. Tümüyle pejmürdelik bir hal istikamet addediliyor. Biyopolitik bir tahakküm normatif, müşterek insanlık haklarının yıkımının olağan vakayı adiyelik bir mesel kılınmasına devam olunuyor. Cerahatin, cürmün, can yakmaların yeri, menzili o işaretlemelerle birlikte gerçek kılınıyor, ne eksik ne fazla. Bir işaretleme bahsini zincirleme bir yok etme sarmalını yeni ülke nam zindanı şekillendirir muktedir.
Yirmi üçüncü yılındaki bir siyasi çatının var ettiği eşiğin / oluşturduğu yeni ülkenin halini keskin bir yıkıcılık ile var etmesidir mesele. Düzen sahibi olagelen temsilleri, medyasıyla, sokağıyla kuşatan, elini güçlendiren, sırtını pekleştiren, yağmadan payını alanların birlikte hamisi olagelen bir yapının suna geldiği her şey o cürmü bildirir. Bildirmekten ötede aleni bir halde alaya alınan sıradanın hayattaki haklarının toptan çürütülmesi bir işarete bakıyor artık. Topyekun dönüşümü enflasyon yenildi bitti gitti diye vazederken muktedir gündelik gıda enflasyonunda dünyanın sayılı ülkelerinden birisi olduğumuz gerçekliği ötelenmek bir biçimde unutturulmak istenir. Bir ay boyunca emeğin karşılığı olaraktan ele geçen tüm paranın asgari bir yaşamın gereksinimi olagelen karın tokluğuna dahi yetmediği bir zemin gerçekliği böyle örtbas olunabilir mi? Yoksullaştırmanın günbegün var edilebildiği bir yer bir zeminde varsılların vergi borçlarının aralıksız silindiği, ihale kovalayan beşli çete gibi kümelere imtiyazların arttırılarak var edildiği yerde günbegün sıradanın hayatına yepyeni kuşatmalar, vergi dayatmaları var edilir. Ol yüzde birin, siyaset sahnesini var eden kemik kılınan parti sempatizanı pardon yağmadan kısa süreli pay kapanlarının birlikteliğinde hepi topu yüzde beşi geçmeyen bir cenah için bütün memleketin çanına ot tıkanır. İcraat ile çıkagelen tahakküm, sonuna kadar bir cendereye rehinelik gerçekten gerçek kılnırken o seçilmiş / doymaz, doyurulamaz kitlenin heybesi her gün biraz daha doldurulur.
Sendikalaştıkları için işten çıkarılan Polonez Gıda işçilerinin fabrika önündeki direnişlerine polis saldırdı. Direnişin 57. gününde polis şiddeti altında bir işçinin iki kaburgası kırıldı ve ameliyata alındı, diğerinin kolu ve bacağı kırıldı. 7 işçi daha hastaneye kaldırıldı.
Polonez Gıda işçilerinin fabrika önündeki direnişlerinin 57. gününde polis işçilere saldırdı. İhtilaf sürerken işverenin, sendikalaştıkları için işten çıkardığı işçiler yerine kaçak işçi çalıştırma girişimine engel olmak isteyen direnişçiler polisin gaz ve coplu saldırısına uğradı. Saldırıda işçilerden yaralanan ve baygınlık geçirenler oldu.
Yaralılar ve ameliyata alınanlar
Sendika.org'un haberine göre, direnen işçilerden birinin iki kaburgası kırıldı ve acil ameliyata alındı. Bir başka işçinin kolu ve bacağı kırıldı. 7 işçi daha hastaneye kaldırıldı. Polis, işçilere kalkanlarla saldırıya geçerken, görüntü alınmasını engellemek için de zora başvurdu.
Saldırıya bizzat katılan emniyet müdürü
Çatalca İlçe Emniyet Müdürü Ali Osman Turhan’ın polis güçlerine önce “saldırın” emrini verdiği daha sonra da işçi olduklarını sandığı, üzerlerinde kırmızı yelek olan sivil kişilere saldırarak itip kaktığı, çevresindeki üniformalıların "o polis" uyarısı üzerine saldırdığı kişiyi bırakıp geri döndüğü görüntülendi.
Tek Gıda-İş örgütlenme uzmanı Yunus Durdu, fabrikaya kaçak olarak sokulmak istenen işçilerin sağlık ve hijyen belgelerinin bulunmadığını, bunun yalnızca çalışma hukukunun değil halk sağlığının da ihlali olduğunu söyledi.
Ne Olmuştu?
İstanbul Çatalca’daki Polonez gıda fabrikasında Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenen toplam 146 işçiden 13’ü 19 Temmuz’da işten çıkarılmış, ardından diğer 133 işçi de ertesi sabah işe geldiklerinde "kod 46" gerekçe gösterilerek işten çıkarıldıklarını öğrenmişti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise raporunda işçilerin sendikal baskı nedeniyle iş akdinin sonlandırıldığı ve toplu işten çıkarmanın Türkiye İş Kurumu'na bildirilmeden gerçekleştirildiği belirterek Polonez’e toplamı 2 milyon TL’yi aşan para ceza kesmiş daha sonra bakanlıkça işten çıkarılma gerekçesi "kod 4" olarak değiştirilmişti.
SGK Kod 4
SGK Çıkış Kodu 4 ile “Belirsiz süreli -yani herhangi bir süre ile sınırlanmamış- iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshi“ tanımlanmıştır. Belirsiz süreli iş sözleşmesi işveren tarafından feshediliyor ve haklı bir neden bildirilmiyorsa bu kod seçilecektir. Bu SGK işten çıkış kodunda işçi ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanmaktadır.
Pazartesi günü de “Polonez fabrikasının önünde gerçekleştirilen grevin 59'uncu gününde polis, işçilerin karşısına kalkanlarla dikildi. Bunun üzerine işçiler de polislerin karşısında oturma eylemi yaptı.
İşçilerden biri polislere, "Biz sizleri bunun için mi büyüttük? Siz bize bu muameleyi yapabilmeniz için mi Türkiye vatandaşı olduk, Türkiye Cumhuriyeti'nde oy kullandık? Nerede bizim devletimiz?" diyerek tepki gösterdi.
Bir süre sonra polisler, kalkanlarla işçileri araya alarak müdahale etti.
Müdahale sonrası Tek-Gıda-İş İl Sekreteri Furkan Seyhan'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişinin ters kelepçeyle gözaltına alındığı kaydedildi.
Sendikadan Çağrı
Polis müdahalesi sonrası Tek-Gıda-İş'ten yapılan açıklamada, "Polonez’e sendika girene kadar mücadelemiz sürecektir. Tüm demokratik kitle örgütlerini, emek dostlarını Polonez işçilerle dayanışmaya ve destek olmaya davet ediyoruz" denildi.
Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
"İstanbul Çatalca’da bulunan fabrika önünde kadını erkeği, yaşlısı genci hep birlikte gece gündüz demeden 59 gündür işe geri dönme mücadelesi veren Polonez işçilerine, bu sabah saatlerinde emniyet güçleri bir kez daha müdahalede bulundu. 600 civarında polisin kuşatması altında 80 arkadaşımız gözaltına alınarak Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. İşçilerin demokratik ve anayasal haklarını hiçe sayan, sermaye adına hareket ederek tehdit eden ve bugün de şiddete başvuran emniyet mensuplarını kınıyoruz. Hiçbir baskı ve tehdit bize geriadım attıramayacaktır. Polonez’e sendika girene kadar mücadelemiz sürecektir. Tüm demokratik kitle örgütlerini, emek dostlarını Polonez işçileriyle dayanışmaya ve destek olmaya davet ediyoruz. Yaşasın Polonez işçilerinin örgütlü mücadelesi! Yaşasın işçilerinin birliği!”
Bir işarete bakıyor her şey. Muktedirin, gün aşırı mesaj aldığını zikrettiği halka bizatihi o ekonominin başındaki temsilin her şeyin farkındayız diye bildirdiği bir zeminde cürmün ardıl sıra yinelemesi söz konusu ediliyor. Gözaltı, darp, işkence etmenin türlü çeşit yolu. Bitimsiz bir hınç, siyasetin başında olanların gözettikleri varsılların haklarını koruyacağız diye çıkılan güzergahta eksiksiz bir sıradan insana saldırı furyası devam olunuyor. Ne hak var, ne de hukuk. Bütün el birliğiyle, hakkın tahrif edilmesi, sonuna kadar zehir edilmesi ile var edilen bir şiddet sarmalını göstere geliyor. Bir yandan haklı tepkimeler, farkındayız o yoksulluğun, geçti bakınız geçip gidiyor enflasyon sayıklamaları öte yandan işinden icat edilmiş hak gasbı kanunlarıyla kapı önüne konulanlar, eksik kılınanlar, hayatı hep yarım yamalak yaşamaya mahkum edilenler. Polonez İşçileri sadece aysbergin görünür bir yüzeyidir. Bildiğiniz bir sarmal, bir işaret ya da yönlendirme ile koca bir girdap halini alan memleket sathının gerçekliğinden, kapkaranlık hallerine bir örnektir. Yaşamın ucuza, emeğin bedavaya yakın, asgari yaşam hakkının tarumar olunduğu bir zeminde her işaretleme bir yıkıma çıkartılandır. Bugün bu raddede kesin olan budur. Tüm o yalnız değildir, direne direne kazanacağız, ya hep beraber ya hiçbirimiz mefhumlarının tam da sorgulanması elzem arafında bir aynadır o direniş hali...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Direnişteyiz.org Sitesinden...
Meramda Paylaşılan Haberler
Polonez İşçilerine Polis Saldırdı: İki İşçi Hastanede Ameliyata Alındı - Bianet https://bianet.org/haber/polonez-iscilerine-polis-saldirdi-iki-isci-hastanede-ameliyata-alindi-299682
Gözaltına Alınan Polonez İşçileri Serbest Bırakıldı - BirGün https://www.birgun.net/haber/gozaltina-alinan-polonez-iscileri-serbest-birakildi-559457
1 note · View note
seslimeram · 15 days
Text
Yaranın Miadı...
Tumblr media
Yaranın kendisinin önemsenmediği bir zeminde, her gün başka bir kalıcı kırılma var edilir, bambaşka eşikler atlanır. Cürümler peyda olurken, sözün üstü çizilir. Sesini yitirmiş olana varabilmek adına yinelenen her şeyle o yaralar, sahiplenmiş olagelen tüm yaşanmışlıkları tekrar tekrar kanatmak söz konusu edilir. Yenilendiği bildirilen ülkenin ezberlerle yolunu kesiştirmek kesintisizdir çünkü. Haktan, hukuktan bahsederken kitabın ortasından belirgin bir yıkımı çağırmak söz konusu edilebilendir. Duraksamadan hürriyetten dem vurulurken, ifade özgürlüğünün gasbı aralıksız yinelenen bir mefhumdur. Anayasanın artık yamalarını tutamayacak kadar lime lime olduğu bir zeminde yeniden yazım sürecinin duyurusuna da sirayet eden bir biz dedik oldu / biz yaptık hükümlerinin altında imzalar döşenirken açıkta esas mesel, esas yara, esas keder konuşulmaya değer bulunmayandır. Kimdir ki zaten tüm o yaraların sahibi, muktedirin, avenesi olagelen yenilenmiş Türk kimliğinin gözünde sahi, sahiden kimdir ki sıradan insan onların gözünde.
Normların yıkıldığı, normatif mefhumunun çürütülmesinde bir zaman çizelgesi vardır. Bu sahnenin geleneksel kılınmış olagelen ötekisi / öteki addedilenin ta kendisine reva görüp, var ettiği, dayattığı her şey o yaraları yeniden yeniden imal eder. 1915 bir kırılmanın, bir tahakküm çetelesinin en keskin / sivri ögesi olarak varlığını korur. Medz Yeghern’in tam da paralelindeki Sayfo, 1915’in karanlığından güç bularak yinelenen 1919 Pontos, 1922’de nihai olarak Anadolu’nun çorak bir sahnenin esiri kılınmasındaki Rum kırımları, hepsi bir hepsi birden güncellenen bir tehdit / yıldırı ve ötekisinin yok edilmesinin evreleri bu bahsi örneklemeye yetecektir. Bütün bu yıkıcılık eksenli, tam da yıllar sonrası çıkagelen kimi matbuatta da göründüğü gibi kök kazımanın tezahürlerinde bir ülkenin yol ya da yönünün karanlıktan ötesine geçmediği aşikardır. Bunca zamanın suna geldiği her şey Türkiye sathının, kurulduğu günden bu yana cumhuriyet imgesinin de yaşamda tutunma yolunu tercih eden “gayrimüslimleri” yok saymaya, yeniden yok etmenin ucuna ve kıyısına taşımaya yılmadan devam ettiğini gösterir. Kimi yıkımlar vardır ki ne anlatma ihtimali vardır, ne de yaşamda o yıkıcılık güncesi sonrasındaki karanlığın tam olarak her neye benzediğini gösterebilecek bir ayna kelam. Asla unutulmayan, asla hatırlatılamayan, buna mecbur kılınan bir kırılmanın ta kendisi 6-7 Eylül 1955’te var edilir. O yaranın tam da devamlılığı, geçmişten bulunan yok etme cüretinin, bir kere daha deneyelim bahsinin her neye tekabül ettiği açıktan görünür kılınmıştır.
Cerahati, öteki addedileni önce küçük tefek tahribatlar, sonrasında Türklüğün yegane ve tek kimlik olduğuna dair propaganda, artık o geçmiş olan Osmanlı hükümlerinin imkansız kılındığının zikredildiği “modern” milliyetçilik anlayışları ve daha keskini de bugünlerde o yerli ve milli iktidarın da kullanışlı addettiği “propaganda” ile İstanbul ve çevresinde nüfusun en az yüzde onunun dahli olan bir pogrom var edilir. İstanbul’un Tatavla’sı, Makrohori’si, Pera ve Samatya’sından sessiz ve derinden İzmir’e, Diyarbakır’a, Mardin’e kadar uzanan bir çeperde azdan az kalanın bir kere daha köşeye kıstırılması var edilir. Hınç olmadık bir haber ekseninden türetilmiş, devlet kontrollü bir göz dağının her nasıl cinai bir meseleye, toplu cinnetin ta kendisine, tacize, tecavüze, yurttaşlık haklarının talanından, mal yağmasına birbirinin içine geçmiş olagelen bir kötülük sarmalına dönüştürülür. 1955’in 6-7 Eylül’ü bir kere daha ama son kez değil Rum, Ermeni, Yahudiler için bir sınamaya dönüştürülür. Kent çeperleri en çok da İstanbul’a dışarıdan akın ettirilenlerle, kolluğun müsamaha göstermesi neticesinde ortaya çıkan figüratif tam anlamıyla insan eliyle kotarılmış bir kristal gecenin tahayyülüdür. Birkaç zaman öncesinde Nazi Almanyasında uygun görülen kontrollü şiddetin ta kendisi memleket dahilinde var edilir. Bugün o ihtimalin kıyısında yaşamın halen rehin kılındığını bildiğimiz bir güncelliğin içerisindeyiz, altmış dokuz yıl sonrasında hala.
Yazar Foti Benlisoy, Bianet’ten Tuğçe Yılmaz’a 6-7 Eylül 1955’ün yıldönümünde bir mülakat verir. Bir kısmını buradan da aktaralım: “Göçmenlere karşı yaygınlaşan pogrom ve kolektif linç girişimleri ise Türkiye’de göçmen nüfusun sistematik baskı altındaki bir ucuz emek havuzu olarak değerlendirildiği bir başka sermaye birikim rejimi ve onunla bağlantılı “ırksal rejimin” devamı. Mesele sadece göçmen karşıtı saldırılarla, yani açık ırkçılık örnekleriyle de sınırlı değil. Bugün göçmenler, tıpkı mesela 1930’lu yıllardaki Rum ya da Ermeni toplumları gibi sistematik ve kurumsal bir denetim ve takibatın nesnesiler.
Nerede ve hangi koşullarda yaşayacakları, hangi işlerde istihdam edilebilecekleri, seyahat edip edemeyecekleri, hangi kamusal hizmetlerden nasıl yararlanacakları sürekli olarak onları “göçmen” olarak yeniden üreten idari ve hukuki pratiklerin konusu. Irkçılık sadece linç ve açık saldırı girişimleriyle değil, esas olarak bu gündelik ve “normal” idari ve hukuki pratiklerle yeniden üretilip doğallaştırılıyor. Dolayısıyla verdiğiniz örneklerle 6-7 Eylül, iki farklı tarihsel konjonktür ve “ırksal rejimle” bağlantılı olarak ele alınıp mukayese edilmeli. Aralarındaki paralellikler bu farklılıklar dikkate alınmadan tartışıldığında, ırkçılığın sistemik ve kurumsal boyutlarını es geçen, onu söylemsel ya da maddi saldırganlığa ya da ayrımcılığa indirgeyen bir tutuma yol açabilir.
Cumhuriyet Tarihi
Fazla uzatmadan biraz da bahsettiğiniz paralellikler konusuna değineyim. Çok sık düşülen bir hata, 6-7 Eylül’ü bir istisna, İstanbul’un “çok kültürlü” hayatını ortadan kaldıran bir kırılma noktası olarak düşünmek. Oysa aslında Cumhuriyet tarihi gayrimüslim topluluklara dönük gündelik, düşük yoğunluklu ve “sıradan” linç ve saldırıların da tarihidir. “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları ya da “Türklüğü tahkir” davaları gayrimüslim toplulukları sürekli olarak taciz eden bir sistematik mobbing rejiminin varlığına işaret ediyor. Günümüzde benzer bir durumla göçmenler de karşı karşıya. Yani ırkçı saldırganlığı tartışmak için illa bir Altındağ ya da Kayseri vakasının yaşanmasına gerek yok. Geçtiğimiz günlerde Marmaray’da seyahat eden bir göçmen çocuğa yapılan ırkçı saldırıyı düşünün. Gayrimüslimlere dönük benzer “gündelik” saldırılar mesela 1930’lu yıllarda da ya da 1955 Eylül’üne giden aylarda da hayli yaygındır.”
6-7 Eylül pogromu, bu yaygın ve gündelik saldırıların kışkırtıp yeniden ürettiği hıncın zımni bir cezasızlık vaadiyle iktidarca örgütlenerek bir gecede yoğunlaştırılması olarak ele alınabilir. Göçmen karşıtı ırkçı saldırganlık ve linç vakalarında henüz o noktada değiliz. Göçmenleri hedef alan ırkçılığın şimdilik kısık ateşte tutulması, iktidar açısından çok daha avantajlı bir durum yaratıyor. Göçmenlere yönelen ırkçılığın belirli bir düzeyde kalması, göçmen emekçilerin disipline edilmesini sağlayan bir basınç sağlıyor, daha da önemlisi iktidarın müsebbibi olduğu iktisadi ve sosyal felaketlerin faturası göçmenlere kesilerek alttakilerin toplumsal öfkesinin daha da altta yer alan bir kesime yöneltilip depolitize edilmesi mümkün oluyor. Bu durum elbette değişebilir; ileride boyutları ve ölçeği itibariyle daha vahim saldırılarla karşılaşmamız pekâlâ mümkün. Türkiye’de yeni 6-7 Eylül’leri mümkün kılacak ırkçı hınç, ziyadesiyle mevcuttur.”
Gündelik yaşamın yaralarla donatılmasının, yara sahibi kılınanların aralıksız tüm ötekiler olarak ilan edildiği yerde, çok seslilik zaten sizlere ömür kılınmıştır. Bugünün yeni ülkesi nam sahnenin de geçmişinin kirli / kanlı / kötücül olagelen yüzeyleriyle barışık hatta tüm o sistem yürüsün de nasıl yürürse yürüsün diyerek göz yumduğu / birleştiği vakalar diğer halkları da kuşatan bir çevreleme, kuşatma ve terörün ta kendisine dönüştürülür. Devletler için kullanışlı addedilen yıldırma / yok etme / deneme ve bunların hepsinin çatısındaki o terör olgusunun yeniden imaliyle 6-7 Eylül 1955 yılmaksızın yeniden kimi zaman paldır küldür, kimi zaman sessiz sedasız yenilenir. Geleceğini dününden aldığı derslerden, artık gizlenemeyen bir karanlık elin var ettiği acıları tekrarlanmayacağını bildirerek geçmişin ta kendisinden medet umarak nasıl bir yön tayinine girişilebilir ki! Korkunun diri tutulup, herkesin bir ötekisine düşman kılındığı 1955’te tek bir gazete manşetinin, demokrat parti iktidarının galeyanının binlerce meskun mahalli yerle bir ettiği, hayatı derdest ettiği kimi insanların tecavüze uğrayıp, hakaretlere maruz bırakıldığı, varlığının mal varlığı değil de sadece tastamam insani varlığının hiçe sayıldığı, yağmalandığı bir karanlık yön gösterici olarak halen kullanışlı addediliyorsa o ülke nasıl ev kalabilir, Türk’ün ta kendisi için de.
Yaralar biriktirmeye devam ediyor bir menzil. Dün, Anna, Georgios, Anastacia, Hristos, Ğukas, Makruhi, Krikor, Vartuhi, Keğam, Cercis, Xatun, Erdem, Romina, Jak, Meline, Abit, Raquel ve nicesi için bir hayat tahayyülü bırakmayan akıl hayatı dar ettiği gibi ol 6-7 Eylül 1955’i var etti. Ardılı, Varlık Vergisi, Aşkale Sürgünleri, 20 Dolar 20 Kg Tehciri silsile halinde devam eden bir karanlığın inşası oldu. Topyekun toplumun sorumluluğuna, o yıkımlar var edilirken var edilen sessizliğe kayıtsız kalındı. Cürüm keskinleştirilirken su çürüdü. İnsan Hakları Derneğinin bu seneki basın açıklamasında da görüleceği üzere hedef gözetenlerin, hedefe saldırıyı kimlere ihale ettiğinin de nişanesi tam bir utancın sarmalını gözler önüne serer: “Speros Vryonis halk katılımı konusunda da titiz bir çalışma yapmış, İstanbul Emniyet Müdürü’nün Yassıada duruşmalarında verdiği 300.000 kişi bilgisini inandırıcı bulmamış, elindeki verilerle bu sayının 100.000 olduğunu belirtmiştir. Yani o günkü İstanbul nüfusunun onda biri. Şehrin bugünkü nüfusuna oranlarsak bu, iki milyona yakın kişi demektir. Bugün böyle bir yıkıcılığa iki milyona yakın kişinin bilfiil katıldığını düşünürsek, halk katılımının boyutlarını daha iyi görebiliriz.” Yaşatan bir yeri, ezen, yeren ve yutan bir karanlığın menzili kılma çabasında bugün o 6-7 Eylül 1955’ten ne kadar uzağa düşüyor bu memleket, düşünebiliyor mu? Yaranın kendisinin bilinmediği hiç önemsenmediği bir zeminde cürümler ardıl sıra peyda olurken, iki satır da olsa ne özeleştiri var edilebiliyor, ne tek satırlık, yalandan da olsa bir özür paylaşılıyor. Bu çürümüşlük içinde, altmış dokuz yıl ve onca sınamadan sonra halen diri bir soru kendisini avaz avaz sorduruyor, ne etti o insanlar size! Kendi halinde, yaşama tutunan, dün komşu olup bugün / bir anda mihrak / düşman kılınabilecek ne etmişlerdi size! Ne hakla hayatların sönümlenmesine, eksiltilmesine, yıkımına bunca sessiz kalınıyor, hala ve hala... sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Speros VRYONIS’in Külliyatından: The Mechanism of Catastrophe: The Turkish Pogrom of September 6 – 7, 1955, And The Destruction Of The Greek Community Of Istanbul
Meramda Paylaşılan Haberler
Benlisoy: "Türkiye’de Yeni 6-7 Eylül’leri Mümkün Kılacak Irkçı Hınç, Ziyadesiyle Mevcut" - Tuğçe Yılmaz - Bianet
https://bianet.org/haber/turkiyede-yeni-6-7-eylulleri-mumkun-kilacak-irkci-hinc-ziyadesiyle-mevcut-299363
6-7 Eylül 1955: Yalnızca Bir Devlet Operasyonu Mu? - İHD Irkçılığa ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon - İnsan Hakları Derneği
https://www.ihd.org.tr/6-7-eylul-1955-yalnizca-bir-devlet-operasyonu-mu-2/
0 notes