#ergenlik ve ben
Explore tagged Tumblr posts
Text
““Türk milleti zekidir, çalışkandır...” diyor Atatürk, üstelik bunu öylesine can-ı gönülden söylüyor, ki Ata’nın 10. Yıl Konuşmasında bu bölümü üç kez dinleseniz ağlarsınız. Ağlamak, anlamaya mâni değil bu arada! Terakkiye hiç değil, yeter ki terakki olsun! Atatürk bir şey daha söylüyor, “Ben sporcunun en çok zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim” diyor. Şairler için bir şey söylemiş mi bilmiyorum, mutlaka söylemiştir. Örneğin Nâzım Hikmet’e, ilk ve son ve tek karşılaşmalarında, Nâzım arkadaşı Va-Nu ile milli mücadeleye katılmak, desteklemek için Kuvayı Milliye kanalıyla Ankara’ya geldiğinde, daha gencecikken ve halkı mücadeleye davet eden destanı yazdığında, ve o destan 10.000 adet basılıp dağıtıldığında, bozkırın başkenti yani büyük bir ev gibiyken daha Ankara, kaç nüfusu vardır ki, “mavi gözleri çakmak çakmaktı” demeyi o görüşmede aklına yazmış olmalı Nâzım, Mustafa Kemal Paşa onu kutlayacak ve “hep böyle gayeli şiirler yazınız” diyecektir. Eh Nâzım da bu öğüdü tutacak ve bilindiği gibi hep hep gayeli şiirler yazacak, hatta güttüğü gayeden ötürü de başını sevdaya olduğu kadar derde de salacaktır.” - Haydar Ergülen, Bir Ergenlik Olarak Türk Şiiri (Şiir Niye?) * * * “Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saatı sordu. Paşalar : “Üç,” dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyacaktı.” - Nâzım Hikmet, Kuvâyi Milliye (Sekizinci Bap) (Kuvâyi Milliye) - Görsel: Mustafa Kemal Atatürk (Ekin Başak Akgül), Nâzım Hikmet (Veysel Kurucu)
#Mustafa Kemal Atatürk#Nâzım Hikmet#Haydar Ergülen#Bir Ergenlik Olarak Türk Şiiri#Şiir Niye#Şiir#Türk Şiiri#Şair#Mustafa Kemal#Atatürk#Mustafa Kemal Paşa#Nâzım#Nazım Hikmet#Ekin Başak Akgül#Veysel Kurucu#Yürekbalı#Kolaj: Hakan Ercan#Ata#Kuvâyi Milliye#Kocatepe#Mavi Gözlü#Afyon Ovası
24 notes
·
View notes
Text
Fatma Ablanın Kalçalarından Kayarak Boşalmak! (Adil 40 Y., Giresun)
Fatma abla, ergenlik yıllarıma geçtiğim günlerde bana gösterdiği çocuksu ilgiye karşılık, seksi ilk keşif günlerimin idolüydü adeta. Boyu çok uzun sayılmaz, hatta kısa bile denilebilirdi. Birçokları onu sexy bulmayabilirdi, ama şarkıcı Nilüfer'e benzeyen yüzü, o sıcak tebessümü ve çıtı pıtı hali beni deli ediyordu. Hele o arkaya çokça çıkık biçimli kalçalarını seyretmek ve onun üzerinden kayarak boşaldığımı hayal ederek 31 çekmek müthiş bir keyifti.
Onu en son gördüğümde ben 16, o ise 20 yaşındaydı. Biz o mahalleden taşınalı 20 sene olmuş ve onunla bağlantımız kopmuştu. Fatma ablaların yeni taşındığımız sitede oturduklarını, bize hoşgeldin ziyaretine geldiklerinde öğrenmiştim. O da benim gibi hiç evlenmemişti. Aradan geçen 20 yıla rağmen onu görür görmez sikim yine taş gibi olmuştu. En az 20 yıl önceki kadar çıtır görünüyordu. Babası ölmüş, hayırsız kardeşi onları terk edip Almanya'da bir hayat kurmuş, Fatma abla ise annesiyle yaşıyordu. Benim bilgisayardan anladığımı öğrenince, "Bir gün geleyim de bana öğret!" demesi benim için sanki bir hediyeydi. "Seve seve!" dedim.
O gün Cumartesi idi. Aylardan Mayıs. Annemle babam Karadeniz turuna çıktıkları için evde yalnızdım. Bir haftalık yiyecek stoğum ve ben, ne yapsam diye düşünürken Fatma abla geldi aklıma. Ona telefon edip durumu anlattım ve bize gelirse ona bilgisayar konusunda bilmediklerini öğretebileceğimi söyledim. Telefonda bana annesinin iki günlüğüne teyzesine gittiğini, memnuniyetle gelebileceğini söyledi. Ben bambaşka ümitlerle ve üzerimdeki şort ve kolsuz tişörtle onu beklemeye koyuldum.
Fatma abla, 3 blok ötedeki evlerinden hemencecik gelivermişti. Üzerinde, çiçek desenli, kolsuz bir elbise vardı. Elbise boyu diz altıydı, ama dekoltesinin derinliği göze batıyordu. Elbiseden belli olan meme uçlarına bakılırsa sutyen takmamıştı.
Ona mail hesabı açıp, mail alıp verme konusunda bilgi verdim biraz. Çabuk sıkıldı ve "Adilciğim, içecek birşeyler var mı dolapta?" diye sordu. "Kola var, içer misin?" dedim, istedi. Kolalarımızı içerken eskilerden konuşmaya başladık. Ben onun rahat tavırlarından ve elbisesinin açıklığından iyice azmıştım. Benim gözüm sık sık onun meme uçlarına, onun bakışları ise önümde, an be an artan kabarıklığa takılıyordu. "Hadi ben evin sorumluluğunu yüklenmekten, anneme hayatımı adamaktan dolayı evlenemedim; ya sen Adil, sen niye evlenmedin?" diye sordu. "Biliyorsun durumları be Fatma abla... Önceleri ben istemedim, sonra da beni istemediler... Kaldık işte... Yaş 36 oldu, bu saatten sonra da zor!" dedim. "Olur mu öyle şey?" dedi Fatma abla, 20 yıl önceki gibi göz kırparak; "Daha gencecik adamsın!" diye ekledi.
Onun bu samimi tavrından kuvvet alarak; "Sen de... Sen de çok güzelsin!" dedim. Onun mahçup bakışından cesaret alıp, elimi bacağına koyarak devam ettim, "Biliyor musun, 20 yıl önce de seni çok beğenirdim; hatta laf aramızda, seni düşünerek az mı 31 çekmiştim!" dedim. Biraz utandı gülerken; ama tepki göstermeden de, "Halen masturbasyonla idare ediyorum deme sakın, inanmam!" dedi. "Önceleri kendimi eşime saklıyordum; sonra vazgeçtim, ama bu sefer de gerçekten istemenin ve istenmenin önemli olduğunu görüp kimseyle yatmadım." dedim ve bir an susup, şaşkın gözlerine bakarak güldüm ve devam ettim, "Pratiğim yoktur, ama teorim süperdir!" dedim.
Fatma ablanın ağzından farkında olmadan, "Ben de hiç yaşamadım!" cümlesi çıktı, pişmanlığı uzun sürmedi. Kolumu boyuna attım ve onu kendime çekip, çekingen ve itiraz eden anlık hareketlerine aldırmadan dudaklarından öptüm. Bir 5 saniye kadar direndi, ama sonra kendini saldı. Uzun öpüşmemizin ardından ikimiz de nefes nefeseydik. Kulağına eğilip, "Yaşamadıklarımızı yaşamaya ne dersin? Sana söz; sen istemedikçe bekaretine dokunmayacağım!" dedim.
Kızaran yanakları ve gözleriye onayladı beni...
Onu elinden tutup odanın diğer tarafındaki yatağa sürükleyip uzattım. Bu arada yatağı tam gören açıdaki kamerayı uzaktan kumandayla çalıştırmayı da ihmal etmedim. Hiç konuşmadan ve acele etmeden elbisesinin beline kadar inen fermuarını çekerek elbisesinden kurtuldum. Yaşına göre göğüsleri oldukça diriydi. Ben kendi üzerimdekileri çıkartırken, Fatma abla, kılları yeni alınmış sikime bakmamaya çalışıyordu. Üstüne çıktım, dudaklarından başlayarak boynunu, omuzlarını, memelerini ve göbeğini eme eme aşağıya indim. Pürüzsüz bir cildi ve beni çıldırtan bir kokusu vardı. Ben onu emip koklarken nefesi sıklaşmıştı ve ara ara bacaklarına değen sikim onu ürpertiyordu.
Dantelli külotunu çekip çıkarttığımda kılsız amcığı karşımdaydı. Göbeğinden başlayarak yaladım tekrar, amına indiğimde, geçen kısa süreye nazaran ıslak sayılırdı amı. Dilimle klitorisini her uyardığımda onun yay gibi gerilişi beni iyice heyecanlandırmıştı.
Artık iyice sertleşen sikimi daracık amcığından göbeğine doğru itinayla yerleştirerek usulca üzerine uzandım. Kulağına, "Korkma, sokmayacağım... Amacım senin gelmeni sağlamak! Bunun için de kızlığına erişmeden yavaş yavaş yapacağım!" dedim fısıltıyla. Bir taraftan sikimin uç kısmını hafif hafif amının girişine doğru bastırıyor, bir taraftan da memelerinin ve dudaklarının tadını çıkarıyordum, "Ohh yavrum benim; yıllardır nerdeydin sen? Çok güzelsin bir tanem!" diyordum. O da, "Ihhh, ohhh, ııhhh, çok güzelmiş, nasıl birşey bu, nasıl bir tat, nasıl bir heyecan... Sahip ol bana Adil, ıhhhh, ohhhh... Adil'im!" diyordu. "O da olacak yavrum, sen gelene kadar bozmadan sikecem seni, bozmadan... Ohhh!" diyordum.
Hareketlerim oldukça yavaş ve dikkatliydi. Fatma abla inlemeye başlamıştı. Amına girişim biraz fazla olunca hafif çığlık atıyor, geri çekilmemle normale dönüyordu. Dakikalar sonra bir deprem misali titreyerek orgazm olduğunu hissettiğimde, kızlığına zarar vermemek için göbeğine yasladığım sikimle üzerine yüklenerek ben de deliler gibi boşaldım!
Nefes nefese yana yattım, en çok bir dakika öyle durduktan sonra, hem zevkten, hem de yaşadığı olayın tesirinden yanakları kızarmış Fatma ablaya yan dönüp, küçük bir öpücük kondurduktan sonra, "Dur bekle, temizleyeceğim!" diyerek kalktım yanından. Yandan peçete ve ıslak mendil aldım bol bol. Göbek deliğinden neredeyse memelerine kadar olan bölüm bir sperm gölü olmuştu. Yan yatarak yavaşça önce normal peçeteyle spermlerimi aldım; sonra ıslak mendille spermlerin temizlendiği bölgeleri sildim.
Dizlerimin üstünde durarak, onun gözleri önünde benzer temizliği yapış yapış olmuş sikime de yaparken, Fatma abla konuştu, "Ufalmış... Halbuki demin ne biçimdi!" dedi. "Merak etme Fatma abla, yine olur... Bırakmam seni, bu gece buradasın! Nasılsa annen de yok, bizimkiler tatilde zaten!" dedim. "Ne biçim adamsın be Adil; yarım saattir neler yapıyorsun, halen abla diyorsun. Oldu mu şimdi?" dedi. Yanına uzanıp sarıldım ve "İşin güzelliği orda Fatma abla, işin zevki orda... Nasıldı, hoşuna gitti mi?" dedim. "Hem de nasıl! Tam söylenen gibiymiş, kızgın kumlardan serin sulara atlar gibi!" dedi. "Esas gerçek zevki yaşayınca daha da mutlu olacaksın, emin ol!" dedim.
"Senden birşey istesem..." dedi. "Söyle! Çekinme!" dedim. "Ona dokunabilir miyim?" dedi, gözüyle sikimi işaret ediyordu. "Elbette! Hatta nasıl yapacağını da göstereyim bak..." dedim. Ben sırtüstü yattım, o yanımda bacakları kıvrık duvara yaslandı. Ben 31 çeker şekilde sikimi sıvazlarken ona anlatıyordum, "Bak böyle yapacaksın bir elle, diğer elinle de taşaklarımın altını kaşır gibi okşayacaksın... Beni tekrar hazır et, ben de senden birşey isteyeceğim!" dedim. O işine başlamış bana gülücükler atarken ben de onun memişlerini okşuyordum. Fatma abla, "Elimde büyüdüğünü hissediyorum; hem sert, hem yumuşak... Ne tuhaf!" deyip duruyordu heyecanla.
O an Fatma ablanın cep telefonu çaldı. Arayan annesiydi. Telefonunu açmadan fısıltıyla konuştum; "Bir elle işine devam et, diğeri ile konuş!" dedim. İtiraz etmeden yaptı. "Alo anne, nasılsın? Ben mi? Adil'lerdeyim, bilgisayar öğretti bana. Halen de öğretiyor..." deyip, bana göz kırptı. O konuşurken olayın heyecanıyla sikim ilkinden daha sert ve haşmetli olmuştu. Telefonu kapattığında kahkaha atıyordu, "Annem, (Çocuğu çok yorma, yemek yap, doyur!) diyor. İçimden (Doyuruyorum merak etme!) dedim." dedi. "Deseydin ya; (Anne o da beni doyurdu!) diye!" dedim, gülüştük...
Sikim artık kıvama gelmişti, "Uzan yanıma şöyle!" deyip onu yanıma çektim ve "Şimdi de ben senden birşey isteyeceğim Fatma abla!" dedim. "Nedir?" dedi. "20 yıl önce, o çok beğendiğim kalçalarından kayarak boşalmayı hayal ederdim. Şimdi bunu gerçekleştirmek istiyorum; olur mu?" dedim. "Kayarak boşalmak derken? Götüme sokmayacaksın değil mi?" dedi. "Yok yok, girmeyeceğim! Sadece deminki gibi sürterek boşalacağım, bu sefer sırtına doğru olacak..." dedim. "Peki!" deyip yüzüstü döndü ve "Domalmam gerekiyor mu?" diye sordu. "Yok gerekmez, tam hayal ettiğim şekilde olmalı!" dedim.
Yüzüstü yatınca o muhteşem poposu ortaya çıktı. Nazikçe elimi poposunda gezdiriyordum, "Vay be... Kim derdi ki hayaller 20 yıl sonra gerçek olacak diye!" diyordum. Bir yandan da omzunu öpüyordum. "Biraz beline yük binebilir ağırlığımdan, ama çok sürmez merak etme!" dedim. Yavaşça kalkıp bitişik bacaklarını altıma alarak hafifçe oturdum. Poposunu birkaç dakika okşadıktan ve öptükten sonra sikimi bedenlerimizle paralel bir biçimde göt yanaklarının arasına, poposunun bitip bacakların başladığı yerden yukarı doğru yerleştirerek üstüne yattım. Bu sefer ağırlığımdan dolayı inliyordu. Memelerini avuçlayıp harekete başladım. "Ohh Fatma abla, ikimiz de tazeyken sikişemedik, ama şimdi bak her yola getirdim seni! Tahminimden de yumuşakmış götün! Ohhhh, muhteşem!" diyordum.
Tam 10 dakikalık gitgelden sonra boşalmak üzereydim. "Zevk suyumla yıkayacam seni yavrum, döl manyağı yapacam seni! Ohhh! İşte bu, işte bu! Geliyorum, geliyorum... Geldimmm!" diye çığlık atıyordum. Gelgitlerin şiddetiyle taşaklarım poposunda, sikimse beline paralel havada kalmıştı boşalırken. En çok ta o bölgesini severdim. Beliyle poposu arasında kalan kıvrım öyle derindi ki, (Küçük bir çocuk oturabilir buraya!) derdim eskiden :)
[Adil]
169 notes
·
View notes
Text
İyi günler, gününüz nasıl geçiyor? Bu postun altına yada bana yazarsanız çok sevinirim. Ben bugün sağlık ocağındaydım. Test yaptırmam gerekti.
Gelir gelmez hemen Demian'a sarıldım ve birkaç sayfa okudum. Şu an okuduğum, ergenlik dönemini çok iyi anlatan bir kitap bu.
Sizin de üniversite tercihi yapıp Eylül içinde okula başlayacağınızı sayarsak kitap önerilerimde mutlaka bulunuyor.
Hepinize içinizde yatan potansiyeli en doğru şekilde kullandığınız verimli bir okul yılı diliyorum.
-Demian, Hermann Hesse
-Yasemin
21 notes
·
View notes
Text
"Çocuklarını bu bakışla, mezarda süreceği hayatının garantisi olarak gören bir insan, 'çocuk doğurmak' tabirine de sıradan bir ifade olarak bakmaz. Çocuklarımız bizim mezarda yaşama umudumuz, cennet garantimizdir. İnsan şöyle yorumlamalıdır: Sen şahit ol Allah'ım, doğurduğum çocuğum beni cennete sokmaya vesile olsun da ben yirmi sene boyunca ona hizmet edeyim. Sadece kundaktayken değil ergenlik çağına kadar çocuğun en ayrıntılı hizmetleri ile ilgilenebilmek ve bunalmamak ancak bu ruhla, bu mantıkla mümkün olabilir.
Bu hissiyatla çalıştıktan sonra Müslüman anne-baba işin gerisini Allah'a bırakır, en azından niyetiyle kazanmış olur."
20 notes
·
View notes
Text
LÜTFEN OKUYALIM...
BİKTİDAR HIRSI KATLİAMI:
III. Murat 1595’de öldü. Ayasofya Camisi avlusundaki türbede 54 kişi yatmaktadır.
Bunlardan 20’si oğlu, 23’ü kızıdır. Türbede yatan oğulların yaşı küçüktür, hatta altı aylık olanları bile vardır ama hepsinin ölüm tarihi 1595’tir.
Peki 1595’de ne oldu?..
Saraya kıran mı girdi?..
Hayır. Salgın da olmadı, kıran da…
III. Murat öldükten sonra oğlu III. Mehmet tahta çıktı ve ilk işi de kardeşlerinin hepsini boğdurtmak oldu.
Babasının tabutu saraydan çıkarken ardından 39 tabut daha geliyordu. III. Mehmet, 19 erkek kardeşini öldürtmüştü!
Bununla yetinmemiş III. Murat öldüğünde, hemen o gece ondan hamile olan 10 cariye boğdurulup Sarayburnu’ndan denize atılmıştı.
Ve ergenlik çağındaki iki kardeşinden gebe kalmış yedi cariyeyi denize attırmıştı.
Genç şehzadelerden biri: “Beni kestanelerimi yedikten sonra boğun" diye yalvarıyordu!
Evliya Çelebi; “Bir şehzadenin daha emzirilirken annesinin kucağından sökülüp alındığını boğulduğunda emdiği sütün burnundan geldiğini” yazar. Saraydan tabutlar çıktığında Evliya Çelebi'nin naklettiğine göre "İstanbul halkının feryatlarını gökteki melekler duymuştu".
III. Mehmet sadece bununla yetinmemiş 16 yaşındaki oğlunu da öldürtmüştür!
III. Mehmet öldüğünde, 13 yaşındaki I. Ahmet tahta oturdu. III. Mehmet'in cenazesi Ayasofya'ya götürüldü.! Cenaze namazı kılınacaktı. Ama genç padişah gelmemişti!
"Taht sahibi olmak için 39 kardeşini ve bir oğlunu öldüren adam babam da olsa katildir. Ben katil bir adamın cenazesini kılmam! Varın siz kılın!" diyerek daveti reddetti.
Kardeş katili usulünü de I. Ahmet kaldırdı. Yani, Fatih, Yavuz, Kanuni değil, 13 yaşındaki Birinci Ahmet... Anlayan, anlamayana anlatsın...
Allah, TÜRK DEVLETLERİNİ İKTİDAR HIRSI İLE GÖZÜN�� KAN BÜRÜMÜŞ FİRAVUNLARIN ZULMÜNDEN KORUSUN!.
Fotoğraflar 3. Murat'ın Türbesi , katledilenler ve katledendir.
11 notes
·
View notes
Text
III. Murat 1595’de öldü. Ayasofya Camisi avlusundaki türbede 54 kişi yatmaktadır. Bunlardan 20’si oğlu, 23’ü kızıdır. Türbede yatan oğulların yaşı küçüktür, hatta altı aylık olanları bile vardır ama hepsinin ölüm tarihi 1595’tir.
Peki 1595’de ne oldu?
Saraya kıran mı girdi?
Hayır, salgın da olmadı, kıran da.
III. Murat öldükten sonra oğlu III. Mehmet tahta çıktı ve ilk işi de kardeşlerinin hepsini boğdurmak oldu.
Babasının tabutu saraydan çıkarken gerisinden 39 tabut daha geliyordu.
III.Mehmet,19erkek kardeşini ve20 kız kardeşini öldürtmüştü!
Bununla yetinmemiş babasının gebe eşlerini öldürtmüş ve ergenlik çağındaki iki kardeşinden gebe kalmış yedi cariyeyi denize attırmıştı.
Genç şehzadelerden biri:
“Beni kestanelerimi yedikten sonra boğun” diye yalvarıyordu!
Evliya Çelebi, “Bir şehzadenin daha emzirilirken annesinin kucağından sökülüp alındığını boğulduğunda emdiği sütün burnundan geldiğini” yazar.
Saraydan tabutlar çıktığında Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre “İstanbul halkının feryatlarını gökteki melekler duymuştu”.
III. Mehmet sadece bununla yetinmemiş 16 yaşındaki oğlunu da öldürtmüştür!
III. Mehmet öldüğünde, I. Ahmet tahta oturdu. III. Mehmet’in cenazesi Ayasofya’ya götürüldü. Cenaze namazı kılınacaktı. Ama genç padişah gelmemişti! “Taht sahibi olmak için 39 kardeşini ve bir oğlunu öldüren adam babam da olsa katildir.
Ben katil bir adamın cenazesini kılmam! Varın siz kılın!” diyerek daveti reddetti.
Tarih bilmeyenler iyi okusun, ozellikle Osmanli torunuyuz diye gecinen cakma torunlar...
Okuduğunuz için teşekkür ederim
39 notes
·
View notes
Text
Hayatın Sevgiyle Şekillenen Yolu
Birçok insan hayatında çeşitli zorluklarla karşılaşır, ama önemli olan bu zorlukların bizi nasıl şekillendirdiğidir. Benim hikayem de bir arayış, bir mücadele ve sonunda sevgiyle tamamlanan bir yolculuk. Aile içinde tek kız olmamın, annemin sevgisinden eksik kaldığım bir dönemin izleri, yıllarca beni etkiledi. Ancak zamanla öğrendim ki, sevgi sadece verilen bir şey değil, aynı zamanda içimizde büyüttüğümüz bir hazine.
Annem, beni doğduğumda sevgiyle kucaklayabilse de zamanla o sevgi mesafeye dönüşmeye başladı. Belki de annemin hayatında eksik olan şey, sevgiye ve anneliğe dair deneyimlerin eksikliği, küçük yaşta kaybettiği annesinin açtığı bir boşluktu. Bu yüzden, annem benden daha az beklerken, abim onun gözünde farklı bir konumdaydı. Ama ben, kendi içimde her zaman farklıydım. Ne istediğini bilen, kararlarını kendi veren, hayatını şekillendirmeye kararlı bir insandım. Ailemdeki bu sevgi dengesizliği, beni daha fazla içsel bir yolculuğa itti.
Büyüdükçe fark ettim ki, annemin bana olan sevgisiyle, abime olan sevgisi arasındaki farklar aslında onun geçmişindeki eksikliklerden kaynaklanıyordu. Annemin sevgi dilini anlamadım belki de; ama ben, sevgiyi öğrenmeye başladım. En önemli dersimse, sevilmenin, sadece başkalarının bir eylemi olmadığını, insanın kendini sevmesinin ve kendi içindeki sevgiyi keşfetmesinin ne kadar kıymetli olduğunu anlamamdı.
Ergenlik yıllarımda, annem bana karşı daha mesafeli yaklaşmaya başladı. Belki de kadınsı bir kıskanmışlık, belki de benim daha başarılı olmamın getirdiği bir güvensizlik, aramızdaki mesafeyi artırdı. Ama içimdeki sevgi her zaman vardı. Ben, o sevgiyle her zaman kendi yolumu bulabileceğimi biliyordum. Hatta abimin hayatındaki zorluklar, bana daha da güç verdi. Ailemde yaşanan bu kırılmalar, bana kalbimi büyütme fırsatı sundu. İnsanların sevgisinin yeri farklı olsa da, bu sevgi, zamanla yerini buluyor.
Yaşadığım coğrafyada kadınlar için hayat genellikle "on sıfır yenilerek" başlar. Ama ben, asla bu kuralın içinde hapsolmadım. Çünkü kalbimdeki sevgi, tüm engelleri aşmamı sağladı. Kendimi sevmenin gücüyle, çevremdekilere sevgi ve saygı göstererek, kocaman bir aile kurdum. Artık hayatımda eksik hiçbir şey yoktu. En değerli olanı, sevgiyle inşa ettiğim bu dünyamdı.
Hayat, ne kadar zorlu olursa olsun, sevgiyle şekilleniyor. İnsanlar birbirine sevgi gösterdikçe, dünya daha parlak bir yer haline geliyor. Sevgi, her şeyin ilacı, her zaman kendini ve başkalarını sevebilmek, gerçek başarıyı getiriyor. Şimdi geriye dönüp baktığımda, en büyük başarımın kendimi sevmenin ve kendi yolumda sevgiyle ilerlemenin olduğunu fark ediyorum.
Hayatıma dokunan her insana minnettarım. Her birinizin kalbimde özel bir yeri var. Sevgiyle büyüyen bir ailem oldu, ve siz de bu ailenin değerli parçalarısınız. İyi ki varsınız. İçimden, kalbinizden öpüyorum.
#istanbul#iyiniyet#istanbuldayasam#türkiye#kıbrıs#insan#artists on tumblr#hayat#writers on tumblr#blog yazısı#blog yazarı#beauty blogger#blog help#blooger#guest blogger#ask blog#girl blogger#blog#tumblr yazarları#tumblog#tumblr girls#yazar#güncel#sosyalmedya#içeriküretimi#içerik stratejisi#medya#iletişim#sevgi#Halimecan
7 notes
·
View notes
Text
Kızlarla, özellikle meryemle çok yoruluyorum. Ergenlik gerilimi mi başladı, noldu? ben anlamıyorum! Her gün kavga eder olduk. Gerçekten kendimden nefret eder hale geldim. Şikayet ettikçe gözümde daha mı büyüyor? Ya da insanlar Allah yardımcın olsun çok hareketliler dedikçe daha çok mu gözüme batıyor? Belki de gerçekten zor ve bu yüzden zorlanıyorum.
Of Allahım şu durumu toparlayabilmemi nasip et...
15 notes
·
View notes
Note
her yer 3391 kilometre fanları
Ergenlik dönemi diyelim hocam, onların büyükleri 15 yaşında evlendiği için genetik ^^
Büyüdüklerinde nasıl olsa anlayacaklar hayatın kitaplardan ibaret olmadığını, Dizilerdeki aşkların sahte oldugunu ve hayatın okuduklari kitap kadar yalan olduğunu. :) Ben ve benim yaşıtlarım durumun farkında ama bizler 15 yaşında kudurmuş gibi ege veya İzmir aramiyorduk. Daha romantikdi... Sevdiğimiz kişinin mahallesine giderdik, ne bileyim cips kola yapardik, okulda kalorifer peteginin üstünde kız arkadaşımızla veya erkek arkadaşımızla oturur, günün keyfini çıkartıldık... Şimdi ise sevgiler değişmiş.
19 notes
·
View notes
Text
Bugun teravihte tum bone gibi başortulu kucuk kız cocuklari gordum beni hatırlattı. İlkokul çağlarım iki katlı bir evde oturuyoruz. Üst katta iki bekar kızı ile oturan ev sahibimiz teyze var. Annem o zaman ciddi manada dindar birisi değil. Evde dine meyilli ben varım. Kuran öğrendiğimde evde kimse bilmiyordu. Kuran'a da kendi isteğimle gittim ciddi merakım vardı. Neyse Ramazan zamanı Aysel Teyze dedi ki seninle teravihe gidelim. Tamam dedim. Beni her gün o küçük beni kapının önünde bekler camiye yürürdük. Hiç fire vermeden kaç yıl böyle kılmayı nasip etti. Kişiliğimin mihenk taşlarından olur yani ben öyle kabul ederim. Aysel Teyze ile çok şeyi tecrübe ettim. Bir şey bilmesen de o cami ruhu ve atmosferi içine işliyor. O yüzden çocukları camide görmekten mutlu oluyorum. Çünkü bir gün ne olursa olsun ne kadar ergenlik falan da olsa o mana inkişaf eder.
29 notes
·
View notes
Text
Ergenlik sanmıştım
Bir ömür boyu böyle hissetmek zorunda mıyım?
40 gün yeter sanmıştım
Bir ömür boyu çekilsem köşeme yetmez mi?
Dünya üzerinde yaşamış
Bütün yazar ve şairler
Ya da sadece hissedebilenler
Yaşadı mı bunu?
Sorun ben miyim, kalbim mi?
Sorun ruhum mu, zihnim mi?
Perest
8 notes
·
View notes
Text
Kadıköy'e geldiğimde ergenlik turuna girmiş gibi hissediyorum. Az önce tam önümde bir kızla çocuk vedalaştı ve kız British time'a girdi. Otobüs beklerken aklımdan geçenler "Çıkışta yine buluşacaklardir belki, modada takılıp aptal saptal muhabbetler edeceklerdir. Belki aileleri zengindir dünya umurlarinda değildir, belki istedikleri şeyleri satın almak için on kere düşünüyorlardir, gittikleri kafede yediklerine dikkat ediyorlardir. Arkadaşlarıyla buluşup kikir kikir eğlenecekleri saçma bir etkinlikleri de olabilir pek tabi. İlişkiler hakkında bir bok bilmedikleri halde son derece vakur ve özgüven dolu tiratlar havada uçuşacaktir. "
Ben orada sadece işi oldugu için bulunan eski bir ergen olarak eve dönerken hala birileri dibine kadar ergenliginin tadını çıkartıyor.
Baays Kadıköy eşimle buluşmaya gidiyorum✋🏻
18 notes
·
View notes
Note
yalan atma arap şükrü dinleyen tip yok sende
Ben 2 abiyle büyüdüm ve deli gibi ergenlik zamanlarına şahit oldum 12 yaşımdan beri dinlerim ayrıca a ve ş büyük olsun
3 notes
·
View notes
Text
Sevgili Mertcan..
sana bu satırları doğum gününden günler öncesinden, üsküdar sahilinden yazıyorum.
bugün hava harika, az ilerimde birisi müzik yapıyor ve ortam aşırı büyülü geliyor.
senden dokuz ay büyük olmam belki hayatımızda hiç bir şey değiştirmiyor olabilir ki bunu tercih ederdim zaten..
büyüdüğümü hissettiğim bu dönemde, herkesin her anda ve zamanda sahte olduğunu düşünüyorum, birisi bana sarıldığında sahte, güldüğünde sahte, konuştuğunda sahte geliyor. bunun nedenini çok düşündüm lakin bir sonuca varamadım.
22. doğum günüm bana güzel gelmedi, yakınım dediklerimin yüzüme baka baka söyledikleri yalanları öğrendim, arkamdan dönen lafları duydum, yüzüme gülenlerin kafamı çevirdiğimde hakkımda konuştuklarını duydum, sonra.. durdum ve düşündüm, neden? ben herkesin her zaman yanında olmaya çalıştım, düştüklerinde kaldırmaya çalıştım, kötü hissettiklerinde mutlu olmaları için onları güldürdüm lakin karşılığında yalanlar, ihanetler ve bolca sevgisizlik gördüm.
eskiye dönmek için neler vermezdim biliyor musun? çünkü 19 yaşımda kendimi feda ettiğim yetmezmiş gibi 22 yaşında yeniden feda ediyorum, çok ağır geliyor çünkü, ve baktığımda artık gerçekten dertleşebileceğim kimsenin kalmadığını görmek beni üzüyor, eskileri özlüyorum, her konuda, eski beni, eski hayatımı, insanlarla olan eski ilişkilerimi, sonsuz güven duyduğum o insanların hallerini.. ama geçmiş geri gelmeyecek. önüme bakmam gerekecek, gerekiyor..
bugün senin 22 yaşının ilk günü, sen benden daha olgun gireceksin 22 yaşına, ne kadar da çok şey sığdırdın bunca yaşına, benden daha fazla yaşanmışlığın var, benden daha güzel anıların var -umarım çok daha fazla olur-
bu bir doğum günü mesajı değil mi niye bunları konuşuyoruz? diye düşünüyor olabilirsin.. çok normal..
ama bilmiyorum, eski seni de özlüyorum sanırım, beraber dertleşmelerimizi, birbirimize güveniyor olmamızı.. aramıza girmeyen bu mesafeyi..
22 yaşının ilk günlerinde seni daha da olgunlaştıracak bir yerde olacaksın ve umarım ki güzel anılar biriktireceksin.
annem bir konu olduğunda ya da konuşulduğunda dayımları direk savunmaya geçer biliyorsun, 22 yaşımda fark ettim ki bu özellik ondan da bana geçmiş, çünkü bir yerlerde senin konun açıldığında, hayır diyorum, hayır o öyle birisi değil, hayır o çok çalıştığı için orada, hayır ona ben kefilim..
yazmak istediğim ve haykırmak istediğim o kadar çok şey var ki ama susacağım, susmamam gereken yerlerde bile susacağım bu konularda çünkü.. her neyse işte
iyi dileklerime gecebilirim sanırım,
şuanda ne dinlediğimi bilsen gülersin "vice - deniz kızı 2" ama tamamen spotify' da rastgele çalıyor.. garip bir tesadüf değil mi?
her zaman en çok istediğim şeylerden birisi çok güçlü kuzen bağlarıydı. çünkü çevremde arkadaşlarımın öyle bağları vardı ve ben çok kıskanırdım. çocukluk ya da ergenlik işte..
22 yaşın kutlu olsun..
bana iyi gelmeyen 22 yaş umarım sana çok güzel gelir, ayağına taş, yüzüne yaş değmesin..
hayatının her yaşında başarı seni bulsun - ben güveniyorum seni bulur zaten -
22 yaş kalbinin hiç acımadığı, yüreğinin hiç ağrımadığı bir yaş olsun..
doğum günün kutlu olsun..
her daim mutlu ve sağlıklı kal
.
17 notes
·
View notes
Text
ülke gündemi dahil tüm gündemlerden çok sıkıldım. her geçen gün daha çok yüzeysel oluyoruz sanki. şu an mümkün olsa mağarama dönerdim. bir şeylerden uzak durmam gerekiyor ama yapamıyorum. kararlar alıyorum ama uygulama aşamasında sorun yaşıyorum. bazı insanlar çelik gibi iradeliyken ben neden bazı konularda bunu yapamıyorum? bazen çok inat edebiliyorum ve inandığım şeyden vazgeçmiyorum. ama iş hayatımı düzeltmeye gelince bunu yapmıyorum.
ergenlik döneminde sürekli bunu neden anlattım veya söyledim pişmanlığı olurdu. zamanla bunu yendim. olduğum kişiden memnun ve her şeyi kontrol edemeyeceğimin bilincindeydim. ama bu sene içinde bulunduğum koşullar mı beni buna itti yoksa artık kendi gündemimden mi oldu bilmiyorum. ne işyerinde seviyorum kendimi ne de evde. kendiliğimden hoşnut değilim. bulunduğum iklimi, kurduğum iletişimi, aklımdan geçenleri sevmiyorum. huyumu, hayata bakışımı ve olmamayı tercih ettiklerimi seviyorum ama içten içe rahatsız eden bir şey var. çözemiyorum. her şeye geç kalmışım hissi belki de. bir şeyleri oldurmaya çalışmaktan bıkmış olmam da etkendir. ama hayattayız işte. ne bıkmaya ne de bir şeyleri oldurmaya çalışmaktan başka şansımız var.
benim 29 yıllık cv.
şimdi buraya almak istediğim kararları yazardım ama yazmamak daha iyi sanırım. mart ayı için 3 hedefim vardı. bir tanesi 54 kiloya düşmekti. 53 oldum. bir tek onu yapabildim çünkü moral bozukluğu yüzünden doğru düzgün bir şey yiyemedim. diğerleri için çalışmaya devam etmekten başka yol yok.
13 notes
·
View notes
Text
OSMANLI'da İKTİDAR HIRSI KATLİAMI:
III. Murat 1595’de öldü. Ayasofya Camisi avlusundaki türbede 54 kişi yatmaktadır.
Bunlardan 20’si oğlu, 23’ü kızıdır. Türbede yatan oğulların yaşı küçüktür, hatta altı aylık olanları bile vardır ama hepsinin ölüm tarihi 1595’tir.
Peki 1595’de ne oldu?..
Saraya kıran mı girdi?..
Hayır. Salgın da olmadı, kıran da…
III. Murat öldükten sonra oğlu III. Mehmet tahta çıktı ve ilk işi de kardeşlerinin hepsini boğdurtmak oldu.
Babasının tabutu saraydan çıkarken ardından 39 tabut daha geliyordu. III. Mehmet, 19 erkek kardeşini öldürtmüştü!
Bununla yetinmemiş III. Murat öldüğünde, hemen o gece ondan hamile olan 10 cariye boğdurulup Sarayburnu’ndan denize atılmıştı.
Ve ergenlik çağındaki iki kardeşinden gebe kalmış yedi cariyeyi denize attırmıştı.
Genç şehzadelerden biri: “Beni kestanelerimi yedikten sonra boğun" diye yalvarıyordu!
Evliya Çelebi; “Bir şehzadenin daha emzirilirken annesinin kucağından sökülüp alındığını boğulduğunda emdiği sütün burnundan geldiğini” yazar. Saraydan tabutlar çıktığında Evliya Çelebi'nin naklettiğine göre "İstanbul halkının feryatlarını gökteki melekler duymuştu".
III. Mehmet sadece bununla yetinmemiş 16 yaşındaki oğlunu da öldürtmüştür!
III. Mehmet öldüğünde, 13 yaşındaki I. Ahmet tahta oturdu. III. Mehmet'in cenazesi Ayasofya'ya götürüldü.! Cenaze namazı kılınacaktı. Ama genç padişah gelmemişti!
"Taht sahibi olmak için 39 kardeşini ve bir oğlunu öldüren adam babam da olsa katildir. Ben katil bir adamın cenazesini kılmam! Varın siz kılın!" diyerek daveti reddetti.
Kardeş katili usulünü de I. Ahmet kaldırdı. Yani, Fatih, Yavuz, Kanuni değil, 13 yaşındaki Birinci Ahmet... Anlayan, anlamayana anlatsın...
ALLAH, Türk DEVLETLERİNİ İKTİDAR HIRSI İLE GÖZÜNÜ KAN BÜRÜMÜŞ FİRAVUNLARIN ZULMÜNDEN KORUSUN!!!.
Fotoğraflar 3. Murat'ın Türbesi ,katledilenler ve katledendir.
22 notes
·
View notes