#kamulaştırma yasası
Explore tagged Tumblr posts
lefkosahaberleri · 7 days ago
Text
ABD, Güney Afrika'ya Yönelik Yardımları Kesme Kararı Aldı
New Post has been published on https://lefkosa.com.tr/abd-guney-afrikaya-yonelik-yardimlari-kesme-karari-aldi-41711/
ABD, Güney Afrika'ya Yönelik Yardımları Kesme Kararı Aldı
Tumblr media
ABD, Güney Afrika’ya yönelik yardımlarını kesme kararı alarak uluslararası ilişkilerde önemli bir adım attı. Bu kararın ardındaki nedenler ve olası etkileri hakkında detaylı bilgi edinin.
https://lefkosa.com.tr/abd-guney-afrikaya-yonelik-yardimlari-kesme-karari-aldi-41711/ --------
0 notes
onderkaracay · 2 years ago
Text
Tumblr media
🗣️ 24 Ocak Kararları Yıkımın Başladığı Tarih
Eğer 24 Ocak kararları alınmamış olsaydı 12 Eylül 1980 askeri darbesi olmazdı.
Bu kararlar siyasi partiler yasası için darbeye ihtiyaç duyuyordu. Siyasi partilerin tek kişi dayatmasına emanet etmenin yolu buydu.
Bu kararların tümü tefeci bankacılığa hizmet edecek.
Krizler ile vurgunların vurulduğu dönemi başlatacaktı.
Nitekim öyle oldu. Borsa, faiz ve döviz üçlüsü arasında toplum adeta kıskaca alındı.
İşbirlikçi birileri zengin edilerek geriye kalan herkesin sömürge edildiği bir düzenin kurulduğu anlamına geliyordu.
2001 yılı kur vurgunu ile bir gecede serverlerine servet katan komprador burjuvaziye bu vurgun yetmiyordu. Mobbing Bank kitabım ile bunu yapan holding bankalarını ihbar etmeme rağmen hiçbir savcı bunun üzerine gidip Türk ulusundan çalınan parayı geri almadı. Biz geri alana kadar mücadele edeceğiz.
Her istediklerini kandırarak yaptırabilecekleri dini çok iyi kullanan ve iktidar açlığı içinde olan Atatürk, laiklik ve Türk ulus düşmanlığı üzerine siyaset anlayışı medya terörü desteği ile 2002 sonrası iktidar yapıldı.
Amaç özelleştirmeler ile ekonomiyi üretimsiz ve batılı sömürgeci güçlerin şirketlerinin ve yerli işbirlikçi sermayenin şirketlerine peşkeş çekmek ve onların yararına işgale uğratarak tam bağımsızlığı kaybettirmek ve her alanda bağımlı bir ülke haline getirmekti.
Bugün bunu başardılar.
Merkez Bankası başkanı bile CFR bağlantılı birine teslim edilmek zorunda kalındı.
Bu arada nas ve kur korumalı mevduat vurgunları devam etti.
Borcu borç ile çevirmenin de bir sonu var.
Karşılıksız para basma balonu patlayacak ve bu bedelin Türk ulusuna ödetilmesi için ikinci bir Kemal Derviş'e ihtiyaç vardı. Onu da parça parça buldular.
2002 yılına kadar tefeci bankalar Türkiye Cumhuriyeti hazinesini dolaylı olarak Türk ulusunu devlete para satarak dolandırıyorlardı.
2002 sonrası Türk ulusunu kandırarak bankaların yüzde sekseni yabancılara satıldı. Ve bankalar direk halkı borçlandırmaya başladılar.
Bunu ise halka IMF'ye borcu olmayan ülke olarak pazarladılar. Oysa yerli şirketler ve halk daha fazla borçlandırılıyor, tasarruflar eritiliyor, toprak ve mülkler ipotek yoluyla bu tefeci bankaların eline geçiyordu.
Bankalara kaynak aktarmanın bir başka yolu inşaattı.
Bu geri dönüşü olmayan ölü yatırım ile zengin daha zengin fakir daha fakir hale getirildi.
Bu konut stoğunu bugün yabancıya yurttaşlık satışı yaparak demografik yapı değişikliği ile gelecekte bizi büyük tehlikeye atacak bir toplum yapısı oluşturuyorlar.
Ne yaparlarsa yapsınlar artık deniz bitti. Satacak bir şey kalmadı. Türk ulusunun canı ve toprağı Anadolu dışında hiçbir şey kalmadı.
Kurtuluş bir tek kuruluş ayarlarına geri dönmeye bağlıdır.
Bunun için kamulaştırma yapmak dışında bir çare yoktur.
Özelleştirilmeleri yapanlar bunun büyük bir yanlış olduğunu itiraf ederek kamulaştırma kararları almak zorunda kalacaklar.
] Önder KARAÇAY [
6 notes · View notes
cengish05 · 7 days ago
Text
ABD'den Güney Afrika Cumhuriyeti'ne yönelik yardımları sonlandırma kararı
Ankara Beyaz Saray’dan meydana getirilen açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkesinin Cenup Afrika’ya yardımlarına son verilmesine ilişkin yürütme sonucu almış olduğu bildirildi. Açıklamada Cenup Afrika’nın “2024 tarihindeki Toprak Kamulaştırma Yasası”, İsrail aleyhine Internasyonal Hakkaniyet Divanı’nda (UAD) açmış olduğu “soykırım” davası ve İran’la “yakın ilişkileri” karara gerekçe…
0 notes
elestirikosesi · 7 years ago
Text
Vücudunu satma dönemi geçti
Ertuğrul Özkök, bugünkü köşe yazısında rahmetli Başbakan Bülent Ecevit'in “En büyük hatam” dediği, Kemal Derviş'i savunuyor. Özkök'e göre, Derviş Türkiye'yi kurtaran bir halk kahramanı. Şöyle diyor: “Kemal Derviş, IMF’yle birlikte mükemmel bir istikrar programı hazırladı. Yaptığı büyük bir vatanseverlikti.”
Özkök 14 Mart 2018 günü yazdığı köşe yazısında da, şeker fabrikalarının satışını savunuyordu: “Bazen muhalefetin tavrına şaşırıyorum... Şeker fabrikaları özelleştirilemezmiş... Niye özelleştirilmesin ki... Petrol rafinerileri özelleştirilmiş... Şeker özelleştirilemez diyorsun... Silah sanayisinin küçümsenmeyecek bölümü özel şirketlerin elinde... Sen şeker devlette kalsın diyorsun... Bu tartışmaları rahmetli Özal zamanında da yapmıştık... O gün özelleştirmelerden yanaydım... Bugün de öyleyim... Allah’tan Türkiye yoluna devam etti...”
Özelleştirme taraftarı Özkök'ün Kemal Derviş'e sahip çıkması garip değil. Çünkü bugünkü şeker fabrikalarının satışında gelinen noktada Derviş'in rolü büyük.
Övünçleri: Son sosyalist devleti yıkmak
Türkiye, 12 Eylül'e kadar ithal ikameci ekonomi ile yönetildi. 1980 öncesi Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı'na getirilen Turgut Özal, 24 Ocak kararları ile Türkiye ekonomisine yeni bir yön verdi. Kararlara göre Türkiye, ithal ikameci modelden vazgeçecek, ekonomisi liberalleşecek, serbest piyasa ekonomisine geçilecek ve küresel piyasalarla bütünleşme esas hedef olcaktı.
Özal'ın ilk hedefi Kamu İktisadi Teşekkürleri (KİT) oldu. KİT'ler elden çıkarılmak için bir çoğuna yatırım yapılmadı. Kaderine terk edilen KİTlerin, fabrikaların üretimi düştü. Zarar ediyor gerekçesiyle de, fabrikaların satışı hızlandı. Babam Sümerbank işçisi olduğundan süreci yakından gördüm ve gözlemledim. KİT'ler korunsaydı Türkiye bambaşka olurdu. Türkiye'nin KİT birikimi öyle köklü idi ki, Özal'ın yerine gelen Tansu Çiller, “Son sosyalist devleti biz yıktık” diyordu.
Özal’la birlikte sıcak para ekonomisine göbekten bağlanan Türkiye, Çiller, Yılmaz ile gümrük duvarlarını indirdi ve tamamen savunmasız kaldı. Türkiye'nin ayakta kalması için sıcak paraya ihtiyaç duyuyordu. Borç bularak yaşama tutunuyordu. Bu bir nevi uyuşturucu ekonomisiydi. Uyuşturucuya, yani sıcak paraya duyulan ihtiyaç nihayetinde ülkenin vücudunu satması ile sonuçlanıyordu. Uyuşturucuyu bulamayan, vücudunu satarak para kazanıyordu.
ABD'nin Derviş'i
Türkiye ekonomisi küresel güçlere bağımlı hale geldikçe, yeni bir sömürücü sınıf da ortaya çıkıyordu. Kara para aklayıcılar, hortumcular, tarikat güçlerinin iktidarı pekiştiriliyordu. Bir mafya-gladyo-tarikat rejimi kuruluyordu. Bu sistem zirvesini ise Derviş'le yaşadı.
2001'deki ekonomik krizle birlikte Derviş, ABD'den getirildi. Türk ekonomisinin başına kondu. IMF borç verme karşılığında Türkiye'den ödünler istiyordu. Derviş borç bulabilmek için yasalar çıkardı. 15 maddelik yasayı şöyle yazabiliriz:
1-Uluslararası Tahkim Yasası: “Yabancılık unsurunun bulunduğu kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların” uluslararası mahkemelerde taşınabilmesini sağladı. Yani ulusal irade emperyalist merkezlere devredildi.
2-Telekom Yasası: Telgraf ve Telefon Kanunu değiştirildi. Telekom yabancılara satıldı. GSM şirketleri yabancıların eline geçti.
3-Şeker Yasası: Şeker pancarında taban fiyatı kaldırıldı, fiyat belirleme fabrikaların keyfine bırakıldı. Pancar üretimine kota dönemi başladı. Köylü pancar ekemez hale getirildi. Fabrikaların bir kısmı satıldı, diğerlerinin satılması gündemde. Şeker ithalatının önü açıldı. Türkiye, Cargill’in ve kaçak şekerin işgaline uğradı.
4-Tütün Yasası: Tütün üretimine kota başladı. İthal tütünün önü açıldı. Sigara fabrikalarının tamamı satıldı. Biri hariç diğerleri kapatıldı. Tütün depoları ve işleme merkezleri kapatıldı. Tütün piyasası yüzde 95 oranında yabancıların eline geçti.
5-Tuz Yasası: Tuz işletmelerinde devlet tekeli kaldırıldı. İşletmelerin tamamı satıldı.
6-Doğalgaz Piyasası Yasası: Doğalgazda devlet tekeli kaldırıldı. Emperyalist tekellerin bu alana girebilmesi sağlandı. Elektrik piyasasının da satılması ve yabancılara açılması ile enerji sektörü yabancıların eline geçmeye başladı.
7-Merkez Bankası Yasası: Merkez Bankasının görev ve yetkileri kısıtlandı. Emperyalist merkezlerin bankacılığına bağlandı.
8-Bankacılık Yasası: Bankacılıkta devletin tasfiyesi başladı. Satılmalar ve yabancılaşma hızlandı. Bankacılık piyasası yüzde 60 oranında yabancıların eline geçti.
9-Sivil Havacılık Kanunu: Havayollarının yer hizmetleri olan HAVAŞ ve USAŞ’ın satılmasından sonra THY’nin hisseleri satılmaya, özel havayolu şirketleri kamunun aleyhine teşvik edilmeye başlandı.
10- Kamulaştırma Yasası: Yasa ile kamulaştırma işleminin yeni esaslara bağlanması ve ödeneksiz kamulaştırma yapılamayacağı hükmünü getirildi.
11-Bütçe Değişikliği Yasası: Batırılan ve içi boşaltılarak yağmalanan bankaların sorumlulukları üstlenildi.
12-Görev zararları ve bazı fonların tasfiyesini öngören yasa: 15’i bütçe içi, 2’si bütçe dışı fonun kapatılması ve gaspı sağlandı.
13-Ek Bütçe Yasası: Krizden sonra çıkarılan ek bütçenin 130 trilyon lirasının otoyol yatırımlarına gitmesine karar verildi.
14-İhale Yasası: Yasa ile kamu ihalelerine yabancılar için konulan sınırlamalar kaldırıldı. Ardından defalarca değiştirilen ihale yasalarıyla devlet delik deşik edildi. İhaleye verilmeyen devlet işi bırakılmadı.
15-Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası: Bunca azgınca talan ve kamunun satılması planına işçi sınıfının tepki göstereceği düşünülmüş olmalı ki, sendikaları kontrol edecek merkez oluşturuldu. Kamunun, işçi, işveren örgütlerinin buluştuğu örgüte, Ekonomik ve Sosyal Konsey adı verildi.
Bugün mücadele Derviş'e karşı
Üçüncü maddeyi dönüp lütfen tekrar okuyun. İşte bugün şeker fabrikaların özelleştirilmesinin ardından “vatansever” Kemal Derviş'in yasası vardır. Bugün binlerce emekçi ve ailesi, aslında bu yasaya karşı da, yani Derviş zihniyetine karşı mücadele ediyor.
Şeker işçileri, özelleştirme çabalarına karşı tam tamına 1 milyon 690 bin imza topladı. O imzalar hükümete teslim edilecek. Şeker işçileri kararlı. Bugün attıkları sloganlarla bu kararlılığı ortaya koydular. “Şeker vatandır satılamaz”, “Vatanı satanı biz de satarız” diyen işçiler, emperyalizmin saldırısının da farkında. Şeker işçileri, ABD’li NBŞ üreticisi Cargill’e de “Go Home Cargill’ dövizleriyle tepki gösterdi. İşçiler, “Katil ABD, katil Cargill” sloganları attı.  
Artık vücüdunu satma dönemi geride kalıyor. Türkiye'nin zorunlulukları var. Güvenliğini sağlama, toprak bütünlüğünü sağlamanın yanı sıra, ekonomide üretim ekonomisine geçme zorunluluğu var. İşçi sınıfı ayağa kalkıyor. Bu ülkenin işçi sınıfındaki bilinç Özköklerde yok. Özkökler Derviş soyunun temsilcisi. Batak ekonomisinin aydınları. Onların gözündeki vatanseverler ortada. Bizim gözümüzdeki vatanseverler de ortada. İşçi sınıfı ne fabrikalarını sattıracak ne de vatanının parçalanmasına izin verecek.
27 Mart 2018
9 notes · View notes
ahmetcan-av · 4 years ago
Text
Kentsel dönüşüm kapsamında yapılan bir projeden ev alan da satan da tapu harcı ödemek zorunda değildir.
Kentsel dönüşüm uygulamalarını teşvik etmek için yeni yapıların ilk satışlarında harç muafiyeti vardır. Yani kentsel dönüşüm yasası kapsamında yapılan bir projeden ev alan da satan da tapu harcı ödemek zorunda değildir. 
Tapu harcı mülkün değerinin yüzde 4’ü kadar ödeniyor. Bunu yüzde 2 alıcı, yüzde 2 satıcı ödüyor. 500 bin liralık bir evde 10 bin alıcı 10 bin satıcı tapu harcı ödüyor. Bundan sonra dönüşüm kapsamında yapılan satışta bu ödenmeyecek. 
Ancak gayrimenkul alan ve satan ile Tapu Müdürlükleri arasında bazı sorunların yaşandığı görülmektedir.
Oysa ki konuya ilişkin olarak Danıştay 9. Dairesi., E. 2015/6534 K. 2019/1163 T. 25.3.2019 tarihli kararında bu tartışma konusu olmuştur. 
Karara konu olayda, davacı şirket İstanbul 4. Vergi Mahkemesi'nin 31/12/2014 tarih ve E:2014/1301, K:2014/3061 sayılı kararı temyiz etmiştir. 
Temyize konu davada, davacı adına müteahhit şirket tarafından ihtirazi kayıtla ödenen tapu harçlarının iptali ve iadesi talep edilmiştir.
Yerel mahkeme vergi mahkemesi, 775 sayılı Gecekondu Kanunu ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan muafiyetin dönüşüm alanlarındaki uygulama çalışmalarına ilişkin olduğu,dönüşüm uygulaması sonrasında inşa edilen konutların satışıyla ilgili işlemleri kapsamadığı, dava konusu satış işleminin de 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde yapılan muafiyetle ilgili değişiklikten önce olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı ise 775 ve 6306 sayılı Kanunlar kapsamında inşa edilen taşınmazların satışının tapu harcından muaf olduğu, muafiyetin kişilere değil işlemlere tanındığı, bu doğrultuda verilmiş mahkeme kararları bulunduğu iddialarıyla kararın bozulmasını temyizen talep etmiştir. 
Danıştay ise kararında, 
492 Sayılı Harçlar Kanununun 57. maddesinde "Tapu ve Kadastro işlemlerinden bu kanuna bağlı (4) sayılı tarifede yazılı olanlar, tapu ve kadastro harçlarına tabidir." hükmü yer almış, 4 sayılı tarifenin 20/a fıkrasında ise, gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden nispi harç ödeneceği hükme bağlanmıştır.
Gecekondu Kanununun kapsamı;birinci maddesinde, mevcut gecekonduların ıslahı, tasfiyesi,yeniden gecekondu yapımının önlenmesi ve bu amaçlarla alınması gereken tedbirler olarak belirtilmiştir.Kanunun 33.maddesinde ise;bu Kanun hükümlerine dayanılarak yapılan ivazlı veya ivazsız devir, temlik, kamulaştırma, alım, satım, kira, geri alma, geri verme, ifraz, tevhit, tescil, cins değişikliği, rehin tesis ve terkini, ıslah, değişiklik, onarım, inşa ve ikmal gibi her türlü işlemler, sözleşmeler, beyannameler ve benzerlerinin, tasarruf bonosundan ve her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olacağı hüküm altına alınmıştır.
16.05.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6306 sayılı Kanunun amacı; birinci maddesinde, afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olarak yer almıştır.Kanunun 7.maddesinin 9.fıkrasında ise; bu Kanun uyarınca yapılacak olan işlem, sözleşme, devir ve tesciller ile uygulamaların, noter harcı, tapu harcı, belediyelerce alınan harçlar, damga vergisi, veraset ve intikal vergisi, döner sermaye ücreti ve diğer ücretlerden; kullandırılan krediler sebebiyle lehe alınacak paraların ise banka ve sigorta muameleleri vergisinden müstesna olacağı belirtilmiştir.
6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 16.maddesine 2 Temmuz 2013 tarihinde eklenen 9.fıkra ile Kanun kapsamında ilgili kurum (uygulama alanında dönüşüm projesi gerçekleştirecek olan Bakanlık,idare,Toplu Konut İdaresi Başkanlığı) veya gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince yapılacak olan işlem, sözleşme, devir ve tesciller ile uygulamaların, noter harcı, tapu harcı, belediyelerce alınan harçlar, damga vergisi, veraset ve intikal vergisi, döner sermaye ücreti ve diğer ücretlerden muaf olacağı belirtilmiştir. Yine, ilgili maddede alınmaması gereken harç ve vergiler arasında damga vergisi,tapu ve kadastro harçları ve noter harçları da sayılmıştır.
Yönetmeliğin 16.maddesinin 9.fıkrasına 25 Temmuz 2014 tarihinde eklenen (ç) bendi ile ilgili kurum (uygulama alanında dönüşüm projesi gerçekleştirecek olan Bakanlık,idare ve TOKİ) ile uygulama alanındaki yapıları malik olarak kullanan gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince yapılan uygulama alanındaki yapıların dönüşüme tabi tutulmadan önce ilk satışı, devri ve tescili işlemleri ile Kanun kapsamında yapılacak uygulamalar neticesinde meydana gelen yeni yapıların ilk satışı, devri ve tescili işlemlerine vergi, harç ve ücret muafiyetinin uygulanacağı kuralı getirilmiş, bu işlem ve uygulamalar ile uygulama alanındaki yapılarla ilgili olarak; noterler, tapu ve kadastro müdürlükleri, belediyeler ve diğer kurum ve kuruluşlar nezdinde Kanun uyarınca yapılan diğer işlemler hakkında belirtilen vergi, harç ve ücret muafiyetlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden; taşınmazların ivaz karşılığında devir ve iktisabının harca tabi olduğu, ancak 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile 775 Sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca yapılan işlem, sözleşme, devir ve tesciller ile uygulamaların vergi ve harçtan muaf olduğu, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 16.maddesine 2 Temmuz 2013 tarihinde eklenen 9.fıkra ile de Kanun kapsamında uygulama alanında dönüşüm projesi gerçekleştirecek olan Bakanlık,idare ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan işlem, sözleşme, devir ve tesciller ile uygulamaların, noter harcı ve tapu harcından muaf olacağının belirtildiği görülmüştür.
Olayda; müteahhit şirketin yüklenici firmalarla imzaladığı "Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İşi" sözleşmeleri kapsamında inşa edilen bağımsız bölümlerin bulunduğu alanın, 775 sayılı Kanun uyarınca gecekondu önleme bölgesi ilan edildiği ve bölgenin gecekondu dönüşüm ve kentsel yenileme alanı uygulama imar planı kapsamında olduğu,davalının da aksi yönde bir iddiasının bulunmadığı anlaşılmış olup, uygulanan dönüşüm projelerinin 775 ve 6306 sayılı Kanunların amacını gerçekleştirmeye yönelik olduğu,uygulama sonrasında konutların müteahhit şirket tarafından üçüncü kişilere satış işlemlerinin de bu Kanunlar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda; gecekondu önleme bölgesi ilan edilen ve gecekondu dönüşüm ve kentsel yenileme alanı uygulama imar planı kapsamında bulunan alanda inşa edilen bağımsız bölümlerin, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın iştiraki olan ve dönüşüm uygulamalarına ilişkin olarak görevlendirilen müteahhit şirket tarafından satışıyla ilgili alıcının ödediği tapu harçlarının iptali ve iadesi istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmamıştır.
Öte yandan, iadesi talep edilen ve davacı adına ödenen tapu harcı tutarının devir alan olarak sadece davacının ödemesi gereken tutar mı,yoksa devir eden ve devir alan olarak satış işleminin taraflarının ödemesi gereken toplam tutar mı olduğunun araştırılarak sonuca göre karar verilmesi gerektiği tabiidir.
Demek suretiyle, davacının temyiz talebi kabul edilmiş ve İstanbul 4. Vergi Mahkemesi'nin 31/12/2014 tarih ve E:2014/1301, K:2014/3061 sayılı kararının bozulmasına karar vermiştir. 
Netice itibariyle, 
Gecekondu dönüşüm ve kentsel yenileme uygulama alanındaki yapıların dönüşüme tabi tutulmadan önce ilk satışı, devri ve tescili işlemleri ile 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile 775 Sayılı Gecekondu Kanunu kapsamında yapılacak uygulamalar neticesinde meydana gelen yeni yapıların ilk satışı, devri ve tescili işlemlerine harç muafiyeti uygulanacağı kuralı getirilmiştir. 
Gecekondu önleme bölgesi ilan edilen ve gecekondu dönüşüm ve kentsel yenileme alanı uygulama imar planı kapsamında bulunan alanda inşa edilen bağımsız bölümlerin, müteahhit şirket tarafından satışıyla ilgili alıcının ödediği tapu harçları harç istisnası kapsamında yer almakta olup, iadesi gerekmektedir. 
Av.Ahmet Can 
İletişim Bilgilerimiz : 
Tel : 0 532 409 18 85 
Form : Üzerine Tıklayınız 
İletişime geçmek için 0 532 409 18 85 no’lu telefondan arayabilir, [email protected] adresine mail gönderebilir ya da bu formu doldurarak telefon numaranızı bırakabilirsiniz. 
Bu konudaki diğer yazılarımız ve emsal mahkeme kararları için:  
Yazı 1 Yazı 2 Yazı 3 Yazı 4 Yazı 5 Yazı 6 Yazı 7 Yazı 8 Yazı 9 Yazı 10  Yazı 11 Yazı 12 Yazı 13
#kentsel #dönüşüm #dava #vergi #tapu #harcı #iade 
Kentsel Dönüşüm Tapu Harcı İadesi Emsal Mahkeme Kararımız: 
Av.Ahmet Can 
İletişim Bilgilerimiz : 
Tel : 0 532 409 18 85 
Form : Üzerine Tıklayınız 
0 notes
vip-transferi-blog · 8 years ago
Text
Sabiha gökçen transfer
Avrupa İnsan Sabiha gökçen transfer Hakları Mahkemesi (AİHM), Kıbrıslı Rumların Türkiye aleyhine açtığı binin üzerinde mülkiyet davasının akıbetini belirleyecek 8 pilot davayı KKTC lehine sonuçlandırdı. Mahkeme, Rum mülkleri konusunda KKTC Tazmin Komisyonu'nu adres gösterdi. Bu durumda, AİHM'deki mülkiyet davalarının tümünün KKTC Tazmin Komisyonu'na havale edilmesi bekleniyor.
KKTC'nin uluslararası arenada Sabiha gökçen transfer  tanınmaması ve AİHM'in KKTC'yi "Türkiye'nin etkin ve fiili kontrolü altındaki bir bölge olarak kabul etmesi" nedeniyle, Tazmin Komisyonu Türkiye'nin mahkeme yetkisiyle kararlar alıyor. "Mahkeme" statüsündeki Tazmin Komisyonu'nda iki Avrupalı yetkili görev yapıyor. Komisyon şöförlü araç kiralama bugüne kadar Türkiye adına 105 Rum'un başvurusunu sonuçlandırdı ve 65 milyon dolar ödedi.
AİHM'de 1100 Rum'un mülkiyet Sabiha gökçen transfer davası bulunuyor. Önce bugün karara bağlanan 8 pilot davanın, ardından da tüm Rum davalarının Tazmin Komisyonu'na gönderilmesi bekleniyor. Ancak bu Türkiye'nin tazminatlardan kurtulduğu anlamına gelmiyor, çünkü komisyonun karar verdiği tazminatları da Türkiye ödüyor.
Rumlar, kararları kabul etmezse yine AİHM'e gidebiliyor. Türkiye bu yöntemle Rum davalarına karşı zaman Sabiha gökçen transfer kazanmış olacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kıbrıs konusunda önemli bir karar alarak, KKTC'de kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu'nun (TMK) etkin bir iç hukuk yolu olduğunu hükme bağladı.
AA'nın edindiği bilgiye göre, bu karar KKTC'de işleyen bir hukuk düzeninin mevcudiyetinin, uluslararası hukuka havaalanı transfer uygunluğunun AİHM tarafından teyit edilmesi anlamına geliyor. Bu kararla AİHM önündeki 1500 civarındaki Rum mülkiyet başvurusunun önce KKTC'deki TMK'ya yönlendirilmesinin yolu açılmış oldu. Böylece TMK işlemlerinin uluslararası hukuka uygunluğu AİHM tarafından tescil edildi.
Kararla AİHM önünde bekleyen ve milyarlarca Avro'ya malolabilecek Kıbrıs Rum mülkiyet tazminat talepleri TMK'ya Sabiha gökçen transfer  havale edilmiş, böylelikle Türk tarafı kararla AİHM'de büyük bir kazanım elde etmiş oluyor.
Bu kararla bundan sonra da dava açabilecek olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi vatandaşları, KKTC'de 1974 öncesinde Sabiha gökçen transfer sahip oldukları taşınmazlarıyla ilgili talep ve iddialarını öncelikle TMK'ya götürmek durumunda kalacaklar.
Böylece, TMK, Kıbrıs sorununun en önemli veçhelerinden birini teşkil eden mülkiyet meselesinde Ada'da bugüne kadar hayata geçirilmiş yegane etkin çözüm mekanizması haline gelmiş oldu.
Taşınmaz Mal Komisyonu ( Sabiha gökçen transfer ), AİHM'nin 22 Aralık 2005 tarihinde verdiği Xenides-Arestis mülkiyet kararı çerçevesinde, KKTC makamları tarafından kurulan ve Nisan 2006'dan bu yana faaliyet gösteren bağımsız bir organ.
TMK, Rum yönetimi havaalanitransfer.club vatandaşlarının mülkiyet konusundaki taleplerini dostane çözümle sonuçlandırmak ve Rumların Kuzeydeki mülkiyet iddialarına kesin bir çözüm getirmek amacıyla faaliyet havaalanı transfer gösteriyor. TMK'nın hükmettiği tazminatların ödenmesinden sonra Rum vatandaşlarının Kuzeydeki mülkleri üzerinde herhangi bir hak veya yetkileri kalmıyor.
TMK'ya bugüne kadar Rumlar tarafından 450'yi aşan başvuru yapıldı. Başvurulardan 100'e yakını dostane çözümle sonuçlandırıldı. Sınırlı sayıda bazı başvuru sahiplerinin taşınmazlarının iade talebi de karşılandı. TMK, bugüne kadar sonuçlanan Sabiha gökçen transfer başvurulara ilişkin olarak yaklaşık 40 milyon Sterlin tutarında tazminat ödeyerek, kamulaştırma yaptı.
Öte yandan, Kıbrıslı Türklerin Güney Kıbrıs'ta bulunan mallarıyla ilgili olarak halen benzer bir çözüm mekanizması bulunmuyor. Rum Yönetimi'ndeki Kıbrıs Türklerinin malları, halen Vasilik Yasası altında tutuluyor. Bu yasa çerçevesinde, Kıbrıslı Türklerin Rum yönetimindeki mallarına ulaşmaları ve bu malları kullanmaları engelleniyor.
Kıbrıs Türklerinin Rum yönetimindeki mülkleri için AİHM'ye yaptıkları başvurular da bulunuyor ve bu başvurular da işleme konmaya başlandı. Diplomatik kaynaklar, TMK'nın Sabiha gökçen transfer etkinliğine ilişkin bu kararın, 19 Ocak 2010 tarihinde İngiliz İstinaf Mahkemesi tarafından açıklanan Orams kararının sağlam bir temele oturmadığını ortaya koyduğunu belirtiyorlar.
Avrupa Birliği Adalet Divanı'nın ( Sabiha gökçen transfer ) tavsiyesi doğrultusunda alınan Orams kararının, Rum yönetimi mahkemelerinin Kıbrıs'taki mülkiyet sorununa ilişkin aldığı kararların diğer AB üyesi ülkelerde de uygulanması gerektiğini hükme bağladığını hatırlatan aynı kaynaklar, Orams kararının, mülkiyet iddiası bulunan Rum yönetimi vatandaşlarının haklarını öncelikle KKTC'deki iç hukuk yollarını kullanarak TMK'da aramaları gerektiğini teyit eden bu son AİHM kararıyla çelişkili hale geldiğine dikkati çekiyorlar.
"AİHM kararı etkinlikle uygulanabilir bir karar iken, Orams kararının tam olarak uygulanması mümkün değildir. Avrupa hukuk sistemi içinde aynı alanda iki çelişkili karar çıkması kayda değerdir" yorumunda bulunan kaynaklar, Orams kararının halen İngiltere Yüksek Mahkemesi'nde temyiz Sabiha gökçen transfer aşamasında olduğunu da hatırlattılar.
havaalanitransfer
0 notes
saatmodelrehberi-blog · 12 years ago
Text
İstimlak yani Kamulaştırma Nedir?
Tumblr media
Bilindiği gibi, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 4650 sayılı Kanunla 24.02.2001 tarihinde değiştirilmiş ve köklü bir düzenlemeye gidilmiş. Yeni sistemde, idare ile taşınmaz maliki uzlaşamadığı takdirde, idare tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terkini davası açılması öngörülmüştür. Kamulaştırmaya ilişkin oluşturulan yeni sistem, özellikle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki durumumuzu güçlendirici niteliktedir. Ne varki bütün bu önemli değişikliklere rağmen halen aksayan yönler bulunmakta ve davalar beklendiği ve öngörüldüğü biçimde seyretmemektedir. Kamulaştırma Kanununun 10.maddesinde düzenlenen kamulaştırma davasına ilişkin yargılama usulü, basit yargılama usulü niteliğindedir. Süreler ise sınırlandırılmıştır. Mahkemeler uygulamada bu sürelere uymakta çoğu kez zorlanmaktadırlar. Sürelere uyulamamasının nedenleri çoğunlukla mahkemelerimizden kaynaklanmamaktadır. Bu düzenleme ile, ülkemizde alışılagelen kamulaştırma sistemi tamamıyla terkedilmiş; taşınmaz sahibinin bedel artırımı için dava açma kaygısına son verilerek, uzlaşmaya önem verilmiştir.  Bizzat 10. maddenin kaleme alınışındaki sakatlıklar yanında başka bazı alt yapı nedenleri ile yüksek yargı içtihatlarından da kaynaklanmaktadır. Kamulaştırma yargılamasında çok önemsediğimiz bir husus ise bilirkişi seçimi, niteliği ve sayısı konusu. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 10.maddesine istinaden kamulaştırmayı yapan idareler tarafından açılan “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terki davaları”nda; kamulaştırılan taşınmazın 11.maddede belirtilen esaslara uygun olarak kıymet takdiri, yine aynı Kanunun 15.maddesinde bahsedilen bilirkişilerce yapılacaktır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 15.maddesine istinaden hazırlanarak yürürlüğe konulan Kamulaştırma Davaları nda Bilirkişi Olarak Görev Yapacakların Nitelikleri ve Çalışma Esaslarına İlişkin Yönetmeliğinin 4.maddesi, bilirkişiyi; kamulaştırmaya konu gayrimenkul veya hakkın değerinin belirlenmesi hususunda uzmanlığa ve teknik bilgiye sahip gerçek kişi mühendis, mimar ve şehir plâncıları, şeklimde tanımlamıştır. Demek ki, kamulaştırma bedellerinin tespitine ilişkin davalarda bilirkişilik yapma hak ve yetkisi; - Mühendis, - Mimar, - Şehir Plancısı, Olan kimselere aittir. Kanunun 4650 sayılı Kanun öncesindeki uygulamanın ve Geçici 5.maddede öngörülen bilirkişi seçme yönteminin bir geçerliliği kalmamıştır. Daha açık bir ifade ile, “mülk bilirkişisi” sıfatıyla kamulaştırma bilirkişiliği yapan avukat meslektaşlarımızın bu vasıfları artık kalmamıştır. Kanun ve ilgili Yönetmelik, “kamulaştırma bilirkişiliği” müessesesini, yukarıdaki sayılan meslek gruplarına özgü hale getirmiştir. Bilirkişi kurulu mahkeme tarafından seçilir. Kamulaştırılan taşınmaz malın üstün niteliği göz önüne alınarak, bilirkişilerden 3’ü aynı uzmanlık kolundan seçilebilir. Bu yönetmelik uzunca bir aradan sonra yapılabilmiştir. Yönetmelikte birçok ifade ve düzenlemeler Kanunun 15.maddesinin tekrarı ve çok az bir açılımı mahiyetindedir. Beş kişilik bilirkişi kurulu oluşturmanın zorluğu bir yana, usul ekonomisine de uygun değildir. Bilirkişi sayısının 5 yahut 50 olması arasında pratikte bir yarar yoktur. Gerçekten edindiğimiz gözlem ve tecrübeler gösteriyor ki genelde raporu bir veya iki kişi hazırlamakta diğerleri imza atmaktadır.Bunu denetlemenin fiilen imkanı bulunmamaktadır. Bu nedenle öncelikle eskisi gibi bilirkişi kurulunun üç kişiden oluşturulması sağlanmalı taşınmazın üstün niteliğine göre 2 mühendis ve bir mülk sahibi bilirkişiden kurul oluşmalıdır. Mümkünse bu mülk sahibi bilirkişinin hukukçu olması şartı aranmalıdır. Kamulaştırmaya konu olan yerin cins ve niteliğine göre: - 3 kişi ihtisas odaları listesinden, - 2 kişi de il/ilçe idare kurulu listesinde yer alan o bölgede gayrimenkul sahibi olan mühendis, mimar ve şehir plâncılarından seçilecek iki kişi olmak suretiyle 5 kişiden oluşur.  Zira farklı meslek mensuplarına bir çok yöremizde baştan baştan rapor nasıl hazırlanırı anlatmak hakimleri fazlasıyla meşgul etmekte değer belirleme kriterlerinde oldukça hatalara neden olmaktadır. Bir de heyette muhtarlar sadece imza atarak prosedür tamamlayan konumundadır. Kamulaştırma Kanunu nda yapılan değişiklik sonrası il ve ilçe idare kurullarınca oluşturulan kıymet takdir komisyonları ortadan kaldırıldı. Yeni uygulamaya göre. kamulaştırma yapacak idare kendi bünyesinde kıymet takdir komisyonu ile uzlaşma komisyonu diye bir veya birden fazla komisyon oluşturacak. Oluşturulan kıymet takdir komisyonu, konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan alınacak rapor ve gerektiğinde sanayi ve ticaret odaları ile mahalli emlak alım satım bürolarından alınacak bilgilemen faydalanarak, kanunlaştırılacak taşınmazın tahmini fiyatını tespit edecek. Tahmini fiyatın belirlenmesinden sonra, idare tarafından, istimlak edilecek alanın öncelikle pazarlıkla salın alma veya trampa yoluyla devralınması amacıyla, durum taşınmazın maliklerine resmi yazıyla duyurulacak. Bu duyuruya ilişkin tebligattan itibaren onbeş gün içinde,kamulaştırmayı yapacak idareye başvuru yapılırsa, uzlaşma komisyonu tarafından kıymet takdir komisyonunca belirlenen değeri geçmemek üzere pazarlık yapılabilecek. Anlaşma sağlanırsa 45 gün içinde, idarece anlaşılan bedelin ödenerek ferağ alınması gerekiyor. İdarenin anlaşma sağlanamaması halinde, taşınmaza ve maliklerine ilişkin bilgi ve planlarla, taşınmazın bulunduğu yerin asliye hukuk mahkemesine başvuruda bulunması gerekiyor. Başvuruda kamulaştırma bedelinin mahkemece tespit edilmesi ve bu bedelin ödenmesi karşılığında taşınmazın idare adına tescili talep edilecek. Bunun üzerine mahkemece en geç 30 gün sonrası için duruşma günü tespit edilerek, maliklere açıklayıcı davetiye ve ilan yoluyla tebligat yapılacak. Maliklerin ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde idari yargıda iptal, adli yargıda ise maddi hatalara karşı düzeltim hakkı bulunuyor.Mahkemece tespit edilen duruşma gününde, taraflar tespit edilen bedel üzerinden anlaşmaya davet ediliyor. Taraflar arasında anlaşma sağlanırsa, satın alma işlemi yapılıyor. Yeni düzenlemede ise mahkemece tespit edilen bedelin bankaya bloke edilmesi sonrası (ki bu bedel tarafların anlaşarak veya keşif sonrası mahkemece belirlenen bedel) ferağ alınabiliyor ve idaenin tapu dairesine şerh talebi için başvurduğu tarihten tescil tarihi arasında 6 ay gibi kısa bir süre var.  Anlaşma sağlanamazsa, mahkemece en geç on gün içinde taraflar ve bilirkişilerin katılımı ile keşif ve 30 gün sonrası için de duruşma günü tespit ediliyor. Mahallinde keşif yapmak üzere il veya ilçe idare kurulunca se-çilmiş mahalli bilirkişi listesinden iki, TMMOB'a bağlı ihtisas odasının listesinden seçilen üç kişiden oluşan beş kişilik bilirkişi heyetine taşımazın bulunduğu yerde, köy muhtarının da katılımı ile keşif yaptırılacak. Bilirkişilerin 15 gün içinde raporlarını verme zorunluluğu var. Taraflar keşif sonrasına rastlayan ikinci duruşma gününde de anlaşamazsa, mahkemece 15 gün içinde sonuçlanmak üzere yeni bilirkişi heyeti oluşturularak, keşif yaptırılacak. Bu keşif sonrası hakim tarafından, bilirkişi raporları ve tarafların beyanları dikkate alınarak, adil ve hakkaniyete uygun kamulaştırma bedeli tespit edilecek. Tespit edilen bedelin, idareye bildirilmesinden itibaren 15 gün içinde bankaya bloke edilmesi gerekiyor. Bu işlem gerçekleştiğinde. mahkemece taşınmazın idare adına tesciline ve bedellerinin hak sahibine ödenmesine karar verilerek, durum tapu dairesi ve bankaya bildirilecek. Yapılan değişiklikle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun. kamulaştırma şartları başlıklı 3'üncü maddesine “idarece yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma iş emrine başlanılamaz" hükmü eklendi. Tek başına fazla bir şey ifade etmeyen bu hükmün, tapu kaydına şerh konulmasının yer aldığı 7'nci madde ile birlikte düşünülmesi gerekiyor. Eski uygulamada idareler, kamulaştırma yapacağı taşınmazın tapu kıymet takdir komisyonlarına yaptırılan bedel tespiti sonrası, hesaplanan ve genellikle düşük olan bedeli bankaya bloke ederek maliklere Noter ve ilan yoluyla tebligat çıkarıyordu. Bu işlemlerin yapılnası için 2 yıl süre tanınmıştı. Eski uygulamada iki yıl içinde tebligata başlanılmamışsa şerhin sicilden silineceği belirtilmekle birlikte, bu uygulamanın kamulaştırmanın gerçekleşmediğine ait bilgi gelmediği sürece silinmediği görülmekteydi. Yapılan değişiklik sonrası 6 ay içinde ferağ alınmaz ise tapu dairelerine resen şerhi kaldırma yetkisi verilmiş bulunuyor.Kamulaştırma davalarındaki yargılama sürecinin hızlandırılması nedeni ile birkaç yıla sarkan kamulaştırma davaları ortadan kalkmış olacaktır. İdarelerce yapılan kamulaştırma işlemlerinin neredeyse tamamına yakın kısmı, il veya ilce kıymet takdir komisyonlarınca yapılan kıymet takdirlerinin yeterli görülmemesi nedeni ile yargıya intikal etmektedir. Yeni uygulamada bu aşama ortadan kalkarak. kamulaştırma işlemi satın almada anlaşılmaması durumunda yargı aşamasından başlayacağı için zaman kaybı azalmış olacak, aynı yıl içinde kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması söz konusu olabilecektir.
0 notes
saatmodellerim-blog · 12 years ago
Text
İstimlak yani Kamulaştırma Nedir?
Tumblr media
Bilindiği gibi, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 4650 sayılı Kanunla 24.02.2001 tarihinde değiştirilmiş ve köklü bir düzenlemeye gidilmiş.Kanun ve ilgili Yönetmelik, “kamulaştırma bilirkişiliği” müessesesini, yukarıdaki sayılan meslek gruplarına özgü hale getirmiştir. Bilirkişi kurulu mahkeme tarafından seçilir. Kamulaştırmaya konu olan yerin cins ve niteliğine göre: - 3 kişi ihtisas odaları listesinden, - 2 kişi de il/ilçe idare kurulu listesinde yer alan o bölgede gayrimenkul sahibi olan mühendis, mimar ve şehir plâncılarından seçilecek iki kişi olmak suretiyle 5 kişiden oluşur.  Bu düzenleme ile, ülkemizde alışılagelen kamulaştırma sistemi tamamıyla terkedilmiş; taşınmaz sahibinin bedel artırımı için dava açma kaygısına son verilerek, uzlaşmaya önem verilmiştir. Yeni sistemde, idare ile taşınmaz maliki uzlaşamadığı takdirde, idare tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terkini davası açılması öngörülmüştür. Kamulaştırmaya ilişkin oluşturulan yeni sistem, özellikle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki durumumuzu güçlendirici niteliktedir. Ne varki bütün bu önemli değişikliklere rağmen halen aksayan yönler bulunmakta ve davalar beklendiği ve öngörüldüğü biçimde seyretmemektedir. Kamulaştırma Kanununun 10.maddesinde düzenlenen kamulaştırma davasına ilişkin yargılama usulü, basit yargılama usulü niteliğindedir. Süreler ise sınırlandırılmıştır. Mahkemeler uygulamada bu sürelere uymakta çoğu kez zorlanmaktadırlar. Sürelere uyulamamasının nedenleri çoğunlukla mahkemelerimizden kaynaklanmamaktadır. Bizzat 10. maddenin kaleme alınışındaki sakatlıklar yanında başka bazı alt yapı nedenleri ile yüksek yargı içtihatlarından da kaynaklanmaktadır. Kamulaştırma yargılamasında çok önemsediğimiz bir husus ise bilirkişi seçimi, niteliği ve sayısı konusu. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 10.maddesine istinaden kamulaştırmayı yapan idareler tarafından açılan “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terki davaları”nda; kamulaştırılan taşınmazın 11.maddede belirtilen esaslara uygun olarak kıymet takdiri, yine aynı Kanunun 15.maddesinde bahsedilen bilirkişilerce yapılacaktır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 15.maddesine istinaden hazırlanarak yürürlüğe konulan Kamulaştırma Davaları nda Bilirkişi Olarak Görev Yapacakların Nitelikleri ve Çalışma Esaslarına İlişkin Yönetmeliğinin 4.maddesi, bilirkişiyi; kamulaştırmaya konu gayrimenkul veya hakkın değerinin belirlenmesi hususunda uzmanlığa ve teknik bilgiye sahip gerçek kişi mühendis, mimar ve şehir plâncıları, şeklimde tanımlamıştır. Kanunun 4650 sayılı Kanun öncesindeki uygulamanın ve Geçici 5.maddede öngörülen bilirkişi seçme yönteminin bir geçerliliği kalmamıştır. Daha açık bir ifade ile, “mülk bilirkişisi” sıfatıyla kamulaştırma bilirkişiliği yapan avukat meslektaşlarımızın bu vasıfları artık kalmamıştır. Kamulaştırılan taşınmaz malın üstün niteliği göz önüne alınarak, bilirkişilerden 3’ü aynı uzmanlık kolundan seçilebilir. Demek ki, kamulaştırma bedellerinin tespitine ilişkin davalarda bilirkişilik yapma hak ve yetkisi; - Mühendis, - Mimar, - Şehir Plancısı, Olan kimselere aittir. Bu yönetmelik uzunca bir aradan sonra yapılabilmiştir. Yönetmelikte birçok ifade ve düzenlemeler Kanunun 15.maddesinin tekrarı ve çok az bir açılımı mahiyetindedir. Beş kişilik bilirkişi kurulu oluşturmanın zorluğu bir yana, usul ekonomisine de uygun değildir. Bilirkişi sayısının 5 yahut 50 olması arasında pratikte bir yarar yoktur. Gerçekten edindiğimiz gözlem ve tecrübeler gösteriyor ki genelde raporu bir veya iki kişi hazırlamakta diğerleri imza atmaktadır.Bunu denetlemenin fiilen imkanı bulunmamaktadır. Bu nedenle öncelikle eskisi gibi bilirkişi kurulunun üç kişiden oluşturulması sağlanmalı taşınmazın üstün niteliğine göre 2 mühendis ve bir mülk sahibi bilirkişiden kurul oluşmalıdır. Mümkünse bu mülk sahibi bilirkişinin hukukçu olması şartı aranmalıdır. Zira farklı meslek mensuplarına bir çok yöremizde baştan baştan rapor nasıl hazırlanırı anlatmak hakimleri fazlasıyla meşgul etmekte değer belirleme kriterlerinde oldukça hatalara neden olmaktadır. Bir de heyette muhtarlar sadece imza atarak prosedür tamamlayan konumundadır. Kamulaştırma Kanunu nda yapılan değişiklik sonrası il ve ilçe idare kurullarınca oluşturulan kıymet takdir komisyonları ortadan kaldırıldı. Yeni uygulamaya göre. kamulaştırma yapacak idare kendi bünyesinde kıymet takdir komisyonu ile uzlaşma komisyonu diye bir veya birden fazla komisyon oluşturacak. Oluşturulan kıymet takdir komisyonu, konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan alınacak rapor ve gerektiğinde sanayi ve ticaret odaları ile mahalli emlak alım satım bürolarından alınacak bilgilemen faydalanarak, kanunlaştırılacak taşınmazın tahmini fiyatını tespit edecek. Tahmini fiyatın belirlenmesinden sonra, idare tarafından, istimlak edilecek alanın öncelikle pazarlıkla salın alma veya trampa yoluyla devralınması amacıyla, durum taşınmazın maliklerine resmi yazıyla duyurulacak. Bu duyuruya ilişkin tebligattan itibaren onbeş gün içinde,kamulaştırmayı yapacak idareye başvuru yapılırsa, uzlaşma komisyonu tarafından kıymet takdir komisyonunca belirlenen değeri geçmemek üzere pazarlık yapılabilecek. Anlaşma sağlanırsa 45 gün i��inde, idarece anlaşılan bedelin ödenerek ferağ alınması gerekiyor. İdarenin anlaşma sağlanamaması halinde, taşınmaza ve maliklerine ilişkin bilgi ve planlarla, taşınmazın bulunduğu yerin asliye hukuk mahkemesine başvuruda bulunması gerekiyor. Başvuruda kamulaştırma bedelinin mahkemece tespit edilmesi ve bu bedelin ödenmesi karşılığında taşınmazın idare adına tescili talep edilecek. Bunun üzerine mahkemece en geç 30 gün sonrası için duruşma günü tespit edilerek, maliklere açıklayıcı davetiye ve ilan yoluyla tebligat yapılacak. Maliklerin ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde idari yargıda iptal, adli yargıda ise maddi hatalara karşı düzeltim hakkı bulunuyor.Mahkemece tespit edilen duruşma gününde, taraflar tespit edilen bedel üzerinden anlaşmaya davet ediliyor. Taraflar arasında anlaşma sağlanırsa, satın alma işlemi yapılıyor. Anlaşma sağlanamazsa, mahkemece en geç on gün içinde taraflar ve bilirkişilerin katılımı ile keşif ve 30 gün sonrası için de duruşma günü tespit ediliyor. Mahallinde keşif yapmak üzere il veya ilçe idare kurulunca se-çilmiş mahalli bilirkişi listesinden iki, TMMOB'a bağlı ihtisas odasının listesinden seçilen üç kişiden oluşan beş kişilik bilirkişi heyetine taşımazın bulunduğu yerde, köy muhtarının da katılımı ile keşif yaptırılacak. Bilirkişilerin 15 gün içinde raporlarını verme zorunluluğu var. Taraflar keşif sonrasına rastlayan ikinci duruşma gününde de anlaşamazsa, mahkemece 15 gün içinde sonuçlanmak üzere yeni bilirkişi heyeti oluşturularak, keşif yaptırılacak. Bu keşif sonrası hakim tarafından, bilirkişi raporları ve tarafların beyanları dikkate alınarak, adil ve hakkaniyete uygun kamulaştırma bedeli tespit edilecek. Tespit edilen bedelin, idareye bildirilmesinden itibaren 15 gün içinde bankaya bloke edilmesi gerekiyor. Bu işlem gerçekleştiğinde. mahkemece taşınmazın idare adına tesciline ve bedellerinin hak sahibine ödenmesine karar verilerek, durum tapu dairesi ve bankaya bildirilecek. Yapılan değişiklikle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun. kamulaştırma şartları başlıklı 3'üncü maddesine “idarece yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma iş emrine başlanılamaz" hükmü eklendi. Tek başına fazla bir şey ifade etmeyen bu hükmün, tapu kaydına şerh konulmasının yer aldığı 7'nci madde ile birlikte düşünülmesi gerekiyor. Eski uygulamada idareler, kamulaştırma yapacağı taşınmazın tapu kıymet takdir komisyonlarına yaptırılan bedel tespiti sonrası, hesaplanan ve genellikle düşük olan bedeli bankaya bloke ederek maliklere Noter ve ilan yoluyla tebligat çıkarıyordu. Bu işlemlerin yapılnası için 2 yıl süre tanınmıştı. Yeni düzenlemede ise mahkemece tespit edilen bedelin bankaya bloke edilmesi sonrası (ki bu bedel tarafların anlaşarak veya keşif sonrası mahkemece belirlenen bedel) ferağ alınabiliyor ve idaenin tapu dairesine şerh talebi için başvurduğu tarihten tescil tarihi arasında 6 ay gibi kısa bir süre var. Eski uygulamada iki yıl içinde tebligata başlanılmamışsa şerhin sicilden silineceği belirtilmekle birlikte, bu uygulamanın kamulaştırmanın gerçekleşmediğine ait bilgi gelmediği sürece silinmediği görülmekteydi. Yapılan değişiklik sonrası 6 ay içinde ferağ alınmaz ise tapu dairelerine resen şerhi kaldırma yetkisi verilmiş bulunuyor.Kamulaştırma davalarındaki yargılama sürecinin hızlandırılması nedeni ile birkaç yıla sarkan kamulaştırma davaları ortadan kalkmış olacaktır. İdarelerce yapılan kamulaştırma işlemlerinin neredeyse tamamına yakın kısmı, il veya ilce kıymet takdir komisyonlarınca yapılan kıymet takdirlerinin yeterli görülmemesi nedeni ile yargıya intikal etmektedir. Yeni uygulamada bu aşama ortadan kalkarak. kamulaştırma işlemi satın almada anlaşılmaması durumunda yargı aşamasından başlayacağı için zaman kaybı azalmış olacak, aynı yıl içinde kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması söz konusu olabilecektir.
0 notes
saatcim-blog · 12 years ago
Text
Kamulaştırma Nedir ?
Tumblr media
Bilindiği gibi, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 4650 sayılı Kanunla 24.02.2001 tarihinde değiştirilmiş ve köklü bir düzenlemeye gidilmiş. Bu düzenleme ile, ülkemizde alışılagelen kamulaştırma sistemi tamamıyla terkedilmiş; taşınmaz sahibinin bedel artırımı için dava açma kaygısına son verilerek, uzlaşmaya önem verilmiştir. Yeni sistemde, idare ile taşınmaz maliki uzlaşamadığı takdirde, idare tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terkini davası açılması öngörülmüştür. Kamulaştırmaya ilişkin oluşturulan yeni sistem, özellikle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki durumumuzu güçlendirici niteliktedir. Ne varki bütün bu önemli değişikliklere rağmen halen aksayan yönler bulunmakta ve davalar beklendiği ve öngörüldüğü biçimde seyretmemektedir. Kamulaştırma Kanununun 10.maddesinde düzenlenen kamulaştırma davasına ilişkin yargılama usulü, basit yargılama usulü niteliğindedir. Süreler ise sınırlandırılmıştır. Bizzat 10. maddenin kaleme alınışındaki sakatlıklar yanında başka bazı alt yapı nedenleri ile yüksek yargı içtihatlarından da kaynaklanmaktadır. Kamulaştırma yargılamasında çok önemsediğimiz bir husus ise bilirkişi seçimi, niteliği ve sayısı konusu. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 10.maddesine istinaden kamulaştırmayı yapan idareler tarafından açılan “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terki davaları”nda; kamulaştırılan taşınmazın 11.maddede belirtilen esaslara uygun olarak kıymet takdiri, yine aynı Kanunun 15.maddesinde bahsedilen bilirkişilerce yapılacaktır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 15.maddesine istinaden hazırlanarak yürürlüğe konulan Kamulaştırma Davalarında Bilirkişi Olarak Görev Yapacakların Nitelikleri ve Çalışma Esaslarına İlişkin Yönetmeliğinin 4.maddesi, bilirkişiyi; kamulaştırmaya konu gayrimenkul veya hakkın değerinin belirlenmesi hususunda uzmanlığa ve teknik bilgiye sahip gerçek kişi mühendis, mimar ve şehir plâncıları, şeklimde tanımlamıştır. Demek ki, kamulaştırma bedellerinin tespitine ilişkin davalarda bilirkişilik yapma hak ve yetkisi; - Mühendis, - Mimar, - Şehir Plancısı, Olan kimselere aittir. Kanunun 4650 sayılı Kanun öncesindeki uygulamanın ve Geçici 5.maddede öngörülen bilirkişi seçme yönteminin bir geçerliliği kalmamıştır. Daha açık bir ifade ile, “mülk bilirkişisi” sıfatıyla kamulaştırma bilirkişiliği yapan avukat meslektaşlarımızın bu vasıfları artık kalmamıştır. Kanun ve ilgili Yönetmelik, “kamulaştırma bilirkişiliği” müessesesini, yukarıdaki sayılan meslek gruplarına özgü hale getirmiştir. Bilirkişi kurulu mahkeme tarafından seçilir. Kamulaştırmaya konu olan yerin cins ve niteliğine göre: - 3 kişi ihtisas odaları listesinden, - 2 kişi de il/ilçe idare kurulu listesinde yer alan o bölgede gayrimenkul sahibi olan mühendis, mimar ve şehir plâncılarından seçilecek iki kişi olmak suretiyle 5 kişiden oluşur. Kamulaştırılan taşınmaz malın üstün niteliği göz önüne alınarak, bilirkişilerden 3’ü aynı uzmanlık kolundan seçilebilir. Bu yönetmelik uzunca bir aradan sonra yapılabilmiştir. Yönetmelikte birçok ifade ve düzenlemeler Kanunun 15.maddesinin tekrarı ve çok az bir açılımı mahiyetindedir. Beş kişilik bilirkişi kurulu oluşturmanın zorluğu bir yana, usul ekonomisine de uygun değildir. Bilirkişi sayısının 5 yahut 50 olması arasında pratikte bir yarar yoktur. Gerçekten edindiğimiz gözlem ve tecrübeler gösteriyor ki genelde raporu bir veya iki kişi hazırlamakta diğerleri imza atmaktadır.Bunu denetlemenin fiilen imkanı bulunmamaktadır. Bu nedenle öncelikle eskisi gibi bilirkişi kurulunun üç kişiden oluşturulması sağlanmalı taşınmazın üstün niteliğine göre 2 mühendis ve bir mülk sahibi bilirkişiden kurul oluşmalıdır. Mümkünse bu mülk sahibi bilirkişinin hukukçu olması şartı aranmalıdır. Zira farklı meslek mensuplarına bir çok yöremizde baştan baştan rapor nasıl hazırlanırı anlatmak hakimleri fazlasıyla meşgul etmekte değer belirleme kriterlerinde oldukça hatalara neden olmaktadır. Bir de heyette muhtarlar sadece imza atarak prosedür tamamlayan konumundadır. Kamulaştırma Kanunu nda yapılan değişiklik sonrası il ve ilçe idare kurullarınca oluşturulan kıymet takdir komisyonları ortadan kaldırıldı. Yeni uygulamaya göre. kamulaştırma yapacak idare kendi bünyesinde kıymet takdir komisyonu ile uzlaşma komisyonu diye bir veya birden fazla komisyon oluşturacak. Oluşturulan kıymet takdir komisyonu, konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan alınacak rapor ve gerektiğinde sanayi ve ticaret odaları ile mahalli emlak alım satım bürolarından alınacak bilgilemen faydalanarak, kanunlaştırılacak taşınmazın tahmini fiyatını tespit edecek. Tahmini fiyatın belirlenmesinden sonra, idare tarafından, istimlak edilecek alanın öncelikle pazarlıkla salın alma veya trampa yoluyla devralınması amacıyla, durum taşınmazın maliklerine resmi yazıyla duyurulacak. Bu duyuruya ilişkin tebligattan itibaren onbeş gün içinde,kamulaştırmayı yapacak idareye başvuru yapılırsa, uzlaşma komisyonu tarafından kıymet takdir komisyonunca belirlenen değeri geçmemek üzere pazarlık yapılabilecek. Anlaşma sağlanırsa 45 gün içinde, idarece anlaşılan bedelin ödenerek ferağ alınması gerekiyor. İdarenin anlaşma sağlanamaması halinde, taşınmaza ve maliklerine ilişkin bilgi ve planlarla, taşınmazın bulunduğu yerin asliye hukuk mahkemesine başvuruda bulunması gerekiyor. Mahkemeler uygulamada bu sürelere uymakta çoğu kez zorlanmaktadırlar. Sürelere uyulamamasının nedenleri çoğunlukla mahkemelerimizden kaynaklanmamaktadır.  Başvuruda kamulaştırma bedelinin mahkemece tespit edilmesi ve bu bedelin ödenmesi karşılığında taşınmazın idare adına tescili talep edilecek. Bunun üzerine mahkemece en geç 30 gün sonrası için duruşma günü tespit edilerek, maliklere açıklayıcı davetiye ve ilan yoluyla tebligat yapılacak. Maliklerin ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde idari yargıda iptal, adli yargıda ise maddi hatalara karşı düzeltim hakkı bulunuyor.Mahkemece tespit edilen duruşma gününde, taraflar tespit edilen bedel üzerinden anlaşmaya davet ediliyor. Taraflar arasında anlaşma sağlanırsa, satın alma işlemi yapılıyor. Anlaşma sağlanamazsa, mahkemece en geç on gün içinde taraflar ve bilirkişilerin katılımı ile keşif ve 30 gün sonrası için de duruşma günü tespit ediliyor. Mahallinde keşif yapmak üzere il veya ilçe idare kurulunca se-çilmiş mahalli bilirkişi listesinden iki, TMMOB'a bağlı ihtisas odasının listesinden seçilen üç kişiden oluşan beş kişilik bilirkişi heyetine taşımazın bulunduğu yerde, köy muhtarının da katılımı ile keşif yaptırılacak. Bilirkişilerin 15 gün içinde raporlarını verme zorunluluğu var. Taraflar keşif sonrasına rastlayan ikinci duruşma gününde de anlaşamazsa, mahkemece 15 gün içinde sonuçlanmak üzere yeni bilirkişi heyeti oluşturularak, keşif yaptırılacak. Bu keşif sonrası hakim tarafından, bilirkişi raporları ve tarafların beyanları dikkate alınarak, adil ve hakkaniyete uygun kamulaştırma bedeli tespit edilecek. Tespit edilen bedelin, idareye bildirilmesinden itibaren 15 gün içinde bankaya bloke edilmesi gerekiyor. Bu işlem gerçekleştiğinde. mahkemece taşınmazın idare adına tesciline ve bedellerinin hak sahibine ödenmesine karar verilerek, durum tapu dairesi ve bankaya bildirilecek. Yapılan değişiklikle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanulunun. kamulaştırma şartları başlıklı 3'üncü maddesine “idarece yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma iş emrine başlanılamaz" hükmü eklendi. Tek başına fazla bir şey ifade etmeyen bu hükmün, tapu kaydına şerh konulmasının yer aldığı 7'nci madde ile birlikte düşünülmesi gerekiyor. Eski uygulamada idareler, kamulaştırma yapacağı taşınmazın tapu kıymet takdir komisyonlarına yaptırılan bedel tespiti sonrası, hesaplanan ve genellikle düşük olan bedeli bankaya bloke ederek maliklere Noter ve ilan yoluyla tebligat çıkarıyordu. Eski uygulamada iki yıl içinde tebligata başlanılmamışsa şerhin sicilden silineceği belirtilmekle birlikte, bu uygulamanın kamulaştırmanın gerçekleşmediğine ait bilgi gelmediği sürece silinmediği görülmekteydi. Yapılan değişiklik sonrası 6 ay içinde ferağ alınmaz ise tapu dairelerine resen şerhi kaldırma yetkisi verilmiş bulunuyor.Kamulaştırma davalarındaki yargılama sürecinin hızlandırılması nedeni ile birkaç yıla sarkan kamulaştırma davaları ortadan kalkmış olacaktır. İdarelerce yapılan kamulaştırma işlemlerinin neredeyse tamamına yakın kısmı, il veya ilce kıymet takdir komisyonlarınca yapılan kıymet takdirlerinin yeterli görülmemesi nedeni ile yargıya intikal etmektedir. Bu işlemlerin yapılnası için 2 yıl süre tanınmıştı. Yeni düzenlemede ise mahkemece tespit edilen bedelin bankaya bloke edilmesi sonrası (ki bu bedel tarafların anlaşarak veya keşif sonrası mahkemece belirlenen bedel) ferağ alınabiliyor ve idaenin tapu dairesine şerh talebi için başvurduğu tarihten tescil tarihi arasında 6 ay gibi kısa bir süre var. Yeni uygulamada bu aşama ortadan kalkarak. kamulaştırma işlemi satın almada anlaşılmaması durumunda yargı aşamasından başlayacağı için zaman kaybı azalmış olacak, aynı yıl içinde kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması söz konusu olabilecektir.
0 notes
bayansaatmodelleri-blog · 12 years ago
Text
Kamulaştırma Nedir ?
Tumblr media
Bilindiği gibi, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 4650 sayılı Kanunla 24.02.2001 tarihinde değiştirilmiş ve köklü bir düzenlemeye gidilmiş. Bu düzenleme ile, ülkemizde alışılagelen kamulaştırma sistemi tamamıyla terkedilmiş; taşınmaz sahibinin bedel artırımı için dava açma kaygısına son verilerek, uzlaşmaya önem verilmiştir. Yeni sistemde, idare ile taşınmaz maliki uzlaşamadığı takdirde, idare tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terkini davası açılması öngörülmüştür. Kamulaştırmaya ilişkin oluşturulan yeni sistem, özellikle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki durumumuzu güçlendirici niteliktedir. Ne varki bütün bu önemli değişikliklere rağmen halen aksayan yönler bulunmakta ve davalar beklendiği ve öngörüldüğü biçimde seyretmemektedir. Kamulaştırma Kanunu nun 10.maddesinde düzenlenen kamulaştırma davasına ilişkin yargılama usulü, basit yargılama usulü niteliğindedir. Süreler ise sınırlandırılmıştır. Mahkemeler uygulamada bu sürelere uymakta çoğu kez zorlanmaktadırlar. Sürelere uyulamamasının nedenleri çoğunlukla mahkemelerimizden kaynaklanmamaktadır. Bizzat 10. maddenin kaleme alınışındaki sakatlıklar yanında başka bazı alt yapı nedenleri ile yüksek yargı içtihatlarından da kaynaklanmaktadır. Kamulaştırma yargılamasında çok önemsediğimiz bir husus ise bilirkişi seçimi, niteliği ve sayısı konusu. kamulaştırma işlemi satın almada anlaşılmaması durumunda yargı aşamasından başlayacağı için zaman kaybı azalmış olacak, aynı yıl içinde kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması söz konusu olabilecektir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 10.maddesine istinaden kamulaştırmayı yapan idareler tarafından açılan “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terki davaları”nda; kamulaştırılan taşınmazın 11.maddede belirtilen esaslara uygun olarak kıymet takdiri, yine aynı Kanunun 15.maddesinde bahsedilen bilirkişilerce yapılacaktır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 15.maddesine istinaden hazırlanarak yürürlüğe konulan Kamulaştırma Davalarında Bilirkişi Olarak Görev Yapacakların Nitelikleri ve Çalışma Esaslarına İlişkin Yönetmeliğinin 4.maddesi, bilirkişiyi; kamulaştırmaya konu gayrimenkul veya hakkın değerinin belirlenmesi hususunda uzmanlığa ve teknik bilgiye sahip gerçek kişi mühendis, mimar ve şehir plâncıları, şeklimde tanımlamıştır. Demek ki, kamulaştırma bedellerinin tespitine ilişkin davalarda bilirkişilik yapma hak ve yetkisi; - Mühendis, - Mimar, - Şehir Plancısı, Olan kimselere aittir. Kanunun 4650 sayılı Kanun öncesindeki uygulamanın ve Geçici 5.maddede öngörülen bilirkişi seçme yönteminin bir geçerliliği kalmamıştır. Daha açık bir ifade ile, “mülk bilirkişisi” sıfatıyla kamulaştırma bilirkişiliği yapan avukat meslektaşlarımızın bu vasıfları artık kalmamıştır. Kanun ve ilgili Yönetmelik, “kamulaştırma bilirkişiliği” müessesesini, yukarıdaki sayılan meslek gruplarına özgü hale getirmiştir. Bilirkişi kurulu mahkeme tarafından seçilir. Kamulaştırmaya konu olan yerin cins ve niteliğine göre: - 3 kişi ihtisas odaları listesinden, - 2 kişi de il/ilçe idare kurulu listesinde yer alan o bölgede gayrimenkul sahibi olan mühendis, mimar ve şehir plâncılarından seçilecek iki kişi olmak suretiyle 5 kişiden oluşur. Kamulaştırılan taşınmaz malın üstün niteliği göz önüne alınarak, bilirkişilerden 3’ü aynı uzmanlık kolundan seçilebilir. Bu yönetmelik uzunca bir aradan sonra yapılabilmiştir. Yönetmelikte birçok ifade ve düzenlemeler Kanunun 15.maddesinin tekrarı ve çok az bir açılımı mahiyetindedir. Bunu denetlemenin fiilen imkanı bulunmamaktadır. Bu nedenle öncelikle eskisi gibi bilirkişi kurulunun üç kişiden oluşturulması sağlanmalı taşınmazın üstün niteliğine göre 2 mühendis ve bir mülk sahibi bilirkişiden kurul oluşmalıdır. Mümkünse bu mülk sahibi bilirkişinin hukukçu olması şartı aranmalıdır. Zira farklı meslek mensuplarına bir çok yöremizde baştan baştan rapor nasıl hazırlanırı anlatmak hakimleri fazlasıyla meşgul etmekte değer belirleme kriterlerinde oldukça hatalara neden olmaktadır. Bir de heyette muhtarlar sadece imza atarak prosedür tamamlayan konumundadır. Kamulaştırma Kanununda yapılan değişiklik sonrası il ve ilçe idare kurullarınca oluşturulan kıymet takdir komisyonları ortadan kaldırıldı. Yeni uygulamaya göre. kamulaştırma yapacak idare kendi bünyesinde kıymet takdir komisyonu ile uzlaşma komisyonu diye bir veya birden fazla komisyon oluşturacak. Oluşturulan kıymet takdir komisyonu, konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan alınacak rapor ve gerektiğinde sanayi ve ticaret odaları ile mahalli emlak alım satım bürolarından alınacak bilgilemen faydalanarak, kanunlaştırılacak taşınmazın tahmini fiyatını tespit edecek. Tahmini fiyatın belirlenmesinden sonra, idare tarafından, istimlak edilecek alanın öncelikle pazarlıkla salın alma veya trampa yoluyla devralınması amacıyla, durum taşınmazın maliklerine resmi yazıyla duyurulacak. Bu duyuruya ilişkin tebligattan itibaren onbeş gün içinde,kamulaştırmayı yapacak idareye başvuru yapılırsa, uzlaşma komisyonu tarafından kıymet takdir komisyonunca belirlenen değeri geçmemek üzere pazarlık yapılabilecek. Anlaşma sağlanırsa 45 gün içinde, idarece anlaşılan bedelin ödenerek ferağ alınması gerekiyor. İdarenin anlaşma sağlanamaması halinde, taşınmaza ve maliklerine ilişkin bilgi ve planlarla, taşınmazın bulunduğu yerin asliye hukuk mahkemesine başvuruda bulunması gerekiyor. Başvuruda kamulaştırma bedelinin mahkemece tespit edilmesi ve bu bedelin ödenmesi karşılığında taşınmazın idare adına tescili talep edilecek. Bunun üzerine mahkemece en geç 30 gün sonrası için duruşma günü tespit edilerek, maliklere açıklayıcı davetiye ve ilan yoluyla tebligat yapılacak. Maliklerin ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde idari yargıda iptal, adli yargıda ise maddi hatalara karşı düzeltim hakkı bulunuyor.Mahkemece tespit edilen duruşma gününde, taraflar tespit edilen bedel üzerinden anlaşmaya davet ediliyor. Taraflar arasında anlaşma sağlanırsa, satın alma işlemi yapılıyor. Anlaşma sağlanamazsa, mahkemece en geç on gün içinde taraflar ve bilirkişilerin katılımı ile keşif ve 30 gün sonrası için de duruşma günü tespit ediliyor. Mahallinde keşif yapmak üzere il veya ilçe idare kurulunca se-çilmiş mahalli bilirkişi listesinden iki, TMMOB'a bağlı ihtisas odasının listesinden seçilen üç kişiden oluşan beş kişilik bilirkişi heyetine taşımazın bulunduğu yerde, köy muhtarının da katılımı ile keşif yaptırılacak. Bilirkişilerin 15 gün içinde raporlarını verme zorunluluğu var.Beş kişilik bilirkişi kurulu oluşturmanın zorluğu bir yana, usul ekonomisine de uygun değildir. Bilirkişi sayısının 5 yahut 50 olması arasında pratikte bir yarar yoktur. Gerçekten edindiğimiz gözlem ve tecrübeler gösteriyor ki genelde raporu bir veya iki kişi hazırlamakta diğerleri imza atmaktadır. Taraflar keşif sonrasına rastlayan ikinci duruşma gününde de anlaşamazsa, mahkemece 15 gün içinde sonuçlanmak üzere yeni bilirkişi heyeti oluşturularak, keşif yaptırılacak. Bu keşif sonrası hakim tarafından, bilirkişi raporları ve tarafların beyanları dikkate alınarak, adil ve hakkaniyete uygun kamulaştırma bedeli tespit edilecek. Tespit edilen bedelin, idareye bildirilmesinden itibaren 15 gün içinde bankaya bloke edilmesi gerekiyor. Bu işlem gerçekleştiğinde. mahkemece taşınmazın idare adına tesciline ve bedellerinin hak sahibine ödenmesine karar verilerek, durum tapu dairesi ve bankaya bildirilecek. Yapılan değişiklikle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun. kamulaştırma şartları başlıklı 3'üncü maddesine “idarece yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma iş emrine başlanılamaz" hükmü eklendi. Tek başına fazla bir şey ifade etmeyen bu hükmün, tapu kaydına şerh konulmasının yer aldığı 7'nci madde ile birlikte düşünülmesi gerekiyor. Eski uygulamada idareler, kamulaştırma yapacağı taşınmazın tapu kıymet takdir komisyonlarına yaptırılan bedel tespiti sonrası, hesaplanan ve genellikle düşük olan bedeli bankaya bloke ederek maliklere Noter ve ilan yoluyla tebligat çıkarıyordu. Bu işlemlerin yapılnası için 2 yıl süre tanınmıştı. Yeni düzenlemede ise mahkemece tespit edilen bedelin bankaya bloke edilmesi sonrası (ki bu bedel tarafların anlaşarak veya keşif sonrası mahkemece belirlenen bedel) ferağ alınabiliyor ve idaenin tapu dairesine şerh talebi için başvurduğu tarihten tescil tarihi arasında 6 ay gibi kısa bir süre var. Eski uygulamada iki yıl içinde tebligata başlanılmamışsa şerhin sicilden silineceği belirtilmekle birlikte, bu uygulamanın kamulaştırmanın gerçekleşmediğine ait bilgi gelmediği sürece silinmediği görülmekteydi. Yapılan değişiklik sonrası 6 ay içinde ferağ alınmaz ise tapu dairelerine resen şerhi kaldırma yetkisi verilmiş bulunuyor.Kamulaştırma davalarındaki yargılama sürecinin hızlandırılması nedeni ile birkaç yıla sarkan kamulaştırma davaları ortadan kalkmış olacaktır. İdarelerce yapılan kamulaştırma işlemlerinin neredeyse tamamına yakın kısmı, il veya ilce kıymet takdir komisyonlarınca yapılan kıymet takdirlerinin yeterli görülmemesi nedeni ile yargıya intikal etmektedir. Yeni uygulamada bu aşama ortadan kalkarak.
0 notes
onderkaracay · 6 months ago
Text
Tumblr media
🎯 Yasayla Çalınanları, Yasayla Geri Alacağız 🎯
Türk ulusuna ait olan üretim ve hizmet araçlarına hukuk içinde el koyacağız, bizden olmayan/olamayan tüm sömürgeci zihniyetlerden kurtulacağız.
Bizim olan ve hileler ile el değiştirerek sömürgeci sermaye tekeli eline geçen üretim ve hizmet araçları yeniden bizim olacak.
Yaşadığımız yaşam pahalılığının, yüksek enflasyon ve soygunun, savaş tehdidinin sebebi tüm ekonomik değerlerin sömürgeci burjuva sınıfı lehine tekelleşmis olmasıdır.
Kendi aralarında bir rekabet yoktur. Ortak soygun mekanizması işlemektedir.
Ürettikleri kâr yeni yatırıma dönüşse bile tekelleşmis sömürgeci sermayenin daha fazla güç elde ederek tehdidi büyütmesine sebep olmaktadır.
Dinci siyasi ideolojiler tarihin her devrinde sömürgeci sermaye tarafından çok başarılı bir şekilde avlanarak topluma ait üretim ve hizmet araçlarının sahibi olmuşlardır.
Dinci ideolojilerde yurt ve yurttaşlık sevgisi yoktur. Söylem ile aldatır eylem ile çalarlar.
Her ekonomik değerin sahibi kendilerinin olmasını isterler ve o güce herkesi taptırmak tek dertleridir.
Bu niyetleri sermaye ile örtüştüğü için dinci zihniyetlerin iktidar olduğu her toplum kaçınılmaz soyulur.
Her dinci ideoloji yeni bir devrimin aynı zamanda habercisidir.
Hiçbir soygun sonsuza kadar süremez.
Üretim ve hizmet araçlarına emeğin üretim gücüne kendi hakkına sahip çıkmak adına Türk ulusu kamulaştırma yaparak eninde sonunda sahip çıkacaktır.
Sermaye yüksek düzeyde soygunu korumak için sürekli zam yapmakta dinci ideoloji buna engel olmak yerine emeğin hakkını para yok diyerek seçim zamanı olmadığı için daha da güçsüz düşmesi için sermayeye adeta yem etmektedir.
Asalak ve kene gibi cebimizi, doğal kaynakları ve geleceğimizi soyan patron sınıfından kurtulduğumuz gün
her şey çok daha güzel olacak.
Medya ve muhalefetin kamulaştırmayı konuşmuyor olması reklam maması karşılığı geçici bir suskunluk olup siyasi partiler toplum nezdinde tamamen bitttiklerinde kamulaştırma rekabeti ile toplumun karşısına çıkmak zorunda kalacaklar.
Tükürdüğünü bir gün yalar her tüküren. Yaşamın değişmez sonucudur.
Her zulmün panzehrini üretmekte çok beceriklidir yaşam.
O panzehir kendi kendine tek seçenek haline kamulaştırma olarak çıkacaktır.
Başka çare kalmayana kadar kötülük yaparak bizi soymaya devam edecekler.
Üç kuruşa bizden aldıkları üretim ve hizmet araçlarını üç kuruşa geri alacağız.
Yaşamın şöyle bir matematiği var;
Bir ekonomik değeri hangi yöntemle elde ettiyseniz aynı şekilde kaybedersiniz.
Türk ulusundan darbe, kriz ve yasa hilesi ile çalınan her ekonomik değeri kamulaştırma yasası yaparak geri alacağız. Hilenin karşısına haklılığı koyarak alacağız.
Savaş, darbe vb hiçbir oyuna gelmeden hukuk sınırları içinde geri alacağız.
Hukuk dışı hiçbir toplumsal tepki vermeyeceğiz bu zihniyete koz vermeden kazanacağız.
Yurttaşa kemer sık, sermayenin kârı artsın diye önünü aç şeklinde işleyen bu ahlak yoksunu düzeni devam ettirmeyeceğiz.
Bugün bizimle olmayan ve toplumu bu konuda bilinçlendirme görevini yapmayan medya ve muhalefet anlayışı da bu yolla sermaye ile birlikte tarih olacak.
Biz bizim olana hukuk içinde el koyacağız bizden olmayan her zihniyetten kurtulacağız.
Önder Karaçay
1 note · View note
onderkaracay · 3 years ago
Text
]•[ Sosyal Medya Yasası Sonlarını Getirecek
İktidar artık son kozunu oynuyor. Bindiği dalı kestiklerinin farkındalar. Başka çareleri yok. Son konjonktür partisi ile emperyalist niyetler kaybettiler. Demokrat parti, Anavatan partisi ve son yirmi yıldır ülkemizi yöneten parti batı emperyalizmi lehine ortak yaşam bilincinin yok edilmesi Türk Milletinin sahip olduğu tüm varlıkların ele geçirilmesi adına Türk devrimini yok etmek için hedef alındığı bunu gerçekleştirmek için araç olarak konjonktür partileri kullanıldı. Diğer partiler bu süreci yaşatmak için dizayn edildiler. Bu süreç siyasi parti ve ideolojilerin tamamını tarihin çöplüğüne süpürecek.
Ekonominin iflasın eşiğine gelmesi Türk Milletini uyandırdı.
Türk devriminin hedef alınması, özelleştirme ile Türk Milletinin sahip olduğu üretim araçlarının ele geçirilmesi, üretmeden tüketen borç batağına düşürülerek küresel ve yerli tefeci bankacılık sektörüne halkın kredi kartı ve bireysel kredi ile borçlanarak yaşama mahkum edilmesi, beton ekonomisi ile kaynak aktarmak, alışveriş merkezlerinin ithal mal pazarı olması, tarım ve hayvancılığın bilinçli bitirilmesi bu niyetin sonunu getiren kilometre taşlarıdır. Bugün bu vebalin altında kaldılar.
Bol para peyniri ve kapanı üzerlerine kapandı. Bol paranın amacı halkı kandırarak son partiye güveni artırarak özelleştirme talanının sorunsuz gerçekleşmesi içindi.
Ulus devlet, ulus millet, birlik ve beraberlik içinde ortak tarih bilinci içinde yaşama kararlılığı Cumhuriyet ile başladı.
Bu kararlılık Mustafa Kemal Atatürk'ün hayattan veda ettiği güne kadar artarak sürdü.
Ortak yaşam bilincinin zayıflatma süreci Mustafa Kemal Atatürk sonrası siyaset, sermaye ve ordu içinde ki işbirlikçilerin maddi güçleri Türk Milletine karşı kullanarak yok edeceklerine inandılar. Bütün maddi güçleri ele geçirmelerine rağmen başarısız oldular.
Bunu nereden anlıyoruz?
✓ Son emperyalist proje göçmenler, istilacı ve kaçkınlar konusunda ulusun direncinden anlıyoruz.
✓ Medya ile halkı artık kandırmakta ve sürdürülebilir sömürge düzeninin kurumasının olanaksız olduğunu gördüklerinden anlıyoruz. Kamulaştırma sosyal medya dışında konuşulabiliyor mu? Sosyal medya emperyalist niyetleri hayal kırıklığına uğrattı. Bu Türk Milletinin ortak yaşam bilinci adına direncinin bir başarısıdır. Sandılar ki medyada ki mankurtlaştırma süreci burada da aynı sonucu verecek diye bir toplum mühendisliği içinde hareket ederek niyetlerinin iflas ettiğini gördüler. Bu tür bir tesbiti ve yazıyı medyada her hangi bir gazetede ya da televizyondan dile getiren gördünüz mü? Göremezsiniz orada reklam parasını kim veriyor ise onun borusu ötüyor çünkü. Bizi ise hiç kimse satın alamıyor.
✓ Bütün gerçeklerin konuşulduğu, su yüzüne çıktığı büyük bir tepkiye dönüşmesi sosyal medya ile ortaya çıktı. Umutsuz kesim hala gerçeklerin işbirlikçi güçlerin elinde olan medyada konuşulmasını bekliyor. Sosyal medya yasası onlarında uyanmasını sağlayacak.
Sosyal medya yasası ile kendi sonlarını getirecekler.
Birlik ve beraberlik içinde ortak yaşam bilinci içinde ulus devlet ve ulus millet bilinci kazanmış olacak.
Hayat ağlayarak kaybedenlerin hakkını başkalarına gülerek kazandırmıyor. Yaşam eninde sonunda her insana, her niyete ve zihniyete yaşattığını yaşatarak bitiyor.
| Önder KARAÇAY |
2 notes · View notes
onderkaracay · 3 years ago
Text
Tumblr media
➰ Bir Toplumun Üst Aklı Kendisi Olmalıdır
Batılı emperyalistler Osmanlı İmparatorluğunu çok severlerdi. Çünkü karşılarında her istediklerini yapan padişahlar vardı.
Bu oyunu bu topraklarda ilk Mustafa Kemal Atatürk bozdu.
Bugün batının ve yerli işbirlikçilerinin Atatürk düşmanlığının sebebi budur.
Padişahlar toplumu din ile sömürüyorlardı.
Toplum padişahların tanrının yeryüzünde ki temsilcisi olduğuna inandığı için bu sömürü asırlar aşarak sömürgeci batının Osmanlı Devleti'nin sonunu getirip paylaşmaya başlayınca sahneye Mustafa Kemal çıktı.
Mustafa Kemal Atatürk Türk Milletinin üst akıl olduğunu söyledi ve gerçekleştirdi.
Cumhuriyet Türk Milleti adına bir üst akıldır.
Cumhuriyet ve devrim düşmanlığı ise emperyalizmin ve sömürgenin üst akıl olduğunu kabul eden yeniden Osmanlı gibi toplumu din ile teslim alarak toplumu ve ülkeyi batı emperyalizmi çıkarına sömürge ettirmektir.
Bugün yaşadığımız gerçek budur.
Türk Milleti ya kendi üst aklını kullanmaya başlayarak bu sömürgenin sürdürülebilir olmasını engel olacak, devrim yapacak ya da bu ülkeyi batı ve yerli işbirlikçileri parçalayarak yok edecekler.
Niyet budur.
Özelleştirme ve toprak satışlarının amacı işgale destek vermektir.
İşgalciler bunu yerli işbirlikçileri kullanarak hukuka uygun olduğunu söyleyebilmek için sözde Türk Milletini temsil eden meclisten geçirilen yasalar ile yaptılar.
Oysa bütün varlıklarımız son yirmi yılda kanunlarla çalındı.
İmar yasası kaç defa değişti sayısını bilen yok.
Anayasayı bile imar yasası gibi değiştirmeye kalkıyor ya da Anayasaya hiç uymuyorlar.
Bugün aktif faaliyet içinde olan siyasi partilerin tamamı neoliberal politikaların peşinde batı emperyalizminin akıl hocalığı ile yönetilmektedir.
Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi bile bu tuzağa düşürülmüştür.
Dillerine zaman zaman Atatürk'ü dolamış olmaları kimseyi aldatmamalıdır.
CHP Atatürk ve devrimlerine sahip çıkmış olsaydı ülkemiz bugün bu işgali yaşamak zorunda kalmazdı.
Bu işgale son vermek görevi de yine Cumhuriyet Halk Partisinin bir görevi ve bu topluma olan borcudur.
CHP işgalden kurtarılmadan bu mümkün değildir.
Atatürkçüler çok ivedi birleşmeleri gerekiyor.
Her Atatürk devrimini savunan ayrı saz çalarak bu düşmanlığı yok edemeyiz.
Bir toplumun üst aklı kendisi olmalıdır.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında üst akıl batılı sömügecilerdi.
Bugün yerli işbirlikçiler sayesinde üst akıl yine batının emperyalizmi olmuştur.
Çare Atatürk'ün yarım kalan devrimlerini tamamlamaktır.
Özelleştirme ile kapitülasyonlar benzeri bir işgal gerçekleşti. Kamulaştırma bu işgale son verecektir.
Bu iradeyi göstermesi gereken Türk Milletidir.
İşbirlikçi hiçbir siyasi partinin gündeminde kamulaştırma yoktur.
Özellikle CHP bunu sahiplenmelidir.
Batı emperyalizmi adına akıl hocalığı yapanların peşinden giden partilere oy vermek bu işgale destek vermektir.
Önder KARAÇAY
5 notes · View notes
onderkaracay · 3 years ago
Text
Tumblr media
√ Yetki Kapitalizmi ve Kapitalizm Çıkarına Oyuncu Değiştirmek
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası emperyalizmin uşaklığını yerli işbirlikçi sermaye, darbeci zihniyetin hazırladığı siyasi partiler yasası ile yapılandırılan iktidar ve muhalefet partileri yetki kapitalizmi ile devleti sermaye çıkarına hizmet eden bir organizasyona dönüştürmüş durumdalar.
Halk bu yerli işbirlikçi ve yabancı küresel sömürgecilerin müşterisi haline getirilmiştir.
Yurttaşlığın yerini müşteri olmak almıştır.
Muhalefet partileri güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz diyerek süslü sözlerle aslında ılımlı demokrasiye geçeceğiz diyorlar.
Ilımlı islam ideolojisinden sonra ılımlı demokrasi kapitalizm için sürdürülebilir sömürgenin önünü açacak ölçülmüş, biçilmiş bir kaftana dönüşür.
Amaç ılımlı demokrasi gölgesinde sürdürülebilir sömürge düzeni devam etmesi için oyuncu değiştirmektir.
Türk Milleti yeni bir tuzağın içine sürükleniyor.
Hedeflenen şudur;
• İşbirlikçi ve işgalci küresel sermayenin çıkarlarına dokunulmasını istemiyorlar.
• Halkı parlamenter sistem geri geldi diye medya ile avlayarak avutmak istiyorlar.
Öyleyse;
🎯 Kamulaştırma yapma sözü vermeden, kapatılan fabrikalar açılmadan,
🎯 Milli üretim ekonomisine geçmeden,
🎯 Türkiye Cumhuriyeti kuruluş ayarlarına geri dönmeden,
🎯 Yasama, yürütme, yargı erkleri ayrılmadan ve basın sermayenin ve iktidarın egemenliğinden çıkarılmadan,
🎯 Halk sömürgecilerin müşterisi olmaktan kurtarılmadan,
🎯 Sosyal hukuk devleti olmadan parlamenter sistem mümkün mü?
🎯 Tek bir kişinin hegemonyası altında faaliyet gösteren siyasi partiler ile bu mümkün mü?
🎯 Emperyalizme tavır koyan bir siyasi parti var mı? Yok!
Öyleyse hangisini hangi sebeple seçeceksiniz?
Yetki kapitalizmi yeni emanetçi ile sadece oyuncu değiştirir.
Yeni emanetçinin sadece parlamenter sisteme geri döneceğiz demesi ne kadar güvenilir bir durumdur?
Ya yetkiyi aldıktan sonra vazgeçerse ne olacak?
Demokrasi benim için amaç değil araçtır diyen biri son yirmi yılda ülkeyi bu çıkmaza sokmadı mı? Bunu ne çabuk unutuyoruz.
Yetki kapitalizminin sonu gelmeden hiçbir şey düzelmez.
Milletten yetki alıp sermaye ile kol kola girerek halkı sömüren bir düzenin oyuncuları arasında kimi seçerseniz seçin sonuç değişmez.
Unutmayın; geleceğinizi çalanlara fırsat verenleri siz seçiyorsunuz. Suçu başka yerde aramadan önce iğneyi kendimize bir dokundurmak gerekir ki sıra çuvaldızı batıracaklara gelsin.
Türk Milletinin önünde böyle tarihi bir sorumluluk var. Bu fırsatı kaçırdığı takdirde Cumhuriyet ve özgürlük hayal olur.
Önder KARAÇAY
4 notes · View notes
onderkaracay · 3 years ago
Text
Tumblr media
🇹🇷 Partisiz Parlamenter Sistem
Kendini yönetemeyeni yönetirler.
İnsanlık tarihi hiç bir zaman yozlaşmış temsil sistemleri ile olumlu değişime uğramamıştır.
Temsil mecliste partilerin parmak hesabı sayısı olmayıp millet çıkarına mücadeleyi temsile taşıyabilmektir.
Kendi özgürlüklerine kendi reyleri ile son vermek demokrasi değildir.
Bugünlere Atatürk'ün söylediklerinin tersini yaparak geldik. O zaman çarenin kendi yaptıklarımızın tersini yaparak yeniden Atatürk'ün istediği çizgiye gelerek yarım kalan devrimi tamamlayabiliriz.
Siyaset ile uğraşanlar milleti bölmeye o kadar eğilimliler ki neredeyse herkes kendi partisini açmanın peşine düşmüştür.
Artık bunca tecrübeden sonra anlaşılması gereken çok partili sistem bu ülkeye fayda yerine zarar vermektedir.
Atatürk'ün zamanında da çok partili sistem denendi bir faydası o gün görülmediği için kapatıldı. Bu tecrübe bile bize ders olmadı.
Demokrasi temsilde adalet demektir.
İktidar gücünü elinde bulunduran partinin çıkarlarına uygun kanun değişiklikleri temsilde adaleti ortadan kaldırmaktadır.
Partilerin yönetimleri temsilde adil bir yöntem ile seçilmiyor ki o partilerden kim kazanırsa kazansın bunu meclise taşıyabilsin. Bugün her bir siyasi parti kodlanmış bir kişiye teslim edilmiş durumdadır.
Bugün hala 12 Eylül askeri faşist darbenin yaptığı siyasi partiler yasası hüküm sürmektedir. Son yirmi yıldır ülkemizi yöneten partinin ilk sözü siyasi partiler yasasını değiştirme sözüdür. Yerine getirdi mi? Hayır. İktidar olunca o sözü unutup nimetlerinden faydalanmayı tercih etti. Bilinçli bir seçmene sahip olmadığımız için sözünü tutmayan bu partiye millet gereken cezayı sandıkta bugüne kadar vermedi.
Milli birlik ve beraberliği ideolojiler ve o ideolojileri sahiplenen siyasi partiler yok eder.
"Siyasi partiler sanıldığı gibi demokrasinin vazgeçilmez unsurları değildir. Demokrasi tüm yurttaşları kapsayan ve birleştiren örgütlenme ile mümkündür. Siyasi partiler halkın farklı kesimlerini kendi çatıları altında, kendi çıkarları için ayrıştıran, çatıştıran dolayısıyla bir kesimi diğer kesim için tehdit unsuru olarak gösteren tehlikeli örgütlerdir."
1919 tarihinde daha Cumhuriyeti ilan etmeden Amasya Genelgesi yayınlandığı zaman Mustafa Kemal bunu öngörerek 'Bizim partilere ihtiyacımız yok, milli birliğe muhtacız.' demiştir.
Her siyasi parti tek bir kişinin hakim olduğu örgütlerdir.
Bir kişinin niyetine ne bir siyasi parti ne devlet teslim edilemez.
Farklı fikirler milleti ayrıştırıyor ise bunu demokrasi ile açıklamak mümkün değildir.
Tek kişinin hakim olduğu yönetimlerin diktatörlüğe dönme ihtimali çok yüksektir.
Anadolu gibi çok stratejik bir toprak için bu çok tehlikelidir.
Emperyalizmin ve kapitalizmin amacı da sömürmek istediği ülkelerde yönetimin kontrol amacıyla tek bir kişide olmasını ister. Bu sebep bile tek başına bizim bu beladan kurtulmamız için yeterlidir.
Dünyada ne kadar sömürge altında ülke varsa hepsi ya kral, ya sultan, ya başkan türü tek kişiye teslim edilmiş yönetimlerdir.
Bizim için aslında en önemli örnek ülkenin kaderi Padişaha teslim edilmiş ve sonu hüsran ile bitmiş Osmanlı İmparatorluğudur.
Tarih en iyi laboratuvardır.
Atatürk sonrası devrimin yarım kalması ikinci dünya savaşı sırasında yaşanan sıkıntılar içeride ki işbirlikçileri harekete geçirmiş ve milleti çok partili sisteme geçerek demokrasinin yok olmasının önünü açmıştır.
Nitekim her darbe, her ekonomik kriz çok partili dönemin başlaması sonrasında yaşanmıştır.
Liberal kapitalist serbest piyasa ekonomisi işsizlik gibi bilinçli muhtaçlık üreterek bu muhtaçlığı sermaye lehine kullanan bir sömürü düzenidir.
Tüm siyasi partiler bu düzenin partileridir.
Kimsenin midesi kimseden büyük değildir. O zaman birileri paralarının hesabını bilemezken birileri çöpte ekmek arıyor, işsiz olduğu için intihar ederek yaşamına son veriyorsa bu sistemle devam edemeyiz.
Çünkü çok partili sistem sadece demokrasiyi değil sosyal hukuk devletinin zarar görmesine sebep olmuştur.
Yeter söz milletindir diye iktidar olan Demokrat Parti her mahallede bir milyoner üreteceğiz diyerek bugün bize en büyük tehdit olan işbirlikçi yerli kapitalist sermayenin sebebidir.
Ülke yetmiş yıldır bu zihniyetin elinden kurtulabilmiş değildir. Partiler değişmiş her gelen kendi zengin ve yandaş tayfasını üretmiştir.
O zaman çare nedir?
Kurtuluş kuruluş ayarlarına dönerek yarım kalan devrimi tamamlamaktır.
Bunun ilk şartı siyasi partilerin kapatılarak tamamından kurtulmakla mümkündür.
Partisiz Parlamenter Sistem nedir?
Her il ihtiyacı olan vekili seçerek meclise gönderir. Meclis içinden Cumhurbaşkanını vekil oylarıyla seçer. Başbakan ve Bakanlar vekil oylarıyla seçilir. Hükümet kurulur ve geriye kalan her vekil hükümete millet yararına muhalefet eder.
Hukuk hükümetin ve meclisin faaliyetlerini bağımsız bir güçle millet adına sürekli denetler.
Partisiz parlamenter sistem de milletvekili dokunulmazlığı yoktur.
Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı vardır.
Bu sistemin faydaları saymakla bitmez.
📍 En önemli faydası milletin vekilini kendi seçecek olmasıdır. Bugün parti başkanları vekil adaylarını seçiyor, millet ise sandığa giderek onay vermek zorunda kalıyor. Burada bir kere demokrasi baştan yok ediliyor. Tek bir kişi bunları seçeceksiniz diye millete dayatmada bulunuyor.
📍 Siyasi partiler olmayacağı için hazine yardımı da olmayacaktır. Seçimler öncesi gereksiz reklam afiş ve gürültü kirliliği ortadan kalkacaktır.
📍 Millet her gün siyaset konuşmak zorunda kalmayacaktır. Senin partin benim partim ortadan kalkacak, bizim ülkemiz hakim olacaktır.
📍 Her insanımız kime oy verdiğini bilecek, bir sonraki seçimde oyunu geri alabilecektir. Bu sebeple yeniden
seçilebilmek için her vekil millete hizmet etmek zorunda kalacaktır.
📍 Başbakan'ın, bakanların birileri adına çalışması mümkün olmayacaktır.
📍 Parti başkanlarının gözüne girmek yerine vekiller milletin gönlünde yer etmek için gayret göstermek zorunda kalacaklardır.
📍 Darbelerin, krizlerin, vurgunların sonu gelecektir. Borç ve tüketim ekonomisi yerine kamulaştırma yaparak yeniden milli üretim ekonomisi inşa edilecektir.
Herkes için zengin olması gereken sermaye sahipleri değil devlettir.
Temsilde ve yasada eşitlik için partisiz parlamenter sistem şarttır.
Çoğulcu yönetimin gerçekleşmesi için partisiz ve aracısız milletin kendi kendini yönetmesine ihtiyaç vardır.
Aksi takdirde 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' sözü bugün olduğu gibi anlamını yitirir.
Söz konusu vatanın ve milletin geleceğidir.
Önder KARAÇAY
3 notes · View notes
onderkaracay · 2 years ago
Text
🗣️ Karşılıksız Para Felaketi
Para üretimin karşılığı kadar merkez bankası tarafından basılmalıdır.
Oysa bugün para basma yetkisi tefeci bankacılığa devredilmiş durumdadır.
Kur korumalı milli para tefeciliğin dolambaçlı ismidir.
Asıl sorun geliri yabancı para olmayan, gideri yabancı para olmayan insanların bankalarda yabancı para cinsinden mevduat bulundurmalarıdır.
Yabancı paralar lehine karşılıksız para basma yöntemi gayrimilli paralarla mevduata izin vermektir.
Karşılıksız para basma yöntemi olarak bir diğer yöntem kredi yoluyla karşılıksız para basmaya izin vermektir. Kredinin Türk lirası kullandırılarak döviz hesabına dönüşmesi hem milli paranın karşılıksız para ve hem de yabancı paranın karşılıksız basılması anlamına gelir.
Bugün bankalarda bulunan milli ve yabancı paraları ödeyebilecek bir banka ve merkez bankası dünyada yoktur. Çünkü çoğu karşılıksız olarak basılmış paralardır.
Tüm bankalar tefecilik adına yapılandırılmış kanunla korunan tabela bankalarıdır.
Bir başka karşılıksız para basma yöntemi kredi kartı basma yetkisini bankalara vermektir.
Bir başka yöntem iktidarların ödemeleri yapabilmek için merkez bankası emisyon hacmini sürekli artırmasıdır.
Karşılıksız para basmaya izin vermek milli para milli üretim düşmanlığıdır. Bu düşmanlığın başlama ve sömürgeci tefeci düzenin kurulması 24 Ocak kararları, 12 Eylül askeri darbesi 32 sayılı yasası ve döviz serbestisi ahlaksızlığıdır.
Bu şartlarda merkez bankasının fiyat istikrarını sağlamak üzere özerk bir kurum olmasını beklemek yanlış olur. Merkez bankası yasaya uygun görevini yapamayan tefeci bankalar çıkarına çalışan bir araca dönüşmüş durumdadır.
Ülkemizin ekonomisi ve halk için en büyük tehdit tefeci bankalardır.
Çaresi yabancı ve özel banka faaliyetlerine son vermek. Diğer bankaların kamulaştırma yoluyla üretimi desteklemek amacıyla yeniden yapılandırmaktır.
Kredi kartı ve bireysel kredi yoluyla karşılıksız para basmaya son vererek yasaklamak tek çaredir.
] Önder KARAÇAY [
0 notes