#güvenlik tehdidi
Explore tagged Tumblr posts
Text
ABD, Güney Afrika'ya Yönelik Yardımları Kesme Kararı Aldı
New Post has been published on https://lefkosa.com.tr/abd-guney-afrikaya-yonelik-yardimlari-kesme-karari-aldi-41711/
ABD, Güney Afrika'ya Yönelik Yardımları Kesme Kararı Aldı
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/30de463b4a820283bc7e446e7e25e632/bfed1f4e3f23a940-9c/s540x810/eac3572f1dad9a5354ef6edf01c83bbc8b061f88.jpg)
ABD, Güney Afrika’ya yönelik yardımlarını kesme kararı alarak uluslararası ilişkilerde önemli bir adım attı. Bu kararın ardındaki nedenler ve olası etkileri hakkında detaylı bilgi edinin.
https://lefkosa.com.tr/abd-guney-afrikaya-yonelik-yardimlari-kesme-karari-aldi-41711/ --------
#ABD#Beyaz Saray#Cyril Ramaphosa#Donald Trump#Elon Musk#Güney Afrika#güvenlik tehdidi#hak ihlalleri#müttefikler#toprak kamulaştırma yasası#Yardım#Ekonomi
0 notes
Text
İsrailin hazırladığı yeni dünya düzeni nasıl olacak?
İsrail’in küresel düzende nasıl bir rol oynamayı hedeflediği ve bu hedeflerin nasıl şekillendiği, birkaç faktöre dayanarak daha ayrıntılı şekilde incelenebilir. Ancak, “yeni dünya düzeni” ifadesi genellikle geniş ve farklı bakış açılarına sahip olan bir kavramdır. Bu yüzden İsrail’in küresel stratejilerini değerlendirirken, hem iç politika hem de dış politika bağlamlarını göz önünde bulundurmak…
#"yeni dünya düzeni" ifadesi genellikle geniş ve farklı bakış açılarına sahip olan bir kavramdır. Bu yüzden İsrail&039;in küresel#askeri ve diplomatik üstünlük kurmayı hedeflemektedir. Bunun en belirgin örneklerinden biri#birkaç faktöre dayanarak daha ayrıntılı şekilde incelenebilir. Ancak#dünya düzenindeki konumunu büyük ölçüde güvenlik ve bölgesel hegemonya üzerine kurmaktadır. Ortadoğu#dünyadaki en gelişmiş savunma sistemlerinden birine sahip olup#hem bölgedeki diğer aktörlere karşı güvenliğini sağlamak hem de müttefiklerini korumak amacıyla kullanmaktadır. Bölgesel Hegemonya: İsrail#hem iç politika hem de dış politika bağlamlarını göz önünde bulundurmak gerekir. 1. İsrail&039;in Güvenlik Stratejisi ve Ortadoğu&039;daki#İran ile ve diğer bölgesel rakiplerle olan ilişkilerinde#Iron Dome gibi hava savunma sistemleri#İsrail için sürekli bir güvenlik tehdidi oluşturmuş ve bu nedenle stratejilerinin merkezine askeri üstünlük#İsrail&039;in Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)#İsrail&039;in küresel düzende nasıl bir rol oynamayı hedeflediği ve bu hedeflerin nasıl şekillendiği#istihbarat gücü ve teknoloji yerleşmiştir. İsrail#nükleer bir güç olarak da küresel düzeyde önemli bir yere sahiptir. Bu askeri gücünü#özellikle Arap ülkeleriyle#özellikle aşağıdaki unsurlara odaklanmaktadır: Askeri Üstünlük ve Teknoloji: İsrail#son yıllarda İsrail&039;in bazı Arap ülkeleriyle normalleşme anlaşmaları yapmasıdır. 2020’deki Abraham Accords anlaşmaları#yüksek teknoloji ürünü silahlar ve istihbarat alanındaki üstünlüğüyle bilinir. Ayrıca
0 notes
Text
ABD-HTŞ Görüşmesi: Pragmatik Adımlar ve Siyasi Geçiş Süreci
2 minutes ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf liderliğindeki diplomatik heyet, Suriye’nin fiili lideri Ahmed el-Şara (Colani) ile gerçekleştirdiği yüz yüze görüşmenin sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Görüşmede, Suriye’nin siyasi geçiş süreci ve bölgesel güvenlik konuları ele alındı. “Pragmatik ve Verimli Bir Görüşme” Barbara Leaf, görüşmenin…
#ABD Dışişleri Bakanlığı#ABD rehine stratejisi#ABD-HTŞ görüşmesi#Ahmed el-Şara#Barbara Leaf#bölgesel güvenlik#BM#Colani#Halep Valisi#HTŞ#Suriye güvenlik#Suriye siyasi geçişi#Suriye yönetimi#Suriye&039;de yeni dönem#Türkiye&039;nin rolü#terör tehdidi#uluslararası iş birliği
0 notes
Text
Nöbet Tutmak
Âl-i İmran sûresinin sonundaki âyette bir ifade var: "Ve râbitû". Bu âyet "sınırlarda nöbet tutun" anlamına gelmektedir. Âyetin indiği dönemde Müminlerin merkezî yerleşim birimi olan Medine düşman tehdidi altındaydı. Böyle bir durumda şehre sızmaları önlemek üzere teyakkuz halinde olunması, sürekli nöbet tutulması gerekiyordu.
Bu âyetteki sınır nöbeti kimi âlimler tarafından hayatımızın başka noktalarına da uyarlanmıştır.
Nöbetin nerelere uzanabileceğini anlamak için şu güzel benzetmeye bakalım:
"İnsanın hallerini, sözlerini ve işlerini istikamete ulaştıran yol iki olup bunların ilki akla gelen düşünceler konusunda nöbet tutmak ve bunları muhafaza etmektir. Akla bir anda geliveren duygu ve düşünceleri (havâtır) başıboş bırakıp salıvermekten son derece sakınmak gerekir. Çünkü [insandaki] bozulma işte buradan ileri gelir Çünkü hayaller, kalp arazisine şeytanın ve nefsin attığı tohumlardır. Tohumlar araziye tutunduğunda şeytan bunları büyütmek için su verir. Eğer bu tohumlar araziden sökülmezse şeytanın sulamasıyla önce iradeye, daha sonra azme, sonra da fiile dönüşür."
(İbn Kayyim, Tariku'l-hicreteyn, s. 377).
Bir ülkenin sınır güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Sınırlarda yeterli tedbir alınmazsa düşman unsurlar ülke içine sızabilirler. Onun için her ülke sınır güvenliğine dikkat eder.
Müminlerin yurdu açısından böyle bir güvenlik ne kadar önemli ise her bir mümin için de ayrıca iki önemli bekçilik bulunmaktadır:
1) Organlarımızın sınırlarında bekçilik:
Beş duyu organımız dış dünyaya açılan kapılarımızdır. Gözümüz, kulağımız, burnumuz, dilimiz ve dokunma duyularımıza dış dünyadan sürekli veri akışı olur. Tıpkı dış ülkelerden ülkemize sürekli turist akışı olduğu gibi. Ancak duyularımızın sınırlarında nöbet tutmazsak bizi içeriden kuşatacak yabancı unsurlar iç dünyamıza sızabilir, kalp ülkemizin hakimiyetini ele geçirebilir.
Gözümüzün sınırlarında nöbet tutmazsak haram görüntüler göz sınırlarımızdan girerek kalbimize ulaşır. Kulağımızın sınırlarında nöbet tutmazsak haram sesler kulak sınırlarımızdan kalbimize ulaşır. Sadece duyu organlarımız değil, mesela midemizin sınırlarında nöbet tutmazsak haram yiyecek ve içecekler bedenimizi istila eder. Bu listeyi çoğaltabiliriz. Demek ki organlarımızın sınırlarında da nöbet tutmalıyız.
2. Aklımıza gelen hayal ve düşüncelerin sınırlarında nöbet tutmak.
İnsanın iç dünyasında onun istek ve arzusu dışında meydana gelen duygu ve düşünceler vardır. Bunlara "hâtır" adı verilir. Hâtır gelip geçici bir şeydir. İmtihan icabı insanın aklına, kalbine, gönlüne sürekli iyi ya da kötü bir şeyler gelir. Melek iyilikleri ilham ederken şeytan da kötülükleri vesvese olarak fısıldar.
İç dünyamızda günah duygu ve düşünceler geldiğinde bunları şeytanın ve bizlere kötülüğü emreden nefsimizin attığı tohumlar gibi görerek hemen bu tohumları kalp toprağından söküp atmaya bakmalıyız. Çünkü nasıl ki tarlada sökülmeyen otlar ve dikenler bir anda büyüyor ve tüm tarlayı istila ediyorsa kalbe gelen kötü düşünce, vesvese ve hayaller de kalpten atılmayıp bekletildiğinde bir zaman sonra bunlar insanın kendi isteği ile düşündüğü iradeye dönüşür. Hatta iş öyle bir noktaya varır ki insan irade ettiği şeyi gerçekleştirmeye azmeder, kesin karar verir, fırsat kollamaya başlar. Ve gün gelir aklına vesvese olarak gelen, sonra iradeye, ardından azme dönüşen günah sonunda fiile dönüşür.
Buradan anlıyoruz ki günaha giden yol önce hayal aleminde başlıyor.
Kalp ülkesinin sınırlarında nöbet tutan bahtiyarlara ne mutlu. Kalbini düşmanın oklarına hedef kılan, kalp tarlasına günah tohumları ekilince bunları sökme konusunda işi ağırdan alanlara ne yazık.
Rabbimiz organlarımızın, aklımızın ve kalbimizin sınırlarında nöbet tutmayı ve böylelikle bütün azalarımızı kötülüklere kapatabilmeyi bizlere nasip eylesin.
(Soner Duman/8.Cemâziyelâhir.1445/21.Aralık.2023/Perşembe)
12 notes
·
View notes
Text
Lübnan'ın ardından Libya’da ordu sığınmacıları Tır kasalarında götürüp sınır dışı ediyor..
Türkiye'den sonra en çok sığınmacı sorunu yaşayan ülkeler bir bir sığınmacıları ülkelerinden gönderiyorlar.
Libya ordusu aylardır ülkesindeki sözde sığınmacıları bu şekilde sınır dışı ediyor. Çünkü Libya bu tehdidin farkında.
Libya demografik yapı dahil sığınmacıların nasıl büyük bir milli güvenlik tehdidi olduğunun farkında. Soru şu; Libya’dan atılan sığınmacılar Türkiye’ye gelir mi?
19 notes
·
View notes
Text
Bütün İktidar Halka: Kara Panter Estetiğinde Siyah Gücü
Erika Doss, Çeviri: Elçin Gen
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/a469e912630564c20d80e3c4dfd17717/16ce5e15411cbcfc-67/s540x810/e6d6454c77f74c63c40b6ef0f7bd1b54e3941102.jpg)
Kara Panter Partisi, 1966’da California’nın Oakland kentinde Huey Newton ve Bobby Seale tarafından kuruldu. 1950’lerin sonu ile 1960’ların başında, Martin Luther King öncülüğünde yürütülen medeni haklar hareketinin ılımlılığı ve sınırlı başarıları karşısında daha agresif bir politika benimseyen Parti, 1970’lerin ortalarına kadar sadece ABD’de değil tüm dünyada ses getiren bir direniş modeli oluşturdu. 1970’te ABD’nin 68 kentinde Parti şubesi bulunuyor, Black Panther gazetesi ülke çapında yüzbinlerle dağıtılıyordu. Dönemin FBI başkanı Edgar Hoover tarafından “en büyük iç güvenlik tehdidi” olarak tanımlanan Parti’nin dağılmasında, FBI’ın yürüttüğü yasadışı “Karşı İstihbarat Programı”nın ve lider kadrolarına yönelik suikastlerinin büyük etkisi olacaktı.
Frantz Fanon ve Malcolm X’in ezilen milliyetçiliği yaklaşımlarını benimseyen, Maocu bir örgüt olan Kara Panter Partisi, otoriter örgütlenmesi ve “siyah gücü” anlayışında öne çıkan erkeklik vurgusuyla, Parti içinden ve dışından eleştirilere konu olmuştur. Oysa kadınlar Parti içinde çok faal biçimde yer almış, Merkez Komite üyesi Kathleen Cleaver'ın ifadesiyle kadınlar Parti faaliyetlerinde hiçbir zaman 'ikincil' konumda görülmemiş, Panter afişlerinde ve görsellerinde direnişin ön saflarında resmedilen güçlü kadın portrelerine yer verilmiştir. Başlangıçtaki siyah milliyetçi vurgusuna rağmen, Parti’nin hem ABD içindeki diğer azınlık mücadeleleriyle ve ilerici hareketlerle, hem de başta Latin Amerika ve Asya ülkeleri olmak üzere ülke dışındaki devrimci mücadelelerle sıkı bir ilişkisi vardı. Vietnam, Kuzey Kore ve Çin’deki devrimci kadrolarla temaslar kurulmuştu; Panterler Vietnam'da ABD ordusuna karşı savaşmaya gitmiş, sürgündeki liderlerden Eldridge Cleaver Cezayir’de bir Kara Panter şubesi kurmuştu.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/d5e0be7033cca99672dde082b762094c/16ce5e15411cbcfc-fa/s400x600/dac25d28a795c4dfab9364e65e0e48c8c0aceeaf.jpg)
Kahverengi Bereler ile Kara Panterler, Huey Newton’a Özgürlük gösterisi için Adliye önünde, Oakland 1968.
Mahalle bazlı örgütlenme, özsavunma ve özerklik ilkeleri de, Kara Panterler’in siyahlar dışındaki ezilen kesimlerle somut bağını tesis ediyor; yarattıkları protest kültürü, dönemin karşı-kültür hareketleri içinde büyük yankı uyandırarak bu gruplarla aralarında dayanışma ağları örüyordu. Black Mask (New York), Beyaz Panter Partisi (Detroit) gibi beyaz sanatçı kolektifleri Kara Panterler’den esinlenmişti ve Parti’yle sıkı işbirliği içindeydi; manifesto ve bildirilerinde Panterler’in büyük etkisi görülüyordu. Parti’nin kapanacağı tarihe kadar Black Panther gazetesini yayınlayan Kara Panter Partisi Kültür Bakanı Emory Douglas’ın geliştirdiği özgün estetik ve dil, gazetenin sayfalarından yayılarak mahallelerde duvar yazılarına ve mürallere ilham veriyordu. Jean Seberg, Donald Sutherland, Marlon Brando, Jon Voight, Jane Fonda gibi popüler sanatçılar, Panterler'e hem kamusal etkinliklerde destek oluyor hem de para yardımında bulunuyorlardı (FBI'ın baş hedefi haline getirerek yalan haberlerle itibarsızlaştırdığı, kırk yaşında intihar eden Jean Seberg, bunun bedelini ağır biçimde ödeyecekti).
Kara Panterler’in uluslararası boyut kazanmasının, ABD dışında gördüğü desteğin ve kazandığı entelektüel meşruiyetin önemli bir kaynağının da, Jean Genet gibi cinsiyet de dahil her türlü kimlik koduna karşı çıkmış bir yazar olduğunu unutmamak gerekir. Cezayir ve Filistin kurtuluş mücadelelerini de destekleyen Genet, 1970’te Kara Panterler’in daveti üzerine ABD’ye gitti ve üç ay boyunca Parti’nin kampanyalarına destek verdikten sonra, edindiği izlenimleri başta Foucault olmak üzere aydınlarla paylaştı. Foucault da, 1970’te ilk kez ABD’ye gidip yoksul siyah gettolarını gördüğünde, “ikinci bir aydınlanma yaşadığını” söylüyordu: Avrupa’dayken “neredeyse bittiğine kani olduğu” sınıf savaşının “hâlâ, hem de çok yoğun biçimde sürdüğünü” burada anlamıştı. George Jackson ile Angela Davis’in hapishane mektupları başta olmak üzere, Panterler’in ABD’deki disiplin teknikleri üzerine geliştirdikleri düşünceler ve hapishaneler etrafındaki örgütlenme pratikleri, Foucault üzerinde etkili oldu. 1971’de başka aydınlarla birlikte kurduğu Hapishane Bilgi Grubu (Groupe d’Information sur les Prisons - GIP), George Jackson’ın hapishanede katledilmesi üzerine çıkardığı bültende Jackson’la yapılmış röportajların yanı sıra Kara Panterler’in hapishanelerdeki örgütlenme pratikleri üzerine metinlere yer vermişti.
https://www.e-skop.com/images/UserFiles/images/Editor/dergi_09/02.jpg
Jean Genet ve Angela Davis
FBI’ın sistemli muhbirlik ve dezenformasyon faaliyetleri sonucu lider kadroları arasında oluşan çatlaklar, 1980’lerde Parti’nin feshine yol açtı. Kara Panterler’den geriye, temsil ettikleri karşı-kültür ikonlarının ötesinde, yoksul mahallelerde oluşturdukları dayanışma ve özerklik mirası kaldı. Hâlâ hapiste bulunan eski Kara Panter üyesi Mumia Ebu Cemal'in "Biz Özgürlük İstiyoruz" adlı kitabı Türkçe'de de yayınlandı. [EG]
Kaynaklar:
The Black Panthers: All Power to the People, Lee Lew-Lee, belgesel, Electronic News Group ve ZDF ortak yapımı, 1 saat 52 dakika [video en altta]
Elaine Brown, A Taste of Power: A Black Woman’s Story, bkz. libcom.org
Brady Thomas Heiner, “Foucault and the Black Panthers”, City, cilt 11 sayı 3, Aralık 2007, s. 316.
Michel Foucault, Catharine von Bülow, Daniel Defert, L'Assassinat de George Jackson (Gallimard, 10 Kasım 1971). İngilizce çevirisi: The Assasination of George Jackson, çev. Sirène Harb. Yeniden basıldığı yer: Warfare in the American Homeland: Policing and Prison in a Penal Democracy, (ed.) Joy James (Durham ve Londra: Duke University Press, 2007) s. 139-158.
James A. Tyner, “ ‘Defend the Ghetto’ ”: Space and the Urban Politics of the Black Panther Party”, Annals of the Association of American Geographers, 96:1, 105-118.
Emory Douglas, “Sanat ve Devrim” bkz. www.e-skop.com
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/a85f8e43470e9df91acd0f81c9d354d9/16ce5e15411cbcfc-24/s500x750/2e302801f31b042091f33b9891844fe83f92c68a.jpg)
“Devrimci Sanat Bir Özgürleşme Aracıdır”: Emory Douglas ve Black Panther’in Protest Estetiği
Erika Doss
Kara Panter Partisi’nin gazetesi Black Panther’ın 21 Kasım 1970 tarihli sayısının arka kapağında, Emory Douglas’ın afiş boyutlarında bir çizimi yer alıyordu. Beyaz polisleri öldüren siyah erkekleri gösteren çizimin altında şu satırlar yazılıydı: “Kültür Bakanımız Emory Douglas’tan Bir Ders: ‘İnsanları Dışarı Çıkıp Domuzları Öldürmeye Cesaretlendirecek Resimler Yapmamız Gerek’ ”.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/7bf8f5fbb81fb763807eb221fd0aa6b5/16ce5e15411cbcfc-63/s500x750/651e0a5f42f026c9234dc78678acf6cee2ed54f8.jpg)
1970’lerin ortalarına ait bir hükümet raporunun yazarlarının dediği gibi, Kara Panterler “teatral bir altıncı hisse sahip”ti ve bu sayede “kendilerine izleyici buluyor, Amerika’yı korkutan bir imaj yansıtmayı başarıyorlar”dı. Bu imajı kavramak, Panterler’i ve politikalarını anlamak açısından elzemdir. Parti’nin zirvede olduğu 1960’ların sonundan 1970’lerin başına kadar Black Panther gazetesinin baş sanatçısı olan Emory Douglas, Panterler’in silahlı direniş ve sosyal yardım programlarını destekleyen yüzlerce resim yaptı. Amerika’da ırk ve ırkçılık hakkında uzun zamandır hâkim olan varsayımlara meydan okuyan Douglas, izleyenleri siyah gücüne inandırmayı hedefleyen bir protest estetiği geliştirdi.
Douglas, 1970’te Black Panther’da yayınlanan bir makalesinde, devrimci bilincin yükseltilmesinde görsel imgelerin oynadığı merkezî rolü ayrıntılarıyla açıklıyordu: “Devrimci sanat, zorbalarla fiziksel bir karşılaşma sunar; aynı zamanda, saldırılarına devam etmeleri için insanları güçlendirir. Devrimci sanat, bir özgürleşme aracıdır.” Başka bir gazete yazısında “bütün ilerici sanatçıların, bir ellerinde fırçaları ve boyaları, diğer ellerinde silahları olmalıdır,” diye yazan Douglas, devrimci sanatçılara, “faşist yargıçları, avukatları, generalleri, domuz polisleri, itfaiyecileri, Senatörleri, Kongre üyelerini, valileri, Başkanları vs., Amerikan halkına ve tüm dünyada mücadele eden insanlara karşı işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırılırken resmetmeyi” salık veriyordu.
1967’den 1972 yılına kadar Douglas’ın sözel düzeydeki ‘silahlara çağrı’sına, Black Panther gazetesi için yaptığı resimler eşlik etti. Shoot to Kill gibi kışkırtıcı direniş ve devrim imgelerinden, şehirlerdeki yoksulluğa ve toplumsal/siyasi değişim ihtiyacına odaklanan çizimlerine kadar, Douglas’ın resimleri Siyah Gücü döneminde tüm ülkede yüksek bir görünürlüğe ve Parti içinde büyük itibara sahip oldu.
Kara Panterler ve Görsel İmgelem
Kara Panterler, mesajlarını hem kendi mecralarında hem de ana-akım medya üzerinden yayıyorlardı. Gazeteciler, Amerikan anarşisiyle ilgili iyi bir hikâye yakalama umuduyla Panterler’e akın ediyorlardı; ama belki bundan da fazla ilgilerini çeken, Panterler’in kendilerine özgü görsel varlığıydı. Siyah bereleri ve deri ceketleri, Afro saçları, kara gözlükleri, havaya kaldırılmış sıkılı yumrukları ve askerî tertipleriyle, Panterler medya için tam bir görsel şölen sunuyordu. Bu da tesadüf değildi: Panterler, politik bilinci yükseltme aracı olarak görsel imgelemin cazibesinin ve etkisinin farkındaydılar. Huey Newton’ın, “Siyah toplumu, esasen okumayan bir toplumdur” iddiası, Afro-Amerikan kültüründe sözlü ifadenin ne kadar önemli bir yer tuttuğunun kabulü olarak yorumlanabilir. Ama bu sözler aynı zamanda, Panterler’in modern çağda insanların bilgi edindikleri ve politik/kültürel kodları devşirdikleri ana kaynağın görsellik olduğunu bildiklerini de gösteriyor. Douglas’ın dediği gibi: “Bildiğim bütün devrimci hareketlerin şu veya bu biçimde bir devrimci sanatı var”. Gerçekten de, resimsel, görsel unsurlar, Panter ideolojisinin ayrılmaz parçası olmuştur. Siyah kimliğini köklü biçimde yeniden tanımlamaları, özellikle de siyahilerin pasifliği ve güçsüzlüğü konusundaki alışıldık varsayımları yerle bir etmeleri, Panterler’in hızla ilgi çekmesini sağlamıştı. Görsel otoriteye gösterdikleri özen, Panterler’in kendini temsil tarzını 1960’ların radikalizminin başat imgesi haline getirecekti.
Siyahilere yönelik egemen karikatürleştirmelere kafa tutan Panterler, aynı zamanda, medeni haklar hareketi liderlerinin ve üyelerinin yerleştirdiği orta sınıf ve liberal siyah erkeklik temsillerini de yıkmışlardı. Panterler siyah gücünü yansıtıyordu, eşitlikçiliği değil. Martin Luther King Jr., siyahların yurttaş-özne olduklarını göstererek hâkim ırkçı kalıplara meydan okumaya çalışırken, Panterler bu medeni haklar imgesini altüst ediyor, siyah erkekleri devrimci öfkenin, başkaldırının, kadın düşmanlığının tecessümü haline getirerek romantize ediyordu. Eldridge Cleaver, Soul on Ice (1968) kitabında “Erkekliğimizi kazanacağız,” diyor ve şöyle ekliyordu: “Ya erkekliğimizi kazanacağız, ya da dünya bizim erkekliğimizi kazanma girişimlerimizle dize gelecek”. Medeni haklar hareketinin bütünleşme ve özerklik yönünde elde ettiği sınırlı başarılar karşısında öfkelenen, yerleşik siyasi eylem kalıplarına yabancılaşan, ikinci sınıf Amerikalı muamelesi görmekten bıkan Panterler (1960’ların diğer siyah özgürleşme hareketleri gibi) “siyah öznenin kültürel açıdan yeniden inşa edilmesine yer açmak için ortalığı temizleme” derdindeydi.
Medeni haklar hareketi de, devrimci siyah milliyetçi hareketleri de, siyah özneyi başat olarak maskülen bir çerçevede kavrıyordu. Sözgelimi, 1968’de Memphis’te grevdeki temizlik işçilerinin taşıdıkları pankartlarda “Ben Bir Erkeğim” yazılıydı. Kara Panter Partisi’nin daha saldırgan erkeklik biçimlerine yönelmesi, Vietnam Savaşı sırasında siyah erkeklerin kitleler halinde orduya alınmasından, ülke içindeki bariz baskı biçimlerine kadar, Amerika’nın siyah erkeklerine yönelik gerçek tehditlerle ilgili algıların sonucuydu. Medeni haklar hareketinin bu tehditleri bertaraf etmede başarısız olduğuna; fiziksel, psikolojik ve toplumsal açıdan yetersiz kaldığına kani olan Panterler, büyük ölçüde erkeklere ait bir alanda erkek gücünü olumlayan çok daha etkili bir siyah erkeklik imgesi yarattılar.
Mayıs 1967’de Emory Douglas Black Panther gazetesinin mizanpaj ve görsel tasarım işlerinin başına geçti. Eldridge Cleaver ve Huey Newton’la birlikte çalışan Douglas, görselliğin egemen olduğu bir gazete yarattı – bu görselliğin, editörlerden birinin ifadesiyle gazetenin tirajında “muazzam etkisi” vardı. 1969’da 100 binden fazla satan gazete (o dönemde yeraltı yayınları için son derece yüksek bir rakamdı bu), aynı zamanda “Parti’nin en sağlam ve kazançlı gelir kaynağı” olmuştu.
Emory Douglas’ın Etkisi
Douglas, Black Panther’daki yılları boyunca, Kara Panter Partisi’nin siyah kitleleri devrimcileştirmede kullanacağı bir protest estetiği geliştirdi. Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri ve Bakunin’in Devrimcinin El Kitabı’yla birlikte, Douglas’ın siyah erkekleri ‘domuz’ polislerle savaşırken gösteren resimleri, “Bobby” ve “Huey” gibi kahramanlaştırıcı afişleri, siyah lümpen kitleleri arasında ideolojik bağlılık yaratmayı hedefliyordu. Gerek Panterler’i “karşı konulmaz müttefikleri” olarak gören beyaz solcular nezdinde, gerek resimlerde güç bulan Parti liderleri nezdinde, Douglas’ın sanatı büyük itibar görüyordu. Eldridge Cleaver, “Kara Panter Partisi’nin ideolojisi ve Huey P. Newton’ın öğretileri en saf haliyle Emory’nin sanatında barınmaktadır” diyordu. Reginald Major, Emory Douglas’ın “bir sanatçı olarak, politikacı konumundaki diğer Panterler’den daha fazla öncülük rolü olduğunu” iddia ediyor ve şöyle ekliyordu: “[Emory] Bir sanatçı olarak, Eldridge’in bir yazar olarak sahip olduğundan veya [Parti Kurmay Başkanı] Hilliard’ın konuşmacı olarak sahip olduğundan çok daha fazla ifade özgürlüğüne sahip. Emory’nin devrimci sanatın amacıyla ilgili görüşlerinin Parti politikası üzerinde belirleyici etkisi olmuştur.” Douglas’ın sanatı, dönemin siyah izleyicileri üzerinde olağanüstü bir görsel etki yaratmıştı. Afişleri ve Panter portreleri, Amerika’nın dört bir yanında evlerin duvarlarını kaplıyordu.
Kara Panter Partisi, Douglas’ın resimlerinin görsel çekiciliğini artırmak için, siyah mahallelerinde dağıtılmak üzere sayıları on binleri aşan afişler bastırıyordu. Devrimci sanat, Douglas’ın ifadesiyle “Hıristiyanından üniversite öğrencisine, lise terkten fahişesine, pezevenginden rahibine, sekreterinden çete üyesine kadar,” herkes içindi.[1] Getto, ona göre, devrimci sanatçının “galerisi”ydi: “Eserleri gettonun duvarlarındadır; dükkân vitrinlerinde, kapılarda, telefon direklerinde, tezgâhlarda, otobüslerde, benzin istasyonlarında, kuaförlerde, ve gettonun gecekondularında...”[2] Douglas sanatın devrimci gücüne inanıyordu ve imge üretmenin ve imgelere bakmanın başlı başına devrimci praksis olduğunu söylüyordu. “Asıl başyapıtlar insanlardır” diyerek, sanat dünyasının estetik özerklik fikrini reddediyor, devrimci kültürün popülist (ama esasen erkek) ve pragmatik temellerinde ısrar ediyordu. “Mahalle bizim sanatımızın müzesiydi. Bazı insanlar sanatla ilk kez benim afişlerim üzerinden karşılaşıyordu. Kimi onları görüp Kara Panter Partisi’ne üye oluyor, kimiyse sanat yapmak istiyordu”.
Douglas’ın afişlerinden ilham alanlar arasında mahalle müralistleri de vardı. 1960’lar boyunca kentte yaşayan sanatçılar, şehir içindeki binaların cephelerine Panterler’i toplu halde gösteren veya polisle çatışma sahnelerini resmeden Onur Duvarı ve Saygı Duvarı gibi dev duvar resimleri boyadılar. Başka Afro-Amerikalı sanatçılar da siyah gücüne odaklanan militan ve görsel açıdan çekici afişler ve tuval resimleri yaptılar.
Douglas gibi pek çok sanatçı, siyah mücadelesini ve özgürleşmesini esasen maskülinist bir çerçevede resmetmek suretiyle devrimci bilinci yükseltmeyi hedefliyordu. Fakat Betye Saar ve Elizabeth Vatlett gibi sanatçılar, Siyah Gücü hareketinin protest estetiğinin öfkesinden ve şiddetinden etkilenmekle birlikte, siyah erkeklere odaklanan dışlayıcı önyargılarını sorguluyorlardı. Ama bu tür tasvirler genelde istisnaydı: Siyah Gücü döneminin çoğu protest sanatçısı, Panterler’in yansıttığı agresif siyah erkekliğinin tehdit edici imgesine kapılmıştı.
Emory Douglas, gazetenin kapanacağı 1979 yılına kadar Black Panther’da çalışmaya devam etti. Ama sanatında, yavaş yavaş, kışkırtıcı direniş ve devrim imgelerinin yerini “Amerika’daki siyah halkların aşkları, neşeleri, umutları ve rüyaları” almaya başladı: “hayatın karanlık yanı kadar, aydınlık yanları”. Panter ideolojisinde vaktiyle merkezî yer tutan militan ve maskülinist temeller yerine Douglas artık siyah ailelerin ve çocukların resimlerine, Afro-Amerikan toplululuklarında hayal ettiği dayanışmaya yoğunlaşıyordu. 1993’te bu durumu şöyle açıklıyordu: “Sanatım Parti politikasının bir yansımasıydı, Parti toplum hizmeti faaliyetlerine yönelince benim çalışmalarımda da domuzların yerini çocuklar aldı”.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/ab80b43820d7b1484ca0f495b5cc058f/16ce5e15411cbcfc-91/s400x600/39bc55696bc91fbc90909b2ae4dda47aa9bd2e08.jpg)
Douglas’ın protest estetiğindeki ilk amaç, siyah izleyicileri radikal bir siyah politik kültürünün etkisine ikna etmekti. Ama 1970’lerin başlarına gelindiğinde aynı estetik, başkaları tarafından, devrimci sanata yüklenen bu anlama ve amaca aykırı düşecek biçimde kullanılmaya başladı. Douglas’ın canlandırdığı domuz-polis [pig-policemen] imgesi, üzerinde P.I.G. –Pride, Integrity, Guts [Onur, Namus, Cesaret]– yazılı rozetler takmaya başlayan Amerikan polisleri tarafından temellük edildi. Siyah Gücü’nü temsil eden sıkılı yumruklar, biblodan yüzüğe kadar pek çok tüketim nesnesinde tasarım motifi olarak kullanıldı. Afro saçlı ve deri ceketli siyah erkek figürü, Shaft (1971) gibi siyah istismar filmlerinin maço anti-kahramanlarında kullanıldı. Melvin Van Peebles’ın 1972 tarihli Sweet Sweetback’s Baadassss Song’u gibi filmlerde siyah erkeklerle ilgili egemen kültürel varsayımlara meydan okunduysa da, bunlar, birkaç yıl öncesine kadar Panterler’in yerleşmesine bizzat katkıda bulunduğu öfke dolu, kanun dışı hayat süren, heteroseksüel ve cinsiyetçi siyah erkekliği mecazlarını yeniden üretip pekiştiriyordu.
1990’lara gelindiğinde, Kara Panterler hâlâ güçlü bir sembol olmaya devam ediyordu. Paris gibi veya Tupac Shakur gibi rapçiler (Shakur’un annesi Assata Shakur, New York 21 üyesiydi) Panterler’i siyah kahramanlar olarak kabul ediyorlardı; Public Enemy’nin pek çok şarkısında ve klibinde Panterler’e göndermeler (siyah bereler, siyah deri ceketler) ve “İktidar Halka” gibi sloganlar vardır. Günümüzün siyah erkekleri hayatlarını anlamlandırmaya çalışıp yaşamlarının kontrolünü ele alma mücadelesi verirken Panterler’in siyah erkek gücü ve otoritesiyle ilgili imgelerinin yeniden çekicilik kazanması şaşırtıcı değil. Fakat eski Panter liderlerinden Elaine Brown 1992’de şöyle diyordu: “Birçok genç, Kara Panter Partisi’ne baktığında birer ikon görüyor. Ama ikon yaratmak tehlikelidir. İkonlar hata yapar”. bell hooks da, “imajın bir cinayet silahı işlevi gördüğü, günümüzün sömürgeleştirme, gayri insanileştirme ve güçsüzleştirme gösterisini” sürdürmek istemiyorsak, özdeşleştiğimiz ikonlar konusunda çok dikkatli olmamız gerektiğini söylüyordu.
Kaynak: Erika Doss’un “‘Revolutionary Art Is a Tool for Liberation’: Emory Douglas and Protest Aesthetics at the Black Panther” başlıklı makalesinden kısaltılarak çevrilmiştir, Liberation, Imagination, and the Black Panther Party: A New Look at the Panthers and Their Legacy içinde, (ed.) Kathleen Cleaver ve George Katsiaficas (New York ve Londra: Routledge) s. 175-187.
youtube
[1] http://www.e-skop.com/skopbulten/pasajlar-sanat-ve-devrim/2444
[2] A.g.e.
2 notes
·
View notes
Text
Windows 10 ve 11 için yeni tehdit! Yönetici hesabını ele geçiriyor
Windows 10 ve 11 işletim sistemlerinde RID Hacking tehdidi ortaya çıktı. Saldırganlar bu sayede yönetici yetkisini ele geçiriyor. Microsoft’un Windows 10 ve 11 sistemleri, RID Hacking (RID Hileleme) adı verilen yeni bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıya. Relative Identifier (RID) sistemi, bir kullanıcının erişim seviyesini belirleyen benzersiz bir kimlik olarak çalışıyor. Hatta, bu sistemi hedef…
0 notes
Text
Trump’tan TikTok’a Destek: “İfade Özgürlüğü İçin Önemli Bir Mecra”
Eski ABD Başkanı Donald Trump, TikTok’u ifade özgürlüğünün bir sembolü olarak savundu. Bir zamanlar platformu yasaklamak isteyen Trump, şimdi yasağa karşı bir duruş sergiliyor. Trump ve TikTok: U Dönüşü 2020 yılında TikTok’u ulusal güvenlik tehdidi olarak nitelendirerek yasaklamak için adımlar atan eski ABD Başkanı Donald Trump, platforma karşı tutumunu değiştirdi. Beyaz Saray’a geri dönmeye…
0 notes
Text
CEO’ların çoğu yapay zekâya yatırım planlıyor... Küresel CEO Öngörüleri'nden çarpıcı sonuçlar
https://pazaryerigundem.com/haber/193222/ceolarin-cogu-yapay-zekaya-yatirim-planliyor-kuresel-ceo-ongorulerinden-carpici-sonuclar/
CEO’ların çoğu yapay zekâya yatırım planlıyor... Küresel CEO Öngörüleri'nden çarpıcı sonuçlar
KPMG’nin 2024 yılı “Küresel CEO Öngörüleri” araştırmasına göre işten çıkarma riskine ilişkin kamuoyu endişelerine rağmen, CEO’lar yapay zekânın dönüştürücü potansiyeline inanırlarken, iş gücü üzerinde de zararlı bir etkisi olmayacağından eminler.
İSTANBUL (İGFA) – Bin 300’den fazla CEO’ya stratejileri ve beklentileri hakkında sorular yönelttiği “Küresel CEO Öngörüleri” araştırmasının 2024 yılı sonuçları açıklandı.
Araştırmaya göre geçtiğimiz on yıl içinde CEO’ların küresel ekonomiye duydukları güven azaldı.
Çalışmanın ilk kez yapıldığı 2015 yılında güven duyanların oranı yüzde 93 iken bu oran yüzde 72’ye kadar gerilemiş durumda. CEO’ların işlerinin büyümesine yönelik artan tehditler üzerindeki baskıları artırıyor.
Bu yılki anket, CEO’ların önümüzdeki üç yıl içinde tedarik zinciri kesintilerinin ve operasyonel sorunların işletmelerinin büyümesi üzerindeki etkisinden en çok endişe duyduklarını, siber güvenlik ve hatta geçen yılın bir numaralı tehdidi olan jeopolitik ve siyasi belirsizliklerden bile daha fazla endişe duyduklarını gösteriyor.
Önümüzdeki üç yıla daha yakından bakıldığında, katılımcılar en önemli operasyonel önceliklerini işletmeleri genelinde dijitalleşmeyi ve bağlanabilirliği ilerletmek (yüzde 18), işletme genelinde üretken yapay zekâyı anlamak ve uygulamak ve iş gücünü buna göre geliştirmek (yüzde 13) ve ESG çalışmalarını yürütmek (yüzde 13) olarak belirlemiş durumda.
KPMG Türkiye Ülke Başkanı Murat Alsan yaptığı değerlendirmede, son 10 yıl içerisinde dünyada COVID-19 salgınının ekonomik ve sosyal şok dalgalarından enflasyon ve jeopolitik gerilimlerin yeniden ortaya çıkmasına kadar uzanan dalgalanmalar yaşandığı anımsatılarak, “Bu durum karşısında omuzlarına daha fazla baskı yüklemek zorunda kalan CEO’lar, küresel ekonomiye güvenin azalmasına neden olan bu zorluklara uyum sağlamak zorunda da kaldı. Liderler güçlü kalarak işletmelerini sürdürülebilir büyüme yolunda ilerletmeye devam ediyor. Küresel liderler, yapay zekâya büyük yatırımlar yaparak ve iş güçlerini değişen iş ihtiyaçlarına uyum sağlayacak şekilde güçlendirerek sağlam bir temel oluşturuyor. Anketimizden çıkan bu sonuçlar bize şunu gösteriyor; önümüzdeki on yıla baktığımızda, hızla değişen dünyamıza uyum sağlamak için cesur stratejiler belirleyen ve planlarını gerçeğe dönüştürmek için doğru teknolojilere ve yeteneklere yatırım yapan CEO’lar sürdürülebilir, uzun vadeli büyüme sağlayabilir.” dedi.
CEO’LARIN YARIDAN FAZLASI YAPAY ZEKÂYA YATIRIM YAPMAYI PLANLIYOR
2024 yılında, küresel CEO’ların çoğunluğu (yüzde 64) ekonomik koşullardan bağımsız olarak yapay zekâya yatırım yapacaklarını belirtiyor.
Günümüzün yapay zekâ kullanım örnekleri kamuoyunda büyük ses getirirken, küresel CEO’lar yapay zekanın günlük hayatımızın her alanını dönüştürme potansiyelini göz önünde bulundurarak önümüzdeki zorlukları aşma ihtiyacının farkındalar. CEO’lar, yapay zekânın verimliliği ve üretkenliği artırma (yüzde 16), iş gücünü geleceğe hazır hale getirme (yüzde 14) ve kurumsal inovasyonu artırma (yüzde 13) potansiyelini de görüyorlar. CEO’ların yarısından fazlası (yüzde 61) etik zorlukları, işletmelerinde yapay zekâyı uygularken ele alınması gereken en zor konular içerisinde gösterdi. 2023’te bu oran yüzde 57 seviyesinde bulunuyordu. CEO’LARA GÖRE ÇALIŞANLAR YAPAY ZEKÂDAN YETERİNCE FAYDALANAMIYOR
İşten çıkarma riskine ilişkin kamuoyu endişelerine rağmen, CEO’lar yapay zekânın dönüştürücü potansiyeline inanıyorlar ve iş gücü üzerinde zararlı bir etkisi olmayacağından eminler. CEO’ların dörtte üçünden fazlası (yüzde 76) yapay zekânın önümüzdeki üç yıl içinde kuruluşlarındaki iş sayısını temelde azaltmayacağını öngörüyor.
Bununla birlikte, CEO’lar çalışanlarının bu fırsattan tam olarak yararlanmak için duruma uyum sağlaması gerekeceğinin de farkındalar. Kuruluşlarının mevcut yapay zekâ hazırlığı sorulduğunda, CEO’ların yalnızca yüzde 38’i çalışanlarının faydalardan tam olarak yararlanmak için doğru becerilere sahip olduğundan emin.
Bu değerlendirmelerle birlikte CEO’ların yüzde 58’i ise üretken yapay zekânın entegrasyonunun, giriş seviyesi roller için gereken becerileri yeniden değerlendirmelerine neden olduğunu kabul ediyor. YAŞI BÜYÜK CEO’LAR İLE ERKEK CEO’LARIN UZAKTAN ÇALIŞMAYA KARŞI TUTUMLARI DAHA SERT
Bu yılın sonuçlarına göre CEO’ların pandemi öncesi çalışma biçimlerine dönme konusundaki tutumları artıyor. Katılımcıların yüzde 83’ü önümüzdeki üç yıl içinde ofise tamamen dönmeyi planlıyor. 2023 yılında bu oran yüzde 64 seviyesindeydi. Anketten çıkan bir ilginç sonuç ise CEO’nun yaşı arttıkça bu beklentinin artması oldu.
Yaşı büyük CEO’lar çalışanlarının ofise dönmesini daha çok istiyor. Bu oran 40-49 yaş arasındakiler CEO’lar için yüzde 75, 50-59 yaş arasındakiler için yüzde 83 ve 60-69 yaş arasındakiler için yüzde 87. İlginç bir şekilde, bu sonuçlarda bir cinsiyet ayrımı da ortaya çıkıyor: Erkek CEO’ların yüzde 84’ü üç yıl içinde ofise tam olarak geri dönmeyi öngörürken kadın CEO’ların sadece yüzde 78’i bunu düşünüyor.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi Kimdir
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/74aa6ab0ca9641e3c468754fd5fa7a4c/2f107558c10b42b0-dd/s540x810/1700bf6b51b866ad5ab1251df8a2badd8e0c6337.webp)
İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi Kimdir? Görevleri ve Hakkındaki Son Gelişmeler
İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, İsrail’in güvenlik politikalarını yönlendiren ve ülke savunmasının en yüksek otoritelerinden biridir. 2023 yılı itibarıyla İsrail Genelkurmay Başkanı olarak atanan Herzi Halevi, özellikle Orta Doğu’da süregelen gerginlikler ve Hizbullah gibi örgütlerin tehdidi karşısında İsrail Silahlı Kuvvetleri’ne liderlik etmektedir. İsrail genelkurmay başkanı kimdir sorusunun yanıtı olarak Halevi, yalnızca askeri kimliğiyle değil, bölgedeki hassas dengelere dair stratejik yaklaşımlarıyla da tanınır. İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, ülkenin güvenliğine yönelik gelişmeleri yakından takip ederek operasyonel kararlar almakla sorumludur. İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi Kimdir? Görevleri ve Hakkındaki Son Gelişmeler Herzi Halevi'nin Kariyerine Genel Bakış Halevi, İsrail Silahlı Kuvvetleri'nde uzun yıllara dayanan bir deneyime sahip. İsrail’in önde gelen askeri okullarından mezun olan Halevi, askeri kariyerinde birçok kritik operasyona liderlik etmiştir. Askeri alandaki disiplini ve uzmanlığı sayesinde İsrail'in en üst kademelerine kadar yükselen Halevi, İsrail ordusunda saygı duyulan bir lider olarak biliniyor. Göreve başladığı günden bu yana bölgedeki birçok tehdit ile mücadele eden Halevi, aynı zamanda Hizbullah ve diğer militan grupların İsrail’e karşı oluşturduğu riskleri minimize etmeye çalışmaktadır. Hizbullah İsrail son dakika gelişmelerinde adı sıkça geçen Halevi, bu tehditlerle başa çıkmak adına İsrail ordusunun operasyonel gücünü artırma çabalarını sürdürmektedir. İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi Öldü mü? Son zamanlarda sosyal medya ve haber sitelerinde, Herzi Halevi öldü mü? veya İsrail Genelkurmay Başkanı öldü mü? gibi sorular sıkça gündeme gelmektedir. Ancak resmi kaynaklardan gelen bilgilere göre, Herzi Halevi’nin sağlık durumu hakkında bir sorun olmadığı bildirilmektedir. Özellikle Hizbullah ve İsrail arasında yaşanan gerilimler ve çatışmalar sebebiyle bu tür iddiaların ortaya atıldığı düşünülmektedir. Henüz doğrulanmış bir bilgi olmamakla birlikte, Halevi'nin ölümüne dair herhangi bir güvenilir kaynaktan doğrulama bulunmamaktadır. Hizbullah ve İsrail: Gerilim Devam Ediyor Hizbullah, İsrail için uzun süredir ciddi bir tehdit unsuru olmaya devam etmektedir. Hizbullah İsrail son dakika gelişmeleri sıkça gündemde yer bulurken, İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin bu tehditlere karşı verdiği mücadele de dikkat çekmektedir. Özellikle Lübnan merkezli bu örgütün, İsrail sınırına yönelik tehditleri son zamanlarda artmış durumda. Halevi ve İsrail Silahlı Kuvvetleri, Hizbullah’ın faaliyetlerini yakından takip etmekte ve gerekli görülen durumlarda karşı operasyonlar düzenlemektedir. Herzi Halevi, İsrail Genelkurmay Başkanı olarak ülkesinin güvenliği için kritik öneme sahiptir. İsrail Genelkurmay Başkanı kimdir? sorusuna yanıt olarak Halevi’nin adı anılmakta ve bu bağlamda kendisinin liderliği İsrail’in güvenlik stratejilerinde kilit rol oynamaktadır. Hizbullah İsrail son dakika gelişmeleriyle ilgili dikkat çeken açıklamaları ve askeri operasyonları yönetmesiyle tanınan Halevi, bölgedeki tehditleri azaltmak için çalışmaktadır. Şu an için Halevi öldü mü? sorusuna dair net bir bilgi bulunmasa da bu konu medya gündeminde olmaya devam etmektedir. Halevi’nin liderliğindeki İsrail ordusu, bölgesel güvenliği sağlama çabalarını sürdürmektedir. Read the full article
0 notes
Text
Bir devrin sonu: Kaspersky, bilgisayardan kendini siliyor!
Dünyanın en ünlü antivirüs uygulamalarından biri olan Kaspersky, bir anda garip davranmaya başladı. İşte detaylar… Dünyaca ünlü siber güvenlik şirketi Kaspersky, ABD operasyonlarını sonlandırdı. Şirket, ABD hükümetinin Kaspersky’yi ‘ulusal güvenlik tehdidi’ olarak tanımlayan bir listeye eklemesinin ardından bu kararı aldığını duyurdu. ABD’deki müşteriler, Kaspersky yazılımının bilgisayarlarından…
0 notes
Text
2024'ün 7 Kritik Siber Tehdidi ve Korunma Yolları: Dijital Güvenliğinizi Hemen Güçlendirin!
2024’ün 7 Kritik Siber Tehdidi ve Korunma Yolları: Dijital Güvenliğinizi Hemen Güçlendirin! Giriş Dijital dünya hızla evrilirken, siber tehditler de aynı hızla gelişiyor ve çeşitleniyor. 2024 yılına girerken, siber güvenlik alanında yeni ve sofistike tehditlerle karşı karşıyayız. Bu makalede, 2024’te karşılaşacağımız en kritik 7 siber tehdidi ve bunlara karşı etkili savunma taktiklerini detaylı…
#2024YapayZekaDestekliSiberSaldırılar#BiyometrikGüvenlik#BulutGüvenliği#DeepfakeTespiti#DeepfakeTespitiveÖnlemeTaktikleri#IoTCihazlarıİçinGelişmişGüvenlikÖnlemleri#IoTGüvenliği#KuantumBilgisayarlaraKarşıVeriKoruma#KuantumTehdidi#SiberFizikselSistemGüvenliğiStratejileri#SiberFizikselSistemler#SiberGüvenlik2024#SiberTehditler#VeriKoruması#YapayZekaGüvenliği
0 notes
Text
Malware-as-a-Service: Büyüyen Bir Tehdit
Malware-as-a-Service (MaaS), siber güvenlik alanında önemli bir tehdit olarak ortaya çıkmış, teknik bilgisi sınırlı kişilerin bile gelişmiş siber saldırılar düzenlemesine olanak tanımaktadır. Bu model, meşru Software-as-a-Service (SaaS) platformlarına benzer şekilde çalışmakta, siber suçlulara karanlık ağda önceden paketlenmiş kötü amaçlı yazılım çözümleri satın alma veya kiralama imkanı sunmaktadır.
MaaS'a Genel Bakış
MaaS, siber suçluların fidye yazılımları, bilgi çalıcılar, yükleyiciler, arka kapılar ve botnetler dahil çeşitli türde kötü amaçlı yazılımlara erişmesine olanak tanır. MaaS ekosistemi tipik olarak üç ana gruptan oluşur: - Geliştiriciler: Kötü amaçlı yazılımları oluşturan ve güncel tutan bireylerdir. - Güvenlik Açığı Bulanlar: Bilgisayar sistemlerindeki zayıflıkları kötü amaçlı yazılım enjeksiyonunu kolaylaştırmak için tespit ederler. - Yöneticiler: Hizmetin sorunsuz işleyişini sağlar ve fidye ödemelerinden elde edilen karın dağıtımını yönetir, sıklıkla fidye yazılımı vakalarında komisyon alır.
Sunulan Kötü Amaçlı Yazılım Türleri
MaaS modeli altında dağıtılan en yaygın kötü amaçlı yazılım türleri şunlardır: - Fidye Yazılımları: Kullanıcı verilerini şifreler ve şifre çözümü için ödeme talep eder. - Bilgi Çalıcılar: Enfekte olan sistemlerden hassas bilgileri toplar. - Yükleyiciler: Kurban cihazına ek kötü amaçlı yazılımlar indirir. - Arka Kapılar: Saldırganlara enfekte sistemi uzaktan kontrol etme imkanı sağlar.
Erişilebilirlik ve Etki
MaaS'ın yükselişi, siber suçlar için giriş engelini düşürerek, kapsamlı teknik bilgiye sahip olmayan kişilerin bile karmaşık planlar yürütmesini mümkün kılmıştır. Siber suçluluğun bu demokratikleşmesi, yeni başlayan korsanların bile minimum çaba ile karmaşık planlar yürütebilmesi nedeniyle çeşitli sektörlerdeki saldırılarda artışa yol açmıştır. İnternet ortamının sağladığı anonimlik ve kâr potansiyeli, bu yeraltı pazarına yeni katılımcıları çekmeye devam etmektedir.
Eğilimler ve Güvenlik Zorlukları
MaaS modeli evrim geçirmekte, yeni kötü amaçlı yazılım varyantları sürekli olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin, son raporlar RedLine stealer kötü amaçlı yazılımının oldukça popüler hale geldiğini, dolaşımdaki bilgi çalıcıların önemli bir bölümünü oluşturduğunu göstermektedir. Ayrıca META stealer gibi yeni varyantların tanıtılması, MaaS peyzajındaki devam eden yeniliği vurgulamaktadır.Siber suçlular MaaS'ı kullanırken, geleneksel siber güvenlik savunmaları artan zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Siber suçluluğun metalaşması, kolayca erişilebilir kötü amaçlı yazılımların yaygınlaşması nedeniyle, kolluk kuvvetleri ve siber güvenlik profesyonelleri için izleme ve atıflandırma çabalarını karmaşıklaştırmaktadır.
Sonuç
MaaS, yalnızca siber saldırı hacmini artırmakla kalmayıp, siber güvenlik peyzajının karmaşıklığını da artıran büyüyen bir tehdidi temsil etmektedir. Kuruluşlar, MaaS'ın sağladığı erişilebilirlik ve kötü amaçlı yazılımların evrimsel doğası nedeniyle devam eden risklere karşı tetikte olmalı ve savunma stratejilerinde proaktif olmalıdır. Read the full article
#arkakapı#bilgiçalıcı#botnet#erişilebilirlik#fidyeyazılımı#güvenlikaçığı#güvenlikstratejileri#karanlıkağ#kötüamaçlıyazılım#Malware-as-a-Service#METAstealer#metalaşma#RedLinestealer#sibergüvenlik#sibersaldırı#sibersavunma#sibersuç#sibersuçlular.#sibersuçluluk#tehdit#yükleyici
0 notes
Text
Baltık Denizi'nde Yükselen Güvenlik Tehdidi
Baltık Denizi, çevresindeki dokuz ülkeyi birbirine bağlayan, denizaltı enerji hatları, iletişim kabloları ve gaz boru hatlarıyla dünya için büyük bir stratejik öneme sahiptir. Bu altyapılar, sadece bölgedeki ülkeler için değil, küresel enerji ve iletişim ağları için de hayati bir rol oynamaktadır. Ancak, son dönemde Baltık Denizi üzerindeki askeri faaliyetler, denizaltı kablolarına yönelik artan…
0 notes
Text
Gazze'de Çocuk Felci : Savaşın Gölgesinde Bir Salgın Tehdidi
Gazze Şeridi, uzun süredir devam eden çatışmaların yol açtığı yıkımın yanı sıra şimdi de yeni bir tehditle karşı karşıya: çocuk felci. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), bölgede bir çocuk felci vakasının doğrulandığını ve diğer şüpheli vakaların da olduğunu açıkladı. Bu durum, savaşın gölgesinde yaşayan Gazze halkı için endişe verici bir gelişme olarak nitelendiriliyor.
Aşılamada Aksama, Salgın Riskini Artırıyor
Çocuk felci, oldukça bulaşıcı ve çoğunlukla kontamine dışkı, su veya yiyeceklerle temas yoluyla bulaşan bir virüs. Solunum güçlüğü ve genellikle bacaklarda geri dönüşümsüz felce neden olabiliyor. Özellikle küçük çocukları etkiliyor ve bazen ölümcül olabiliyor. Gazze'de çocuk felcinin 25 yıl önce ortadan kaldırıldığı biliniyordu. Ancak 10 ay önce başlayan savaş, aşılama çalışmalarının aksaması ve yüz binlerce insanın yerinden edilmesiyle birlikte virüsün yeniden ortaya çıkması için uygun bir ortam yarattı. "Bu durum, savaşın sağlık sistemleri üzerindeki yıkıcı etkisinin bir başka örneğidir. Çocuklar, çatışmalarda en savunmasız gruplar arasındadır ve temel sağlık hizmetlerine erişimlerinin engellenmesi kabul edilemez." - A.K.
Yardım Kuruluşları Harekete Geçti
Yaygın bir salgını önlemek için yardım kuruluşları, önümüzdeki haftalarda 600.000'den fazla çocuğu aşılamayı hedefleyen kapsamlı bir kampanya başlatmaya hazırlanıyor. Ancak bu hedefe ulaşmak için İsrail ile Hamas arasında acil bir ateşkese ihtiyaç duyduklarını vurguluyorlar. DSÖ ve UNICEF, kitlesel aşılama planının uygulanabilmesi için en az yedi günlük bir ateşkes çağrısında bulundu.
Tablo: Gazze'de Çocuk Felci Salgını Riskine Dair Önemli Bilgiler
| Bilgi | Detay | |---|---| | Doğrulanan Çocuk Felci Vakası | 1 | | Şüpheli Vaka Sayısı | Birkaç | | Aşılanması Gereken Çocuk Sayısı | 600.000+ | | Savaş Başladığından Beri Aşısız Doğan Bebek Sayısı | 50.000 | | Gazze'deki Aşılama Oranı (Savaş Öncesi) | | | Gazze'deki Aşılama Oranı (Güncel) | |
İsrail ve Hamas'tan Ateşkes Sözü
İsrail askeri yetkilileri, aşılama kampanyasını desteklemeye hazır olduklarını açıklarken, Hamas da yedi günlük bir ateşkesi destekleyeceğini belirtti. Ateşkes görüşmelerinin önümüzdeki hafta Kahire'de yeniden başlaması bekleniyor. "Umarım ateşkes sağlanır ve bu çocuklar gerekli tıbbi yardımı alabilirler. Savaşın hiçbir kazananı yok, sadece kaybedenler var." - M.Y.
Sıkça Sorulan Sorular
Çocuk felci aşısı, çatışma bölgelerine ulaştırılırken ne gibi lojistik zorluklarla karşılaşılıyor? Çatışma bölgelerinde aşılama çalışmaları, güvenlik sorunları, ulaşım aksaklıkları ve sağlık tesislerine erişimdeki zorluklar nedeniyle büyük ölçüde sekteye uğrayabiliyor. Aşıların soğuk zincirde tutulması da ayrı bir zorluk teşkil ediyor. Gazze'deki mevcut durum, diğer hastalıkların yayılması riski konusunda ne gibi endişeler yaratıyor? Sağlıksız koşullar, yetersiz sanitasyon ve sağlık hizmetlerine sınırlı erişim, çocuk felci dışındaki hastalıkların, özellikle de su kaynaklı hastalıkların yayılması riskini artırıyor. Uluslararası toplum, Gazze'de olası bir çocuk felci salgınını önlemek için daha ne gibi adımlar atabilir? Uluslararası toplum, aşılama çalışmalarına finansman sağlayarak, ateşkes sağlanması için diplomatik baskıyı artırarak ve Gazze'deki sağlık sisteminin yeniden inşasına destek olarak daha aktif bir rol oynayabilir.
Sonuç
Gazze'de yaşananlar, savaşın yıkıcı etkilerinin ve çocukların çatışmalardan nasıl orantısız bir şekilde etkilendiğinin bir başka hazin örneği. Çocuk felci gibi önlenebilir bir hastalığın yeniden ortaya çıkması, acil eylem çağrısı niteliğinde. Uluslararası toplumun, Gazze halkına destek olmak ve olası bir salgını önlemek için birlikte çalışması gerekiyor. Read the full article
0 notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2ae6885d963c05b7d25741ad63c739e2/7035f7114ff633d1-f8/s540x810/8a1a6eca07318ea4158c36714510c6a25427dc57.jpg)
🎯 Kapitalsiz Kapitalistler 🎯
Bugüne kadar zalimleşen kapital sahiplerini halk diliyle anlaşılsın diye yazmaya gayret ettim.
Yine de hayretimi yenemedim.
Kapitalsiz Kapitalistler Harun Karadeniz'in kitabının ismi.
Onun kitaplarını piyasa da bulmak mümkün değil.
Bin kitap sitesinde bir kaç yıl önce Mobbing Bank ile yasal tefeciliğin halk diliyle anlatılması için yer altı edebiyatı yapmak zorunda kaldığım yıllarda kitabım kitap sermayesi tarafından raflara konulmayınca Harun Karadeniz ile aynı gerçekleri yaşadım. Harun Karadeniz gibi düşündüğüm için onu çok iyi anlıyorum. Yaşadığı günün çok ilerisinde gençlerdi onlar. Cahil bırakılan toplum onların anlaşılmasına engeldi. Oysa onlar halkın diliyle yaşanan sömürü mekanizmasını ve üretim ve hizmet araçları üzerinden para ve araçlarını kullanarak nasıl bir sömürü düzeni kurulduğunu halka anlatarak devrimi tamamlamak istiyorlardı.
Dokuz yaşında 12 Eylül 1980 tarihinde bu sömürü düzeni ayağıma dolandı. Kendi askerimizin darbe günü köydeki evimizin önünü basmıştı. Dışarı çıktığımda asker sevgimi göstermek için koştum onlara askerimizin yaklaşma vururum dediği anda o sevginin yerini bu silahı doğrultan kim sorusu kafamın içinde canlandı.
İçimden geçen aynen şudur;
✓ Büyüyeceğim bu silahın arkasında kim veya kimler varsa onları bulacağım ve hesabını soracağım.
Bir sır gibi içimde yarım yüzyıl yaşamım boyunca sakladım.
Araştırdım, o silahın arkasında olanların sermaye sahibi yapılan toprak ağalığından para ağalığına siyaset eliyle taşınan her mahallede bir milyoner üreteceğiz adı altında beslenen ve bugün ulusal güvenlik tehdidi olan burjuva sınıfı olduğunu gördüm.
Araştırdım 1950 sonrası çok partili siyasi partiler ve ideolojilerin Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk ulusu yararına yaptığı devrimi yok etmek adına yapılandırıldıklarını, farklı parti ve ideolojiler ile toplumu bölmek ve parçalamak yoluyla gücünü ele geçirmek yoluyla sermaye yararına ülkenin yönetildiğini gördüm.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin öncesinde 24 Ocak kararları mason Süleyman Demirel ve nakşibendi tarikat müridi müsteşarı Turgut Özal tarafından halk yararına patronun halk olduğu üretim ekonominin yerine üretim ve hizmet araçlarının sermayenin olmasının önünü açacak serbest piyasa ekonomisine geçme kararlarını aldılar ve darbenin önünü açtılar.
Araştırdım tüm askeri darbeleri nato'ya satılan subaylar tarafından gerçekleştirdiği gerçeği ile karşılaştım. Tüm askeri darbelerin öncelikli konusu sermayenin çıkarını ve sermayeyi korumak olduğunu gördüm.
28 Şubat sürecinde bir holding bankasında çalışıyordum çalıştığım holding askerler ile birlikte hareket ettiler. Halkın hoşuna gidecek söylerler adı altında özelleştirme talanını yapacak olan bugün yaşam pahalılığı, mülteci sorunu ile demografik tehdit üreten, Suriye politikası ile bilinçli ülkeyi savaşın eşiğine getiren zihniyeti bilerek ve isteyerek medyada yiğit düştüğü yerden kalkar şişirmesi ile bir kişi tüm satışı yapacak diğer tüm siyasi partiler ve siyasiler, medya ve tüm araçlar o bir kişiye hizmet edecekti. Nitekim öyle de oldu.
16 Eylül 1996 tarihinde girdim holding bankasına o günden 12 Eylül 2012 tarihinde işten çıkarıldığım güne kadar bütün karanlık sicillerini tutmuştum.
11 Eylül 2012 tarihinde işten çıkarılmam kararlaştırıldı 12 Eylül 2012 tarihinde tebliğ edildi.
Bu iki tarihin olmasının sırrı var.
Birincisi 12 Eylül 1980 tarihinden dokuz yaşında bir çocuk iken bu silahın arkasında kimler var bulup çıkartacağım. İşten çıkardığım gün o sır gereği aynı güne denk sır gereği geldi.
İkincisi 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika da ikiz kuleler vurulduğu gün ülkemizde Mustafa Koç'un bilderberg derin yapının gizli toplantılarına katılan Gazi Erçel'i merkez Bankası başkanı yapılması sağlanmıştı. O günlerde kur günlük olarak merkez bankası tarafından açıklanıyordu. Bir gün önce kurun iki katına çıkarılacağı haberi tüm holding banka ve holding şirketlerinin haberi olmuştu. Gazi Erçel kendi parasını bile yabancı paraya çevirdi. O gün holdingler ve bankaları tüm şirketleri ile birlikte servetleri kadar servet vurgunu yaptılar.
O bankanın Mahmutpaşa şubesinde çalışıyordum. Banka bu krizden en güçlü çıkan banka biz olduk diye adeta vurgunu övüyorlardı.
İki yüz bin bankacı içinde benden başka kimse bu soyguna karşı çıkmadı.
Daha fazla bilgi ve belge toplamak için içlerinde 2012 tarihine kadar kaldım.
O tarihte talan neredeyse bitmişti.
Sonrasında şeker fabrikaları da onların talebi ile satıldı kapatıldı her alanda ülke dışa bağımlı hale getirildi. Şekere de bağımlı olan ithal eden ülke olduk.
Bol para zulmü ile para yok zulmünün arkasında bunlar vardı.
Bol para karşılığı olmayan kara para özelleştirme talanı ile karşılığı olan ekonomik değerler ele geçirilene kadar piyasaya pompalandı.
Toplum bu bol para zulmüne kanarak varını yoğunu satanlara yıllarca oy verdi.
Bunun sonunun nereye varacağını bildiğim için karşı çıkıyordum. Bu sebeple yıllarca mobbinge maruz kaldım. Baş edemediler istifa etmem için zulüm ettiler direndim hiç hata yapmadım işimi her zaman kurallara uygun yaptım. Sebepsiz işten çıkarmak zorunda kaldılar o da o sır tarihe özellikle gelmesi gerekiyordu geldi. (Bunu içimde ki sır gereği biliyordum.)
Bugün ise para yok diyerek nihai hedeflerine ulaşmak için tehdit ediyorlar.
Kendi ayaklarına adeta kurşunu kendi kararları ile sıktırdım.
İki üç yaşımdan sonra hatırlıyorum o yıllarda baba annem beni Deniz Gezmiş banga soyan diye severdi. Çocukluğum bile çok farklı idi. Sermaye gazeteleri Deniz Gezmiş 'e banka soyan diye iftira attığı için baba annemin dilinde bu önemli bir direniş örneği rol ve model olarak bir sır olarak bana görev ve bilgi aşısı olarak yapıldı.
Oysa gerçek tam tersiydi.
Asıl soyguncu banka kuranların kendisiydi. Hem Türk ulusunun nasıl soyulduğunu suç üstü yakaladım hem kendim yıllarca ucuza çalıştım haklarımı alamadım hatta biz büyük bankamız haklarının bir kısmını ödeneme kararı verdik deyince kimin büyük olduğunu gördüler.
Onlarda bu sırra ister istemez kötülük adına hizmet gereği görevlerini yapmak zorunda kaldılar.
En son mahkeme ve Anayasa mahkemesine kadar elleri uzandı.
Devrimin tüm gerekçeleri böylece kendi çabalarıyla olgunlaştı.
Ne oluyor bu kapitalsiz kapitalistlere de yanlışın peşinden gitmekten vazgeçmiyorlar?
Bu sorunun yanıtını bir yaşam harcadım vermek için.
Deniz Gezmiş ve Harun Karadeniz ve diğer direnişler bugün olgunlaşan devrimi kolaylaştıran çok değerli çabalardı.
.
Mustafa Kemal Atatürk gibi dahi bir lidere sahip Türk ulusunun küresel bir çetenin yerli işbirlikçiliğini yapanlara kaybetmesi mümkün değildi.
.
Beyin savaşları komutanının o küçük askeri 19 Mayıs 1970 yılında dünyaya geldi ömrünü yarım kalan insanlık devrimini tamamlamaya sırrı gereği adadı. Yapması gerekenleri kimseye zarar vermeden tereyağından kıl çeker gibi kendi ailesinden bile sırrını saklayarak yaptı.
Kapitalizm Anadolu da yıkılmıştır.
Beyin savaşları komutanının bir askeri bir Türk tarafından düşünce gücü ile çıkartılan Türk fırtınasına yakalanan zalimler ibretlik bir son ile tarih olmaktadır.
Anadolu efsaneleri ile meşhur bir toprak olduğu için efsaneleri bitmeyen Türklere emanettir.
Nuh tufanı efsanesi sonrası insanlığın son ibreti mahşer tufanı ve canlı ölüler ibreti efsanesi olarak anılacak zalimlerin sonunu getiren ibret yine bir Türk tarafından Anadolu'da yaşatılmıştır.
Türk, gücünü yaşamdan almak ve yaşama geri vermek demektir. Türk yeryüzünün insanlık gücüdür. Gerekli olduğu zamanlarda o güç bir kişide vücut bulur. Bir sonraki derse kadar tek bir seferde dersini akıllara durgunluk verecek boyutta verir.
En yakın iki atam Fatih Sultan Mehmet han ve Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği gibi.
Bin yıllık Roma imparatorluğu intikamını almaya yönelik niyet tarihin çöplüğüne bir kez daha atılmıştır.
Anadolu ezelden ebede Türk'e ait ve emanettir.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#kapitalsiz kapitalistler#Deniz gezmiş#Harun Karadeniz
0 notes