#HTŞ
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bid'at Olunan Hayat

Bitimsiz bir çürümenin orta yerinde kalakalıyor insanlık. Bir yurt tahayyülünün rezil rüsva hallere esir edildiği zeminin gerçekliği karşılıyor hepimizi. Tümden, eksik gedik olmadan türetilen her şeyle aralıksız bir biçimde nobran / yok edici bir ülke gerçek kılındı. Bunun devamında, bir tamamlayıcı öge olarak varlığı tescil olunan şiddet / ayrımcılık / kötülük üçlüsünün refakatinde bir uçurum sarmalıyor memleketi. Bu sahayı bir ev olmaktan alıkoyan / toptan zapturapt altına alan pratiklerle dün gibi şimdi, şimdiden de yarınların tamamına bir ipotek konuluyor. Söz naçar kılınıyor. Savunma imkansız. Denetim, gözetim ve tahakküm halleri, üçlemenin ortasında imal edilen her türden tehditle birlikte bir şerh düşmeye, bir an olsun ne oluyoruz ya hu demeye fırsat konulmadan yaşam abluka altına alınıyor. Bir fasit döngü ki sonu hep sıradan insanlar için hazin bir tükenişi simgeliyor. Bitimsiz kılınan çürümenin tam da ortalık yerinde kan, kırım, gözyaşı bina ediliyor. Ne uzak öte sayılan dünün hikayesine artık vakıf olunuyor. Ne de tek bir an olsun geçmiş denilen o sarmal içinde yitirilenlerin ardında bıraktıkları yaralara dair söz sarf ediliyor ki yaralar bir nebze de olsa iyi edilebilsin. Her şey bir şimdi içerisinde çürümenin kılınıyor. Her şey anlık, gündelik bir tahakküm döngüsünde benzeş, hep aynı tornadan var edilmiş hep bir, hep güncel terörün, tehdidin, illa tahayyül edilenin ötesindeki bir zorbalığın kılınıyor. Hayat her şekilde un ufak.
Sınırın içerisinde gündelik yaşamın zora koşulmasının binbir türlü sureti temsilinde hayat her nasıl un ufak ediliyor görmek mümkündür. Zorbalığı iktidardan el / yüz bularak var edebilen bir sermayenin insafına terk olunmuş hayatların güncelliği içerisinde her günün başat bir biçimde eksik / gedik konulması söz konusudur. Yaraları sarmak değil tamamen tersi bir istikamette her günkü hamlelerle o var edilmiş olanları kanatmak, yıkımı anlık bir tahayyüle indirgemek söz konusudur. Ne gerek vardır lafza. Ne gerek vardır duymaya ve sahiden de anlamaya. Ekonomik parametrelerin cürme kestirildiği, hemen her durumda iş bu menzildeki yaşam tecrübesinin ağır bir sınamaya tabi olunduğu gerçekliği bir hakikate dönüştürülür. Zorbalık / baskılama uygulamalarının, aşağılama ve hakir görme hamleleri ile çıkagelen nefretin artık ete kemiğe büründüğü sermaye köleliği de ilave olarak bu kirli kapkaranlık döngüde var edilir. Beklenti tek bir itiraz var edilmesin, tek bir an olsun kesin ve kati bir reddiye görülmesin diyedir. Bunlara paralel bir biçimde yaşamların alt üst edilen birer mefhuma dönüşümü, sınırın içi gibi dışının da ateşine kor taşınan, yaşama hal ve isteminin köküne kibrit suyunu dökmeye devam diyen bir ülke gerçekliği söz konusu edilendir.
Bitimsiz, kesintisiz bir çürümenin her neresindeyiz bunu bilebilmek için salt sınırın ötesi, burnumuzun ucundaki Suriye’nin yenisinde var edilen cerahate her nasıl arka çıkıldığını görmek de bir ilave olabilir pekala. Devletli erkanının bir hamle sonrası alelacele Suriye topraklarında görünür olduğu, şu anki El Kaide eskisi yönetim bir hamle etse bunun her nasıl var edildiğini anlık sorgulayan, SDG gibi Kuzey Suriye topraklarındaki yaşamların savunma hattının var ettiği bir ön anlaşmanın ardından çıkagelenler dahi bütünüyle cür��m eksen menzilin, her nereleri önemsediğini bildirir. Hayattaki varlıklarına tahammül etmeyi dahi akıllarına getiremedikleri insanların birlikte bir mücadeleyle on dört yıldır bir biçimde cihatçı çetelere / düzen kurma heveslilerine karşı, kötülüğün bizatihi fonlayıcısı olagelen bir memlekete rağmen hakikatten mevzu açılmasın istenir. Colani / El Şara gibi, Türkiye devletinin güdümünde kalakalan bir temsilin elinde uzlaşma halinin kalıcılığının her ne olacağı muamma kalsa da Kürd, Ezidi, Süryani, Kıpti, Arap Ortodoks Hristiyanlar, Ermeniler ve Aleviler için de bir çıkışın / yaşamda var olma ihtimali düşünülebilir. Ta ki bir sonraki müdahaleye kadar var edilecek bir açmazlar silsilesi söz konusudur.
Agos Gazetesinde, Akanda Taştekin’in sorularını yanıtlayan Suriyeli deneyimli gazeteci, Sarkis Kassaragian’ın şu tahlilini de iliştirelim: “Anlaşmanın ilk maddesinde Suriye’nin şeriatçı bir sistemle yönetilmeyeceğinin garantisi var. Yani mezhep ve ırk ayrılığı olmayan ve liyakate dayanan bir sistemin ilanı, bu yalnızca Aleviler için değil Suriye'deki tüm azınlıklar ve ehli sünnet çoğunluğunun da istediği bir maddedir. Ayrıca SDG’nin Suriye ordusunun bir parçası olması orduda baskın olan radikal unsurların etkisinin de azalacağı anlamına gelir. Zaten SDG toplam olarak çok daha büyük bir askeri yapılanma.” Tümüyle karanlığın esaretine dahil edilmek istenen, bu uğurda nice çabalara sahne kılınan bir zeminde hayatın ehemmiyetini kim / nasıl nerede fark edecektir bu da ilk elden yanıtsız konulmaya devam edendir. Gün aşırı Türkiye sathından en üst temsilin ta kendisinden kurmaylarına, oradan da sokağa kadar yansıyan müdahil olma hallerinin tam da ortasında sahici bir barışmanın mümkün olup olmadığı en büyük mesellerden birisidir. Daha henüz Alevilere / Nusayrilere / yönelik kırım, tehcir sürekliliği ilk üç gün var edilmiş kör şiddet kadar olmasa da yinelenirken üstelik. Sessiz ve derinden var edilmiş olagelen bir kötülük sarmalında hayatın istikameti her neye çıkacaktır ki, soran edeni kalmış mıdır?
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Suriye'de yaşanan Alevi katliamı Samandağ’da düzenlenen mitingle protesto edildi. Mitinge katılan siyasi parti temsilcileri, emperyalist barbarlığa ve işbirlikçilerine karşı birlikte mücadele vurgusu yaptı. Yurttaşlar, deprem sonrası iktidarın ayrımcı politikalarına karşı kullandıkları “me rıhna nihne hon (Gitmedik, Buradayız) sloganı ile birlikte “Katil Colani Suriye’den defol, Katil ABD, Katil İsrail Ortadoğu’dan defol” sloganları ile tepkilerini gösterdiler.
Talepler arasında katliama uğrayan Alevi halkı için Türkiye’ye yardım ve geçiş koridoru açılması da yer aldı.
Suriye'de yaşanan Alevi katliamı düzenlenen miting ile binlerce kişi tarafından protesto edildi. Yeni Park'ta yapılan mitinge Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları'nın yanı sıra Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı (ABF) Mustafa Arslan, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Eşit Başkanı Hüseyin Mat, SYKP Eş Genel Başkanı Mertcan Titiz, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Samandağ Belediye Başkanı Emrah Karaçay, TÖP Dönem Sözcüsü Pelin Kahiloğulları, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Seher Şengüllü Yılmaz, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Dernekleri Genel Başkanı Ercan Geçmez, EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan, EHDAV Genel Başkanı Ali Yeral, Demokratik Alevi Dernekleri Eş Genel Başkanı Zeynel Kete, Adana Alevi Platformu, Samandağ Cem Evi Derneği, Suriye Halklarıyla Dayanışma Platformu Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Başkanı Zeynel Abidin Koç, Pir Sultan Abdal Dernekleri Genel Başkanı Cuma Erçe, Samandağ Alevi Değerleri Derneği Başkanı Zülfükar Çiftçi, İmam Ali İnanç ve Kültür Derneği Başkanı İbrahim Kanatlı, Avrupa Arap Alevileri Federasyonu, siyasi parti ve sivil toplum örgütü ile Alevi kurumlarının temsilcileri ile binlerce yurttaşlar katıldı. Adana, Mersin ve çevre illerden otobüslerle gelen yurttaşlar, miting alanına yakın bir yerden inerek, "Katil HTŞ işbirlikçi AKP" sloganları eşliğinde alana yürüdü.
Samandağ Belediye Başkanı Emrah Karaçay kadın ve çocuk demeden insanların katledildiğini ifade eden Karaçay, "Katliamlar yok" diyenlere cevap olarak, "Biz de Suriye'de Alevi soykırımı var diyoruz. Neymiş? Suriye'de Alevi rejimi varmış. Suriye'de azınlık rejimi varmış. Hadi oradan. Suriye'de ölüm rejimi var. Suriye'de karanlık rejimi var" dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Buradan, Samandağ'dan bütün uluslararası güçlere, Suriye'yle bağlantısı olan herkese, Türkiye'yi yöneten AKP iktidarına bu katliama meşrulaştırmak için rejimin artıkları, ESAD'ın artıkları diyorlar bizlere. Biz Aleviler hiç kimsenin arkası değiliz. Biz Aleviyiz” dedi. “Antakya'dan bütün dünyaya sesleniyoruz. Bizler barışı tesis ettik halklar olarak” diyen Hatimoğulları,”Resmi ideolojinin müdahalelerine rağmen halklar olarak provakasyonlara gelmedik ve barış ve kardeşlik modelini sadece Türkiye değil bütün Orta Doğu'ya gösterdik. Dün Reyhanlı'da kardeşlerimiz öldürüldüğü zaman bizler dimdik ayakta ilk refleksi Samandağ’dan hep birlikte verdik. Bizler dili, dini, mezhebi ne olursa olsun emperyalist güçlerin bizleri çatıştırmasına, bizleri kavga ettirmesine, bizleri bölüp parçalayarak yönetmesine asla izin vermeyeceğiz. Bu coğrafyada acı çeken halklar kazanacak” diye konuştu.
Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, “Bu zihniyet, bu tutum Ankara'da 10 Ekim'de karşımıza çıktı. Suruç’ta çıktı. Diyarbakır'da çıktı. Antep'te karşımıza çıktı. Onlar istiyorlar ki Suriye'de, Türkiye'de, Orta Doğu coğrafyasında istedikleri gibi yönetsinler. Ama şunu bilsinler. Bu coğrafyada ezilen ve sömürülen halklar olarak, bu coğrafyanın işçileri emekçileri olarak asla bu tutuma, bu anlayışa geçit vermedik, vermeyeceğiz” dedi.
“Bu coğrafyamızı birlikte özgürleştireceğiz”
“Ortadoğu’da emperyalistler barış getirmedi hiçbir zaman. Girdikleri her yerde katliam yaşattılar. Libya'da, Irak’ta, Suriye’de, Filistin'de, Gazze'de, Lübnan’da gördük. Bizler Ortadoğu hakları olarak bu coğrafyada yaşayan haklar olarak hiçbir zaman kaderimizi geleceğimizi, emperyalistlere ve onların işbirlikçilerine teslim etmedik, asla etmeyeceğiz. O yüzden Orta Doğu'da Alevisiyle, Sünnisiyle, Kürdüyle, Türküyle, Ezidisiyle, Yahudisiyle hep birlikte, bu emperyalist barbarlığa karşı, bu işbirlikçilere karşı birlikte mücadele edeceğiz ve bu coğrafyamızı birlikte özgürleştireceğiz. Türkiye'de demokrasiyi, Orta Doğu'da barışı da hep birlikte ellerimizle kuracağız."
“Demokratik, özgür, laik bir Suriye için hep birlikte mücadele edeceğiz”
Aslan son olarak, “Suriye'deki her türlü baskıya, her türlü katliamlara karşı dün de bugün de bu meydandaki insanlar gibi, buradaki vicdan gibi buradaki adalet gibi karşı çıkmaya devam edeceğiz. Demokratik, özgür, laik bir Suriye için hep birlikte mücadele edeceğiz” dedi.
Avrupa Alevi Konfederasyonu Eş Başkanı Hüseyin Mat, Suriye’de yaşanan katliamları durdurmak için uluslararası tepki çağrısı yaparak, "Aleviler yalnız değildir, sahipsiz değildir" dedi. Mat, Avrupa’da da seslerini yükseltmeye devam edeceklerini belirterek bu Cumartesi günü Almanya’nın Köln kentinde büyük bir buluşma gerçekleştireceklerini ve Alevi toplumunun taleplerini dünyaya duyuracaklarını söyledi. Son olarak geçmişte Avrupa’daki Alevi topluluğunun siyasi duruşunu hatırlatan Mat, 2012 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a verilmesi planlanan bir ödülü protesto ettiklerini belirtti. Mat, "O dönem elli bin Alevi ile Erdoğan’ın karşısına çıktık ve o ödülü almasını engelledik. Şimdi de Colani 17 Mart’ta Brüksel’e geliyormuş. Benzer bir duruş sergilemeye devam edeceğiz" dedi.”
Bütün bu isyana meram var edilirken, anlaşmalar imzalar atılıp dururken bir yandan da Türkiye devletinin Şam’a yolladığı heyet sonrasında Colani – El Şara geçici anayasa bildirgesini imzalar. Suriye Arap Cumhuriyeti’ni, 5 yıllık seçimsiz iktidarını, kanunların öncelikle İslami şeri hukuktan kaynaklanacağını deklere eder. Tümüyle sil baştan daimi bir biçimde karanlığın ortasına saplanmış olagelen bir cerahat yüküyle sınanır bir kere daha sınırın ötesi. Makus bir kader gibi, eline kan oturmuş büyük dünya devletlerinin ol sahne arkasından oyun kuruculuğuna Türkiye, Katar, BAE, Ürdün gibi üçüncü ülkeleri gerektiğinde araya sıkıştırarak, ön hamleler, düzenlemelerin icra edildiği bir coğrafyada sahiden Ortadoğu halklarına sıra ne zaman gelecektir, kendi kaderlerini kimselerin göz dağlarına iliştirmeden var edebilsinler. Hatimoğulları’nın değindiği gibi ezilen halkların mücadelesinin sahici / kalıcı bir çözümü, birlikte yaşama idesini muhafaza edip etmeyeceği şu raddede en büyük mesellerden birisidir. Yaşadığımız coğrafyanın hemen her gününün başka bir cerahate esir / kurban kılındığı bir zeminde kurtuluşun sistematik saldırılara, hayata göz dikmelere, eyvallahsız katliamcılığa, hakir görmelere ve nicesine karşı ortak bir tavırla söz konusu edilebileceği bilinmelidir. Lazkiye/Tartus hattında Alevi katliamı yapan, Türk devletinin orta ve ağır silahlarla donattığı Sultan Süleyman Şah Tümeni (Amşat) ve Hamzat tümenlerinin vahşeti Arap basınına yansırken, geleceğin tam anlamıyla bir on dört sene daha, bir elli sene ya da asır daha çalınmasının önünü alabilmek için mücadelenin, itiraz hakkının sonuna kadar kullanılmasının elzem hali ortadadır. Karanlıklar coğrafyasına dönüşen her günü cürmün, kirli tezgahların, insanların katledildiği sahnelemelerin var edildiği bir coğrafyanın geleceği çürümenin kılınmasın diye. Onca acıyla, ağrıyla, yarayla birlikte hayatta kalmayı başarabilen halkların ötekiler değil hepsi bir ve beraberce bir yurt tanımını var edebileceğinin bilinciyle... Daha nereye kadar sorusunu düşünerek... Feryat, figan ve imdat etmelerin refakatinde... Direnebilecek midir insanlık, gidişatın gidişat olmadığına, sulhun böyle bir şey olmadığının ayırtına varabilecek midir... sorular... sorular...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: 13 Mart Mitinginden – SYKP – Bianet.org
Meramda Paylaşılan Haberler
Sarkis Kassargian: Azınlıklara Düzenlenen Saldırılar Toplumsal Barışa Tehdit - Akanda TAŞTEKİN - Agos https://www.agos.com.tr/tr/yazi/32116/sarkis-kassargian-azinliklara-duzenlenen-saldirilar-toplumsal-barisa-tehdit Suriye’deki Alevi Katliamına Karşı Samandağ’da Miting Düzenlendi - Evrensel https://www.evrensel.net/haber/546330/suriyedeki-alevi-katliamina-karsi-samandagda-miting-duzenlendi
#söz hakkı#yara#aleviler#nusayriler#suriye#sınır içi#türkiye nereye?#kötülük#kırım#fecaat#insan101#devlet#akıl#uzam#siyasa#pragmatizm#cihat#islami hükümranlık#bid'at#kör karanlık#colani#htş#lazkiye#tartus#homs#katliamcılık#soykırım#samandağ#müştereklerimiz#yokluk
0 notes
Text
Dîplomatên Ereb dixwazin bi rêveberîya nû ya Sûrîyeyê re peywendîdar bin - The New York Times
Piştî hilweşîna rejîma Esed, dîplomatên payebilind ên Urdun û Qeterê serdana Şamê kirine û têkilîyên nû bi rêveberîya nû re dane destpêkirin. Qeter dixwaze li warê enerjî û balafirgehê de kar bike, Urdun jî li ser mijara koçberan disekine. Wezîrên Urdun û Qeterê di nav yekemîn dîplomatên payebilind ên Ereb de ne ku bi rêveberê hêzên çekdar ên ku rejîma Sûrîyê hilweşandine re hevdîtin pêk…
1 note
·
View note
Text
Hakan Fidan’dan ABD ve AB’nin HTŞ ile Görüşmesine Önemli Yorum
2 minutes Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, France 24 kanalına verdiği röportajda, ABD ve Avrupa Birliği’nin HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) ile görüşmesinin önemli bir gelişme olduğunu vurguladı. “ABD ve Avrupa Temaslarda Bulunuyor” Fidan, üst düzey ABD heyetinin Şam’daki yeni yönetimle bir araya gelmesi üzerine, “Bence bu çok önemli. Amerikalı yetkililerden önce bazı Avrupa ülkelerinin ve uluslararası…
#ABD#Avrupa Birliği#BM Güvenlik Konseyi#El Kaide#Hakan Fidan#HTŞ#IŞİD#Rusya#Suriye#Suriye yönetimi#Suriye&039;deki gelişmeler#Türkiye dış politikası#Türkiye-ABD ilişkileri#terör örgütleri#YPG#YPG PKK#Şam#İran
0 notes
Text
Yine çok sayıda drone operatörü biriminin bir bölgede ortaya çıkmasının orada bir şeyler planlandığına dair istihbarat sinyali olduğunu söylersem büyük bir sırrı açığa vurmayacağım. Bugün veritabanı haritasına baktığınızda bu gerçek açıkça ortaya çıkıyor. Havanın sıcak olduğu yerlerde FPV drone operatörleri için birçok hesaplama var.
Cevabı, bu dronlara karşı koyma fırsatlarını bulmanın yolunu belirleyecek ana soruyla başlayalım.
FPV dronlarını yok etmek neden bu kadar zor?
En az üç ana faktör görüyorum.
Birincisi, insansız hava aracının hızı, bu da keşif insansız hava araçlarının küçük silahlarla düşürülmesiyle aynı şekilde bu insansız hava aracını düşürmeyi neredeyse imkansız hale getiriyor. silah. Üstelik drone avcılarıyla etkili bir şekilde savaşmanızı sağlayan şey hızdır. Böyle bir tetikçinin FPV drone ile yaptığı düellodan sonra zarar görmeden kalacağından çok uzağım.
İkincisi manevra kabiliyeti. Drone'u bu kadar tehlikeli kılan da hız ile birleşen bu manevra kabiliyetidir. Operatör, drone'u hedefe nispeten kısa bir mesafede düzeltebilir, hatta son anda hedefi değiştirebilir.
Üçüncüsü, gökyüzünde çok sayıda drone var ve bu da personelin drone dedektörlerini kullanarak kamikaze drone'ları tespit etmesini neredeyse imkansız hale getiriyor.
Ön cephedeki adamlar sıklıkla, havada farklı türde drone'ların bulunması nedeniyle dedektörün deli gibi bip sesi çıkardığını ve kamikaze doronları tanımlamanın neredeyse imkansız olduğunu söylüyor. Bu nedenle savunmaya hazırlanmak imkansızdır.
Ancak ideal olarak bir kamikazeyle savaşmanın bir yolu vardır. Bu bir anti-drone silahı.
Teorik olarak, bu silah aslında drone'un operatörle iletişimini kesebilecek ve dolayısıyla hedefi kaybedebilecek. Ama bu bir teori. Gerçek şu ki, bu ancak iki bileşenin çakışması durumunda mümkündürdolayısıyla hedefi kaybedebilecek. Ama bu bir teori. Gerçek şu ki, bu ancak iki bileşenin çakışması durumunda mümkündür.
Öncelikle silahı FPV drone operatörlerinin çalıştığı frekanslara ayarlamanız gerekiyor. Kamikazelerle savaşmak için fabrika yapımı silahları değiştirme girişimleri zaten var. Ve oldukça başarılı. Ancak henüz bu tür silahların kitlesel kullanımı yok. Bu durumun nedeni komutan ve amirlerin herhangi bir gecikmesinden değil, İHA'nın hızından kaynaklanmaktadır.
İkincisi, önceki paragrafta yazdığım hızın aynısı. Bir FPV drone'u düşürmek için avcının onunla yüzleşmeye hazırlıklı olması gerekir. Skeet atış egzersizi gibi. Hazırım, hedefi görüyorum!
Yani, avcının yanında her zaman bir silah bulundurması gerekir, ancak aynı zamanda savaş pozisyonunda, ateş açmaya hazır olması gerekir. Avcının normal bir tüfek kullandığı yukarıda yazdığım düellonun neredeyse aynısı.
LBS'deki adamların kendilerini kamikaze dronlarından korumak için nasıl adapte oldukları hakkında.
Ne yazık ki, aynı ünlü... çar-mangal burada hâlâ hakim, ancak farklı varyasyonlarda. Hem ekipman hem de sığınaklar çelik ağlarla, takviye parçalarıyla, hurda malzemeden yapılmış ızgaralarla, yani kamikaze darbesine dayanabilecek her şeyle korunuyor.
Etkili mi? Cevabım şu: nispeten etkili. Şansımız yaver giderse. Ve eğer FPV drone tek başına çalışıyorsa. Seri neredeyse her zaman dronların zaferiyle bitiyor...
2 notes
·
View notes
Text
Geçen yıl terör listesinde olan adama kravat takıp devlet adamı ilan edilmesi, şimdilerde terörist zihniyle ülkeyi yönetmesi garip karşılanmamalı.!
Suriye'de yaşanan Alevi katliamı bir kez daha gösteriyor ki HTŞ bir terör örgütüdür ve teröristler devlet yönetemez. Bu vahşi katliama sessiz kalınamaz.
#AlevilerKatlediliyor

94 notes
·
View notes
Text
GELECEK TEHLİKEYİ GÖRMEK İÇİN OKUYALIM LÜTFEN
📍İsrail; Suriye’deki tüm askeri üsleri tek tek bombalıyor, bu gece devam edecek saldırılarla hepsini yok edecek.
📍Öte yandan İsrail askerleri daha önceden mayınlarını temizlediği Golan Tepeleri’nden ilerliyor.
���HTŞ “düşmanımız Esat Rejimi ve İran, İsrail ile bir sorununuz yok” diye açıklama yaptı.
📍Tabi bizimkilerin bunlarla hiç ilgisi yok, hepsi zafer sarhoşu.
Turan ÇÖMEZ

7 notes
·
View notes
Text
Türkiye ve HTŞ yıllardır ilişkideymiş.
Bunu YAPAN, görevi gereği gizlice bu ilişkiyi yürüten bir İSTİHBARAT BAŞKANI ÖVÜLÜR.
Ama bunu AÇIKLAYAN, ballandıra ballandıra anlatan bir DIŞİŞLERİ BAKANI AYIPLANIR.
Hele de bu kişi;
ezber bozan, dâhi, yeni lider vs diye pazarlanıyorsa…
Salih uzun X den

3 notes
·
View notes
Text
Beşar Esad'ın Ailesi Adana'lı bir Arap (Fellah-Nusayri) idi.
Hatayda büyüdüğüm için burada ki Arapların sosyolojisi ve politik duruşlarına ilişkin geniş bir dataya sahibim diyebilirim.
-Barışçıl
-Çalışkan
-zanaatkar
Genel anlamda a politik insan tipolojisinin yaygın olduğu asimle olmaya gönüllü bir topluluk demek haksızlık olmaz.
Gençlerinin ekserisi dillerini konuşmayan popüler kültürün ve eğlencenin peşinde koşan dejenere bir kültür edinmiş..
Bir birine olan yeğane bağlılıkları "alevi" oluşlarıdır. Ama tuhaf bir şekilde son dönemde cemaatlerin bu toplumun arasında sızması ile mezhep değiştiren ve namaz kılmaya başlayan küçük guruplar var olmaya başlamıştır.
Özelikle Adana-Karataş-Yumurtalıkta yaşanlar..
Neyse konuyu Beşar İle kapatayım şu anda ekserisi çok üzgün çünkü yakında HTŞ tam anlamı ile kontolü sağladığında Suriyede ki Nusayrileri kıtır kıtır kesecektir..Kürtler gibi Mezhepsel-Etnik temizliği engeleyebilecek öz savunmalarıda yok.
Nusayriler eğlence-laylaylom ve a politik oluşları yüzünden çok ağır bedeller ödeyecek gibi duruyor.
Umarım Hatayda ki akrabaları sahip çıkarlar diyecem ama o bilincede sahip değil bizim Nusayriler.
2 notes
·
View notes
Note
Halep'te yaşananlar hakkında düşünceleriniz nedir?
Bu savaş ön cephede İsrail-Suriye savaşıdır.
HTŞ İsrail’in dolaylı olarak ABD’nin piyon kuvvetidir.
Halep’e giren HTŞ değil İsrail’dir.
Sevinenleri görüyoruz. Hiç kimse sevinmesin. Bu savaşı ABD ve İsrail kaybedecek.
Hücum eden cephede ABD, İsrail, onları piyonu HTŞ, onların stratejik ortakları PKK/PYD var. O cephenin daha gerisinde ABD’nin Doğu Akdeniz’deki ortakları Yunanistan ve Güney Kıbrıs var.
Karşılarında direnme cephesi olarak Suriye, Rusya, İran, Filistin, Lübnan, Yemen, Irak var.
Türkiye burada bir cepheyi seçecek. Tayyip Erdoğan ya İsrail’in HTŞ’nin yanında yer alacak ya da direnme cephesinin yanında yer alacak.
Türkiye doğrudan doğruya ABD ve İsrail tarafından tehdit edilen bir devlettir. Karşı kıyımızda ABD’nin üsleri var. Buradaki namlular Türkiye’ye çevrilmiş durumda. Dedeğaç, Kavala, Selanik, Larissa, Stevanoviç, Girit’in kuzeyi, Kıbrıs’ın güneyinde tankların namluları, füzeler Türkiye’ye bakıyor. Güney sınırımızda da ABD’nin güdümünde PKK/PYD ve şimdi de HTŞ var.
Türkiye’nin refahı bütünlüğü egemenliği bağımsızlığı, Türk milletinin geleceği bu savaşta taraftır.
Türkiye’ye çok önemli sorumluluklar düşüyor.
Tayyip Erdoğan İsrail’in tarafında olamaz.
Eğer olursa bu millet onları sırtından atar.
TSK İsrail’in tarafında olamaz.
Bir masa masalı tutturmuşlar.
Masaya savaşı kazananlar oturur, savaşı kaybedenler de masada boyunları eğik bir şekilde kazananların diktalarına boyun eğerler.
Türkiye, kazanan tarafta olacak. Bölge ülkelerinin tarafında olacak Müslümanların tarafında olacak.
Kaybeden İsrail ve ABD’nin tarafında olmayacak.
4 notes
·
View notes
Text
⏩️Güvenilir bir kaynaktan alınan bir bilgiye göre Türkiye'de Türk generallerden, HTŞ’den ve İslamî Cihad Hareketi’nden isimlerin yer aldığı yüksek güvenlikli ve çok gizli bir toplantı gerçekleştirildi.
⏯️Toplantıya katılan İslami Cihat Hareketi üyelerinin daha önce Ankara'da MİT gözetiminde oldukları ve Antep'te ikamet ettikleri, ayrıca bu kişilerin intihar dronları kullanma konusunda uzman oldukları belirtiliyor.
⏯️İsrail'in Kuneytra’nın güney kırsalı, Deraa ve Yermuk Vadisi’ndeki devriyelerinin hedef alınması bu toplantının temel gündemlerinden birini oluşturmaktadır.
⏯️MİT tarafından bu kişilere teslim edilen dronlar, Kuneytra kırsalından İsrail devriyelerini hedef almak amacıyla transfer edilecek.
⏯️Bu dronlar, eğitim almış bazı HTŞ gruplarına dağıtılacak ve Mariye, Ciata El Haşeb, Bet Ara, El Kayser köyleri ile El Şecra kasabasına nakledilecek.
⏯️Kaynaklar, toplantıda İngiliz kulelerini hedef alma biçiminde bir planlamanın da yapıldığını ve İslamî Cihad Hareketi üyelerinin bu gözetleme kulelerini hedef alacağını ifade etti. Bu saldırıların sorumluluğunun ise eski rejim kalıntıları ve İran hücrelerinin üzerine atılması planlandı.
⏯️Söz konusu kuleler, İngiliz istihbaratına aittir ve Colani güçlerinin bölgedeki hareketliliğinin izlenmesi konusunda İsrail güçlerine bilgi toplama desteği sağlamaktadır.
��️Toplantıda HTŞ komutanları ve MİT tarafından harita üzerinde işaretlenmiş olan bu kuleler, El Nehir El Kebir geçiş noktasının kuzeyinden denize, oradan da Rşiya bölgesi yakınlarındaki El Bekaa’ya kadar uzanmaktadır.

0 notes
Text
Yurtta Sulh Cihanda...

Sanrılardan ırak, sancısız, bir tek günü normal olagelen bir ülke artık çok gerilerde kalmış bir mesele. Durup dinlenmeden var edilmiş tahakkümün sınırlarında, muktedir yoluna bir biçimde devam ederken, alttakilerin hayatlarının mahvedilmesine zerre umursamadığı, bu sahada her gün yeniden biçimlendiriliyor. Yaşam gailesi alt üst edilirken, alta, dibe doğru itilmiş olanların hayatlarının pejmürdeliğe rehineliği / çürümenin en afaki tonlarında hiç olmadığı kadar açık sınamalara esareti belirgin kılınıyor. Altta yer alanlar, sırtlarını dayı, emmilerine dayamayan, kimsesi olmayanlar, üstü kalabalık ya da makamı mevkisi asla ve kata mümkün olmayacak korunaksız / öteki sanılanlar için her şey / her anlamda her gün bir kere daha doğrudan cürmün kılınıyor. Sanrılardan ırak, sancılara rehin edilmemiş tek ama tek bir iyisi / olağan hali kalmamış bir menzil tek tek ince ince işlenerek güncelliğini var ediyor. Yönelimini mutlak çürümeden el alarak güncelleyen bir menzilde hiçbir yara, hiçbir azap tükenmiyor. Her durumda muktedirin var ettiği hamlelerle birlikte sancılar bir menzildeki gündelik sınamanın bir parçası kılınıyor, gerisi hep bilindik hikaye, arkası hep daha ağır etaplar, hengame ve kaos.
İç kıyıcı olagelen tahayyüllerin hakikate dönüştürüldüğü zemin bir gerçekliğe kavuşuyor işte bir kere daha. Hayatın ehven ile olagelen ayırtına bir türlü uyulmayan, kuralların tüm nizamın her gün baş aşağı edildiği bir zeminde normalin çürümeye tekabül ettiği bir halin ortağı kılınıyor insan, insanlar, insanlık. Sınırın içinde kullanılagelen bir imgelem olarak hiç aralıksız anılan demokrasi, adalet, eşitlik ve bugünlerin en moda tabiri kılınan barışma edimlerinin altları hep birlikte muktedir eliyle oyuluyor. Başka bir ihtimal, bambaşka birer tahayyül, dosdoğru yepyeni bir menzil ve istikamet biçimlendirilirken hemen her an, her gün bambaşka nutuklarda içteki sarmal daraltılıyor. Yaşam aksiyonunun kuşatılması bir anlık kılınıyor. Demokrasi yüceltimi yapılırken “tahakküme esaretin” ön gösterimine devam olunuyor. Adalet denilirken güdümlü / kontrollü yargının ağına sırada kimler her ne şekilde düşürülür bunlara dair hamleler yapılıyor. Eşitlik ve hakkaniyet diye çıkagelir dururken muktedir o kavramların boşaltıldığı, kendisine yakın duranlar dışındaki kimseleri kapsamadığını örnekleyen hamleler var ediliyor. Nasıl tek bir iyi günü kalsın ki şu sahnenin...
Barışma tahayyülünün bıçak sırtı konulduğu bir zeminde hakikate sıra ne zaman gelecek mefhumunun boşa düşürüldüğü bir zeminde huzur ve güven içerisinde müreffeh günlerin masalı sahiden de boş laf değil midir? Kırk sekiz senedir aşağı yukarı hemen hemen her bir parametresi onlarca insanın canına mal olmuş, bazen düşük yoğunluklu savaş kimi hal ve gidişatta kelimenin tam anlamıyla tehcir ve kırıma evrilmiş olagelen düşmanlara karşı mücadele tahayyülünün sonu gelmiş midir? Kimdi misal ol düşman hiç sorgulanabildi mi bu sahnede? Zor ve oldukça engebeli bir zeminde hiçbir şeyin garantisinin en başta da hiç ama hiçbir insanın canının ehemmiyetinin / değerinin bildirilmediği bir zeminde barışmak nasıl söz konusu edilecektir, nerede, ne zaman? Masaları devirmekte, müjdeler verilirken bir yandan sınırları daha da belirgin bir mahvetme retoriği üstünde çalışmakta, hiç olmadı sözünü savunanları tutsak ettiği harcanmış olagelen onca barış müzakereleri / süreçler vb. varken nasıl bir istikamet sanrılarından arınmış, normal bir tek iyi günü var edecektir ki. Düşünüyor musunuz?
Bianet’ten aktaralım: “Suriye’de yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri, Lazkiye kırsalında eski Suriye ordusu unsurları ile yaşanan çatışmaların ardından, bölgede yaşayan Alevilere yönelik intikam saldırıları başlattı.
Ülkenin batısında “sahil bölgesi” olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetleri ile Hama kırsalındaki saldırılarda, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 340 sivil hayatını kaybetti. Bağımsız kaynaklar, sayının 1000’i aşabileceğini belirtiyor.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri ve beraberindeki milisler tarafından ‘mezhepçi saiklerle’ gerçekleştirilen katliamları, ‘savaş suçu’ olarak nitelendirdi ve bu suçları işleyenler için herhangi bir hukuki caydırıcılık bulunmadığını belirtti.
Suriye’de yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri, Lazkiye kırsalında eski Suriye ordusu unsurları ile yaşanan çatışmaların ardından, bölgede yaşayan Alevilere yönelik intikam saldırıları başlattı.
Ülkenin batısında “sahil bölgesi” olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetleri ile Hama kırsalındaki saldırılarda, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 340 sivil hayatını kaybetti. Bağımsız kaynaklar, sayının 1000’i aşabileceğini belirtiyor.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri ve beraberindeki milisler tarafından ‘mezhepçi saiklerle’ gerçekleştirilen katliamları, ‘savaş suçu’ olarak nitelendirdi ve bu suçları işleyenler için herhangi bir hukuki caydırıcılık bulunmadığını belirtti.
SOHR verilerine göre, operasyonun ilk gününde tespit edilen katliamlar şöyle:
Baniyas (Tartus kırsalı): 10’u kadın, 5’i çocuk olmak üzere 60 sivil infaz edildi.
Duveyr Baabda - Beyt Ana (Ceble/Lazkiye kırsalı): 7 sivil infaz edildi.
El-Şir köyü (Lazkiye kırsalı): 24 sivil toplu infaz edildi.
El-Muhtariye köyü (El-Haffa bölgesi/Lazkiye): 38 sivil infaz edildi.
El-Haffa ilçesi (Lazkiye): 7 sivil infaz edildi.
Yahmur (Tartus kırsalı): 2 genç infaz edildi.
Selhab (Hama kırsalı): Şeyh Şaban Mansur ve oğlu, evlerinden alındıktan sonra infaz edildi.
Karfis köyü (Lazkiye): 22 sivil, köydeki evlere yönelik saldırı sırasında öldürüldü.
SOHR’un, 8 Mart Cumartesi günü sabah saatlerinde yaptığı belgelemelere göre, Lazkiye, Tartus ve Hama vilayetlerinde 178 sivil infaz edildi.
Baniyas ve çevresinde 12 sivil öldürüldü: Harisun Köprüsü bölgesinde 6 kişi, Kasur Mahallesi’nde 3 kişi, Deyr Beşel köyünde 3 kişi.
Ceble ve çevresinde 116 sivil öldürüldü: Beyt Luho köyünde 13 kişi, Hammam Vasil köyünde 6 kişi, Beluze köyünde 4 kişi, Kabiye Fariş köyünde 1 kişi, Hanadi köyünde 6 kişi, Ceble ilçesinde 4 kişi, Ceble Köprüsü yakınında 3 kişi, Sanuber köyünde 50 kişi, Şerife köyünde 22 kişi, El-Haffa bölgesinde 7 kişi.
Suriye sahilindeki çeşitli bölgelerde 19 sivil öldürüldü.
Hama kırsalında 31 sivil öldürüldü: Tuvaym köyünde katliamda, öldürülenlerin 9’u çocuk, 4’ü kadın.
Abdurrahman: “Ölü sayısı 1000’i aşabilir”
“Her saat yeni bir katliam keşfediyoruz,” diyen Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman, şu ana kadar Alevi topluluğuna mensup 340 sivilin ölümünü belgelediklerini, bu sayının 1000’i aşabileceğini belirtti; “Siviller, sahil bölgesine sevk edilen silahlı gruplar tarafından doğrudan ateş açılarak öldürüldü.”
Abdurrahman, Alevilere yönelik infazların sürdüğünü belirterek şunları kaydetti:
“Şu ana kadar 340 Alevi sivil infaz edildi ve bu sayı daha da artabilir. Aralarında kadın ve çocuklar da var. Bu katliamları gerçekleştiren herkes hesap vermeli.
“Biz, Esad yanlısı milislerin (Şebbiha) ihlallerini korumuyoruz. Ancak, Beşar Esad da dahil, Suriye halkına yönelik katliamları gerçekleştiren herkes yargılanmalı.
“Irak, Lübnan ve Rusya’ya kaçanlar iade edilmeli ve Suriye halkının katledilmesine katkıda bulunan herkes adalete teslim edilmelidir.”
“Suriye, tüm Suriyelilerindir”
Sahil bölgesindeki olayların, 6 Mart Perşembe günü Ceble kırsalındaki Beyt Ana köyünde başladığını ve giderek yayıldığını hatırlatan Abdurrahman, “Biz, teröre ve rejim kalıntılarına karşı Şam yönetimini destekliyoruz, ancak sivillerin öldürülmesine de karşıyız” dedi.
Abdurrahman, bugün Alevilere yönelik yaşanan saldırıların ileride Kürtlere de yönelmesinde endişe ettiğini belirterek şöyle konuştu:
“Nasıl ki Aleviler Esad yanlısı oldukları gerekçesiyle hedef alınıyorsa, Kürtler de PKK’yle ilişkilendiriliyor. Sosyal medyada ve sahada Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yönelik bir saldırı dalgası var. Şam yönetimi şunu anlamalıdır ki Suriye, tüm Suriyelilere aittir. Alevilere, Kürtlere ve Suriye’deki tüm topluluklara yönelik herhangi bir soykırımın yaşanmasını istemiyoruz.”
Ne olmuştu?
Suriye’de 8 Aral��k 2024’te Esad ailesinin 53 yıllık yönetimi ve Baas Partisi’nin 61 yıllık hâkimiyetinin sona ermesinin ardından, Alevi ve Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde sivillere yönelik saldırılar ve cinayetler artış gösterdi.
Ülke nüfusunun %10-13’ünü (yaklaşık 2 ila 3 milyon kişiyi) oluşturan Aleviler, ülkenin batısında “sahil bölgesi” olarak bilinen Lazkiye ve Tartus vilayetlerinde yoğun olarak yaşıyor. Ayrıca, Humus ve Hama vilayetleri ile başkent Şam’ın bazı bölgeleri de önemli Alevi nüfusuna ev sahipliği yapıyor.
Artan saldırılar ve HTŞ öncülüğünde başlatılan “güvenlik operasyonları,” bölge halkının güvenliği üzerinde ciddi bir tehdit oluştururken, Alevi toplumu, bu saldırıların durdurulması ve bölgedeki güvenliğin sağlanması için yetkililere acil çağrıda bulunuyor.
Son olarak, Suriye’de yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri, Lazkiye kırsalında eski Suriye ordusu unsurları ile 6 Mart’ta yaşanan çatışmaların ardından, bölgede yaşayan Alevilere yönelik intikam saldırıları başlattı.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) verilerine göre, yeni yönetime bağlı güvenlik güçleri ile eski Suriye ordusu unsurları arasındaki çatışmalarda, her iki taraftan toplam 200’den fazla kişi hayatını kaybetti.”
Sanrılara rehin olmayan, sınırın içindeki vahim tablonun sınırın ötesinde nasıl da bizim iyi çocuklar diye sahip çıkılan temsillerin var ettiği her şey konuyu biraz daha açıklamıyor mudur? Bir asırdır demokratikleşme iddiasını her defasında içinde / benliğinin sınırlarında yaşayagelmiş halkların yaşam haklarını altüst etmek için bir vesile kılanların suna geldiği perspektifi, içten örtük, sınırın dışında ise kurulan nizami çetelerle birlikte Suriye sahanlığında var eden bir cenahın memleket gibi bir derdi söz konusu mu, bahsi edilebilir mi? Saray soytarısı bir köşe kadısının şu tahayyülleri sıralayabildiği oldukça açık bir biçimde Alevi katliamlarını onadığı, savunduğu bir zeminde mutlak barış, kalıcı insan hakları, dışta ve içte insani olanın öncelendiği bir müştereklik sahiden de var edilebilir mi? HTŞ yönetimine bağlı güçlerin saldırılarını İsmail Kılıçarslan, "Nusayriler, dini inançları bakımından değil, emperyalizme yaptıkları köpekliğin bir sonucu olarak hala Suriye’de sivil insan öldürecek kadar alçak oldukları için gebertiliyorlar. Başka bir şey değil" diyerek savunur.
Ama işte Özgür Özel, bir kez bile Suriye’nin onurlu halkının yanında durmaya tenezzül etmiyor. Varsa yoksa “Alevilere saldırı” zagonu. Halbuki Nusayri teröristlerin, şebbiha köpeklerin Suriye’de an itibariyle yapmaya çalıştıkları şey, Suriye’de İsrail’e alan açmaya çalışmak. Parayı da, silahı da İran’dan alıyorlar ve Suriye’nin nizam, düzen, istikrar bulmaması için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.” diye bildirir. Kanaatten çok efendisi olagelen temsillere selam durduğu, asırlık yaraları bulunan bir coğrafyada bir kere daha en kestirmeden ölümleri kutsayan / onları normalleştiren bir bakışı bildirir. Bu mudur bu hallerle mi yurtta sulh, cihanda sulh.
Sosyal medyaya düşmüş olagelen, kimi yayınlarda da açıkça itiraf edilmiş bir dizgi / anlatı da karşımıza çıktığında o sulhun nasıl bir yıkımı var ettiği az çok kesinleştirilecek, meselin korkunç yüzeyi daha da net anlaşılacaktır; “HTŞ Alevilere yönelik gerçekleştirilen katliamları ilk kez kabul etti, SMO’ya bağlı Hamza Tümeni ve Süleyman Şah Tugayının bu katliamları yapan ana unsurlar olduğunu açıkladı.” Hayatları mahvetme tahayyülünü sınırsız bir biçimde destekleyerek nasıl bir sulha varılacaktır. Tümüyle kesin, kati bir biçimde ötekisi hedef kılınarak, devrik olanın yerine ikame edilmiş olagelen bariz kötülüğün arkasını toplayarak bu ülke hiçbir iyi güne varabilir mi? Sanılanın ötesine geçmiş olagelen bir mahvetme retoriğine inatla arka çıkarak içeride barışı tesis edeceğini öne süren bir aklın var ettiği, işgal ettiği bölgelerden başlayarak Suriye’de söz sahibi olmaya devam olduğu bir coğrafyada, terörün kökünü beslemekten ne zaman vazgeçilecektir. Tümüyle, herkesi bu coğrafyada yaşayaduran her kimliği her an kendisine düşman bilebilecek bir aklın karşısında hayatın ehemmiyeti onca açmazları aşma iradesini savunmaya önem ne zaman verilecektir, ne ara. Ötekinin hayat hakkının bunca açık / nobran bir biçimde yok edilmesinin savunulabildiği bir zeminde, yönetim katı ayrı, ekranlar ayrı, sokak apayrı yalanları öne sürerken, o söylenen yalanlara inanıp yepyeni yıkımları arzu ettiğini deklare ederken, cürmün peşinde fanatiklik var edilirken sulh nedir, kimi kapsar, nerelere tekabül eder. Yolun sonu nereyedir...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Şam – Mezzeh Mahallesinden – Anwar AMRO – AFP – RFI
Meramda Paylaşılan Haber
SOHR: Suriye’de En Az 340 Sivil Öldürüldü, Sayı 1000’i Aşabilir - Bianet https://bianet.org/haber/sohr-suriyede-en-az-340-sivil-olduruldu-sayi-1000i-asabilir-305245
#meram#arzihal#durum tahayyülü#çökertme#barışmak#insan101#suriye#aleviler#yaşam hakkı#kötülük sarmalı#karanlık çağ#düzen#ortadoğu#çürüme#biyopolitika#htş#terör nedir?#yıldırı#tehdit#tahakküm#tehcir#katliamcılık#t.c.#eksikli meram#kötülükler#güncel#insani erdem#müştereklerimiz#barışa ne oldu?
1 note
·
View note
Text
Suriye’nin geleceğini kimler mayınlıyor? - Yusuf Karadaş
Suriye’de HTŞ yönetimi ile SDG (Suriye Demokratik Güçleri) arasında yapılan ön/çerçeve anlaşmasının hemen ardından HTŞ’nin bu anlaşmayı uygulamasına dair şüpheleri haklı çıkaran gelişmeler yaşandı. Bu şüpheleri haklı çıkaran ilk gelişme; Dışişleri Bakanı Fidan, Milli Savunma Bakanı Güler ve MİT Başkanı Kalın’ın geçici yönetimin başı Colani’yi ziyaret etmeleri oldu. Çünkü Fidan, ziyaretle ilgili…
0 notes
Text
ABD-HTŞ Görüşmesi: Pragmatik Adımlar ve Siyasi Geçiş Süreci
2 minutes ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf liderliğindeki diplomatik heyet, Suriye’nin fiili lideri Ahmed el-Şara (Colani) ile gerçekleştirdiği yüz yüze görüşmenin sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Görüşmede, Suriye’nin siyasi geçiş süreci ve bölgesel güvenlik konuları ele alındı. “Pragmatik ve Verimli Bir Görüşme” Barbara Leaf, görüşmenin…
#ABD Dışişleri Bakanlığı#ABD rehine stratejisi#ABD-HTŞ görüşmesi#Ahmed el-Şara#Barbara Leaf#bölgesel güvenlik#BM#Colani#Halep Valisi#HTŞ#Suriye güvenlik#Suriye siyasi geçişi#Suriye yönetimi#Suriye&039;de yeni dönem#Türkiye&039;nin rolü#terör tehdidi#uluslararası iş birliği
0 notes
Text
Suriye’de Satranç Tahtası Yeniden Kuruluyor: HTŞ-SDG Anlaşması Ne Anlama Geliyor ve Bölgesel Dengeleri Nasıl Etkileyecek?
Büşra Yentürk Suriye’de Dengeleri Sarsan Anlaşma: Yeni Bir Dönemin Kapıları mı Açılıyor? Ortadoğu’da savaşın ve barışın sınırları her an yeniden çiziliyor. Ancak bazı gelişmeler var ki, sadece çatışma sahasını değil, geleceğin siyasi haritasını da köklü şekilde değiştirme potansiyeli taşıyor. İşte, 10 Mart’ta imzalanan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki…
0 notes
Text
//Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz.// demişti Franklin D. Roosevelt
SORU: Irakta 1 koyup 3 alacaktık (•••) aldıkmı ?
SORU: Suriye'yi işgal etmeye çalışan PKK+PYD+SDG (DEAŞ'a karşı mücadele eden bir örgüt
görüntüsü vermektedir..!!!!)
SMO ve HTŞ
Bütün bu grupları kim silahlandırıyor, kim besliyor ...
SORU : ABD, AB ve İSRAİL Suriye'de yer yerinden oynarken neden SESSİZ.❗️❗️❗️
“Türkiye Brüt Dış Borç Stoku”, 30 Haziran 2024 tarihi itibarıyla 512,0 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı ise yüzde 42,6 olmuş.
İnsanların Barınma ve beslenme ihtiyacları dibe vurmuş bir durumdayken birdaha soruyorum
ABD, AB ve İSRAİL Suriye'de yer yerinden oynarken neden SESSİZ.❗️❗️❗️
SORU: ÖSO Özgur Suriye Ordusunu ABD ile birlikte biz kurduysa PKK+YPG+PYD ve SDG yi Kuranda ABD ise biz bu denklemin içinden nasıl ÇIKACAĞIZ..
Büyük Ortadoğu PROJESİ tıkır tıkır işliyor...

6 notes
·
View notes