#ets tur
Explore tagged Tumblr posts
rene-spade · 9 months ago
Text
growing up leclerc | f1 grid
fem!reader x leclerc family, f1 grid
note(s); inspired by @multiversesweets Little Leclerc series! This is kind of my version/take on a youngest leclerc sister. 2nd pov but for the plot, she is named 🫶 lol
Warning(s); possibly triggering dynamics, some obsessive behavior tbh bc i like em crazy, mostly cute stuff tho!
♤ ♤ ♤
Tumblr media
GROWING UP LECLERC MEANS being spoiled rotten by your three big brothers, and even a select few of their close friends too. you’re as eager to watch the boys race as they are for you to watch them, you’re the heart of the family. being the youngest (2002), only female leclerc sibling makes you a standout in every stage of life. strict ‘no dating’ rules set up by charles after he noticed some of the other karting boys eyeing you. you’ve always been the prettiest girl around in monaco, it’s the same everywhere else the leclerc’s go (much to the chagrin of your brothers). it takes nothing more than a bat of your eyelashes for you to get anything you want, as things should be. but your brothers are worried the big world will ruin you; better to stay with them where it’s safe.
♤ ♤ ♤
SOME LECLERC FAMILY THINGS; childhood
full name Hélèna Solène Pascale Leclerc
hervé and pascale taking tonsss of photos
enzo being the sanest brother
all of arthur’s friends having a crush on you growing up
arthur at age 8: mean to his little sister
arthur the moment anyone else looks at her: *swinging*
charles being dubbed “track menace” after crashing into so many boys who’ve looked at you
charles forces you to like the red car
big bro jules who dotes on you, charles, and arthur, showing you off around the paddock
protectiveness levels multiplying after hervé passes away, and again after jules
your brothers are hypersensitive when it comes to you (if you’re sick it’s like charles is dying)
having to keep your romance life a complete secret from your brothers until you’re like 24
Monaco’s Clingiest Family
modeling agencies always trying to recruit you but you’re literally a child, so arthur and charles start barking at people that come up to the family in public
princess treatment you’re whole life and you don’t even care that your bros are a little crazy
charles has tried to murder his fellow drivers
♤ ♤ ♤
twitter; self-ran
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
♤ ♤ ♤
instagram; self ran
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
♤ ♤ ♤
photo album; written by pascale leclerc
Tumblr media
lorenzo, hélèna, & arthur et hélie la bébé de
charles 2005 2009 charlie 2006
Tumblr media
enzo, charles, famille <3 maman avec
& hélie 2010 2002 hél & tur 2003
Tumblr media
bébé hélèna et hél et charlie tur est gentil
charles 2006 2008 de hélie 2003
♤ ♤ ♤
- ren
1K notes · View notes
amezhu · 2 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
239. BÖLÜM - Beyaz Zırhta Çatlak - Lanetli kelepçeleri parçalayan mucizevi büyü -
Kılıç Fang Xin öyle şiddetli bir aura yayıyordu ki uzaktan onları izleyenler çoktan sadece ona bakmakla bile ürperti hissedebiliyordu, Xie Lian ise böylesine saldırılarla adım adım geri çekilmeye zorlanıyordu.
Öncesinde Hua Cheng tek başına yüzü olmayan beyazın icabına bakabiliyordu hatta fazla bile geliyordu ama Jun Wu ortaya çıktıktan sonra maçın eşit olması için her ikisine de ihtiyaç vardı. TongLu Dağı'nın ana ruhsal alan olmasının avantajı yavaş yavaş açık hale geliyordu ve Xie Lian, kendi taraflarını baskılayan ve kısıtlayan ağır bir gücü incelikli bir şekilde hissedebiliyordu.
Ve Jun Wu’da vücudunu koruyan beyaz zırh, kendisi dövdüğü binlerce yıllık ruhsal eşyası vardı, savunması pratik olarak akıl ermez bir şeydi. Yalnızca kafasını koruması gerekiyordu; Hua Cheng'in kılıcı inanılmaz, hızlı ve isabetliydi, ‌Xie‌ ‌Lian‌ ayrıca vurabildiği her yere vurdu, ikisi Jun Wu'nun boynundan ve kalbinden, sırtından, karnından, omzundan neredeyse her yere darbeler indirdi, ama rakipleri hiç etkilenmedi!
Mu Qing bağırdı, “GÜCÜNÜ BOŞA HARCAMA! ANLAMSIZ! BEYAZ ZIRH HİÇBİR ŞEKİLDE DELİNEMEZ!”
"Sağ kaburgalarının hemen altına nişan al!" Xie Lian haykırdı.
Pala tekrar serbest kaldı ve Xie Lian'ın talimat verdiği yerden kesti ama beklendiği gibi işe yarar değildi. Mu Qing bağırdı, “SANA BOŞUNA OLUR DEMİŞTİM! NEDEN ÖNCE UZAKLAŞMAK İÇİN BİR YOL DÜŞÜNMÜYORSUN, BİZ DE DÖVÜŞE KATILACAĞIZ! FENG XİN! OKLARIN VE YAYIN NEREDE?”
Feng Xin tam da yan taraftaki kayalara tırmanıyordu, çılgınca tüküren ve ona dil çıkartan cenin ruhunu yakalamaya hazırdı. Çağrıyı duyduğunda cevapladı, “PEKALA! GELİYORUM!”
Ancak Xie Lian talimat verdi, “Devam et, durma! Sağ kaburganın hemen altına saldırın!”
“Ekselansları!!” Feng Xin bağırdı, “BU ZIRH TAKIMI GÜÇLÜ, KILIÇTAN GELEN YÜZLERCE DARBEDEN SONRA BİLE ÇATLAMAYABİLİR!”
Xie Lian kararlıydı, “Endişelenme, sadece beni dinle! Bu kadar çok darbeye gerek yok!”
Hua Cheng de nedenini sorgulamadı ve kılıçla aralıksız saldırmaya devam etti. Aniden bıçağın fırçalandığı yerde bir çatlak belirdi.
Kanlar fışkırdı. E-Ming kılıcı, Jun Wu'nun karnını, sağ kaburgalarının hemen altında kesmişti!
Hua Cheng kılıcını tek eliyle tutarak Jun Wu’nun önünde duruyordu, gözlerinin içine bakarken için gözleri soğuk ve keskindi. O sırada Xie Lian Jun Wu’nun yan tarafındaydı ve RuoYe bu şansı kullanarak engellemek için hareket etmesini önleyerek Jun Wu'un ellerini bağlamak için dışarı fırladı.
Mu Qing şaşkındı, “Bu nasıl mümkün olabilir?”
O bin yıllık beyaz zırh nasıl Hua Cheng tarafından bu kadar kolayca kesilebilirdi?
Xie Lian Jun Wu ‘yu izleyerek RuoYe’yi çekti ve sıkılaştırdı, “… Unuttun mu? Sekiz yüzyıl önce sen ve ben bir keresinde savaşmıştık.”
Feng Xin ve Mu Qing o an aydınlandı, “İkinci yükselişin?”
O zamanlar Xie Lian Jun Wu’dan bir kez daha sürgün edilme ve bir tur için rekabet etme talebinde bulunmuştu.
Her ne kadar o savaşta iki tarafın da merhamet göstermeyeceğine dair söz verilmiş olsa da şimdi düşününce Jun Wu yine de kendini tutmuş olmalı.
Ancak, Xie Lian sahip olduğu her şeyi kullandı.
Üç binden fazla kılıç savurdu. Bunlardan dört yüzden fazlası Jun Wu’Yu bıçaklayabilmişti ve o dört yüz kadar kılıçtan burayı delmiş olanların sayısı yüzden fazlaydı.
Xie Lian, Jun Wu'ya saldırmak için acımasızca üç binden fazla kılıç savurmuş ve sonunda aşılmaz olan bin yıllık beyaz zırhı kırarak sağ kaburgalarının altındaki karnına saplamıştı.
Ve orası tam da şu an Hua Cheng'in kılıcının kestiği yerdi!
Yani, sekiz yüz yıl önce, Xie Lian bu beyaz zırhın üzerinde eski bir yara izi bırakmıştı ve Hua Cheng'in onu kırması için kılıçtan sadece üç darbe alması yeterli olacaktı!
Hua Cheng'in kılıcı da Xie Lian'ın hayal ettiğinden çok daha keskindi. Pala, kesinlikle kritik bir darbe olarak karnına saplandı!
Guoshi'nin "BU İŞE YARAMAZ! O…" diye bağırdığını duyduğunda zihinsel olarak rahat bir nefes almıştı. ‌
Mantıksal olarak, ciddi yaralanmalar geçirmiş olan Jun Wu'nun eylemlerinin kısıtlanması gerekirdi ama ifadesi değişmemiş, ‌yaraya bir bakış atmak için yalnızca başını eğmişti. Xie Lian bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettiğinde Jun Wu'nun elleri hafifçe hareket etti.
Aniden Xie Lian bir şeyin yırtılma sesini duydu ve aynı zamanda tutuşu gevşedi.
RuoYe… yırtıldı.
O beyaz ipek kumaş ikiye bölünmüş, cansız bir şekilde aniden yere düşmüştü. Hemen peşinden Xie Lian boynunun sıkıldığını hissetti ve sonra tüm vücudu yukarı çekildi! ‌
Hua Cheng’in haykırdığını duydu, “Ekselansları!” Ama, o ses birdenbire uzaklaştı. Ancak Jun Wu'nun sesi hâlâ sadece birkaç santim uzaktaydı ve yüksek sesle konuştu, “XianLe, Kılıçla delinmek gibi bir konunun senden daha az deneyimim olan bir şey olduğuna gerçekten inandın mı? Umurumda olacağını mı düşündün?”
Guoshi uzaktan şöyle dedi, “Hepiniz onu bıçakla yüzlerce kez delseniz bile yine de faydasız olurdu! Çünkü… artık… acı hissedemiyor gibi görünüyor…”
Xie Lian, kalbine saplanan uzun bir kılıcı çekinmeden çıkartabilirdi, Jun Wu da öyle.
Feng Xin yayını çoktan çekmiş Jun Wu'yu hedef alıyordu ki Guoshi’nin dediğini duyduğunda yayını indirdi, “NE?” O halde bu, bir vuruş yapmayı başarsak bile bunun hâlâ anlamsız olduğu anlamına gelmiyor mu?”
Mu Qing konuştu, “Size gözlemlediğim başka bir kötü haber daha söyleyeyim. İyileşme hızının, aldığı darbelerden daha hızlı olduğundan şüpheleniyorum."
“NE?”
Diğer taraftan, Xie Lian bunun sahiden de bir gerçek olduğunu çoktan doğrulayabilirdi.
Yarası çok kötüydü ve eğer bu başka biri olsaydı beli tamamen kesilebilirdi buna rağmen yine de yaranın kanaması çoktan durmuştu, “Şaşırmaya gerek yok.” Dedi Jun Wu, “Eğer sürekli arkandan bıçaklanıyorsan ve eğer kendini hemen toparlamaya çalışmazsan o zaman şimdiye kadar binlerce kez ölmez miydin? Ama siz ikiniz kesinlikle oldukça iyisiniz.”
Gülümsedi, “Bu sekiz yüz yılda, sadece bir kılıç ve bir palayla yaralandım ve bunu siz ikiniz yaptınız. Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur, daha uzakta dur. Xian Le’nın boynunu kırdığımı görmek istemezsin.”
“…”
Hua Cheng'in yüzü karanlıktı, gözlerindeki keskinlik kışkırtıcıydı ama Jun Wu'nun Xie Lian'ı Cennete uzanan Köprünün üzerinde asılı tuttuğunu, elini bir kez bırakmasıyla Xie Lian'ın yüzlerce metre aşağıdaki lav havuzuna düşeceğini gördüğünde, bir an sonra kılıcını isteksizce geri çekti, bir elini arkasına dayadı ve yavaşça birkaç adım geri çekildi.
Oldukça sakin görünüyordu ama kolunun altındaki pala onu ele veriyordu. E-Ming son derece tedirgindi, göz küresi deli gibi dönüyor ve çılgınca Xie Lian'a bakıyordu. Jun Wu, "Bu kadarı yeterli," demeden önce Hua Cheng Cennete uzanan Köprünün kenarına kadar geri çekilmişti.
Xie Lian elindeyken, ikisi birbirlerinin gözlerinin içine baktı. Bir an sonra Jun Wu aniden Xie Lian'ı yakındaki kayalardan oluşan duvara çarptı.
Çarpma çok şiddetliydi; Xie Lian'ın tüm kafası çınlıyordu, burnundan ve dudaklarından akan kan yüzünün hatlarından aşağıya doğru akıyordu. Uzakta birçok insan telaş içinde bağırıyor gibi görünüyordu ama kim olduklarını seçemedi ve sadece Jun Wu'nun kulağına usulca konuştuğunu duyabildi, “XianLe, kafan duvara çarptığında acıyor mu?”
Xie Lian soruyu tam olarak işleyemediği için yanıt vermedi. Böylece, Jun Wu onu yakaladı ve sorgulamadan önce tekrar kayalara çarptı, “Acıtıyor mu? Acıtıyor mu? Acıtıyor mu? Acıtıyor mu?”
Her soruyla birlikte Xie Lian'ı kayalık duvara çarpıyordu, o kadar sert ki Xie Lian çığlık atmaya başladı ama çığlık attığı şey, “SAN LANG, SAKIN GELME! BEN İYİYİM! SEN SAKIN BURAYA GELME!”
En azından şu anda değil. Uygun an henüz gelmemişti!
İlk çarpmada Hua Cheng hücum etmeye çoktan hazırdı. Daha iki adım gitmemişti ki Xie Lian’ın ona gelmemesini söylediğini duyup kendini durmak için zorladı.
Ama yüzü tamamen vahşileşmişti, tüm kolu titriyor, ellerinin üzerindeki damarlar neredeyse patlayacak gibiydi.
Jun Wu ifadesizdi ama eli deli gibi Xie Lian'ı kayalara çarpıyordu, çarparken tekrar ederek soruyordu, “ Acıtıyor mu? Acıtıyor mu?”
Guoshi haykırdı, “Ekselansları!!!” Ama hangisini çağırdığını kim bilebilir? Xie Lian'ın kanlı elleri kayalık duvarın engebeli yüzeyini itti, dişlerini sıkarak kükredi, “…ACITIYOR!!!”
Ancak o zaman Jun Wu tatmin bir ifadeyle gülümsedi ve Xie Lian’ın zavallı başını bağışlayarak onu yere koydu.
Xie Lian hâlâ çınlayan başını kucaklamış, yerde oturuyor, gözyaşları ve kan kontrolsüzce yüzünden aşağı akıyordu. Jun Wu onun yanına çömeldi, bir süre yüzüne baktı, sonra aniden ellerini kaldırdı ve Xie Lian'ın yüzündeki kanı silmesine yardım etmeden önce başını okşadı.
“…”
Bu hareket sıcak ve şefkatli bir jestti, tıpkı az önce tek başına dayak yiyen bir çocuğun yanına çömelmiş onu teselli eden bir baba gibiydi. Bu görüntü hem Feng Xin'in hem de Mu Qing'in tüylerini diken diken ediyordu, "O… o... gerçekten çıldırdı mı?"
Hua Cheng'in kılıca dayadığı elinin parmakları çatırdıyor ve E-Ming'in gözbebeği sanki kan çanağına dönüyormuş gibi hızla küçülüyordu.
Xie Lian tek kelime etmedi ve Jun Wu'nun onu temizlemesine yardım etmesine izin verdi. Jun Wu sonra kendi kendine mırıldandı, "Seni aptal çocuk, eğer acıyorsa neden geri dönmüyorsun? Çarpmaya devam edersen, kırmaya devam edersen duvarın kendiliğinden yıkılacağını mı düşündün? Neden kendi yönünü değiştirmiyorsun?"
"Geri dönmeyeceğim." dedi Xie Lian.
Jun‌ Wu son derece şiddetliydi, elini kaldırdı ve bir tokat attı. O kadar sertti ki Xie‌ ‌Lian‌ Büyük bir gürültüyle yere düştü!‌
Jun Wu onu kaldırdığında Xie Lian’in hâlâ başı dönüyordu. Sanki sabrını kaybediyormuş gibi bir ses kullanarak konuştu, ‌“Bu şekilde beni kızdırmak zorunda mısın? Sana bir kez daha sorayım, değişecek misin?”‌ ‌ ‌
Xie Lian iki kez ağız dolusu kan tükürerek öksürdü, “Değişmeyeceğim.”
Sonunda Jun Wu’nun nazik ifadesinde bir çatlama gerçekleşti, bir vahşet parıltısı titreşti.
Guoshi'nin yüzü yeşile dönüyordu ve durumun yokuş aşağı gittiğini görünce aceleyle bağırdı, “Ekselansları, ASLA BU ÇOCUĞU ÖLDÜRMEK İSTEMEDİN, ONDAN GERÇEKTEN HOŞLANIYORSUN! SEN SÖYLEMİŞTİN, UNUTTUN MU?”
Jun Wu küçümseyerek güldü, “Eğer durum böyle olmasaydı geçmiş sekiz yüz yılda sabrımın ve hoşgörümün tamamını onun üzerinde tek başıma tüketmezdim. Cennet Başkentinin temelinin bir parçası haline gelmesi ve milyonlarca kişi tarafından çiğnenmesi çok uzun zaman önce olurdu.”
Xie Lian'a döndü ve aniden öfkelendi, “Ama o kendisi için iyi olanı bilmiyor. İnatçı, kaprisli, her sözüme itaatsizlik ediyor! Sadece bana karşı geliyor! Değişmeyeceksin, değil mi? Öyle olsun. O zaman neden bu duvarın mı düşeceğini ya da kafanın mı patlayacağını görmüyoruz!”
Guoshi onu Xie Lian'ı tekrar kaldırırken gördü ve hızla bağırdı, “EKSELANSLARI! EKSELANSLARI!!! MAJESTELERİ… KÜÇÜK EKSELANSLARI HALA OLGUNLAŞMAMIŞ, BU SEFERLİK BIRAKIN GİTSİN, BIRAKIN ONU! BİR GÜN ANLAYACAK…”
Jun Wu ona baktı ve kıkırdaması daha da soğuklaştı, “Gerçekten delirdiğimi mi düşündün? Bana yalan söyleme. Gerçekten olgunlaşmamış olduğunu düşündüğün kişi o değil, benim değil mi?”
Guoshi şaşırmıştı, Jun Wu devam etti, “Sırf onun bana karşı kazanabileceğini umut ettiğin için onu büyütmek, öğretmek ve ona rehberlik etmek için kendinden çok şey harcadın. Yani benim hatalı olduğumu ve senin her zaman olduğu gibi haklı olduğunu kanıtlayabilirdin. Böylece şimdi WuYong'un mükemmel veliaht prensinin yanılsamasına yüzünü dönebilir ve Jun Wu'yu reddedebilirsin. Amacın bu değil mi? Ne düşündüğünü bilmediğimi mi düşündün?”
“ÖYLE DEĞİL!” Guoshi haykırdı, “Doğru ve yanlışlara, zaferlere ve yenilgilere bağlanmayı bırakın, DAHA ÖNCE BUNU HİÇ DÜŞÜNMEMİŞTİM!”
Ama Jun Wu dinlemeyi bırakmıştı ve sesini yükseltmiş tonunu keskinleştirmişti, “UNUT GİTSİN! Şunu söyleyeyim, hepiniz unutun! BANA KARŞI KİMSE KAZANAMAZ! ÖZELLİKLE DE O!”
Delicesine güldükten sonra Xie Lian'ı sürükledi ve onu kayalara doğru çarptı, her çarptığında bağırıyordu, “DEĞİŞECEK MİSİN? DEĞİŞECEK MİSİN? DEĞİŞECEK MİSİN??”
Sanki Xie Lian da delirmiş gibiydi, Jun Wu’nun kolunu kavrayıp kükremeye başladı “HAYIR! HAYIR! DEĞİŞMEYECEĞİM!”
Her vuruş ona yıldızları gösterecek kadar kıyaslanamayacak kadar acı verici olsa da her ne olursa olsun istenilen cevabı vermeyi reddederek bu nefesi inatla tuttu ve kükrer gibi bağırdı, “DEĞİŞMEYECEĞİM İŞTE! ACI VERİCİ OLSA BİLE DEĞİŞMEYECEĞİM, ÖLSEM BİLE DEĞİŞMEYECEĞİM, ASLA DEĞİŞMEYECEĞİM!!!”
Artık onu deli eden Jun Wu değildi, Jun Wu’Yu deli eden oydu.
Jun Wu’nun gözleri kıpkırmızıydı, tam onu disipline etmek için bir darbe daha vurmak üzereyken hareketi aniden durma noktasına geldi. Aşağıya baktığında omzuna uzun bir kılıç saplandığını ve çubuklardan yapılmış sekiz uzun ok, sırtına düzgünce tutturulduğunu gördü.
Bunların hiçbir önemi yoktu çünkü uzun kılıç ve oklar beyaz zırhı delememişti. Ancak sağ kolu kopmuştu.
Xie Lian’ı tutan eli kopmuştu. Kesikli, düzgün ve temiz olan bileğindeki her şey yok oldu. Xie Lian da gitmişti.
Başını çevirdiğinde keskin ve kuvvetli bir rüzgar tam ona doğru geliyordu. Sol elini salladı ve yakaladı ancak bunun kendi sağ kolu olduğunu gördüğünde fark etti.
Cennete uzanan köprüyü geçerken Hua Cheng tamamen kanlarla kaplanmış Xie Lian’ı tutuyordu. Bir el ters tutuşta palayı tutuyor Xie Lian’ın omuzlarına sarılıyordu, diğer eli ise kafasındaki yaraları kapatıyordu. Tüyler ürpertici bir tavırla şöyle dedi, “İğrenç pislik elini geri al.”
Xie Lian çok inatçıydı ve yenilgiyi reddetti, Jun Wu’Yu sinirden sonunda kudurtmuş ve zayıf noktalarını açığa çıkarttırmıştı.
Jun Wu sağ kolunu tuttu ve onu yeniden kendi bileğine tutturup elini birkaç kez açıp kapadı sonra sırtındaki okları çıkardı. Aniden bir şey hatırlamış gibi kafasını çevirdi ve uzun bir kılıç tutan solgun yüzlü Mu Qing’e baktı. Gözleri buluştuğunda Mu Qing biraz ürkmüştü ama yine de cesur bir tavırla kendini sakin kalmaya zorladı. Ama artık sakin kalması çok uzun sürmedi.
Jun‌ Wu onun omzuna baktı ve hafifçe yorum yaptı, “Biliyordum, XianLe’ye kıyasla sen hala yetersizsin.”
Bunu duyan Mu Qing'in yüzü biraz değişti, elindeki uzun kılıç aniden düştü ve çok geçmeden yüzünün rengi tamamen değişti. Bileğine bakmak için kolunu yukarı çekti ve o siyah lanetli kelepçenin aniden sıkıldığını gördü. Sanki sonsuz kan ona doğru toplanıyormuş gibi etrafındaki damarlar ve sinirler şişkinleşiyordu.
Feng Xin Mu Qing'in taşlaştığını ve hareketsiz olduğunu gördü ve bağırdı, “ORADA DİKİLİP NE YAPIYORSUN, KAÇ!”
Guoshi onu azarladı, “Feng Xin seni küçük aptal, bacağındaki o yaralarla nasıl kaçabilir?”
Feng Xin şaşırdı, “S*İKTİR! BUNU TAMAMEN UNUTMUŞUM!”
Eskiden olsaydı Mu Qing öfkeyle geri dönerken muhtemelen gözlerini devirirdi ama şimdi kaçsa bile boşunaydı. Bileğindekindeki lanetli kelepçe ile kaçsa bile hiçbir önemi olmazdı.
Feng Xin yemin etti ve yukarı çıkmak üzereydi ki beklenmedik şekilde Jun Wu sırtındaki okları çıkarttı ve elini çevirerek onları kendisine doğru fırlattı. Feng Xin yalnızca göğsünün soğuduğunu hissetti ve aşağıya baktığında bu sekiz okun tamamı geri dönmüş, düzgün ve düzenli bir şekilde göğsünü deliyordu!
Jun‌ Wu, yavaş yavaş Hua Cheng ve Xie Lian’a doğru yürüdü. Hua Cheng hiç ona bakmadı, Xie Lian’a sarılarak, “Gege? Gege?”
Xie Lian, daha önce şiddetli darbelere maruz kalmıştı ve kanlı bir şekilde kafasının hala zonklayarak kendine gelmesi biraz zaman aldı ama gözleri açılmadan önce ağzı mırıldandı, “…San Lang? İyi misin?”
Hua Cheng bir an ona baktı ve aniden onu sertçe kollarına bastırarak yavaşça cevapladı, “Ben tamamen iyiyim. Neden kendine bakmıyorsun?”
Xie Lian onun kucağına daha çok sindi, kucaklaması oldukça sıkı olmasına rağmen hiçbir yarasını acıtmıyordu. Gözlerini gayretlice açtı ve etrafındaki tüm düzensizlik görüşüne girdi.
Mu Qing, bir eli diğer bileğini sıkıca tutarak sanki o kan emici lanetli kelepçe ile kontrol için savaşıyormuşçasına olduğu yerde donmuştu, ama yüzü ne kadar solgun görünüyordu ki daha uzun süre dayanamayabilirdi.
Diğer yandan Feng Xin, o sekiz okla delinmişse de yine de yaraları önemliydi ve köprünün üzerine çökmüştü. Bu cenin ruhu şeytani bir şekilde uluyarak onun etrafında yukarı aşağı zıplıyordu, daha sonra arka ayağını kullanarak çılgınca bir şekilde Feng Xin'in yüzüne bastı. Feng Xin çok öfkelense de hareket edemedi yoksa yaraları daha da kötüleşebilirdi.
Bu arada cennete uzanan köprü parça parça yıkılıyordu ve her an yerle bir olabilirlerdi.
Xie Lian bunların hepsini kavradı ve sarsılarak ayağa kalkmak istedi. Hua Cheng ona yardım etti ve gözleri birlikte ileriye doğru hareket ederek ikisi ayağa kalktı.
Jun Wu’nun figürü onlara doğru yürürken etrafındaki ateş ışığına devasa bir gölge düşen dev gibi görünüyordu. Xie Lian gözlerinin, burnunun ve ağzının etrafındaki kanı sertçe silerek ölümcül şekilde o figüre baktı.
Jun‌ Wu, Zhu‌ ‌Xin‌'i eğik bir şekilde tutuyordu. Zhu Xin kılıcının vücudu aralıksız akan ruhsal güçlerle toplanmıştı. O sırada o kadar sakin ve rahattı ki Xie Lian’ı delice kayalara çarpan Jun Wu'dan neredeyse farklı bir insandı, “XianLe, Yenilgine dair hiçbir şüphe olmadığını çok iyi biliyorsun.”
Jun‌ ‌Wu‌ Xie‌ ‌Lian‌'ı çok iyi anladı. Onun nasıl savaşacağını tam olarak biliyordu ve onun ruhsal güçleri de ezici bir çoğunlukla onu ele geçirmişti. Dahası birbirlerine yumruk atmasalar bile Xie Lian Jun Wu’nun savaş aurası ve ruhsal güçlerinin artık daha fazla olduğunu hissedebiliyordu. Kendi bölgesi olan TongLu Dağında onların tarafındaki kısıtlamalar giderek daha belirgin hale geliyordu.
Xie Lian içten içe onun söylediği şeyin muhtemelen doğru olduğunu düşündü. Kazanamazdı.
Ama kazanamasa bile savaşmak zorundaydı!
Ancak Hua Cheng aniden konuştu, “Hayır, ekselansları, kazanabilirsin.”
Xie Lian şaşırmıştı ve ona baktı. Hua Cheng de ona bakıyordu, “Kazanabilirsin. Sen ondan daha güçlüsün.”
Gözü sanki bir şey yanıyormuş gibi parlaktı ve kesin bir tavırla şunları söyledi, “İnan bana. Yanılıyor. Sen haklısın. Sen ondan daha güçlüsün. Sen ondan çok daha güçlüsün!”
Jun‌ Wu derinden ve sessizce kıkırdadı, muhtemelen Hua Cheng'in sözlerinin saf ve eğlenceli olduğunu düşündüğü içindi ya da belki de elindeki otoriter güçten memnun olduğundan.
Milyonlarca inananın gücü yalnızca onun elindeydi!
Ama Hua Cheng omuzlarını tuttu, “Ne yani? Onlar sadece milyonlarca aptal, hepsi işe yaramaz, çöp. Ama senin için, bir kişi yeter.”
Bir kişi yeter mi?
Xie Lian, Hua Cheng onu yakınına çekmeden önce henüz kafasını etrafına sarmamıştı.
Xie Lian’ın gözleri açıldı.
Ruhsal güçler patladı ve içine aktı.
Bu sefer, ruhani güçlerini aktardıkları diğer zamanlardan çok daha karşı konulamazdı; hayalet kelebekler ve erimiş kederli ruhlar bile bu korkunç enerjiyi hissetmiş gibiydi, etraflarında birbiri ardına patlıyor, patlıyor ve çığlık atıyorlardı.
Xie Lian'ın parmakları uyuşmaya başlamıştı, bacakları da dizlerinin üzerine düşecek kadar titriyordu ve içinden dur diye bağırıp duruyordu, artık yeter! Ama Hua Cheng'in eli sıkıca kafasına kilitlenmişti, gitmesine izin vermiyor, onun reddini reddediyordu.
Tumblr media
Kim bilir ne kadar zaman geçmişti ki, aniden Xie Lian'ın boğazı gevşedi ve aynı anda Hua Cheng sonunda onu serbest bıraktı. Xie Lian'ın dizleri büküldü ve yere düştü, elleri tamamen düşmemek için kendini yerden destekliyordu.
Jun Wu adımlarını durdurdu ve yüzündeki ciddiyetle ona baktı. Uzakta yatan Feng Xin inanamayarak konuştu, “E… ekselansları… e… e….”
Xie Lian titreyen elleriyle uzanarak kendi boynuna dokundu.
Hiçbir şey yoktu.
Hua Cheng ona çok fazla ruhani güç akıtmıştı. Gerçekten de çok fazlaydı, o kadar fazlaydı ki lanetli kelepçenin dayanabileceği miktarın tamamen dışındaydı.
Onu sekiz yüz yıl boyunca kısıtlayan o iki kelepçe zincir patlamış ve paramparça olmuştu!
23 notes · View notes
esknil · 6 months ago
Text
#Üçüncü bölüm..
 Düğün günü geldiğinde gelin ve damattan daha heyecanlıydım belki. Aileye yakın masalarda oturduğumuzdan iki üç masa karşımdaydı. Yanına gitmedim, o da gelmedi. Yanında oturan sevimsiz suratlı kocası ile karşılaştığım an ağzına bir tane çakacak kadar doluydum.  Üzerine giydiğim uzun kollu siyah dar gömleği ve yine siyah yere kadar dar eteği ile sülün gibiydi karşımda. Düğünde alkol servisi olmadığından Erhan ile birlikte arada kaçıp otelin mutfağında bir iki kadeh viskimizi çakmıştık. Nikah kıyılıp klasik düğün ortamı başladığında masasında sıkkın sıkkın oturuyordu. Kocası kendine benzeyen bir adam ile derin muhabbette. Telefonuna mesaj attım.
- İçinde ne var, tahmin edeyim, siyah iç çamaşırı ve siyah çorap
- Birini bildin :))
- Sana bakarken sikim kalktı yine. Ne güzel olurdu bugün sevişsek. Çok özledim
- Ben de aşkım.
- Dışarı çıksana biraz, dudaklarını istiyorum
- Saçmalama bir gören olur, herkes tanıdık. 
- Görmeyecekleri bir yere gitsek 15 dakika yeter bana.
- Delisin
Erhan ile sigara içerken meslek alışkanlığı otelin girişini inceledim. Klasik 5 yıldızlı otel lobisi. Resepsiyon karşısı asansörler. Böyle lüks otellerde bir tane restoran tarafından asansör de olmalı veya dükkanlar tarafından katlara çıkan. İki tur atıp buldum. Çok içtim senin yüzünden araba kullanamam diye Erhan'ı suçladım ve bana bir oda ayarlamasını sağladım iki dakikada. Masama döndüğümde erkekler yoktu masasında. İki üç kadın oturmuş göbek atanları seyrediyorlardı.
- Oda numaram 2826. Lavaboya diye çık. Koridorun sonundaki asansörleri kullan kimse fark etmez.
- Ciddisin sen. Nasıl geleyim olur mu öyle şey?
- Hadi en fazla 15 dakika yeter bize, çok özledin seni aşkım. Şerefsizin yanında oturmanı istemiyorum.
Cevap vermedi. Alkolden fazla mı coşmuştum.
- Sen çık şimdi. Beş dakikaya kalkarım bir şey bulur. 
- Unutma 2826. Kapıyı aralık tutarım.
Koşar gibi çıktım salondan. Oynayalım abi diyen bir iki eski personeli savuşturdum. Erhan babasının hiç sevmediği fotomodel kız arkadaşı ile oynaşıyordu lobide. İçeri geç it işareti yaptım, gülerek. Odaya girdim. Işıkları ayarladım. Mesajı geldi.
- Kaçıncı kat, lavaboların neresinde asansör?
- 8, kadınlar tuvaletinden devam et, soldaki kısa koridor
Zaman kaybedecek halimiz yoktu. Kemerimi çözüp takım elbisenin pantolonunu çıkardım. Kapıyı aralık bırakıp koridora kulak verdim. İki üç dakika sonra asansörün kısık zili ve sonrasında aşkımın koridoru adımlayan sesi duyuldu. Yaklaştığında kapıyı araladım ve kolundan içeri çektim.
- Off heyecandan bayılacaktım aptal.
- Çok özledim seni kolay buldun mu?
- Evet bomboştu orası
Sadece don ile duran bacaklarıma baktı, güldü yüksek sesle. Cevabım dudaklarına yapışmak oldu. Açık tenine uygun uçuk pembe bir ruj vardı dudaklarında.  Dillerimiz kısa  sürede birbirini bulunca rujun tadı ağzımda yayıldı.
- Yavaş makyajım dağılmasın sakin ol.
- Burada kalabilsek keşke
- Evet aşkım seninle uyumak çok güzel
Kıçına yapışarak eteğini yukarı çekmeye çalıştım.
- Dur deli kırışırsa belli olur. Beni zorla itekleyerek geri çekildi. Eteğini çıkararak yandaki sandalyenin üzerine koydu. Pembe tangaya yakın iç çamaşırı ve siyah ipekli çorapları ile yine tam bir afetti. Ben de sikimi ortaya çıkarıp kravatımı çözdüm. Önünde diz çöküp çamaşırını aralayıp amına dilimi değdirdim. Nemlenmeye başlamıştı bile.
- Oh, aşkım vaktimiz yok o kadar. 
Gel böyle diye geniş bir koltuğun kenarına doğru başını eğdim. Çamaşırını sıyırınca geçen hafta siktiğim iki küçük delik de karşıma çıktı. Dizlerimin üstüne çöküp dilimi aşağıdan yukarı ikisinin de üzerinde gezdirdim. Amının içine giren dilimle inlemesi başladı.
- Kaan aşkım hadi merak ederler beni.
Doğrulup sikimi önce arka deliğine sürdüm.
- Şimdi olmaz oradan. 
Islanan amcığında sikimin başını ıslatıp güzelce kaydım içine. Dar sıcak amı yine sarılarak karşıladı sikimi. Doğru düzgün ön sevişme yapmadığımız bir girişten rahatsız oldu ki elini geri atıp kalçalarını biraz araladı. Alışması için bekledikten sonra güzel sert götünü avuçlaya avuçlaya hızlandım. İniltisi kesintisiz sürerken bekaretini geçen hafta aldığım göt deliğine bir parmağım ile baskı yapıyordum. Parmağımı tükürükleyip bir santim gibi batırdığımda sikimle amının derinliklerini dövmeye başlamıştım.
- Ohh dizim ağrıdı böyle deyince içinden çıktım. Kucaklayıp içerdeki yatağın üstüne attım. Bacaklarını kendi ayırarak beni davet etti. Amına hızla yerleşince dudaklarını kapmak istedim yine.
- Dur makyajım akacak, aşkım dur
Kalın gömleğin üstünden memelerini okşayarak hızlandım. Yüzünü öpücüğe boğamıyorsam boynuna yapışırım. Boynunu emerek ve ince bedenini iyice yatağa yapıştırarak sikmeyi sürdürdüm. Hayatımı bu kadın ile bu yatakta geçirebilirim. Sikim amının diplerinde beklerken boynuna dişlerim geçiyordu. İnlemesi yükselip nefesi kesilme anı geldiğinde dar amcığı da sikimi sağmaya çalışır gibi kasılıyordu. 
- Seni seviyorum diye boynunu emmeyi sürdürdüm.
- Hadi aşkım, içimi ısıt yine, gel, ohh gel hadi.
Küçük ellerini sırtıma bastırdı. Uzun ince tırnakları tenime battı. Az evvel makyajımı bozma diyen kadının dili şimdi dilime karışmıştı. Alkole rağmen gelişim hızlandı ve amcığına bıraktım döllerimi. 
- Ah içimi yakıyorlar.
Yapışmış halde nefes nefese bekledik. Çalan telefon benimkiydi. Cevap vermeden dudaklarını emerek amındaki orgazm titremeleri arasında bekledim. İçinden çıkıp ayağa kalktığımda pembe donu ve pembe amcığından akan döllerim, az evvel boşalmama rağmen sikimi hala dikleştiren azdırıcı bir manzaraydı, fırsat olsa aşkımı yataktan çıkarmazdım bu gece. Mesut Bey'in asistanı arayan, beni bir bürokrat ile tanıştıracaklarmış.  Söylenerek ve birbirimizle cilveleşerek giyindik. O rujunu tazeler masa üzerindeki peçete ile amından akanları silmeye çalışırken göğüslerini sıkmayı sürdürdüm, boynunu öptüm, gülüşmeye devam ettik. Koridoru kontrol edip onu saldım önce, ben de genel asansörlerle lobiye indim. Yarım saat sonra Mesut Bey'den kurtulup misafirlerin dağılmaya başladığı salona girdim. Göz göze geldik. Telini eline aldı. Mesaj atmış
- İki peçete koydum, hala akıyor.
Bunları yazarken kocası ile yan yana oturması, hıyar kocasının karısına arkasını dönüp başkaları ile muhabbet ediyor oluşu karmaşık bir ortamdı. Azmıştım, aşıktım ve aşkım yanındaki adam ile kalkıp evine gidecekti. Gelin ile damadı tebrik edip bardan bir şişe viski aldım ve sızana kadar içtim.
Sabah cevapsız çağrı ve mesajlar dolu telefonumu uyandıktan yarım saat elime aldım. Zeynep'ti arayan. Mesajların sonuncusu bir saat önce idi. Ara hadi diyen kısa bir mesaj. Aradım. Dün gece düğünden sonra Bursa'ya dönmüşler, kocası da hemen deplasman maçı için toparlanıp çıkmış. Bir buçuk saat sonra hız sınırlarının hepsini ihlal edip Yalova'daki otelimizdeydim. Yine balıkçıya mı gitsek dedi. Bu sefer ben sadece bir kadeh o ise iki kadeh şarabı götürdü.
- Alıştın şaraba
- Şaraptan sonra daha farklıydı sanki sevişmemiz dedi.
Daha farklıydı sevişmesi. Aramızdaki tüm sınırlar çoktan yıkılmıştı zaten, ama o gün yatakta tüm sevişmeyi yöneten oydu. Yatağın üstünde kedi gibi dört ayak üstünde gezmesi. Sikimi kökünden kavrayıp başına kadar yalaması, başının dudaklarının arasında sıkıp
- Çok yaramaz bu, canımı çok yakıyor, koca yaramaz diye cilvelenmesi. Bunları yaparken o güzel büyük gözleri ile bana bakması. Öyle azdırdı ki, beni sikimi kendi ayarlayıp kucağıma oturduğunda kollarını omuz altından sıkarak sabitledim, hızla bağırtarak sikmeye başladım. Normalde yavaş canım yanıyor diye itiraz ederdi. Bu sefer sadece ohh sik beni diye yüksek sesle inledi ben sertleştikçe bağırması arttı. Bağırdıkça altın sarısı saçları daha da dağıldı. Alttan amının dibine vurup aynı anda kolları ile ince bedenini iyice aşağıya çekiyordum. Amının köküne vurdukça çığlık atıyor sanki daha sert vurmamı ister gibi gözlerimin içine bakıp zıplıyordu. İnlemeleri aynı kesintisizlikte idi. Alkolün etkisi ile farklı olan arada attığı zevk çığlıkları ve pek yapmadığı sik beni sesleri. Amının kasılmaları sürerken boynu öne doğru düşmüştü. Ter akıyordu göğsümden.
- Aşkım hadi cam önünde sik beni diyerek kurtulmaya çalıştı. Normalde odanın tüm perdeleri çekili alacakaranlıkta sevişirken bugün perdeleri çekmemişti. Odanın renkli otel camlarından içerisinin gözükmeyeceğini bin kere söylemiştim aşkıma. İsteğini kırmadım. Cama tutunarak domaldı ben de sikimi yeni boşalmış amına soktum. 
- Aşkım herkes görsün aşkımızı
- Görsün Kaan daha hızlı hadi, amımı doldu gönder yine Kaan. Yol boyu döllerin aktı içimden ohhh. 
Uzun uzun sertçe domalmış küçük götünü avuçlayarak siktim. Tükenmişti bedenim ama sadece onu daha çok mutlu etmek ve ne derse yapmak istiyordum. Kalçalarımı da tokatla demesi ile hafifçe sert poposuna vurdum. Küçük şaplaklar yetmedi o fazlasını istedikçe daha hızlı tokatladım. Amının diplerine akan döllerimin bitmesini beklerken ileri gidip amından çıkmamı sağladı. Küçük götü tokattan kızarmış haldeydi. Sonra diz çöküp am sularına karışmış döllerim ile kaplı sikimi ağzına soktu. Kalbim sıkıştı resmen. Sikimin başı bu kadar hassas iken değen diline bedenimde kalan son enerji de aktı içimden. Banyo sonrası perdeleri çekti ve yatakta nefeslenmeye çalışan benim göğsümü okşayarak ve öperek üzerime uzandı. Hayatımın en huzurlu uykusuna yattım.
Sonraki hafta sonu da aynı geçti. Bu sefer Mudanya tarafında bir pansiyondaydık. İçmedik, odamıza sevişmeye giderken ise daha önce yapmadığı bir şey yapıp yol ortasında uzun uzun öptü beni. Sarmaş dolaş çarşıyı gezdik. Odamıza döndüğümüzde ise bu sefer çok sakin uzun bir sevişme yaşadık. Arkasından sarılmış amına girerken sadece kalçalarımız yavaşça oynuyordu. Yüzünü döndürüp o doyamadığım alt dudağını emmek istedim. Böyle devam etti diye fısıldadı. Bir rüyada gibi kaşık pozisyonunda ikimiz de terden birbirimize yapışacak hala gelene kadar devam ettik sevişmeye. Dakikalarca o pozisyonu bozmadan ikimiz de tükenene kadar sürdü bu rüya hali. İçinde küçülen sikim amından çıkana kadar da arkasındaki sarılmam bitmedi.
- Aşkım diyerek döndü dudaklarını emerken yaşlı gözlerine baktığımı görerek, çok şiddetliydi aşkım sözleri ile öpüşmeyi sürdürdü.
Takip eden cuma gecesi, grip oldum galiba evden çıkamıyorum mesajı ile hafta sonu planlarını iptal ettik. Pazartesi ve Salı da pek tadı yoktu. Telefonda bile sesi tatsız geliyordu. Perşembe ise mesajlarıma aramalarıma dönmedi bile. Cuma sabahı ise gelen uzun bir mesajdı. Yıllar boyu aklıma kazınan, değişen telefonlardan birinde silinip gitse bile unutamadığım. "Kocam ile sorunlu bir dönemimdi, ama sorunlarımızı hallettik. Seni sevdim Kaan ama evliliğimi sürdürmek ve kocam ile mutlu olmak istiyorum. Sana da mutluluklar"  Önce inanamadım, sonra telefonu fırlattım. O zaman ki telefonlar fırlatılınca kırılmayan demir külçelerdi. Sonraki günlerde inkarın tüm aşamalarını yaşadım. Defalarca aradım, aradığınız numara kullanılmamaktadır mesajını alana kadar. Otel kayıtlarından adresini bulabilirdim ama kapısına gidip ağlayacak mıydım evli bir kadının. Sevgili kankam sen engellemesen ve bir delilik yapmayım diye günlerce bende kalıp beraber içmesek, o kapıya dayanırdım da. Biteceğini içten içe biliyordum ama böyle aniden bıçak gibi kesilmesi acıyı artırmıştı. Bir ayın sonunda yol planını beraber yapmıştık. Şirketin New York ofisine geçtim ve beş yıl sürecek Amerika maceram başlamış oldu. İçtiğim gecelerde artık kullanılmayan numarayı aramaya aylarca devam ettim. Numara bir başkasına verilip o kişi de bana ana avrat küfür edince numarayı da sildim. 
Amerikalıların bir alışkanlığına uyup başladığım bir psikolog çok yardımcı oldu acılarımı atlatmama. Bir yıl içinde kadınlar ile ilişki kurabilen ve başarılı yönetici karakterime geri dönmüştüm. New York'un fırsatlarını da düşünürseniz hızlı bir dönüştü. Her milletten kadını tattım neredeyse ve sadece kadınlar ile sınırlı kalmadı tattıklarım:) Annemin tek evladım eve dönsün baskısı ve babamın da gel lan hayvan talimatı ile 5 yıl sonra İstanbul'a dönüş uçağındaydım. 
Değişen iktidar Mesut Bey'e yaramış otel ve inşaat devi olmuştu. Geldiğimi duyar duymaz da ilk söylediği evlenmedin mi haylaz oldu, Serhan'ın iki çocuğu olmuş bile beş yılda. Diğer söylediği yurtdışına da açılıyorum bizimkiler yapamaz o işleri, haftaya gel başla oldu. Gönderdiği sözleşme dudak uçuklatıcıydı, istifa edip iki gün dinlenmeden başladım yeni işime. Serhan'ın eşinin de olduğu, bana hoş geldin yemeğinde içimde beş yıldır duymadığım o sızı bir kez daha hafifçe alevlendi. Geceyi hala bekar olan Erhan'ın bulduğu yirmisinde bir karıyı sikerek geçirmenin olumlu etkisi, sızının kaybolması oldu. 
Sızıyı daha hızlı geçiren ise Burcu oldu. İşe başladığımın ilk ayıydı. Şirkete hizmet sunan reklam ajansının sunumuna on dakika girip kaçacaktım. Sekretere de beni kurtar on dakikada notu göndermiştim. Sunum başladığında ise on dakikanın nasıl geçtiğini anlamadım, kapıya önemli bir toplantı için beni çağırmak yalanı ile gelen sekreterimi başımdan gönderdim. Sunumu yapan Mesut Beyin de ortaklığı olan şirketin pazarlama uzmanı, 72 milletten kadın görmüş benim tüm dikkatimi çekmişti. Kahverengiye çalan saçları, tane tane anlaşılır ses tonu, bazen mavi bazen lacivert olan gözleri, beyaz teni, dar pantolonundan belli yuvarlak kalçaları ve iri birer çıkıntı halinde göğüsleri ile tam bir afetti. Sunumdaki ekibi tanıtan bilgilere baktım. Üniversite mezuniyet yılına göre benden dört beş yaş küçük olmalı, parmağında yüzük yok burada da medeni durum yazmıyor. Sunum ile ilgiliymiş gibi bir iki saçma soru sordum. Pek zamanım yok ofisiniz nerede diye sormama nazikçe gülümsendi. Şirkette Mesut Bey'in ortaklığı olunca dört kat alttalarmış. Ofislerine yapılan ek sunum ziyareti sırasında onun da olduğu ufak ekip ile bir kaynaşma kahvesi içtim. İki gün öğle arasında çevredeki lokantaları gezdim. Sonunda Burcu'ya tesadüf gibi denk gelerek masalarına oturdum. Bir hafta sonra benim ofisimde kahve içiyorduk. Bir ay sonra da baş başa ilk akşam yemeğimizi yedik. O gece evine bırakıp dönerken kızı bir an önce yatağa atmaya çalışmadığımı fark ettim. Evlenecek kız moduna mı girmiştim diye güldüm. İki hafta sonraki bir akşam yemeğinden sonra arabamda başlayan öpüşmemiz ise onun evinde biten bir sevişmeye dönmüştü.
Sevdiği erkek ile beraber olan ama niye bakire olmadığını açıklamak zorunda hisseden kadın gibi anlatmaya başlamıştı. Bunun sizin için ne kadar önemsiz olduğunu söyleseniz bile o hikayeyi dinlemek zorundasınız. Babasının zoruyla üniversite biter bitmez nişanlandığını, evlenmemek için bir yıl direndiğini, babasının ona, annesine ve iki kardeşine uyguladığı baskılara dayanamayarak evlenmeyi kabul ettiğini bir çırpıda anlattı. Babası daha ana okul çağındaki küçük kardeşine bile bağırıp çağıran tam bir despotmuş. Dört ay dayandım ve kapıyı çarpıp çıktım dedi. Babası iş ortaklığı da yaptığı adamdan boşanırsan baba deme bana demiş. Boşandım, sen benim evladım değilsin diye bana bağırdığı bir gece annesi de kocasına bu evlilik bitti demiş ve aynı evin içinde iki yabancı gibi yaşamaya başlamış anne babası. O günden sonra hayatı iş ve hafta sonlarında ziyaret ettiği annesi ile geçip gitmiş, babası o gelince evden çıkıyormuş hala. Erkek kardeşim iş bulamadı babamın yanında çalışıyor hala, küçük kardeşimi çok özlediğimden bazen hafta içi bile gidiyorum dedi. Babasına nefreti o kadar büyükmüş ki mahkemeye gidip annesinin soyadını almış. Ağlayacak gibiydi yüzü. Seni seviyorum dedim oldukça içten ve gerçek olarak. Kollarımdaki kadın bembeyaz teni, mavi olduğuna emin olduğum gözleri, bebek gibi tatlı yüzü ve tabii ki irice memeleri ile güzellik yarışmalarına katılacak bir fizikteydi. Buna bir de benzer kariyer yollarında ve ortak zevklerde olmamız eklenince bir erkek daha ne ister. İki hafta sonra annem ile tanıştırdım, beraberliğimizin dördüncü ayı biterken de elimde yüzük önünde diz çökmüştüm. 
Evet dediği o akşamın sabahında hala yataktaydık ve ben gün ışığında aydınlanan göğüslerine hayranlıkla bakmaya devam ediyordum. Bana bakarak uyandı. 
- Ailemden istenmeyecek miyim?
- İstemezsek gelmeyecek misin?
Şakadan yumruklar atarak üstüme atladı. Vücudumuzda kalan son sıvıları da tüketmek için bir kere daha seviştik. 
Annem ağlayarak, babam gülerek evliliğimizi kutladı. Burcu gerekli telefon görüşmelerini yaptı ve bir hafta sonra annem, Burcu ve ben şoförümün kullandığı araba ile İzmit'e doğru yola çıkmıştık.  Babası tabii ki davetli değildi bu buluşmaya. Erkek kardeşi, yıllar sonra doğan en küçük kardeş ve anne ile tanışacaktık. Arabanın içi annemin aldığı hediyelerden nefes alacak halde değildi. Babasının bu buluşmada olmamasını annemlere sağlık sebebi diye uydurmuştuk. Şehrin lüks lokantalarından birine arabamızı park ettik. Önce koşarak dört beş yaşlarında bir kız çocuğu Burcu'nun dizlerine sarıldı. Sarı kıvırcık saçları ile reklamlardaki çocuk yıldızlar gibi sevimliydi. Sonra yanımıza kadar inen erkek kardeşi ile tanıştım. Annem de yukarda terasta diyen erkek kardeşinin işareti ile ben de yukarı bakıp nazik bir el sallama işareti yaptım. Tesettürlü, ince uzun kadının, uzaktan bile olsa ince fidan gibi gövdesini, yeşil gözlerini, küçük burnunu ve parlayan cildini gören beynim tüm işlemcilerini kapadı.  Kadın da havadaki eli donmuş olarak bize baktı ve hayatımda ilk defa dizlerimin bağı çözülür gibi oldu, arabanın kenarından güç aldığımı belli etmemeye çalışarak ayakta kalmayı başardım. Kadın ise terasın kenarına tutunarak dizlerinin üstüne kayarak bayıldı. Ertesi akşam, anasına bak kızını al esprisini yaptığında kafana bardak atmıştım ya kanka o bardağın kafanı tutmamasına hala üzülüyorum
21 notes · View notes
scr-ppup · 1 year ago
Text
@puriette 800f coining event ~ Hunger for _ `✨
Etehungeturic
A term connected to being a creature with an eternal hunger for blood and flesh. A bloodthirsty creature of some kind that has been cursed to eternal hunger, maybe even a former human or what's left of it, knawing on its own body for a source that does not exist and being unpredictable, dangerous, and feels like suffering.
This term may or may not be GORIN or/and WHUMIN in some way.
Ete + hunge + tur + ic (eternal, hunger & creature)
Coined by the eternity aka Primuscapere
Tumblr media
ID. A rectangular flag of 9 horizontal even stripes, the colors go from top to bottom as muted sandy grey, muted cream-sandy, magenta-dark wine red, muted blood, dark magenta, muted blood, magenta-dark wine red, muted cream-sandy, and muted sandy grey. End ID
54 notes · View notes
zal-cryptid · 1 year ago
Text
Here's my comic reading recommendations for the Spooky Season!
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
🎃🎃🎃🎃🎃🎃
🦇 The Accursed Vampire by Madeline McGrane
🎃 Paranorthern by Stephanie Cooke and Mari Costa
🧹 Hooky by Míriam Bonastre Tur
👻 Séance Tea Party by Reimena Yee
💀 Through the Woods by Emily Carroll
🦇 Vampire Cousins by Alexandre Fontaine Rousseau and Cathon
🎃 Hellaween by Moss Lawton
🎃 The Underburbs by Joe Haley and TJ Dolt
🦇 Hématite de Victoria Maderna et Federico Piatti
🦇 When I Arrived at the Castle by Emily Carroll
🔮 Zebra Girl by Joe English
🎃 Beetle & the Hollowbones by Aliza Layne
👽 Trying Human by Emy Bitner
26 notes · View notes
adito-lang · 11 months ago
Text
Norwegian Christmas vocabulary and traditions
Førjulstid / Adventstid 🕯🍷✨
Mange markerer adventssøndagene med en lysestake med fire stearinlys. Første søndag i advent tennes det første lyset, og for hver adventssøndag tennes et nytt lys.
I ukene før jul er det vanlig at bedrifter, foreninger og vennegjenger har julebord. Det er en førjulsfest, et selskap eller restaurantbesøk der det blir servert tradisjonell julemat, ofte i form av en buffet. 
På de fleste julemarkeder kan man smake på gløgg (en varm, kryddet drikk som inneholder vanligvis rødvin), i tillegg til tradisjonelle julegodterier som brente mandler. Juleøl, et mørkt og krydret øl, kommer i butikkene i november og serveres ofte i I adventstiden.
Mange pynter huset med julepynt: kranser, nisser, engler, stjerner osv. Det er vanlig med juletre i stua som dekoreres med glitter og julekuler. 
Tumblr media Tumblr media
Jul og Romjul 🎁🌲🍽
Lille juleaften, 23. desember: mange familier har egne tradisjoner denne kvelden, som å pynte juletreet, lage pepperkakehus, og se på Grevinnen og hovmesteren på NRK.
Julaften, 24. desember, er høydepunktet i norsk julefeiring. De fleste spiser julemiddag hjemme eller hos slektninger. Tradisjonelle juleretter er ribbe, pinnekjøtt, julepølse, lutefisk, juletorsk, medisterkaker, og risgrøt/julegrøt. Det finnes en utbredt tradisjon om å putte en skåldet mandel i julegrøten som serveres på (lille) julaften. Den som finner mandelen får en liten gave. Og når vi snakker om gaver: julegavene er på forhånd lagt under juletreet, og pakkes ut på kvelden julaften.
Første juledag (25. desember) og andre juledag (26. desember) er offentlige fridager. De fleste har fri fra jobben, og dagene brukes gjerne til familieselskaper, å gå ut på tur i skogen og å kose seg med gaver, filmer osv.
Romjulen starter når andre juledag er over, det vil si fra og med 27. - 31. desember. Fra 27. desember er butikkene åpne og mange haster rundt for å bytte julegaver som de ikke vil ha eller å kjøpe det de vil i romjulssalg til redusert pris. Men den er ofte en rolig tid, og mange tar en hyttetur eller bruker romjulen til friluftsaktiviteter. Det fant en tradisjon med å gå julebukk. Barn kledde seg ut, gikk rundt på besøk til folk, ringte på dørene og sang julesanger for de som åpner, men denne skikken er ikke vanlig lenger.
Tumblr media Tumblr media
Norsk - Deutsch - English
lysestake (en) - der Kerzenhalter - candle holder
julebord (et) - die Weihnachtsfeier (für Angestellte/Mitglieder/Freunde) - Christmas banquet for employees/members/friends
julemarked (en) - der Weihnachtsmarkt - Christmas market
gløgg (en) - der Glühwein - mulled wine
brente mandler - gebrannte Mandeln - roasted almonds
juleøl (et) - das Weihnachtsbier - Christmas beer
julepynt (en) - die Weihnachtsdekoration - Christmas decoration
nisse (en) - der Nisse (Hausgeist) - nisse (folklore creature)
juletre (et) - der Weihnachtsbaum - Christmas tree
julekule (en) - die Weihnachtskugel - Christmas baubel
Lille juleaften - "Kleiner Heilig Abend" - "Little Christmas Eve"
pepperkakehus (et) - das Lebkuchenhaus - gingerbread house
Grevinnen og hovmesteren - Dinner for One
Julaften - der Heiligabend - Christmas Eve
julemiddag (en) - das Weihnachtsessen - Christmas dinner
julerett (en) - das Weihnachtsgericht - Christmas dish
ribbe (en/ei) - Schweinerippen - pork ribs
risgrøt (en) - der Reisbrei - rice porridge
julegave (en/ei) - das Weihnachtsgeschenkt - Christmas present
Første juledag - erster Weihnachtstag - Christmas Day
Andre juledag - zweiter Weihnachtsfeiertag - Boxing Day
Romjul (en/ei) - zwischen den Jahren - period between Dec 27th-31st
romjulssalg (et) - der Weihnachtsverkauf - Christmas sale starting on Dec 27th
å gå julebukk - Weihnachtssingen gehen (Kinder verkleiden sich) - to go Christmas carolling (kids dress up in costumes)
julesang (en) - das Weihnachtslied - Christmas song
God jul og godt nytt år! 🎉❤️
15 notes · View notes
soelvfisk · 1 month ago
Text
Har prøvet at holde mig væk fra min telefon i dag. Siddet i stuen og set serie med min mor og min lillesøster. Min far har været ude. Tiden gik nemmere. Vågnede også først kl 13. Gik tur med hund. Bare en lille runde. I morgen skal jeg til psykolog. Opstarte nyt forløb. Håber det hjælper.
Jeg ved godt at det her er mit liv, men jeg føler på en måde at jeg går glip af mit liv. Eller at jeg allerede er gået glip af det. Kan ikke forklare det anderledes. Som om at hvis jeg skal leve, så skal jeg finde på et helt nyt liv, fordi mit eget ikke længere helt findes? Derfor er det ret hårdt at tænke på… eller at skulle ind til en psyk og tale om ting, der gør ondt. Gad godt smerten ik fandtes. Gad godt jeg ku genkende mig selv.
Det er hårdt, men tror måske det var derfor jeg faldt for Bjerget. Jeg savnede at være genkendt. Og Bjerget og jeg har kendt hiananden i over 10 år. Han føltes så tryg. Og jeg følte mig genkendt. Midt i at føle mig fremmed. Men vi var begge fremmede. Jeg er ikke den samme som jeg var.
Og nu er det faktisk mest mega hårdt at blive genkendt. Fordi jeg ligner noget jeg ikke længere er, agtigt. Stakkels venner og familie og bekendte. Sikke en misforståelse.
4 notes · View notes
stroeriodi · 1 month ago
Text
Gad vide om i dag blev den sidste tur på raceren for i år. Det er ved at blive lidt koldt at suse gennem landet. Jeg nåede vel også at køre nogenlunde nok km og ture til at kalde det en acceptabel omgang. Især når man tænker på hvor meget det har regnet i år (gider ikke køre i regn, der er kun minusser sammenlignet med at køre i tørvejr). Det blev til lidt over 2000 km, men ved ikke præcist hvor meget. Mellem 50 og 150 km mere. I guess. Jeg hyggede mig, og det var godt. Og næste år får jeg et præcist tal på distancen. Det bliver skønt. Og tænk sig, jeg punkterede kun 2 gange. Er det ikke vildt?
5 notes · View notes
pollonegro666 · 10 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2023/11/04 El pasado mes de noviembre hicimos nuestro último viaje. Aprovechamos días festivos para ver la capitsl de la región sur de España.
Last November we made our last trip. We take advantage of holidays to see the capital of the southern region of Spain.
Google Translation into French: En novembre dernier, nous avons fait notre dernier voyage. Nous profitons des vacances pour visiter la capitale de la région sud de l'Espagne.
Google translation into Italian: Lo scorso novembre abbiamo fatto il nostro ultimo viaggio. Approfittiamo delle vacanze per visitare la capitale della regione meridionale della Spagna.
Google Translation into Portuguese: Em novembro passado fizemos nossa última viagem. Aproveitamos as férias para visitar a capital da região sul de Espanha.
Google Translation into German: Letzten November machten wir unsere letzte Reise. Wir nutzen die Feiertage, um die Hauptstadt der südlichen Region Spaniens zu besuchen.
Google Translation into Albanisch: Nëntorin e kaluar ne bëmë udhëtimin tonë të fundit. Ne përfitojmë nga pushimet për të parë kryeqytetin e rajonit jugor të Spanjës.
Google Translation into Arabic: نوفمبر الماضي قمنا برحلتنا الأخيرة. نحن نستفيد من العطلات لرؤية عاصمة المنطقة الجنوبية من إسبانيا.
Google Translation into Armenian: Անցյալ նոյեմբերին մենք կատարեցինք մեր վերջին ճամփորդությունը: Մենք օգտվում ենք արձակուրդից՝ տեսնելու Իսպանիայի հարավային շրջանի մայրաքաղաքը:
Google Translation into Bengali: গত নভেম্বরে আমরা আমাদের শেষ যাত্রা করেছি। আমরা স্পেনের দক্ষিণাঞ্চলের রাজধানী দেখতে ছুটির সুযোগ নিয়ে থাকি।
Google Translation into Bulgarian: Миналия ноември направихме последното си пътуване. Възползваме се от празниците, за да разгледаме столицата на южния регион на Испания.
Google Translation into Czech: Loni v listopadu jsme podnikli poslední výlet. Využíváme prázdnin k prohlídce hlavního města jižní oblasti Španělska.
Google Translation into Simplified Chinese: 去年十一月,���们进行了最后一次旅行。 我们利用假期去参观了西班牙南部地区的首府。
Google Translation into Korean: 지난 11월 우리는 마지막 여행을 떠났습니다. 우리는 휴일을 이용하여 스페인 남부 지역의 수도를 둘러봅니다.
Google Translation into Croatian: Prošlog studenog bili smo na našem zadnjem putovanju. Praznike koristimo za razgledavanje glavnog grada južne regije Španjolske.
Google Translation into Danish I november sidste år tog vi vores sidste tur. Vi benytter ferier til at se hovedstaden i den sydlige region af Spanien.
Google Translation into Slovak: Minulý november sme absolvovali posledný výlet. Využívame prázdniny na prehliadku hlavného mesta južného regiónu Španielska.
Google Translation into Slovenian: Lani novembra smo opravili naš zadnji izlet. Počitnice izkoristimo za ogled glavnega mesta južne regije Španije.
Google Translation into Estonian: Eelmise aasta novembris tegime oma viimase reisi. Kasutame puhkust, et näha Hispaania lõunapiirkonna pealinna.
Google Translation into Suomi: Viime marraskuussa teimme viimeisen matkamme. Hyödynnämme lomaa nähdäksemme Espanjan eteläisen alueen pääkaupungin.
Google Translation into Georgian: გასულ ნოემბერში ჩვენ ბოლო მოგზაურობა გავაკეთეთ. ჩვენ ვსარგებლობთ არდადეგებით ესპანეთის სამხრეთ რეგიონის დედაქალაქის სანახავად.
Google Translation into Greek: Τον περασμένο Νοέμβριο κάναμε το τελευταίο μας ταξίδι. Εκμεταλλευόμαστε τις διακοπές για να δούμε την πρωτεύουσα της νότιας περιοχής της Ισπανίας.
Google Translation into Guarani: Noviembre ohasava’ekuépe rojapo ore viaje paha. Roaprovecha arete rohecha haguã capital región sur España-pe.
Google Translation into Hawaiian: I ka mahina o Nowemapa i hala aku nei mākou i ko mākou huakaʻi hope loa. Hoʻohana mākou i nā lā hoʻomaha e ʻike i ke kapikala o ka ʻāina hema o Sepania.
Google Translation into Hebrew: בנובמבר האחרון עשינו את הטיול האחרון שלנו. אנו מנצלים את החגים כדי לראות את בירת מחוז דרום ספרד.
Google Translation into Hindi: पिछले नवंबर में हमने अपनी आखिरी यात्रा की। हम स्पेन के दक्षिणी क्षेत्र की राजधानी को देखने के लिए छुट्टियों का लाभ उठाते हैं।
Google Translation into Hungarian: Tavaly novemberben tettük meg az utolsó kirándulásunkat. Kihasználjuk az ünnepeket, hogy megnézzük Spanyolország déli régiójának fővárosát.
Google Translation into Icelandic: Í nóvember síðastliðnum fórum við í síðustu ferðina okkar. Við notum frí til að skoða höfuðborg suðurhluta Spánar.
Google Translation into Indonesian: November lalu kami melakukan perjalanan terakhir kami. Kami memanfaatkan hari libur untuk melihat ibu kota wilayah selatan Spanyol.
Google Translation into Japanese: 去年の11月に私たちは最後の旅行をしました。 私たちは休暇を利用して、スペイン南部の首都を観光します。
Google Translation into Kyrgyz: Өткөн жылдын ноябрында биз акыркы сапарыбызды жасадык. Биз Испаниянын түштүк аймагынын борборун көрүү үчүн эс алуудан пайдаланып жатабыз.
Google Translation into Latvian: Pagājušā gada novembrī mēs veicām savu pēdējo ceļojumu. Mēs izmantojam brīvdienas, lai apskatītu Spānijas dienvidu reģiona galvaspilsētu.
Google Translation into Malayalam: കഴിഞ്ഞ നവംബറിൽ ഞങ്ങൾ അവസാന യാത്ര നടത്തി. സ്പെയിനിന്റെ തെക്കൻ പ്രദേശത്തിന്റെ തലസ്ഥാനം കാണാൻ ഞങ്ങൾ അവധിദിനങ്ങൾ പ്രയോജനപ്പെടുത്തുന്നു.
Google Translation into Malay: November lalu kami membuat perjalanan terakhir kami. Kami memanfaatkan cuti untuk melihat ibu kota wilayah selatan Sepanyol.
Google Translation into Malagasy: Tamin'ny Novambra lasa teo dia nanao dianay farany izahay. Manararaotra ny fialan-tsasatra izahay mba hijerena ny renivohitry ny faritra atsimon'i Espaina.
Google Translation into Mongolian: Өнгөрсөн арваннэгдүгээр сард бид сүүлчийн аялалаа хийсэн. Бид Испанийн өмнөд бүсийн нийслэлийг үзэхийн тулд амралтын өдрүүдээ ашигладаг.
Google Translation into Dutch: Afgelopen november hebben wij onze laatste reis gemaakt. We profiteren van vakanties om de hoofdstad van de zuidelijke regio van Spanje te bezoeken.
Google Translation into Nepali: गत नोभेम्बरमा हामीले हाम्रो अन्तिम यात्रा गर्यौं। हामी स्पेनको दक्षिणी क्षेत्रको राजधानी हेर्न बिदाको फाइदा लिन्छौं।
Google Translation into Norwegian: I november i fjor tok vi vår siste tur. Vi drar fordel av ferier for å se hovedstaden i den sørlige regionen av Spania.
Google Translation into Panjabi: ਪਿਛਲੇ ਨਵੰਬਰ ਵਿੱਚ ਅਸੀਂ ਆਪਣੀ ਆਖਰੀ ਯਾਤਰਾ ਕੀਤੀ। ਅਸੀਂ ਸਪੇਨ ਦੇ ਦੱਖਣੀ ਖੇਤਰ ਦੀ ਰਾਜਧਾਨੀ ਨੂੰ ਦੇਖਣ ਲਈ ਛੁੱਟੀਆਂ ਦਾ ਫਾਇਦਾ ਉਠਾਉਂਦੇ ਹਾਂ।
Google Translation into Pashtun: تیر نومبر موږ خپل وروستی سفر وکړ. موږ د هسپانیا د سویلي سیمې پلازمینې لیدو لپاره د رخصتیو څخه ګټه پورته کوو.
Google Translation into Persian: نوامبر گذشته آخرین سفر خود را انجام دادیم. ما از تعطیلات برای دیدن پایتخت منطقه جنوبی اسپانیا استفاده می کنیم.
Google Translation into Polish: W listopadzie ubiegłego roku odbyliśmy ostatnią podróż. Wakacje wykorzystujemy, żeby zobaczyć stolicę południowego regionu Hiszpanii.
Google Translation into Romanian: În noiembrie anul trecut am făcut ultima noastră călătorie. Profităm de vacanță pentru a vedea capitala regiunii de sud a Spaniei.
Google Translation into Russian: В ноябре прошлого года мы совершили нашу последнюю поездку. Воспользуемся отпуском, чтобы увидеть столицу южного региона Испании.
Google Translation into Serbian: Прошлог новембра смо били на нашем последњем путовању. Искористимо празнике да видимо главни град јужног региона Шпаније.
Google Translation into Swedish: I november förra året gjorde vi vår sista resa. Vi utnyttjar semestern för att se huvudstaden i den södra regionen Spanien.
Google Translation into Sundanese: Nopémber kamari urang ngadamel perjalanan terakhir. Urang ngamangpaatkeun libur ningali ibukota wewengkon kidul Spanyol.
Google Translation into Tagalog: Noong nakaraang Nobyembre ginawa namin ang aming huling paglalakbay. Sinasamantala namin ang mga pista opisyal upang makita ang kabisera ng katimugang rehiyon ng Espanya.
Google Translation into Thai: เมื่อเดือนพฤศจิกายนปีที่แล้วเราได้เดินทางครั้งสุดท้าย เราใช้ประโยชน์จากวันหยุดเพื่อชมเมืองหลวงของภาคใต้ของสเปน
Google Translation into Telugu: గత నవంబర్‌లో మేము మా చివరి పర్యటన చేసాము. స్పెయిన్ యొక్క దక్షిణ ప్రాంతం యొక్క రాజధానిని చూడటానికి మేము సెలవులను సద్వినియోగం చేసుకుంటాము.
Google Translation into Turkish: Geçen kasım ayında son gezimizi yaptık. İspanya'nın güney bölgesinin başkentini görmek için tatil fırsatlarından yararlanıyoruz.
Google Translation into Ukrainian: У листопаді минулого року ми здійснили останню подорож. Ми використовуємо відпустку, щоб побачити столицю південного регіону Іспанії.
Google Translation into Urdu: گزشتہ نومبر میں ہم نے اپنا آخری سفر کیا۔ ہم اسپین کے جنوبی علاقے کے دارالحکومت کو دیکھنے کے لیے تعطیلات کا فائدہ اٹھاتے ہیں۔
Google Translation into Uzbek: O'tgan yilning noyabr oyida biz oxirgi sayohatimizni qildik. Biz Ispaniyaning janubiy mintaqasi poytaxtini ko'rish uchun dam olish kunlaridan foydalanamiz.
Google Translation into Vietnamese: Tháng 11 năm ngoái chúng tôi đã thực hiện chuyến đi cuối cùng. Chúng tôi tận dụng những ngày nghỉ lễ để tham quan thủ đô của vùng phía nam Tây Ban Nha.
7 notes · View notes
benmisim · 11 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ühhh. ne yorucu dört gündü ya.
denizli-izmir-bursa ve tekrar eskişehir. araba da fiorino, tangır tungur çok yordu. ali hele nasıl yoruldu yavrum. ağlamaya başladı mı susturmak çok zor oldu. benzinliklerde pikeyle çocuk salladık. neredeyse tüm gün dışarda, arabada uyusa inerken uyandı, gezerken uyusa arabaya binince uyandı derken uykusuz kaldı baya. nihayet eskişehir'e, eve döndüğümüz akşam, emziğini verip yatağına bıraktım, az sonra geldiğimde uyumuş buldum, gözlerime inanamadım :D desteksiz mesteksiz uyumuş kalmış. ya da sızmış :D geldiğimizden beri borca yazılan uykularını uyuyor bol bol. onunla ilgilenirken biz de acayip yorulduk tabi. ağlamaya başladığında kendini kasarken sıkarken +15 kilo yükleniyor sanki çocuk, her tarafım et kesti onu zaptedicem derken. zihin yorgunluğunu hiç sorma...
bu yolculuğa çıkmadan önce ali'yle denizli'de ve izmir'de olmayı hayal ettiğimde "vay beee" falan olurdum, hislenirdim :D ama gittiğimde çok öyle olmadı, hiçbir şey anlamadım oralarda olmaktan. şöyle bir sakince durup etrafa bakıp "vay bee" diyemedim yani. çocukla gezmek stresliymiş.
denizli'de sınav günü ortalığı birazcık ayağa kaldırdı. ağladı durdu. aslında yorgunluktan, uykusuzluktandı bence. ama insanlar aç olduğunu düşündü. sınava başlayalı bir saat falan olmuştu, hocam geldi "sen bir mola ver, çocuk durmuyo git emzir öyle devam et" dedi :d emzirdim, uyudu, derdi uyumaktı yani diyorum ben. ah canım ya.
neyse sınava devam ettim. bitti. bir saat sonra mülakat için geri bölüme geldim. yazılıma 95 vermişler. mülakatta da sadece dışardan katılan iki hoca soru sordu. bizim bölümden güney hoca "hilal yüksek lisansta benim öğrencimdi, 11 yıldır tez danışmanlığı yapıyorum en iyi tezi yazan hilaldi, bizim yetiştirdiğimiz en iyi öğrencilerdendir, dolayısıyla benim ona sorum yok o yeterlidir" dedi. mehmet hoca da "ben de pas geçiyorum, yazılı kağıdı çok iyiydi gayet yetkin olduğu görülüyor" dedi. böylece bölümden tüm arkadaşlarımın ve danışman hocamın bir saat sürdüğünü söylediği, her hocanın iki tur soru sorduğunu söylediği mülakat çok kısa sürdü. başta çok mutlu oldum çok onore oldum falan ama sonra biraz bozuldum. bence yeni doğum yaptığım için yeterince çalışamadığım için soru sormadılar. neyse öyle bile olsa geçirmek zorunda değillerdi, hocalarda kredim varmış yani neticede böyle bakmak lazım belki.
veee hece'nin özel sayısı da çıktı. daha göndermediler, heyecanla bekliyorum. ve fakat iki cilt çıkmış, 750 lira, kaç kişi alacak okuyacak ki diye buna da hayıflandım dfjfk neyse, alıcısı var demek ki basıyor adamlar :d
eveeeeet... netice-i kelam 2023 biterken güzel şeyler oldu. 2023 zaten güzel bir yıldı. hamd olsun.
#şükürmomentssss
13 notes · View notes
444namesplus · 4 months ago
Text
aba abe abh abi abo abu acha ache achi acho achu ada ade adh adi ado adu afa afe afh afi afo afu aga age agh agi ago agu aha ahe ahi aho ahu aja aje aji ajo aju aka ake akh aki ako aku al ala ale alh ali alo alu am ama ame ami amo amu an ana ane ani ano anu apa ape aph api apo apu ar ara are arh ari aro aru asa ase ash asi aso asu ata ate ath ati ato atu ava ave avi avo avu az aza aze azh azi azo azu ba bal bam ban bar baz be bel bem ben ber bez bha bhe bhi bho bhu bi bil bim bin bir biz bo bol bom bon bor boz bu bul bum bun bur buz cha chal cham chan char chaz che chel chem chen cher chez chi chil chim chin chir chiz cho chol chom chon chor choz chu chul chum chun chur chuz da dal dam dan dar daz de del dem den der dez dha dhe dhi dho dhu di dil dim din dir diz do dol dom don dor doz du dul dum dun dur duz eba ebe ebh ebi ebo ebu echa eche echi echo echu eda ede edh edi edo edu efa efe efh efi efo efu ega ege egh egi ego egu eha ehe ehi eho ehu eja eje eji ejo eju eka eke ekh eki eko eku el ela ele elh eli elo elu em ema eme emi emo emu en ena ene eni eno enu epa epe eph epi epo epu er era ere erh eri ero eru esa ese esh esi eso esu eta ete eth eti eto etu eva eve evi evo evu ez eza eze ezh ezi ezo ezu fa fal fam fan far faz fe fel fem fen fer fez fha fhe fhi fho fhu fi fil fim fin fir fiz fo fol fom fon for foz fu ful fum fun fur fuz ga gal gam gan gar gaz ge gel gem gen ger gez gha ghe ghi gho ghu gi gil gim gin gir giz go gol gom gon gor goz gu gul gum gun gur guz ha hal ham han har haz he hel hem hen her hez hi hil him hin hir hiz ho hol hom hon hor hoz hu hul hum hun hur huz
iba ibe ibh ibi ibo ibu icha iche ichi icho ichu ida ide idh idi ido idu ifa ife ifh ifi ifo ifu iga ige igh igi igo igu iha ihe ihi iho ihu ija ije iji ijo iju ika ike ikh iki iko iku il ila ile ilh ili ilo ilu im ima ime imi imo imu in ina ine ini ino inu ipa ipe iph ipi ipo ipu ir ira ire irh iri iro iru isa ise ish isi iso isu ita ite ith iti ito itu iva ive ivi ivo ivu iz iza ize izh izi izo izu ja jal jam jan jar jaz je jel jem jen jer jez ji jil jim jin jir jiz jo jol jom jon jor joz ju jul jum jun jur juz ka kal kam kan kar kaz ke kel kem ken ker kez kha khe khi kho khu ki kil kim kin kir kiz ko kol kom kon kor koz ku kul kum kun kur kuz la lal lam lan lar laz le lel lem len ler lez lha lhe lhi lho lhu li lil lim lin lir liz lo lol lom lon lor loz lu lul lum lun lur luz ma mal mam man mar maz me mel mem men mer mez mi mil mim min mir miz mo mol mom mon mor moz mu mul mum mun mur muz na nal nam nan nar naz ne nel nem nen ner nez ni nil nim nin nir niz no nol nom non nor noz nu nul num nun nur nuz oba obe obh obi obo obu ocha oche ochi ocho ochu oda ode odh odi odo odu ofa ofe ofh ofi ofo ofu oga oge ogh ogi ogo ogu oha ohe ohi oho ohu oja oje oji ojo oju oka oke okh oki oko oku ol ola ole olh oli olo olu om oma ome omi omo omu on ona one oni ono onu opa ope oph opi opo opu or ora ore orh ori oro oru osa ose osh osi oso osu ota ote oth oti oto otu ova ove ovi ovo ovu oz oza oze ozh ozi ozo ozu pa pal pam pan par paz pe pel pem pen per pez pha phe phi pho phu pi pil pim pin pir piz po pol pom pon por poz pu pul pum pun pur puz ra ral ram ran rar raz re rel rem ren rer rez rha rhe rhi rho rhu ri ril rim rin rir riz ro rol rom ron ror roz ru rul rum run rur ruz sa sal sam san sar saz se sel sem sen ser sez sha she shi sho shu si sil sim sin sir siz so sol som son sor soz su sul sum sun sur suz ta tal tam tan tar taz te tel tem ten ter tez tha the thi tho thu ti til tim tin tir tiz to tol tom ton tor toz tu tul tum tun tur tuz uba ube ubh ubi ubo ubu ucha uche uchi ucho uchu uda ude udh udi udo udu ufa ufe ufh ufi ufo ufu uga uge ugh ugi ugo ugu uha uhe uhi uho uhu uja uje uji ujo uju uka uke ukh uki uko uku ul ula ule ulh uli ulo ulu um uma ume umi umo umu un una une uni uno unu upa upe uph upi upo upu ur ura ure urh uri uro uru usa use ush usi uso usu uta ute uth uti uto utu uva uve uvi uvo uvu uz uza uze uzh uzi uzo uzu va val vam van var vaz ve vel vem ven ver vez vi vil vim vin vir viz vo vol vom von vor voz vu vul vum vun vur vuz za zal zam zan zar zaz ze zel zem zen zer zez zha zhe zhi zho zhu zi zil zim zin zir ziz zo zol zom zon zor zoz zu zul zum zun zur zuz
2 notes · View notes
oestvind · 1 year ago
Text
Jeg har besluttet mig for kun at date folk som virkelig behandler mig godt. Gider ikke settle længere for folk som behandler mig som om at jeg ikke har andre muligheder end dem. Jeg vil gerne prøve at blive behandlet som man ser i film og læser i bøger, selvom det virker urealistisk. Jeg er blevet alt for glad for mit eget selskab og på trods af at et forhold kunne være nice så gider jeg ikke sårer mine egne følelser eller lade et andet menneske give mig mindreværdskomplekser.
Idag var jeg på vej på date og jeg er i lidt god tid hvor vi har aftalt at mødes, og jeg tænker det er okay fordi i mit hovede hvis du skal hente en date så er du i god tid og hvertfald ikke forsinket, men han kommer ikke til tiden. Jeg venter 5 minutter og skriver til ham om han er forsinket. Han svarer ikke. Efter 10 minutter så går jeg. Så sender han et billede af hvor han holder. Jeg skriver at jeg er gået og at jeg ikke synes det okay at man kommer forsent, synes det okay af mig taget i betragtning af at han bor 10 minutter fra mig hvilket betyder han er kørt hjemme fra EFTER at klokken var det tidspunkt vi aftale at mødes. Nænæ, så tog mig selv på date og gik en lang tur.
19 notes · View notes
aromantisk-fagforening · 6 months ago
Note
Sí, puedo mandarte preguntas. Tengo dos para ti:
1. ¿Hay alguna cosa (como una regla gramática, una palabra o una frase) en noruego que no exista en inglés ni en francés sobre la cual te gustaría hablar? En otras palabras, ¿cuál es tu cosa favorita que sea única al noruego (o las lenguas similares)?
2. (Más tonto) ¿Cuál es tu múltiplo favorito de 7?
Takk!
1:
Jeg savner litt "sin" og "man" I engelsk. I fransk har de på en måte man med "on", men jeg vet ikke helt om det er likt.
edit: man betyr altså "you" eller "one". "man går alltid tom for penger etter en ferie ". Sånn tendens ord. Fourth person pronoun
Sin tror jeg er helt unikt (i hvertfall blant fransk, engelsk og norsk. "Han ser på skoen sin" -> "he looks at his shoe" (refleksiv) I motsetning til "det er skoen hans" -> "it's his shoe".
Et utrykk jeg liker er "ut på tur aldri sur" (fordi jeg synes å gå tur er gøy).
2:
49, fordi det er et kvadrattall og sånn ser fint ut (mener jeg da).
6 notes · View notes
naturallyadventured · 1 year ago
Text
Tumblr media
gitteholtze
Låge 18 i Eventyr-vandre-rejsejanuarkalenderen: Der skete så meget vildt på Pacific Crest Trail, at den vandring optræder bag flere låger i kalenderen her - bare spring over, hvis I ikke gider læse mere om den tur :) I dag handler det om en helt særlig dag undervejs. 21. juni, som (af for mig stadig ukendte årsager) var udnævnt til at være Hike Naked Day. Jeg var 21. juni midt i Sierra Nevada, en godt 500 kilometer strækning gennem de højeste bjerge på PCT, og det var hård vandring. Især på den her dag, som startede med en lang, stejl og lidt nervepirrende opstigning til Forester Pass, den højeste pasovergang (i cirka 4.000 meters højde) undervejs. Så jeg var træt og ikke lige i humør til at smide tøjet (hverken der eller i øvrigt i det hele taget 😆). Det gjorde jeg imidlertid alligevel, lokket af amerikanske Emily, som jeg fulgtes med på det tidspunkt, og som overtalte mig ved at pointere, at vi jo gik et meget øde sted, hvor ingen ville kunne se vores hvide bryster og ditto numser. Point taken, så af med alt undtagen sko og sokker - i cirka 1 kilometers vandring, hvorefter Emily få sekunder efter det sidste af billederne her blev taget, gled. Og så endte nøgenvandringen. Men det var sjovt - og jeg var glad for lige præcis den dag at gøre noget sjovt, så mit hoved kom væk fra en lidt negativ tankegang om bjergene og Forrester Pass som meget tough vandring.
10 notes · View notes
minvaerrehalvdel · 7 months ago
Text
Når jeg åbner min mund
Er det altid i en søgen om medforståelse
I en neutral tilstand
Åben
Et sted hvor følelser ikke tager overdømme
I længsel for ligesindet
Tit med glimt af det
Aldrig skinnende og klart
En før eller siden skuffelse
En gentagende søgen
Den længste tur alene
2 notes · View notes
33-sansan · 7 months ago
Text
En arbeidsdag i livet mitt
Jeg går på norskkurs 3 dager hver uke. Men jeg har også arbeidstrening. På onsdag og torsdag går jeg på jobb ved Prios Kompetanse. Det er nyttig å ha praksis eller trening med jobb, fordi du kan få arbeidserfaring i Norge og praktisere norsken din gjennom arbeidsmiljøet. Viktigere er det at du kan få kontakt med de andre og bygge opp ditt eget sosiale nettverk. Nå skal jeg fortelle om en arbeidsdag i livet mitt, som faktisk var 17. april. Så kan jeg vise dere hva jeg gjorde.  
På denne dagen sto jeg opp kl. halv 7. Jobben starter kl. 8. Derfor må jeg stå opp tidligere enn skoledager. Jeg pleier å ha god tid om morgenen! Kl. 7.35 dro jeg på jobb med mannen min. Vi gikk forbi broen og stranden. Jeg kunne fortelle at våren endelig er her fordi endene nøt morgenbadet sitt. Men jeg var så trøtt og jeg nøt ikke morgenturen min. Derfor drakk jeg en hel kopp kaffe da jeg kom på kontoret. (Nå begynner jeg å tenke på hvorfor jeg tok med kaffe i stedet for å drikke den før jeg dro på jobb...🧐)
Tumblr media
Jeg fikk en oppgave sist uke hvor jeg skulle skrive en artikkel om strategier for merkevarebygging. Først skrev jeg en oversikt over artikkelen. Så fikk jeg litt hjelp av AI til å finne noen passende eksempler. I dag har bruk av AI i arbeidssituasjoner blitt veldig vanlig. Men du bør ikke stole utelukkende på AI for å skrive artiklene dine. Jeg velger å delta på riktig måte i skrivingen og lar AI hjelpe meg med å søke etter informasjon og hjelpe meg med å polere artiklene mine. 
Etter at jeg var ferdig med oppgaven, kontaktet jeg med kollegaen min, Caroline, som har ansvaret for meg på jobben. Vi snakket litt om hva jeg skulle gjøre etterpå. Vi fikk besøk av vår prosjektpartner fra Tsjekkia. Det var faktisk en ganske vanskelig oppgave. Noen ganger har prosjektene faglig kompliserte temaer som jeg ikke har erfaring med. Jeg brukte litt tid på å gjøre litt research og forstå det før jeg kunne tenke på et emne for artikkelen min. 
Tumblr media
Kl. 12 bestemte vi oss å gå på en kort tur. Vi sitter alltid på kontoret og det er ikke så sunt! Det var fint vær og bare litt kaldt. Steinkjer er en liten by, men den har fortsatt vakre steder her og der. Vi fikk beskjed om at det var et turarrangement kl.15. Og jeg ble veldig begeistret for det. Ingenting er bedre enn ut på tur!
Vi tok med gjestene til Oftenåsen. Hvis du kommer til Steinkjer, må du besøke Oftenåsen, sa kollegaen min. Jeg hadde aldri vært på Oftenåsen før, så jeg var veldig spent på å se den store stolen. 
Tumblr media
Målet var å vise gjestene hva typisk norsk er (tror jeg). Det var en ganske enkel tursti. Og det var fint vær da vi startet. Sola skinte.
Tumblr media Tumblr media
Der fant vi forskjellige flere statuer i skogen. De fleste av dem er troll og i slekt med norske folkeeventyr. De fortalte gjestene historiene bak statuene, og jeg lærte nye ting sammen. Så fint!
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Det var faktisk ganske vanskelig å gå noen steder fordi isen på veien ennå ikke hadde smeltet. Men vi møtte noen eldre mennesker på tur der, en av dem løp til og med. 😂De var typiske nordmenn! Ut på tur alltid! Til slutt kom vi til den store stolen.
Når jeg sier stor så mener jeg STOR!! De fortalte meg at det var den største hagestolen i verden. SÅ KULT!
Tumblr media Tumblr media
Etter besøkte den stolen gikk vi tilbake. Og det startet å snø, senere kom hagler.
Tumblr media Tumblr media
Gjestene fant at det var så rart. Jeg lo og sa, det er bare typisk norsk, skiftende vær! Det ble kaldt og jeg ønsket å ha pølse. Så vi gikk til bensinstasjonen og kjøpte pølse. Ja, du må ha pølse på en typisk norgestur. Det er akkurat slik det er. 
Dette er en arbeidsdag i livet mitt. Hvordan er dagen din?
3 notes · View notes