#izan
Explore tagged Tumblr posts
Text
Whumptober 2024 - Day 26
Hehehehe time to see modern war mage Mariano in action as the lamb!
TWs: aftermath of torture and waterboarding
Nightmares | Breakfast Table | Parting Words of Regret | “I’m haunted by the lies that I have loved, the actions I have hated.”
"Lumen!" Dimitri shouted, voice tight with desperation. He strained against the bars that held them in their cell, one arm reaching between them to try to get to the youngest war mage. The others strained similarly in the chains that kept them close to the walls.
Mariano was dragged down the hallway between two guards, not even able to lift his head. Blood dripped steadily to the floor, and his hair hung straight and limp, matted together and dripping with water. Little, crackling sobs eked out, just loud enough to be heard.
The men sneered as they got close. "What did you do to him?" Dimitri snarled, only to flinch back with a yelp when they swung their batons at his arm, forcing him away from the door.
They didn't linger when they opened the cell and dropped Mariano back inside to cough and wheeze on the floor. Dimitri scrambled over, pulling Mariano into his arms and cradling his head close. "I've got you, it's okay, it's over now." He said, hearing the guards laugh. "They won't touch you again."
Mariano sobbed louder, voice cracking as one hand tangled into Dimitri's sleeve. He curled in tight against Dimitri, trembling hard. When Dimitri hugged him tighter, he angled his face like he was trying to hide in bleach-fried hair.
In a voice hoarse from water and coughing, just barely loud enough to be heard, Mariano spoke. "I know where they're keeping the intel." He sounded steady even as he trembled. "No guards in four hours. Two are sick."
Dimitri settled back, aware of the cameras still on them. The hand at Mariano's back slipped up to hide under his hair. He tapped a finger against the back of Mariano's neck. N-I-G-H-T-M-A-R-E.
"Understood, sir." Mariano whispered back. "I'll tell the others." And he would. When he crawled to be by them, he'd pass it all on. By the time they were done executing that particular escape, nothing would be standing.
@whump-captain @whumpr @whumperofworlds @lektricwhump @cyberwhumper
@bxtterflystxtches @inscrutable-shadow @whumpbees @painful-pooch
24 notes · View notes
viejospellejos · 10 months ago
Text
“El Sonic alemán no existe”
El Sonic alemán:
52 notes · View notes
izanas-servant · 2 years ago
Text
Just him <3
Tumblr media
ik call me a simp but he is literally the love of my life <3
I just want to hug him and give him all the love and affection he deserves. (⁠◍⁠•⁠ᴗ⁠•⁠◍⁠)⁠❤
8 notes · View notes
haurykurayami · 2 years ago
Text
Tumblr media
Bueno aca una parte de la informacion de mi oc,solo le puse el filtro noche xd.
Nombre:Asher The Killer,Izan Breakheart,Dylan Alan Woods Knudsen
Edad:16 años
Padres(Adoptivos):Slenderman(Erick Knudsen) y Jeff The Killer(Jeffrey Alan Woods)
Hermanos(Adoptivos):Haury(22 años),Lexie(20 años),Lean(20 años),Tyshary(18 años),Sabrina(15 años),Lazari,Sally,Sam y Letza(Creadora)
Au(Fandub,Dimencion):Creepypastas(actual)
Nombre(Real):Sander The Bat Skeleton
Padres(Biologicos):Sans y Frisk
Hermanos(Biologicos):Frank(Gemelo 15 años),Sarisha y Farisha(14 años),Fanny(8 años),Samy(6 años)
Au(Dimencion,Fandom):Underheirs,Firstlingtale,Firstborntale
Personalidad:Bromista y Bipolar,es algo alegre pero muy enojon que hasta parece que esta tranquilo,es muy dormilon la mayor parte del dia,si tienes la musica a todo volumen o sale lastimado no se despierta.
Gustos:Le gusta hacer bromas como el cojin en la mano,le encanta decir chistes malos y nadie los entiende excepto yo XD,le gusta la katsup y las tartas de katsup,le encanta dormir y le gusta ir de fiesta de ves en cuando.
Disgustos:Hablar de su pasado,familia,que lo insulten a el y sus amigos o familia
Dedicacion:Matar humanos y estudia
Curiosidades y Poderes:Es bastante veloz,se teletransporta a una gran distancia,tiene muy buenos sentidos como el oido,tacto y vista,su magia es morada debido a la magia azul de sans y la roja determinacion de frisk,tiene grandes reflejos,sabe combatir mano a mano y usar armas,su especialidad son los cuchillos,sus ataques son de huesos y cuchillos,gaster blaster,controlar cuerpos,etc.Tiene un lado genocida pero es como si fuera su conciencia y solo lo activa cuando esta muy enojado.Los portales que hace para viajar a otros aus son un camino de almas hasta llegar a una oscuridad,en su camino a cada paso que da empieza a iluminarse se encuentra con varias hojas de papel,las toca y de inmediato se teletransporta,pero el no es de viajar a aus,solo visita pocos para observar,es cauteloso con ser visto asi que lleva una capa y oculta su cara,solo interactua con los creepypastas y happypastas.
Bueno esa seria toda la informacion hasta el momento pero habra mas informacion de mi oc mas adelante si es que llegamos a 10K subs en mi canal,asi que espero les sea de utilidad esta informacion y talves la modifique,nose.
Es la primera publicacion que hago en Tumblr >M<
5 notes · View notes
seslimeram · 2 years ago
Text
Panoptikon
Tumblr media
“Feodal tipteki bir toplumda siyasi iktidar esas olarak yoksulların senyöre ve zaten zengin insanlara vergi ödediği, aynı zamanda onlar için askerlik hizmeti yaptığı bir iktidardı. Fakat kişilerin ne yaptığıyla hiç ilgilenilmiyordu, siyasi iktidar buna, sonuç itibarıyla, ilgisizdi. Bir senyörün gözünde var olan şey, toprak, köyü, köyünde oturanlardı, ailelerdi, fakat bireyler, somut olarak, iktidarın gözüne gözükmüyordu. Bir an geldi ki, herkesin iktidarın gözü tarafından fiilen algılanması gerekli oldu, kapitalist türde bir toplum olsun istendi, yani mümkün olduğunda yaygınlaştırılmış, mümkün olduğunca verimli bir üretimle birlikte; iş bölümünde kimilerinin şu işi, kimilerinin bu işi yapmasına ihtiyaç olduğunda, halkın direniş hareketlerinin, ataletin ya da isyanın, doğmakta olan tüm bu kapitalist düzeni altüst etmesinden korkulduğunda, o zaman, her bireyin somut ve keskin gözetlenmesi gerekli oldu…” Michel Foucault, İktidarın Gözü (İmge Kitabevi)
Panoptikon, İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham’��n 1785 yılında tasarlamış olduğu hapishane inşa modelidir. Bütünüyle toplumsal bir sınıflandırmayı var eden, ötekilerin / zararlı görülenlerin kuşatıldığı, yedi gün, yirmi dört saat denetlendiği bir zeminin bugünlerin dünyasında artık bir temel argüman haline dönüşümünü yaşamaktayız kesintisiz olarak. Covid-19 salgın sürecinin başından ortasına, şimdisine, normalleşme hal tanımla birlikte güncellenen şu ana, bütünüyle o trajik gözetleme aparatının güncel, bariz bir sabite dönüşümü var edilir. Yolun, yordamın, anlam ve ötesinin topyekun çalındığı bir uzamda, toptan, Foucault’nun yaza geldiği üzere kapitalist düzen alt üst edilebilir bir mesel olarak görüldüğünden, korkulduğundan her bireyin kesintisiz gözetlenmesi hasıl oldu. Bugünün dünyası, Türkiye gibi nesnelliği ile o yeni dünya düzeni aksiyonunun en olmadık hallerine rehin edilen ülkenin gerçekliği bu halle çıkagelir. Yönelimini, düşünce eylemine, sorgulama bahsine, hayatta var olma istemine ketler vurarak var edebilen bir iktidar temsilinin suna geldiği her şey yıkımı bildirir. Bunlarla bir ülkenin yönetim katını var edip, cürümle bütünleşmiş hamlelerle birlikte bir kere daha denetim, gözetim ve tam kapasite tahakkümle hayat hiç edilir.
Kırmızı çizgilerin her an bambaşka bir veçhe / saikten türetildiği, güncellendiği bir yerde olmakta olanın afaki bir cürüm kalıcılığı adına olduğu muhakkaktır. Panoptikon zihninin, tevatür değil doğrudan hepimizi enterese eden bir incitme, eksiltme ve adıyla sanıyla bir biyopolitik cendere sahası olarak güncelliğidir şimdi mesele. Baş Amir ve baş faşistin ol mini mini mikro faşist oluşumlar, bildiğiniz tüm anlamlarıyla yekten solculuğa hakaretin ta kendisi kendini solcu zanneden zevat; perinçekgillerle bütünleşik imaline devam ettiği, yolunda yürüdüğü ülke / yeni yüzyıl şablonu bu bahsin de devamlılığıdır. Böyle bir halle, bunca kesintisiz bir cürüm istemiyle kuşatılan yerde, panoptikon zaten hayatlarımızın tam da merkezinde konumlanan devlettir! O’nun yol verdiklerinin var ettiği her şey, hemen ilk tanımlamada olduğu gibi kuşatan / tüketen, bunu yaparken de denetimi gözetleyerek var eden bir ülkeyi bildirir. Yeni çağ, yüzyıl söylemi sulu sepken kullanıla durulurken asıl olmakta olan bu cendere halinin ta kendisini kanıksatmaktır. Bunun her neresi yenidir, hiç düşündünüz mü?
Diken.com.tr’den aktaralım: “Baş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, TBMM Genel Kurulunda görüşmeleri devam eden 2023 yılı bütçesinin, ‘iktidarın, halkın parasına çökme planı’ olduğunu söyledi.
‘AKP’nin vatandaşın alın teri ve emeğiyle kasasını doldurmaya çalıştığını, bu nedenle halkın çocuklarına meyve ve süt alamadığını, kirasını ve faturalarını ödeyemediğini’ belirten Baş, enflasyon nedeniyle yurttaşın alım gücünün düştüğünü söyledi.
Baş, “Baz etkisini alın, başınıza çalın. Türkiye, 2022 yılında çocuklarına süt alamayan bir ülke haline geldi. Dünyada çalışma saatlerinin en uzun olduğu ülke olan Türkiye, yoksulluğu yaşamaya mahkum ediliyor” dedi.
Erkan Baş, son dönemde ‘üç harfli’ zincir marketlere yönelik eleştirileri anımsatarak “Olay basit, ekonomiyi mahvediyorlar suçu başkalarına atıp kendilerini aklamaya çalışıyorlar” dedi.
‘Bu karanlıkla ancak laiklikle başa çıkabiliriz’
TİP Genel Başkanı Baş, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızını altı yaşındayken bir tarikat üyesiyle imam nikahıyla ‘evlendirmesini’ ve çocuğun yıllarca istismara maruz bırakılmasını anımsatarak Türkiye’nin tarikat ve cemaatlerce karanlığa sürüklendiğini dile getirdi.
Baş, konuyla ilgili şunları dedi:
“Bu asla münferit bir olay değil. Bir iki kişinin yaşadığı bir mağduriyet değil. Öyle olsaydı bile dünyayı yakmamız gerekirdi. Aslında Türkiye’de gerici yapılanmalarla çocuklarımızın yüz yüze kaldığı bir sorun bu şekilde açığa çıktı. Konuşamayan binler var. Bunların kaçak yapılarına ruhsat veriliyor. Bunlar belediye ve merkezi bütçeden binlerce lira destek alıyorlar. Bunlar sahte sağlık raporları düzenliyorlar. Bunların para kaynaklarını ve siyasi destekçilerini devletten söküp atmadan hiçbir şey düzelmez. Bu topluma yerleşmiş kanser hücresini içimizden söküp atmalıyız.
Vatandaşlar bu tür olaylara karşı durmadıkça ve yüksek sesle isyanlarını dile getirmedikçe söz konusu yapılanmalar ülkenin her bir yanını sarmaya devam edecek. Bu karanlıkla ancak laiklikle başa çıkabiliriz. Oyları da güçleri de batsın, istemiyoruz. 6 yaşındaki çocuğa tecavüz eden zihniyetin oyunu isteyenin de Allah belasını versin.”
Bir biyopolitik cendere sathı mahallinin ta kendisinde ilerleyen / bunu önceleyen menzilin hal ve gidişatına dair isyanı bildirir Erkan Baş. Tümden, belirgin bir biçimde yaşamsallığı iğdiş edilmiş, sönümlenmiş bir yere doğru evrimin, o nihai teslimiyetin var edildiği bariz bir panoptikona ulaşma hevesinin taşıdığı odağa dair bir seslenişi vardır. Bütçe lafzından o birbiri peşi sıra dökülen tarikat içi, çocuk kırımlarından bir başkasına uzanan şecerenin suna geldiği ülke pratiğinin yozluk / çürüme / eksiltme hallerinin toplamından mürekkep bir yer olduğu gözler önündedir. Yeni ülke denilerek kurumsallaştırılan istikametin her ne şekilde yolun / yordamın, anlam ve karşılıkların yerle bir edildiği bir zemin olduğu artık hiç gizlenmeden sunulur. Bilakis, doğrudan muktedir olanın talimatı, baş amirin ve tüm o avenesinin suna geldiği, yol açtığı, zemini kolaçan ettirdiği haller toplamında büsbütün bir çürüme hali mütemadiyen güncellendir. Ekonomik, sosyolojik, siyasi, hayatın bariz ol abecesinin yerle bir olunmasının istikameti keskinleştirilir. Bunlarla, bütün bu hamlerle bir kere daha aşağıda Timur Soykan’ın BirGün gazetesinde paylaştığı haberin detayları, satır aralarında karşımıza çıkanlarla o panoptikon imgesinin her nasıl hayatı derdest ettiği bir kere daha açığa düşürülür. Olan bitenin vahim tablosu, Karaman Ensar, Gerger, Kilis, Dikili ve nice başka yerde çocuklara yönelik / şiddet ve cinsel istismar ve tecavüz benzeri nice insanlık dışı muamelenin ta kendisine bir son ektir, aktaralım:
“İsmailağa Cemaati’nin ‘Hocaefendi’, ‘Efendimiz’ diye hitap ettiği Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G. 1998’de İstanbul Fatih’te doğdu. Kadınların çarşaflı, erkeklerin uzun sakallı, cübbeli ve sarıklı olduğu tarikat dünyasında eğitimden uzak ve eve hapsedilmişti. Tarikatın şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu, kız çocukların okutulmasına izin vermiyordu.
H.K.G.’nin iddianamede yer alan ifadesine göre; İstanbul Çengelköy’de yaşarken babası onu 29 yaşındaki müridi Kadir İstekli ile imam nikahıyla ‘evlendirdi’.
Bir gün sonra babası tarafından gönderildiği ve karşı komşuları olan Kadir İstekli’nin evinde cinsel istismar başladı. Kadir İstekli ona bunun bir oyun olduğunu söylüyordu. Yıllar sonra H.K.G. ifadesinde şunları söyleyecekti:
“Ben ağladım. Kadir evlendiğimizi söyledi. Annem, babam nasıl evliyse bizim de evli olduğumuzu anlattı. ‘Sen benim karımsın, ben senin kocanım’ dedi. ‘Evliler böyle oyunlar oynar ama bu oyun kimseye söylenmez’ dedi. Annem ile babam Kadir’e ‘Damadım’ diyordu.”
H.K.G. 13 yaşındayken nişan, 14 yaşındayken düğün yapıldı. Bu sırada baba Yusuf Ziya Gümüşel, İstanbul Sancaktepe’de Hiranur Vakfı’nın devasa ve kaçak külliyesini inşa ediyordu.
17 Ağustos 2012 günü çocuğu, annesi Fatma Gümüşel hastaneye götürdü. Bir doktor, polise haber verdi. Anne ve o zaman 14 yaşında olan H.K.G. kendisine ezberletilenleri söyledi. 17 yaşında olduğunu ve kendi rızasıyla evlendiğini anlattı.
Ancak savcılık akılalmaz biçimde doğum kaydı istemedi. Bunun yerine kemik yaşı testi için Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne sevk ettiler. Burada müritlerin araya girmesiyle teste 21 yaşındaki bir kadın sokuldu. 17 yaşında olduğunu söyleyen kızın kemik yaşı raporda 21 görünüyordu. Buna rağmen soruşturma kapatıldı. Bu dosyanın kapatılması için kimlerin devreye girdiğini halen bilmiyoruz.
H.K.G., 17 yaşına geldiğinde anne oldu. Bir gün radyo programında evlendirilen küçük kız çocukları hakkındaki bir programı dinledi. Artık yaşadıklarının bir oyun olmadığını biliyordu ve bütün çocukluğu boyunca yaşadığı cinsel istismarın altında eziliyordu.
***
İddianamede yer alan ifadesine göre; tekrar içine kapandı, ailesine ve tarikata boyun eğdi. 18 yaşına geldiğinde resmi nikah kıyıldı. Gizlice kullandığı sosyal medya hesabından tanıştığı bir kadına yaşadıklarını anlattı. Bu kadın ona, kocasıyla konuşmasını kaydetmesini ve şikayetçi olmasını söyledi.
İddianameye sunulan bu ses kaydında H.K.G. “6 yaşında nikahımız kıyılmayaydı. Keşke babam ilişkiye izin vermeseydi… Yani bu sıkıntıların hiçbiri olmazdı” diye konuşuyor. Kadir İstekli’nin sözleri ise şöyle: “Var mı yapacak bir şey onu söyle. Dönebiliyoz mu.”
***
İki yıl önce 30 Kasım 2020’de İstanbul Anadolu Savcılığı’nda şikayetçi oldu. Savcılığa, ses kaydının yanı sıra fotoğraflar sundu.
Kadir İstekli, Yusuf Ziya Gümüşel ve Fatma Gümüşel, ifadelerinde H.K.G.’nin 16 yaşında nişanlandığını ve 17 yaşında evlendiğini savundular. 6 yaşında evlendirilmediğini ve cinsel istismara uğramadığını öne sürdüler. Kadir İstekli konuşma kaydı için “Sık sık 6 yaşında evlendiğimizi ve tecavüze uğradığını söylüyordu. Kavga büyümesin diye onu onaylıyordum” dedi.
Bu kez savcılık H.K.G.’nin doğum kaydını Sapanca Nüfus Müdürlüğü’nden istedi. 1998 doğumluydu, üstelik İstanbul’daki Fatih Özel Hastanesi’nde dünyaya gelmişti. Yani H.K.G.’nin ifadeleri doğrulandı. 2012’de doktorun ihbarıyla başlayan soruşturma sırasında sadece 14 yaşındaydı ve evlendirilmişti.
30 Ekim 2022’de İstanbul Anadolu Başsavcılığı’nın iddianamesi tamamlandı. Savcı iddianamede H.K.G.’nin anne ve babasının istismara göz yumduğunu anlattı. Kadir İstekli, tarikat lideri baba Yusuf Ziya Gümüşel ile anne Fatma Gümüşel’in zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediklerini belirtti. Ayrıca savcı, Kadir İstekli’ye cinsel saldırı suçundan da ceza istedi.
Ancak 27 yıldan az olmayacak şekilde ceza istenmesine karşın Kadir İstekli, Yusuf Ziya Gümüşel ve Fatma Gümüşel tutuklanmadı.
İsmailağa Cemaati’nden yapılan açıklamada Mahmut Ustaosmanoğlu’nun resmi nikah kıyılmadan imam nikahına izin vermediği savunuldu ve şöyle denildi: “Medyada yer aldığı ve maksatlı olarak cemaatimizle irtibatlandırılmaya çalışıldığı görülen nikah hususunda zikrettiğimiz hassasiyetlerle bağdaşmayan birtakım iddia ve haberlerin Mahmud Efendi Hazretlerimizi ve cemaatimizle herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Münferiden gelişen çeşitli hadiseleri cemaatimizle ilişkilendirmeye yönelik yorumlara itibar edilmemesi önemle ricamızdır.”
***
H.K.G. savcılığa henüz 6 yaşındayken imam nikahı kıyıldığında çekilen gelinlikli fotoğraflarını vermişti. Ayrıca 13 yaşındayken nişan ve 14 yaşındayken düğün fotoğraflarını da dosyaya sunmuştu. Meslektaşım Murat Ağırel ile birlikte o fotoğraflara ulaştık. Bu fotoğraflar, bu çağda, laikliğin yok edildiği bu ülkenin utanç fotoğrafları olarak hiç unutulmamalı.
H.K.G. bugün İstanbul’a uzak bir şehirde kendisine hayat kurmaya çalışıyor. Şu an ortaokulu dışarıdan bitirmek üzere. Onun mücadelesi gericiliğin çocukları sürüklediği kabusunu ve Türkiye’de laikliğin önemini gözler önüne seriyor.”
Aralıklarla da olsa bir haftadır gündemin en önünde yer alan / ana akım medyanın, tüm o ekran şaklabanlarının ancak hiza / işaret verildiği vakit ses verebildiği bir kırımın ortasını arşınlıyoruz. Panoptikon olarak gözetlenen / işaretlenen / hedef kılınan / canı yakılan ve bariz bir biçimde buna uygun görülen bir insan suretinin gölgesinde hazin bir hikayenin hiç eksiksiz gösterimi var edilir. Düzenin yol verdiği, kendisine yakın duran, dini değeri artı bir çıkarım, çıkar için yatırım aracı şu ya da bu mevki için elzem olarak aparat kılan bir yapının eylediği nice fecaatten bir diğeri karşımıza çıkartılır. H.K.G döküldükçe, onu isyana sevk ettiren acizlik dolu, kadına kin güdülen bir tecavüz kültürünün, küçüklükten başlayarak süre giden bir ezme / sindirme kültürünün nasıl boyut kazandırıldığı ortaya çıkar. Utançlar altında kalakalmış bir menzilin temsili değil doğrudan yıkımla teşviki hal mesaisinin her ne boyuta geçtiği, önümüzdeki günlerde daha da fazla konuşulacaktır. Ta ki Mayıs ayında var edilecek duruşmaya kadar bütün bu kötülük sarmalı unutulmamış olursa! Bir devri sabık iktidarın suna geldiği yegane şeyin çok daha derin ve kalıcı bir yıkımın, en başta çocuklara kıyılan bir düzlem olduğu artık belirginken, umarız H.K.G unutulmaz!
Somut ve keskin bir biçimde toplumun gözetlenmesi ilelebet muhafaza edilecek bir hale, tavra dönüştürüldü. Dünün yeniliyor sanılan muktedir özentilerinin, bizatihi kendilerine sırça köşkler bina edip, halka kurtarıcıyız diye aksettirenlerin en olmadık halleri var edildi hiç kesintisiz bir biçimde. Önce hamuduyla götürenler türedi. Arkasına servetlerini tek bir alyans, bir tek ceket addedenlerin gemicik koleksiyonları, mülk / emtia dökümleri. Bunlar kesmedi başka yerlerde al takke ver külahlar ile yapılandırılan cemaatçilik oyunları süre gitti. En sonunda değil daha öncesinde, Karaman’dan, Şırnak’a pek çok yerde hiç de öyle gizli örtük kalmayan / bırakılmayan ama adalet makamının zerre kılını kıpırdatmadığı bir vahşilik düzeni güncellendi. Çocukların / kız, erkek fark etmeksizin bedenen / ruhen, akli melaikeleri üstüne yapılan tahakküm etme halleri, bambaşka skandallarla örtüldü. Sus pus olundu ülkece. İstanbul’da, muhterem hoca efendilerinin yerine oynayan, temsillerin de her ne haltlar yediği zaten az yukarıdaki Timur Soykan’ın yazı dizisinden çıka geliyordu bir yandan. Ekonomik yıldırı, hayata yönelik baskılama, her şeyi bir liderin oluru / olmazı arasında sıkıştıran bir düzlemde daha fecileri de yapılır eş zamanlı, kim verecektir ki hesabını! Evrensel hakların talan edildiği, günün karanlık, geleceğin belirsiz bir surete teslim, rehin edildiği bir yerde o panoptikon hayatın her anını derdest etmeye hazır kıta olan devletin sembollerinden birisi kılınmıştır. Yaşadığımız güncellik içerisinde yeni yüzyıl bahsinden önce, var edilmiş bir tüm insanlık dışı muamele, suçlara dair bir ön alma, hesap verme mekanizması kurulmadığı için ötesinin de ne olacağını görebilmek düşündürücüdür. Atanmış bir dahiliye nazırının ağzından salyalar saçarak ötekisi sandığı herkese, herkeslere had bildirirken kullandığı argümanlar / denklemler zaten o panoptikon siyasetinin nasıl bina edildiğini de örneklemektedir. Bunlarla, bu kadarcık kısıtlı bir sayfada paylaştıklarımız o geleceğin çoktandır işlendiğini gösteriyor. Bütün bu haller, her anlamda çürüten / yutan / tüketen / sindiren bir menzili sorgulamak ne zamandır hangi zaman? Sessizliğin bir kere daha cehennemin kapılarını ardına kadar açtığı yer hakikatin ta kendisiyken, varılan eşik de mi bir şeyleri düşündürtmez, sahiden? Bütün bu fasit döngü ile bir ülkenin geleceği, en ufak bir umudu, hayata dair sözü kalır mı, bırakılır mı?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: An Afghan Girl Who Sells Pens Sleeps On A Street In Kabul. Photograph: Mohammad Ismail – Reuters – The Guardian
3 notes · View notes
primepaginequotidiani · 14 hours ago
Photo
Tumblr media
PRIMA PAGINA Marca di Oggi giovedì, 21 novembre 2024
0 notes
oknews · 9 days ago
Text
Hallan los cuerpos de Rubén e Izan, los niños de 3 y 5 años desaparecidos en Torrent
La DANA que ha azotado Valencia sin piedad se ha cobrado finalmente la vida de Rubén e Izan, los dos niños de 3 y 5 años que desaparecieron en Torrent (Valencia) arrastrados por la riada provocada por las lluvias torrenciales cuando estaban con su padre, ha informado este miércoles Efe tras informaciones de fuentes municipales. Seguir leyendo Source link original
0 notes
lyrics365 · 4 months ago
Text
Worth it
Tell me what I do to you is worth it I wanna be your man and one n only Cause you always killing me softly Girl give me ecstasy so slowly Tell me what I do to you is worth it I wanna be your man and one n only Cause you always killing me softly Girl give me ecstasy so slowly I wanna make it mine, your silhouette You got me breathless like a cigarette neoneun machi kkaegosipji aneun kkumgatae girl…
0 notes
brodasweb · 2 years ago
Text
DIENASTY PIFF lanza un nuevo EP "ROG" Prod. Por Mack Izan
Directamente de Lancaster, artista de hip-hop en ascenso en Pensilvania PIFF DE LA DINASTÍA se une al productor mack izan, lanzando su nuevo EP titulado “ROG”, ¡con muchos más proyectos de colaboración de EMCEE/PRODUCER en proceso! Este EP presenta 5 sólidas canciones de hip-hop underground con Yaddi Yeahfr en “NOPE” y Fresh the Prophet en “QUOTABLES”. ¡Es imprescindible para cualquiera que…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elliot-el-warren · 2 years ago
Text
A walk around town was all Elliot could think of to entertain himself. He was going to have to pick up knitting 20 years earlier than he planned at this point. He was so bored, what was he supposed to do with his hands? He shook his head to rid the thought that popped up next, laughing to himself. Returning back to the present by remembering that he was in the edge of town. Close to the commune, not the time to be zoned out. When he finally looked around he caught sight of Izan, grinning he caught up. "hey man! What's going on?"
@houseoracastle
Tumblr media
0 notes
repsolhonda · 18 days ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Izan Guevara clinched his first-ever Moto2 podium two years after his last podium in Moto3 and dedicated it to the people of Valencia during the 2024 Malaysian Grand Prix.
55 notes · View notes
Text
Whumptober 2024 - Day 12
REFEEDING AND POST-STARVATION TIME HEHEHE
TWs: Starvation and the recovery
Starvation | Underground Caverns | Cannibalism | “Just a little more.”
Mariano groaned, shuffling into the kitchen. It was two in the morning. He'd woken up ravenous.
Bastian's snores drifted out into the hallway, with Izan's right below them. He'd been home from his latest bout of captivity for one day, Manuel's instructions still drifting through his head. Nothing high in fat or carbs unless Izan is right there to help measure and balance everything.
He opened the fridge, stark, cold light washing over him. All their glass containers were stacked neatly. The pot roast Izan had made was portioned carefully, separated for each of them.
Mariano swallowed. The smell still hung in the air: savory, rich, warm. The fat of the meat had rendered out into the gravy, mixing with the carrots and potatoes and bay leaves. He still smelled the hot sauce from when they'd all eaten dinner.
Mariano's eyes burned as he kept looking around. The last thing he wanted was an emergency visit to the hospital. Calories, but not too many. Carbs, but not too many. A balance. He could do it.
Skim milk string cheese. A carrot. Those would help satisfy the hunger, at least until breakfast. He closed the fridge and leaned back against the counter, bathed in darkness once again.
He unwrapped the cheese, not even bothering to pull the mozzarella apart. He finished it in three bites, savoring the chew, the saltiness, the way it almost tasted like pizza. He couldn't dwell on pizza.
It would have him chewing on basil.
The carrot, then. It was crisp, fresh, cold. The juice was sweet, almost unbearably so. The whole thing was gone in minutes. It wasn't enough.
Mariano needed more. He knew he needed more. He opened the fridge, that gnawing urge howling louder.
A tomato, ripe and red and juicy. The skin split beneath his teeth with a pop, and the juice and seeds ran down his chin and into his cupped hands. It tasted like spring, warm and savory and grassy. The flesh was tender, the seeds were easy to swallow. No drop of juice was wasted, licked off of his own fingers like it was water and he'd just been rescued from the desert.
It wasn't enough, but he could feel himself getting painfully full already. He needed more. He couldn't have more.
A small jar caught his attention. It was carefully tucked into the fridge door. It was filled with gravy from the pot roast. Peas and carrots and tiny slivers of potato and meat were suspended in it. A note was placed on the lid, penned in Izan's careful handwriting.
For Mariano: In case you get hungry tonight. It's safe to drink all of this.
Mariano didn't realize he'd gotten the lid off until the jar was open and tipped back against his own mouth. The gravy spilled over his tongue. It tasted even better than it had smelled. Smoky, dark, Mariano could taste the way the meat had been seared before cooking. He felt the creaminess the potatoes gave the gravy, making it smooth and luxurious. The peas were soft and the carrots melted at the slightest touch of his teeth.
This was what he'd needed. This was what he'd been too nauseous to even think about earlier. He didn't stop to breathe until it was gone and hot tears were rolling down his face.
Feeling more sane, if not completely sated, Mariano closed the fridge again and was swallowed by the dark.
@whump-captain @whumpr @whumperofworlds @lektricwhump @cyberwhumper
@bxtterflystxtches @inscrutable-shadow @whumpbees
24 notes · View notes
08cjvvman1 · 2 months ago
Text
Tumblr media
50 notes · View notes
looooochie · 8 months ago
Text
Boyfriend headcanons | seleccion sub-17
Tumblr media
summary: just them being cute asf
warnings: fluff, headcanons
(here are some headcanons of them to kill u with cuteness :) )
- raul jimenez
─ whenever he holds you in his arms, and you trace the tattoos on his arm, he constantly get the the thought to get your name tatted on him
- hector fort
─ when he plays video games, and like, a cute thing comes up, hector always thinks of you
- daniel munoz
─ one thing about him, whenever you go shopping, he always insists on carrying your stuff for you, like  he won't let you carry ANYTHING around him, even the smallest things
- jon martin
─ he kind of gets scared and isn't sure if he wanted to get a tattoo or not. so he asks you if he should but you have to go with him to prove it
- pau cubarsi
─ pau takes notes on his phone on what your favorite things are so, next time if he goes anywhere, he can look at it so he won't forget anything about you
pau prim
─ if you ever prank pau or like do something he thinks is pretty childish, he know how to get his way. he either pranks you back, or just smothers you with kisses until you say not to prank him again
- pablo lopez
─ he really hates being called 'pablito' by other people, because it makes him feel small . but, he only likes it when you call him 'pablito', like you're the only one who's allowed to call him that
- roberto martin
─ whenever you tease him or make him feel flustered, he waits when you least expect it, only to tease you back
- marc guiu
─ whenever marc goes to play for his national team, he gets extremely nervous, because he doesn't want his team to get eliminated out of any tournament their in . you always reassure him that he can get far and he's super happy about that
- juan hernandez
─ he sometimes gets made fun of for being short and you really don't like it when someone does that . so you're around him like all the time so you can make sure he won't be called 'short' . but, he's extremely grateful for you being with him
peio huestamendia
─ when you guys cuddle, peio really likes to be the little spoon . I mean, he doesn't really mind being the big spoon, but he likes your arms around him
- igor oyono
─ if igor sometimes makes you kinda mad at him, he regrets it almost every time . he will even cry just for you to forgive him, but you do eventually
fran arbol
─ sometimes you go to his matches and admire his goalkeeper skills . sometimes he struggles and asks you if he needs any improvement, you always tell him that's it's okay, and he sometimes does improve though
- izan merino
─ if you ever come to his city to play against whatever team you're going against, he always comes in your jersey, just to show a little support
- andres cuenca
─ the first time he lifted up his hair, you told him that his face is fine and he's beautiful, bangs or no bangs . because he always had an insecurity that he had a big forehead, so he often just tied his hair into a small ponytail when he sees you
- marc bernal
─ when he wakes up first, he tries to wake you up and you always tell him "5 more minutes Marc.." . so he always mentions that he made your favorite breakfast just to wake you up . sometimes he did, sometimes, he did.. not
- oscar mesa
─ oscar is most of the time a cold-blooded person and doesn't show much emotion to things . but when you come to madrid for your el clasico match, he cries . he was the definition of 'crybaby', and he treats you like he hadn't seen you in years . it was shocking, but you love it
- quim junyent
─ on the other hand, quim really likes it when you ruffle his hair, it's very soft and fluffy and it makes him feel special
- daniel yanez
─ sometimes he stresses out because apparently his shirts go 'missing' . but when daniel realized that you keep some of them, he didn't ask for them back, he lets you keep them
- paulo iago
─ whenever he sees you play against his female team of real madrid, he wants to support you by wearing your jersey, but he's afraid that he'll be a traitor to his team . so like, whenever he doesn't go out, he wears it, when nobody's looking
- marcos gonzalez
─ he's the type of person to get really scared whenever you aren't around him . so that's why, whenever you two are in the same bed, he uses hand to to search around for your body and pull you close to him
(their instas just incase: rauljimenezz, hctorfortt, danielmunoznavas_, jonmartin.4, paucubarsi, pauprim_06, ppabblo_, robertomartin_10, marcguiu9, juanht10, peiohuesta_, igoroyono_, fran_arbol, izan4_mr, andres_cuenca4, marcbernal_, oscarmesap17, quimjunyent, danielyb7, paulo.iago10, marcglezz_)
131 notes · View notes
seslimeram · 2 years ago
Text
Bir Memleket Göçerken...
Tumblr media
Tekinsiz, doğrudan doğruya içine doğru göçen, yeterliliğini zayi etmiş bir ülke hali aşina bir şablon sabitimiz kılındı. Son yirmi bir yıllık dönemecin, eşikler atlamak, demokrasiyi geliştirmek, insan haklarındaki eksikleri telafi etmek vesaire diye duyurulduğu yerde olan biten hepsinin tersi bir istikamette bir yarın bina edilmesidir artık. Bütünüyle insana karşı ve karşıt tüm müştereklerimizin talan edildiği, her şeyin sil baştan hep baştan yıkım adına düzenlendiği bir zemin gerçekliğe kavuşturulur. Demokrasi pratikleri sınırlandırılmış yok sayılırken, hukuk bir normatif olmaktan alıkonulur. Thales’in terazisinin kefeleri tarumar olunur. Düzen kendi eğrelti hali sorgulanmasın diye her güne yepyeni cerahat hallerini ve hamlelerini var ederken, topyekun bir tarumar etme çabası devam olunur. Bu hallerin tam da yekununda ne hürriyet kalır, ne liyakat, ne adalet ne de tek satır demokrasi. Belirgin bir tahakküm veçhesi üstünde bir o yana bir bu yana savrulan menzilde gerçeklik zayidir. Baş amir ile avenesi baş faşist ve tüm küçük paydaşların kurduğu güncellediği yerin hali ortadadır.
Aralıksız üç haftadır önce Maraş’taki ikiz deprem, sonrasında da Hatay’da meydana gelen bir başka ikiz depremin yıkıcılığı gündemi sarsarken bütünüyle dibine kadar çürümüş ola gelen yerin tahayyülü pratiğe dönüştürülür. Madun siyaset aktörlerinin el birliğiyle kurup, yüceltip bir de ölüm hali / yıkım hali / felaket halinin ortasında dahi aralıksız güncellediği şeyin bariz bir kısır döngü olduğu bir kere daha meydana serilir. Toptan, benmerkezci bir aklın tezahürü olarak yaşam istemi sakatlanır. Depremin vurduğu on il ile birlikte sonrası eklenmiş Elazığ ve Sivas’ın Gürün’ü ile Kayseri’nin belirli bir kısmının etkilendiği açık / aleni yıkım karşısında hadsizler, edepsizler, ahlaksızlar sayıklaması var edilirken devletin varlığı toptan zayi edilir. Devlet denilenin sıradan insanların hayat haklarını hiçe sayarken bir yandan da onların en muhtaç olduğu anlarda terk etmesinin meselesi her ne olacaktır ki sahiden? Her dem öncesinden de ağır bir yıkımla çevrelenmiş olagelen menzilin gerçek temsili bu kadar hazin bir döngüyü var ederken yol nereyedir, istikamet her necidir ki sahi ama sahiden?
Cumhuriyet gazetesinden, Murat Ağırel’in haberini aktaralım: “ On binlerce yurttaşın ölümüne neden olan depremin ardından bölgede bir türlü bulunamayan Kızılay'ın, binlerce insan molozlar altında can çekiştiği sırada elindeki çatır stoklarını satmakla meşgul olduğu ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Kızılay’a yönelik eleştirilere sert bir şekilde tepki verdi.
Ancak gerçek öfke ile örtülemiyor. Türk toplumunun hafızasında ve tarihinde Kızılay kişilerden bağımsız çok önemli bir yer kaplar. Her afet durumunda gözler ilk Kızılay’ı arıyor. Yaşanan son deprem felaketinde de gözler Kızılay’ı aradı ancak ne mümkün.
Depremin ilk saatlerinde İstanbul’dan Antep Nurdağı ve Kahramanmaraş’a giden biri olarak diğer kurumlar gibi Kızılay da ne yazık ki yoktu.
Peki her felakette yardım için mesaj atan ve yurttaşlardan yardım isteyen Kızılay ve çadırları neden ortada yoktu?
Yanıt vereyim AHBAP’a çadır satmakla meşguldüler.
Biliyorsunuz, yardım kuruluşu hüviyetinden sıyrılıp holding olan Kızılay’ın çadır ve konteyner üretim tesisleri var.
Bunu araştırırken bazı bilgiler öğrendim.
İddiaya göre Kızılay, depremin üçüncü günü AHBAP’a 46 milyon TL tutarında çadır satışı gerçekleştirmiş. Ayrıca elindeki stokları ve gönderilecek yardımları da cemaat, tarikat vakıf ve derneklerine yönlendirdiği ileri sürüldü.
"Olamaz" dedim. "İnsanlar canı ile uğraşırken, sırf bugünler için yardım ettiğimiz kurum ticaret yapmamıştır, böylesi bir zamanda elindeki stoğu başkalarına kullandırmamıştır" dedim.
Kızılay yetkililerini aradım şu soruları sordum…
Kızılay 6 Şubat tarihinde ne kadar çadıra sahipti?
Kaç çadır dağıttı? Ahbap adlı kuruluşa çadır sattı mı? Satış miktarı kaç adet ve tutar nedir? Başka kurumlara çadır satışı gerçekleşti mi? Kızılay hangi vakıf ve derneklere erzak yardımı yaptı? Miktarı ne kadardır?
Kızılay çadır fabrikasında ve konteyner fabrikasında kaç adet stok vardı? Bu stoklar nerelere dağıtıldı?
Gelen cevapta AHBAP iddiasıyla ilgili şu kısım dikkatimi çekti:
“Ahbap Derneği de bağışçılarından temin ettiği kaynakla bölgede yaşanan barınma ihtiyacına destek olmaya karar vermiş, bu noktada Kızılay’dan temin ettiği çadır kapasitesini AFAD’ın göstermiş olduğu noktalara sevk etmiştir. Kızılay bu süreci afetzedelerin barınma ihtiyacının bir an önce çözülmesi açısından değerlendirmiştir. Çadır üretiminin devamını sağlamak için de ham madde bedelini kabul etmiştir.”
“Yaşanan büyük felaketlerin ardından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, alanında saygın bilim insanlarının da katkılarıyla Türkiye Afet Müdahale Planını (TAMP) oluşturmuştur. Emredici nitelikte olan bu plana göre Kızılay beslenme ve kan temini hizmetlerinin ana sorumlusudur. Barınma, insani yardım, sağlık gibi diğer alanlarda da destek kuruluş niteliğindedir.
Kızılay, TAMP’ın kendisine yüklediği destek kuruluş niteliğinden kaynaklı olarak kendi stoklarında afet öncesi 40 bin adet kadar çadır tutmaktaydı. Daha sonra temin ettikleri ve bağlantılarından gelenlerle birlikte afet sonrası 54 bin adet çadırı AFAD emrine vermiştir. Bu çadırların tamamı AFAD koordinasyonunda afet bölgesinde dağıtılmıştır.
Kızılay Çadır-Tekstil hem Kızılay’a (boşalan bu stokların yerine konulması için) hem AFAD’a (AFAD, sadece Kızılay’ın üretimine bağlı olmayıp, özel sektörden de barınma üniteleri tedarik etmektedir.) hem de BM kuruluşları ve insani yardım kuruluşlarına çadır imal edip teslim etmektedir. Ahbap Derneği de bağışçılarından temin ettiği kaynakla bölgede yaşanan barınma ihtiyacına destek olmaya karar vermiş, bu noktada Kızılay’dan temin ettiği çadır kapasitesini AFAD’ın göstermiş olduğu noktalara sevk etmiştir. Kızılay bu süreci afetzedelerin barınma ihtiyacının bir an önce çözülmesi açısından değerlendirmiştir. Çadır üretiminin devamını sağlamak için de ham madde bedelini kabul etmiştir.”
Yani özet olarak duyduklarım doğruymuş. Özetle stokta 40 bin çadır vardı. Sağdan soldan 14 bin daha geldi. Toplam 54 bin çadırı AFAD’a verdiler. Ancak üretim tesisinden de AHBAP’a 46 milyon TL çadır satışı gerçekleştirildi.
Vakıf ve dernek görünümündeki tüm kuruluşlara da elindeki stoğu kullandırmış.
Bu yardım kuruluşları tüm ihtiyacı Kızılay’dan AFAD’dan alıyor duyarlı halktan da yardım yapıyoruz diyerek para topluyorlar.
Denetleyecek kurum var mı? Ben hiç sanmıyorum.
Deprem bölgesinde halen çadır eksiği var ve yaşanan durum bu!”
BirGün’den aktaralım: “Eleştirileri engellemek için tweetlere yanıt verme seçeneğini kapatan Kınık, “Ahbap derneği de Kızılay’ın yurt dışı bir kuruluş için ürettiği logosuz 2050 çadırı afetin ilk günlerinde Kızılay Çadır’dan maliyetine tedarik ederek AFAD’ın gösterdiği yere sevk edip depremzedelerin hizmetine sunmuştur” dedi.
Ahbap’ın çadırları satın aldığı Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş.’nin Kızılay cemiyetinin bir iştiraki olduğunu ve kesintisiz üretim yaptığını belirten Kınık, söz konusu kurum için, “Dünyanın sayılı afet çadırı üreticilerinden biridir. Öncelikle Kızılay’ın TAMP çerçevesinde belirlenen asgari çadır stok seviyesini garanti eder. Ayrıca Barınma hizmet kümesi sorumlusu olan AFAD’ın kendisinden tedarik etmek için sipariş verdiği sayıda çadırı istenilen zamanda imal eder. Sağlık Bakanlığı, MSB gibi kamu kuruluşlarının ve Birleşmiş Milletler ve diğer Uluslararası kuruluşların taleplerini üretir” ifadelerini kullandı.
“Kızılay Çadır ve Tekstil AŞ gerek günlük yaklaşık 1000 çadır imali gerekse ithalat ve yurtiçi fason imalat ile AFAD’a barınma desteği vermeye devam etmektedir. Ahbap ile Kızılay’ın işbirliği ahlakidir, akılcıdır, yasaldır. Aksini iddia eden ise ya meseleyi anlamamış ya da kötü niyetlidir. Şimdiye kadar afet bölgesinde AFAD 337.727 çadır kurmuş ve ilave 100.000 çadırı da kurmaya devam etmektedir. Kızılay öz kapasitesini (54.070) AFAD’a teslim etmiş ve tesislerinde AFAD için imalata kesintisiz devam etmektedir Çadır kentlerde 1.350.908 vatandaşımız barınmaktadır.”
Kızılay’a tepki ve eleştiri gün boyu devam ederken, Kerem Kınık akşam saatlerinde yeni paylaşımlarda bulundu. Kınık kendisini ve kurumunu bu kez “Allah doğrularladır” ifadesiyle savundu.”
Doğrudan doğruya içine doğru göçmeye devam diyen ülkeyi bildiriyor birkaç paragraflık şu Kızılay rezaleti. Deprem bölgesinde, hayatta kalmayı başarabilenlere kol kanat germesi gereken devletlinin değil uluslararası sözleşmelere göre her kurumdan üstte olması elzem bir kurumun, en ihtiyaç duyulan anda çadırları fahiş fiyata satabilmesinin utancını ne yana koyabiliriz. Kurum başındaki temsilin, oğlunun ayrı, geçmiş dönem başbakan olarak görev almış bir aile efradının temsil olarak makamları işgal ettiği, halka hizmeti bilabedel yapması gerekirken bir sermaye haline dönüşen kurumdan bu çıkış, şu raddede bir çürüme emaresi değil midir hala değil midir? “Dalkavuklara asla kulak asmayın. Bir taraftan AFAD'a, Kızılay'a saldıran bu dalkavuklara asla kulak asmayın. Sizlerle olan kim, sizlerle yol yürüyen kim? Milletçe dirayet gösterdikçe hiçbir felaket, tuzak, saldırı bizi yıkamaz.” Böyle bir yanıtla çıkagelen bir herkesin her şeysi, cumhurun başı temsil söz konusuyken çürüme nereleri kapsamıştır farkında mıyız sahi ama sahiden?
Hesap verme mekanizmasının yerle bir edildiği bir zeminde “göçük” sadece fayların var olduğu yerlerde değil memleket denilen, artık yurt olmaktan çıkartılan bir zeminin hemen her yanında kendini bildirir. Tümüyle deprem felaketinin hemen sonrasından bugünlere kadar birbirini takip eden, yineleyen bir devlet aklının tezahüründe hayat hiç kılınır. Her şey gelip geçici addedilir, oysa yüzüncü yılında sivilleşip, artık halkındır denilen bir ülke ve demokrasi mücadelesi verildiği söylenmektedir. Aşağı yukarı üç haftadır yaşatılanların yekununda hiçbir şeyin yerinde kalmadığı gerçekliğini muhafaza eder. Bütünüyle makyaj, yapılandırılan o kendi kendine yeten ülke miti döküldüğünde ortaya çıkan gerçekliğin belki de en dehşet dolu suretiyle bir başınadır ülke. Böyle bir şablonun vaat olmaktan öte hakikat kıldıklarıyla değil günü kurtarmak, tek anına dahi göz dikildiğini görmek düşündürücü değil midir? Elli bin civarına ulaşmış resmi kaybın, gayri resmi telaffuzlarla, tanıklıklarla iki yüz bin insanın hayatının yok edildiği bir zeminde hesabı kim verecektir? Bütünüyle dibine doğru göçmeye devam ederken bir memleket, hak nedir hukuk nedir sahi ama sahiden?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Yıkıntılar Arasında – 10/02/2023 Yasin AKGÜL – AFP / Getty Images v/CNN
0 notes
cakepoppresent · 2 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
My Little Munchkins
43 notes · View notes