kelimeatlasi
kelimeatlasi
Kelime_Atlası
18 posts
Hayatın anlamını bulma yolunda, her satırda biraz daha derinleşmeye, biraz daha ilham almaya davet ediyorum sizi.
Don't wanna be here? Send us removal request.
kelimeatlasi · 2 days ago
Text
Anahtarını Sakladığımız Zindanlar
Bazen özgürlüğü en büyük arzumuz sanırız. Kafesin parmaklıklarına tutunan parmaklarımız, dışarıdaki sonsuz gökyüzüne uzanmak ister. Oysa dönüp baktığında, o parmaklıkları kendin ördüğünü fark edersin. Kendi ellerinle, kendi kurallarınla, kendi korkularınla… Çocukken içimize ekilen "doğru"lar, gençken üzerimize biçilen "sınır"lar ve yetişkinlikte bizzat kendimizin ördüğü "duvar"lar… Peki, gerçekten özgürlük istiyor muyuz, yoksa sadece içinden çıkmayı bildiğimiz bir hapishanede yaşamak mı daha güvenli?
Özgürlük bazen bir uçurum gibi gelir insana. O kadar uzun süre dört duvar arasında yaşamışızdır ki, gökyüzüne bakınca başımız döner. Sınırları olmayan bir dünyanın ortasında, yönsüz ve çıplak kalırız. Çünkü özgürlük, seçim yapmayı gerektirir ve seçim yapmak, bir diğer ihtimali öldürmektir. Her özgürlük, binlerce başka yolu sonsuza dek terk etmektir. İşte bu yüzden, insan kendini esaretten kurtardığında bile o eski zincirlerin pas kokusunu özler. Çünkü özgürlük bazen yalnızlıktır, bazen sorumluluk, bazen de dayanması güç bir ağırlık.
Ve belki de bu yüzden, bazıları parmaklıklarının arasından dünyayı seyretmekle yetinir. Çünkü sınırların içinde yaşamak, belirsizliğin sonsuz boşluğunda kaybolmaktan daha kolaydır. Ama ya bir gün, kendi ellerimizle kapattığımız kapıyı fark edersek? Ya anahtarın hep cebimizde olduğunu anladığımızda, özgürlüğü taşımaya cesaretimiz olmazsa? İşte o zaman asıl soru şudur: İnsan gerçekten özgür olmak ister mi, yoksa sadece özgür olma hayaliyle avunmayı mı tercih eder?
Peki ya özgürlük sandığımız şey, yalnızca daha geniş bir kafesten ibaretse?
0 notes
kelimeatlasi · 8 days ago
Text
Görünmeyeni Görmek: Gerçekler Sandığımızdan Daha Fazlası
Bir odada tek başına oturduğunda, etrafındaki her şeyi gördüğünü sanırsın. Duvardaki çatlak, masanın köşesinde unutulmuş bir kalem, pencerenin dışında uçan bir kuş… Ama gerçekten orada olan her şeyi görüyor musun? Belki de en önemli şeyler gözlerinin yakalayamadıklarıdır—çünkü varlığın en güçlü hali, bazen görünmezdir.
Bir dostunun gözlerindeki yorgunluğu fark etmediğinde, bir cümlenin arasına gizlenmiş bir kırgınlığı duymadığında ya da bir anın içindeki sessizliği hissedemediğinde, gerçeğin büyük bir parçasını kaçırmış olursun. İnsan, sadece baktığı şeyi görmeye alışkındır. Oysa gerçek, görünenin çok daha ötesinde, kelimelerin ardında, hislerin içinde saklıdır.
Belki de en büyük yanılgımız, sadece algılayabildiğimiz şeylerin var olduğuna inanmamızdır. Oysa hiç söylenmemiş bir söz, bir mekânda kalmış eski bir his, yüzyıllar önce yaşamış bir insanın unutulmuş rüyası da gerçektir. Sadece onları görebilmek için başka bir göz gerekir—zihnin gözü, sezginin gözü, kalbin gözü…
Peki, ya gerçek dediğimiz şey aslında hiç fark edemediklerimizden oluşuyorsa?
Belki de en derin hakikat, gözle değil, varlığımızın en sessiz yerinde, yalnızca hissetmeyi bilenler için vardır.
0 notes
kelimeatlasi · 16 days ago
Text
Tumblr media
Elara, ailesinin öldüğü yerde hayatta kalan tek kişi olarak büyüdü. Her şeyini kaybetmişti ve geriye sadece intikam duygusu kalmıştı. Zayıflara acı gösteren bir dünyada, Elara güç arayışına girdi. İntikam onun için bir yoldu, ama zamanla öldürmek bir ihtiyaç haline geldi. İlk öldürdüğü adam ona huzur verdi; kanı ellerine bulaşırken içindeki boşluk doldu.
Her kurban, onu daha güçlü yaptı. Artık öldürmek sadece bir hedef değil, bir haz haline geldi. Kimse ona engel olamayacak, çünkü Elara'nın karanlığına yenik düşen herkes, bir adım daha yaklaşıyordu ölümüne. Onun için intikam, bir kimlikti; her öldürdüğünde, ruhundaki boşluk biraz daha küçüldü.
Elara'nın hikayesini okuduktan sonra, "İntikam almak için hangi kursa yazılmalıyım?" diye düşünüyorsanız, bir süre daha sakin kalmakta fayda var. :)
0 notes
kelimeatlasi · 16 days ago
Text
Kararsızlık: Bir Boşluk mu, Yoksa Bir Kaçış mı?
Kararsızlık çoğu zaman bir zayıflık gibi görülür. "Harekete geç, bir karar ver!" derler. Ama kararsızlık, gerçekten seçememek mi, yoksa seçimi ertelemek için bilinçsiz bir çaba mı? Belki de kararsız kalmak, ihtimallerin tükenmesinden korkmaktır. Çünkü bir karar verdiğin anda, sonsuz seçeneklerden yalnızca birini gerçeğe dönüştürürsün.
Ancak kararsızlık, özgürlükle felç arasında sıkışıp kalmaktır. Bir yandan tüm yollar hâlâ açıktır ve bu insanı özgür hissettirir. Ama diğer yandan, hiçbir yolda ilerleyememek zamanla ağır bir yük haline gelir. Karar verememenin getirdiği huzursuzluk, aklının bir köşesini sessizce kemirir.
Yine de kararsızlık, bazen doğru olanı sezemediğin değil, doğruya henüz hazır olmadığın anlamına gelir. Kararsız kaldığın anlar, içindeki duygular ve aklındaki düşünceler arasında bir denge kurmaya çalıştığın anlardır. Ve belki de, karar vermeden önce biraz kararsız kalmak, gerçekten doğru olanı bulmanın tek yoludur.
Bazen en doğru karar, onu vermeye hazır olana kadar beklemektir.
1 note · View note
kelimeatlasi · 23 days ago
Text
Tumblr media
Gökyüzü Katedralinin Laneti
Bir zamanlar, karanlık bulutların arasında kaybolmuş muazzam bir katedral vardı. Efsaneye göre, bu katedral, eski tanrılara adanmış ve gizli ritüellerle korunmuştu. Her yüzyılda bir, katedralin kapıları bir gece açılır, içinden karanlık bir ışık yayılırdı. O ışık, lanetli ruhların çağrısını taşırdı.
Bir grup cesur maceraperest, bu efsanenin peşine düştü. Bu efsanenin sonları olacağını bilmeden içeri girmeye karar verdiklerinde, adımlarını attıkları an tuhaf bir sessizlik hâkim oldu. Duvarlardan fısıldayan seslerle karşılaştılar; geçmişte yaşamış, ihanetle dolu savaşçıların acı hikâyeleri birer birer ortaya çıkıyordu.
Onları bekleyen karanlık, lanetin pençesindeydi. Eğer sırları açığa çıkaramazlarsa, ruhları sonsuza dek hapsolacak ve intikam ateşi katedralin derinliklerinde yanmaya devam edecekti. Gece ilerledikçe, kayıp ruhların öfkesi ve katedralin gizemleri, iç içe geçmiş bir pusula gibi ortalığı sarmaya başladı.
Efsaneye göre, maceraperestlerin sonu bu katedralin içinde olmuştu...
2 notes · View notes
kelimeatlasi · 23 days ago
Text
Kırık Saatlerin Fısıltısı: Zamanın Sesi
Bazı anlar vardır, zamanın içinde asılı kalır. Geçmez, ilerlemez, kaybolmaz. İnsan, bu anların içinde donup kalır, çünkü bilir; ilerlemek demek, o anı geride bırakmak demektir. Ve bazı anlar, geride bırakılmayı hak etmeyecek kadar ağırdır. Bazen bir gülümseme, bazen bir cümle, bazen bir dokunuş… Küçücük bir an, bir ömrün içinden sökülüp alınsa bile boşluğu asla dolmaz.
Zamanı durdurmak istedim bazen. Saatin akrebiyle yelkovanını parmaklarımın ucunda sıkıca tutup onları ilerlemekten alıkoymak… Ama insan, zamanı ne kadar sıkarsa sıksın, avuçlarının arasından bir kum tanesi gibi sızıp gidiyor. Belki de herkesin içinde taşıdığı kırık bir saat vardır. Tik tak etmeyen, hep aynı dakikada donup kalmış, ilerleyemeyen… Kendi içimizde taşıdığımız ve yalnız bizim duyabildiğimiz bir sessizlik. Çünkü bazı anlar, hatıra olmaya bile dirençlidir. Yaşanmıştır ama geçmiş değildir.
İnsan, bazen bir kelimenin içinde saklanır. Bir "keşke"nin, bir "belki"nin, bir "neden" sorusunun içinde… Oysa zaman, sormakla yanıt vermek arasında hiç durmadan akar. Ama kırık saatler, zamanı dinlemeyenler içindir. Çünkü asıl mesele zamanı geçmek değil, zamana rağmen var olabilmektir. Hayat, bizi hep ileriye çağırır ama bazen bir adım bile atamayız. Çünkü bazı hikâyeler tamamlanmamış, bazı vedalar yarım kalmıştır. İnsan, yarım kalan şeylerin ağırlığını sırtında taşır.
Ve bazen, bir gün ansızın, o kırık saat yeniden çalışır. Sessizce, fark ettirmeden, bir tik sesiyle… İnsan da böyle iyileşir işte. Bir an gelir, içindeki zaman yeniden akar. O gün geldiğinde, geçmişe dönüp bakarsın ve fark edersin ki bazı şeyler kaybolmaz, sadece başka bir anlam kazanır.
Ama kırık saatler, zamanı dinlemeyenler içindir.
Çünkü asıl mesele zamanı geçmek değil, zamana rağmen var olabilmektir.
2 notes · View notes
kelimeatlasi · 23 days ago
Note
Yazıların devamı gelir mi?
Elbette. Her cuma veya cumartesi yeni bir tane paylaşıyorum. Eğer özellikle istediğin bir konu varsa onun üzerine de odaklanabilirim.
0 notes
kelimeatlasi · 1 month ago
Text
Tumblr media
"Bir bakışta kaybolan, içindeki duyguları biriktiren anlar… Her şey ne kadar da kırılgan. Rüzgarın uğultusu, bir zamanlar sahip olduğumuz şeylerin hatıralarını fısıldıyor. Belki de güzellik, kaybolduğumuz yerlerde gizlidir."
3 notes · View notes
kelimeatlasi · 1 month ago
Text
Sessizliğin Fısıltıları: Kendine Açılan Kapı
Düşünceler ne zaman kelimelere ihtiyaç duyar? Ve kelimeler ne zaman sessizliğe yenik düşer? Bazen bir bakış, binlerce sözcüğün taşıyamadığı bir anlamı taşır. Sessizlik, bir boşluk değil; aksine, anlatılanlarla anlatılamayanlar arasında kurulan ince bir köprüdür.
Sessizlik, bir arayış değil midir aslında? Sözcüklerden yorulan bir zihnin huzura kavuşma çabası... Belki de insan, en derin sorularının cevabını sessizlikte bulur. Gürültünün arasında kaybolan iç sesimiz, sessizliğin dinginliğinde yeniden kendini hatırlatır.
Sessizlik, iki insan arasında kurulan görünmez bir bağdır. Sözcüklere gerek duymadan anlaşabilmek, duyguların kelimelere ihtiyaç duymadan paylaşılabilmesidir. Bazen bir dostun yanında oturup hiçbir şey söylemeden geçirilen bir zaman, saatlerce yapılan bir konuşmadan daha derin bir anlam taşır. Çünkü sessizlik, samimiyeti sınar ve ruhların dilini açığa çıkarır.
Peki ya hayatımızda sessizliğe ne kadar yer veriyoruz? Sürekli bir şeyleri açıklama, doldurma ve gürültü yaratma çabamız, bizi sessizlikten ve dolayısıyla kendimizden uzaklaştırıyor mu? Belki de sessizlikten korkuyoruz; çünkü sessizlik, yüzleşmeyi gerektirir. O yüzleşmenin içinde kim olduğumuz, neleri sakladığımız ve hangi hayallerimizi unuttuğumuz gizlidir.
Bir an için dur ve düşün: En son ne zaman sessizliğin içinde kayboldun? Doğanın sesini, nefes alışlarını ya da kalbinin ritmini fark ettin mi? Sessizlik, evrenin ve bizim içimizde yankılanan bir melodidir. Bizi konuşmaktan uzaklaştırıp dinlemeye davet eder.
Bir gün, hayatın tüm gürültüsünden kaçıp sadece sessizliği dinlemeyi dene. Kim bilir, belki orada yalnızca huzuru değil, kaybolduğunu sandığın bir parçanı da bulursun. Çünkü sessizlik, sadece susmak değil, aynı zamanda içsel yolculuğa açılan kapıdır.
Sessizlikten korkma; çünkü bazen en derin cevaplar, hiçbir sesin olmadığı yerde saklıdır.
7 notes · View notes
kelimeatlasi · 1 month ago
Text
Gölge ve Işık
Hayat, bir gölge oyunundan farksızdır; bizler, bir ışık kaynağının önünde hareket eden siluetleriz. Gölgemiz, varlığımızın bir yansıması, fakat gerçek yüzümüzün sadece çarpık bir suretidir. Hepimiz çoğu zaman gölgelerimizi inceler, şekillerini düzeltmeye çalışırız. Ancak çok azımız, bu gölgelerin kaynağı olan ışığa bakmaya cesaret eder.
Peki, ışık nedir? Ve neden onu görmek yerine gölgelerde kaybolmayı tercih ederiz? İşığın ağırlığını taşıyamayacağımızı mı düşünüyoruz? Belki de gölgelerin konforlu ve tanıdık karanlığı, ışığın yakıcı gerçekliğinden daha az korkutucu gelir bize. Oysa ışık, her şeyi açığa çıkaran, maskeleri düşüren ve yalın gerçeği gözler önüne seren bir gerçektir. Gölgeler ise bu gerçeği saklayan birer perde.
Hayatın anlamı belki de ışıkla gölge arasındaki bu ince dengede saklıdır. Kendi gölgelerimizle barış yapmadan, ışığı aramamız imkansızdır. Gölgeler, özümüzdeki kırılganlığı, korkularımızı ve hatalarımızı yansıtır. Onlardan kaçmak yerine, onlara yakından bakmalı ve kendimizi tanımalıyız. Kendi gölgesine bakabilen biri, ışığa doğru ilk adımı atmış demektir.
Düşün, bir gölge ancak bir engel ışığı kestiğinde oluşur. Yaşamında hangi engeller var? Seni ışığından koparan, sadece gölgelerle meşgul olmanı sağlayan o duvarlar neler? Belki de bu duvarlar, korkularının, başkalarının yargılarının veya kendi içindeki şüphelerin birer yansıması. Oysa ışık, bu engellerin ötesinde, sabırla seni bekliyor.
Unutma, gölgelerle savaşarak ışığa ulaşılmaz. Onları anlamalı, kabullenmeli ve aşmalısın. Gölgeler, senin yoldaşın; ama hedefin değil. Yolculuğun amacı, ışığa erişmek ve o ışıkta kendi gerçeğini bulmaktır.
Bir an dur ve kendine sor: Gölgelerin seni tutsak mı ediyor, yoksa ışığa giden yolda bir rehber mi? Belki de her gölge, kendi ışığını bulman için sana sunulmuş bir ipucudur.
Ve belki de en büyük aydınlık, en karanlık gölgelerin ardında gizlidir.
4 notes · View notes
kelimeatlasi · 1 month ago
Text
En Büyük Savaş; İçimdeki Ses
Kimse konuşmasa bile kafamın içi susmuyor. Fısıltılar, bağırışlar, bazen ne olduğunu bile anlayamadığım sesler... Hepsi birbirine karışıyor. "Neden böyle hissediyorsun?" diye bir ses duyuyorum. "Bu kadar düşünmeyi bırak" diyor başka biri. Ama en kötüsü, sessizlik. Çünkü o sessizlik hiç masum değil. Sessizlik, duyulmamış gürültülerin yansıması gibi.
Bazen düşünüyorum, acaba bu hislerde yalnız mıyım? İçinde bu kadar büyük bir savaş yaşayıp da bunu fark ettirmeyen başka kimler var? İnsanların yüzlerine bakıyorum; Hepsi bir şekilde ilerliyor, gülüyor, çalışıyor, planlar yapıyor. Ama ya içlerinde ne var? Görünmeyen cephelerde kimlerle savaşıyorlar?
Benim savaşım; Geçmişimle, seçimlerle, kimin bilgilerini anlamakla. Bir adım ileri atıyorum, ama onun toparlanmasından arkamdan bir şey beni geri çekiyor. Hatırlamak istemediğim şeyler, unutamadığım insanlar, üzerimde taşıdığım pişmanlıklar... Peki ya savaşın sonunda ne var? Bir zafer mi, yoksa sadece başka bir savaşın başlangıcı mı?
Bazen içimdeki bu fırtınayı susturmak istiyorum. Ama ya sustursam ve kendimden tamamen koparsam? O zaman kim olurum? Kendimizi anlamaya çalışmamız bir nevi acı çekmekle eşdeğer değil mi? Ama belki de bu acı, büyümenin bedelidir. Kendine dönüp bakmanın, maskelerini çıkarmanın... Ve belki de ilk defa kendinle dürüstçe yüzleşmenin.
Bazı geceler savaşının işleyişi yavaşlıyor. Başımın içindeki o karmaşa duruluyor, bir huzur geliyor. Ama ertesi sabah başka bir savaşa uyanıyorum. İşte o zaman oluşur: Bu bir süreç. Zafer, tamamen kazanmak değil. Bazen sadece ayakta kalabilmek, bir gün daha devam ettirebilmek.
Ve belki de asıl cesaret, bu savaşın kabul edilmesi. Kimdi, kim olamadığını, nerede kırıldığını, neleri yanlış yaptığını kabul etmek... Kendi fırtınasını öğreniyor ve onunla yaşamayı öğreniyoruz.
Eğer sen de savaşıyorsan bil ki yalnız değilsin. Hepimiz bir şekilde, görünmeyen cephelerimizde kendi savaşlarımızı veriyoruz. Ama unutma, bazen içimizdeki en sert rüzgarlar bile en güzel değişimlere kapı açar. Çünkü fırtına, sadece yıkmak için değil; yeniden inşa etmek için de gelir.
"Ve belki de en büyük zafer, kendi fırtınasında kaybolmaktan yolunu bulabilmektir."
2 notes · View notes
kelimeatlasi · 2 months ago
Text
"Gerçek ve Maske: Kimliklerimizin Ardındaki Biz"
Hepimiz bir şekilde maskeler takarız, değil mi? Sosyal rollerimiz, çevremizle ilişkilerimiz, beklentiler... Kendimizi bir kalıba uydururken, o kalıbın bize ne kadar uygun olup olmadığını sorgular mıyız hiç? Yoksa uydurmak yerine kendimizi yontar mıyız?
Dışarıya sunduğumuz “ben” ile içimizde yaşattığımız “ben” arasında ne kadar fark var? Hangi gerçek biziz? Belki ikisi de değil. İnsanın, bütünlüğünün sürekli dönüşen ve tamamlayıcı bir varlığı. Ancak bu dönüşümde, bir noktada kimlerin bilgilerini unutur muyuz?
Kendi maskelerimizin saklı tutulması, maskelerimizin bize yabancılaşmasına izin verilmesi an, yaşadıklarımıza belki de. O maskeyi çıkarmak cesaret ister. Ama ya o maskeyi çıkardığımızda altından başka bir maske çıkarsa?
Gerçek şu ki, kimlerin erişimi için önce kim olmadığımızı anlamamız gerekiyor. İçimizdeki kaosu ve uyumsuzluğu kabul etmeden bir bütün haline gelemeyiz. Kendimizi tanımaya çalıştıkça, maskelerin sadece birer geçiş aracı olması rica olunur. Asıl mesele, maskelerin ardındaki kişiyi bulmak ve o kişiyle barışabilmektir.
"Gerçek, maskelerin arkasında değil; onların gölgesindeki gecelerde sakladığımızda gizlidir."
4 notes · View notes
kelimeatlasi · 2 months ago
Text
Boşlukta Kaybolmak: Varoluşun Anlamı
Varoluşun anlamı, belki de hiç ulaşamayacağımız bir yerin ışınıdır. Onun birimiz bu sonsuz evrende kaybolan birer nokta gibiyiz. İçimizdeki oluşumlarla var olduğunda, dünyayı anlama çabalarız; fakat anlamı ne kadar ararsak, o kadar değişiyor. Bu varoluşun özü gibidir. Her şey eksikti, o derin hisyat... Ama belki de eksiklik, tamamlanmamış bir şeyin özüdür; Onun kaybettiği, arayışlarını bir başka kişilerin derinliklerini gösterir.
Boşluk, aslında bir anlamın başlangıcıdır. İnsan, kaybolmadığını değil, kaybolmayı kabul ettiğinde kendini bulur. Bu kabul, evrenin açıklamasına dahil olmaktır; kaybolması, varlığı ve yokluğunun sürekli bir dansıdır. İçimizdeki hücrelerinde, genellikle bir eksiklik eksik olduğunu düşünürüz. Oysa belki de eksiklikler, bir şeylerin olmamasıdır. Bizler, bu temeller
Zaman değişir, hepimiz bir şeyleri seçeriz: hatıralar, sevgiler, umutlar... Ve onun kaybettiği, geride kalan bir tanesi kalır. Ama bu kayıplar, varoluşun şekilleri şekillendirilir. Her şey saklandı, ama kaybolan her şeyde, biz varız. Ve belki de varoluşun anlamı, kaybolmuşken bile devam eden o hissiyatının kendisidir. Boşluk, bir eksiklik değil, bir geçicidir. Bir çağrıdır, bize onun değerini, onun kaybının derinliğini hatırlatır. Gerçek anlamı, bu sakinleri kabul etmekte ve devam etmektedir.
"Belki de gerçek anlam, kaybolduğumuzda, ama kaybolmaktan korkmadığımızda mevcut."
5 notes · View notes
kelimeatlasi · 2 months ago
Text
Sıradan Anların Gizlediği Sonsuzluk
Bazen, hayatın en derin anlamlarını en sıradan anlarda buluruz. Bir kahve fincanından yayılan buharda, bir yolda yürürken ayağımıza takılan küçük bir taşta, bir parka oturup yabancıların gülüşlerini duymakta. Bunlar basit anlar gibi görünse de, aslında zamanın içine gizlenmiş küçük sonsuzluklar gibidirler. Her şey bir anlık geçiştir, ama o anların içinde kaybolan binlerce duyguyu biriktiririz.
Bir sabah, yağmurdan sonra sokaklarda yürürken, bir çiçeğin petallerinden damlayan su damlalarını fark ettiğinde, tüm dünya bir anda durur. Gözlerinde bir anlam belirmeye başlar, belki de yıllardır aradığın huzuru o çiçekte bulursun. Ve işte o an, tüm geçmişin, geleceğin ve hayal ettiğin her şey, sadece o bir damla suya dönüşür.
Ya da bir an düşün: Uzun bir günün sonunda, yalnız başına bir balkona çıkıp, rüzgarın yüzüne dokunduğunu hissettiğinde, bütün o karmaşanın içinde, o an her şeyin anlam kazandığını fark edersin. Yalnızca var olmanın basitliği, en derin huzuru getirir. O rüzgarın seni sarıp sarmaladığı, bir nefeste kaybolduğun an, hiç beklemediğin bir şekilde, kalbinin en gizli köşesinden bir huzur rüzgarı eser.
Bazen insanlar, hayatı anlamak için çok büyük sorular sormaya çalışırlar. Ama belki de asıl anlam, çok büyük bir şeyde değil, hayatın en küçük detaylarında gizlidir. Bir bakışta, bir tebessümde, bir anın dokunuşunda. Çünkü gerçek güzellik, ne kadar karmaşık olursa olsun, her zaman basitliğin içindedir. Bu yüzden, her şeyin en derin anlamını bulmak için araman gereken yer, belki de sadece gözlerini açıp etrafına bakmaktır.
"Belki de hayatın en büyük sırrı, aramaya gerek olmadığını kabul ettiğimizde, her şeyin tam karşımızda olduğunu görmemizde saklıdır."
Bir süredir aktif değildim kusura bakmayın. Artık haftada bir yada iki yeni bir metin gelecek.
Herkesin hayatına dokunmuş olmak dileğiyle...
6 notes · View notes
kelimeatlasi · 3 months ago
Text
Ölmeden Önce Gerçekten Yaşamak...
Hayat, bir kez yaşanır derler. Peki, biz gerçekten yaşıyor muyuz? Yoksa sadece günler dolmak, nefes alıp vermekten mi ibaret hayattaki varlığımız? Her sabah uyanıyor, yapılacaklar listesinin sıradanlığında kayboluyoruz. Ama hiç durup sormuyoruz ki: “Bütün bunları gerçekten beni mutlu ediyor mu?”
Hayatta planlar yapmakla birlikte anılar birikmez. “Sonra yaparız” dediğimiz her şey, ömrümüzden çalınan bir gün daha demektir. Sevdiğimiz insanlara sarılmak, hayallerimizin peşinden koşmak, bir gün tükenmesini izlemek, yağmur altında ıslanmak... Bunları hep erteleyerek aslında kendimizi erteleyemiyoruz muyuz?
Gerçekte yaşamak, anı fark etmekle başlar. Şu an bu satırları okuyan sen... Bir an dur ve çevreye bak. Gördüğün şey, duyguların, sahip olduğun nefesin sana ait. Ama bunların kıymetini bilmezsen, bir sabah uyanıp "yaşayamamışım" diyebilirsin. İşte, en ağır pişmanlık budur: yaşayamamış olmak.
Hayat, ne geçmişte ne gelecekte. Şu anda! Gül, bağır, ağla, dans et, sev, kork, öğren ve hayal et. Çünkü gerçekten yaşamak, cesaret ister. Kendin olduğundan, hatalar yapmaktan ve hayata kucaklamaktan korkmamak. Çünkü cesurca yaşanan bir hayat, dolu bir hayat demektir.
Sonunda hepimiz aynı sona varacağız. Ama fark şudur: Gözlerini kapatırken “Keşke” mi gideceksin, yoksa “İyi ki” mi?
"Yaşamak sadece nefes almak değil, alınanın onun nefesini hissetmektir."
2 notes · View notes
kelimeatlasi · 3 months ago
Text
Zincirler ve Kader
Kader bir fısıltıdır; sessiz, ama daima orada. Bir ırmağın taşları nasıl yolunu çiziyorsa, hayatımızın akışı da öyle şekillenir. Ama özgürlük… Özgürlük, o ırmağın serin sularında dans eden bir yapraktır. Akıntıya kapılmış görünür, ama her salınımında kendi hikayesini yazar.
İnsan, özgür olduğunu sanarak büyür. “Ben seçerim,” der, “ben karar veririm.” Ama kader, sahnenin arkasında, görünmez bir kuklacı gibi ipleri tutar. Ve insan her defasında onun ellerine yenik düşer. İşte tam bu yenilgide saklıdır özgürlüğün sırrı. Çünkü belki de özgürlük, kadere meydan okumak değil, onunla dans etmeyi öğrenmektir.
Kimi zaman yol çatallaşır, seçimlerin yükü ağır gelir. Kalbin bir tarafa, rüzgar bir tarafa sürükler. İşte o an, insan hem en çaresizdir hem de en güçlü. Çünkü en büyük özgürlük, o çaresizlikte dahi hayal kurmaya devam edebilmektir.
Ve belki de hayatın anlamı tam buradadır: Zincirler içinde kanat çırpabilmekte. Hem iplerin çekişini hissederiz hem de o iplerin arasında yıldızlara uzanırız. Özgürlük ve kader, birbirine örülmüş bir ağdır.
Biz ise o ağda asılı birer düşüz; hem tutsak hem sonsuzuz.
Peki siz kadere inanır mısınız?
3 notes · View notes
kelimeatlasi · 3 months ago
Text
Gerçek Başarı
Başarı, çoğumuz için bir sınavı geçmek, bir hedefe ulaşmak demek. Ancak gerçek başarı, bunlarla sınırlı değil. Okulda aldığımız notlar, elde ettiğimiz unvanlar bir süre tatmin edici olabilir. Fakat bu, kalıcı bir başarı değildir. Gerçek başarı, içsel bir yolculuktur. Her anın, her hatanın ve her başarısızlığın ardında bir öğrenme, bir gelişim yatar. Zorluklar, gerçekte bizi şekillendirir.
Hayat, her gün yeni bir sınav sunar. Bir kayıp, bir hayal kırıklığı… Bu anlarda başarıyı nasıl tanımlarsınız? Gerçek başarı, başarmak değil, yıkıldığınızda tekrar ayağa kalkabilmektir. O, hayatı tüm yönleriyle kucaklayabilmektir—güçlü olduğunuzda olduğu kadar kırıldığınızda da.
Başarı, sadece kendimize değil, çevremize de ilham vermekle ilgilidir. Bir başkasının hayatına dokunmak, onların yolculuklarına katkı sağlamak, asıl başarıdır. Sonuçta, başarı yalnızca dışarıdan bakıldığında ölçülür; ama içerideki değişim, asıl ödülümüzdür.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Size göre başarmak ne demek? Ya da siz şimdiye kadar başarıyı nasıl tanımlıyordunuz? Umarım hepinize ilham olmuşumdur...
Başarı, düşmekte değil, her seferinde kalkabilmekte saklıdır.
2 notes · View notes