#izan
Explore tagged Tumblr posts
viejospellejos · 1 year ago
Text
“El Sonic alemán no existe”
El Sonic alemán:
52 notes · View notes
izanas-servant · 2 years ago
Text
Just him <3
Tumblr media
ik call me a simp but he is literally the love of my life <3
I just want to hug him and give him all the love and affection he deserves. (⁠◍⁠•⁠ᴗ⁠•⁠◍⁠)⁠❤
9 notes · View notes
haurykurayami · 2 years ago
Text
Tumblr media
Bueno aca una parte de la informacion de mi oc,solo le puse el filtro noche xd.
Nombre:Asher The Killer,Izan Breakheart,Dylan Alan Woods Knudsen
Edad:16 años
Padres(Adoptivos):Slenderman(Erick Knudsen) y Jeff The Killer(Jeffrey Alan Woods)
Hermanos(Adoptivos):Haury(22 años),Lexie(20 años),Lean(20 años),Tyshary(18 años),Sabrina(15 años),Lazari,Sally,Sam y Letza(Creadora)
Au(Fandub,Dimencion):Creepypastas(actual)
Nombre(Real):Sander The Bat Skeleton
Padres(Biologicos):Sans y Frisk
Hermanos(Biologicos):Frank(Gemelo 15 años),Sarisha y Farisha(14 años),Fanny(8 años),Samy(6 años)
Au(Dimencion,Fandom):Underheirs,Firstlingtale,Firstborntale
Personalidad:Bromista y Bipolar,es algo alegre pero muy enojon que hasta parece que esta tranquilo,es muy dormilon la mayor parte del dia,si tienes la musica a todo volumen o sale lastimado no se despierta.
Gustos:Le gusta hacer bromas como el cojin en la mano,le encanta decir chistes malos y nadie los entiende excepto yo XD,le gusta la katsup y las tartas de katsup,le encanta dormir y le gusta ir de fiesta de ves en cuando.
Disgustos:Hablar de su pasado,familia,que lo insulten a el y sus amigos o familia
Dedicacion:Matar humanos y estudia
Curiosidades y Poderes:Es bastante veloz,se teletransporta a una gran distancia,tiene muy buenos sentidos como el oido,tacto y vista,su magia es morada debido a la magia azul de sans y la roja determinacion de frisk,tiene grandes reflejos,sabe combatir mano a mano y usar armas,su especialidad son los cuchillos,sus ataques son de huesos y cuchillos,gaster blaster,controlar cuerpos,etc.Tiene un lado genocida pero es como si fuera su conciencia y solo lo activa cuando esta muy enojado.Los portales que hace para viajar a otros aus son un camino de almas hasta llegar a una oscuridad,en su camino a cada paso que da empieza a iluminarse se encuentra con varias hojas de papel,las toca y de inmediato se teletransporta,pero el no es de viajar a aus,solo visita pocos para observar,es cauteloso con ser visto asi que lleva una capa y oculta su cara,solo interactua con los creepypastas y happypastas.
Bueno esa seria toda la informacion hasta el momento pero habra mas informacion de mi oc mas adelante si es que llegamos a 10K subs en mi canal,asi que espero les sea de utilidad esta informacion y talves la modifique,nose.
Es la primera publicacion que hago en Tumblr >M<
5 notes · View notes
seslimeram · 8 days ago
Text
Barışa Yer Var Mı...
Tumblr media
Duraksamadan güncellenip, hayatın fark edilemeyen detaylarında var edilmiş karanlıklara rehineliğine devam ediyor insan. Yeni bir yüzyılı, insanlık adına dönüm noktaları, kimisin çoktandır detaylandırılmış dönüşümler ve yeniden güncellenen normlar diye kervana çıkılırken varılan eşik kötürüm, katran karası bir hali bütünleştirir. Karanlık artık yaşamın ol yaşam idesinin her anındadır. Hemen her evrede de demirbaş edilendir. Dünyamızın ol giderek sağa kıran, ırkçılığı bir siyasi argüman gören, nefreti bir tavır bildiren, yobazlığın bir tahayyüle evrildiği, esaretin gündelik kılındığı bir sahada yönetim katından sokaklara o kötülük norma dönüştürülür. Kötülüğü içselleştirip, nefrete hamiliği vahameti görünür kılacaktır bu sahnede, şurada ve beriki yerde. Ekonomik darboğazdan, sosyal politik olan ol çürümeye, cürüm bütünleşik yağmacı bir ülke pratiğinden sonsuz bir nefret sarmalının ta kendisine o yaşatan yer imgesi çürüğe çıkartılır. Dimyata pirince giderken bir an evdeki bulgurdan da olmanın yolları ve tahayyülleri birer birer hakikate dönüştürülür. Karanlığa esaretin her nasıl var edildiğini bütün o birbirine bütünleşik kılınmış devletli hamleleri tek tek anlatır. Peyderpey cürümle bütünleşmiş, ceberut devlet aklının işaret ettiği, yol verdiği bir nefret döngüsüne yem kılınan hayatlar gerçektir. Düzeni dönüştüren, o 23 yılda onca yıkımı imal edip, iktidarını perçinleyen, sıkıştığı her andan çıkışı tüm bu tahakküm haline mütemadiyen bel bağlayarak var eden bir karanlıkla ülke dönüştürülür. Yeni ülke bunun sahnesidir. Yenilendiği bildirilen sahne cerahati ülkü belleyen, tehdit ve tahakkümü bütün o denetim gözetim ve tahakkümün ayrışmaz ögeleri bilen bir devinimin hamisi kılınandır.
Yolun yordamın çetrefilli bir karanlığa çıkartıldığı umudun pazarlık konusu kılınmasının var edilebildiği bir çürüten yer gerçektir. Artık hak da hukuk da yoktur buralarda. Kağıt üstünde bildirilen o eksikler tamamlanıyor, herkesin her şeyin hamisiyiz, gerektiğinde ya da zamanında değil her an yanınızdayız diye bildirilirken insanların o cerahate rehineliği, birbirilerinin boğazına çökmelerine müdahale edilmez. Yoksunlaştırma, yan yolları, hep ama her dem var olan yağmacılığı, kötülüğe arka çıkmaları çıkarla bütünleştiren bir akım ve kast sistemini de sessiz sedasız var eder. Türkiye’nin yenisi iktidara biat edenlerle onu kendi bekaları adına çıkarları doğrultusunda dönüştürme, mahva rehin edilirken bir saha, kendi ceplerini doldurmanın telaşına düşenlerin var ettiği bir uçurumlar sarmalıdır artık. İktidar tahayyülünün karanlıklarla eş anlamlı kılındığı bir menzilde çürümenin herhangi bir zamana yaygınlığı meseldir, mesele edilesidir. Demokrasiden, eşitlik ve adaletin tam anlamıyla var edilmesi sürekliliğine, hürriyetten, müşterek hakların gerçekten varlığının muhafaza edilmesine kadar her şeyde / şekilde yan çizen bir iktidarın varlığı bütünüyle bu güncellikte karşılaştığımız, demirbaş ilan edilmiş olagelen cerahatin her neyi var ettiğini de örnekler. Her şey sil baştan yeniden karanlığın kılınması adına çabalarla kuşatılır. Bu hallerle bir yeni Türkiye var edilebilir mi?
Mezopotamya Ajansında, Melik Çelik’in röportajını aktaralım: “"Teröristan" söylemleriyle bir diyalogun sürdürülemeyeceğini vurgulayan yazar Pakrat Estukyan, "Öcalan'ın paradigmasını batılı aydınlar algılıyor. Ama Türkiye'de böyle bir entelektüel birikime sahip biri yok" dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezeaevi’nde mutlak tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 28 Aralık’ta bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeden sonra Abdullah Öcalan’ın çözüme dair mesajları kamuoyuyla paylaşıldı. DEM Parti İmralı Heyeti, Meclis’te grubu olan partilerle bir araya geldi. Heyetin, ziyaretlerini sivil toplum örgütleri ve sol, sosyalist partilerle sürdürmesi bekleniyor.
Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan, “yeni süreç” tartışmalarını ve Abdullah Öcalan’ın mesajlarını değerlendirdi.
'BARIŞIN ÖNÜNDEKİ ENGEL MİLLİYETÇİLİKTİR'
Türkiye ve dünyada barışın önündeki en büyük engelin milliyetçilik olduğunu vurgulayan Estukyan, “Milliyetçilik, milletini sevmek değil, milletinin dışındaki herkesten nefret etmektir. Milliyetçilik bir sevgi ideolojisi değil, bir nefret ideolojisidir. Türkiye’de barışın önündeki en büyük engellerden biri de MHP gibi bir partinin okullarda ders vermeye girişmesidir. Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) Ülkü Ocakları’yla protokol imzalayıp okullarda ders vermeye davet etmesidir. En saldırgan unsurlarla, dirsek temasıyla barış inşa edilemez. Bu bizim ülkemiz için olduğu kadar, dünyanın bütün ülkeleri içinde geçerli bir tespittir. Bu anlayışın hüküm sürdüğü ve hâkim kılındığı bir ortamda da barış umudunu yükseltmek çok da mümkün değil” dedi.
'ÖCALAN'I ANLAYACAK ENTEKLEKTÜEL BİRİKİM YOK'
Estukyan, Abdullah Öcalan’ın yeni bir paradigmadan bahsettiğine işaret ederek, “Abdullah Öcalan barışa katkı veremez. Şu açıdan veremez; Karşısında o katkıyı algılayacak, anlayacak ve değerlendirecek bir anlayış yok. Bir diyalog ortamı yok. Öcalan yeni bir paradigmadan bahsediyor. Demokratik cumhuriyet ve demokratik toplum tanımını kullanıyor. Halkların bir arada yaşamasının olasılıklarından bahsediyor. Ama muhataplarının bu paradigmaya intibak etme ihtimali yok. Bu dili bulabilecek kapasiteye sahip değiller. O yüzden bunu gerçekçi bulmuyorum. Öcalan'ın paradigması batılı aydınlar, entelektüeller, felsefeciler tarafından algılanıyor, anlamlandırılıyor ve değerlendiriliyor. Üzerine yorumlar ve alıntılar yapılıyor. Ama Türkiye siyaset ortamında bunun karşılığını göremiyoruz. Böyle bir entelektüel birikime sahip biri yok. Entelektüeller bu konuda konuşmaktan imtina ediyorlar. Çünkü mevcut şartlarda bu alanda fikir ifade etmek kolayca ‘terör örgütü’ propagandası yapmak diye tanımlanabilir. Düşünebilen insanlar bu korku ikliminde görüş ifade edemiyorlar” diye belirtti.
SİYASETİN DİLİ
Türkiye'de siyasetçilerin, muhatap gördükleri Abdullah Öcalan’a halen “terörist başı” diye hitap ettiklerine dikkati çeken Estukyan, “Muhataplarının bu düşüncelerini pratiğe geçirdiği Rojava bölgesi için ‘teröristan’ kelimesini kullanıyorlar. Bu dille diyalog sürdürmek pek mümkün değil. Bu dil en sonunda bir al-ver meselesine geliyor. ‘Senden taleplerim var, sen onları yerine getirirsen ben de şunları yaparım’ deniliyor. Biz eşit yurttaşlıktan, kabullenilmeyen bir halkın kabul edilmesinden bahsediyoruz. Buna dair hiçbir söylem yok” diye konuştu.
‘KÜRT SORUNU BÜTÜN HALKLARI İLGİLENDİRİYOR’
Kürt sorununun Türkiye’deki bütün halkları ilgilendirdiğini vurgulayan Estukyan, “Halklar nezdinde barışa uygun tepki veren sivil bir yaklaşım görmüyoruz. Türkiye'de resmen azınlık olarak tanımlanmasa da ayrı bir ana dili, etnik aidiyeti ve dinsel aidiyeti olan gruplar var. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler var. Bunlardan da bu anlamda somut bir tutum alış göremiyoruz. Şu anda Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) kuruluş yıllarında gördüğümüz o coşku sönümlenmiş durumda. HDK ilk oluştuğunda orada Çerkezler, Lazlar ve farklı etnik gruplar yer aldı. Şu anda onların da sesini duymuyoruz. Türkiye'de genellikle, hükümetin işine gelmeyen hiçbir sesi duymadığımız bir iklim hâkim. Bir yandan kuşatılmış bir medya var. İktidar yönünde yayın yapan bir medya var. Diğer taraftan sosyal medya serbest bir alan gibi algılanıyorken, oraya da getirilen yasaklamalar o alanı da dilsizliğe mahkûm etti. Dolayısıyla Türkiye'de fikir ifade edilen bir mecra kalmadı gibi görünüyor” ifadelerini kullandı
‘KÜRT ULUSAL AYDINLANMASI ENGELLENEMEDİ’
Estukyan, iktidarın son 10 yılda Kürt hareketine dönük saldırılarına işaret ederek, “Kürt ulusal aydınlanmasını engellemek, dize getirmek mümkün olmadı. Şu anda DEM Parti, öncesinde HDP bugüne kadar en çok siyasi tutsak veren örgütlenme oldu. Öyle olduğu halde bu örgütlenmenin sesini kısmak mümkün olmadı. Seçmenlerini de yıldırmak mümkün olmadı. Bileşen seçmenlerde zaman zaman belli kaymalar gözlemlense de esas olarak dayandığı temel seçmen kitlesinde de bir yılgınlık olmadı. Konjonktürel olarak da birkaç ay önce ‘İsrail'in bir sonraki hedefi Türkiye olacak’ denildi. İsrail ise bunun tam tersini söylüyor. İsrail de ‘bir sonraki tehdit Türkiye'dir’ diyor. Bu da ilginç. İsrail Türkiye'yi kendi varlığına yönelik bir tehdit olarak tanımlıyor. Buna göre de silahlanmasında belli bir planlamaya gidiyor. Örneğin uzun menzilli füzeler alımının gerekçesi olarak, Türkiye'yi vurma ihtiyacını gösteriyor. Bir yandan İran faktörü var. Türkiye İran'la oldum olası karşıtlık üzerine kurulu bir ülkedir. Emperyalist ülkeler İran üzerine çok değişik hesaplar üretiyorlar. Dolayısıyla küresel emperyalist güçler de burada belli hesaplar içerisinde. Bu bilim kurgu edebiyatı gibi geleceğin savaşları olacak. Geleceğin savaşları şu olacak; bu olacak derken aslında bunların hepsinin zemini burada var” şeklinde konuştu.
'KÜRTLER ESKİ HATALARI YAPMAZLAR'
Kürt halkının şu anda "uluslaşma sürecini" tamamlamaya çalıştığını söyleyen Estukyan, “100 yıl öncesinde Kürtlerin uğradığı tarihsel bir kandırılmışlık söz konusudur. Sykes-Picot antlaşmalarında haritalar yeniden tasarlanırken öncelikle Kürtlerin ülkesi 4 ülke arasında bölüştürüldü. Bu parçaların her birinde bağımsızlık için mücadele eden gruplar oldu. Ama bu hareketler aşiret bağını aşamadı. Oysa PKK hareketi Türkiye'de baskılara bir tepki olarak şekillenmiş olsa da önermeleriyle bütün Kürt halkına hitap eden bir hareket oldu. O yüzden de ona duyulan ilgi sadece Türkiyeli Kürtlerle sınırlı değildir. Bütün diğer coğrafyalardaki Kürtler de bu harekete ilgi gösteriyorlar” dedi.
Estukyan, şöyle devam etti: "Hareketin (PKK) liderinin Türkiye'ye teslim edilmesi de o komplolardan birinin sonucudur. Uluslararası komplolar düzenlediler ve bununla başarmak da pek mümkün olmadı. Şu anda da Kürtler uluslaşma sürecini tamamlamaya çalışıyorlar. 100 sene önce ortada Kürt ulusu yoktu. Kürt aşiretleri vardı. Onların birbirleriyle ilişkileri sadece dil boyutundaydı. Onun dışında bir Kürt birliği ve bunun için mücadele gibi bir ufuk yoktu. En büyük motivasyonları da dinseldi. O yüzden de Ermeni soykırımında Müslüman cenahta rol aldılar. Ama bugün geldiğimiz noktada artık Kürt bilinci bütün bunlardan bir ders çıkarmış. Eski hataları yapmazlar” diye belirtti.”
Duraksamadan güncellenip, hayatın fark edilemeyen detaylarında var edilmiş karanlıklara rehineliğine devam ediyor insan. Estukyan Varbed, konuşulmaktan imtina edilenlerin her birisine kısaca değinerek bugün var edilmiş karanlık dehlizin her nasıl biçimlendirildiğini de örnekliyor. Kürd sorununa nihai bir çözümün sahiden var edilmesinden nasıl da uzağa düşüldüğünün utanç verici yansıları, salt Kürd halkı için değil binlerce yıldır var edilmiş o Mezopotamya halklarının birlikteliğine karşıtlığın her nereye taşıdığını bu toprakları açık ve yalın bir biçimde aksettirir. Düşünmekten imtina edilenlere kulak vermenin, sahiden de olan biteni görmek için en azından salim bir halde sorgulayabilmek için barışmanın her nasıl elzem / ivedi bir öncelikli mesele olduğu bu raddede açıktır. Sınır içinde, sınırın hemen ötesinde gün aşırı yıkımı var edenlerin, bir buna teşne olanların ellerinde sahici, kalıcı, kesin bir barış, eşitliği var eden bir ülkenin teklemeden imali söz konusu olabilecek midir? İnsani olanın yitirilmesine son sürat devam olunan bir yerde, gerçeğin peşinden koşup, hakikatli bir müşterek yaşamın binasına daha çok var mıdır, düşünüyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: My Line Is A Living Memory - Osman AHMED via Hinterland Galerie
Meramda Paylaşılan Haber
Estukyan: 'Teröristan' Söylemleriyle Diyalog Sürdürmek Mümkün Değil - Melik ÇELİK - Mezopotamya Ajansı https://mezopotamyaajansi41.com/GUNCEL/content/view/264154
0 notes
primepaginequotidiani · 2 months ago
Photo
Tumblr media
PRIMA PAGINA Marca di Oggi giovedì, 21 novembre 2024
0 notes
lyrics365 · 7 months ago
Text
Worth it
Tell me what I do to you is worth it I wanna be your man and one n only Cause you always killing me softly Girl give me ecstasy so slowly Tell me what I do to you is worth it I wanna be your man and one n only Cause you always killing me softly Girl give me ecstasy so slowly I wanna make it mine, your silhouette You got me breathless like a cigarette neoneun machi kkaegosipji aneun kkumgatae girl…
0 notes
brodasweb · 2 years ago
Text
DIENASTY PIFF lanza un nuevo EP "ROG" Prod. Por Mack Izan
Directamente de Lancaster, artista de hip-hop en ascenso en Pensilvania PIFF DE LA DINASTÍA se une al productor mack izan, lanzando su nuevo EP titulado “ROG”, ¡con muchos más proyectos de colaboración de EMCEE/PRODUCER en proceso! Este EP presenta 5 sólidas canciones de hip-hop underground con Yaddi Yeahfr en “NOPE” y Fresh the Prophet en “QUOTABLES”. ¡Es imprescindible para cualquiera que…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elliot-el-warren · 2 years ago
Text
A walk around town was all Elliot could think of to entertain himself. He was going to have to pick up knitting 20 years earlier than he planned at this point. He was so bored, what was he supposed to do with his hands? He shook his head to rid the thought that popped up next, laughing to himself. Returning back to the present by remembering that he was in the edge of town. Close to the commune, not the time to be zoned out. When he finally looked around he caught sight of Izan, grinning he caught up. "hey man! What's going on?"
@houseoracastle
Tumblr media
0 notes
saleszulu76 · 7 days ago
Text
Tumblr media
Izan Rovira by Luis Venegas for The Intim Mates, Feb. 2024
295 notes · View notes
whatudottu · 1 month ago
Text
Tumblr media
Combined with the mortifying realisation that loopified Odile (now named Nokosu) took me multiple hours to draw the first time, I decided to try and make one speak in Japanese :) :) :)
The Japanese sentences will be under the cut plus a more literal translation and some research notes-
自分は遺残の神である。「遺す」と呼んでもいいし、「残」の字を使ってもいい。お前 の草白鳥は、すでにお前 の小烏から 「イサ 」という名前を取っている。二人の人間に同じ名前を使うのは混乱しないか?ヴォーガルド語の「サ」の発音は「ザ」に近いので、特に必要である。そうだろう?
or in Romaji
Jibun wa izan no kamidearu. 'Nokosu' to yonde mo īshi, 'zan' no ji o tsukatte mo ī. Omae no kusa hakuchō wa, sudeni omae no ko karasu kara `Isa' to iu namae o totte iru. Futari no ningen ni onaji namae o tsukau no wa konran shinai ka? Vu~ōgarudo-go no 'sa' no hatsuon wa 'za' ni chikainode, tokuni hitsuyōdearu. Sōdarou?
Literally translated Nokosu says;
I am the god of remains. You may call me “Nokosu", or you may use the [Chinese character] for “remain". Your grass swan has already taken the name “Isa” from your little crow. Isn't it confusing to use the same name for two people? It is especially necessary since the pronunciation of “sa” in Vaugarde is close to “za”. Wouldn't you agree?
And for the explanations of a monolingual English speaker with barely even surface level understanding of Japanese.
Throughout my entire journey, Jisho.org kanji dictionary has been my saving grace and backbone in my choice of Nokosu's name and what first and second person pronouns one uses. My initial goal was to find a name for survival or persistance which lead to me finding terms like; 存続 (sonzoku) meaning survival, 存 meaning exist and 続 meaning continue; 耐久 (taikyuu) meaning endurance, 耐 meaning the affix -proof (of bulletproof or soundproof), 久 meaning long time; and finally 遺残 (izan) meaning persistence, 遺 meaning bequeath, 残 meaning remainder.
To kinda help expand my knowledge of the terms I was using, I also used a combination of google translate (primarily for the pronunication of words less the actual translations) and DeepL to kinda get the sweet deets and found that izan had meant - a more common definition - remains. It. Was. Perfect.
Perfect save for one thing... Isa- Sure, Isabeau is his full name and written down Isabeau and Izan are unique enough, but technically functionally the 'sa' in French (and thus in Vaugardian) is more voiced than the 'sa' in Japanese and sounds more like the 'za' in izan, and to have Odile refer to Nokosu as Izan when "only [Siffrin] call[s] him Isa" is an in-game quote; to say I was miffed was an understatement.
But then... I turned to words that use those individual kanji and hoped to mix and match to find what I wanted.
My first direction was to turn each kanji into hiragana to find their pronunciations and piece together a word from that; 遺 in isolation is noko, 残 in isolation is zan. Finding the term no ko zan-kiri (のこざん切り) on google gave me 'chopped into pieces' which well- look at my design that's a lot of pieces! のこ残 or nokozan (turning the first character into hiragana of course) lead me to 'remnants of a servant's body' as it's main translation on DeepL, but it also provided 'backbreaking exertions' as well as 'remnants of a defeated soldier'. Plus using DeepL again izan itself full kanji gave me 'vestiges' 'bequest' 'afterlife' and the ever present 'remains'.
None of these however were getting me closer to an ample replacement for izan however, not until I returned to jisho.org to pick out words from a list using either kanji.
Turns out, both 遺 and 残 can be pronounce 'noko' so long as it is followed by the hiragana す or su. And guess what either spelling of the word translates into? The 遺す version meaning to leave (behind), to bequeath, and the 残す version meaning that same thing but more, to leave (undone), to save/to reserve, to stay (in the ring).
SO! SO! That is how Nokosu came to be named! But- what about the Japanese phrase I wrote?
Well- let's stay on the Nokosu theme now that any Japanese readers in my audience have already processed the meta-joke that can only really exist in Japanese writing (or maybe not a joke but like... a fourth wall acknowledgement). Nokosu already introduces oneself as 遺す though doesn't mention how to spell it (since it's already spelt out to the reader), then introduces the second variant of the spelling exclusively referring to the second kanji of Izan 残 as zan. Maybe it's not really a joke but it'd kinda be like the 'you use he/they, it's in your profile' equivalent.
I suppose an attempt at a joke was Odile thinking 'a very wordy Expression', but that's mostly from observing that translations through DeepL stopped run on sentences occuring from English to Japanese so... I have no idea if constant uses of commas isn't particularly Japanese, at least the joke would be that Nokosu is particularly more chatty than Odile might normally be.
And once again, people who know Japanese may have noticed the use of jibun (自分) and omae (お前) for Nokosu's pronouns. Lowkey I was thinking initially of making Nokosu's first person pronoun oira a la sans undertale 'country bumpkin' but found more interesting things with jibun and omae that I settled on those versions. jibun, a neutral formality pronoun literally meaning 'oneself', when used as a personal pronoun (like Nokosu does) it's with a sense of separation of distance to the self; I also found out in my translation hunt that jibun can be used as a second person pronoun which is very fucking fitting given who Nokosu talks to, but that's specifically from in the Kansai dialect and - well - I can't say for certain where Odile hails from especially since Japan in ISAT is Ka Bue, but she'd be well educated enough to connect the dots that Nokosu lays down. On the other hand, Nokosu's second person pronoun is omae (Fist of the North Star fans will remember it from the very iconic 'omae wa mou shindearu'), which is incredibly informal and very rude when said to elders (though in age technically Nokosu is older) as it's meant to express the speaker's higher status in non-casual relationships.
To note, though omae can be used by both genders, it and jibun are mostly used by men and in the case of omae it's more commonly used to refer to their wife or lover. This has a little extra significance to background headcanon where Nokosu calls Odile Nanafushi (七節) or literally walking stick AKA a stickbug as ones version of 'Stardust', but sometimes Nokusu would split the word in half and refer to Odile as 'Nana' which in English sounds like one is referencing a grandma but (BUT) I'm specifically using the French term which translates to 'chick' 'babe' 'girlfriend'. So when I saw that omae can also be used for that purpose, it really goes to show that at some point Nokosu had the time to perfectly craft a version of oneself that does get on Odile's nerves and has the gall to get away with it at least initially under the assumption that one is an Expression.
I've been trying to make this flow from one point to another but I don't know how to jump to Japanese nicknames, at least not the metaphorical ones that I used here (and took inspiration from the Word of God Odile nickname for Siffrin 'Little Crow'). What little I do know about Japanese nicknames is that they may take alternate readings of single kanji as a nickname or repeat a character, though that is in reference to Japanese names in the first place. I did see something about the metaphorical sort of nicknames that have connotations in the language itself but- honestly this is my most monolingual English moment yet. I will explain however what I did decide.
草白鳥 or kusa hakuchou is the character for grass 草, and the kanji combination for swan 白鳥. In DeepL however 草白鳥 translates to grasshopper and though I signifcantly lack the cultural context to know what grasshopper symbology has in Japan, I do know in English you call someone a 'grasshopper' because they're tall. But why start with grass swan at all? Well- maybe it's a stretch for whatever fantasy time-period ISAT takes place in to use an internet term but, 草 has been used in internet slang to mean lol or haha since 'w' is also a version of lol or haha, and when spammed like so - wwwwwwwwwwwww - it looks like grass. The reason for swan would be because of I guess this idea of beauty? Less due to Odile specifically considering Isabeau beauty and more so taking note of his care to his appearance - whether it be how he presents his perception of his appearance or how he makes people belief a different thing about what his views about his appearance are, white swan or black swan - and that whatever the case is, he does take pride in maintaining that appearance; a retroactive meaning to the nickname, especially when Isa starts more casually bringing up the fact he *had* Changed, would be an incidental reference to the ugly duckling, who ended up not being a duckling at all and was a swan all along. Whether the nickname actually works or not I don't really know, but what it boils down to Odile's nickname for him (and thus Nokosu's only title for him beyond fighter) would really mean 'funny (tall) beauty' which would probably fluster Odile to admit it as Isa would hearing it.
An interesting thing I found while finding kanji for little crow (specifically 小烏) was that there is actually kind of already a word for it already, Kogarasu Maru or 小烏丸, AKA "Little Crow" which is a unique tachi sword rumoured to be crafted by a legendary swordsmith like-! I don't know if that was at all intentional on Insertdisc5's part (and if I should change the pronunciaton of the romaji version of the original text to kogarasu), but beyond Siffrin's little habit to collect every little thing that shines and doesn't, what do you mean there's a unique tachi sword named 'little crow' that's like literally so Siffrin-coded I SWEAR TO GOD!
Oh, and I played ISAT in Japanese to get the correct spelling of Vaugarde and 語 (go) is just the suffix for language AKA the difference between Nihon the country and Nihongo the language okay BYE!
60 notes · View notes
repsolhonda · 3 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Izan Guevara clinched his first-ever Moto2 podium two years after his last podium in Moto3 and dedicated it to the people of Valencia during the 2024 Malaysian Grand Prix.
59 notes · View notes
looooochie · 10 months ago
Text
Boyfriend headcanons | seleccion sub-17
Tumblr media
summary: just them being cute asf
warnings: fluff, headcanons
(here are some headcanons of them to kill u with cuteness :) )
- raul jimenez
─ whenever he holds you in his arms, and you trace the tattoos on his arm, he constantly get the the thought to get your name tatted on him
- hector fort
─ when he plays video games, and like, a cute thing comes up, hector always thinks of you
- daniel munoz
─ one thing about him, whenever you go shopping, he always insists on carrying your stuff for you, like  he won't let you carry ANYTHING around him, even the smallest things
- jon martin
─ he kind of gets scared and isn't sure if he wanted to get a tattoo or not. so he asks you if he should but you have to go with him to prove it
- pau cubarsi
─ pau takes notes on his phone on what your favorite things are so, next time if he goes anywhere, he can look at it so he won't forget anything about you
pau prim
─ if you ever prank pau or like do something he thinks is pretty childish, he know how to get his way. he either pranks you back, or just smothers you with kisses until you say not to prank him again
- pablo lopez
─ he really hates being called 'pablito' by other people, because it makes him feel small . but, he only likes it when you call him 'pablito', like you're the only one who's allowed to call him that
- roberto martin
─ whenever you tease him or make him feel flustered, he waits when you least expect it, only to tease you back
- marc guiu
─ whenever marc goes to play for his national team, he gets extremely nervous, because he doesn't want his team to get eliminated out of any tournament their in . you always reassure him that he can get far and he's super happy about that
- juan hernandez
─ he sometimes gets made fun of for being short and you really don't like it when someone does that . so you're around him like all the time so you can make sure he won't be called 'short' . but, he's extremely grateful for you being with him
peio huestamendia
─ when you guys cuddle, peio really likes to be the little spoon . I mean, he doesn't really mind being the big spoon, but he likes your arms around him
- igor oyono
─ if igor sometimes makes you kinda mad at him, he regrets it almost every time . he will even cry just for you to forgive him, but you do eventually
fran arbol
─ sometimes you go to his matches and admire his goalkeeper skills . sometimes he struggles and asks you if he needs any improvement, you always tell him that's it's okay, and he sometimes does improve though
- izan merino
─ if you ever come to his city to play against whatever team you're going against, he always comes in your jersey, just to show a little support
- andres cuenca
─ the first time he lifted up his hair, you told him that his face is fine and he's beautiful, bangs or no bangs . because he always had an insecurity that he had a big forehead, so he often just tied his hair into a small ponytail when he sees you
- marc bernal
─ when he wakes up first, he tries to wake you up and you always tell him "5 more minutes Marc.." . so he always mentions that he made your favorite breakfast just to wake you up . sometimes he did, sometimes, he did.. not
- oscar mesa
─ oscar is most of the time a cold-blooded person and doesn't show much emotion to things . but when you come to madrid for your el clasico match, he cries . he was the definition of 'crybaby', and he treats you like he hadn't seen you in years . it was shocking, but you love it
- quim junyent
─ on the other hand, quim really likes it when you ruffle his hair, it's very soft and fluffy and it makes him feel special
- daniel yanez
─ sometimes he stresses out because apparently his shirts go 'missing' . but when daniel realized that you keep some of them, he didn't ask for them back, he lets you keep them
- paulo iago
─ whenever he sees you play against his female team of real madrid, he wants to support you by wearing your jersey, but he's afraid that he'll be a traitor to his team . so like, whenever he doesn't go out, he wears it, when nobody's looking
- marcos gonzalez
─ he's the type of person to get really scared whenever you aren't around him . so that's why, whenever you two are in the same bed, he uses hand to to search around for your body and pull you close to him
(their instas just incase: rauljimenezz, hctorfortt, danielmunoznavas_, jonmartin.4, paucubarsi, pauprim_06, ppabblo_, robertomartin_10, marcguiu9, juanht10, peiohuesta_, igoroyono_, fran_arbol, izan4_mr, andres_cuenca4, marcbernal_, oscarmesap17, quimjunyent, danielyb7, paulo.iago10, marcglezz_)
143 notes · View notes
flyingfabio · 3 days ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
training day at aspar circuit (20.01.25)
📸 danielelagrassa, circuitaspar, simonkucerik100
51 notes · View notes
08cjvvman1 · 4 months ago
Text
Tumblr media
49 notes · View notes
seslimeram · 2 years ago
Text
Bir Memleket Göçerken...
Tumblr media
Tekinsiz, doğrudan doğruya içine doğru göçen, yeterliliğini zayi etmiş bir ülke hali aşina bir şablon sabitimiz kılındı. Son yirmi bir yıllık dönemecin, eşikler atlamak, demokrasiyi geliştirmek, insan haklarındaki eksikleri telafi etmek vesaire diye duyurulduğu yerde olan biten hepsinin tersi bir istikamette bir yarın bina edilmesidir artık. Bütünüyle insana karşı ve karşıt tüm müştereklerimizin talan edildiği, her şeyin sil baştan hep baştan yıkım adına düzenlendiği bir zemin gerçekliğe kavuşturulur. Demokrasi pratikleri sınırlandırılmış yok sayılırken, hukuk bir normatif olmaktan alıkonulur. Thales’in terazisinin kefeleri tarumar olunur. Düzen kendi eğrelti hali sorgulanmasın diye her güne yepyeni cerahat hallerini ve hamlelerini var ederken, topyekun bir tarumar etme çabası devam olunur. Bu hallerin tam da yekununda ne hürriyet kalır, ne liyakat, ne adalet ne de tek satır demokrasi. Belirgin bir tahakküm veçhesi üstünde bir o yana bir bu yana savrulan menzilde gerçeklik zayidir. Baş amir ile avenesi baş faşist ve tüm küçük paydaşların kurduğu güncellediği yerin hali ortadadır.
Aralıksız üç haftadır önce Maraş’taki ikiz deprem, sonrasında da Hatay’da meydana gelen bir başka ikiz depremin yıkıcılığı gündemi sarsarken bütünüyle dibine kadar çürümüş ola gelen yerin tahayyülü pratiğe dönüştürülür. Madun siyaset aktörlerinin el birliğiyle kurup, yüceltip bir de ölüm hali / yıkım hali / felaket halinin ortasında dahi aralıksız güncellediği şeyin bariz bir kısır döngü olduğu bir kere daha meydana serilir. Toptan, benmerkezci bir aklın tezahürü olarak yaşam istemi sakatlanır. Depremin vurduğu on il ile birlikte sonrası eklenmiş Elazığ ve Sivas’ın Gürün’ü ile Kayseri’nin belirli bir kısmının etkilendiği açık / aleni yıkım karşısında hadsizler, edepsizler, ahlaksızlar sayıklaması var edilirken devletin varlığı toptan zayi edilir. Devlet denilenin sıradan insanların hayat haklarını hiçe sayarken bir yandan da onların en muhtaç olduğu anlarda terk etmesinin meselesi her ne olacaktır ki sahiden? Her dem öncesinden de ağır bir yıkımla çevrelenmiş olagelen menzilin gerçek temsili bu kadar hazin bir döngüyü var ederken yol nereyedir, istikamet her necidir ki sahi ama sahiden?
Cumhuriyet gazetesinden, Murat Ağırel’in haberini aktaralım: “ On binlerce yurttaşın ölümüne neden olan depremin ardından bölgede bir türlü bulunamayan Kızılay'ın, binlerce insan molozlar altında can çekiştiği sırada elindeki çatır stoklarını satmakla meşgul olduğu ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Kızılay’a yönelik eleştirilere sert bir şekilde tepki verdi.
Ancak gerçek öfke ile örtülemiyor. Türk toplumunun hafızasında ve tarihinde Kızılay kişilerden bağımsız çok önemli bir yer kaplar. Her afet durumunda gözler ilk Kızılay’ı arıyor. Yaşanan son deprem felaketinde de gözler Kızılay’ı aradı ancak ne mümkün.
Depremin ilk saatlerinde İstanbul’dan Antep Nurdağı ve Kahramanmaraş’a giden biri olarak diğer kurumlar gibi Kızılay da ne yazık ki yoktu.
Peki her felakette yardım için mesaj atan ve yurttaşlardan yardım isteyen Kızılay ve çadırları neden ortada yoktu?
Yanıt vereyim AHBAP’a çadır satmakla meşguldüler.
Biliyorsunuz, yardım kuruluşu hüviyetinden sıyrılıp holding olan Kızılay’ın çadır ve konteyner üretim tesisleri var.
Bunu araştırırken bazı bilgiler öğrendim.
İddiaya göre Kızılay, depremin üçüncü günü AHBAP’a 46 milyon TL tutarında çadır satışı gerçekleştirmiş. Ayrıca elindeki stokları ve gönderilecek yardımları da cemaat, tarikat vakıf ve derneklerine yönlendirdiği ileri sürüldü.
"Olamaz" dedim. "İnsanlar canı ile uğraşırken, sırf bugünler için yardım ettiğimiz kurum ticaret yapmamıştır, böylesi bir zamanda elindeki stoğu başkalarına kullandırmamıştır" dedim.
Kızılay yetkililerini aradım şu soruları sordum…
Kızılay 6 Şubat tarihinde ne kadar çadıra sahipti?
Kaç çadır dağıttı? Ahbap adlı kuruluşa çadır sattı mı? Satış miktarı kaç adet ve tutar nedir? Başka kurumlara çadır satışı gerçekleşti mi? Kızılay hangi vakıf ve derneklere erzak yardımı yaptı? Miktarı ne kadardır?
Kızılay çadır fabrikasında ve konteyner fabrikasında kaç adet stok vardı? Bu stoklar nerelere dağıtıldı?
Gelen cevapta AHBAP iddiasıyla ilgili şu kısım dikkatimi çekti:
“Ahbap Derneği de bağışçılarından temin ettiği kaynakla bölgede yaşanan barınma ihtiyacına destek olmaya karar vermiş, bu noktada Kızılay’dan temin ettiği çadır kapasitesini AFAD’ın göstermiş olduğu noktalara sevk etmiştir. Kızılay bu süreci afetzedelerin barınma ihtiyacının bir an önce çözülmesi açısından değerlendirmiştir. Çadır üretiminin devamını sağlamak için de ham madde bedelini kabul etmiştir.”
“Yaşanan büyük felaketlerin ardından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, alanında saygın bilim insanlarının da katkılarıyla Türkiye Afet Müdahale Planını (TAMP) oluşturmuştur. Emredici nitelikte olan bu plana göre Kızılay beslenme ve kan temini hizmetlerinin ana sorumlusudur. Barınma, insani yardım, sağlık gibi diğer alanlarda da destek kuruluş niteliğindedir.
Kızılay, TAMP’ın kendisine yüklediği destek kuruluş niteliğinden kaynaklı olarak kendi stoklarında afet öncesi 40 bin adet kadar çadır tutmaktaydı. Daha sonra temin ettikleri ve bağlantılarından gelenlerle birlikte afet sonrası 54 bin adet çadırı AFAD emrine vermiştir. Bu çadırların tamamı AFAD koordinasyonunda afet bölgesinde dağıtılmıştır.
Kızılay Çadır-Tekstil hem Kızılay’a (boşalan bu stokların yerine konulması için) hem AFAD’a (AFAD, sadece Kızılay’ın üretimine bağlı olmayıp, özel sektörden de barınma üniteleri tedarik etmektedir.) hem de BM kuruluşları ve insani yardım kuruluşlarına çadır imal edip teslim etmektedir. Ahbap Derneği de bağışçılarından temin ettiği kaynakla bölgede yaşanan barınma ihtiyacına destek olmaya karar vermiş, bu noktada Kızılay’dan temin ettiği çadır kapasitesini AFAD’ın göstermiş olduğu noktalara sevk etmiştir. Kızılay bu süreci afetzedelerin barınma ihtiyacının bir an önce çözülmesi açısından değerlendirmiştir. Çadır üretiminin devamını sağlamak için de ham madde bedelini kabul etmiştir.”
Yani özet olarak duyduklarım doğruymuş. Özetle stokta 40 bin çadır vardı. Sağdan soldan 14 bin daha geldi. Toplam 54 bin çadırı AFAD’a verdiler. Ancak üretim tesisinden de AHBAP’a 46 milyon TL çadır satışı gerçekleştirildi.
Vakıf ve dernek görünümündeki tüm kuruluşlara da elindeki stoğu kullandırmış.
Bu yardım kuruluşları tüm ihtiyacı Kızılay’dan AFAD’dan alıyor duyarlı halktan da yardım yapıyoruz diyerek para topluyorlar.
Denetleyecek kurum var mı? Ben hiç sanmıyorum.
Deprem bölgesinde halen çadır eksiği var ve yaşanan durum bu!”
BirGün’den aktaralım: “Eleştirileri engellemek için tweetlere yanıt verme seçeneğini kapatan Kınık, “Ahbap derneği de Kızılay’ın yurt dışı bir kuruluş için ürettiği logosuz 2050 çadırı afetin ilk günlerinde Kızılay Çadır’dan maliyetine tedarik ederek AFAD’ın gösterdiği yere sevk edip depremzedelerin hizmetine sunmuştur” dedi.
Ahbap’ın çadırları satın aldığı Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş.’nin Kızılay cemiyetinin bir iştiraki olduğunu ve kesintisiz üretim yaptığını belirten Kınık, söz konusu kurum için, “Dünyanın sayılı afet çadırı üreticilerinden biridir. Öncelikle Kızılay’ın TAMP çerçevesinde belirlenen asgari çadır stok seviyesini garanti eder. Ayrıca Barınma hizmet kümesi sorumlusu olan AFAD’ın kendisinden tedarik etmek için sipariş verdiği sayıda çadırı istenilen zamanda imal eder. Sağlık Bakanlığı, MSB gibi kamu kuruluşlarının ve Birleşmiş Milletler ve diğer Uluslararası kuruluşların taleplerini üretir” ifadelerini kullandı.
“Kızılay Çadır ve Tekstil AŞ gerek günlük yaklaşık 1000 çadır imali gerekse ithalat ve yurtiçi fason imalat ile AFAD’a barınma desteği vermeye devam etmektedir. Ahbap ile Kızılay’ın işbirliği ahlakidir, akılcıdır, yasaldır. Aksini iddia eden ise ya meseleyi anlamamış ya da kötü niyetlidir. Şimdiye kadar afet bölgesinde AFAD 337.727 çadır kurmuş ve ilave 100.000 çadırı da kurmaya devam etmektedir. Kızılay öz kapasitesini (54.070) AFAD’a teslim etmiş ve tesislerinde AFAD için imalata kesintisiz devam etmektedir Çadır kentlerde 1.350.908 vatandaşımız barınmaktadır.”
Kızılay’a tepki ve eleştiri gün boyu devam ederken, Kerem Kınık akşam saatlerinde yeni paylaşımlarda bulundu. Kınık kendisini ve kurumunu bu kez “Allah doğrularladır” ifadesiyle savundu.”
Doğrudan doğruya içine doğru göçmeye devam diyen ülkeyi bildiriyor birkaç paragraflık şu Kızılay rezaleti. Deprem bölgesinde, hayatta kalmayı başarabilenlere kol kanat germesi gereken devletlinin değil uluslararası sözleşmelere göre her kurumdan üstte olması elzem bir kurumun, en ihtiyaç duyulan anda çadırları fahiş fiyata satabilmesinin utancını ne yana koyabiliriz. Kurum başındaki temsilin, oğlunun ayrı, geçmiş dönem başbakan olarak görev almış bir aile efradının temsil olarak makamları işgal ettiği, halka hizmeti bilabedel yapması gerekirken bir sermaye haline dönüşen kurumdan bu çıkış, şu raddede bir çürüme emaresi değil midir hala değil midir? “Dalkavuklara asla kulak asmayın. Bir taraftan AFAD'a, Kızılay'a saldıran bu dalkavuklara asla kulak asmayın. Sizlerle olan kim, sizlerle yol yürüyen kim? Milletçe dirayet gösterdikçe hiçbir felaket, tuzak, saldırı bizi yıkamaz.” Böyle bir yanıtla çıkagelen bir herkesin her şeysi, cumhurun başı temsil söz konusuyken çürüme nereleri kapsamıştır farkında mıyız sahi ama sahiden?
Hesap verme mekanizmasının yerle bir edildiği bir zeminde “göçük” sadece fayların var olduğu yerlerde değil memleket denilen, artık yurt olmaktan çıkartılan bir zeminin hemen her yanında kendini bildirir. Tümüyle deprem felaketinin hemen sonrasından bugünlere kadar birbirini takip eden, yineleyen bir devlet aklının tezahüründe hayat hiç kılınır. Her şey gelip geçici addedilir, oysa yüzüncü yılında sivilleşip, artık halkındır denilen bir ülke ve demokrasi mücadelesi verildiği söylenmektedir. Aşağı yukarı üç haftadır yaşatılanların yekununda hiçbir şeyin yerinde kalmadığı gerçekliğini muhafaza eder. Bütünüyle makyaj, yapılandırılan o kendi kendine yeten ülke miti döküldüğünde ortaya çıkan gerçekliğin belki de en dehşet dolu suretiyle bir başınadır ülke. Böyle bir şablonun vaat olmaktan öte hakikat kıldıklarıyla değil günü kurtarmak, tek anına dahi göz dikildiğini görmek düşündürücü değil midir? Elli bin civarına ulaşmış resmi kaybın, gayri resmi telaffuzlarla, tanıklıklarla iki yüz bin insanın hayatının yok edildiği bir zeminde hesabı kim verecektir? Bütünüyle dibine doğru göçmeye devam ederken bir memleket, hak nedir hukuk nedir sahi ama sahiden?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Yıkıntılar Arasında – 10/02/2023 Yasin AKGÜL – AFP / Getty Images v/CNN
0 notes
moralchampion · 14 days ago
Text
THE trio actually
Tumblr media
26 notes · View notes