#aşk soneleri
Explore tagged Tumblr posts
yorgunherakles · 2 years ago
Quote
sadece gel ve öp beni sevgilim. tek ihtiyacım olan şey beni kollarına alıp sıkıca sarman. seni seviyorum.
simone de beauvoir - love letters
26 notes · View notes
gundemarsivi · 11 months ago
Text
Tumblr media
21. Yüzyıl Binbir Gece Masalı
✍🏻 M Osman Akbaşak
https://www.gundemarsivi.com/21-yuzyil-binbir-gece-masali/?amp=1
Yazar Sergun Ağar’la KIBATEK (Kıbrıs, Irak, Balkanlar, Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu) etkinliği nedeniyle gittiğimiz Şirince’de tanıştık. Önceden haberli gittiğim için ben birkaç kitabımı götürmüştüm, o da nezaket gösterip bana üç romanı ve Şirince üzerine bir araştırma, tanıtım kitabını armağan etmişti. Birkaç gece önce uykum kaçınca elim kendiliğinden bu romanlardan birine gitti. Adı hoşuma giden “Zamanı Olmayan Yolculuk”u okumaya başladım.
Romanda hiç isim yok, bütün kahramanlar yaptıkları spor alanlarıyla, köylüler görünüşleri, bilinişleri, huylarıyla adlandırılmış. Çok da yakışmış hiç yadırganmadan okunuyor. Özellikle her bölgenin mitolojik söylenceleri, bölgeye isim veren sıcacık öyküleriyle rengârenk bir roman…
Ana konu olimpiyatların başlaması için gerekli olan meşaleyi Pentatloncu Kadınatlet, Maratoncu, Kızyürüyüşçü ve Krosçu’nun koşarak, yüzerek, Karaburun yarımadasında, Urla, Seferihisar köylerinden geçip Alaçatı’da son olarak Yunan sörfçüye teslim etmesine değin yaşananlar. Bu arada romanın adı olan “Zamanı Olmayan Yolculuk” tam anlamıyla anlam kazanıyor. Gerçek yaşamla, tarihsel öyküler, masallar, efsaneler, yerel öyküler iç içe geçiveriyor. Hem de öyle geçiyor ki ne zaman gerçek yaşamı okuyorsunuz ne zaman masala, efsaneye geçildiğini anlamıyorsunuz ve hiç yadırgamıyorsunuz.
Örneğin Kadınatlet eşkıyalarla karşılaştığında bir anda Börklüce okurun karşısına çıkıyor, nerdeyse kanlı canlı. Sanki aradan altı yüz yıl geçmemiş gibi. Yeniden bir bilinç aşılarcasına… Bir Keçiçobanı ile karşılaşıyor, keçi peyniri, dağ soğanı, yufkanın tadına varıyor, yoluna yoldaş oluyor. Bu arada Narkisos ve Echo söylencesi, gelinkayası öyküsü onlara arkadaşlık ediyor. Hikayetoplayıcısı yoluna çıkıyor, köylerin hikâyeleri, efsaneler baş döndüresi güzellikle okura eşlik ediyor. Gün geliyor yol Nasihat Dede’nin yanına düşüyor. Adı boşuna mı “Nasihat Dede” olmuş, yer gösteriyor, yol gösteriyor, hedefine ulaşmasını sağlıyor.
Ardından Maratoncu alıyor bayrağı, yani meşaleyi düşüyor yollara. Onun da yolu bir ara Kadınşair’le kesişiyor, yedi cengâver şairle derin muhabbete dalıyor, Huysuzihtiyar’dan masal mı tarih mi bilinmez öyküler dinliyor ama biliyor, anlıyor ki hepsinde çoğunluk gerçeklerdir. Onlardan ayrılıp Sazak köyüne varınca Keşkekçikadın’la tanışıyor. Yıkıntıların içinde kara bir kazanda keşkek karıştıran kadından Sazan köyünün tarihini dinliyor, elbette masalsı bir dille. Küçükbahçe’den geçip Ildırı’ya varmak üzereyken bu kez yoluna Mavisaçlıkız çıkıyor ama ne çıkış… Maratoncunun dünyası şaşıyor, şaşıyor da gerisi gelir mi bilinmez. Germiyan Yalısı ilk büyük aşkı için bir sınav mı olacak acaba?
Ildırı’da meşale Yürüyüşçükız’a devredilirken yeni yollar, yeni öyküler, yeni efsaneler de okurla birlikte yola çıkıyor. Yunus mu olmak istersiniz, Zümrüdüanka kuşu mu? Nereden çıktı demeyin, hep bir yerlerden bir şeyler çıkıyor sayfaları çevirdikçe. Eğlenhoca, İnecik, Kösedere köyleri her biri kendi öyküleriyle sanki canlıymışçasına romana renk katmaya devam ediyorlar. Hele Ambarseki’de bir Gani Aga anıları var ki, hani şu, Nazım Hikmet’in Bursa’da cezaevinde olduğu dönemde aynı yerde jandarma olarak vatani görevini yapan ve ünlü şairi eşi Piraye ile buluşturan Gani Kalaycı… Ya karısı Saliye’nin anlattıkları… Neresi roman, neresi öykü, neresi masal ayırt edene aşk olsun.
Eh, artık son kahramanımız Krosçu meşaleyi alınca yeniden yollara düşüyoruz birlikte. Barbaros köyüne girmeden önce inceden bir çevre koruma dersi ama hiç zorlamadan, yakışığıyla… İlk krosçu kaza geçirince ikinci krosçu ile kaldığı yerden devam ediyoruz. Barbaros’ta “Çatkapı evi”ne bayılmamak olası mı? Ya “Kısır düğünü?” Haydi biraz da Urla’ya Klazomenai’ye düşürelim yolu. Belki şarap tanrısı Dionysos’la karşılaşırız derken, elbette yanı başımızda… Şarap içerken Shakespeare soneleri eşlik etse nasıl olur?
Yol Bademler’e düşünce tiyatrodan söz etmemek olur mu? Bir de değerli ağabey ve dost Hidayet Sayın karşıma çıkıverince değmeyin keyfime… Teos’ta bin yaşından fazla olan Umay Nine zeytin ağacının yanında bir Yaşlıkadın’ın söyledikleri ne denli değerli; “Onlar yaşlandıkça daha kıymetleniyor. Ama biz öyle mi? İhtiyarladıkça kıymetimiz bilinmez oluyor. Hele geriye bırakacak bir şeyiniz yoksa…”
Ve, Alaçatı… Yunan sörfçü meşaleyi aldıktan sonra yelkenini açıp Atina’ya doğru yola çıkınca okur için de romana daha doğrusu, öykülere, söylencelere, masallara veda zamanı… Aslında daha romandan verilecek o denli çok güzellik var ki biraz daha yazmaya kalksam belki de okumanın tadı azalacak. Sonuç olarak bütün bu anlatım, öyküler, efsaneler, hepsi dünya edebiyatının en değerli örneklerinden bir olan “Binbir Gece Masalları” tadında.
Sağ olasın Sergun Ağar, çok keyifli, doyumsuz bir okuma için. Başka bir binbir gece masalında karşılaşmak üzere diyerek…
M Osman Akbaşak
0 notes
kalpherzamansoldanatar · 5 years ago
Text
Tumblr media
Jenny yastığın altından el yazması şiirlerin olduğu defteri çıkardı, masanın üzerindeki lambayı kendine doğru çekti ve ondokuz yaşındaki Marx’ın kendisine yazdığı soneleri okumaya başladı.
Kocasıyla birlikte bu acemi şiir denemeleriyle ne kadar da alay ederlerdi.
“Uydurma, etkisi zayıf düşünceler,” diyordu Marx kendi şiirleri konusunda.
“Jenny! Gül! Neden tüm şiirlerin
“Ama, bunlarda ne büyük bir aşk gizli,” diye itiraz ediyordu içinden Jenny.
Bendeki adı aynı: ‘Jenny’ye’ diye şaşırdın mı?
Çünkü yeryüzünde bir tek sen varsın.
Benim için esin kaynağı, Dehamın avuntusu, ruhumu aydınlatan
Bir umut ışığısın.
her şeyi senin adında görürüm!
Jenny adı her harfiyle bir mucizedir!
Onun çıkardığı ses büyüler beni,
Onun melodisi benim için her yerde
Büyüleyici bir masaldaki iyi ruh gibi
Bir ilkbahar gecesinde ayın titreyişi gibi,
Altın telli bir sitar’ın ince sesi gibi.”
Jenny arkasındaki yastıklara yaslandı ve gözlerini kapattı. Kendisini o denli zayıf hissediyordu ki, sanki damarlarını kesmişlerdi de yaşam tüm kanıyla birlikte vücudunu terk ediyordu.
Ve belleğinde sevdiği insanın soneleri duyuluyordu. Jenny gülümsüyordu:
“Senin adınla saymadan sayfaları
Binlerce kitap doldurabilirim.
Öyle ki, kitaplarda düşüncelerimin,
Alemi uğuldasın,
İrademin, eylemlerimin kaynağı fışkırsın.
Ebedi çehre belirdi yaşamda
Ve tüm şiir dünyası doğdu,
Ve evrenin tükenmez ışığı, ve tanrıların coşkusu, yeryüzünün hüznü.
Jenny adını seslenebilirim
Sıra sıra yıldızlara ve evrenin esini
Getirir bana mutluluk haberi gibi.
Sonsuza dek ben tekrar tekrar
Şarkısını söyleyebilirim onun
Ve malûm olur ki herkese
Jenny adı, kendisidir aşkın.”
Jenny yaşamın kendisine gücü ve sadakati açısından Romeo ve Juliet, Paolo ve Françeski’nin duygularıyla kıyaslanabilecek bir aşkı nasip etmekle cömert davrandığını düşünüyordu.
“Söz nedir ki!?
Gevelemek, saçmalamak için!
Duyguların yüceliğini ifade etmek
Ve bir devdir benim aşkım.
Heybeti dağları devirecek.
Sözler ki, ruh hazinesinin hırsızıdır!
Hep soysuzlaşır ve küçümserler:
Edepsiz bir bakıştan korkanlar,
Sözcüklere sığınmayı severler.
Jenny!
Gök gürültüsü olsaydım eğer
Sözlerimle egemen olsaydım çevreme
Tüm yeryüzüne.
Parlak şimşeklerle yazar,
Sana aşkımı ilan etmek isterdim
Tüm dünya sonsuza dek unutmasın diye.”
Galina Serebryakova, Ateşi Çalmak 4
26 notes · View notes
apolloyayazilanlar · 5 years ago
Text
tüm shakespeare soneleri, tüm aşk dizeleri, tüm bir ay, sarı sıcak güneş, banklar ve banklarda oturan dertli insanlar bana seni hatırlatır. ben de bunu unutmamak için kalbime kazımaya çalışırım. sana sonsuza dek seni seveceğim, demiştim. bana inanmıyorsan, göğüs kafesime sarılı onlarca gülü say. hepsi senin anılarındır.
0 notes
yorgunherakles · 3 years ago
Photo
Tumblr media
her görüştüğüm insandan sonra hastalanıyorsam,
benim aşkım uğruna döğüşen hiç kimse yoksa,
selene’den diana'ya, diana'dan artemis'e kadar değişerek dalgalanarak akıp gidiyorsam,
saçımı portakal rengi yapıp kenarlardan örüyorsam, belirli saatlerde emredildiği üzere kafamı kutsal eğik bir çizgi üzre toprağın üzerine düşürüyorsam,
halıları ve  divanları sokağa dışarı taşan sade bir çadırda oturmak istiyorsam...
lale müldür - yıldız madalyalı mektuplar
25 notes · View notes
yorgunherakles · 3 years ago
Text
Tumblr media
15 notes · View notes
yorgunherakles · 4 years ago
Quote
kafamın düzensizliğini kutsal tutmaya gelmişim bu dünyaya.
arthur rimbaud - cehennemde bir mevsim
102 notes · View notes
yorgunherakles · 3 years ago
Quote
sende bir şey var; bana derin derin nefes aldıran bir şey...
pablo neruda - yirmi aşk şiiri ve umutsuz bir şarkı
24 notes · View notes
yorgunherakles · 4 years ago
Quote
sevmiyorum dememden bileceksin sevdiğimi.
pablo neruda - aşk soneleri
29 notes · View notes
yorgunherakles · 5 years ago
Photo
Tumblr media
bahçeye çıktım. frambuazlar frambuazlar olmuş.
yolculuğun bende solgun bir yürek bıraktı pol.
içinde 'e' olan aylar bana dayanılmaz geliyor. kızıl bir yıldız ya da
elsiz koşan bir adam gibi geliyor bana umut…
sana söyleyeceğim sözler…onları biliyorsun ama ne önemi var…gece gelecek… yel değirmenlerinden başka bir şey kalmayacak havada…
lale müldür - yıldız madalyalı mektuplar
16 notes · View notes
yorgunherakles · 5 years ago
Photo
Tumblr media
bu rüya sürdükçe mutluluktu sahip olmak sana, uykumda bir kraldım, ama bir hiçim uyandığımda.
shakespeare - 87. sone
18 notes · View notes
yorgunherakles · 5 years ago
Photo
Tumblr media
holün sonundaki geniş merdiven, büyük ve mozaik döşemeli havuza iniyor, havuzun tavanı camdan. vera bana anımsatıyor: geçen sefer, küçük bir gül bahçesi vardı burada.
milan kundera -  yavaşlık
11 notes · View notes