#insan ve hayat
Explore tagged Tumblr posts
ehli-kalem · 1 year ago
Text
Tumblr media
5 notes · View notes
mutemmimcuz11 · 11 months ago
Text
Tumblr media
1 note · View note
moonliht1903 · 6 months ago
Text
"Kayan yıldızların altında bize bir şans dile...🪐"
'Z'💐.🌚
69 notes · View notes
oluaykralicesi · 17 days ago
Text
Sadece bi kez gurur duyduğunuzu hissetmek istedim çok mu şey istedim
26 notes · View notes
8ekizinci-harika54 · 1 year ago
Text
Eskiler şöyle dermiş...
İnsan 40 yılını,ilk 40 yılını anlatmak için yaşarmış..🕊
102 notes · View notes
muslumanrahlesi · 3 months ago
Text
"İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur."
Fussilet, 51
12 notes · View notes
tek-basinayizaden · 2 months ago
Text
kalp sonunda akılla aynı fikirde olduğunda oyun biter.
8 notes · View notes
huzunluyol · 1 year ago
Text
Yaşamın ağırlığında ezilen ruhum,
Küçük masum bir çocuğun tedirginliğinde..
Ya hayat, ya ölüm arasında bir yerde..h.h
Tumblr media
34 notes · View notes
sadmissaloneflower · 1 year ago
Text
Tumblr media
18 notes · View notes
shahinelected · 3 months ago
Text
Yalnızlık güçsüzlük veya başarısızlık değil! Yalnız Güçlü ve Başarılı İnsanlar yalnız kala bilir!
#shahinelected #insan #insanlık #psikoloji #kişiselgelişim #yaratıcı #güçlü #hayat #başarı
3 notes · View notes
pogosipos-so · 9 months ago
Text
Şunu fark ettim.
İnsanın tek dostu, yine kendisidir.
Herkes gelir, herkes gider. İstisnalar dışında.
İnsan başkalarına itiraf edemediği şeyleri kendisine söyler,
İnsan başkalarını eleştirirken kendisiyle konuşur,
İnsan kendisi ile ilgili kararlar alırken kendisine sorar,
İnsan bir hata yaptığı zaman kendisine söver ve asla alınmaz,
İnsan iyi bir şey yaptığı zaman kendisi ile gurur duyar ve asla övünmez.
İnsanı en iyi kendisi anlar.
İnsanın tek dostu kendisidir. Çünkü insanı, gölgesi bile karanlıkta terk eder.
10 notes · View notes
askgokyuzunde13 · 2 years ago
Text
Tumblr media
40 notes · View notes
kelimeatlasi · 2 months ago
Text
En Büyük Savaş; İçimdeki Ses
Kimse konuşmasa bile kafamın içi susmuyor. Fısıltılar, bağırışlar, bazen ne olduğunu bile anlayamadığım sesler... Hepsi birbirine karışıyor. "Neden böyle hissediyorsun?" diye bir ses duyuyorum. "Bu kadar düşünmeyi bırak" diyor başka biri. Ama en kötüsü, sessizlik. Çünkü o sessizlik hiç masum değil. Sessizlik, duyulmamış gürültülerin yansıması gibi.
Bazen düşünüyorum, acaba bu hislerde yalnız mıyım? İçinde bu kadar büyük bir savaş yaşayıp da bunu fark ettirmeyen başka kimler var? İnsanların yüzlerine bakıyorum; Hepsi bir şekilde ilerliyor, gülüyor, çalışıyor, planlar yapıyor. Ama ya içlerinde ne var? Görünmeyen cephelerde kimlerle savaşıyorlar?
Benim savaşım; Geçmişimle, seçimlerle, kimin bilgilerini anlamakla. Bir adım ileri atıyorum, ama onun toparlanmasından arkamdan bir şey beni geri çekiyor. Hatırlamak istemediğim şeyler, unutamadığım insanlar, üzerimde taşıdığım pişmanlıklar... Peki ya savaşın sonunda ne var? Bir zafer mi, yoksa sadece başka bir savaşın başlangıcı mı?
Bazen içimdeki bu fırtınayı susturmak istiyorum. Ama ya sustursam ve kendimden tamamen koparsam? O zaman kim olurum? Kendimizi anlamaya çalışmamız bir nevi acı çekmekle eşdeğer değil mi? Ama belki de bu acı, büyümenin bedelidir. Kendine dönüp bakmanın, maskelerini çıkarmanın... Ve belki de ilk defa kendinle dürüstçe yüzleşmenin.
Bazı geceler savaşının işleyişi yavaşlıyor. Başımın içindeki o karmaşa duruluyor, bir huzur geliyor. Ama ertesi sabah başka bir savaşa uyanıyorum. İşte o zaman oluşur: Bu bir süreç. Zafer, tamamen kazanmak değil. Bazen sadece ayakta kalabilmek, bir gün daha devam ettirebilmek.
Ve belki de asıl cesaret, bu savaşın kabul edilmesi. Kimdi, kim olamadığını, nerede kırıldığını, neleri yanlış yaptığını kabul etmek... Kendi fırtınasını öğreniyor ve onunla yaşamayı öğreniyoruz.
Eğer sen de savaşıyorsan bil ki yalnız değilsin. Hepimiz bir şekilde, görünmeyen cephelerimizde kendi savaşlarımızı veriyoruz. Ama unutma, bazen içimizdeki en sert rüzgarlar bile en güzel değişimlere kapı açar. Çünkü fırtına, sadece yıkmak için değil; yeniden inşa etmek için de gelir.
"Ve belki de en büyük zafer, kendi fırtınasında kaybolmaktan yolunu bulabilmektir."
2 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
Tarafsızlık ve Ahlaki Çöküntü Tarihsel Bir Uyarı
Toplumlar, büyük dönüm noktalarında sadece fiziksel değil, ahlaki anlamda da sınavlardan geçer. Ahlaki değerlerin çöküşü, bazen bir savaş, bir diktatörlük ya da toplumsal huzursuzlukla tetiklenir, bazen de daha sessiz ama derin bir bozulma ile başlar. Bu tür kriz dönemlerinde, tarafsızlık, en tehlikeli duruşlardan biri haline gelir. Çünkü tarafsız kalmak, çoğu zaman kötüye karşı pasif bir onay verme, zulme göz yummak anlamına gelir. Tarih, tarafsız kalanların, aslında en büyük kötülüğe hizmet ettiklerini ve nihayetinde bu tutumun cehennem gibi bir ıstırap doğurduğunu öğretmiştir.
Bir toplumun, bir ulusun ya da dünyanın çöküşe geçtiği dönemde, tarafsız kalmak, çoğu zaman kendi çıkarlarını savunmak anlamına gelir. Bu çıkarlar, bir bireyin ya da topluluğun, iyi ve doğru olanla, yanlış ve kötü olan arasında seçim yapma sorumluluğundan kaçınması demektir. Tarafsızlık, durumu olduğu gibi kabul etmek, konfor alanından çıkmamaktır. Bu, aslında ahlaki bir zaafiyetin, "benim işim değil" tutumunun dışavurumudur.
Tarih boyunca, zayıf ve mazlumun yanında yer almayanların, çoğu zaman zalime göz yumanların, sonunda o zulümden paylarını aldıklarını görmüşüzdür. Almanya'daki Nazizm dönemi, Arjantin'deki kirli savaş yılları, Ruanda’daki soykırım gibi olaylar, tarafsızlıkla ilgili acı birer ders sunar. Bu dönemde, zalimlerin zulmüne karşı çıkmayan ya da kayıtsız kalanlar, nihayetinde kendi vicdanlarında bir cehennemle yüzleşmişlerdir.
Tarafsızlık, en basit haliyle kötülüğe karşı sessiz kalmaktır. Bir toplumun ahlaki yapısındaki bozulmayı fark etmek, buna karşı durmamak, sadece gözlemci kalmak, o bozulmanın devamına katkıda bulunmaktır. Bu, aktif bir kötülük olmasa da, kötülüğün sürmesine zemin hazırlamaktır. Adolf Eichmann'ın savaş suçlarına karışan biri olarak hayatını anlatan Hannah Arendt, onun "kötülüğün banallığı"ndan bahseder. Eichmann, büyük bir kötülük yapmadı, fakat böylesi bir kötülüğü körü körüne uygulamaya, pasif bir şekilde onay vermeye razı oldu. Arendt’in vurguladığı gibi, "tarafsızlık" ve "sadece görevimi yaptım" gibi gerekçeler, kötülüğün en tehlikeli biçimleriyle eşdeğerdir.
Bunu modern dünyada da gözlemlemek mümkündür. Herhangi bir diktatörlük ya da otoriter rejimde, toplumun belli bir kesiminin, korku, çıkar ya da rahatlık nedeniyle sessiz kalması, rejimin gücünü pekiştirir. Burada tarafsızlık, aslında en tehlikeli tutumdur. Çünkü sessiz kalınan her an, kötülüğün daha da derinleşmesine hizmet eder. "Tarafsız kalanlar", sonuçta zulme ortak olmuş olur.
Ahlaki çöküş, bir toplumun toplumsal ve bireysel değerlerini yitirerek, toplumun tüm yapısının çözülmesi anlamına gelir. Toplumun ahlaki yapısındaki bozulma, bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki güvensizliği, kayıtsızlığı ve umursamazlığı beraberinde getirir. Tarafsızlık, bu kayıtsızlığın ve umursamazlığın en saf ve tehlikeli halidir.
Bir zamanlar bir toplumda adalet, eşitlik ve doğruya sadakat varken, tarafsızlık; suçu göz ardı etme, mağduru savunmama, zalimi küçümsemek ya da ona sessizce boyun eğmek demektir. Bu tutum, sonunda toplumun ahlaki yapısının temelden çökmesine yol açar. Ve cehennem, sadece fiziksel bir ıstırap değil, vicdanın ve insanlık duygusunun kaybolduğu içsel bir boşluk haline gelir. Cehennem, dünyada yapılacak bir kötülüğün bedelini, kişinin vicdanında ödemesi anlamına gelir.
Ahlaki sorumluluk, sadece doğruyu savunmakla kalmaz, aynı zamanda yanlış ve zulme karşı durmaktır. Tarafsız kalmak, çoğu zaman geçici bir rahatlık sağlasa da, uzun vadede en büyük tehlikeyi taşır. Çünkü tarih bize, tarafsız kalanların sadece zalimin gücüne katkı sağlamakla kalmayıp, nihayetinde kendi iç dünyalarında bir yıkıma da yol açtıklarını göstermektedir.
Tarafsızlık, kendi konforu, güvenliği ya da çıkarı uğruna doğruyu ve vicdanı terk etmektir. Ancak doğruyu savunmak, zaman zaman zorlayıcı olabilir. Bu zorluk, bireyleri ve toplumları büyütür, olgunlaştırır ve bir anlamda ahlaki bir olgunlaşmaya götürür. Ahlakî çöküşe karşı durmak, zalime karşı sesini yükseltmek, tarafsız kalmaktan çok daha fazlasını gerektirir. Çünkü tarih, tarafsız kalanları affetmez, onlara en ağır cehennemi, kendi vicdanlarında yaşatır.
3 notes · View notes
sakaryarasaa · 3 months ago
Text
olgunluk yaşa değil yaşanana bakar.
4 notes · View notes
johensim · 4 months ago
Text
Güller yare sevgi kanıtı, benim elimde papatya
3 notes · View notes