#Adalet Partisi
Explore tagged Tumblr posts
darkyayincilik · 1 month ago
Text
Adalet Partisi Başkanı Enes Yazıcı: Genç Dinamizmi ve Birlik Ruhu ile Başakşehir’e Yeni Bir Dönem Başlatıyoruz
Adalet Partisi Başakşehir 2. Olağan Kongresi’ni büyük bir coşkuyla gerçekleşti. Kongrede, genç lider Enes Yazıcı ilçe başkanı seçilirken, katılımcılardan büyük destek aldı. Etkinlik, Başakşehir Davet Salonu’nda yoğun bir katılımla düzenlenirken, partililer ve vatandaşlar arasında birlik ve dayanışma ruhu ön plana çıktı. “GENÇ LİDER BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ” Genç yaşına rağmen liderlik vasıflarıyla dikkat…
0 notes
tomorrowusa · 10 months ago
Text
Turkey/Türkiye held local elections over the weekend and the secularist democratic opposition did surprisingly well. It spells bad news for authoritarians – both at home (Recep Tayyip Erdoğan) and potentially across the Black Sea (Vladimir Putin).
The Turkish party led by President Recep Tayyip Erdoğan suffered big losses in local elections held on Sunday. Ekrem Imamoğlu, the incumbent from main opposition party CHP, led the mayoral race in Istanbul by nearly 10 percentage points after more than half the votes had been counted, Reuters reported early on Monday. CHP also retained its mayoral seat in Ankara and gained another 15 seats in cities across the country. Erdoğan conceded defeat for the AK Party, the AFP reported. The opposition's win is a blow to Erdoğan, who has been in power as Turkey's prime minister or president since 2003. Since he is also a close partner of Russian President Vladimir Putin — even though Turkey is a NATO member — the defeat of Erdoğan's party could change the two countries' relationship. If Erdoğan's AK Party had won resoundingly, the victory would be used in Ankara to "justify a close relationship with Russia in the eyes of the Turkish public," Marc Pierieni and Francesco Siccardi, researchers at think tank Carnegie Europe, wrote last week. [ ... ] Erdoğan's administration has been talking to Moscow about setting up a gas hub in Turkey as Europe weans itself off natural-gas imports from Russia.
The Financial Times has more specific figures on the shift in fortunes for the two largest parties. Erdoğan's AK Party is often called the AKP.
Overall the CHP captured 38 per cent of the national vote, while support for the AKP fell to 35 per cent. In the 2019 local election the AKP notched up 44 per cent of the vote, with the CHP well behind at around 30 per cent, according to Anadolu data
As an aside, Turkey has a great sounding national anthem called İstiklal Marşı. It's the only anthem I'm aware of that has the word coy in its lyrics.
youtube
9 notes · View notes
goceciblog · 2 months ago
Text
Cumhuriyetçi Vatanseverler’den Anlamlı Anma: Hablemitoğlu ve Tatar Unutulmadı
Cevap Partisi kurucu Edirne İl Başkanı Barış Ateş Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi Edirne Kurucu İl Başkanı Av. Barış Ateş, Necip Hablemitoğlu ve Yarbay Ali Tatar’ın vefat yıldönümlerinde yayımladığı mesajla, Türk milletine ışık tutan fikir ve mücadelelerini saygıyla andı. Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi Edirne Kurucu İl Başkanı Av. Barış Ateş, Necip Hablemitoğlu ve Yarbay Ali Tatar’ın…
0 notes
ismetgurbuz1994 · 1 year ago
Text
Tumblr media
''Adalet; herkese hak ettiğini vermek ve herkesin hakkını koruyup güvence altına almaktır. Bu içeriğiyle adalet, insan haklarını ve onun özünü oluşturan insan onurunu gözetmek demektir. İnsan haklarını ve insan onurunu referans alan adalet kavramı, hukukun üstünlüğüne dayal�� devlet anlayışının temelidir.''
Deva Partisi
0 notes
barkoturktv · 1 year ago
Text
Şebnem Bursalı kimdir? İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı'nın biyografisi
Türk gazeteci ve TV programcısı Şebnem Bursalı, 13 Haziran 1972 tarihinde Aydın’da doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun oldu. Gazeteci kimliğiyle tanınan Şebnem Bursalı, uzun yıllar çeşitli basın gruplarında çalıştı. Şebnem Bursalı, bir süredir AK Parti’den aday gösterildiği İzmir’de yaşamını sürdürüyor.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
onderkaracay · 5 months ago
Text
Tumblr media
🎯 Muhalefet Türk Ulusunu Derin Emperyalist Planlar Gereği Bir Kez Daha Satmak İstiyor! Nasıl mı? Sorular Sorarak Anlatayım. 🎯
Cumhuriyet ve insanlık yolu yeniden bir çare olduğu için tek seçenek olamıyor ise sebebi derin devlet yapısı tarafından organize edilmiş engellere takılmış olması mıdır?
Yoksa kimsenin böyle bir talebi olmadığı için midir?
Ya da bu çareyi görmezden gelerek bertaraf etmiş olmak adına olmadık hileli ve yanlış yollara 2002 yılından bugüne ısrar edildiği gibi Türk ulusunu yanlıştan yanlışa satan muhalefet anlayışını yeniden dayatmak mıdır?
Muhalefetin işi sorunları ortadan kaldırmaya yönelik bir fikri ortaya koyarak toplumu o fikrin etrafında güç hâline getirmek yerine 2018 ve 2023 tarihinde olduğu gibi emperyalist planlara Türk ulusunu yeniden kişiler üzerinde bir kısır tartışma içinde bize bu kötülüğü layık görenlere bir kez daha satmak mıdır?
Eğer kişiler üzerinden bir çare mümkün olsaydı 2018 yılında ülke tek bir kişiye teslim edildiği için bu hallere düşmezdi. Bunun sebebi de muhalefettir.
Böyle bir muhalefet anlayışının olduğu bir ülkede ancak bu sonuç ve aynı yöntem yeniden bir çare gibi dayatma söz konusu olabilir.
Sorunun çözümü sorunun sebebi ile çözülmüş olsaydı kişi değişikliği yapma arayışı doğru olabilirdi.
Sorun ülke yönetme yönteminin demokrasi, adalet, ahlak ve etik kuralların dışına çıkarak toplumun ortak sözleşmesi Anayasanın bile askıya alınarak tanınmadan yirmi iki yıllık suçlara elbise olacak suçlarını hukuk kılıfı olacak bir bölünme parçalanma Anayasası yapmanın önünü açmaya hizmet etmektir.
Devlet Türk ulusu yararına yönetilmiyor hiç bir muhalefet partisi de devleti Türk ulusu yararına yönetmek için bir çaba göstermiyor.
Söz konusu vatanın ve ulusun geleceği konusu gün geçtikçe en büyük sorun olmaya başlıyor.
Tüm siyasi ve ve kitle imha silahı medya tarafından (derin yapı sermaye) dayatılan isimler gün geçtikçe Türk ulusunun desteğini kaybediyor.
Yaşanan gelişmelere bakıldığında ise Türkiye Cumhuriyeti Irak benzeri baas rejimi gibi parti devleti haline getirilmiş olması hiçbir muhalefet partisini derin yapının kontrol ettiği kimseyi rahatsız etmiyor.
Çözümsüz kişiler üzerinden mevcut sorun haline gelmiş rejimi sürdürülebilir yapmak emperyalizm dışında kimsenin işine yaramıyor ise tüm siyasi parti ve isimleri ülke yönetmek için tartışma konusu yapılan kişileri sahaya sürenler aynı yerdir.
Türk ulusu bu zokayı bir daha yutmayacaktır.
Engellerle karşılaştığım için tüm topluma bunu anlatamıyorum. Anlatan bir anlayışta görmüyorum.
Bir derin yapıdan bahsederek onların güçlü göstermek gibi bir söylem içimde olan ve o derin yapının her mahallede bir milyoner beslenmesi olan sermaye olduğunu bildiği halde söyleyemeyen ve mamaya satılarak bu kötülüğü bu topluma yapan tüm gazetecileri kınıyorum.
Amerikan derin devlet yapısı cfr'ye bağlı bilderberg cemaatinin temsilciliğini kimler yapıyor ise ülkemizde ki derin devlet yapısı onlardır. Kim olduklarını belgeleri ve ispatları ile çok yazdım yazmaya devam edeceğim.
İngiliz derin devlet yapısı chatham house kurumsal ortağı hangi holding ise derin devlet yapısı onlardır.
Bunların sahaya sürdüğü tüm siyasetçiler de bu yapının kontrolü altında Türk ulusunu aldatarak bunların çıkarına siyaset yapmak adına kitle imha silahı medyada tartışma konusu yine bu zihniyet tarafından yapılmıştır.
Her iki derin devlet yapısı kirli ilişkiler ağı ülkemiz aleyhine birer terör faaliyeti olarak kabul göreceği ve bunun hesabının sorulacağı güne kadar mücadele edeceğiz.
Nitekim odatv bu anlamda bu yapıya hizmet veren bir medya olarak nato ile ilgili bizi tehdit eden tüm gerçekleri açık açık yazmıştır.
Askeri ve sivil darbelerden, eğitimden vergiye, tüm siyasi gelişmelere biz karar veririz diye itiraf ettikten sonra başka bir adres aramak yeni bir ihanete ortak olmaktır.
Sermayenin ihanet gerçeğini bildiğim halde yazmadan bu gerçekleri ifşa etmeden yaşayamam.
Immanuel Kant'ın dediği gibi söylediklerimizden çok söyleyemediklerimize pişman oluruz. Dile getirilmemiş düşünce, gidilmemiş yoldur.
Pişman olmak istemeyen gerçekleri bir düşünce ile dile getiren bu çaba sorunu ortadan kaldıracak tek yoldur.
Önder Karaçay
10 notes · View notes
deniz-bjk · 4 months ago
Text
Türkiyede iyi şeyler olmuyor
Belki de kimsenin umurunda olmuyor
Türkiye şu anda hem ekonomik hem ahlak açısında derin bir buhranda olduğunu açıkça söyleyebiliriz, en başta "Cumhurbaşkanımız" olmak üzere kimse böyle şeyleri umursamıyor adalet bakanımız sözde iç işleri bakanımız neden bu konularda kayda değer bir açıklama yapmıyor adalet bakanı ülkede neden adaleti sağlayamıyor ülkede eşitlik var ama adalet yok üzgünüm ama bu ülkeye gerçekten yönetebilecek birisine ihtiyacımız var ve bu kişi kesinlikle ne şu anki yönetimde ne de şu anki bir partisi olan bir kişi olmamalı bu ülkede saygılı efendi yönetimden anlayan ve bu yönden mezun olan adalet ve eşitliği savunan demokrasiyi savunan halkı anlayan biri ye ihtiyacımız var fakat böyle bir kişi kaldı mı? Orası muamma...
2 notes · View notes
bopinion · 10 months ago
Text
Tumblr media
2024 / 13
Aperçu of the Week:
"Peace is never made with weapons, but by stretching out our hands and opening our hearts."
(Pope Francis at this year's Easter blessing "Urbi et Orbi" in Rome)
Bad News of the Week:
Turkey has voted. "Only" local elections, but an important test of sentiment in view of the severe economic problems facing the country of two continents, such as inflation of almost 70%. The winner was not the conservative AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi / Justice and Development Party) of ruling President Recep Tayyip Erdoğan, but the largest opposition party CHP (Cumhuriyet Halk Partisi / Republican People's Party), a social democratic party founded by none other than the father of the country, Mustafa Kemal Atatürk.
The CHP now holds the office of mayor in the country's five largest cities, including Ankara and Istanbul. The latter in particular will hurt Erdogan, as he himself was once mayor of the metropolis on the Bosporus. A 75% voter turnout proves that the voice of the people has indeed spoken here. This is remarkable in that Erdogan has become more and more of an autocrat in recent years - among other things by restricting freedom of expression and the press, curtailing the independent judiciary, persecuting critics of the regime and transforming the state into a presidential republic.
The election result is therefore much more than just a yellow card to those currently in power, a "midterm effect" so to speak. It is a clearly articulated, unmistakable rejection of an authoritarian style of leadership in general and of wannabe despot Erdogan in particular. This rejection is all the more pleasing as the opposite direction has become increasingly established worldwide in recent years, especially in patriarchal societies. Freedom, pluralism, peace, equality and democracy are finding it increasingly difficult to be seen as fundamental foundations of nation building.
Many states such as Libya, Iraq and Yemen have been unable to emerge from the maelstrom of a failed state for years and decades. And beacons of hope such as Tunisia, which adopted a constitution following the Arab Spring revolution and held the status of the only democratic country in the Arab world from 2014 to 2020, have reverted to autocracies. Others, such as Myanmar, which tried to establish democratic elements from 2011 to 2021, are now even under the rule of military dictatorships. Which makes this actually good news into bad news after all.
Good News of the Week:
I have never understood many things that happen in Israel. For example, why the ultra-Orthodox - 13% of the population - enjoy so many exceptions in a theoretically secular state, such as not being called up for compulsory military service. Or why a people that has suffered so much from radicalism in its history is increasingly voting for far-right parties. Or why anyone who criticizes Israeli policy is immediately and reflexively vilified as an anti-Semite.
Israel could always be sure of one thing, no matter what it was about: the support of the USA. Although the protection of Israel is the official reason of state in Germany, it is primarily the Americans who see themselves as the unwavering protector of the Israeli state. Automatically and unfortunately often without reflection. For example, in all previous military conflicts in the Middle East, in which Israel has violated international law on more than one occasion, or in the oppression of the Palestinian people, which can safely be described as apartheid, the US veto has always ensured that Israel has not been subject to a UN Security Council resolution. Until now.
An abstention by the USA was the first time that a (theoretically legally binding) UN resolution called for a ceasefire, serious peace efforts and protection of the civilian population in Gaza - 14 votes for, 1 abstention, 0 votes against. Side note: historically, most UN resolutions were not prevented by the Soviet Union/Russia or China, but by the USA. And Prime Minister Benjamin Netanyahu reacted like an offended child. Among other things, by canceling the US visit of an Israeli delegation. Which was actually on a mission to ask for more weapons. In soccer, this is called an own goal. The media response was corresponding - even in Israel, whose enlightened population continues to take to the streets in their tens of thousands against the wannabe despot.
You can take whatever view you like on the proportionality of Israel's military response to the Hamas attack. But this behavior proves once again that Netanyahu is not a sovereign politician who serves the interests of his people without thinking of himself. He is a selfish, consultation-resistant, undemocratic power politician who pushes an autocratic agenda regardless of the consequences. In this respect, any behavior that reveals this character is fine with me. Because that makes his re-election less likely. Which would be good for peace in the Middle East. And for the world. Which makes this actually bad news into good news after all.
Personal happy moment of the week:
We rarely treat ourselves with dining out. And there's a work colleague whose company I really appreciate, but rarely see, as he works from the north of Germany. Last week, he was a guest in our little town, of all places, for a three-day training course. And as this is a very beautiful area, he brought the whole family with him. And we met them with our whole family in a long-established inn to spend an evening feasting and exchanging anecdotes. Lovely.
I couldn't care less...
...that once again - and once again completely unnecessarily - summertime has begun. The basic idea dates back to 1784, when Benjamin Franklin (of all people) saw it as a way of saving energy by using less electric lighting. Its complete uselessness has long been proven, and the impact on wildlife is enormous. Which in this case includes me.
It's fine with me...
...that "crypto king" Sam Bankman-Fried was sentenced to 25 years in prison for fraud in the collapse of his cryptocurrency stock exchange FTX. First, because he commited fraud. Secondly, because I reject all forms of speculation and (trading) derivatives in principle. Maybe I'm old-fashioned, but the real economy is probably called that because it's real.
As I write this...
...I listen to the typically melancholy piano music of Frederik Chopin. It goes perfectly with the cold and wet April weather, which started right on time today.
Post Scriptum
Hardly anyone outside Germany has ever heard of the Fraunhofer-Gesellschaft (Fraunhofer Society for the Advancement of Applied Research) from Munich. It is named after Joseph von Fraunhofer, a leading inventor in the field of optics, e.g. telescope construction - hence the inscription on his tombstone "Approximavit Sidera" (He brought us closer to the stars). The purpose of the association is applied research for the direct benefit and advantage of society. In other words, less theoretical basic research than concrete usability.
The results of the 30,000 or so people working there are certainly noticeable in everyday life: The MP3 audio format, white LEDs, High Definition Television (HDTV), airbags or RFID technology are just examples of the inventions we are all familiar with. The institution comes up with over 600 inventions every year. These are not - as is the case with an industrial patent - exclusively available to one manufacturer, but to everyone. The Fraunhofer-Gesellschaft is now celebrating its 75th anniversary. Congratulations. And thank you.
2 notes · View notes
acid-gramma · 2 years ago
Note
Beler umit dedeme kizmayin hic adamin sucu gunahi yok basin aciklamasi yapacakmis sinan ogan kendi kafasina gore yapmis birlikteligi ata ittifakinin obayi yokmus ittifaktaki adalet partisi de kili daroglunu destekledigini bildirdi umit ozdag da bu aksam kk ile gorusecek
Tumblr media
aaddfgcdgcfhbghbvh
8 notes · View notes
darkyayincilik · 1 month ago
Text
Adalet Partisi Başkanı Enes Yazıcı: Genç Dinamizmi ve Birlik Ruhu ile Başakşehir’e Yeni Bir Dönem Başlatıyoruz
Adalet Partisi Başakşehir 2. Olağan Kongresi’ni büyük bir coşkuyla gerçekleşti. Kongrede, genç lider Enes Yazıcı ilçe başkanı seçilirken, katılımcılardan büyük destek aldı. Etkinlik, Başakşehir Davet Salonu’nda yoğun bir katılımla düzenlenirken, partililer ve vatandaşlar arasında birlik ve dayanışma ruhu ön plana çıktı. “GENÇ LİDER BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ” Genç yaşına rağmen liderlik vasıflarıyla dikkat…
0 notes
yurekbali · 2 years ago
Text
Tumblr media
Meclis, 11 Mart 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için toplanmıştı. Günün sloganı “3’e 3”tü. Adalet Partisi (AP) sıralarından “3’e 3” sesleri yükselirken Süleyman Demirel şevkle ve heyecanla en ön safta yerini almıştı. “3’e 3”le kastedilen; Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu'nun idamlarının rövanşı olarak Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın ve Hüseyin İnan’ın canlarının alınmasıydı. Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk askerî darbesi olan 27 Mayıs Darbesi (1960) sonrasında yargılanarak asılmıştı. Askerden intikam alınamıyordu. Askerden hesap sorulamıyordu. Bu üç idamın sancısı 1972 yılında ellerinde kan olmayan üç çocuktan çıkarılıyordu. Mecliste Süleyman Demirel’in gözleri kendi grubunun üzerinde dolaşıyordu. Meclis oylamasında Demirel önce bir elini, arkadaki sıralarda bir tereddüt hissedince de iki elini birden kaldırmıştı. İki eliyle birden Deniz Gezmiş’lerin idamını istiyordu. İdam için havaya kalkan eller yeter sayıyı veriyor ve “zafer” Demirel’in yüzünde bir tebessüme dönüşüyordu. * * * Dönemin tanıklarından gazeteci Altan Öymen, idamların oylandığı günkü meclisi şöyle anlatmıştı: “Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu'ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel'le ilgili olarak '25 yaşında çocukla uğraşıyorlar' diyor. 6 Mayıs 1972'de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin'in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu'nun en önünde oturuyordu. Elini 'İdama evet' için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç '25 yaşında çocuklar' demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da...” * * * Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise yargılandıkları Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) davasında verdikleri savunmada Demirel için şunları söylemişti: “İddianame'de bizim Anayasa'yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arzetmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa'yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa'yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa'yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. Bile bile iddia makamı bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşı'na karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır. Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dâhil sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye'ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız. Ve Demokrat Parti iktidarına 10 yıl ses çıkarmadınız. Ta ki 38 yurtsever subay ses çıkarana kadar ve onları devirene kadar. Ve bugün aynı savcılar bu şahıslar hakkında da idam kararı istemektedir. Süleyman Demirel'in Anayasa'yı ihlaline ve despotizmine ve ülkeyi Amerika'ya satmasına ses çıkarılmadı.” * * * 6 Mayıs 1972’de canları elinden alınan Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın, Hüseyin İnan’ın anılarına ve yüreklerindeki “Bağımsız Türkiye” aşkına saygıyla...
17 notes · View notes
bursahabermedya · 4 days ago
Photo
Tumblr media
Erdoğan, Kadın Kolları Kongresi'nde konuştu! Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti İstanbul İl Kadın Kolları 7. Olağan Kongresi’nde Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7. Olağan Kong https://bursahabermedya.com/erdogan-kadin-kollari-kongresinde-konustu/ #BursaGündem #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
ismetgurbuz1994 · 1 year ago
Text
Tumblr media
Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan
0 notes
seslimeram · 4 days ago
Text
Barış Mefhumu
Tumblr media
Bildik bir terane içerisinde dört başı mamur her günü apayrı zehreden bir tahakkümün iş bu sahada varlığı sabitleniyor. Biteviye iktidarın konforlu alanını genişletirken var ettiği, hedef kıldığı, düşman bellediği insan / olgu / tahayyüllerden hesap sorulan bir gündemin varlığı tescilleniyor. En ufak bir eleştiriye zemin konulmuyor. Demokratik bir ülkenin hiç uzakta olmadığı zikredilirken, daimi bir biçimde dibi arşınlayan, hep ama her dem kötüyü bağrına basan bir menzil hakikat eyleniyor. Susma sustukça sıra sana gelecek mefhumunu günbegün yeniden bir karşı saldırının hakkaniyetli özeti kılarak bir memleketin dönüşümü sağlama alınıyor. Susanlardan olundukça daha geniş kitlelere göz dağı verilmesine devam ediliyor. Hiçbir türlü mesel hakikate getirilmiyor. Çürümekte olan güncenin, sıradanların o çürümeden vareste kalabilmek için didinme hallerinin kulak arkası edildiği, her şeyin bir biçimde tozpembe olduğu / kaldığı yanılgısına tutunurken muktedir cerahatle birlikte bir menzildeki hayatın ta kendisi hedef kılınır. Kırmızı kartlar, sarı kartlar havalarda birer birer kalkarken, muktedirin de muhalifiz biz diyenlerin de birbirilerinin sahalarında roller keserken “tahakkümün” varlığını sonlandırmayı değil, sürdürmeyi tercih ettikleri bir utanç toplamına varılır.
Ülkenin gündeminin yoğunluğu arasında hakikate hiçbir zaman yer verilmeyeceği biraz daha belirgin bir biçimde ortalığa saçılıyor. Kalibresi çoktan bozulmuş olagelen erkan-ı siyasetin suna geldiği her şeyin bariz bir kötülükten ötesi olmadığı afaki kılınıyor hemen her tecrübede. Tahakküm biçem değiştirirken, 1984 yeniden yazılıyor. Orwell’in sunduğu ya da öngördüğü halin içler acısı hakikatinde soluk almaya çalışan insanlara zül / yalanlar ile süslenmiş yepyeni sopalar gösteriliyor. Muktedir koltuğundan emirlerini yağdırırken o ekranlar aracılığıyla makul / mazbut / nefer olarak görülenlere cennetler sunulurken basit bir biçimde sıradan olanlara cehennem her güne içkin kılınıyor. Tahakküm veçhesinin laf kalabalığı değil doğrudan niteliği her gün kademe kademe arttırılan bir eylemsellik kılınıp her yanda yeniden imal edildiği bir günce ortaya çıkartılıyor. Baş efendinin kaybettiği ol mahalli / yerel seçimler sonrasındaki geri dönüşünü de bildiren bir ülkeye değil bir hafta, en az bir yılına yetecek yarayı / yıkımı / ezayı birleştirerek gündemin satır aralarına sicim gibi tahakkümü yeniden imal eder. Güllük gülistanlık ülke tahayyülü zikredilirken arasız, ekranlarda ötekileştirme tam gaz devam olunurken, cep delik cepken deşik kılınmışken, hak bir yerlere, hukuk bambaşka normlara sürüklenmişken, yazılıp çizilip önce inkar sonra yeniden kabule varılan kararsız hamlelerle birlikte bir cinnet menzil imal edilendir. Tahakkümün görünür kılındığı sahne / bir ülkeden artakalan her şey gözlerimizin önünde sabit kılınandır.
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Ekmek, Adalet ve Barış Buluşmaları” kapsamında Mersin’de sivil toplum örgütü temsilcileri ile Mersin 68’liler Konferans Salonu’nda bir araya geldi. Buluşmada Ayşegül Doğan, sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Tecrit devam ediyor’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 1 Ekim’de yapılan görüşme sonrası gelişmelere değinen Ayşegül Doğan, barış ihtimalini güçlendirip, bu durumu sürece evirmek için çalışma yürüttüklerini belirterek, ülkenin ihtiyacının ekmek, adalet, barış, özgürlük ve demokrasi olduğuna dikkat çekti. Ayşegül Doğan, “Hepimizin sahici bir barışa; sahici bir demokratik çözüme ihtiyacımız var” dedi. İmralı görüşmeleri sonrası siyasi partililerle yapılan temaslara işaret eden Ayşegül Doğan, tüm barış çağrılarına rağmen halen PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin hukuksuz bir şekilde sürdüğünü, kayyım, baskı, gözaltı ve antidemokratik uygulamaların devam ettiğini dile getirdi. Türkiye SİHA’sı ile katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anımsatan Ayşegül Doğan, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in ülkelerinde toprağa verilmesine bile izin verilmediğini hatırlattı.
‘Barışı zorlamalıyız’
“Devletin, hükümetin, iktidarın niyeti ne” diye soran Ayşegül Doğan, “Biz devletin niyetini tarihsel geçmişimizden tanıyoruz ve biliyoruz. Eğer bir demokratik değişim ve dönüşüm istiyorsak, eğer biz barış istiyorsak ki istiyoruz, eğer biz demokratik çözümden yanaysak ki öyleyiz, o halde iğne deliği kadar bile küçük olsa bu ihtimali, bu kapıyı ardına kadar açmaya zorlamaya bakarız. Bunu yapacak şey bizim ortak irademiz, ortak mücadele azmimiz. Bunu tek başına DEM Parti yapamaz. Çünkü barış toplumsal bir mesele. Hayatın her alanına değmeye başlayan, kartopu gibi büyüyen, hepimize tek tek değen, hanelerimizin içine giren bir savaş gerçekliğinden bahsediyoruz. Ülkenin neresinde yaşarsak yaşayalım, bundan nasipleniyorduk. Eğitimden, sağlık alanına kadar müthiş bir ahlaki çöküş görüyoruz. Biraz daha geriye gidip ondan önceki iktidarlar dönemlerinde olanları da sayabiliriz. Demek ki bizim Türkiye’de ciddi bir sistem problemimiz var. Bu sistemin demokratik bir şekilde değişimi sandığımız kadar kolay olmayacak. Türkiye’nin Kürt meselesini ve demokrasi meselesini nasıl bir çözüm zeminine kavuşturabiliriz, bunu tartışmalıyız” dedi.
‘Demokratik müzakere ve mücadele partisiyiz’
Çözüm için yapılması gerekenin belli olduğunu ifade eden Ayşegül Doğan, “bir demokratik müzakere ve mücadele partisi” olduklarını vurgulayarak, “Programımız ortada, Tüzüğümüz ortada. Geçmişimiz ortada. Biz diyoruz ki demokratik kanallar açılmalı. Diyalog ve temas ile Türkiye’nin sorunları çözülmeli. Şimdi bu ne anlaşmak anlamına gelir, ne kalmak anlamına gelir, ne kandırılmak anlamına gelir. Ayrıca devletin niyeti ne olursa olsun, iktidar blokunun niyeti ne olursa olsun biz bu niyetlerini boşa çıkartabilecek öz güvene bir mücadele deneyimine sahibiz. Böyle bir birikimimiz var. Bugün Kürt meselesinde bir barış ihtimalini konuşuyorsak bugüne kadar verilen mücadelenin sayesinde ortaya çıkan bir durumdur. Biz bugün eğer Suriyeli Kürtler ya da Suriye’deki Kürtler ya da Rojava’nın statüsü üzerinden konuşabiliyorsak bu Rojava’da yaşanan hakikati artık inkar edilemiyor, göz yumulamıyor olmasının ortaya çıkarttığı bir gerçek bu. Tüm bunlar ortak mücadelemiz sayesinde kazanımlarımız. Bu kazanımlar Türkiye’yi tehdit eden kazanımlar değil. Bu kazanımları özgürlükler lehine işletmek, özgürlükler lehine bir süreci evrilterek, yasal bir teminata kavuşturmak hepimizin arzu ettiği bir şeydir. Ama tekrar ediyorum. Bu, hiçbir iktidarın insafına, vicdanına bırakılabilecek bir mevzu olmadığı gibi tek bir siyasi partinin omuzlarına yüklenebilecek bir konu da değil. Bu ülkede herkes savaş yorgunluğuyla, bu ülkede herkes bu ekonomik krizden bu denli zarar görüyorsa, bu ülkede yaşayan herkes artık boğuluyor hissi yaşıyorsa, hangi siyasi partiden olursa olsun, hangi mahallede olursa olsun, hangi kutuplaştırılmış kampa yerleştirilmeye çalışılsa, hiç kimse artık rahat nefes alamıyor. Bu kadar boğulma hissiyle karşı karşıya kaldığımız bu tarihsel dönemde bu mücadeleyi yükseltmeye ihtiyacımız var” diye konuştu.”
Tahakkümün varlığını en keskin biçimde suna geldiği bazen bir sorun bazen görünmez ve hiç konuşulmaz diye bildirdiği Kürd ve Mezopotamya halklarının ortak belleğindeki tüm o acının nihayetlendirilmesi için bir çabadır ortalarda bugünlerde. Dem Parti’nin var ettiği ve ikili görüşmeler, müzakerelerle birlikte yürütmeye, doğrudan muhatap Öcalan’ın bizzat öne sürdüklerine bir ayna tutucu olarak hakikatin savaşarak var edilemeyeceği bir odağın ortasına gelindiği zikredilir. Daha önce kurulup kurulup devrilen masalar sonrasında çıkagelen cerahatli kötülüğe, tahakkümün akla sığmayacak biçimlerine aşina olunan, 2015 seçimleri sonrası, müzakere masasının devrilmesinden, seçim yengisinden sonra çıkagelen bölge illerini topyekun imhanın kıyısına taşıyan abluka güncesinden de bilinen bir katran karanlığının hakimiyetine müdahale edebilmek için bu defa herkesin o barış tahayyülü için elini taşın altına sokması gerektiği imgelenir. Bir asırdır var edilmiş o öngörülemez hale gelmiş tahayyül ve biçimlendirme herkesi tek kimlik altında buluşturup hakların tanzim edilebileceği noktasından çoktan uzaklaşıldığı için arasız / fasılasız bir hal ve istemle yok edilmiş geçmiş gibi, geleceğin de biraz daha çalınmasına dur diyebilir bir ülkeye varmak adına sürdürülen bir gayret vardır. Her şey ortadadır.
Tahakküm biçimini yeniden kazanırken, dün öyle denilene bugün bambaşka bir bakışımla birlikte inkarla karşılanırken, bir asrı aşkın zamandır sunulagelen her hamlede yok etmeyi ve sınırlandırmayı öne çekerken bir devletli makamı, terör lafzını işine geldiği gibi yontan ve yöneten bir akla karşı sahici ve sıradan insanların hakkını arayan bir tahayyüle ne çok ihtiyaç vardır. Çekincelerin, ön yargıların, bitimsiz bir savaş dilinin karşısında hemen her koşulda istisnasız halklar için barışı savunagelen bir yapının, onlarla birlikte bu toprakları kapsayan kalıcı bir barışma ihtimalini arzu eden sıradan insanların ortaklaşa bir barışa hal ve çağrıyı yinelemesinin neden elzem olduğu yaşadığımız güncellikte kendiliğinden ortaya serilir. Her şeyi ezip biçen, her anı zorla, tahakkümle alt etmeye çaba sarf eden, hiç ama hiçbir itirazı resen dahi olsa kabul etmeyen bir iktidarcılık / devletçilik karşısında hiç değilse bu kadar elzem olagelen barışın mücadelesi ortaklaşa var edilebilecek bir meselin ta kendisidir. Barış, salt ve sadece Kürd halkının değil dolaylı / direkt olarak Ezidi, Alevi, Arabın, Mıhelleminin, her ne kadar kaldıysa Süryani, Ermeni ve Kıptinin de meselesidir. Türklüğü bir üst kimlik kılarken, bunca çok farklı sesin, inancın, hayatın da meselesi olduğu bugün çok daha açıktır. Kaybedilecek bir yüzyıl daha yoksa şayet. Kaybedilecek ve o güdümlü silah sanayinin eli kanlı baronlarını mutlu etmeye teşne binlerce can kalmadıysa şayet bir kere daha uzun soluklu bir mücadele hattıdır, barışabilmek. Bunca tahakkümün göndere çekildiği, hiçbir yaranın bir yirmi dört saat kadar dahi konuşulmadığı zeminde hakikatten bahis açılabilecek ise en önce temellendirilmesi elzem olandır, barış-barışmak. Büsbütün hayal kırıklıklarına rehin kalmamak için, tek bir gün açık ve rahatça soluk alabilmek için, korkusuz, hür ve eşit bir ülkeye varabilmek için elzem olandır barış-barışmak; düşünür müsünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Yasin AKGÜL – AFP – France 24
Meramda Paylaşılan Haber
Ayşegül Doğan: Barışı İktidarın İnsafına Bırakamayız, Mücadeleyi Yükseltmeliyiz - Mezopotamya Ajansı https://yeniyasamgazetesi9.com/aysegul-dogan-barisi-iktidarin-insafina-birakamayiz-mucadeleyi-yukseltmeliyiz/
0 notes
elazigsurmanset · 7 days ago
Text
GENÇ PARTİ LİDERİ BURÇİN ŞAHİNDUR “SARI ÖKÜZ HİKAYESİNE DOĞRU GİDİYORUZ!”
Tumblr media
Genç Parti Genel Başkanı Burçin Şahindur, son dönemde yaşanan peş peşe gözaltı ve tutuklama haberlerine sert tepki gösterdi. Şahindur, "Türkiye tarihi boyunca sadece Ergenekon-Balyoz kumpas davaları sırasında rastladığımız bir operasyonlar dizisini izliyoruz. Mücadele kültürü tesis edilmedikçe muhalefetin yapacağı en geniş perspektifli tartışma ancak 'sarı öküz' tartışması olur" ifadelerini kullandı. Son günlerde yaşanan gözaltı ve tutuklamalarla ilgili tartışmalar sürerken, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın tutuklanmasıyla başlayan süreç, menajer Ayşe Barım'ın da tutuklanmasıyla devam etti. Son olarak gazeteciler Barış Pehlivan, Serhan Asker, Seda Selek, Kürşad Oğuz ve Suat Toktaş'ın gözaltına alınması, kamuoyunda büyük yankı uyandırırken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında da soruşturma başlatıldı. "ŞİDDETİ HER GEÇEN GÜN ARTAN BİR OPERASYONLAR DİZİSİ" Yaşanan gelişmelerle ilgili olarak konuşan Genç Parti lideri Burçin Şahindur, şu ifadeleri kullandı: "Bu denli şiddetlisine Türkiye tarihi boyunca sadece Ergenekon-Balyoz kumpas davaları sırasında rastladığımız bir operasyonlar dizisini izliyoruz. Genel başkanlar, belediye başkanları, gazeteciler, menajerler gözaltına alınıyor ve kamuoyunun tanıdığı, kaçma şüpheleri olmayan insanlar peş peşe tutuklanıyor." Şahindur, İmamoğlu’nun "Turbun Büyüğü" adını verdiği basın toplantısı sonrasında hemen soruşturma başlatılmasının, adalet sisteminin siyasallaştığının bir göstergesi olduğuna dikkat çekerek, Bolu Kartalkaya’da 78 vatandaşın yanarak hayatını kaybetmesine neden olan ihmallerin hala cezasız bırakıldığını vurguladı. "SANATÇILARA GÖZDAĞI" Oyuncu menajeri Ayşe Barım’ın Gezi Direnişi gerekçe gösterilerek 12 yıl sonra tutuklanmasını da eleştiren Şahindur, sanatçılara ve demokratik protesto hakkını kullanan vatandaşlara gözdağı verildiğini belirtti. "Bugün de gazeteciler Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker de peş peşe gözaltına alındı. Basın özgürlüğü açık bir tehdit altındadır," dedi. "MUHALEFET DOĞRU MÜCADELE YOLUNU BULMALI" Muhalefetin iktidarın gündem tuzağına düştüğünü dile getiren Şahindur, "Ayşe Barım üzerinden sanatçılara gözdağı verilirken, 10 milyondan fazla insanın protesto hakkını kullandığı Gezi’yi savunmak yerine, Tamer Karadağlı ve Yavuz Bingöl gibi isimler üzerinden siyaset yapılıyor. Oysa gerçek meseleler bunlar değil!" dedi. Genç Parti Genel Başkanı Burçin Şahindur, muhalefetin ciddi bir siyasi strateji geliştirmesi gerektiğini belirterek, "Bu dönemin Ekrem İmamoğlu gibi muhalefetin güçlü adaylarının siyaseten elenmesi ile sonuçlandırılmak istendiği açıktır. Muhalefetin tüm bileşenlerine Genç Parti olarak çağrı yapıyoruz. Türkiye’nin sorunları bellidir ve bunlar üzerinden doğru bir siyasi mücadele hattı derhal örgütlenmelidir. Gündem belirleme gücü yeniden ele geçirilmelidir. Aksi halde muhalefetin yapabileceği en geniş perspektifli tartışma ancak 'sarı öküz' tartışması olur," ifadelerini kullandı. Read the full article
0 notes
huseyinmeric01 · 9 days ago
Text
Tumblr media
📌Eskiden bu ülke çok gelişmişti.
👉25 yasindan küçükler bilmez. Demokratik bir ülke idi. Aylarca hükümet kurulamıyordu. Demirel gider, Ecevit gelirdi. Ecevit gider, Demirel gelirdi. Arada bir Necmettin Erbakan çoğunluk sağlasa da hükümet kurma görevi ona verilmezdi çünkü en iyiyi bilenler başkalarıydı. Erbakan çok itiraz ederse partisi kapatılırdı. Adalet iyi çalışırdı. Altı ayda bir hükümet değişirdi. İki yılda bir seçim olurdu.
On yılda bir askeri darbe olurdu.
Ne güzel günlerdi.
Hukuk bağımsızdı adalet vardı.
Yüksek yargı üyeleri emekli olunca CHP'ye üye olurdu.
İş bankasında mütevelli heyeti üyesi olurlardı.
Ne güzel günlerdi..
Üniversiteler bağımsızdı, özgürdü. Rektörler CHP üyesi idiler.
Üniversitelere baş örtülü kızlar alınmıyordu. Okuldan atılıyordu.
Ne güzel günlerdi.
Ekonomi çok güzeldi. Çok zengindik. Halkta para çoktu, onun için yağ bulunmuyordu. Kuyrukta yağ alırdık. Pirinç ve çayı bile kuyrukta alırdık.
Bir gecede %4000 faiz alırdık. Kur bir anda devalüe edilirdi.
Ne güzel günlerdi.
Yollarda araba ile gittiğini bilirdin. Herşey doğaldı.
Yollar topraktı. Çukurlar vardı arabanın içinde zıplardın mide, bağırsak, böbrek çalışırdı.
Dağların etrafından, üstünden dolaşmak, viraj almak büyük bir emek şoförlük isterdi. Bol Oksijen alırdık.
Ne güzel günlerdi.
Hastaneye o kadar çok hasta gitmezdi, gittimi eve gelmezdi.
Misafir ederlerdi. İlaç o kadar değerli idi ki, kuyrukta ilaç alırdık. Hasta Ölünce cenazeyi bırakıp eve gelirdik.
Ne güzel günlerdi.
Çok güzel heykeller dikilirdi. Okullarda andımız okunurdu. Gerisi önemli değildi. Okullar kerpiçtendi. Toprak kokardı, heykeller tunçtandı. Öğretmenler hafta sonu limon satardı.
Ne güzel günlerdi.
Trenler çok yavaş ve tıkır tıkır giderdi. Konya'dan İstanbul'a üç günde giderdik. Seyrede seyrede giderdik. Tabiatı tanırdık.
Otobüslerde ayaklar şişerdi. Yol bitmezdi. Vücudumuzu test ederdik. Uykunun kralını uyurduk.
Trafik polisine Rüşvet vermeden, 50 km yol gidemezdik..
Ne güzel günlerdi.
Bu Erdoğan'da tadımızı bozdu...
BU ESKİ TÜRKİYE'NİN ÖZLEMİNİ CEKENLERE GELSİN...! BİZDEN UZAK OLSUN.
YENİ TURKİYE CUMHURBAŞKANIMIZ
Sn: @RTErdogan İLE DAHA NİCE GÜZEL GÜNLERE İNŞALLAH.REİSİMİZE NEVLAM SAĞLIK SIHHAT AFİYET DAİM ETSİN..2028 SEÇİMLERİNDE YENİDEN ZAFERE DOĞRU.
😭😭😭😭😭
0 notes