#hak savunma
Explore tagged Tumblr posts
rayhaber · 6 months ago
Text
Emeklilerin Ankara Yürüyüşü: Sefalete ve Yoksulluğa Karşı İnsanca Yaşam Talebi
Emeklilerin Ankara Yürüyüşü Başladı: “Açlığa ve Yoksulluğa Karşı İnsanca Yaşam İstiyoruz” Tüm Emeklilerin Sendikası, 27 Ekim tarihinde 5 ayrı koldan başlattığı Ankara Yürüyüşü ile dikkatleri üzerine çekti. Ülkenin dört bir yanından gelen emekliler, sefalete ve yoksulluğa karşı seslerini yükseltmek için Ankara’ya doğru yola çıktılar. Foça Şubesi, Foça Nihat Dirim Meydanı’nda düzenlediği etkinlik…
0 notes
daiowebs1 · 8 months ago
Text
İcra ve İflas Avukatı Bursa
Avukat Özlem Zennup Özkök, icra ve iflas hukuku alanında da uzmanlık sahibidir. Borçların tahsili, icra takip işlemleri, iflas davaları, konkordato davaları gibi konularda müvekkillerine danışmanlık ve dava hizmeti vermektedir.
Tumblr media
0 notes
ankaraav · 1 month ago
Text
SELİM UNAL (2)
Tumblr media
Hukukun karmaşık dünyasında, doğru avukatı bulmak hayati önem taşır. Selim Unal Hukuk Bürosu olarak, müvekkillerimizin ihtiyaçlarına en uygun hukuki hizmetleri sunmayı amaçlıyoruz. Ankara'da trafik kazası, ceza hukuku ve iş hukuku gibi çeşitli alanlarda uzmanlaşmış avukatlarımız, her durumda yanınızda olmayı taahhüt ediyor. Yılların deneyimi, geniş bilgi birikimi ve müvekkil odaklı yaklaşımımız sayesinde, hukuki süreçlerinizi daha kolay ve etkili bir şekilde yönetebilirsiniz.
Ankara Trafik Kazası Avukatı
Ankara trafik kazası avukatı, kazaların getirdiği hukuki süreci yönetmede uzmanlaşmış bir profesyoneldir. Trafik kazası sonucu karşılaşılan maddi ve manevi zararların tazmini için doğru adımlar atılması önemlidir. Bu noktada deneyimli bir avukat, sizin için en doğru stratejileri geliştirip, yasal hakkınızı en üst düzeyde korur.
Hukuki süreçlerin karmaşık yapısı göz önünde bulundurulduğunda, bir Ankara avukatının tecrübeleri, müvekkillerin haklarını savunma noktasında büyük avantajlar sağlar. Kaza anındaki durumun tespiti, delillerin toplanması ve mahkemede etkili bir savunma oluşturulması gibi konularda uzman desteği almanın önemi büyüktür.
Bir trafik kazasının ardından hem sürücüler hem de yolcular için iş hukuku açısından danışmanlık da gerekebilir. Trafik kazası sonrası hak kaybı yaşanmaması ve maddi tazminat süreçlerinin düzgün işlemesi için nitelikli bir iş hukuku avukatı ile çalışmak kaçınılmazdır. Kısacası, profesyonel bir Ankara trafik kazası avukatı ile sizin için en uygun hukuki destek alınabilir.
Ankara Avukat
Hukuki süreçlerin karmaşıklığı ve önemi göz önünde bulundurulduğunda, güvenilir bir avukatın rolü hayati bir değer taşır. Ankara'da profesyonel bir avukat arıyorsanız, Selim Ünal Hukuk Ofisi olarak sunduğumuz uzmanlık ile yanınızdayız. Ankara avukat olarak, müvekkillerimizin ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli hukuk alanlarında uzmanlaşmış ekibimizle hizmet veriyoruz.
Özellikle Ankara trafik kazası avukatı ve Ankara ceza avukatı gibi spesifik alanlarda yoğunlaşarak, müvekkillerimize en iyi hizmeti sunmayı hedefliyoruz. Uzman ekibimiz, her durumu titizlikle değerlendirip, en uygun stratejileri geliştirerek müvekkillerimizin haklarını savunmaktadır. İş hukuku avukatı alanında da deneyimimizi ortaya koyarak, işçi ve işveren arasında dengeli bir çözüm sağlama konusunda kararlıyız.
Selim Ünal Hukuk Ofisi, hukuki süreçlerde sizi bilgilendirmek ve en etkili çözümleri sunmak için buradadır. Her adımda profesyonel destek alarak, hukuki sorunlarınızı güvenle çözebilirsiniz. Başarıya ulaşmak ve haklarınıza sahip çıkmak için bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin.
Ankara avukatı olarak, hukuk alanındaki tüm ihtiyaçlarınızı karşılamak için buradayız. Bize ulaşarak profesyonel destek alabilir, hukuki süreçlerinizi kolaylaştırabilirsiniz. Unutmayın, doğru avukat ile doğru yolda olacaksınız!
Ankara Ceza Avukatı
Ankara ceza avukatı olarak, müvekkillerimizin haklarını korumak için gerekli bilgi ve deneyime sahibiz. Ceza hukuku alanında uzmanlaşmış ekibimiz, her türlü suçlamaya karşı sizleri savunmak için güçlü bir strateji geliştirir. Suçlamalar karşısında yalnız olmadığınızı bilmelisiniz; yanınızda profesyonel bir destek bulunmaktadır.
Savunma sürecinizde, adil bir yargı süreci geçirmeniz için tüm gerekli adımları atıyoruz. Tutuklanma, mahkeme süreci veya ceza infazı ile ilgili durumlarda size rehberlik etmekteyiz. Özellikle ceza hukuku, karmaşık bir yapıdadır ve zamanında doğru adımları atmak, sonucun lehimize olmasında büyük önem taşımaktadır.
Müvekkillerimizin gizliliğine ve haklarına son derece önem veriyoruz. Bu nedenle, sizinle olan iletişimimiz her zaman güvenilir ve şeffaf bir şekilde ilerliyor. Ankara'da ceza hukuku alanında kendinize güvenebileceğiniz bir avukat arıyorsanız, bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin.
İhtiyaç duyduğunuz her an, size en iyi hizmeti sunmak için buradayız. İş hukuku avukatı gibi diğer alanlarda da destek sağlamak için geniş bir uzmanlık yelpazesi sunuyoruz. Unutmayın, doğru avukat ile güçlenirsiniz; merak ettiğiniz her konuda istediğiniz zaman ulaşabilirsiniz.
İş Hukuku Avukatı
İş hukuku, işçi ve işveren ilişkilerini düzenleyen önemli bir hukuk dalıdır. Ankara'da deneyimli bir iş hukuku avukatı ile çalışmak, işyeri anlaşmazlıklarının etkin bir şekilde çözülmesinde büyük avantaj sağlar. İş hukuku avukatları, hem işçi hem de işverenin haklarını koruma konusunda uzmanlaşmışlardır.
Selim Ünal Avukatlık Ofisi olarak, iş hukuku konusunda geniş bir bilgi birikimine sahibiz. Çalışan haklarını korumak, iş sözleşmelerini hazırlamak ve işten çıkarma süreçlerinde danışmanlık sağlamak gibi önemli hizmetler sunmaktayız. Aynı zamanda, işyeri sorunları ile ilgili hukuki danışmanlık alarak, olası davaların önüne geçmenize yardımcı olabiliriz.
İş hukuku avukatlarımız, özellikle aşağıdaki konularda uzmanlaşmıştır:
İş sözleşmeleri hazırlama ve inceleme
İşçi-işveren uyuşmazlıkları
Davalar ve arabuluculuk süreçleri
Çalışma ortamında şiddet ve mobbing ile ilgili hukuki destek
İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili danışmanlık hizmetleri
Bağlı bulunduğunuz sektördeki iş hukuku mevzuatına hâkim olan bir avukat ile çalışmak, iş yerinizde gerçekleşen uyumsuzlukları minimum seviyeye indirebilir. Selim Ünal Avukatlık Ofisi, sizin ve çalışanlarınızın haklarını etkin bir şekilde koruyarak, huzurlu bir çalışma ortamı yaratmanıza yardımcı olacaktır. İş hukuku ile ilgili daha fazla bilgi almak için bizimle iletişime geçin.
339 notes · View notes
olafkardanadam · 2 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Bazı insanlar vardır, etraflarına kalın duvarlar örerler. Duvarların ardında saklanırlar; korkularını, kırgınlıklarını, sırlarını oraya hapsederler. Ama o duvarlar sadece savunma değildir. Aynı zamanda bir seçimdir. Çünkü o duvarları kimin aşabileceğine, kime izin vereceklerine yalnızca onlar karar verir.
Ve işte en acısı, bazen o duvarları aşmak için tüm çabanı ortaya koyarsın, ama o duvar kılını bile kıpırdatmaz. Çünkü sen onların "istedikleri" insan değilsindir. İstedikleri insan gelirse, o duvarlar birden lunaparka dönüşür. Ne bir engel kalır ne de bir mesafe. Ama sen… Sen o kapının ardında durursun, soğuk bir taş duvarın önünde.
İnsan bazen "Neden yetemiyorum?" diye sorar. "Neden çabalarım görülmüyor?" Bu sorular kalbine birer diken gibi batar. Ama gerçek şu ki, herkesin duvarını aşmak zorunda değilsin. Çünkü bir insan, seni içeri almak istemiyorsa, kapının önünde durmanın bir anlamı yoktur.
Dua ediyorum: "Allah’ım, kalbimize hak ettiğimiz sevgiyi, hak ettiğimiz değeri veren insanları nasip et. Kapanan kapıların ardından üzülmek yerine, bizim için açık olan yolları bulmayı kolaylaştır. Bizi, kıymetimizi bilmeyenlere karşı sabırlı ve güçlü eyle."
Hayatta herkesin bir yeri vardır. Ve bazen o yer, bir duvarın ardı değildir. Çünkü seni gerçekten seven, senin için duvarlarını yıkmaktan çekinmez. Seni lunaparklara davet eden, seni özgür bırakandır.
"Rabbim, bize anlamadığımız duvarlara çarpmaktan koru. Kalbimize yük olan insanlardan uzaklaştır. Bizi, değerimizi bilen insanların sevgisiyle sarmala."
Duvarları aşmaya çalışmak bazen yorucudur. Ama bir yerde, duvarların ardında birilerinin seni beklediğini bilmek umudu yeniden yeşertir. O insanlar, seni bulduğunda hiçbir duvar kalmayacaktır.
33 notes · View notes
kaybolansonsayfa · 4 months ago
Text
2024 hakkında bazı mülahazalar,
(aslında bu başlık altında yazmak bloguma pek uygun olmuyor ama her ödevimde bu başlığı illaki bir yerlere yerleştirmekten zevk aldığım zamanı aklıma getirdiği için buraya da iliştirdim.) İtiraf etmek gerekirse geçen sene kendime bu yıl için yazmış olduğum mektuba bakmadan yazıyorum bunları. Henüz okuma cesaretine erişemedim ama kalan günler içerisinde okuyabilirim diye düşünüyorum. (Yaparsın kaybolan, sana güveniyoruz.) Aslında durum o kadar da vahim değil. Bu yıl başardığım şeyler de oldu. Öncelikle yıllardır hayallerimi süsleyen o diplomayı almaya hak kazandım. 1 Temmuz 2024 tarihinde bilim uzmanı ilan edildim hatta. Acayip büyülü bir andı. Buralara yazamadım bir şeyler ama çok coşkulu ve heyecan dolu bir gündü. Son dakikaya kadar ufak tefek pürüzler olsa da hepsi gelip geçti çok şükür. Tez yazımının ardından beni en çok strese sürükleyen şey savunma esnasıydı. Nihayetinde o gün gelmişti ve savunma anındaydık. Odada danışmanım, bölümden bir hocamız bir de farklı bir okuldan bir hocamız ve karşılarında dehşet sıcak havaya rağmen üzerinde ceketi bulunan bir adet ben vardım. Sunum yaparak bir anlatım gerçekleştireceğimi düşündüğümden on beş dakikalık bir sunum hazırlamıştım ama bunu beş dakikaya indirmemi istediler. Çünkü savunma kısmını soru cevap şeklinde ilerletmeyi planlamışlar. On beş dakikalık sunumu acele bir şekilde birkaç dakikaya sığdırmaya çalıştım ve soru cevap kısmı başladı. Özellikle her birinin tezimi satır satır okuyarak tüm detaylarla ilgili notlar alması beni çok mutlu etti. Evet okumaları gerekiyor, eleştirebilmek için sağlam bir inceleme yapmaları lazım ama bilirsiniz bu konudaki şehir efsanelerini. Sadece sonuç kısmını okuyan jüri üyeleri de vardır... Çok detaylı bir şekilde okumuşlar, sorularını yazmışlar not defterlerine. Bu ilk etapta ufacık da olsa korkutmuştu beni ama çok şükür sorularını yanıtlayabildim. Birkaç saat ter döktükten sonra karar anı için odanın dışına çıkarıldım. Yeniden odaya döndüğümde son aşamaya gelmiştik. Savunmayı yöneten E. hoca karar anı için hepimizi ayağa davet etti. Daha önce bu kadar çok heyecanlandığım çok az an vardır. Hocanın söylediği her cümle hala harfiyen aklımda. Ne yapalım seviyoruz işte bu akademik hayatın süslü cümleleri arasında olmayı. Allahım lütfen nasip et bana da bu yolda sağlık ve başarıyla yürüyebilmeyi. Sevinçten gözlerin dolması ne demek bu duyguyu da tatmış oldum, çok şükür. Bu başarı benim o kadar uzun zamandır beklediğim bir şeydi ki. Sanırım bütün duygular bir anda şelaleye dönüştü. Heyecandan ne yapacağımı bilemedim. Evet çok bir şey yapmamıştım. Alt tarafı birkaç sayfa bir şeyler yazıp bir konuyla ilgili yorumumu dile getirmiştim. Dünyayı kurtarmamıştım. Kocaman cümlelerim zaten hiç yoktu. Ama o kadar uzun zamandır yetersiz ve başarısız hissediyordum ki bu an bana evet dünyayı kurtarmadın ama kaybolanın dünyasına çok güzel kokan kocaman bir buket çiçek ve kırmızı kalpli bir balon armağan etmişim gibi hissettirdi. Başımı okşadı, sırtımı sıvazlayıp başardın dedirtti.
Yılın yarısı tez yazımı ile geçerken geriye kalan kısmı iş bulma süreciyle devam etti. Maalesef hala düzenli devam edebildiğim bir işim yok. Kpss puanım yeterli olmadığı için öğretmen olarak atanma ihtimalim de bu sene için çok düşük. Akademi zaten artık torpili olmayan kişilerin gidebileceği bir yer olmadığı için ümitlerimi yitirmeme epey yardımcı oldu. Ne yapacağımı günlerce düşündüğüm bir zaman dilimi de yaşadım. Aslında doktora yapmayı çok fazla istememe rağmen bir işim olmadığı için kendimi böylesine uzun bir yolculuğa ekonomik özgürlüğüm olmadan atmak istemedim. Aileme karşı kendimi sanırım mahçup hissediyorum bir taraftan da bu duygu ile cebelleşiyorum. Hayat bir taraftan akarken sanki duraklayan sadece benmişim gibi hissediyorum çoğu zaman. Aslında bunun normal olduğunu herkesin hayatının farklı aktığını biliyorum. Bazılarımızın sınavının böyle olduğunu da biliyorum ama işte bunu tam olarak hayatıma geçirmeyi başaramıyorum sanırım. Çok şeye geç kalmışım hissi özellikle gece olduğunda daha fazla geliyor sanki. Sonrasında gece muhasebeleri başlıyor. 2024 yılının konuşmasını yapacağım derken konuyu yine işsizliğime getirdim ksdjfksdhfjhsdjf Evet iş her şey değil, hayatta daha başka zorluklar var. Engeller hep olabilir. Bunu gerçekten biliyorum ama şu an iyi bir benim için çok şey ifade ediyor. Hayatımın sanki duraklatılma tuşu takılı kalmış gibi geliyor. İnşallah kısa zaman içerisinde şartlarından çok memnun olabilceğim harika bir işim olur. Bunu tüm kalbimle istiyorum.
-26 Aralık 2024-
2 notes · View notes
baybaykus · 5 months ago
Text
*BİR ÜLKE İŞGALE NASIL HAZIRLANIR?*
Ordusunu zayıflatırsın.
Ordunun içine fitne salar, birbirine olan güveni yaralarsın. Birbirine sırtını dönemeyen asker zaten savaşamaz. İnisiyatif de alamaz.
Yargısını bitirirsin.
Hakkını arayamayan halk, hakkını aramaktan vazgeçer. Kötülerin boyunduruğu altına girer, ezilir.
Eğitimini bitirirsin.
Üniversitelerini kalitesizleştirirsin. Diplomalı cahilleri ortalığa salarsın. Bunlara hak etmediği yerlerde makamlar verirsin. Diploma aldığı meslekte yetersiz olan kişi o makama yapışır. Yukarıdan gelen her türlü ahlaksız teklifi kabul ederek diyet öder. Kurumlar çöker. Sistem çöker. Sistem çökünce devlet çöker.
Tarım ve hayvancılığı bitirirsin.
Bir savaş durumunda aç kalan halk zaten savaşamaz. Teslim olur.
Fakirleştirirsin, borçlandırırsın.
Fakir ve borçlu halk düşünemez. Araştıramaz. Kendi ve ailesinin derdine düşer.
Ahlakı çökertirsin.
Yaygın medyada halkın bütün değerlerini bombalayan ahlaksız programlarla aileleri parçalarsın. Aile mahremiyetini yok edersin.
Adeta Ortaçağ karanlığından fırlamış sözde din adamlarına, insanların akıl ve vicdanını yaralayan sapkın fetvalar verdirirsin.
Kısacası;
Bir milleti millet yapan bütün ortak değerlere saldırır, insanları kaynaştıran, ortak bir ülküde birleştiren değerleri parçalarsın. Tasada, sevinçte,ülkü birliği içinde vatandaş olma bilincini yok edersin. Savunma refleksini, milli değerlerine sahip çıkma bilincini, vatan sevdasını, bağımsızlık gibi kutsal addedilen değerleri eritirsin. O halk artık pelteye döner. İstediğin gibi şekillendirir, parçalara böler, birbirine düşman edersin.
Kapanmış ya da kapanmaya yüz tutmuş bütün yaraları kaşır, kanatır, üzerine de tuz basarsın. Kan ve kin davalarına yol açıp karanlığı beslersin.Tek tek insanları travmalı hale getirirsin.
Etnik kimliğine, tarihine, milli değerlerine, kahramanlarına saldırıp aşağılarsın. Sürekli aşağılanan, milli kahramanlarına hakaret edilen, milli değerleri küçümsenen halk giderek eziklik duymaya, kabuğuna çekilmeye başlar. Özgüvenini kaybeder. Özgüveni olmayan, ezik bir halk, millet olma erkini yitirir. Savaş ve mücadele ruhunu kaybeder. Böyle bir halkla devleti koruyabilmek çok zordur.
Ülke varlıkları yağmalanır. Hazine iflas ettirilir. Milletin bütün varlıkları yok edilir. Ülke topraklarının bir kısmına başka işgal güçleri yerleştirilir, (Ege’de işgal ettirilen 18 ada, bir kayalık,kıta sahanlığı ve Süleyman Şah’ın türbesinin olduğu vatan toprağı gibi...) vatan toprağının işgal edilmesi sıradanlaştırılır.
Son aşamada sınırlarını sonuna kadar açarsın. Bir ilden bir ile giderken o ülkenin vatandaşına polis 3-4 defa kimlik yoklaması yaparken, açılan sınırlardan her isteyenin girdiği bir ülkeye dönüşürsünüz. Gelenlere 1. Sınıf, ülkenin gerçek sahiplerine 2. Sınıf vatandaş muamelesi yapar, ÜLKE İNSANINI RUHEN İŞGALE HAZIRLARSINIZ. Ülke insanı işgal altında olan bir ülkedeki gibi akşamları sokağa çıkamaz olur. Kızlarını, eşlerini ve çocuklarını düşman işgal kuvvetlerinden sakınır gibi sakınmaya başlar.
O ülkede iktidar milletin gözü önünde ülkeyi işgale hazırlarken, karşısına zayıf, korkak bir muhalefet konarak O ÜLKENİN VATANDAŞLARI ÇARESİLİK DUYGUSUNA SÜRÜKLENİR.
Bütün bu yazdıklarım hangi ülkede uygulandı?
TÜRKİYE Cumhuriyeti Devleti’nde!
Son aşamadayız!
HATIRLAYIN! Irak, Suriye, Libya ve Arap Kışı yaşanan bütün ülkelere de yüzer gezer teröristler sokulmuştu.
Dün AKP’nin Esat ile görüşme sinyalini alan azgın ÖSO elemanları, İdlip’te TSK’nın karargah olarak kullandığı binaya saldırdı. Türk bayraklarını yaktı. Bu azgın sürüye Türkiye maaş ödüyor. Hem de dolar bazında. Bedava sağlık hizmeti veriyor.
Bunların Türkiye’de olan baroya kayıtlı avukatları, gazetecileri, Suriyelileri meydanlara toplayıp aleni Türkiye’yi kötülüyorlar. Dayak yiyen, şiddete maruz kalan doktorlara, öldürülmeye hayır diyen kadınlara meydanları dar eden, şiddet uygulayan polis ve İçişleri Bakanı bunlara hiç müdahale etmiyor.
Tarih tekerrürden ibarettir. 100 yıl öncesine geri sardık. Osmanlıyı yıkan dönme devşirmeler, DIŞ DÜŞMANLA BİRLİKTE şimdi T.C. Devletini yıkıma hazırlıyor.
UYARIYORUM!
Ülkeye doldurulan katı Arap Milliyetçileri, tehcirde giden Ermenilerin torunları, İŞİD, El Kaide, Müslüman Kardeşler, Selefi örgütler, silahlandığı söylenen tarikatlar… Ve silahlandırılan sözde sivil örgütler… Ve bütün bu yapıları ayaklandırmak için zamanını bekleyen yabancı istihbarat ajanları…
Türk milleti için zaman daralıyor.
Bir iç kaos çıktığı, çıkartıldığı zaman Yunanistan ve Amerika Türkiye’ye saldıracak.
AKP Atatürk Havalimanı ile birlikte 13 askeri kurganı yok ederek Yunanistan’ı rahatlattı. Yunanistan’ın bu askeri kurganları yok etmek için iki savaş uçağı bulundurduğunu biliyor musunuz? Artık gereği kalmadı. Asker boğazdan, bütün stratejik yerlerden gönderildi. Şimdi o alanlar doları basana satılabilir. Bu durumda Trakya ve İstanbul’u nasıl koruyacaksınız? Yunanistan askerlik süresini uzatırken, AKP 6 aya indirdi.
Trakya ve İstanbul işgale hazır lokma yapıldı, haberiniz var mı?
Amerika bu planı saklamadı. Tam tersi, Nevada çölünde 1000 yılın hesaplaşması adıyla Türkiye’yi işgal tatbikatı yaptı. Amerika’ya stratejik ortak demek, Amerika ile T.C. Devleti’ni yıkıp, Anadolu’da Türk varlığına son vereceğiz demektir.
Uyarıyorum! Anadolu’yu cehenneme çevirmeyi planlayanlar kendi cehennemine hazır olsun.
Anadolu’da Türk varlığını bitirmeyi planlayanlara uyarımdır! Kendi sonunuzu hazırlıyorsunuz!
Seyit Rıza, Şeyh Sait, İskilipli, Vahdettin gibi hainleri kutsayanlara dikkat edin! O hainler nezdinde kendi ihanetlerini aklamaya çalıştıklarını da görün artık.
Cumhuriyet saray beslemesi devşirmelerin, bedavacı asalak tarikatların ayrıcalıklarını kaldırdı. T.C. Vatandaşları eşitlendi. Türk Milleti kula kul olmaktan kurtuldu. Bunu hazmedemeyen dönme devşirmeler, etnik komplekslerini din kılıfıyla perdeledi.
100 yıllık kin davasıdır bu dava! Sizler ne sanmıştınız? Dava, dava dedikleri şeyin ne olduğunu niye açıklayamıyorlar sizce? İşte bu yüzden…
Belki de 2. Arınma dönemini yaşayacağız…. Tabii, aklımızı başımıza alırsak! Yani;
HAK EDERSEK!
Herkes seçimlerinin sonucuna katlanmaya hazır olsun!
Zahide UÇAR(13.08.2022)
5 notes · View notes
umuttherzamanvar · 5 months ago
Text
Tumblr media
el-Munkız Mine'd-Dalal (GAZALİ)
KELAM İLMİ AMACI NETİCESİ
Önce işe Kelam ilminden başlayarak giriştim.
Bu ilmi öğrenmeye ve üzerinde düşünmeye çalıştım. Bu nedenle bu alanda konunun uzmanı kişilerin yazmış oldukları kitapları okuyup inceledim ve aynı zamanda bu alanda yazılmasını istediğim eserleri de yazdım.
Çalışmam sırasında gördüm ki bu ilim, kendi alanında hedefine ulaşmış olmakla birlikte, benim arayışlarıma cevap verecek bir konumda değildir.
Bunu anladım.
Bunun bir tek amacı vardı;
Ehli Sünnet akidesine sahip çıkmak ve onu bid'at ehlinin çarpıtmalarından, yanlışlarından korumaktı.
Esasen Allah Teâlâ, Resulü'nün diliyle kullarının kalbine bu inancın
Hak olduğunu yerleştirmiştir.
Bunda onların hem dinlerinin ve hem de dünyalarının salahı ve kurtuluşu vardır.
Zaten Kur'an-ı Kerim ve haberler/ hadisler de bunu dile getiriyorlar.
İşin sonrasında ise
şeytan, bid'atçıların vesveselerini, Sünnete aykırı bir şekilde kulların kafasına sokmaya başladı.
SAYFA 74
Halk da şeytanın bu vesveselerini dillerine dolamak suretiyle neredeyse Hak ehlinin akidelerini, şüpheye düşürür hale getirdiler.
İşte bunun üzerine yüce Allah, Kelamcılar adıyla bir gurubu ortaya çıkarmıştır.
Kelamcılar, ortaya koymuş oldukları düzenli bir uygulama yoluyla, bidatçilerin Sünnet aleyhine oluşturdukları iftira kampanyasını yine sünnet yoluyla teyit etmek suretiyle önlemeye çalışmışlardır.
İşte Kelam ilmi ve kelamcılar da bu şekilde ortaya çıkmış oldu.
Bunlardan bir kısmı, yüce Allah'ın kendilerine göstermiş olduğu yolda, en güzel bir şekilde sünneti savunma yolunu sürdürmüşlerdir.
Nübüvvet yoluyla kazanılan inancı savunarak, onu değiştirmek isteyen bid'at ehlinin karşısına dikilmişlerdir.
Ancak kelamcılar, bu alanda yaptıkları savunmalarını, hasım diye kabul ettikleri kesimin metot ve uygulamaları ile cevaplamaya kalkışmışlardır.
Bu durum onları, hasımlarına ya taklit yoluyla veya İcma-i ümmet yoluyla yahut da mücerret Kur'an'dan ve hadislerden hareketle onlara teslim olmak zorunluluğunu doğurmuştur.
Kelamcılar daha çok, hasım (düşman) olarak gördükleri tarafın çelişkilerini bulup ortaya çıkarmaya gayret göstermişler ve bu açıdan da onları kınarlarken, hesaba çekerken, hasımlarının esas aldıkları gerekçelerle, onları yenmeye çaba göstermişlerdir.
Bu yol, pek de yararlı bir uygulama değildir.
Çünkü sadece zaruriyattan olan zorunlu şeyleri esas almanın dışında, bir
başka seçenek aramıyorlardı. İş bu noktaya gelip dayandığında, kelam ilmi de benim için yeterli gelmedi.
Derdime bir çare olmadığı gibi hakkında şüpheye düştüğüm konuda da bana şifa olmadı.
Evet, Kelamcıların sayısı arttıkça bu konuya dalanların sayıları çoğaldıkça süre uzadıkça uzamaya başladı. Çünkü kelamcılar, sünneti savunacakları yerde, bunu bırakıp bunun yerine eşyanın hakikatini araştırmaya koyuldular.
İşi o denli ileri götürdüler ki cevheri/özü, mayayı ve arazı, özle ilgisi olmayan şeyleri, bunlara ait hükümleri görüşüp konuşmaya, bunlara kafa yormaya kalkıştılar.
Oysaki onların seçtikleri bu ilmin amacı bu değildi.
Onların kelamı;
bu alanda asıl amaçlanan hedeften saptı, hedefini şaşırdı, varmak istediği yere ulaşamadı.
Böylesi bir gayret, halk arasında meydana gelen anlaşmazlıklar sebebiyle ortaya çıkan karanlıkları da silmeye yetmedi.
Gerçi bu ilim benim dışımdakiler için bir yarar sağlamayacağı manasına gelmez.
Başkalarının bundan yararlanabilme ihtimalini uzak bir ihtimal olarak görmüyorum.
SAYFA 75
Aksine ben, bunun bazıları için gerçekleşmiş olabileceğinden de hiçbir zaman kuşku duymuyorum.
Fakat bu, öyle bir yararlanma ve bilgilenmedir ki, hiçbir zaman öncül bilgilerden hareketle kazanılan değil, taklitle karışık bir bilgi olmuştur.
Şu anda asıl amaç, benim kendi durumumdur.
Yoksa ben, kelam ilmiyle yetinip onda derdinin şifasını
bulmuş olanlara bir şey diyecek değilim.
Öte taraftan
şifa veren ilaçlar da, hastalıklara göre değişiklik gösterir.
Nice ilaçlar var ki, ondan bir hasta yararlanmış olabilir ve fakat bir diğeri ise aynı ilaçtan rahatsızlanmış olabilir.
#EL-#MUNKIZU #MİNE'D-#DALAL
#GERÇEĞİN #PEŞİNDEN #KOŞANLARIN #KISIMLARI
#KELAM #İLMİ #AMACI #VE #NETİCESİ
#İMAM-I #GAZÂLÎ
2 notes · View notes
sillagen · 8 months ago
Note
abla yüksek lisans hakkında bilgi verir misin dersler , tez ve sonrası için olan öğretim görevliliği ile ilgili olursa çok sevinirim şimdiden Allah razı olsun 💝💌
Dersler alanına bağlı olarak, hocana göre, en büyük olayı ise okuna göre degisiyor. Aslında hocanın dersi işleme biçimine daha çok bağlı. Hoca ne kadar programda öyle ya da böyle yazmış olsun. Hocan ne minvalde istiyorsa öyle yapıyorsunuz. Ben de dersi ben anlatıyordum. Hocam beni dinliyordu. İlk yıl geniş bilgi ile alanı öğrenme süreci ilk yılın sonunda sempozyum denilen bir süreç çıkıyor. Sempozyum olabilecek nispette bir çalışma buluyorsun ve bunu çalışıyorsun. Hocan bunu takip ediyor. Sonra bunu anlatıyorsun. Danışman hocanın dışında benim bulunduğum yerde iki ayrı hocadan da ders aldık. Biri araştırma yöntemleri olarak her yüksek lisans öğrencisinin aldığı ders. Bu derste bir araştırma yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini, bir konu nası bulunmalı, hangi konular araştırma konusu olabilir, etik nedir?, kuralları nelerdir? gibi bunu öğreniyorsun bu dersin sonunda senden makale istiyor. Bir konu buluyorsun hocanın derste anlattığına paralel olarak çalışılmamış bir konu üstünde makale yazmanı istiyor. Bunu bulup çalışıp, sunup o dersi vermiştim. Ayrıca ben eski Türk edebiyatı alanında olduğum için Osmanlı Türkçesi derslerim vardı bir de ona girdim. Tez süreci ise hocan senden konu bulmani istiyor ben bulmuştum fakat hocam benim için kafasında kararlaştırdığı bir konu vardı onu yapmamı istedi. Konu karara bağlandıktan sonra burda tamamen danışman hocan ile birliktrsin. Burda hiçbir net yorumum yok. Tez yazma süreci senin hocanın ilgisine bağlı olan bir süreç. Çok sık iletişim isteyen biri de olabilir seni kendi haline bırakadabilir. Onu darlamanı isteye de bilir istemeye de bilir. Buradaki kaderin senin seçtiğin hoca ve sana bağlı. Hocan iyiyse çok iyi hocan ilgisiz ise yük sana biniyor. Tez tamamlandıktan sonra tezin bir yere yüklenip adını unuttum orada ne kadar özgün ne kadar çalıntı veya alıntı kısmına bakılarak bir yüzde çıkıyor bu yuzdeden sonra tez savunması yapılıyor. Ben daha bu yerlere geçmedim. Tezimi daha yazma aşamasındayım. Bu savunma zamanı kendi alanından başka hocanın tanıdıkları geliyor. Sen bu sırada tezin hakkında kısa bir sunum yapıyorsun. Gelen hocalar sana tezin hakkında sorular soruyorlar, eksikliklerini söylüyorlar falan sonra öğrenci dışarı çıkarılıp karara baglaniyor. Ve tez kabul edildiyse kabul edildi deniliyor. Yüksek lisansda okurken arş. sınavlarına basvurabiliyorsun ama yüksek bir dil puanı istiyor. Okulların sınav tarihlerini takip etmen yeterli. Onun dışında illa yüksek lisans içinde değil bitince de başvuru da bulunabilrsin. Eğer kabul aldıysan danışman hocan ile yine irtibatta kalarak hem tezini tamamlıyor hem de maaş sahibi oluyorsun. Bitirdikten sonra ise illa doktora aldığın okula değil istediğin bir okula başvuruda bulunup maaş sahibi olabilirsin. Doktora için ise yüksek bir dil puanı, ortalama ve alan bilgisi gerekli. Çünkü çoğu alan sınavına tabi tutuyor. Torpil bir gerçek ama alan sınavı dediğimiz puanın da eger yüksekse doktoraya hak kazanıyorsun. Bazısı ilk alımında ne tür bir çalışma yapmak istersin gibi de sorular soruyormus. Doktora hakkında içeriği hakkında çok bilgim yok rabbim afiyetle ve suhuletle kazanmayı nasip etsin o yüzden benim bildiklerim bu kadar.
6 notes · View notes
muslumanincenneti · 1 year ago
Text
Bir Ayet, Bir Hadis, Bir Dua
Tumblr media
Bir Ayet
Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun...
(Tahrim, 66/6)
Bir Hadis
Müslüman, bir ağaç diker, o ağaçtan insan, hayvan veya kuş istifade ederse bu, kıyamet gününe kadar o kimse için sadaka olur.
(Müslim, Müsâkât, 10.)
Bir Dua
Bizleri hakka, hakikate, adalete, ahlak ve fazilete çağıranlardan, hakkı anlatanlardan, hakikati duyuranlardan, adaleti yüceltenlerden, sevgiyi yayanlardan eyle Allah’ım.
#Koruma #CehennemdenKorunma #İman #Ağaç #Sadaka #Hayır #Hizmet #Doğa #Kıyamet #Çevre #İyilik #Fazilet #Hakikat #AdaleteSadaka #Ahlak #Dua #Hak #Doğru #Sevgi #Sığınma #Anlama #Adalet #Yaşam #HakkaUlaşma #Savunma #Değerler #Ahlaki #Söz #Din #Kabul
5 notes · View notes
desert--daisy · 9 months ago
Text
Zindanlarımı küften arındırmaya başladığım gün bugun, sadeleştim en güzel günler için , tuvalimde yeni rengime yer açtım, sarıldım siyahıma, korkmuyorum artık. Şimdi siyahımla tüm renklerim daha canlı, daha çarpıcı, daha özel , daha güzel , daha ben... Kabullendim geçmişimi şimdimi geleceğimi.Savaşmamız gerektiğini kim söylediki zaten ? Kazanmak ya da kaybetmek, neden sadece biri olmak zorunda? Kazandığımızı düşündüğümüzde nelerden vazgeçtik, nelerden taviz verdik ? Nereden geldik, nereye savruluyoruz ? Peki ya kaybettiğimizde ? Her mağlubiyetimizde umudumuzun bittiğini, yolların tükendiği , tüm köprülerin yıkıldığını sandığımızda başlayan bir kabullenişle birlikte yüklerinden kurtulmanın verdiği hafiflik , can ne istiyorsa onu yapabilmek , yeni açılan pencere var mı diye ufka bakmak bir kazanım değil mi ?
Bugün zindanlarımı prangalara vurduğum gün. Tüm hüzünleri kendimde denemeye ant içmiştim oysaki, çok matah bir şeymiş gibi. Kabullendik mi peki ya herşeyi, dertlerin her birini, Asıl kabullenmemiz gereken olguyu; hayatın dertlerle güzel olduğunu? Zaman geçiyor , kar kendini bu hayata ,kaçırma hiç bir anı, raftan alma vakti tüm yaz günlerini.
Aklımın hezeyanı ile kalbimin çığlıkları bir olmuş, gözümü kapatmış düşüncelerimi bağlamış bilmediği yolda virajlara aldırmadan gidiyordu son sürat. Kim yakalayacaktı kim durdurabilecekti. Ben rüzgara anlatırken tüm duygularımı, tüm düşüncelerimi nereden bilebilirdim esip seni bulacağını.Bir durup nefes almalı aklı başa toplamalı ,ateşten önce biraz dumanı solumalı, çünkü giymiştim kırmızı pelerinimi oturmuş kurdumu bekliyordum
Yıldız Kenter'in de dediği gibi "Nereden çıktı bu plastik çiçekler?" Bu, çağımız insanlarının savunma mekanizması mı? Başkası olmaya alışmış insanların hangi duygusu gerçek kaldı ? Oysa ben , tüm çiçeklerimi özenle seçmiş , kendi ellerimle tek tek ekmiştim , sevgi ile sulamıştım. Bahçemdeki en özel yerdeki en güzel gonca gülü bir sabah açılmış, ertesi sabah solmuş buldum, belki de bundandır gözlerimdeki hüzün.
Bugün özür diledim aynamdan, herkesin her şeyi kendine hak gördüğü bu dünyada sadece hak edene göster gülüşünün kutsallığını. sararıp solsada albümlerim, çocuk aklımı başımdan almayacağım, ruhumundaki halenin yok olmasına izin vermeyeceğim. Çık yataktan söyle şarkılarını avazın çıktığı kadar , Unutmamalı ki yıldızlar ölse bile ışık demetleri hep yaşar.
Bugün zindanlarımı bir bir yıktığım gün. Kaç balyoz darbesini bileklerim taşıyacak bilmiyorum ama hepsini yıkacağım. Bir kaşık suda boğulduğum sandığım içimdeki ummana yolu gösterdim, taşıp geçti akıp gitti ve buldu sakin huzurlu güvenli koyunu.Bir batan bir çıkan Gemi ile işimde yok artık, batmış mı çıkmış mı karaya mı vurmuş çapası mı kopmuş deniz fenerini mı bulamıyor umrunda değil artık. Çünkü ben koyunu bulan bir okyanus olmuştum. herkes ya güvenli limanı aradı ya da batmayacak gemisini.Sanırım asıl olayda buydu ; beraber okyanus olabilmek. Okyanus olup; tüm hücrelerinde ben'i unutup biz'i yaşatabilmek, tüm su damlacıklarının karışıp ayrışmanın imkansızlığında bir olabilmek.
Eski bir rüya uğruna ruhunu çölleştirmemeli insan. Karıştırmamalı renkleri, küsme dağa ,kabullen hayattaki yerini ,farkına var her güneşin doğuşunda ve batışında ay hep yerli yerinde ve kendi kendinin ışığı ol, kim bilebilir ki yaşadığın onca tebrübeyi. E bende Çıkardım kırmızı pelerinimi ne ben eski ben, ne de kurt kurttu artık.
Ve işte o gün bugun, günlerin en güzeli yıkılan zindanlarımdaki ilk çiçeğimin açtığı gün bugün, öylesine mutlu öylesine huzurlu ,umut dolu, ışık dolu.Güneş yerinde ve her şey yolunda. Viva la vida! Yeni başlangıçlara...
#desertdaisy #nobody
6 notes · View notes
daiowebs1 · 8 months ago
Text
Ağır Ceza Avukatı Bursa
Avukat Özlem Zennup Özkök, Bursa’da ceza hukuku alanında uzmanlaşmış, deneyimli ve saygın bir avukattır. Ağır ceza davaları da dahil olmak üzere, çeşitli cezai konularda müvekkillerini savunma konusunda güçlü bir geçmişe sahiptir.
Tumblr media
0 notes
epifizz · 1 year ago
Note
Netenyahunun 2001 yılında sızdırılan bi videosu var onu izledin mi? Kasıtlı olarak halka nasıl zarar vereceğini anlatıyor. Direkt olarak halkı hedef alıyor ve hatta biri “dünya bizim saldırgan olduğumuzu düşünmeyecek mi “diyor ve buna karşılık netenyahu , dünya bizim kendimizi savunduğumuzu söyleyecek diyor. Bu noktada beni düşündüren haması ya da israili desteklemek noktası yani bir tarafı seçmek noktası değil. Dünyayla ilgili bir derdim var. Kaç tane ünlü marka milyonlarca dolar yardım ediyor israile ve bu söyledikleri tüm dünya tarafından bilinmesine rağmen. kaç tane marka kaç tane insan çocuk hakları, çocuk hayatları vb diye konuşurken şimdi hiçbirinin filistinli çocuklardan söz etmiyor oluşu beni çok rahatsız ediyor. Bu rahatsız edici bir durum değil mi senin için de? Hamas ya da israil destekçiliğinden bahsetmiyorum ama şimdi türkiyede hiç bir ünlünün bu savaştaki mağdur çocuklar hakkında konuşmaması adaletsiz değil mi, ırkçı değil mi
Yaptığın birkaç mantıksal ve bir büyük bilgi hatası var bunları düzeltmek istiyorum sadece. Dediğin videoyu söylemen üzerine bulup izledim. Videoda dünya bizim kendimizi savunduğumuzu söyleyecek falan demiyor. Kendisi (bence kesinlikle yanlış bir şekilde) bunun bir mevcudiyet mücadelesi olduğuna inandığı için, diğerleri ne söylerlerse söylesin diyor. Bunları söylerken kendisi siyaset dışı biriydi, videoda çok gizli saklı bir şeye benzemiyor zaten isteyenler buradan bakabilir. Kendi fanatik görüşlerini ifade etmiş, vadedilmiş toprakları için yaptığı saldırıyı hak gören bir ideolojik bakışa sahip bir insanın saldırı özlemiyle kişisel bir konuşma yapması çok da şaşırtıcı değil, ne mal olduğunu zaten bildiğimiz biri Netanyahu. Videoda Amerika'dan da korkmadığını söylüyor, Amerika desteğini de vurgulamaktan ve aksi durumda doğru yola sokulabileceğinden de bahsetmeyi es geçmiyor. Videoda bahsi geçen bu beyanlar ortalama bir nasyonalist sağcı insanın dünya görüşünü ifade ediyor esasında. Bunu düzeltmeye özen gösterdim çünkü senin dediğin haliyle öyle bir resim ortaya çıkıyor ki sanki Netanyahu derin bir komploya girişmiş ve kurduğu düzenek şimdi çalışırken, dünya desteğini de dediğin gibi alarak ilerliyor. Yani dediklerin dolaylı olarak Hamas'ı İsrail güdümlü bir yapı haline getiriyor. Ama bu pek doğru gözükmüyor çünkü Gazze'deki gerginliğe bakarsak Hamas gerçekten İsrail hükümeti için bir komplodan fazlası olacak kadar güçlü saldırılar düzenliyor, rehineler alarak counter-atackları bastırıyor, demir kubbeye ucuz füzelerle yoğun saldırı düzenleyerek %90lık bu pahalı savunma sistemini aşmak bir yana ekonomik zararlar da veriyor. Bunun yanında sınır güvenliğindeki zaafiyetlerin önceden rapor edildiğini ancak iktidar güçlerinin bunu bir zayıflık eleştirisi olarak algılayarak duygusal yaptırımlar uyguladığı eleştirisi de İsrail muhalifleri tarafından beyan ediliyor. Ortada derin bir komplo aramaya gerek yok. İsrail'in sivil zaiyatları kendi vatandaşları değilse umursamamasının kötü olduğunu söylemek için bir komploya ihtiyaç da yok zaten.
Mantıksal hatana gelirsek içten içe onu kast etmesen bile ölen bir masum insanı diğeriyle kıyas etme hatasına düşmüş olman. Bir insanın ölümüne tepki gösterilip diğerine gösterilmemesi dilsel olarak böyle bir kıyasla eleştirilmemeli, eleştirilecek şey ölen masum insanların ortak insan olmaklığı ile eleştirilmesi gerektiği yani İsrailli masum insanların ölümüne insanların üzülmesi ya da tepki göstermesi kızılacak ya da kıskanılacak bir şey değil, yalnızca sınırın öteki tarafında acı çekenlere tepki gösterilmemesini eleştirecek olsaydın mantıklı bir tavır olurdu. İkinci mantıksal ve bilgi hatan ünlülerin İsrailli sivil zaiyatları destekleyip de Filistinlileri desteklemediğin beyanın ki bu doğru değil, Türkiye'de bu kadar problematik olan bir konuda böyle kötü bir marketing hatasını kimse yapmaz. Yapan olursa da piyasadan silinir pek tabii. Bu insanlar kendi marka değerlerini düşünerek stratejik olarak susmayı tercih ediyorlar ki bu sektörde bir şeye destek ya da taziyede bulunmak da aynı motivasyonla olduğu için pek de umrumda olmuyor onların neye odaklandığı, herhangi bir destek beyanı yaptıklarında bunun içten olduğunu düşünecek kadar saf olmadığınızı düşünüyorum. İki taraf hakkında da konuşmadıklarına göre ortada bir ırkçılık da olmamış oluyor zaten yani sorunuzun cevabı açık bir şekilde hayır, bu ırkçılık olmuyor.
Ben açıkçası senin tarafsız olduğunu da düşünmüyorum, olmak zorunda da değilsin bence. Öyleymiş gibi yapman bence daha can sıkıcı. Ölen bir masumun taziyesini öbüründen kıskanman bence pek etik değil çünkü. Dev markaların desteğine de gelirsek yine ortada senin baktığın gibi bakmayan bir ortam buluruz. İsrail kimsenin babasının oğlu değil, kazanç getirecek söylem o olduğu için ona yöneliniyor. Yahudi lobileşmesi üst bir güç olmasa da var olduğu da aşikar bir şey. Destek açıklamaları aleni bir lobi desteği sağlamaz ama aksi durumda boykot risklerini kimse almak istemez. Markalar Gazze'ye destek açıklasalardı da bu sadece bir marketing olurdu, çünkü Gazze de kimsenin babasının oğlu değil. Bu sektör olay ve durumlara duygusal ya da etik yaklaşmıyor, bunu biz normal insanlar yapıyoruz. Tabi Amerikan desteğinde Yahudi lobisinden fazlası olduğunu da söyleyebiliriz, en nihayetinde İsrail'in ideolojik bir anlamı var İkinci Dünya Savaşından kalan ve bir Ortadoğu karakolu olma özelliği var. Batı medyasının İsrail odaklı olduğu doğru ancak bunun dışında habercilik yapılmadığını söylemek doğru değil. İsrail'in kendi içinde dahi bu savaşın İsrail kanadını eleştiren habercilik örnekleri var çünkü.
Toparlayıp kapatacak olursam markalara ya da celebritylere iki yüzlü demenin lüzumu yok çünkü onlar benim hoşuma giden açıklamalar yapsa dahi benimle aynı hisleri paylaştıkları anlamına gelmezdi. Sadece o zaman zarfında benim hoşuma giden fikirleri dile getirilmesinin daha kazançlı olduğu anlamına gelirdi. Bu kurum ve kişilerin tek ideolojisi reklam nezdinde yalnızca popülizmdir, anlıktır ve o an esen rüzgarın şeklini alırlar. KK Hamas'ı Filistin'in özgürlük mücadelesine dahil ederek destek açıkladığında mutlu olup, KK'nın gerçekten Filistin halkına sempati beslediğini düşünmek ne kadar yanlışsa, burada özel bir düşmanlık olduğunu düşünmek de bence o kadar yanlış. Çünkü aslında burada olan da popülist bir marketing örneğidir yalnızca. Tek sorun derin düşünülmemiş ve yakın geçmişe odaklı olarak hızlı planlanmış ve biraz suratına patlamış bir stratejidir, o sebeple bu konuda suskunlaştılar sonrasında zaten. Şunu unutmamak gerek aslında yıkım kapına gelmedikçe kimse kimin öldüğünü gerçekten umursamıyor. Bana burada yakındığın tüm o "onlar" da aslında sana satılan bir ideoloji yalnızca, seni ötekilerden ayrıksılaşan bir "bizdenlik" ürününü tüketerek bir kazanç sağlıyorsun birilerine yalnızca.
İyi akşamlar.
8 notes · View notes
hubukk · 11 months ago
Text
"Gelinlerimiz, hafize kızlarımız 'illa gelinlik' diye diretiyorlarsa o gelinliğin tesettüre uygun hâle getirilmesi neyi örter? Hristiyan kültürene karşı kompleksten kopamadıktan sonra keler deliğinden geçerken adlandırmalarımız, yaptığımız işleri aklamayacaktır. Kızlarımızın sığındıkları ve annelerinin onlara hak verdikleri en büyük savunma malzemeleri, düğünün hayatta bir kere icra ediliyor olmasıdır. Subhanallah! İmtihan da bu değil midir? Ayda bir kere düğün yapılıyor olsaydı böyle imtihanlar olmazdı ki! Elbette Allah Teâlâ, herkesten en heyecanlı anında ne yapacağını görmek isteyecektir. İmtihan budur. Şehitlik de böyle bir şey değil midir? Can bir kere verildiği için onu Allah yolunda verebilene şehit adı verilmektedir."
4 notes · View notes
acid-gramma · 2 years ago
Note
anonun hikayesini okumadim dikkat surem o kadar uzun degil akdbwkdjwodj ama muhafazakar baskici oc aileleri kandirmayi sonuna kadar destekliyorum (baskalarina zarar VERMEDWN tabii ki. anonun hikayesindw belli ki anon da zarar goruyo)
baskici aileler kesinlikler her seyi hak ediyor o konuda hemfikirim
ama savunma mekanizmasi olarak ailesini dolandirmayi aliskanlik edinen, ailesinin gozune girmek icin taklalar atip yine yalan soyleyen abartili ve normal insanlarin olmayacagi kadar gevsek her seyi kendine hak goren hoppa kadinlarla ne arkadas olunur ne sevgili. bunlar yalan soylemeye alismislardir, sadece ailesini degil tum cevresini kandira kandira yasamayi normalestirmis tipler oluyor. hepsinin egosuyla da problemleri var, hak gorme yalancilik makyavelizm konusunda uzmanlasmis gercek toksikler amk.
benim hayatima birkac kisi girdi bu sekilde HEPSI VAKAYDI. ben avarage enjoyer oldugum icin cok zarar gormedim ama ciddi zarar verme hayat sikme potansiyelleri mevcut bu kategorinin. gordugunuz yerde kaciniz
18 notes · View notes
veganlogicdinamo · 2 years ago
Text
IRKÇILIĞIN KAYNAĞINA DAİR İBRETLİK BİR KANIT
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, cumartesi günü Hamas’ın Gazze’den İsrail’e karşı başlattığı Aksa Tufanı adlı operasyonla ilgili olarak, “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” deyince büyük tepki çekti. Herkesin aklına Nazilerin de Yahudileri aynı şekilde tanımladığı geldi. Yıllardır anlatmaya çalıştığım gibi, ırkçılık ile türcülüğün aynı kaynaktan çıktığını gösteren ibret verici bir kanıt bu…
Çoğu kişi, bu kan dondurucu ifadeye, insanların hayvan olarak nitelenmesi dolayısıyla öfke duydu. Ben bu sözlerin ardından hem insanlara yönelecek şiddeti düşünerek, hem de o şiddete haklı olarak tepki gösterenlerin aynısı hayvanlara uygulandığında bunu hiç sorgulamamaları nedeniyle, bir kez daha dehşete kapıldım.
Aklıma Polonya doğumlu Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer’ın “Söz konusu hayvanlar olunca bütün insanlar birer Nazi’dir; bu hayvanlar için ebedi bir Treblinka’dır” sözü geldi. Ailesi Nazi kamplarında katledilen Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar, hayvanlara mezbahalarda yaşatılan vahşet ile Nazi işkenceleri arasındaki benzerliği görüp hayvan yemeye son vermişti.
Robert de Niro, Roger Waters ve pek çok Amerikalı, Trump’ı domuza benzettiğinde, bir siyahi eylemci Trump’a öfkesini üzerinden kanlar akan gerçek bir domuz kafasıyla gösterdiğinde de, Trump gibi ırkçı birinin her türlü eleştiriyi hak etmesine karşın, domuz ile simgelenmesinin kökeninde de hayvanlara karşı nefretin yer aldığını söylemiştim.
Elbette Trump’ı değil, domuzu savunuyordum ve anlatmak istediğim; gerçekte sevgi dolu, barışçıl, akıllı ve temiz bir hayvan olan domuzun insanlar tarafından en çok ezilen, mezbahalarda canice katledilen türlerden biri olduğuydu Ancak kimse gerçeği duymak istemiyordu. Aşağılayacaklardı ki o hayvanın yaşam hakkını yok edebilsinler.
6 notes · View notes
emrergin · 1 year ago
Text
emes
Bir kas hastalığı değil. Beyinle alakalı. Sinir hücreleriyle alakalı bir hastalık. Hani vücudun savunma hücreleri var ya işte bu hücreler bazen neyin düşman neyin dost olduğunu karıştırabiliyorlar, tıpkı kendi kendine kızıp başkalarına nezaket gösterirken kendisini itin götüne sokan şapşirikler gibi süngülerini vücuttaki bazı kısımlara yöneltebiliyorlar. Bunlara genel olarak otoimmün hastalık deniyor yani kendi kendine immün yani bağışığın kendisine dönmesi Ouroboros yani, ısıra ısıra bitiren dişler bir süre sonra fark ediyor ki son ısırdığı lokma kendisinin bağlı olduğu damağın ta kendisi. Kendisi kendisi kendisi yani. Kendileri.
Evimize bir kırkayak girdi geçenlerde. Peçeteyle öldürüvereyim diye niyet ettim, bastırdım ama ezemedim. Sübhanallah diyemedim çünkü haşmetmeabları öylesine pis bir koku saldı ki ortalığa öğürdüm kusayazdım elimle burnumu kapattım, camları açtım, öksürdüm, "Bu ne Aman Allah'ım bu koku ne" diye haykırdım. Hayvan benim ona saygı duymamama öyle bir misilleme yapmıştı ki kızamadım, haklıydı. Sadece saygı duydum, öyle böyle bir saygı değil. Cidden. Hanımla artık kırkayaklardan bahsederken "Beyefendi" diyoruz. Evimiz ormana yakın, etraf yeşillik, hukukumuz oldu o türle ve biz gelip geçiciyiz. Beyefendiler, değiller.
İşte bazen saygının en kestirme yolu da şöyle ağız tadıyla bir dayak yemek. Anlatabiliyor muyum? MS hastalığı daha önce, lisedeyken karşıma çıkmıştı. Hepimiz yedi yirmi dört ya dershanedeydik ya yurtlardaydık. İkiz biraderler vardı, ikisi de MS'ti. Hastalığın detaylarını sorup öğrenmemiştim ama çok ciddi bir hastalık olduğunu öğrenmiştim ki öyleymiş. Ölümcül sanıyordum, ki değilmiş ölümcül. Bu iki kardeş sağlıklarının el verdiği ölçüde çok sağlam ders çalışıyorlardı ve anlayamıyordum. Anlayamadığım şeyler de tıpkı korktuğum şeyler gibi saygı uyandırıyor bende. Kendileri, sanki sağlıkları onları yarı yolda bırakmayacak da, kazandıkları o şaşaalı üniversiteleri ağız tadıyla okuyabilecekmiş gibi harıl harıl harıl ders çalışıyorlardı. Ve anlayamadığım da buydu. Empati yapamıyordum, hastalık benim başıma gelmemişti, gelmeyecekti de, öyle sanıyordum. Adı bile abidik gubidikti, DJ der gibi, EFES der gibi, saçma sapan bir isim.
Saygıdeğer MS beyefendiler, kendileriyle böyle konuşulmasından hoşlanmıyorlar. Çok ciddi bir hastalık, bir direniş hikâyesi. Kendi kendisini işgal eden vücudun kendi kendisinden kurtulması. Kendi kendisinden çok çeken aklın kendi kendisini susturması. Kendi kendisini çok yoran vücudun kendi kendisini durdurması. Kendileri, üç aydır filan gündemimizin tam ortasında, uyanık olduğumuz her an konuşmalarımızda, gelecek planlarımızda burnunu uzatan şerefsiz bir ... beyefendi gibi duruyor.
Kendine bağışık bu hastalıkların kimisi romatizma gibi eklemleri, kimisi Kron hastalığı gibi bağırsağı, kimisi otoimmün hepatit gibi karaciğeri, kimisi üveyit gibi gözü, kimisi de MS gibi karıcığımı vuruyor. Hedefini şaşıran bağışıklık hücreleri MS özelinde, sinirleri bir kablo gibi düşünürsek dışındaki yalıtım plastiğine tekabül edecek miyelin kılıflarına saldırıyor. Kılıfını kaybeden kablolarda elektrik akışı azalıyor. Beynin esnekliği elverdiği ölçüde verilen komutlar kendisine başka bir güzergâh çizebiliyor olsa da bir süre sonra düşünsel işlevlerde, konuşmada, görmede, yürümede, dengede, yani kısacası merkezi sinir sisteminin sözünün geçtiği neresi varsa oralarda kiminde geçici, kiminde kalıcı sıkıntılar baş gösteriyor. Yazmaya elimin varmadığı başka durumlar da var, çünkü beyinciği ve omurilik soğanını da içine aldığımızda haliyle hayati işlevler de konuya dahil olup, içimizde bir mehabet uyandırıyor. Ömrü kısaltmıyor, ancak tedavisi de yok. Var olan ilaçlar durup durup depreşen bu beyefendilerin saldırganlığını azaltıp, saldırıların arasını açmaya yönelik. Ancak saldırıların durduğu bir vaka yok. Mevzubahis ilaçların da yan etkileri canavar gibi, ayrı bir saygıyı da onlar hak ediyor. Kimisi karaciğeri vuruyor, kimisi kemik erimesi yapıyor, kimisi kansere göz kırpıyor, kimisi elimizden tutup dansa kaldırıyor bizi, sahnede biz varız, dansımız acemi. Bu acıklı ezgi keman sesi değil, kendi hıçkırmalarımız. Bol dua bekleriz.
3 notes · View notes