#istimlak avukatı
Explore tagged Tumblr posts
wmofisi · 3 years ago
Text
İzmir’in En İyi Gayrimenkul Avukatı
İzmir bölgesinde sizlerin şirket, kentsel dönüşüm, gayrimenkul ve inşaat, imar ve idare hukuku konularında bütün hukuki işlemlerinizi en iyi ve detaylı hizmetleri ile üstlenmeye hazır bir avukatlık ofisi; Çetinkaya Avukatlık Ofisi ve Av. Alperen Cihan Çetinkaya ile hizmetinizdeyiz.
Siz değerli müvekkillerimizi mahkemelerde savunmanın yanı sıra şirket, kentsel dönüşüm, gayrimenkul ve inşaat, imar ve idare hukuku konularında hukuki sorunların çözümü için en güncel hukuki bilgiler ile bilgilendiriyor ve sorunsuz bir danışmanlık hizmeti de veriyoruz. İzmir de en iyi gayrimenkul avukatlığı hizmeti veren avukatlık ofisi olarak, şirketinizin; inşaat yatırımların da, kentsel dönüşüm projelerin de ve her türlü imar sorununuz da yanınızdayız. İnşaat şirketlerine verdiğimiz gayrimenkul satış vaadi sözleşme hizmetimizin yanı sıra kat karşılığı inşaat yapımı için inşaat firmaları ile anlaşmak isteyen arsa sahibi vatandaşlarımız için kat, daire, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri hazırlıyor ve hizmet veriyoruz.
İmar hukuku alanında, imar planlarının iptali davalarınız, kamulaştırma yani istimlak iptal davalarınız, kaçak yapı davalarınız, yıkım kararı iptal davalarınız gibi bütün imar işlemleriniz de sizlere kesintisiz ve sorunsuz avukatlık hizmeti sunuyoruz. İzmir’in en iyi gayrimenkul avukatı mottomuz ile sizlerleyiz. Aldığımız onlarca ödül ve müvekkillerimizden aldığımız olumlu geri dönüşler ile İzmir’in en iyi avukatı unvanımızı gururla taşıyor ve sizlere hizmet veriyoruz.
http://www.alperencihancetinkaya.com/
0 notes
avukatankara · 5 years ago
Text
Yol Harcamalarına Katılma Payının (Asfalt Parası) İadesi
Yol Harcamalarına Katılma Payı Nedir, Kimlerden, Hangi İşler İçin Alınır?
Tumblr media
Yol harcamalarına katılma payı, halk arasında bilinen adıyla asfalt parası, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 86. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Belediyelerce veya belediyelere bağlı müesseselerce,
a) Yeni yol açılması;
b) Mevcut yolların yüzde 40 nispetinde veya daha fazla genişletilmesi;
c) Kaldırımsız ve bakımsız bulunan yolların, kaldırım veya parke kaldırım haline getirilmesi veya asfalt yapılması, kaldırım veya şose halindeki yolların da parke, beton veya asfalta çevrilmesi;
d) Mevcut kaldırım veya parkelerin sökülüp yeniden düzenlenmesi,
hallerinde inşa, tamir ve genişletilmeye tabi tutulan yolların iki tarafında bulunan veya başka bir yola çıkışı olmaması dolayısıyla bu yoldan yararlanan gayrimenkullerin sahiplerinden alınır.
Yol harcamalarına katılım payının tahsili yani kimden alınacağı konusunda farklı görüşler ve birçok ihtilaf bulunmaktadır. Bazı müellifler yol harcamalarına katılma payının genellikle yol harcamalarının yapıldığı tarihteki malikten tahsil edileceğini belirtmektedirler. Bazıları ise yapılan yoldan veya kaldırımdan hâlihazırda yararlanmakta kişiden ve varsa yeni malikten de tahsil yoluna gidilebilir demektedirler. Yol harcamasının yapıldığı tarihten sonraki taşınmaz malikinden bahsi geçen katılım payının aranılamayacağı yönünde vergi mahkemesi kararları mevcuttur.
Nasıl Hesaplanır?
Yol harcamalarına katılım payının hesabının nasıl yapılacağı 2464 sayılı Kanunun 89. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre,
Harcamalara katılma payları, bir program dâhilinde veya istek üzerine doğrudan doğruya yapılan işlerde, bu hizmetler dolayısıyla yapılan giderlerin tamamıdır. Şu kadar ki yapılacak giderler peşin ödendiği takdirde bu paylar ilgililerden yüzde yirmi beş noksanı ile alınır. Ancak, bu tür hizmet giderleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile İller Bankası tarafından tespit edilen ve yayınlanan rayiç ve birim fiyatlara göre hesaplanan tutarları aşamaz.
Özel Devlet yardımları, karşılıksız fon tahsisleri, bu işler için yapılacak bağış ve yardımlar ve istimlak bedelleri giderler tutarından indirilir.
Harcamalara katılma payları bina ve arsalarda vergi değerinin yüzde 2’sini geçemez.
Belediyelerin görüşü alınmak suretiyle,
Harcamalara Katılma paylarını 1/2’ye (peşin ödemede 1/3’e) kadar indirmeye,
Pay çeşitlerine göre farklılaştırma yapmaya,
Payların ödenecek miktarını birlikte veya pay çeşitlerine göre ayrı ayrı olmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca bildirilecek son genel nüfus sayımı sonuçlarını da dikkate almak suretiyle ve belediyeler itibariyle tespit etmeye Cumhurbaşkanı yetkilidir.
Yukarıda belirtilen görüşü alınacak belediyelerden kasıt, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanunun uygulandığı şehirlerde hizmet veren belediyelerdir.
Ancak harcamalara katılma payının üst-sınırının hesaplanmasında esas alınan bina ve arsalardaki vergi değerinin %2’sinin hesaplanma şeklinde çeşitli hatalar ortaya çıkmaktadır. Burada özellikle Büyükşehir Belediyelerince, yerel belediyelerce belirlenen vergi değerinin kesinleşip kesinleşmediği araştırılmadan, birtakım verilerden hareketle vergi-değeri belirlenmesi yoluna gidildiği görülmektedir. Bu belirlemenin yasallığı vergi mahkemelerinde çeşitli ihtilaflara neden olmaktadır.
Yine OSB (Organize Sanayi Bölgesi)’de yapılan yol harcamalarını, varsa harcamayı yapmış olan Belediye’nin mi, yoksa 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu uyarınca OSB’lerde yetkili birim olan OSB Yönetimlerinin mi tahsil edeceği hususunda çeşitli ihtilaflar bulunmaktadır.
Dava Açılması
Uygulamada belediyeler genellikle hizmeti sunmadan yol harcamalarına katılım payını peşin olarak tahsil etmektedirler. Bununla birlikte tahsillerdeki indirim oranına da dikkat etmemektedirler. Tahsil yapılırken tahsil edilen miktarın Kanunda belirtilen %2’lik oranı geçip geçmediğine bakılmamaktadır. Burada miktarın arsa veya gayrimenkulün emlak vergi değerinin %2’sini geçip geçmediğine bakmak gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan hareketle yol harcamalarına katılım payı tahsil edildikten sonra tahsil edilen paranın iadesi için vergi mahkemelerinde dava açılabilir. Dava açarken de dava dilekçelerinin usulüne uygun hazırlamasına ve dava açma sürelerinin kaçırılmamasına hak kaybı yaşanmaması açısından dikkat etmek gerekir. Bu nedenle dava sürecinde profesyonel hukuki yardımdan faydalanılması tavsiye edilmektedir.
Kaynak : Or Hukuk ve Danışmanlık Ofisi
Keywords : Ankara ceza avukatı, Ankara avukat, ceza avukatı Ankara, Ankara boşanma avukatı, aile ve boşanma avukatı, avukat Ankara, Ankara idare avukatı, uyuşturucu avukatı Ankara, Ankara uyuşturucu avukatı, Tazminat hukuku, gayrimenkul hukuku, gayrimenkul avukatı ankara, vergi hukuku
0 notes
seslimeram · 7 years ago
Text
Düzen, Kriz, Çürüme... Yaşamak Nedir?
Tumblr media
Düzen diye anılanın var ettiği çürüme, o bahsin hiç esamesinin bile okunmadığı zamanlardaki tahayyülün ötesine bu yeni ülkede çoktan geçmiştir. Bir mecaz, mübalağalı bir tahayyül yahut da üstünkörü bir bağlaç değil hakikatte oluşturulan bir yapı olmaktan ötede, yaşama demirbaş kılınan bir sonuç olarak çürüme bir sabittir. Devletlinin var ettiği yahut da yapılandırdığı her düzenleme ile bu devinim giderek bir normatif kılınmaktadır. Pragmatist sağcı /muhafazakar / faşizan söylemin türettiği, şimdi zamanın popülist terminolojisine sonuna kadar sırtını vererek onlarla bağ kuran, güncelleme çabasına düşen menzilin var ettiği / eylediği yekundur çürüme.
Biteviye bir döngüde yaşam edimi anlam ve tahayyülünü hiç kılma gayreti, topyekûn yeniden ve yeniden düzenlenen ve hakikat kılınmaya çalışılan yeni ülke şablonunda bu çürütme hali yeknesak kılınır. Kimselerin artık tek bir satırla da olsa itiraz etmeye hakkı yoktur. Düşünce özgürlüğü, düşündüğünü alenen bildirebildiği dillendirilirken kalıcı / bir şablon olan devletli ahkamının uzağını, ötesini hayal etmek hiç ama hiçbir zaman var edilmeyecek olandır.
Hemen her konuda ama özellikle insan hakları mefhumundaki bu var-yok ama idare ediyoruz hali güncellenirken aslen olan daimi kılınan ol kerhen olanın bile istimlak edilmesidir. Açıkça demokrasi tahayyülünün boğulduğu bir zaman aralığındayız. Fikri ifade, yaşamsal özgürlükler bahsinin hiç edildiği, linç olunduğu bir menzildeyiz. Tümden bütünleşik, katıcı olan tek tip bir şablonun dışında kurulan herhangi bir cümlenin yaftalanmaya kafi görüldüğü bir yerdeyiz. Ol yeni ülke patırtısının günbegün cilalandığı uzamda eskinin vahşetinin hiçbir yere gitmediğini kanıtlayan adımların tanığıyız. Bunca bariz ve kesintisiz bir halde karanlık çağın yapımına iş bu sahada devam olunuyor, bunu görüyoruz.
Çürüme artık laf değil yapımına devam denilen şablonun var ettiği hemen her türlü seviyeden tehdidin, tahakküm ve yıldırının sonucudur. Bu kadar kesintisiz kılınandır. Korkuyu bir anlam olarak mecaz kılmaktan alıkoyan, cüretle hayatın sabiti kılan muktedir ol özgürlük var diyerek yoluna devam etmektedir. Bunca bezirganlıkla nasıl bir özgürlüktür sorgusunun yanıtıdır işte o çürüme. Düzenin her şeyi dönüştürürken var ettiği illüzyon sırasında sarf edilen haklarınız var, sözleriniz var, sizlerin şusu var, busu var bahislerinin ardından çıkagelen yıkım meselidir o özgürlük mefhumunun hemen ardından / altından çıkagelen çürüme.
Düzen diye var edilenin dününde olduğu gibi bugün, bu yenisinde de bu tahayyül artık alenen laf değil doğrudan eylemlerle hakikat kılınırken nedir ol özgürlük! Tahakküm, tehdit ve tenkit toplamında AKP / MHP ve Bay E’nin tahayyülü olarak işlenen güncellenen ülke şablonu tüm o özgürlük mefhumunun lincini barındırmaktadır artık. Tahayyül değil hakikat kılınan bu hal, şu yönelimin süreğen addedilmesidir. Cerahatin sofrasında yeni nam ülkenin her günü bu hal, şu istençle daima devam olunmaktadır. Velev ki, şöyle ki diye uzaya duran bir döngüde artık her şerhe rağmen yeni ülke bizatihi o dünün tasdikçisidir. Düzen diye çıkagelen, süreğen bir halde yeniden kurgulanan mefhumdan bu çürütme hali artık her güne yayılandır.
Colemerg kent merkezi ile Şemzinan ve Gever’de otuz bölge askeri operasyonlar gerçekçesi ile “özel güvenlik bölgesi” ilan edilerek, on dört gün boyunca yasaklanır. “Hakkari Valiliği’nden yapılan açıklamada “2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun 32/A maddesi gereğince; ilimiz merkez, Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova ilçeleri sınırlarında bulunan 30 bölge 23 Temmuz - 06 Ağustos 2018 tarihleri arasında ‘Özel Güvenlik Bölgesi’ ilan edilmiş olup, vatandaşlarımızın bu bölgelere izinsiz olarak girmesi yasaklanmıştır” ifadeleri yer alır.” Düzenin çürütme hali, batıda pek kullanışlı görülmeyen bu tahakkümle, mütemadiyen kuşatmalarla güncellene gelir. Bakur Kürdistan’ından hala her şey “olağan” addedilendir.
Colemerg’in Şemzinan ilçesi Şapatan köyüne 7 Ağustos 2017 gecesi baskın düzenlenerek, 100'ün üzerinde köylünün işkenceden geçirilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Özel hareket tarafından ağır işkenceler gören köylülere ilişkin açılan soruşturma, hala davaya dönüşmedi. Olayın yaşandığı günün ardından 38 kişi, işkence gördüklerine ilişkin ifadelerinin yer aldığı dilekçelerini Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı’na vererek suç duyurusunda bulunmuştu. Şikayet üzerine savcılık soruşturma başlatmıştı ve 6 işkenceci köylülerce teşhis edilmişti. Davanın avukatı Selahattin Yılmaz, yaptıkları tüm başvurularına rağmen şikayetlerinin soruşturma aşamasını geçemediğini söyledi.
Mezopotamya Ajansı’ndan Fethi Balaman’a konuşan Delil Avcı’nın bildirdiğidir. “Ailesinin neredeyse tamamı işkenceye uğrayan vurgulayan Delil Avcı ise, ağır işkenceye uğrayan kardeşi Mehmet Ali Avcı'nın 16 Mayıs günü yeniden işkenceye maruz kaldığını söyledi. Avcı, şunları dile getirdi: "Tekrardan saldırmaları daha önce işkence edenlerin yargı karşısına çıkmamalarından kaynaklanıyor. O zaman bütün köylüler yaşananlar hakkında suç duyurusunda bulunduk. Yapılan suç duyurusu halen soruşturmadan kovuşturmaya geçilmezken, yeniden işkenceye maruz bırakıldık. Geçen yıl yaşanan olayla ilgili sadece bir polisin görevden alındığı söyleniliyor. Diğerleri görevlerine devam etti.” Avcı, olayın üzerinden bir yıl değil yüz yıl geçse de unutamayacaklarını ve takipçisi olacaklarını söyledi.”
Özgürlük vardır bahsinin özellikle bu son günlerde yaşananların ardından sıkça dile getirildiği bir sahnede olan biten çürüme değilse her nedir? Bunca açıkça bariz ve doğrudan insana karşıt olma hallerinin üstünde ilerleyen, yükselen, işkenceyi bile soruşturmaya gerek görmeyen saha yeni olsa ne olur olmasa her ne! Geçtiğimiz Temmuz ayında Elih’in Kozluk ilçesinde iki aile arasında çıkan anlaşmazlık üzerine köye gelen kolluk kuvvetinin gözaltına aldığı dört kişiyi darp ettikleri iddia edilir.
“İnsan Hakları Derneği Batman Şubesi (İHD) Kozluk ilçesinde iki aile arasında çıkan anlaşmazlık üzerine tarafları ayırmaya gelen kolluk görevlilerinin, gözaltına aldığı, H. A., B. A.,B. K. ve H. A. isimli şahısları darp ettiğini açıkladı. Yapılan açıklamada şunlar söylendi: “İnsan Hakları Derneği Batman Şubesi olarak, bu konuyu Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitelerine taşıyacağız. Bunun yanı sıra TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu başta olmak üzere Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik kurumunu göreve davet ediyoruz, bu konuda gerekli başvuruları yapacağımızı ifade ediyoruz” denildi.”
Geleceğin böylesi bir toplamla biçimlendirilmesi gayreti, yerle yeksan olunmaya çalışılan ol insan meselinin yerine neyin konumlandırılıp hakikat kılınmaya çalışıldığı da ifşa etmektedir. Hala mı dehşete düşmüyorsunuz? Fenerbahçe ile Bursaspor takımları arasındaki mücadeleden sonra stat içinde Bursaspor’lu bir sporsevere yapılan işkencenin bile kayıt altına alındığı için “lütfen” işlem yapılan bir menzilde şu yukarıdakilerin akıbetinin nasıl karanlıkta olduğu hiç ama hiçbir zaman sorguluyor musunuz? İnsan haklarının topyekun “olağanüstü hal” zamanına sabitlendiği bir yerde yarın her ne getirecektir?
Tumblr media
Her şekilde cerahatin menzili haline dönüşen bu sahada yarın ne olacak düşünüyor musunuz? Yarının hiç bitimsiz bir girdap haline dönüştürülmesi, bugünün bile bir kapan kılınması dünün güncelliği de mi bir şeyler ifade etmemektedir. Kesin olan bu çürüme halinin kati bir suretle iş bu sahada demirbaş kılınmış olmasıdır. Yaşantılarımızı bunca ucuza koyan ülkenin rantla tüm o yağma düzeninin devamlılığındaki her hamlede var ettiği, bir lütuf gibi pazarladığı şey bu haldir.
9 Ağustos Perşembe günü “İnsan Eliyle Felaket” manşetiyle yayınlanır Cumhuriyet Gazetesi. “Ordu'nun ilçelerinde etkili olan sağanak dolayısıyla binaların giriş ve zemin katlarındaki bazı ev ve iş yerlerini su bastı. Çiftçilerin harmandaki fındıkları selle birlikte yok oldu. Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz, yağışlardan 500 bin kişinin etkilendiğini açıkladı. Sel felaketinde can kaybı yaşanmazken, 5 kişinin yaralandığı bildirildi. Ulaşıma kapatılan Karadeniz Sahil Yolu trafiğe kısmen açıldı.”
Ordu Çevre Derneği Başkanı Gül Ersan’ın açıklamasıdır “Bölgede faaliyet halinde yirmiye yakın hidro elektrik santrali olduğunu vurgulayarak, -Dere yatakları tahrip edildi. Ekosistem değişti. Maden faaliyetleri için ağaçlar kesildi. Felaket şaşırtıcı değil. Yetkilileri defalarca uyardık ama ciddiye alınmadık.” Beş yüz bin insanın hayatında yıkım olarak çıkagelen şey bu tahakküm halinin bizatihi yol verdiği şeydir, çürüme o’dur. Doğanın yerle yeksan edilmesinin karşılığı bütün bu felakettir.
Birgün Gazetesi’nden Burcu Cansu’nun haberidir. “Yüksek kur artışı nedeniyle ürün girişi olmayan ilaç depolarında 10-15 günlük stok kaldı. Depolardaki stokların tükenmesinin ardından sabit kurla ilgili yeni bir değerlendirmenin kaçınılmaz olacağı, bunun da ilaç zammına yol açacağı belirtiliyor. Türk Eczacıları Birliği Başkanı Çolak, “İlaç firmaları, ilacı piyasadan çekmiyor ama limitli bir şekilde dağıtıyor. Sahadan aldığımız veriler, 503 kalem ilacın piyasaya kısıtlı bir şekilde verildiğini gösteriyor” dedi” Büyük oyunlar, Amerikalarla mücadele söylemleri, ekonomik 15 Temmuz tahayyülü gibi nicesi zikredilirken kur kırımının var ettiği şeyi bildirmektedir haber.
Sermayenin iktidarla birlikte pozlar verdiği, güveniyoruz hemen her durumda yollu beyanları dillendirirken ulu orta, iktidar mefhumunun çıkarttığı, süreğen kıldığı şey daha büyük yıkımın devamlılığıdır. Yukarıdaki satırlar boyunca bunun izleri karşılaştığımızdır. Düzen denilenin var ettiği çürüme bu iktidarın on altıncı yılında artık tahammül ötesi bir hal alır. Buralarda işte bu sınırlarda yaşam hakkının tarumar edilmesi bir bahis değildir artık.
Neoliberal tahakkümün kesin ve kesintisiz kıldığı saldırılar, bütün ol ekonomik yaptırımlar, biri bitmeden bir başkası çıkagelen zamlar, sosyal hakların talanı, demokrasi ediminin enikonu çürütülmesi vs. ile birlikte yaşamak çürütülmektedir. O bahis inat ve ısrarla birlikte yerle yeksan olunmaktadır. Bugün bu yaşadığımız coğrafyada hepimizi ilgilendirmesi gereken  böylesi bir hale, sürüme sisteminde nasıl ayakta kalabileceğimizdir. Çürüme laf değildir artık bu döngüde bir yaşam ihtimali söz konusu mudur? Sorguluyor musunuz?
Geçtiğimiz pazar gecesi oraya buraya atarlar yapılırken Amerikan Doları 7.10 TL seviyelerine Asya piyasaları açıldıktan hemen sonra ulaşır. Pazartesine sarkan bir ivmeyle, düşmeye bir an olsun yakın durmayan bir profil sergilenir. Hafta başında ise klasik söylemler birbirinin ardına o öyle olacak, bunu böyle yapacağız yollu söylemler tekrar olunur. Pazartesi akşamı günü tam da düşüşle noktaladı denilen Dolar yeniden aynı seviyeleri yakalar. 15 Temmuz’un ekonomik yansısı diye lanse edilen oysa hem temelsiz, hem de geleceği belirsiz bir yönetim anlayışının ol dünyanın terör şebekesi olan Amerika’larla kavga dövüşünün sıradana fatura edilmesi kesintisizdir.
Ekonomist, finans danışmanı ve öğretim üyesi Dr. Mustafa Murat Kubilay, Meltem Yılmaz’ın Pazartesi Söyleşisi köşesinin konuğu olur. Bu girdabın Türkiye toplumuna her ne gibi etkileri olacaktır sorusuna verdiği yanıttır mesele: “Elbette bu tip yaptırım ve gerginliklerin sonucu Türkiye için ağır olacak, çünkü bu kadar dış borcu alarak zaten bir şekilde bu strateji oyununu kaybetmiş durumdayız. Dış finansmana muhtaçsanız ve para size gelmekte nazlanıyorsa ya daha çok faiz vereceksiniz ya da kur artışı yaşayıp yeni yatırımcının daha yüksek kurdan parasını Türkiye’ye getirmesine ses çıkarmayacaksınız. Türkiye’de yaşananlar bundan ibaret. Tüm bu sürtüşmelerin arkasında yatırımcıların kar güdüsünün olduğunu faiz-kur kıskacına yakalandığımızı söylemem gerek. Yaşadığımız kur krizi nihayetinde reel sektöre bütünüyle sirayet edecek ve muhtemelen Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizi haline gelecek. Üstelik tüketime alışmış yeni neslin yoklukla ilk kez karşılaşmasının sonucu olarak Gezi Direnişi’ni aşan sosyal patlamalarla karşılaşacağız. Kriz uzadıkça ekonomik buhrana dönüştüğüne tanık olacağız.”
İş Bankası Genel Müdürü nam titrli, zat-ı muhterem kalkıp durum böyleyken bir açıklamada bulunur. “Kimse bilmediği sularda yüzmesin. Dolarda, Euroyla geliri, borcu alacağı olmayan kişinin dövizle işi olmamalıdır. Bir Dolar bile tasarruf amaçlı alımım olmadı. Bugün de dün de. Nedeni şu; gelirim harcamam TL. Şunu tavsiye ederim; Ayşe teyzenin ne işi var dövizle?” Salt ve sadece üstünkörü bir yorumla bildirilen sıradanın hayatına prangalanmış kredilerin altında imzası bulunan, onları borç batağına itmiş bir düzen adamı, kapitalist bir kabadayının efelenmesini nasıl okuyabiliriz. Düzen diye var edilenin yarattığı çürümenin nüvesinde her defa katkısı bulunan bir bankanın başındaki insanın doların bunca öne çekilip, insanların kullanımına mecbur kılındığı bir yerde kalkıp onu değil şunu kullanın yollu göndermesi ancak abestir. Yaratılan katran karası iklimin tezahürü rakamlar bir inip bir çıkarken böylesi gözdağı bahisleriyle bütünleşiktir.
Capital Economics’in baş küresel ekonomisti Kenningham The Guardian’a konuşur, “Liranın Mayıs ayında başlayan düşüşü, şu anda Türk ekonomisini kesin bir şekilde resesyona doğru itiyor gibi gözüküyor ve bir bankacılık krizini tetikleyebilir. Bu, gelişmekte olan piyasalar için bir başka darbe olacak ancak daha geniş dışsal ekonomik etkileri, Euro Bölgesi için bile görece daha makul olmalı” dedi. Devletlinin var ettiği yahut da yapılandırdığı her düzenleme ile bu çürüme hali giderek bir normatif kılınmaktadır. Pragmatist sağcı /muhafazakar / faşizan söylemin türettiği, şimdi zamanın popülist terminolojisine sonuna kadar sırtını vererek onlarla bağ kuran, güncelleme çabasına düşen menzilin var ettiği / eylediği yekundur çürüme.
Her defasında başa sararak yeniden ve yeniden çürümeyi güncelleyerek, ana muhalefetten ol iktidarın yancısı sağcı akıma bütünleşik birörnek bir bahisle vatan, millet, sakarya denilirken bütün bu fecaat sabit olunur. Devletlinin eylediği başka başat yıkıcı, yok edici ülkelerle el ele kurduğu / çattığı her döngü farklı bir biyopolitik cürüm halini güncellemektedir. Böylesi bir yer ülke midir? Bunlarla birlikte bir hayat var edilebilir mi? Diplomatik krizler aşılabilir ya ol hayatın sahnesinde her gün kurulan sosyal politik, ekonomik daralatımlar, yeni tahakkümlerle sahiden bir hayat var edilebilir mi?
Bütünde ortaya çıkan yok yere değil, bir mübalağa değil bariz bir çürüten menzilken bütün bu bahis bir hakikatken yarın ne getirecektir? Amerika’nın ağzının payını verdik derken olmadık yeni yaraların önünü açan, içini, sınırının dört yanında olduğu gibi açık bir mahpushane düzen için karşıt gördüklerine hayatı zehir etmekten kaçınmayan bir devletlinin tahayyülü ile basit bir mesel; ol hayat var edilebilir mi? Sahiden yaşamak nedir!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2018
Görseller – Yasin AKGÜL - AFP Photo 
0 notes
saatsecerken-blog · 12 years ago
Text
İstimlak yani Kamulaştırma Nedir?
Tumblr media
Bilindiği gibi, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 4650 sayılı Kanunla 24.02.2001 tarihinde değiştirilmiş ve köklü bir düzenlemeye gidilmiş. Bu düzenleme ile, ülkemizde alışılagelen kamulaştırma sistemi tamamıyla terkedilmiş; taşınmaz sahibinin bedel artırımı için dava açma kaygısına son verilerek, uzlaşmaya önem verilmiştir. Ne varki bütün bu önemli değişikliklere rağmen halen aksayan yönler bulunmakta ve davalar beklendiği ve öngörüldüğü biçimde seyretmemektedir. Kamulaştırma Kanununun 10.maddesinde düzenlenen kamulaştırma davasına ilişkin yargılama usulü, basit yargılama usulü niteliğindedir. Süreler ise sınırlandırılmıştır. Mahkemeler uygulamada bu sürelere uymakta çoğu kez zorlanmaktadırlar. Sürelere uyulamamasının nedenleri çoğunlukla mahkemelerimizden kaynaklanmamaktadır. Bizzat 10. maddenin kaleme alınışındaki sakatlıklar yanında başka bazı alt yapı nedenleri ile yüksek yargı içtihatlarından da kaynaklanmaktadır. Kamulaştırma yargılamasında çok önemsediğimiz bir husus ise bilirkişi seçimi, niteliği ve sayısı konusu. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 10.maddesine istinaden kamulaştırmayı yapan idareler tarafından açılan “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terki davaları”nda; kamulaştırılan taşınmazın 11.maddede belirtilen esaslara uygun olarak kıymet takdiri, yine aynı Kanunun 15.maddesinde bahsedilen bilirkişilerce yapılacaktır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 15.maddesine istinaden hazırlanarak yürürlüğe konulan Kamulaştırma Davaları nda Bilirkişi Olarak Görev Yapacakların Nitelikleri ve Çalı Yeni sistemde, idare ile taşınmaz maliki uzlaşamadığı takdirde, idare tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil/terkini davası açılması öngörülmüştür. Kamulaştırmaya ilişkin oluşturulan yeni sistem, özellikle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki durumumuzu güçlendirici niteliktedir. şma Esaslarına İlişkin Yönetmeliğinin 4.maddesi, bilirkişiyi; kamulaştırmaya konu gayrimenkul veya hakkın değerinin belirlenmesi hususunda uzmanlığa ve teknik bilgiye sahip gerçek kişi mühendis, mimar ve şehir plâncıları, şeklimde tanımlamıştır. Demek ki, kamulaştırma bedellerinin tespitine ilişkin davalarda bilirkişilik yapma hak ve yetkisi; - Mühendis, - Mimar, - Şehir Plancısı, Olan kimselere aittir. Kanunun 4650 sayılı Kanun öncesindeki uygulamanın ve Geçici 5.maddede öngörülen bilirkişi seçme yönteminin bir geçerliliği kalmamıştır. Daha açık bir ifade ile, “mülk bilirkişisi” sıfatıyla kamulaştırma bilirkişiliği yapan avukat meslektaşlarımızın bu vasıfları artık kalmamıştır.  Bilirkişi kurulu mahkeme tarafından seçilir. Kamulaştırmaya konu olan yerin cins ve niteliğine göre: - 3 kişi ihtisas odaları listesinden, - 2 kişi de il/ilçe idare kurulu listesinde yer alan o bölgede gayrimenkul sahibi olan mühendis, mimar ve şehir plâncılarından seçilecek iki kişi olmak suretiyle 5 kişiden oluşur. Kamulaştırılan taşınmaz malın üstün niteliği göz önüne alınarak, bilirkişilerden 3’ü aynı uzmanlık kolundan seçilebilir. Bu yönetmelik uzunca bir aradan sonra yapılabilmiştir. Yönetmelikte birçok ifade ve düzenlemeler Kanunun 15.maddesinin tekrarı ve çok az bir açılımı mahiyetindedir. Beş kişilik bilirkişi kurulu oluşturmanın zorluğu bir yana, usul ekonomisine de uygun değildir. Bilirkişi sayısının 5 yahut 50 olması arasında pratikte bir yarar yoktur. Gerçekten edindiğimiz gözlem ve tecrübeler gösteriyor ki genelde raporu bir veya iki kişi hazırlamakta diğerleri imza atmaktadır.Mümkünse bu mülk sahibi bilirkişinin hukukçu olması şartı aranmalıdır. Zira farklı meslek mensuplarına bir çok yöremizde baştan baştan rapor nasıl hazırlanırı anlatmak hakimleri fazlasıyla meşgul etmekte değer belirleme kriterlerinde oldukça hatalara neden olmaktadır. Bir de heyette muhtarlar sadece imza atarak prosedür tamamlayan konumundadır. Kamulaştırma Kanunu nda yapılan değişiklik sonrası il ve ilçe idare kurullarınca oluşturulan kıymet takdir komisyonları ortadan kaldırıldı. Yeni uygulamaya göre. kamulaştırma yapacak idare kendi bünyesinde kıymet takdir komisyonu ile uzlaşma komisyonu diye bir veya birden fazla komisyon oluşturacak. Kanun ve ilgili Yönetmelik, “kamulaştırma bilirkişiliği” müessesesini, yukarıdaki sayılan meslek gruplarına özgü hale getirmiştir. Oluşturulan kıymet takdir komisyonu, konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan alınacak rapor ve gerektiğinde sanayi ve ticaret odaları ile mahalli emlak alım satım bürolarından alınacak bilgilemen faydalanarak, kanunlaştırılacak taşınmazın tahmini fiyatını tespit edecek. Tahmini fiyatın belirlenmesinden sonra, idare tarafından, istimlak edilecek alanın öncelikle pazarlıkla salın alma veya trampa yoluyla devralınması amacıyla, durum taşınmazın maliklerine resmi yazıyla duyurulacak. Bu duyuruya ilişkin tebligattan itibaren onbeş gün içinde,kamulaştırmayı yapacak idareye başvuru yapılırsa, uzlaşma komisyonu tarafından kıymet takdir komisyonunca belirlenen değeri geçmemek üzere pazarlık yapılabilecek. Anlaşma sağlanırsa 45 gün içinde, idarece anlaşılan bedelin ödenerek ferağ alınması gerekiyor. İdarenin anlaşma sağlanamaması halinde, taşınmaza ve maliklerine ilişkin bilgi ve planlarla, taşınmazın bulunduğu yerin asliye hukuk mahkemesine başvuruda bulunması gerekiyor. Başvuruda kamulaştırma bedelinin mahkemece tespit edilmesi ve bu bedelin ödenmesi karşılığında taşınmazın idare adına tescili talep edilecek. Bunun üzerine mahkemece en geç 30 gün sonrası için duruşma günü tespit edilerek, maliklere açıklayıcı davetiye ve ilan yoluyla tebligat yapılacak. Maliklerin ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde idari yargıda iptal, adli yargıda ise maddi hatalara karşı düzeltim hakkı bulunuyor.Mahkemece tespit edilen duruşma gününde, taraflar tespit edilen bedel üzerinden anlaşmaya davet ediliyor. Taraflar arasında anlaşma sağlanırsa, satın alma işlemi yapılıyor. Anlaşma sağlanamazsa, mahkemece en geç on gün içinde taraflar ve bilirkişilerin katılımı ile keşif ve 30 gün sonrası için de duruşma günü tespit ediliyor. Mahallinde keşif yapmak üzere il veya ilçe idare kurulunca se-çilmiş mahalli bilirkişi listesinden iki, TMMOB'a bağlı ihtisas odasının listesinden seçilen üç kişiden oluşan beş kişilik bilirkişi heyetine taşımazın bulunduğu yerde, köy muhtarının da katılımı ile keşif yaptırılacak. Bilirkişilerin 15 gün içinde raporlarını verme zorunluluğu var. Taraflar keşif sonrasına rastlayan ikinci duruşma gününde de anlaşamazsa, mahkemece 15 gün içinde sonuçlanmak üzere yeni bilirkişi heyeti oluşturularak, keşif yaptırılacak. Bu keşif sonrası hakim tarafından, bilirkişi raporları ve tarafların beyanları dikkate alınarak, adil ve hakkaniyete uygun kamulaştırma bedeli tespit edilecek. Tespit edilen bedelin, idareye bildirilmesinden itibaren 15 gün içinde bankaya bloke edilmesi gerekiyor. Bu işlem gerçekleştiğinde. mahkemece taşınmazın idare adına tesciline ve bedellerinin hak sahibine ödenmesine karar verilerek, durum tapu dairesi ve bankaya bildirilecek. Yapılan değişiklikle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun. kamulaştırma şartları başlıklı 3'üncü maddesine “idarece yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma iş emrine başlanılamaz" hükmü eklendi. Tek başına fazla bir şey ifade etmeyen bu hükmün, tapu kaydına şerh konulmasının yer aldığı 7'nci madde ile birlikte düşünülmesi gerekiyor. Eski uygulamada idareler, kamulaştırma yapacağı taşınmazın tapu kıymet takdir komisyonlarına yaptırılan bedel tespiti sonrası, hesaplanan ve genellikle düşük olan bedeli bankaya bloke ederek maliklere Noter ve ilan yoluyla tebligat çıkarıyordu. Bu işlemlerin yapılnası için 2 yıl süre tanınmıştı. Yeni düzenlemede ise mahkemece tespit edilen bedelin bankaya bloke edilmesi sonrası (ki bu bedel tarafların anlaşarak veya keşif sonrası mahkemece belirlenen bedel) ferağ alınabiliyor ve idaenin tapu dairesine şerh talebi için başvurduğu tarihten tescil tarihi arasında 6 ay gibi kısa bir süre var. Eski uygulamada iki yıl içinde tebligata başlanılmamışsa şerhin sicilden silineceği belirtilmekle birlikte, bu uygulamanın kamulaştırmanın gerçekleşmediğine ait bilgi gelmediği sürece silinmediği görülmekteydi. Yapılan değişiklik sonrası 6 ay içinde ferağ alınmaz ise tapu dairelerine resen şerhi kaldırma yetkisi verilmiş bulunuyor. Bunu denetlemenin fiilen imkanı bulunmamaktadır. Bu nedenle öncelikle eskisi gibi bilirkişi kurulunun üç kişiden oluşturulması sağlanmalı taşınmazın üstün niteliğine göre 2 mühendis ve bir mülk sahibi bilirkişiden kurul oluşmalıdır. Kamulaştırma davalarındaki yargılama sürecinin hızlandırılması nedeni ile birkaç yıla sarkan kamulaştırma davaları ortadan kalkmış olacaktır. İdarelerce yapılan kamulaştırma işlemlerinin neredeyse tamamına yakın kısmı, il veya ilce kıymet takdir komisyonlarınca yapılan kıymet takdirlerinin yeterli görülmemesi nedeni ile yargıya intikal etmektedir. Yeni uygulamada bu aşama ortadan kalkarak. kamulaştırma işlemi satın almada anlaşılmaması durumunda yargı aşamasından başlayacağı için zaman kaybı azalmış olacak, aynı yıl içinde kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması söz konusu olabilecektir.
0 notes
seslimeram · 7 years ago
Text
Yıkım Bir Sabit Midir?
Tumblr media
Yıkımın sağdan sola, aşağıdan yukarıya hemen her yerde, hemen her anlamda biteviye kılınıp, süreğenleştirilen bir mesel olduğu artık afakidir. Cerahatin ta kendisi peşinden koşulandır. Ol bütünleşik, ardılı sıra dizilen cürümler eliyle o, bu, şu için değil herkes ve her birimiz için bir hayat hakkı yağmalanmaktadır. Yıkım hep olduğu / var edildiği haliyle hayatlarımıza tıpkı bir gölge kabilinden düşürülendir. Her şeyin hemen her anlamda çürümeye çıkartıldığı bir menzil bir saha olabilir mi? Bugün yeni denilirken bilahare dününü var eden bu sahnede bu mesel bir sabittir? Burası bir ülke midir?
Yeni diye anılan menzilde sabit kılınan hemen her şey eskidir, eskiye aittir. Bir cürümler coğrafyası haline dönüştürülen bu sahada, o’nun çukurluğu artık hiç gizlenmemektedir. Nihayetinde hayat edimi, eylemi ve düşünselliği biçilmekte, sınırları iyice daraltılmaktadır. Nihayetinde zûl ve işkenceyle, baskı ve yıldırıyla, korku ve gözdağı ile bir ülke görünümünde bir çukurun imali kesindir. Kötülüğü bir meslek kılan, zalimliği hobiymiş gibi gören, fecaat ve irinden ısrarla nemalanan ol yer bu sahiplenme istenciyle birlikte siyahi bir saha var edilir.
Devletler katildir, bizim diye bildirilen şurası ise her şeyiyle / şekilde seri katliamcı, yaşamın kökünü kurutma konusunda ısrarcı, talancı ve yağmacı bir toplamdır. Kurulan her an güncellenen, yeniden biçimlendirilen bu mekanizmanın devamlılığı bahsidir her edim bunları sabitlemek için yeni bir eşiktir. Herkesin hayatında kalıcı bir yıkımı bina etmek bugün sahici kılınandır. Devlet mekanizması bunun teminatıdır. Bu bahislerle adı geçilen yeni ülke nam ol yapı bina edilir.
Olağanüstü hal, karar hükmünde kararnameler, uluslararası hukuku hiç bilen, gören anlayış, insan haklarını çoktan askıya alan / bunu kanıksayan ve hala özgür bir ülkenin içinde bulunduğumuzu muştulayanların etrafı kuşattıkları bir yerdir yeni, yeni, yeni ülke! Ol yıkım bahsinin bir oradan bir buradan çıkageldiği yerdir mesel / sahne / yer / çukur. Birkaçını burada paylaşalım. Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre ‘örgüt propagandası’yla suçlanan Ayşe Hür, 17 Nisan günü Çağlayan’daki İstanbul 24’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkar. Mahkeme heyeti, yazara 15 ay hapis cezası vererek hükmün açıklanmasını geri bırakır. Tarihçi Ayşe Hür kararın açıklamasının ardından şu cümleleri kurar “Ben PKK’yı eleştiririm de. Sonuçta önemli değil. Ben sadece Türkiye’nin ahvali anlamında paylaşıyorum. Muhalefet eden herkeste suç gözetme var” diye bildirir.
Yazar İhsan Eliaçık’ın da mahkemesi vardır aynı gün. İstanbul 26. Ağır Ceza mahkemesindeki duruşmaya Eliaçık ve avukatı katıldı. “Duruşmada, Eliaçık'ın esas hakkındaki savunmasını yapmasının ardından mahkeme kararını açıkladı. Mahkeme, Eliaçık'a, Demokratik İslam Kongresi tarafından düzenlenen konferansta yaptığı ve internet sitesinde yayınlanan konuşmasındaki sözleri nedeniyle 'silahlı terör örgütünün propagandasını' yapmak suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası verdi. Mahkeme, cezada indirim maddeleri uygulamazken, Eliaçık hakkında yurt dışı ve İstanbul dışına çıkış yasağı ile haftada 2 gün imza atmak koşuluyla adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına hükmetti.”
Yazar İhsan Eliaçık, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "12 Eylül ve 28 Şubat'ta 35 ayrı davadan yargılandım. Böyle bir ceza hiç almadım. Avukatlarımın ve benim savunmalarımızı tek kelime dikkate almadılar" dedi. İstanbul’da Etkin Haber Ajansı’nın editörü Semiha Şahin ile muhabirleri Adil Demirci ve Pınar Gayıp, 13 Nisan’da yapılan ev baskınlarında gözaltına alınmıştır. Beş gün gözaltında tutulan gazeteci Adil Demirci Salı günü Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne sevk edilir.
Savcılıkta ifade veren Adil Demirci, “Örgüt üyesi olmak” ve “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklanma talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilir. Mahkeme, Adil Demirci’nin tutuklanmasına karar verir. Bir toplama kampına dönüşen, enikonu ses ede herkes için bir yıldırının var edildiği ülke / yer / çukur gerçek kılınmaktadır.  Füzeler, bombalar, silahlar, yepyeni mühimmatlar, yerli ve milli savunma sistemi oyuncakları hiçbiri ama hiçbiri hayata yer bırakmayan şeyler için dökülen milyonlarca lirayı, savaş sistemi ve / veya yapılandırmasına karşı ses etmeyi bile koşulsuz şartsız kırdırmak için cüretle saldırır yeni ülke?
“Olağanüstü Halin (OHAL) 3 ay daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi TBMM Başkanlığına sunulur. Başbakanlık Tezkeresi, TBMM'nin 21 Temmuz 2016 tarihli ve 1116 sayılı kararı ile ülke genelinde ilan edilen, 18 Ocak 2018 tarihli ve 1178 sayılı kararı uyarınca devam etmekte olan OHAL'in 19 Nisan 2017 Perşembe günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere 3 ay uzatılmasını öngörüyor. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında OHAL'in 7’nci kez uzatılması için tavsiye kararı alınmıştı.” Düzenin, devletin, mekanizmanın sunduğu yegane şey daha derinlere sabitlenmek istenen bir yıkımdır, sindirme politikasıdır iş bu sahada. Tezkerenin AKP ve MHP’nin evet oylarıyla kabulüyle OHAL, yedinci kez uzatılır. Yıkım her yandan, her gün güncellenirken sıradana hayatı dar etmek tahayyül olmaktan çıkıp gerçekliğin ta kendisi kılınır. Biçim verilen, kurulup güncellenen biyopolitik cerahat sarmalı hayatı en olmadık hallere rehin kılmaktadır.
Ayşe Çelik, öğretmendir. İnfazı yeni doğmuş olan bebeğiyle birlikte gerçekleştirilmek istenen, barışı savunan bir öğretmendir. Bir televizyonda yayınlanan eğlence programına, Bakur Kürdistan’ındaki abluka döneminde bağlanmış olan Ayşe Çelik öğretmen şu sözleri nedeniyle bir yıl üç ay kesinleşmiş hapis cezasına çarptırılır. “Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Burada yaşananlar medyada çok farklı aktarılıyor. Sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Yazık! İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın.”
Avukat Mahsuni Karaman, Artı Gerçek’ten Remzi Budancir’e konuşur. Karaman“Anayasa Mahkemesi'ne de iki ayrı başvuruda bulunduklarını söyledi. Anayasa Mahkemesi'ne hem hak ihlali olduğuna ilişkin bireysel hem de infazın durdurulması için tedbir kararı verilmesine yönelik başvuruda bulunduklarını anlatan Karaman, “Ama maalesef Anayasa Mahkemesi başvurumuzu bugün itibari ile henüz gündemine almış değil. Eğer bir hak ihlali tespiti yapmış olsaydı veya başvurumuz ile ilgili nihai bir karar değil de ara bir kararla infazın durdurulmasına karar vermiş olsaydı, Ayşe hanım Cuma günü bebeği ile birlikte cezaevine girmiyor olacaktı. Anayasa Mahkemesi Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe günü veya en geç Cuma günü bir kısa kararla bu konuda bir tedbir kararı verirse, Ayşe Öğretmen cezaevine girmez. Karar vermemesi durumunda Ayşe hanım Cuma günü bebeği ile birlikte Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'ne girecek” dedi.
Kişisel Twitter hesabından Perşembe günü sabahında şu tweeti paylaşır Avukat Mahsuni Karaman. “Müjde: Anayasa Mahkemesi Ayşe Öğretmenin dosyasını bu gün gündeme aldı. Şimdi olumlu karar bekliyoruz. Herkesin emeğine sağlık” Bir televizyon programında kendisine tanınan kısıtlı aralıkta belki de herkesin paylaştığı bir meramı aktarır Ayşe Çelik.
Sırf bu bahis yüzünden muktedir tarafından hedefe koyulan bir sıradandır. Ayşe Çelik, Cumhuriyet’ten Seyhan Avşar’a konuşur. “Dünya tarihi boyunca hiçbir ülke, hiçbir inanç evrensel olan olgulara karşı direnememiştir. Başta karşı çıkmış olsa da daha sonra kabullenmek zorunda kalmıştır. Benim söylediğim şeyde evrensel bir düşünce ve ben bu konuşmayı yaparken öğretmendim. Şimdi hem bir anne, hem de bir öğretmen olarak söylüyorum. Çocuklar ölmesin. Eğer onlar bizim geleceğimiz ise herkesin böyle düşünmesi lazım. Böyle düşünmeyen birileri varsa gelecekten bahsetmesinler.”
Tumblr media
Güncel kılınmak istenen yıldırının ta kendisi, baskının artık alelade sıradan bir mesel olduğu yanılgısıdır. Güncel ve her yeri kapsamasına çalışılan şey devletin gölgesinin hayatı boğması istencidir. Burası nasıl bir ülkedir? Hukuk sisteminin muktedir tahayyülüne göre bir infaz sistemi haline dönüştüğü / dönüştürüldüğü yer ülke midir? Sözün, sesin çalındığı, ihbarcılık, linç rejiminin güncelendiği sahne, yer ülke midir? Cürümler ardışık kılınırken hal nedir, necidir? Ayrı, farklı değil her gün sıradan / sessizin hayatı enikonu paramparça olunmaktadır.
Cürüm imaline devam diyen erke ol muktedire teslim olmayanlar için her gün bir yıkım var edilir. Bu mudur meşhur yeni ülke? Hak ihlalleri, yaşama kasıt, geleceğin çalınması, sandık / oy bahisleri mütemadiyen her gün, her an zikredilirken demokrasi bahsi ve her şey lafta koyulandır. İstimlak edilen şey yaşamak eylemidir. Lafta değil kentsel dönüşüm gibi molozlar altına terk edilendir. Memleket denilen, öyle sanılan yerin müşterekleri sürekli tehditle, gözdağı ile alaşağı edilirken bu mudur, o yeni, yeni, yepyeni ülke! Yeni ülke denilen yerde var edilen kırıma, hayatın yıkımına dair örneklere devam edelim.
RSF’nin Türkiye (Sınır Tanımayan Gazeteciler) Temsilcisi Erol Önderoğlu ve TİHV yetkilisi Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı Özgür Gündem dayanışma davası üçüncü sanık yayıncı Ahmet Nesin’in ifadesini bekleyecek. Dava 9 Ekim’e bırakılır. 20 Aralık 2017'de evine düzenlenen operasyonla gözaltına alınan ve Berkin Elvan’ın cenazesine katıldığı için tutuklanan Devrimci Gençlik Dernekleri Genel Sekreteri Berkay Ustabaş’ın yargılandığı davanın duruşması gerçekleştirilir. Berkay Ustabaş davasında ara karar açıklanır. Evlerde yapılan aramalarda alınan kitapların 'DHKP/C'ye ait yasaklı yayınlar olduğu gerekçesiyle Ustabaşı'ın tutukluluk halinin devamına karar verilir. Duruşma 5 Haziran Salı gününe ertelenir.
Ankara Valiliği, 1 Mayıs Emek Bayramı sloganlarından bir kısmını yasaklar. Türkçesi ‘Yaşasın Halkların Kardeşliği!’ olan ‘Biji Bratiya Gelan!’ sloganı yasaklanırken, Türkçe olarak yazılanı yasaklanmadı. Biji Yek Gulan (Yaşasın 1 Mayıs), Ket Asidi Azadi (Yaşasın Barış ve Özgürük) Kürdçe, Zam, Zulüm, İşkence İşte AKP sloganı da ekonomik dağarcığı kadar, devlet için tehdit olarak görüldüğü için yasaklanır. Bayramlar da yasakların kurbanı edilir. Hayatın düzeni alt üst edilebilsin diye her şey engellenebilir.
Bugün yeni, yeni diye pazarlanan dünün çürük düzeninin pespayeliğine ortak bir tahayyüldür. Yıkım şekil, şemail olarak burada vaat değil, yaşamın gerçekliği haline dönüştürülür. Gözdağı öylesine seriye alınmıştır, yıkım o kadar yinelenebilir bir düzleme oturtulmuştur ki çürüme artık bahsi olunmayandır. Propaganda mekanizması her şeyi örtbas etmektedir, gerçek olansa yaşatıldığımızdır, neyini anlatalım, görüyorsunuz!
Biteviye zulmün işkencenin bir denetim, gözetim ve tahakküm döngüsü adına güncellendiği bununla yönün belirlendiği bir yerde her gün fecaatindir, bunun da anlatılacak bir bahsi yoktur. Düzen sıradana karşıtlığını, savaş güncesinde, ekonomik çöküşün güncelliğinde, araya sıkıştırılan seçim meselinde, başkanlık vs tiradlarında bildirmektedir. Bu kadar afaki / doğrudan taarruz bu memleket sahnesinin karanlığını sabit kılmaktadır.
Etkin Haber Ajansı’ndan aktaralım tek satır atlamadan. “Editörümüz Semiha Şahin, muhabirimiz Pınar Gayıp, SGDF üyesi Ferhat Pehlivan ve Gazi Mahallesi'nde gözaltına alınan Gülsen İmre'nin tutuklanmasına karar verildi. “7 gündür gözaltında tutulan editörümüz Semiha Şahin ve muhabirimiz Pınar Gayıp, SGDF üyesi Ferhat Pehlivan ve Gazi Mahallesi'nde gözaltına alınan Gülsen İmre emniyetteki işlemlerinin ardından bu sabah savcılığa sevk edildi. Savcılık ifade bile almadan Şahin, Gayıp, Pehlivan ve İmre'yi "Örgüt üyesi olmak" ve "Örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla tutuklama istemiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine sevk etti. 10 saat sonra akşam saatlerinde hakimlikteki sorguların başlamasıyla ilk olarak editörümüz Semiha Şahin ifade verdi.
Şahin ifadesinde, "Şu an karşınızda olmamızın nedeni önünüzdeki dosyada yazanlar değil, tüm baskılara rağmen muhalif gazetecilik pratiğinden geri durmamamdır. Editörlüğünü yapmaktan gurur duyduğum Etkin Haber Ajansı ilk kez böylesi baskılara maruz kalmıyor. Çalışanları çok defa gözaltına alındı, hala 4 arkadaşımız tutuklu. Bizde tutuklanabiliriz ama iktidarın istediği gibi değil muhalif gazetecilik yapmaya devam edeceğiz" dedi.
Ardından ifade veren ajansımızın muhabiri Pınar Gayıp, "Bizim gözaltına alınmamız, bizden önceki arkadaşlarımız gibi, özgür basına yönelik saldırılardan yalnızca birisi. Gazeteciyim ve sosyalistim, bunu da olduğum heryerde dile getirmekten asla geri durmayacağım. Bizleri gözaltına alarak, tutuklayarak ETHA'nın sesini kısamayacaklar. Ajansımızın gerçekleri yazmasını engelleyemeyecekler" diye belirtti. İfadelerin ardından Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği kararını açıkladı. Hakimlik, Editörümüz Semiha Şahin, muhabirimiz Pınar Gayıp, SGDF üyesi Ferhat Pehlivan ve Gazi Mahallesi'nde gözaltına alınan Gülsen İmre'nin tutuklanmasına karar verdi.” Yıkım hep olduğu / var edildiği haliyle hayatlarımıza tıpkı bir gölge kabilinden düşürülendir.
Şırnex’in Silopiya ilçesine bağlı Karşıyaka Mahallesi’nde, 3 Mayıs 2017 tarihinde gece eve çarparak uykudaki Muhammed (7) ve Furkan Yıldırım (6) kardeşlerin ölümüne neden olan zırhlı araç sürücüsü polis Ömer Yeğit ve onu görevlendiren amiri Murat Maden hakkında açılan davanın 3’üncü duruşması Cizir 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülür. “Taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma” suçundan 2’şer yıldan 15’er yıla kadar hapis cezası istenilen ve ilk duruşmada tahliye edilen polis Yeğit duruşmaya katılmazken, onu görevlendiren amir Maden hazır bulunur.
Sertifikasız personelin görevlendirilmesi halinde ileride sıkıntı doğabileceğini Tuncay Taşdemir’e söylediğini ileri süren Tanık polis Eker, şöyle devam etti: “Ancak talimat kesin olduğu için 05 Nisan 2017 tarihli tutanağı tanzim ettik. Sertifikasız hiç personel çalıştırmadım. Bana kalırsa belirtilen dönemde sertifikasız personel görevlendirilmesine gerek yoktu. Tanıklardan polis Uğurcan Yıldız ise, Tuncay Taşdemir’in söylemesi üzerine görevlendirme evrakını imzaladığını söyledi. Tanık ifadelerinin ardından iddia makamı, eksik hususların giderilmesini istedi. Sanıklardan Murat Maden ise, önceki beyanlarını tekrar ettiğini belirterek, beraat talep etti.” Yıkımın biteviyeliği artık kesintisiz bir döngüdür.
Yaptığı 10 günlük infaz erteleme talebi reddedilen Ayşe Çelik Diyarbakır Adliyesi’ne teslim olmaya gider. Diyarbakır Adliyesi’ne gelişinde HDP milletvekilleri Feleknas Uca ve Ziya Pir ile CHP Milletvekili Zeynep Altıok da eşlik etti. Öğretmen Ayşe Çelik’e adliyeye gitti. Çelik’e destek olmak üzere HDP Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca, CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok da Diyarbakır Adliyesi’nde yerini aldı. Çelik, avukatları ve milletvekilleriyle adliyeye giderek resmi işlemleri başlattı. Dayanışma amacıyla adliye önünde bekleyenler ise polis tarafından uzaklaştırıldı. Adliye çıkışında polis, Çelik ve avukatlarının açıklama yapmasına izin vermedi. Adliye önünde bekleyen araçla, yanında Feleknas Uca ve Zeynep Altıok’la evine gitti. Evden eşyalarını ve kızını alıp tekrar Adliye’ye geldi. Çelik, buradan Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ne götürülecek. Çelik Adliye’den ayrıldıktan sonra HDP Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir, “Diyarbakır’da sıkıyönetim var. Bir basın açıklaması yapılmasına bile izin vermediler” şeklinde tepki gösterir.
Ayşe Çelik, bir kadın, bir öğretmen, bir anne, bir insandır. Herkesten çok, herkes kadar bu yer, şu sahada asıl olması gereken için sözünü eylemiş, barıştan yana tavrını almıştır. Cerahati hiç uzaklara taşımayan erkan-ı devletli onu hedef kılar. Ayşe Çelik, Deran bebeğiyle beraber mahpus edilir. Sekiz yüzün üstünde annenin bebeğiyle paylaştığına bir isim daha ilave olunur. Başta sorduğumuzu yineleyelim: Bugün yeni denilirken bilahare dününü var eden bu sahnede bu mesel şu yıkım bir sabit midir? Burası bir ülke midir? Böylesi dehşet saçarak her nereye varılacaktır? Bilen var mıdır?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2018
Görseller - Κώστας Τσώλης - Another Day In Paradise: Έκθεση στο ΚΜΣΤ – Culture Now
0 notes