Tumgik
#yerli işbirlikçi sermaye
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Ekonomik Bağımsızlığa Düşmanlık
Mustafa Kemal Atatürk kurtuluş savaşı sonrası ilk iş İzmir İktisat Kongresini toplamak olmuştur.
Çünkü Osmanlı imparatorluğu ekonomik bağımsızlığını o günkü tefecilere kaybettiği için sonu gelen bir imparatorluktu.
Türk ulusunun küresel şirketler ve onların yerli işbirlikçilerine güven duymama sebebi bu tecrübeye dayanır.
Son yirmi yıldır ülkemizi yöneten iktidarın affedilmez hatası özelleştirmelerdir.
Tam bağımsızlık özelleştirmeler sebebiyle dışa bağımlı, ithal mal pazarı haline geldiği için de yaşam pahalılığı altında toplum adeta ezilmektedir.
Emperyalizm ve yerli işbirlikçi sermaye tam bağımsız ekonomiyi asla istemezler.
Bu sebeple 2001 yılında bir kriz üreterek 2002 yılında istediklerini sorunsuz gerçekleştiren bir iktidarı iş başına gelmesini 28 Şubat darbesine destek vererek önünü açtılar.
Mustafa Kemal Atatürk, emperyalizmin altyapı ve ekonomik bağımsızlığa musallat olduğu tespitini yapmıştır.
Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti'nin kalkınmasını kamu sektörü öncülüğünde bağımsız sanayileşmeye bağlamıştır.
Her toplumu savaşa ekonomik nedenler ve düşünceler sürükler.
Bağımsızlığın önemini anlatan konuşmasını şu sözleriyle tamamlar;
✓ Bu ulus ekonomik egemenliğini sağlarsa öylesine güçlü bir temel üzerine yerleşmiş ve gelişmeye başlamış olacak ki artık onu yerinden oynatmak mümkün olmayacaktır. Düşmanlarımızın rıza göstermedikleri budur.
1938 sonrası her mahallede bir milyoner olmak için hemen harekete geçerek 2002 sonrası en önemli kurumları çok ucuz fiyata ele geçirdiler.
Atatürk ile aldatmaktan utanmadılar onun tam bağımsızlığın şartı kamu ekonomisini darbeler, krizler, siyasi hilelerle yok ettiler.
Bugün ise artık devlet yok şirketler var diyerek bizi tehdit ediyorlar.
Atatürk demiryollarından deniz yollarına, tekstilden şekere, enerji sektöründen, bankacılık sektörüne, maden işletmelerinden ilk sanayi hamlelerine kadar her alanda kamu iktisadi teşebbüsleri ile kendi kendine yeter tam bağımsız bir ülke kurmuştu.
Hangi yollarla elimizden aldılar ise o şekilde de geri alacağız.
Ekonomide tam bağımsız bir ülke olmadan siyasi ve jeopolitik bağımsızlık mümkün değildir.
Her insanımıza özelleştirme işgal projesini ve kamulaştırma ile kamu ekonomisini anlatarak tam bağımsız bir ülke yeniden olana kadar direneceğiz ve çok çalışarak başaracağız.
Bu noktaya gelmeden önce siyasi partilerden ve batı sömürgesinin işbirlikçi zihniyetlerin tamamından kurtulmak bir zihniyet devrimi ile bilinçli bir toplum olmanın önünü açmalıyız.
Sürdürülebilir sömürge düzenini devam ettirmek yana olan siyasi partiler devri kapanmalıdır.
Türk ulusu küresel ve yerli işbirlikçi tefecilerin elinde borçla inim inim inletilmeye layık bir ulus olmadığını gösterecektir.
Kamulaştırma olmadan, üretim olmadan, ithalat, borç ve tüketim ekonomisi son bulmadan bu mümkün değildir.
Bu iradeyi daha önce göstermiş Türk ulusu Atatürk'ün yarım kalan insanlık devrimini tamamlamak yoluyla yeniden gerçekleştirecektir.
Cumhuriyetin ikinci yüz yılı kamulaştırma görevi ve dersi ile başlayacak.
] Önder KARAÇAY [
12 notes · View notes
yenicagkibris · 5 years
Text
Emperyalist kurmaca – Aykut Bektaşoğlu
https://wp.me/pXsHy-KvW …Oluşturdukları mevcut durum, adanın kara para cenneti haline getirilmesi, ada nüfusu kadarının yurt dışına göçmek zorunda bırakılmış olması, dağların yerinden sökülüp satılması ile ekolojik dengenin mahvedilmesi, radyoaktif radarlarla hayatımızı sinsice yok etmeleri, inşaat hamleleri ile diğer bölgeler hariç yalnızca Girne’de yarım milyon zeytin ağacının yok edilmesi, çalınabilecek her şeyin çalınması, satılabilecek her şeyin satılması ve adanın silah deposu haline getirilmesi düzenidir… … Bu güne kadar, buraları yönetenler, dünya çapında güçler ile işbirliği ile üretimin yok edilmesine, tefeci sermaye akışlarından komisyonlarla toplum ekonomisi yönetimine ve göçlere ön ayak olmuşlardır… …Avrupa Birliği, Venezüella’da, emperyalist harekâtla desteklenip, güç haline getirilen, sözde demokrasi yanlılarının darbeci liderini, ülkenin Başkanı olarak tanımıştır. Venezüella’nın zengin petrol yatakları, yeni bir sorun çıkarma ve çözme alanı olarak belirlenmiştir… Sol muhalif, mağdurun yanındadır. Onun durumundan dolayı ve sınıfını kayırarak politika yapar. Bu düzenden zarar görenler sınıfını kayırır. Memnun olmayanları, zarar görenleri kayırır. Sermaye sınıflarının refahları uğruna mutsuz yaşayanların geleceği ile ilgili kaygılıdır. Yöneten yönetilen, ezen ezilen arasındaki ilişkiyi kendine sorun eder. Esasen asıl sorunu budur. Sermaye iktidarının, esenliği ve kalıcılığı için her kötülüğü yapmaya devam etmesiyle ilgili ve insanlığın ve yaşanabilir dünyamızın kalıcılığıyla ilgili bir derdi olmadığını bilir. Bundan dolayıdır ki sol muhalefet, insanlık için kötülükten başka hiçbir sonuca ulaşma karakterinin olmadığı apaçık olan zorba sermaye iktidarlarının karşısındadır… Kıbrıs Sorunu diye kafalara yerleştirilen şey, esasen Akdeniz’deki fosil yakıtlardan, uluslar arası sermayenin, yeni kazanç alanı yaratma sorunudur. Ada ve çevresine yığdıkları güçler, insanlara ve doğaya zarar verirlerken ve savaşlar çıkartırlarken, iyi adam rolleri ile de Adadaki ‘kavgayı’ barıştırmaya çalışırlar! NATO üyesi Türkiye, İngiltere, Yunanistan ve Amerikan devletlerinin, ada halklarının birbirlerine yapabilecekleri kötülüklerin önüne geçmek için, adada var olmaları gerektiği, tamamen yalandır. Aslında bu gurup, uluslar arası sermayenin yüzü olarak, adadaki mevcut durumu oluşturanlardır. Oluşturdukları mevcut durum, adanın kara para cenneti haline getirilmesi, ada nüfusu kadarının yurt dışına göçmek zorunda bırakılmış olması, dağların yerinden sökülüp satılması ile ekolojik dengenin mahvedilmesi, radyoaktif radarlarla hayatımızı sinsice yok etmeleri, inşaat hamleleri ile diğer bölgeler hariç yalnızca Girne’de yarım milyon zeytin ağacının yok edilmesi, çalınabilecek her şeyin çalınması, satılabilecek her şeyin satılması ve adanın silah deposu haline getirilmesi düzenidir… Buna, BM’nin elli yıldır harcadığı ‘barıştırma’ çabalarını da eklersek, işin aslının başka bir şey olduğunu anlarız. BM işin içinde olunca, sorunun halklar arasından kaynaklandığı yalanına inanılabilir bir öngörü oluşturulmaktadır. Böylece küresel, kapitalist sömürü ağının bölge hâkimiyeti ile mağdur olanlar arasındaki uzlaşmazlık, göz ardı edilmektedir. Asıl sonu gelmez uzlaşmazlığın, bölge halkları ile uluslar arası kapitalist sömürü güçleri ve onların yerli işbirlikçileri arasında olduğu gözden uzak tutulmaktadır. İşbirliği yapmış ve yapan yönetici sınıf olmazsa olmazdır. Yapılan ve yapılacak olan talanlara, ‘bölge halklarının faydası için’ yapılmış, ‘iyi iş’ görüntüsü verilir. Bilindiği gibi dünya siyasetini belirleyen güçler, var olan bütün söylemleri kendi lehlerine kullanırlar. Bu gün, Avrupa Birliği, Venezüella’da, emperyalist harekâtla desteklenip, güç haline getirilen, sözde demokrasi yanlılarının darbeci liderini, ülkenin Başkanı olarak tanımıştır. Venezüella’nın zengin petrol yatakları, yeni bir sorun çıkarma ve çözme alanı olarak belirlenmiştir… Avrupa Birliği Devleti’nin, insanlık ve sermaye sınıfları arasındaki uzlaşmazlıkta, zorba sınıfının yüzü olduğu, hayatın gerçeğidir. Venezüella’da diktatör bir yönetim olduğu öngörüsünü, ikna edici, hümanist bir söylem olarak kullanmaktadırlar. Fakat Avrupa halklarının refahlarını da, kapitalizmin esenliği için elbette feda edebilirler. Eğer bu feda, sermayenin esenliği için gerekli ise tereddüt bile edilmez… Ada ‘geleceği’ için; Yerli yönetimler, statükocu olmak zorundadırlar. Emperyalist icazet, bunu gerektirir. Bu olmadan, işbirlikçi sınıf, varlığını sürdüremeyeceğini bilir. Toplumlar arası görüşmeler süreci ile sisteme eklemlenmiştirler. Toplumu bu şekilde esir etmişlerdir. Bu süreç sayesinde, halkları yeniden ve yeniden sömürge sisteminin mağduru haline getirmişlerdir. Böylece, kapitalizme karşı gelişebilecek, halkın memnuniyetsizliğinin, baskı düzenlerini reddeden sol ve sosyalist muhalefete dönüşmemesini ve mevcut serbest yağmacılık düzeninin devamlılığını ve ‘toplumlar arası sorunun’ devamlılığını sağlarlar. Halklar, zavallı, bağımlı bir kurmaca yaşama mahkûm hale getirilmiştir. Şartlar ağırlaştıkça, işçi, esnaf ve dar gelirlilerin krizi derinleşmektedir. Tasarruf ve fedakârlık, önlem paketi haline getirilerek, yaşam şartları daha da kötüye gitmektedir. Oluşan hoşnutsuzluklar karşısında hükümetin her şeyi bırakıp gitmek ya da düzenin bekası için acımasız bir iç düzene ön ayak olması gerekecek. İkinci seçeneğin gerçekleşmesi durumunda, şundan emin olunmalıdır ki AB, TC, ABD, BM ve diğerleri arkalarında olacaktır. Adadaki yönetimlerin, gerçek iradeymiş gibi geliştirecekleri her tavrı, sonuna kadar destek görecektir. Yeter ki bankacılık-tefecilik sistemi garanti edilsin ve bölge enerji kaynaklarının paylaşımı konusunda, tarafmış gibi varlıklarını sürdürsünler ve pratikte bir önemi olmamasına karşın, enerji faaliyetlerine meşruluk kazandırmak için onay versin… Ülkenin yönetimi, ekonomisi, eğitimi, sağlılığı, üretimi ve yaşamsal tüm faaliyetleri bağımlılık esasına göre hayat bulmaktadır. Kapitalizmin başı bozulmuşluğunu, genel tanımları ile yaşarken, kaçınılmaz olarak, Türkiye’deki sonu gelmez emperyalist sermaye sarmalı ve buna bağlı olarak yönetememe sorununu birebir yaşamaktan kaçış yoktur. Ada halkı, hem genel ekonomik ve hem de bölgesel politik yönüyle, kapitalist hegemonyayı çevre halkları ile tek bir kader olarak yaşamaktadır. Sonuç olarak, ada yönetimleri ve bölgesel sömürü hareketleri senkronize bir şekilde, ‘demokrasilerini’ yaşatıyorlar. ‘Sorunu çözmek için uğraşıyorlar.’ Yarım yüzyıl! Kendi dar bölgemiz adına, yönetimi-devleti ele alırsak, ne olup ne bittiğini kabaca gözlemleyebiliriz. Pratikte, bölge hegemonyasının yüzü suyu hürmetine ya da aslında icazeti ile varlığını sürdürebilen yönetim yapısıyla, halkın asgari yaşam gereksinimlerini sağlayıp, yaşamı yönetmeyi önlerine hedef koyan, gelmiş geçmiş yönetimler, ülkeyi yönetecekleri konusunda toplumu ikna ederler. Fakat toplumla uzlaşmaları, deniz yağmacılarının iş birlikçisi oldukları gerçeğini değiştirmez. Şu anda, sözde Kıbrıs görüşmelerindeki öncelikli konu, enerji kaynaklarının, sermaye güçleri arasında nasıl paylaşılacağıdır. Oluşturdukları izlenim ise ‘adadaki halkların, kaynaklar ile ilgili haklarının nasıl korunacağıdır.’ Yalanın daniskası… Oyunun bozulması, doğal gazın çıkarılmasına muhalif olunmaktan geçer. Gerçek şu ki, Kapitalizmin sınırsız kazanç dürtüsü ile yeraltından çıkarılan her damla yakıt, neslimizin ve doğanın sonunu hazırlamaktadır. Bu süreç artık geriye dönülmez eşiği aşmak üzeredir. Kapitalist sistemin, sonunun gelmek üzere olması, daha da vahşi ve acımasız olmasına sebep olmaktadır. Zaten bu yüzdendir ki zorbalıklar artmakta ve tüm dünyadaki sivil toplum kazanımları törpülenmektedir. Yarın, bir gün kendimizi bir savaşın ortasında bulursak, şaşırmamalıyız. Sonuç olarak, ‘yöneterek’ yaşamını idame ettiren ‘yönetici sınıfa’, muhalif olmak zorundayız. Bu güne kadar, buraları yönetenler, dünya çapında güçler ile işbirliği ile üretimin yok edilmesine, tefeci sermaye akışlarından komisyonlarla toplum ekonomisi yönetimine ve göçlere ön ayak olmuşlardır. Bunlar, Adadaki tüm insancıl ve doğa dostu değerlerin, ada ve çevre halklarının çıkarına, herkesin ortaklığı için kullanılması gerektiğinden bahsedemezler. Her yerin, herkesin olması düşüncesi, bu sınıflar için duyulmaması gereken, rahatsız edici şeylerdir. … Denizaltı kaynaklarının sondajları için ada yönetimlerinin onayları reddedilmeli, muhalif tavır geliştirilmeli ve ayni zamanda ekonomik-demokratik direnmeyi ve özgürlükçü mücadeleyi ve güç birliğini gerçekleştirmeyi düşünmeliyiz. Sol muhalefet, gerçek bir zemin kazanmalıdır. Emperyalist güçler, ada üzerinde yaratmış oldukları, sonu gelmez savaş tehdidi ile yönetme icazetlerini vermeleri karşılığında, çevrede oluşturdukları enerji sömürü ağlarına, meşrulaştırmak adına onay almaktadırlar… İcazet ve bölge hegemonyası arasındaki denge ile yürüttükleri işbirliği, enerji sondaj ve ticaretine zemin yaratmaktadır. Üretim yok edildi ve yönetebilme, tamamen dışa bağımlı, siyasi ve ekonomik-askeri işbirliği koşulu ile yürütülmektedir. Genel bunalım ve belirsizlik süreci ile tutsak edici maaş diktatörlüğü, toplumu esir almıştır. Bu sistemin, zoraki, görece refah düzeyini sürdürebilecek yeteneği bile yıpranmaktadır. Aylardır, maaşların bir diğer ay ödenebileceği konusu tekrar tekrar gündeme gelmektedir. Toplumda, gittikçe yaygınlaşan bu gerçek endişe, sistemin temellerinin açığa vurulması konusunda alan yaratmaktadır. Yönetenin gerçek olmadığı, ‘refahın’ aldatmaca ve aşağılayıcı baskı yöntemi olduğu açığa vurulmalıdır. Böylelikle Ada ekonomi ve politikasının dünyadan soyut ve izole olmadığı, aynı sömürü düzeninin bir parçası olduğu açık edilmelidir. CTP-HP-DP-TDP koalisyon hükümeti, Kıbrıs otantizmine dayalı bir tutkalla birbirlerine tutundular. Toplumun hoşnutsuzluk gerçeğini, önceki liyakatsizliklerle, iş bilmezliklerle, yetişmiş elemansızlıklarla, toplumlararası görüşmelere karşı duruşların olmasıyla ve hakkaniyet eksiklikleri ile açıkladılar… Şöyle veya böyle, mevcut uluslar arası sermaye güçlerinin vaziyet alışlarına göre yönetecekleri konusunda, derin ayrılık yaşamazlar ve bunu normal karşılarlar. Kıbrıs Meselesi üzerinden diplomatik teknisyenler gibi farklı fikir jimnastikleri ifade etmeleri durumu değiştirmez. Bilakis, sözde varlık (yönetim) gösterisi ile mevcut durumun devamlılığı ile ilgili bir sorun ortaya çıkarmaz, zemin sağlarlar… Ülkenin ‘kendi ayakları üzerinde durabilecek’ hale getirilmesi konusunda cesaret gösterileri yapmışlardır. Fakat işin aslının öyle olmadığı çok geçmeden anlaşılmış olmalı. Kendi varlık sebebini reddeden, kendisi de olmaz. Son tahlilde itaat edilir… Süregelen, ülkenin yağmalanmasına, özelleştirmelerle peşkeşlere, doğanın beton yığını haline getirilmesine, iş cinayetlerinin birincil sorun haline getirilmemesine, ülke sularının ve denizlerinin şu veya bu şekilde peşkeş çekilmesine onay verilmesine, üretimin yok edilmesine ön ayak olundukları sürece, ‘karşılıksız’ destek göreceklerini anlamış olmalılar. Kaldı ki bu koşullarda bile, kapitalizmin kaosa sürüklenmesinden dolayı yönetememe sorunu başlarının en büyük ağrısı olacak. Yani, yönetecek olanlar, toplumun asgari ihtiyaçlarını karşılayamama koşulunda, yönetmek zorunda kalabilirler. Bu da tek koşulda olur. Zora dayalı yönetim oluşturarak, karşı durma alanı bırakmamak.
0 notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Barbarlığın Kaynağı Petrol Kitabı pdf indir pdf indir
Barbarlığın Kaynağı Petrol Zincirlerinden boşalmış global emperyalizm ve onun önderi ABD, sınırsız bir barlarlığın kapılarını açıyor. Amerikan ordusunun petrol alanlarını doğrudan denetimi altına aldığı, bölge ülkelerini silahsızlandırdığı bir askeri düzen, Orta Doğu’ya yerleştirilmeye çalışılan Pax Americana’nın ilk adımları sayılıyor. Siyonist proje ile uyuşan genel bir “Lübnanlaştırma” modeli temelinde, küçük devletler mozayiğine dönüştürülecek Orta Doğu’nun, kompradorlaşmayı kabulleneceği varsayımından yola çıkılıyor. “İsrail’in, emperyalist sermaye ile yerli işbirlikçi egemenlik düzenleri arasında aracı rolünü üstlendiği böylesi bir köleliğe; Araplar’ın, İranlılar’ın, Kürtler ve Türkler’in boyun eğeceklerini düşünmek ise, emperyalist barbarlığın tüm beşeri birikimle bağlantısını kopardığını bir kez daha kanıtlıyor. Kopradorlaşma, koyu bir sefalet, çürümüş sosyal düzenler, merhamet ve adaletten arındırılmış din, serbest piyasayı ilahi bir güce dönüştüren yozlaşma temelinde Latin Amerika’yı ABD’ye yakın, Tanrı’ya uzak kılan düzen Orta Doğu’ya yerleştirilmek isteniyor.
Barlarlığın Kaynağı: Petrol, tarihsel birikimin ışığında, sömürgeci ve emperyalist dinamikleri çözümlemeye mütevazi bir katkıdır. Araştırmacı yazar Suat Parlar, Petrolün Ekonomi Politiği, Vaadedilmiş Toprak: Orta Doğu ve Orta Doğu’da Yeni Dünya Düzeni adlı kitaplarında biçimlendirdiği varsayımlara bu çalışmada yenilerini ekliyor.
Barbarlığın Kaynağı Petrol Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Zulüm Bir Gün İlk Çıktığı Adrese Geri Döner ve Başlatanı Bitirir
Bu başlık Mobbing Bank kitabımın ilk cümlesidir.
Zalimliğe ve zulme muhtıra vermenin ilk cümlesi.
12 Eylül 1980 askeri darbesini yapanlar, yaptıranlar ve ondan özelleştirme ile nemalanan zalimlere kitap ile verilmiş bir muhtıradır.
Türk ulusu kimsenin farkında olmadığı bir şekilde direniş gösteriyor.
Aldatanların medyası yeni kullanmak istediklerini güç olarak sunuyorlar.
Aldatanların ve aldananların bu ülkeyi bundan sonra yönetmeleri mümkün değildir.
Türk ulusunun örgütsüz ve dağınık olması kimseyi aldatmasın ya da umutsuzluğa sevk etmesin.
Günü geldiğinde tek bir yumruk olup emperyalizmin ve yerli işbirlikçi ne varsa hepsinin kabusu yine olacağız.
Onları bir asır önce yenen tek ulus Türk ulusudur. Bunu kimse unutmasın.
Mazlum ulusların umudu bugün kendi umudu olacak.
Çünkü;
Emperyalizmin yerli işbirlikçi sermaye ve siyasi ayağı deşifre oldu.
Bundan sonra deşifre olanları yeniden kullanması ve yeni işbirlikçiler bulması, oyuncu değişikliği yapmak o kadar kolay olmayacağı için Türk ulusunu sömürge etmelerinin sonu gelmiştir.
Hepsinin o kartondan kale holdingleri, bankaları, siyasi partileri, tarikat ve cemaatleri çok yakın zamanda tarih olacaklar.
Hatta bugüne kadar kullandıklarını emperyalizmin kendisi imha edecek. Göreceksiniz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kadim bir devlet olduğunu Atatürk'ün askerleri bütün dünyaya bir kez daha ilan edecek.
Anayasal düzeni yıkmak isteyenler Anayasa'dan Türklüğü çıkarmak isteyenler, onlar ile masaya oturup bu ülkeyi yönetmeye talip olanlar terörist durumuna düşecek ve yargılanacaklar.
Yabancıya toprak ve yurttaşlık satışı kodamanların istediği bir toplumu parayla satın almak yoluyla demografik yapı değişikliği Anadolu üzerinde yaşayan Türk ulusuna kurulmuş en büyük tuzaktır.
] Önder KARAÇAY [
10 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Kula Kulluk Dinleri
Kula kulluğun hakim olduğu dinlere inanan insanların yaşadığı toplumlar hastalıklı ve problemli toplumlardır.
Din bu tür toplumlarda menfaat temin etme aracıdır.
Bu tür toplumlarda bu cehaletin bedelini kula kul olmak istemeyenler de öder.
Bu zihniyete sahip toplumlar kime taparsa sonlarını o taptıkları getirir.
Bu zihniyet çağ dışı ve gericidir.
Bu zihniyet şizofrenik bir zihniyettir.
Binlerce yıl öncesine ait bir zihniyeti bugün canlandırmaya çalışan bilinci bilinçli boşaltılmış insanlardan oluşan bir zihniyettir.
Bugün günü yakalayamayan gereksiz insan durumuna düşmektedir.
Tüketmeyeni insandan saymayan kiralık kapital kendi lehine üretmeyen ve hizmet etmeyeni de insandan saymıyor.
Önümüzde ki sorun para gücü feodalite gerçeği iken üstüne üstlük birde kula kulluk din tehdidini ekledik. Feodal para gücünü de bir tehdide özelleştirmeler ile bu anlayış bilerek ve isteyerek başınıza bela ettiler.
Ülkemizde ki mezhep ve tarikatlar teolojik değil, siyasal yapılardır.
Sömürgecilerin ürettiklerini satın alıp kullanmayı gelişme sayacak kadar düşünce, sorgulama ve üretim anlayışından uzaktır.
Yeraltı kaynaklarını satıyorlar, yerüstü kaynaklarını sattılar, satacak bir şey kalmayınca toprak ve yurttaşlık satmaya başladılar.
Böyle bir zihniyetin milli olduğu düşünülebilir mi?
Topraklarımıza habire beton dökerek tefeci bankalara kaynak aktararak gecinmeye çalışıyoruz.
Bir gün beton kemirmek zorunda kalacak bu toplum altın yumurtlayan toprağın üzerine beton dökmeyi marifet saydığı için.
Bunu neden bu ülkede kimse dert edinmiyor?
Yetiştirdiğimiz filozofumuz yok sayısızca şeyhi, şıhı olan mürit olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan milyonlarca insan var.
Toplumun en az yarısını bu zihniyete kaptırdık?
Sonuç? Sömürge bitti mi? Yaşam pahalılığı bitti mi? Üretim sorunları bitti mi? Ahlaklı insan yetiştirme sorununu nasıl çözeceğiz?
İhracatın iki katı ithalat yaparak ayakta kalmak mümkün mü?
Kendi ülke ve toplumunu küresel ve yerli işbirlikçi sermayenin şirketlerine sömürten bir zihniyetten daha ne bekliyorsunuz?
Sürdürülebilir sömürge düzenini devam ettirmek için canla başla mücadele ediyorlar. Bizim için çalıştıklarını düşünen tek bir kişinin olması bile büyük bir ayıp iken toplumun yarısı buna inanıyor.
Geri kalmış toplumlar dışında kendi insanını sömürten tek bir devlet ve buna izin veren toplum kimse gösteremez.
Her dayatmaya neden evet diyoruz?
Biat ve itaat bize ait olmayan bir kültür olup neden aleyhimize olan bu kültürleri yaşatıyoruz?
Us çapımızı genişletmeden mevcudun dışına çıkmamız mümkün değildir.
Usun nasıl çalıştığını öğrenmeden bu mümkün değildir.
Bu çağda dinsel düşünce diye bir zihniyet olamaz.
Çağımız akılcı düşünme ve bilimsel ahlaklı üretim çağıdır.
Dindar olmakta bunu gerektiriyor.
Kula kulluk dinlerinde akıl ve bilimsel düşünce ve ahlaklı üretim anlayışı yoktur.
Devletin dini, dinin devleti olmaz.
Devlet din ve yaratan adına yönetilemez.
Hiçbir toplum kimseye bu manada bu tür bir yetki vermez/veremez. Verirse kendi sonunu kendi getirir.
Din ile yönetilen dünyanın en güçlü devleti Osmanlı imparatorluğu neden yok oldu?
Din ve borç yüzünden çağı yakalayamadı ve ağına düşüren emperyalizm tarafından yok edildi.
Bugün bu tespitleri bile Mustafa Kemal Atatürk'ün sayesinde yapabiliyoruz.
Sorunların sebebi devletin dinsiz olması değil adaletten, eşit paylaşımdan uzak, üretim ve hizmet araçlarının tamamının sahibi yapılan ve devleti tehdit eden toplumu sömüren sermaye ve feodal para gücüdür.
Çaresi üretim ve hizmet araçlarının tamamının kamulaştırmalar yoluyor topluma geri verilmesidir.
] Önder KARAÇAY [
9 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Yabancı Aslerler Nerede?
Sorgulayan bir eğitim ve öğretim almadığı sorduğu sorulardan belli olan bir gencimiz ile sohbet ederken söz dönüp dolaşıp özelleştirmelere geldi.
Özelleştirmelerin bir işgal projesi olduğunu söyledim.
İtiraz etti. Olur mu dedi? İşgal ise yabancı askerler nerede diye sordu.
Tuttum kolundan gel yabancı askerleri tek tek göstereceğim dedim.
✓ Yüzde sekseni yabancı küresel sömürgeci tefecilere ait bankaları ve atm'leri gösterdim.
✓ Üç adet küresel sömürgeci zehir taciri güçlere ait sigara şirketlerini gösterdim.
✓ Genetiği değiştirilmiş ambalajlı gıda terörünü gösterdim.
✓ Küresel çetenin şirketlerine satılmış ilaç şirketlerini gösterdim.
✓ Yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarını satan, küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin çıkarına yasalar çıkartan iktidarı ve bunu görmezden gelen hazine yardımı aldıkları hakde ulusun aleyhine küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin ve yerli işbirlikçi holdinglerin çıkarına destek olan siyasi partileri gösterdim.
✓ Yurttaşlığın yerine kula kulluğu, müşteri ve seçmen olmayı dayatarak birlik beraberlik ve toprak ve ulus bütünlüğünü yok etmeye kalkan kirli niyetli siyasetin tümünü gösterdim.
✓ Toplumu ırk ve mezhep üzerinden bölerek ayrıştıran siyaseti bir kez daha gösterdim.
✓ Doğal kaynakların halk yararı yerine küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin çıkarına ve yerli işbirlikçi sermayenin çıkarına yok edildiğini gösterdim.
✓ Bu ülkenin kaynaklarını cebe indirerek güç sahibi olan holdinglerin artık devlet yok şirketler var diyen tehdidi gösterdim.
✓ Din ile ilgisi olmayan din üzerinden menfaat sağlayan cemaat ve tarikatları gösterdim.
✓ Bilimsel üretim öğretmeyen eğitim öğretim sistemini gösterdim.
✓ İşsizliği, yaşam pahalılığını, borcu, ithalatı, tarım ve hayvancılığın bilinçli yok edildiğini gösterdim.
✓ Yabancı dilde eğitim ve öğretimi gösterdim.
✓ Yurttaş olmak yerine kul, müşteri ve seçmen olmayı kendine yeterli görenleri gösterdim.
✓ Toplumun algı operasyonları ile beynini işgal eden sermaye ve siyaset destekli medyayı gösterdim.
Daha da gösterebilirdim.
Bu kadar yabancı asker senin durumun vahametini anlamana yeter mi diye sordum.
Durdu, afallamış bir şekilde düşünmeye başladı.
Sonra doğru ya dedi. Ben neden böyle düşünemiyorum diye bir soru daha sorduğunda o genci kurtardığımı düşündüm.
Ufkumu açtın dedi bana.
Yeni nesillere sorgulamayı öğreten eğitim ve öğretim yerine tarikat ve cemaatlerin din, sermaye localarında işbirlikçi, siyaseyi ideolojiler ile sembol ve slogan ile karnını doyuran nesiller yetişir ise üretmeyi, çalışmayı, hakkını korumayı ve ne yaşandığını anlamayan toplum ortaya çıkar.
Bir toplum için en büyük felaket ahlaklı, yaşadığı toplum ve ülkesinin çıkarlarını şahsi çıkara satılmaktan üstün tutmayan insan yetiştirmeyi sürdürülebilir hale getirmesidir.
Diğer her kötülüğün sebebi ulusun birliğini, beraberliğini ve bütünlüğünü korumasını bilmeyen nesiller yetiştirmektir.
] Önder KARAÇAY [
8 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Batı Sömürgesinin Sonu
Bugün bir ticari işletme malın bedeli kadar hatta malın bedelinden daha yüksek bir kâr ile mal satabiliyor ise bunun sebebi SERBEST PİYASA denen ahlaksızlıktır.
Serbest piyasa denen ahlaksızlık büyük sermaye denen işbirlikçi düzenin 24 Ocak 1980 kararları sonrası özelleştirme talanı ile yaşam buldu.
Serbest piyasayı isteyen ve ülkemiz için uygun görenler ise 24 Ocak kararları ve özelleştirme talanı için batı sömürgesinin işbirlikçisi sermaye büyük reform demişti. ( Sakıp Sabancı'nın sözüdür.) Çünkü özelleştirmeler sayesinde yabancı işbirlikçileri ile birlikte Türk ulusunun sahip olduğu tüm maddi değerlere çökme olanağını sermayeye verecekti. Nitekim öyle de oldu.
Yerli işbirlikçi sermaye ve yabancı sömürgeci sermaye özelleştirmeler sonrası o kadar hadlerini aştılar ki artık devletler yok şirketler var diyebilecek kadar milli güvenlik sorunu haline geldiler.
Çare mi?
Üretim ve hizmet araçlarının sahibi toplumun geneli adına devlet olmalıdır.
Özel mülkiyet olmamalıdır. Bir kişinin beşyüz adet evi varken bir başka insanın kiralık ev bulamıyor olmasını hiçbir ahlak savunamaz. Topraklar ve mülk ulusun adına devletin olmalı. Devlet her aileye bir ev yaşam boyu vermelidir.
Para ve güç ilah olmaktan çıkarılmalıdır. Üretim ve hizmet araçları sermayenin elinden alınmadan bu mümkün değildir.
Devlet herkes için zengin olması gereken tek yerdir.
Kişilerin ve şirk kurumu şirketlerin zengin edilmesi bir felakettir.
Bir ülkede ki zenginlikten herkes pay almalıdır.
Doğal kaynaklar herkese aittir. Sadece küresel sömürgeci güçlerin şirketleri ve yerli işbirlikçi sermaye arasında paylaşılması kabul edilemez.
Yaşam pahalılığı serbest piyasa ekonomisi ve özelleştirme talanının bir eseridir.
Devleti ve dolayısıyla toplumu emperyalizmin işbirlikçisi bu şirk kurumu şirketlere ve işgalci sömürgeci şirketlere bağımlı duruma getirmiştir.
Üretim küresel ve yerli işbirlikçi tekellerin eline geçtiği için para dahil her konuda bağımlı bir ülke olduk.
Devlet gerektiğinde yurdun ve ulusun genel yararı adına kamulaştırmalar yapma iradesidir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kamulaştırmalar yapma ve bir an önce denetimli, doğaya koruyan üretim anlayışını benimseyen kararlar alması kaçınılmaz bir gerçektir.
Sömürgenin yalanları bitmiştir. Sürdürülebilir sömürge düzeninin devam ettirme niyetini Türk ulusu kendi zararına olduğu için asla kabul etmemelidir.
Bu sebeple kapitalizm, Atatürk'ün yarım kalan insanlık devrimlerini tamamlanmak adına Anadolu'dan yıkılmaya başlayacak ve bütün insanlığın sahipleneceği bir devrime dönüşecektir.
] Önder KARAÇAY [
2 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
🗣️ Vizyon ve Misyon
Vizyon bir kurumun veya bir araya bir amaç için gelmiş topluluğun gelecek hedeflerini belirlediği ve bu konuda ki bilgiler veren beyan iradesidir. Vizyon amacın ne olduğunu, neler yapılması planlandığını ve nasıl yapılacağını izah eder.
Vizyon türkçe bir kelime değil dilimizde ki karşılığı 'görüntü' demektir. O zaman vizyon görüntü vermek anlamına gelir. Görüntü algı değiştirme amaçlıdır.
Misyon ise o kurum veya topluluğun o amacı neden üstlendiğini açıklar.
Misyon ise kısaca niyettir.
Ülkemizde 2023 yılında yapılacak seçimler yaklaşırken siyasi partiler vizyon açıklama yarışı içine girdiler.
İlk önce son yirmi yıldır ülkemizi yöneten ve haçlı talanı ile ülkemiz ekonomisini işgale uğratan özelleştirmeleri gerçekleştirilen iktidar vizyon açıkladı. Vizyonları şuydu İNŞALLAH yine biz yaparız. Aynı sömürünün sürdürülebilir olması dışında hiçbir şey yoktu. İnşallah vizyonu ile bu ülkenin gidebileceği tek yer yok olmak olur.
İkinci vizyonu Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu siyasi partisi Cumhuriyet Halk partisi 3 Aralık 2022 tarihinde açıkladı.
İnşallah kelimesi dışında farklı hiçbir şey yoktu. Bir tek Atatürk ismini kullanarak aldatmayı eklemişler.
Vitrinlerini liberal işbirlikçiler ile süslenmiş, tefeci ülkelerden temiz para ve yatırımcı getirecek ülkeyi ve halkı borçlandırıp önceki düzeni küresel sömürgeci güçlerin ve yerli işbirlikçi sermayenin lehine sürdürülebilir yapacağını ilanını yaptılar.
Oysa Cumhuriyet Halk Partisinin misyonu ne olmalıydı?
Mustafa Kemal Atatürk'ü ağza almak bu kadar kolay mı? Artık kimseyi bu yolla kimsenin aldatmasına asla izin vermeyeceğiz.
Atatürk'ün Türk ulusu ile ulusun genel yararına yaptığı devrimin üç ana konusu var.
✓ Halkçılık
✓ Devletçilik
✓ Laiklik
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Devrimcilik yukarıda saydığım üç ana ilkeyi tamamlayan olmazsa olmaz diğer ilkeleridir. Halkçılık, devletçilik ve laiklik olmadan Cumhuriyetçilik Milliyetçilik ve Devrimciliğin hiçbir anlamı olmaz.
O zaman Cumhuriyet Halk Partisinin vizyon ve misyonu nasıl olmalıydı?
✓ Özelleştirme ile haçlı talanına sebep olan işgale KAMULAŞTIRMA ile yeniden DEVLETÇİLİK ekonomisine geçileceğini açıklaması umut olabilirdi. Çünkü kurtuluş kuruluştadır. Küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin ve yerli işbirlikçi sermayenin şirketlerinin ekonomide tehdit boyutundaki hâkimiyetine son vermeden bu ülke geleceğini kurtaramaz. Sürdürülebilir sömürge düzeni kurulur.
✓ Kamulaştırma ile devletçilik ekonomisinin amacı üretim ve hizmet araçlarının halka iade edilerek patronun halk olması yeniden sağlanmış olmalıdır.
✓ Cemaatlerin, tarikatların ve diyanetin kapatılarak halkın inancını istediği gibi yaşamasının sağlanması devletin inanca müdahil olmaması laiklik gereği olarak yapılmalıdır. Devletin dini, dinin devleti olmaz. Din adına cemaat ve tarikat yapılarının para adına holdingler hukuk içinde kapatılmalıdır. Laiklik olmadan bilimsel eğitim ve öğretim yapmak ahlaklı üretim yapan nesiller yetiştirmek mümkün değildir.
Bugün ki devlet anlayışı sosyal hukuk devleti anlayışını terk etmiş toplumu kamplaştırmak ve ayrıştırmak yoluyla ayrıcalıklı sınıf haline gelen sermaye lehine halkı müşteri yapmaktadır ve devleti sermaye çıkarına hizmet eden organizasyona dönüştüren anlayıştır.
Anayasa ile yaşanan gerçek durum birbirine ters bir durumdur. Bütün yasalar halkın aleyhine sömürgeci güçlerin şirketlerinin lehinedir.
Halk yurttaş olmaktan çıkarılmış sömürgeci şirketlere müşteri yapılmıştır.
Devlet yok şirketler var diyen cüreti cesarete getiren irade eksikliğidir. Bu eksikliği giderecek tek bir irade ortaya çıkmış değildir.
Bu irade ortaya çıkana kadar direnişi sürdürmeye devam edeceğiz.
Anglosakson sömürgeci batının dayattığı ve sermayenin hakim olduğu bir ekonomi manda ve himayeyi kabul etmek demektir.
Atatürkçü olmak demek manda ve himayeyi kabul etmemeyi gerektirir.
İnşaallah vizyonunu açıklayanlar ve süslü sözler, vitrin aldatmacası ve Atatürk ile aldatmak niyetinin arasında hiçbir fark yoktur. Biri Atatürk ve devrimlerine aleni düşmanlık yapmaktadır diğeri Atatürk ile aldatarak liberaller ile irade beyanı ortaya koyup aynı yolun yolcusu olduğunu ortaya koymuştur.
Bu yol oyunu değil oyuncuyu sömürge yararına değiştirir.
Her iki zihniyetin bugüne kadar Cumhuriyet ve devrimlerine karşı halkın aleyhine yaptıkları ortadadır.
Bizim bir kez daha aldatılmaya tahammülümüz yoktur.
Meselemiz verilen görüntünün niyetini anlamak olmalıdır.
] Önder KARAÇAY [
7 notes · View notes
onderkaracay · 4 months
Text
Tumblr media
🎯 YENİ DÜNYA DÜZENİNİ TÜRKLER KURUYOR 🎯
Batı emperyalizminin yeni dünya düzeni palavrasını beyin savaşları komutanı Mustafa Kemal Atatürk'ün bir askeri boşa çıkarttı.
Dünyanın yönetimi yeniden Türklere geçtiğine göre biz neler yapacağız ona odaklanma zamanıdır.
Her alanda gelişen Asya güçleri Rusya ve Çin dayatmacı batı emperyalizmine karşı haklı savaşlarını insanlık yararına kazanacaktır.
Amerikan emperyalizminin yıprandığını ve artık çökmesi gerektiğini onları kullanan şeytan da biliyor.
Üretimi Çin'e taşıyarak oraya Çin'i yeni emperyalist devlet yapmak niyetidir. Çin hem dünyanın en büyük üreticisi oldu hemde Amerikan emperyalizminin yerini almak istemediği için hedefe konuldu. Pandemi ile suç atıldı. Oysa laboratuvar üretimi bir virüsü dünyaya yayan ve bundan para kazanan batı emperyalizmiydi. Bu son hile ve yalan sonları oldu.
Bunu dünyada ilk yazan Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri olarak benim. İleri düzeyde askeri eğitim alan generaller bile üçüncü dünya savaşı Pasifik çatışması diyerek tam niyetin ne olduğunu anlatamadılar.
Amerika yarın dünyada müttefik bulamaz hale gelecek. Siyonizm emperyalizmi dünyada hiçbir yere sızamayacak.
Bunu Türk dışında kimse anlayamadı ve durduramadı. 21 Aralık 2015 tarihinde Mobbing Bank bunu ilk ilan eden kitap oldu.
Amerika artık kuyruğu dik tutma tehdidi dışında bitmiş bir terör devleti olarak anılacak.
Irak ve Suriye'de, Karadeniz'de, Ege'de ve Gürcistan dahil tüm etrafımızda bilinçli kuyu kazan Amerika iç taşeronları sayesinde bugüne kadar istediği gibi ülkemizde at oynattılar.
Türkiye Cumhuriyeti bu konjonktürü çok iyi kullanması gerekirken son yirmi yılda tüm komşu ülkeler ile sıfır sorunlu ilişkilerimizi sırf sorun haline getirmiş, özelleştirme ile ekonomiyi talan ettirmiş, işgalci ve yerli işbirlikçi şirketlere halkı adeta serbest piyasa ekonomisi ile soyduran bir zihniyetin yönettiği ülkemiz yeni dünya düzeninde nasıl yer alacağı içimizde ki karşıklıklar sebebiyle belirsizliğini koruyor.
Rusya ve Çin'i nasıl karaya iterek durdurmak isteyen Amerika Türkiye Cumhuriyeti'nin de karaya itilerek ve orta asya ile bağları koparılarak durdurulmak isteniyor.
Bu durumlar karşısında kaçınılmaz aşağıda ki kararları alacak ve kararlılık ile uygulayacak bir yönetime ülke ivedi teslim edilmelidir.
✓ İlk önce emperyalizmin ülkemizde ki sömürge gücünün etkinliğini kıracak kamulaştırma yapacak bir yönetim iradesine ihtiyacımız vardır. Aksi takdirde topraklarımızı parsel parsel kupon arazi gibi satanlar farklı bir işgale doğru ülkemizi sürüklemektedirler. Devletin tek bir hazinesi var, o da adalettir. Devletin hazinesine akması gereken kaynakları ayrıcalıklı sınıfların cebine aktarıldığı müddetçe adalet kalmadığından hazinesi olmayan bir devletin yaşama şansı ortadan kalkar. Nitekim cebi doldurulan aymazlık, sermaye artık devletler yok şirketler var diyerek bizi tehdit edecek boyutta güç elde ederek bir milli güvenlik sorunu haline gelmişlerdir.
✓ Yüzde sekseni yabancıların elinde olan ve tefecilik yoluyla sermayeye kaynak aktarma işlevi dışında faydası olmayan sömürgeci bankacılık sistemi yabancı ve özel banka faaliyetlerine son verilerek diğer bankalar kamulaştırma yoluyla üretimi finanse etmek amacıyla yeniden yapılandırma yapılarak kredi kartı ve bireysel kredi tefeciliğine son verilmelidir.
✓ Tarikat ve cemaatler kapatılmalı devletten aktarılan tüm kaynaklar kamulaştırma yoluyla halka iade edilmelidir.
✓ Osmanlı imparatorluğunun işgalinde olduğu gibi ilk posta telgraf ve telefon idaresine el koyan İngiltere'nin yaptığının benzeri 2002 sonrası Türk Telekom ve cep telefonu operatörlerini satın alınarak yine iletişim gücümüze el konulmuştur. İlk yapılması gereken kamulaştırma bankacılık sonrası bu sektörde olmalıdır.
✓ Tüpraş gibi enerji devi bir kurum İngiliz ve işbirlikçilerin eline geçmiştir. Tüm enerji sektörü bankacılık, teknoloji şirketleri sonrası kamulaştırma yapılması gereken sektörlerdir.
✓ Kara topraklarımızın yarısı büyüklüğünde son yıllarda mavi vatan diye dillendirilen denizlerde vatanımız var. Türkiye Cumhuriyeti sadece 780 bin kilometre kara toprağından ibaret bir devlet değildir. Karaya itilmeyi reddetmeli buna uygun denizlerde liman sayımızı ve donanma gücünüzü artırmalıyız. Asya'nın dünyaya açılan kapısı Anadolu ve Türkiye Cumhuriyeti'dir.
✓ Musul ve Kerkük petrollerinin bulunduğu topraklar Irak ve Suriye sınırları içinde kalsa bile Türklere ait topraklar olduğu için bedeli savaş olsa bile burada asla bir çakma devlete izin verilmemelidir. Son yarım yüzyıl içinde kaybettiğimiz insanlara saygının karşılığı budur.
✓ Bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bütün dünyada tanınması için arkasında çok sağlam durulmalıdır.
✓ Mavi vatan sınırları ve doğal kaynaklarımız güvence altına alınmalıdır.
✓ Ege denizinde ki Yunanistan ile ilgili sorunlar mavi vatan sınırlarını ve doğal kaynaklarımızı koruyacak şekilde bir dış politika uygulanması, Yunanistan'ın ikinci bir hezimet yaşamaması için ciddi bir şekilde uyarılması ve haddinin bildirilmesi gerekir.
✓ Orta Asya'da bulunan Türk Devletleri ile Türk Devletler Topluluğunu Türk Birliği adı altında askeri, ekonomik, stratejik ilişkiler ile bir güce dönüştürmeli nato'dan yerli savunma sanayi sistemleri geliştirerek çıkılmalı ve Avrupa birliğine girmek gibi beyhude çaba ve amaçlardan vazgeçmeli batı ile çıkarlarımızı üstün tutan ilişkiler ile yolumuza devam etmeliyiz.
Bütün bu jeopolitik hedeflere sermaye hakimiyetinde bir ekonomi, nato, atlantik şemsiyesi bağlılığı ve bağımlılığı ile ulaşmak mümkün değildir.
Büyük dahi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi;
✓ Batı ile bir elimizle tokalaşırken, öbür elimiz yumruk gibi hazır tutacağız.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 89 yıl önce gördüğü gerçeği artık bizde görmek zorundayız.
1933 yılında Mısır Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede Çankaya sırtlarında doğan güneşi göstererek söylediklerini hatırlamakta fayda var;
]•[ Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet var. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerleme ve refeha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünde yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı olacaktır.*1
Mustafa Kemal Atatürk yukarıda ki sözünde benim yaptıklarımı bir asır önce görüyor ve söylüyor. Bizde kanıtsız hiçbir şey yoktur. İlmi sır öyle tasarladı.
İşte o çağ geldi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleri o devrim bilinci ile sahnedeler.
Rus milleti ve Çin milleti bu yolda emin adımlarla ilerlemektedir.
Biz Türkler bu yoldan çekilemeyiz.
Bizim yolumuzda açıktır.
Güneş hala doğudan doğmaya batıdan batmaya devam etmektedir.
Biz yüzümüzü artık batan ve batıran tarafa değil doğan ve doğuran tarafa dönmek zorundayız.
Mustafa Kemal Atatürk ufku büyük idealleri olan bir lider olduğu için onun yolu bugün de tek çaredir. Yaptığı devrimlere düşmanlık yaparak düşman lehine çabalar içinde olanlar ülkemizin asıl beka sorunudur.
Batı'nın Türkleri Yok Etme Hedefi Şark Meselesi *2
Atatürk diyor ki:
Ben halkımı bütün varlığımla, yürekten seven, onunla bir araya gelmeye, karşılıklı konuşmaya can atan bir lider oldum. Yaptığım o konuşmalardan biri de 2 Şubat 1922’de verdiğim, saatler süren İzmir nutkumdur. Söylevimde değindiğim pek çok konudan biri de Batı’nın milletimiz hakkındaki kötü zannıdır, “Şark Meselesi”dir. Bu sorunun tarihî boyutunu ortaya koydum, ne yapmamız gerektiğini açıkladım:
]•[ Yurttaşlarım! Babalarınızdan, dedelerinizden, her tanıdığımızdan işittiğiniz, kitaplarda okuduğunuz ve adına da Şark Meselesi, ‘Doğu Sorunu’ denilen bir şey vardır. Bu Doğu Sorunu’ndan doğrudan doğruya anlaşılması lazım gelen şey; Osmanlı devletinin yıkılması, tarihten, coğrafyadan, haritadan çıkarılması, silinmesi için Batı’nın duyduğu şiddetli arzudur. Çünkü Batı öyle bir zihniyet hâsıl etmişti ki, Osmanlı Devleti’ni yıkmakla, Osmanlı Devleti’ni meydana getiren aslî unsur da yani Türkler de kendiliğinden yok olmuş, yıkılmış olacaktır. Tabii bu çok esaslı olarak aldandıkları bir şeydi.
Ancak, birincisinde başarılı oldu. Osmanlı Devleti’ni yıktı ve tarihe geçirdi. Fakat ikincisinde başarılı olamadı, olamaz ve olamayacaktır. Ancak bu Doğu Sorunu adı altında Osmanlı Devleti’ni ve Türk unsurunu, devletler kuran, büyük imparatorluklar yaratma kuvvet ve kudretinde bulunan Türk Milletini mutlaka mahvetmek hususunda var olan kanaat pek derindir. Bugünkü Avrupa diplomatlarının kafalarında hâsıl olmuş bir görüş de değildir. Bundan önce, çok ve çok öncekileri zamanında yerleşmiştir.
Bu adeta babadan evlada irsî olarak geçen bir zihniyet, bir âdet, bir gelenek olmuştur. Onun için Batı’nın bu gelenekten vazgeçmesi, miras olarak alınmış bu zihniyeti değiştirmesi, bozması; itiraf etmek lazımdır ki, o kadar kolaylıkla mümkün olmamıştır ve olmayacaktır. Batı hâlâ bir gerçeği görmek ve itiraf etmek istemiyor: O da eski Osmanlı Devleti’nin yıkılmış olduğunu ve yeni Türkiye Devleti’nin kurulup ortaya çıktığını… Ve öyle bir Türkiye ki, kendi aslına özgü tazeliği ile, imanı ile, azmi ve kudreti ile meydana çıkmıştır. Ve bütün bu niteliklerini şimdiye kadar kendine zulmedenlere, gadredenlere karşı intikamını alabilmek için kullanacaktır.
Arkadaşlar, intikamdan söz ettiğim zaman sanılmasın ki, Osmanlı Devleti’nin çeşitli devirlerinde olduğu gibi şuraya, buraya hücumlar yaparak birtakım insanların, birtakım milletlerin yurtlarına tecavüz etmek suretiyle intikam alacağız. Hayır! … Yeni Türkiye’nin ve hükümetinin ve bunu yaratan, yapan milletin bugünkü ülküsü bu değildir. Yalnız, intikamını zalimlerin zulmünü yıkıncaya kadar kalp ve vicdanından çıkarmayacaktır. Bu dünya bizim kalp ve vicdanımızda düşmanlık duygusu bırakmak istemiyorsa, bizim hakkımızdaki kalp ve vicdanında olan zulmü çıkarsın. Zulüm duygusu baki kaldıkça, intikam duygusu devam edecektir.
Bir şairimiz güzel bir şey söylemiştir ki, içimizde bilenler vardır: Garbın cebini zalimi affetmedim seni /Türk��m ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi. İşte arkadaşlar, tek bir kişi kalsak bile düşmanlarımızın kalbinden zulmü çıkaracağız. Ve o zaman diyeceğiz ki, bizim de kalbimizde intikam kalmamıştır. Prensibimiz işte bu olacaktır. Ancak öyle görünüyor ki, daha çok uzun zaman Batı’dan bize dost olmayacak gibidir. Bununla birlikte ilişkilerimizi kesmeyeceğiz; şu şartla ki, bir elimizle tokalaşırken, öbür elimizi yumruk olarak hazır tutacağız.
Son söz;
Osmanlı imparatorluğu zamanında olduğu gibi asıl mesele Türkleri yok etmektir.
✓ Anadolu'da Türk geçilemez. Çanakkale Türkler sayesinde geçilemedi, Türkiye Cumhuriyeti Türkler sayesinde yıkılmaktan kurtulacak.
] Önder KARAÇAY [
*1- Dünya gazetesinin 20.12.1954 tarihli sayısından alınmıştır.
*2- Prof Dr. Cihan Dura'nın Ataname adlı kitabından alınmıştır.
0 notes
onderkaracay · 2 years
Photo
Tumblr media
🗣️ Yaşam Pahalılığı Krizi Yaşam pahalılığı bir piyasa önceliği krizidir. Kişi başına 3000 kalori gıdanın üretildiği bir dünyada gıda krizi var demek bir algı operasyonudur. Sekiz milyar insanın yarışı açlık yaşıyor ve bir o kadarı da aç kalmamak için dayanmaya çalışıyor ise bunun başka türlü bir izahı olmalı. Gıda üzerinden kaynaklar üretim ile piyasa ve piyasa ile tüketim arasında eriliyor. Kim eritiyor? Kim eriyor? Küresel bağlantısı olmayan tüm üreticilerin üretim gücü ile tüm tüketicilerin tüketim gücü yok ediliyor. Piyasa nedir? Piyasa kâra odaklı para ve güç çoklamak amaçlı plan demektir. Devlet halk yararına planlama yapmak için vardır. Devlet planlama teşkilatı ise kapatılmıştır. Bütün bunları üst üste koyduğumuz zaman kime nasıl hizmet eder hale geldiğimizi ve getirenleri görmek mümkündür. Salçayı yüksek fiyata satın alan domatesi komisyoncular kazansın diye ihraç ediyor. Salçayı da holding şirketleri paketleyip satıyor. Öncelikli kendi ihtiyacını düşünmeyen toplumlar sömürgeci sermayenin kârını artırmak ve doyurmanın planlarının bir parçası olmaktan kurtulabilir mi? Yaşamı pahalı hale getiren sebep budur. Satın alma gücü bilinçli bir şekilde ithalata, borca, üretimi ve tüketimi tekelinde bulunduran güçlere toplumu bağımlı hale getirilmek yoluyla eritilmektedir. Sermayeyi daha güçlü yaparsak bu krizden çıkarız bir dayatmadır. Sermaye yararına her türlü destek veren zihniyet halk düşmanlığıdır. Devlet yok şirketler var diyen bir zihniyete bu cüreti verenler onların esidir. Para, gıda, enerji ve yönetim gücü ulusun aleyhine güçlerin eline geçmiştir. Halk kendi aleyhine olan yapılara müşteri yapılmıştır. Herkes için zengin olması gereken tek yer devlettir. Bunun çaresi üretim ve hizmet araçlarının tamamını kamulaştırma yoluyla halka geri vermek ve patronu halkın kendisi yapmakdır. Üreterek alın teri ile kazandığı kendi cebinde kalmayan toplumlar yaşamını sürdüremezler. Bu toprakların tüm kaynakları bu topraklarda yaşayan ve yurttaş bağı ile devletine sahip çıkan insanlara aittir. Küresel ve yerli işbirlikçi şirketlere ait değildir. Piyasa denen liberal sömürü düzeni iflas etmiştir. Önder KARAÇAY https://www.instagram.com/p/ClBTS6hr7d1/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
onderkaracay · 3 years
Text
Tumblr media
🗣️ Danışıklı Dövüş Oyunu
Önce bugün ağlayan sermayeye yanıt vereceğim.
Gerçi 2015 yılında Mobbing Bank ile yanıt verdim. Olsun bir kez daha tam zamanıdır.
Hangi yüzünüze yanıt verilebilir bilmiyorum.
28 Şubat operasyonunu destekleyen siz değil miydiniz?
2002 yılında medyanız ile destek verdiğiniz bu iktidarı destekleyen ve özelleştirme talanı için kol kola giren siz değil miydiniz?
Diyarbakır da açılım toplantısı yapılırken orada değil miydiniz?
Bilderberg, Chathaume House, CFR ile gizli ilişkiler kuran siz değil misiniz?
Hileli referandum ile rejim tek bir kişiye teslim edilirken, hukuk yok edilirken sesi çıkmayan bugün para kaybedince sesi çıkan siz değil misiniz?
1946 yılından bu yana kaybeden biz kazanan sürekli siz değil misiniz?
Emperyalizmin işbirlikçisi olup devlet yok şirketler var diyen siz değil misiniz?
Küresel sömürünün ortağı siz değil misiniz?
Alışveriş merkezleri açılırken, ithalat borç ile ülke talan edilirken birlikte vurgun vuran siz değil misiniz?
12 Eylül sonrası Kenan Evren'e mektup yazarak destek veren siz değil misiniz?
1983 sonrası açılan borsa ile sıcak para ile vergi ödemeden para kazananlar ile iş tutan siz değil misiniz?
Beton ekonomisi ile bankalarınıza kaynak aktararak aşırı zengin olan milleti kredi kartı, bireysel kredi ve ipotekli kredi ile soyan siz ve yabancı işbirlikçileriniz değil mi?
Bankada çalıştığım zaman çalıştığım banka her gün ü�� kişiye bireysel kredi vermemizi toplam tutarı doksan bin lira olacak hedefi tutturmayan sube müdürü gelip bölge müdürü önünde tek ayak üstünde hesap verecek diyen siz değil misiniz?
O hedefin ne hedefi olduğunu bilen siz değil misiniz?
Gelelim şimdi muhalefet partilerinin işbirlikçi tutumlarına!
2002 yılında siyasi yasağı destek vererek kaldıran siz değil misiniz?
Ülke özelleştirme ile talan edilirken buna karşı çıkmayan, millete kamulaştırma sözü vermeyen dolaylı bu sömürgeye destek veren siz değil misiniz?
Referandum sonrası seçimi kaybetmek için Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday gösteren siz değil misiniz?
Muhalefetten biri bu iktidarın her türlü işlediği suçuna ortak olmak için hala yanında değil mi? Milletin yararına her talebi reddeden siz değil misiniz?
Bu iktidar partisinden ayrılarak yeni partiler kurarar neoliberal politikalar ile sermaye adına yetki alana kadar halkı dolaşarak kandırmak isteyen siz değil misiniz?
Bugüne kadar sadece seçim kazanmak için halkı kandırana kadar halk ile birlikte olan seçim bittikten sonra unutan siz değil misiniz?
Bu iktidarı sermaye ile birlikte ayakta tutan siz değil misiniz?
Yeter mi?
Hangi yüz ile sermaye para versin biz yeni sayfa açarak milleti borçlandırma ekonomisi için yetki istiyorsunuz?
Atatürk'ün yarım kalan devrimlerini tamamlamak için neden içinizden insanlığın gelmiş geçmiş en büyük devrimcisinin devrimine sahip çıkmıyor?
Özellikle CHP sizde hiç vicdan yok mu?
İktidar olunca ne yapacaksınız sermaye talebini yerine getirmek dışında?
Önder Karaçay
2 notes · View notes
onderkaracay · 3 years
Text
Tumblr media
√ Yetki Kapitalizmi ve Kapitalizm Çıkarına Oyuncu Değiştirmek
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası emperyalizmin uşaklığını yerli işbirlikçi sermaye, darbeci zihniyetin hazırladığı siyasi partiler yasası ile yapılandırılan iktidar ve muhalefet partileri yetki kapitalizmi ile devleti sermaye çıkarına hizmet eden bir organizasyona dönüştürmüş durumdalar.
Halk bu yerli işbirlikçi ve yabancı küresel sömürgecilerin müşterisi haline getirilmiştir.
Yurttaşlığın yerini müşteri olmak almıştır.
Muhalefet partileri güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz diyerek süslü sözlerle aslında ılımlı demokrasiye geçeceğiz diyorlar.
Ilımlı islam ideolojisinden sonra ılımlı demokrasi kapitalizm için sürdürülebilir sömürgenin önünü açacak ölçülmüş, biçilmiş bir kaftana dönüşür.
Amaç ılımlı demokrasi gölgesinde sürdürülebilir sömürge düzeni devam etmesi için oyuncu değiştirmektir.
Türk Milleti yeni bir tuzağın içine sürükleniyor.
Hedeflenen şudur;
• İşbirlikçi ve işgalci küresel sermayenin çıkarlarına dokunulmasını istemiyorlar.
• Halkı parlamenter sistem geri geldi diye medya ile avlayarak avutmak istiyorlar.
Öyleyse;
🎯 Kamulaştırma yapma sözü vermeden, kapatılan fabrikalar açılmadan,
🎯 Milli üretim ekonomisine geçmeden,
🎯 Türkiye Cumhuriyeti kuruluş ayarlarına geri dönmeden,
🎯 Yasama, yürütme, yargı erkleri ayrılmadan ve basın sermayenin ve iktidarın egemenliğinden çıkarılmadan,
🎯 Halk sömürgecilerin müşterisi olmaktan kurtarılmadan,
🎯 Sosyal hukuk devleti olmadan parlamenter sistem mümkün mü?
🎯 Tek bir kişinin hegemonyası altında faaliyet gösteren siyasi partiler ile bu mümkün mü?
🎯 Emperyalizme tavır koyan bir siyasi parti var mı? Yok!
Öyleyse hangisini hangi sebeple seçeceksiniz?
Yetki kapitalizmi yeni emanetçi ile sadece oyuncu değiştirir.
Yeni emanetçinin sadece parlamenter sisteme geri döneceğiz demesi ne kadar güvenilir bir durumdur?
Ya yetkiyi aldıktan sonra vazgeçerse ne olacak?
Demokrasi benim için amaç değil araçtır diyen biri son yirmi yılda ülkeyi bu çıkmaza sokmadı mı? Bunu ne çabuk unutuyoruz.
Yetki kapitalizminin sonu gelmeden hiçbir şey düzelmez.
Milletten yetki alıp sermaye ile kol kola girerek halkı sömüren bir düzenin oyuncuları arasında kimi seçerseniz seçin sonuç değişmez.
Unutmayın; geleceğinizi çalanlara fırsat verenleri siz seçiyorsunuz. Suçu başka yerde aramadan önce iğneyi kendimize bir dokundurmak gerekir ki sıra çuvaldızı batıracaklara gelsin.
Türk Milletinin önünde böyle tarihi bir sorumluluk var. Bu fırsatı kaçırdığı takdirde Cumhuriyet ve özgürlük hayal olur.
Önder KARAÇAY
4 notes · View notes
onderkaracay · 5 years
Text
Tumblr media
1 note · View note
onderkaracay · 2 years
Text
🗣️ Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Yapması Gerekenler
Her alanda gelişen Asya güçleri Rusya ve Çin dayatmacı batı emperyalizmine karşı haklı savaşlarını insanlık yararına kazanacaktır.
Irak ve Suriye'de, Karadeniz'de, Ege'de ve Gürcistan dahil tüm etrafımızda bilinçli kuyu kazan Amerika iç taşeronları sayesinde bugüne kadar istediği gibi ülkemizde at oynattılar.
Türkiye Cumhuriyeti bu konjonktürü çok iyi kullanması gerekirken son yirmi yılda tüm komşu ülkeler ile sıfır sorunlu ilişkilerimizi sırf sorun haline getirmiş, özelleştirme ile ekonomiyi talan ettirmiş, işgalci ve yerli işbirlikçi şirketlere halkı adeta serbest piyasa ekonomisi ile soyduran bir zihniyetin yönettiği ülkemiz yeni dünya düzeninde nasıl yer alacağı içimizde ki karşıklıklar sebebiyle belirsizliğini koruyor.
Rusya ve Çin'i nasıl karaya iterek durdurmak isteyen Amerika Türkiye Cumhuriyeti'nin de karaya itilerek ve orta asya ile bağları koparılarak durdurulmak isteniyor.
Bu durumlar karşısında kaçınılmaz aşağıda ki kararları alacak ve kararlılık ile uygulayacak bir yönetime ülke ivedi teslim edilmelidir.
✓ İlk önce emperyalizmin ülkemizde ki sömürge gücünün etkinliğini kıracak kamulaştırma yapacak bir yönetim iradesine ihtiyacımız vardır. Aksi takdirde topraklarımızı parsel parsel kupon arazi gibi satanlar farklı bir işgale doğru ülkemizi sürüklemektedirler. Devletin tek bir hazinesi var, o da adalettir. Devletin hazinesine akması gereken kaynakları ayrıcalıklı sınıfların cebine aktarıldığı müddetçe adalet kalmadığından hazinesi olmayan bir devletin yaşama şansı ortadan kalkar. Nitekim cebi doldurulan aymazlık, sermaye artık devletler yok şirketler var diyerek bizi tehdit edecek boyutta güç elde ederek bir milli güvenlik sorunu haline gelmişlerdir.
✓ Yüzde sekseni yabancıların elinde olan ve tefecilik yoluyla sermayeye kaynak aktarma işlevi dışında faydası olmayan sömürgeci bankacılık sistemi yabancı ve özel banka faaliyetlerine son verilerek diğer bankalar kamulaştırma yoluyla üretimi finanse etmek amacıyla yeniden yapılandırma yapılarak kredi kartı ve bireysel kredi tefeciliğine son verilmelidir.
✓ Tarikat ve cemaatler kapatılmalı devletten aktarılan tüm kaynaklar kamulaştırma yoluyla halka iade edilmelidir.
✓ Osmanlı imparatorluğunun işgalinde olduğu gibi ilk posta telgraf ve telefon idaresine el koyan İngiltere'nin yaptığının benzeri 2002 sonrası Türk Telekom ve cep telefonu operatörlerini satın alınarak yine iletişim gücümüze el konulmuştur. İlk yapılması gereken kamulaştırma bankacılık sonrası bu sektörde olmalıdır.
✓ Tüpraş gibi enerji devi bir kurum İngiliz ve işbirlikçilerin eline geçmiştir. Tüm enerji sektörü bankacılık, teknoloji şirketleri sonrası kamulaştırma yapılması gereken sektörlerdir.
✓ Kara topraklarımızın yarısı büyüklüğünde son yıllarda mavi vatan diye dillendirilen denizlerde vatanımız var. Türkiye Cumhuriyeti sadece 780 bin kilometre kara toprağından ibaret bir devlet değildir. Karaya itilmeyi reddetmeli buna uygun denizlerde liman sayımızı ve donanma gücünüzü artırmalıyız. Asya'nın dünyaya açılan kapısı Anadolu ve Türkiye Cumhuriyeti'dir.
✓ Musul ve Kerkük petrollerinin bulunduğu topraklar Irak ve Suriye sınırları içinde kalsa bile Türklere ait topraklar olduğu için bedeli savaş olsa bile burada asla bir çakma devlete izin verilmemelidir. Son yarım yüzyıl içinde kaybettiğimiz insanlara saygının karşılığı budur.
✓ Bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bütün dünyada tanınması için arkasında çok sağlam durulmalıdır.
✓ Mavi vatan sınırları ve doğal kaynaklarımız güvence altına alınmalıdır.
✓ Ege denizinde ki Yunanistan ile ilgili sorunlar mavi vatan sınırlarını ve doğal kaynaklarımızı koruyacak şekilde bir dış politika uygulanması, Yunanistan'ın ikinci bir hezimet yaşamaması için ciddi bir şekilde uyarılması ve haddinin bildirilmesi gerekir.
✓ Orta Asya'da bulunan Türk Devletleri ile Türk Devletler Topluluğunu Türk Birliği adı altında askeri, ekonomik, stratejik ilişkiler ile bir güce dönüştürmeli nato'dan yerli savunma sanayi sistemleri geliştirerek çıkılmalı ve Avrupa birliğine girmek gibi beyhude çaba ve amaçlardan vazgeçmeli batı ile çıkarlarımızı üstün tutan ilişkiler ile yolumuza devam etmeliyiz.
Bütün bu jeopolitik hedeflere sermaye hakimiyetinde bir ekonomi, nato, atlantik şemsiyesi bağlılığı ve bağımlılığı ile ulaşmak mümkün değildir.
Büyük dahi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi;
✓ Batı ile bir elimizle tokalaşırken, öbür elimiz yumruk gibi hazır tutacağız.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 89 yıl önce gördüğü gerçeği artık bizde görmek zorundayız.
1933 yılında Mısır Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede Çankaya sırtlarında doğan güneşi göstererek söylediklerini hatırlamakta fayda var;
]•[ Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet var. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerleme ve refeha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünde yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı olacaktır.*1
İşte o çağ geldi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleri o devrim bilinci ile sahnedeler.
Rus milleti ve Çin milleti bu yolda emin adımlarla ilerlemektedir.
Biz Türkler bu yoldan çekilemeyiz.
Bizim yolumuzda açıktır.
Güneş hala doğudan doğmaya batıdan batmaya devam etmektedir.
Biz yüzümüzü artık batan ve batıran tarafa değil doğan ve doğuran tarafa dönmek zorundayız.
Mustafa Kemal Atatürk ufku büyük idealleri olan bir lider olduğu için onun yolu bugün de tek çaredir. Yaptığı devrimlere düşmanlık yaparak düşman lehine çabalar içinde olanlar ülkemizin asıl beka sorunudur.
Batı'nın Türkleri Yok Etme Hedefi Şark Meselesi *2
Atatürk diyor ki:
Ben halkımı bütün varlığımla, yürekten seven, onunla bir araya gelmeye, karşılıklı konuşmaya can atan bir lider oldum. Yaptığım o konuşmalardan biri de 2 Şubat 1922’de verdiğim, saatler süren İzmir nutkumdur. Söylevimde değindiğim pek çok konudan biri de Batı’nın milletimiz hakkındaki kötü zannıdır, “Şark Meselesi”dir. Bu sorunun tarihî boyutunu ortaya koydum, ne yapmamız gerektiğini açıkladım:
]•[ Yurttaşlarım! Babalarınızdan, dedelerinizden, her tanıdığımızdan işittiğiniz, kitaplarda okuduğunuz ve adına da Şark Meselesi, ‘Doğu Sorunu’ denilen bir şey vardır. Bu Doğu Sorunu’ndan doğrudan doğruya anlaşılması lazım gelen şey; Osmanlı devletinin yıkılması, tarihten, coğrafyadan, haritadan çıkarılması, silinmesi için Batı’nın duyduğu şiddetli arzudur. Çünkü Batı öyle bir zihniyet hâsıl etmişti ki, Osmanlı Devleti’ni yıkmakla, Osmanlı Devleti’ni meydana getiren aslî unsur da yani Türkler de kendiliğinden yok olmuş, yıkılmış olacaktır. Tabii bu çok esaslı olarak aldandıkları bir şeydi.
Ancak, birincisinde başarılı oldu. Osmanlı Devleti’ni yıktı ve tarihe geçirdi. Fakat ikincisinde başarılı olamadı, olamaz ve olamayacaktır. Ancak bu Doğu Sorunu adı altında Osmanlı Devleti’ni ve Türk unsurunu, devletler kuran, büyük imparatorluklar yaratma kuvvet ve kudretinde bulunan Türk Milletini mutlaka mahvetmek hususunda var olan kanaat pek derindir. Bugünkü Avrupa diplomatlarının kafalarında hâsıl olmuş bir görüş de değildir. Bundan önce, çok ve çok öncekileri zamanında yerleşmiştir.
Bu adeta babadan evlada irsî olarak geçen bir zihniyet, bir âdet, bir gelenek olmuştur. Onun için Batı’nın bu gelenekten vazgeçmesi, miras olarak alınmış bu zihniyeti değiştirmesi, bozması; itiraf etmek lazımdır ki, o kadar kolaylıkla mümkün olmamıştır ve olmayacaktır. Batı hâlâ bir gerçeği görmek ve itiraf etmek istemiyor: O da eski Osmanlı Devleti’nin yıkılmış olduğunu ve yeni Türkiye Devleti’nin kurulup ortaya çıktığını… Ve öyle bir Türkiye ki, kendi aslına özgü tazeliği ile, imanı ile, azmi ve kudreti ile meydana çıkmıştır. Ve bütün bu niteliklerini şimdiye kadar kendine zulmedenlere, gadredenlere karşı intikamını alabilmek için kullanacaktır.
Arkadaşlar, intikamdan söz ettiğim zaman sanılmasın ki, Osmanlı Devleti’nin çeşitli devirlerinde olduğu gibi şuraya, buraya hücumlar yaparak birtakım insanların, birtakım milletlerin yurtlarına tecavüz etmek suretiyle intikam alacağız. Hayır! … Yeni Türkiye’nin ve hükümetinin ve bunu yaratan, yapan milletin bugünkü ülküsü bu değildir. Yalnız, intikamını zalimlerin zulmünü yıkıncaya kadar kalp ve vicdanından çıkarmayacaktır. Bu dünya bizim kalp ve vicdanımızda düşmanlık duygusu bırakmak istemiyorsa, bizim hakkımızdaki kalp ve vicdanında olan zulmü çıkarsın. Zulüm duygusu baki kaldıkça, intikam duygusu devam edecektir.
Bir şairimiz güzel bir şey söylemiştir ki, içimizde bilenler vardır: Garbın cebini zalimi affetmedim seni /Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi. İşte arkadaşlar, tek bir kişi kalsak bile düşmanlarımızın kalbinden zulmü çıkaracağız. Ve o zaman diyeceğiz ki, bizim de kalbimizde intikam kalmamıştır. Prensibimiz işte bu olacaktır. Ancak öyle görünüyor ki, daha çok uzun zaman Batı’dan bize dost olmayacak gibidir. Bununla birlikte ilişkilerimizi kesmeyeceğiz; şu şartla ki, bir elimizle tokalaşırken, öbür elimizi yumruk olarak hazır tutacağız.
Son söz;
Osmanlı imparatorluğu zamanında olduğu gibi asıl mesele Türkleri yok etmektir.
✓ Anadolu'da Türk geçilemez. Çanakkale Türkler sayesinde geçilemedi, Türkiye Cumhuriyeti Türkler sayesinde yıkılmaktan kurtulacak.
] Önder KARAÇAY [
*1- Dünya gazetesinin 20.12.1954 tarihli sayısından alınmıştır.
*2- Prof Dr. Cihan Dura'nın Ataname adlı kitabından alınmıştır.
2 notes · View notes
onderkaracay · 5 years
Text
Tumblr media
Amerika'nın ekonomi ile tehditlerine karşı çareyi 2015 yılında Mobbing Bank yazdı.
12 Eylül 1980 darbesi öncesi 24 Ocak Kararları ile milli ekonomi bitirilme kararı sermaye ve sömürge lehine yasalaşmış darbe sonrası işbirlikçi Turgut Özal iktidarı ile sürekli kriz ve sömürü üreten;
《 Borsa'nın açılışı para ile para kazanan küresel tefeci oyun ve tehditlerinin yolunu açtı.
《 Döviz serbestliği buna çanak tutan bir araçtı.
《 Özelleştirme talanını yapmak adına 2002 yılına kadar kriz ve vurgunlar ile işbirlikçi yerli sermayeyi güçlendirerek bir tehdide dönüştürdü. 2002 sonrası özelleştirme ile küresel tefecilere çalışan bir sömürge ekonomisi oldu. Üretim ve tüketim ekonomisi küresel ve yerli işbirlikćilerin eline geçti. Cumhuriyet tarihinin en büyük ihaneti yaşandı. Bugün sömurgecilerin tek derdi bu düzeni sürdürülebilir yapmaktır.
Bugün ki iktidar bununla gerçek mücadele ediyorsa öncelikli yapması gereken şunlardır;
《 Borsa kapatılarak para ile para kazanan tehdit ortadan kaldırılmalıdır.
《 Döviz sadece ithalat ve ihracat yapan firmalar için serbest olmalıdır. Amerikan parasına vurulabilecek en büyük darbe budur. Çünkü bugün tasarruf sahipleri bile kurdan daha da zengin olmak ve bunun bedelini millete ödettirmek için paralarını bankalarda döviz olarak tutmaktadırlar. Buda çok büyük ihanettir.
《 Yabancı banka faaliyetlerine son verilerek kamulaştırma yapılmalıdır.
《 Şahıs ve holdinglerin banka sahipliğine son verilerek özel banka sahipliğine son verilerek tüm bankalar kamulaştırma yapılmalıdır.
《 Kredi kartı ve bireysel kredi yasaklanması gerekir. Kamulaştırma yapılan bankalar üretimi, ihracatı ve ticaretin finansmanını sağlamak için yeniden yapılandırma ve birlestirmeler yapılarak özerk bağımsız ve cok iyi denetlenir hesap verilir kurumlara dönüştürülmelidir.
《 Yüksek maaş soygununa son verilerek tepeden tırnağa her insana midesinin alacağı ve onurlu bir yaşam sürecek maaş eşit olarak sağlayan bir sistem kurulmalıdır.
《 Fabrikalar açılmalı üretim yeniden milli olmalıdır.
《 Özelleştirilmiş tüm kurumlar hukuk içinde yeniden kamulaştırma yapılmalıdır.
Bugün sözde Amerika ile tehdit edilmesine rağmen hiçbir çabası olmayan ve bu belanın en büyük ihanetini özelleştirme ile gerçekleştiren iktidardan bunu beklemek büyük saflık olur.
Sözde bir mücadele veriyormuş gibi sürekli yeni pazarlık hatta taviz verme peşindedir.
Amerikan askeri üstlerini bile kapatmayı Nato'dan çıkmayı yapabilecek bir iradeye sahip değildir. Çünkü geçmiş bagajı asla buna izin vermeyecek boyutta ihsnetlerle doludur. Sömürge adına ve çıkarına kendisini sürdürülebilir bir iktidar kaygısı dışında bir kaygısı yoktur.
Önder Karaçay
0 notes
onderkaracay · 2 years
Text
]•[ Sosyal Medya Yasası Sonlarını Getirecek
İktidar artık son kozunu oynuyor. Bindiği dalı kestiklerinin farkındalar. Başka çareleri yok. Son konjonktür partisi ile emperyalist niyetler kaybettiler. Demokrat parti, Anavatan partisi ve son yirmi yıldır ülkemizi yöneten parti batı emperyalizmi lehine ortak yaşam bilincinin yok edilmesi Türk Milletinin sahip olduğu tüm varlıkların ele geçirilmesi adına Türk devrimini yok etmek için hedef alındığı bunu gerçekleştirmek için araç olarak konjonktür partileri kullanıldı. Diğer partiler bu süreci yaşatmak için dizayn edildiler. Bu süreç siyasi parti ve ideolojilerin tamamını tarihin çöplüğüne süpürecek.
Ekonominin iflasın eşiğine gelmesi Türk Milletini uyandırdı.
Türk devriminin hedef alınması, özelleştirme ile Türk Milletinin sahip olduğu üretim araçlarının ele geçirilmesi, üretmeden tüketen borç batağına düşürülerek küresel ve yerli tefeci bankacılık sektörüne halkın kredi kartı ve bireysel kredi ile borçlanarak yaşama mahkum edilmesi, beton ekonomisi ile kaynak aktarmak, alışveriş merkezlerinin ithal mal pazarı olması, tarım ve hayvancılığın bilinçli bitirilmesi bu niyetin sonunu getiren kilometre taşlarıdır. Bugün bu vebalin altında kaldılar.
Bol para peyniri ve kapanı üzerlerine kapandı. Bol paranın amacı halkı kandırarak son partiye güveni artırarak özelleştirme talanının sorunsuz gerçekleşmesi içindi.
Ulus devlet, ulus millet, birlik ve beraberlik içinde ortak tarih bilinci içinde yaşama kararlılığı Cumhuriyet ile başladı.
Bu kararlılık Mustafa Kemal Atatürk'ün hayattan veda ettiği güne kadar artarak sürdü.
Ortak yaşam bilincinin zayıflatma süreci Mustafa Kemal Atatürk sonrası siyaset, sermaye ve ordu içinde ki işbirlikçilerin maddi güçleri Türk Milletine karşı kullanarak yok edeceklerine inandılar. Bütün maddi güçleri ele geçirmelerine rağmen başarısız oldular.
Bunu nereden anlıyoruz?
✓ Son emperyalist proje göçmenler, istilacı ve kaçkınlar konusunda ulusun direncinden anlıyoruz.
✓ Medya ile halkı artık kandırmakta ve sürdürülebilir sömürge düzeninin kurumasının olanaksız olduğunu gördüklerinden anlıyoruz. Kamulaştırma sosyal medya dışında konuşulabiliyor mu? Sosyal medya emperyalist niyetleri hayal kırıklığına uğrattı. Bu Türk Milletinin ortak yaşam bilinci adına direncinin bir başarısıdır. Sandılar ki medyada ki mankurtlaştırma süreci burada da aynı sonucu verecek diye bir toplum mühendisliği içinde hareket ederek niyetlerinin iflas ettiğini gördüler. Bu tür bir tesbiti ve yazıyı medyada her hangi bir gazetede ya da televizyondan dile getiren gördünüz mü? Göremezsiniz orada reklam parasını kim veriyor ise onun borusu ötüyor çünkü. Bizi ise hiç kimse satın alamıyor.
✓ Bütün gerçeklerin konuşulduğu, su yüzüne çıktığı büyük bir tepkiye dönüşmesi sosyal medya ile ortaya çıktı. Umutsuz kesim hala gerçeklerin işbirlikçi güçlerin elinde olan medyada konuşulmasını bekliyor. Sosyal medya yasası onlarında uyanmasını sağlayacak.
Sosyal medya yasası ile kendi sonlarını getirecekler.
Birlik ve beraberlik içinde ortak yaşam bilinci içinde ulus devlet ve ulus millet bilinci kazanmış olacak.
Hayat ağlayarak kaybedenlerin hakkını başkalarına gülerek kazandırmıyor. Yaşam eninde sonunda her insana, her niyete ve zihniyete yaşattığını yaşatarak bitiyor.
| Önder KARAÇAY |
2 notes · View notes