#cezasızlık
Explore tagged Tumblr posts
rayhaber · 3 months ago
Text
Özgür Özel'in CHP Grup Toplantısı Açıklamaları: İşçi Hakları, Hayvan Koruma ve Vergi Düzenlemeleri
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Grup Toplantısı Açıklamaları CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Özel’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekildedir: Amasra Maden Faciası ve Kader Planı Dün, Amasra maden faciasının yıl dönümüydü. AKP iktidarı, işçilere yoksulluk, sefalet ve perişanlık getirdi. Daha acısı ise, bu süreçte birçok işçinin…
0 notes
hepeksikk · 1 year ago
Text
Tumblr media
Bugün 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü.
Sadece anma günü olmaktan öteye gidemiyor. Siyasetçiler atlamamış olmak için sosyal medyada paylaşım yapıp yeter sanıyor; belediyeler kanuni zorunlulukları olan sığınma evlerini açmıyor, yapabileceklerinin çok azını yapıyor. Bu arada Türkiye’de, kadına şiddet her geçen gün artıyor, kadınlar toplumun gözü önünde yok oluyor. 10 yılda 3000’den fazla kadın erkekler tarafından öldürüldü. “Ama erkekler de öldürülüyor” diyerek kadına şiddeti önemsizleştirenlerin ağzına terlikle vurabilirim. Çünkü erkekleri kadınlar değil, yine erkekler öldürüyor. Unutmamalı ki, kadına yönelik şiddet toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve güç dengesizliğinden kaynaklanıyor.
Kadına şiddet ülkemizde politik bir çürümeyi ifade ediyor. Bu şiddetin kökleri toplumun temelinden besleniyor. Kadınların ekonomik, sosyal, politik alanda maruz kaldığı ayrımcılık şiddetin yayılmasına zemin hazırlıyor. Bu sadece bireysel sapkınlıkların sonucu değil, sistematik bir sorun. Bunu kabul etmekte zorlanan bir topluma ve idareye sahibiz. Kadına şiddet, toplumun her katmanını etkiler; sadece bireysel trajedi değil, aynı zamanda toplumsal bir krizdir.
Devlet ve toplumsal normlar kadına yönelik şiddeti engellemekte yetersiz kalıyor. Cezasızlık kültürü ve mağdurların korunmasızlığı, kadına şiddeti teşvik ederek sorunu derinleştiriyor. Devletin, toplumun her kesimine eşit şekilde hizmet etme sorumluluğu, kadına yönelik şiddetle mücadelede daha etkin rol üstlenmesini gerektirir. Bizde olmuyor.
Bu mücadelede sadece kadınların değil, toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelip ortak çözüm bulması önemli. Toplumsal bilinçlenme, eğitim, adalet sisteminde reformlar ve kadın haklarına saygı, politikacılardan, liderlerden ve toplumun her bireyinden talep ettiğimiz adımlar. Kadına şiddetle mücadele, sadece bir gün değil, her gün süren çabayı gerektirir.
Kadına şiddeti politik bir mesele olarak ele almak, toplumsal değişim için ilk adımdır. Unutmayalım ki, eşitlik ve adalet için mücadele etmek, sadece kadınlar için değil, tüm insanlık için bir gereklilik. Umudum, bu gerçekleri görerek ve değişim talep ederek bir araya gelmiş, güçlü bir toplumda yatıyor. Dilerim bir gün…
54 notes · View notes
okuryazarlar · 1 year ago
Text
Tumblr media
"Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur." der Tolstoy.
İzmir'de taksi şoförü Oğuz Erge'nin gece evine dönerken yolda üşümesin diye aracına aldığı son yolcu tarafından aracının içinde kurşunlanması ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Her gün çok üzücü olaylarla karşılaşıyor, ölüm haberleri alıyoruz ama dünkü Ramazan Pişkin'in katledilmesi sonrası bu dehşet verici olay da toplumun birçok kesimini çok derinden sarstı.
Taksici ile katil arasında geçen diyalogların olduğu görüntüleri izleyen ve sonunda katilin "demek ki herkese güvenmeyeceksin" dediği anlar, hepimizin yüreğini burktu.
Ekmek parası kazanmanın, kimseye zarar vermemenin, dünyayı iyilikle güzelleştirmenin sonucu bu kadar ağır olmamalıydı.
İnsanlık, iyilik yapmak isteyen güzel bir insanın karşılığında acımasızca canından olmasıyla öldü.
Memleketin geldiği durumun özetini kaybolan toplumsal ahlak, artan şiddet, acımasız cinayetler ve cezaevlerinin doluluk oranına bakarak anlaşılabilir.
Ülkede suça teşviğe yol açan bir cezasızlık sorunu eşliğinde karanlık zamanlardan geçiyor ve tesadüf eseri yaşıyoruz. Katil Delil Aysal, sistemin hiçbir şeyine başkaldıramayınca doğrudan nefretini bir başkasına yönelterek o insanı güveninden “vuruyor.”
Çünkü iyilik, ahmaklık demek oldu. Artan yoksulluk, haksızlık ve güç takıntısı bir toplumu bu kadar da yozlaştırabilirdi.
Peki, namuslu, kendi işinde gücünde olan insanların hakkını hukukunu kim gözetecek?
Taksi şoförü Oğuz Erge ölmeden, kanunlar suç dosyası kabarık katili engelleyemiyorsa, yetersiz kalıyorsa, yasalar bizi nasıl koruyacak?
Bu rahatlığın, bu öldürebilmenin sıradanlaşmasının hesabını kime soracağız?
Çok üzgünüz. Tarifsiz bir trajedi...
Cahit Zarifoğlu'nun dediği gibi: "Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim."
43 notes · View notes
pazaryerigundem · 4 months ago
Text
Edirne Kadın Platformu’ndan Narin Güran protestosu
https://pazaryerigundem.com/haber/187523/edirne-kadin-platformundan-narin-guran-protestosu/
Edirne Kadın Platformu’ndan Narin Güran protestosu
Tumblr media
Edirne Kadın Platformu Bileşenleri, Saraçlar Caddesi’nde, Narin Güran cinayeti ile ilgili basın açıklaması yaptı. Açıklamada, Narin’in ölümüne sebep olan kişilerin bulunarak en kısa sürede cezalandırılması gerektiği vurgulandı.
Erdoğan DEMİR / EDİRNE (İGFA) – Edirne Kadın Platformu Bileşenleri, Saraçlar Caddesi’nde, yaklaşık 19 gündür kayıp olan ve dün cansız bedenine ulaşılan Narin Güran için basın açıklaması yaptı.
Edirne Kadın Platformu Bileşenleri adına basın açıklamasını Kadın İstihdamı ve Girişimcileri Derneği Başkanı Cemile Özeker okudu. Özeker, hukuk sisteminin işletilerek Narin Güran’ın katillerinin bir an önce bulunup cezalandırılması gerektiğinin ifade ederek; “19 gün boyunca, 11 bin dönümden fazla alanda yapılan arama neticesinde çuval içindeki cansız bedenine ulaşılan Narin Güran neden kayboldu? Neden öldürüldü? Ölümünden kim ya da kimler sorumlu? Ölüm nedenini bilenler neden susmayı tercih ediyor? Ölümüne sebep olan sır neydi? Olayda kim ya da kimler, kimleri neden koruyor? Cevaplarını yetkililerden bekliyoruz” ifadelerine yer verdi.
Tumblr media
“CEZASIZLIK POLİTİKALARINDAN VAZGEÇİN”
Narin’in ölümüne sebep olanların, suçu ve ihmali bulunanların cezasının verilmesi gerektiğini söyleyen Özeker; “Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddeti cezasız bırakan, faillerine iyi hal adı altında ödül gibi cezalar veren, erkek şiddeti ve cinayetlerini görmezden gelenlere çağrımızdır. Narin’in ölümüne sebep olan faillerin, nüfuzlu kişiler olup olmadığına bakılmaksızın iddiaların üzerine gidilerek, cezasızlık politikaları dışında kalan bir adalet sisteminin uygulatılmasını, hukukun işletilmesini, olaya müdahil olanlardan suçu ve ihmali bulunanlara gerekli olan cezanın verilmesini istiyoruz. Cezasızlık politikaları uygulayarak failleri değil, Narin’leri, çocukları, kadınları ölmekten ve öldürülmekten koruyan bir adalet sistemi istiyoruz. Faillere ödül gibi cezalar veren, kadılara ve çocuklara yönelik şiddeti cezasız bırakan, erkek adaletin tüm temsilcileri bu cinayette sorumludur. Artık yeter; cezasızlık politikalarından vazgeçin, hukuku işletin. Hukuk devreye girene, kadın katliamları ve çocuk istismarı son bulana kadar mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Narin Güran olayında sorumluluğu olan herkes yargı önüne çıkarılıp adalet yerini buluncaya kadar olayın takipçisi olacağız. Narin’lerin ölümlerini engellemek, hayallerimiz, haklarımız, hayatlarımız ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, 6284 sayılı yasanın temelini oluşturan İstanbul Sözleşmesi ve diğer kanunların uygulanır olması için mücadelemize devam edeceğiz. Yeter artık. Narin’ler ölmesin, çocuklar ölmesin, kadınlar ölmesin” dedi.
Açıklamaya Edirne Kadın Platformu Bileşenleri’nin yanı sıra Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu da katıldı. 
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
2 notes · View notes
halimecan · 1 month ago
Text
Tumblr media
Adaletin Kaybolan Terazisi ve Toplumun Bozulan Yargıları
"Devletin adalet terazisi bozulduğunda, halkın terazisi şaşar," der Cemil Meriç. Bu söz, bir toplumun adalet anlayışının ne denli kırılgan olduğunu, devletin ve bireylerin doğruyu ararken birbirlerinden ne denli etkilendiklerini derin bir şekilde ifade eder. Son yıllarda Türkiye’de yaşanan olaylar, Meriç’in bu sözünün ne kadar geçerli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Toplumun büyük bir kısmı, adaletin ve eşitliğin yerle bir olduğu bir dönemde yaşarken, adalet arayışında olanlar da ilk önce kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlıyor. Bu, adaletin temelden çökmesinin en acı sonuçlarından birisidir.
Bugün Türkiye’de, adaletin tüm unsurlarının titizlikle işlemesi gereken bir dönemdeyiz. Ancak, adaletin olduğu yerde insanlar birbirlerine güvenebilir, birlikte yaşamanın hakkını savunabilir ve haklıdan yana bir duruş sergileyebilirler. Fakat ne yazık ki, son yıllarda hem devletin hem de toplumun adalet terazisi ciddi anlamda bozuldu. Kadına, çocuğa, doğaya yönelik şiddetlerin artması, cezasızlık politikalarının yaygınlaşması, suçların teşvik edici hale gelmesi toplumsal yapıyı ciddi şekilde zayıflatmaktadır. Buradaki temel sorun ise, adaletin herkese eşit bir şekilde uygulanmıyor olmasıdır.
Kadına, çocuğa ve diğer savunmasız bireylere yönelik şiddetlerin cezalarının ya yetersiz olması ya da hiç uygulanmaması, suçu cesaretlendiriyor. Bir suçun cezasız kalması, suçu işleyen kişiye "doğru yapıyorsun" mesajı verir. Toplumdaki adaletin bozulduğunu, sistemin çürüdüğünü gösterir. Ancak bu noktada önemli bir soru akıllara geliyor: Bir suçun cezası yoksa, insanlar bunu işlemekten çekinmeli mi? Her şeyden önce, İslam dini, adaletin her şeyin önünde olduğu bir inanç sistemidir. Müslüman bir toplumda, adaletin yokluğu, sadece kanuni değil, ahlaki bir çöküş anlamına gelir. İslam’ın temel öğretileri, suç işleyenlerin cezalandırılmasını emretmekle birlikte, insanların vicdanına da seslenir. Çünkü vicdanı öldürmek, toplumu daha da bozar.
Ancak bu soruyu sorarken, şu soruyu da kendimize sormak gerekir: Neden insanlar, hayatın tüm güzelliklerini bir kenara bırakıp, kötü ve suçlu bir yolu tercih ederler? İnsanlar neden kendi çıkarlarını savunurken, başkalarının haklarına saygı göstermeyi unutur? Bunda, toplumun değerlerinin aşındığı, insanlık onurunun ikinci plana atıldığı bir dönemde yaşamanın büyük etkisi vardır. İnsanlar; zevk, çıkar ve anlık tatmin peşinde koşarken, bir başkasının acısını, haksız yere maruz kaldığı şiddeti görmezden geliyor. Neden? Çünkü kötülük, bazen çok kolay bir yol gibi görünür. Ancak unutulmamalıdır ki, her yanlışın bedeli ağır olur. Kötülük zamanla kendini içerideki boşluklardan besler ve eninde sonunda toplumu çürütür.
Adaletin olmadığı bir toplumda, herkes kendi doğrularını kendisi yaratmaya başlar. Ve bu, adaletin bozulmuş olduğu toplumları bir cehenneme dönüştürür. İnsan, yalnızca kendi haksız çıkarlarını savunarak huzurlu bir toplum kuramaz. Adalet, eşitlik ve insan hakları sadece bir ideoloji olarak kalmamalı, her bireyin yaşam biçimi olmalıdır. Bu nedenle, sadece yasaların değil, vicdanların da işlediği bir adaletin inşa edilmesi gerektiği bir dönemdeyiz.
Zaman, insanlara sadece adaletin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda adaletin ve vicdanın en temel değerler olduğunun altını çiziyor. Ve şunu unutmamalıyız: "Bir toplum, adaletini kaybettiğinde insanlık değerleri de hızla kaybolur." Bunu durdurmak, hepimizin elindedir.
1 note · View note
elihandro · 9 months ago
Text
Kadın, eşini kendisine şiddet uyguladığı esnada düşük yaptırmakla suçladı. Erkek ise eşini hakaretle suçladı, ispatlanmamışken. Yerel mahkeme ise bunu cezasızlık sebebi olarak gördü. Sizin ben "adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzeni"nizi sikeyim.
6 notes · View notes
seslimeram · 2 years ago
Text
Keder Coğrafyası
Tumblr media
Kendini nereye kadar tekrardan var edebilir ki bir menzildeki hukuksuzluk? Hakkaniyetin ayaklar altına alındığı, hak kadar hukukun da lağvedilip, perişan olunduğu bir zeminde ol gasp tahayyülünün aralıksız yeniden var edilmesinin yolu sıradan insanlar için ezadan bir başkası olabilir mi? Cerahat ile ceberut aklın, biyopolitik, bedene ve akla yönelik müdahil olma hallerinin tam teşekküllü eylem ve kararlarının hemen ardılı bu hukuksuzluğu belirli bir sabit kılarken bu ülkede hayat ne haldedir, her nereye yollanmaktadır. Düzenin varlığı kesin / kati bir biçimde savunageldiği cerahat ile cürmün yan yana hallerinde hukukun ol nihai gasbı da şekillendirilir. Bugünün ülkesinin cerahat erki eliyle savrulduğu güzergah, bütünüyle açmazların arasında, her günün bir araf kılındığı zeminde bir dolu, hep dolu bir halle doludizgin bir yıkıcılığı imgeler. Hayatın hakkaniyetsizce yerle bir olunmasının tam teşekküllü suretinden mülhem bir yapının ak parti ile birlikte bu sahnede sabit olunması da cabasıdır artık.
Düpedüz, yalın ve hiç amasız bir noksanlaştırma edimi üstünden yönlendirmelerle birlikte bu hayat eriminin, hukuktan ayrıştırılması söz konusu edilir. Neyin hesabı verilmiştir ki iş bu sahnede! Sahiden neyin, hangi yaranın akıbeti tam olarak belirlenmiştir ki! Laf ola beri gele değil, giderek yozlaşan, çürüyen, hakkın da hukukun da alt edildiği bir zeminde safi lafı güzaf kılınmış olagelen adalet mefhumunu kim nasıl düzeltecektir ki. Her yandan bir yara, her güne içkin kılınmış bir cerahat hali, bitimsiz bir tahakküm, sonsuz bir tehdit hiç kesintisiz bir nefret güncellenirken nerededir, kim verecektir bunca fenalığın hesabını hiç ama ve fakatsız. Bianet’ten aktaralım: “Diyarbakır’da 2017 Newroz kutlamaları sırasında üniversite öğrencisi Kemal Kurkut'u “kasten öldürmekten” yargılanan polis Y.K. beraat etti.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesinin bozma kararının ardından Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada mahkeme kararını açıkladı.
MA’nın haberine göre, İstinaf Mahkemesinin "Kurkut'un öldürülmesinde silah kullanma koşullarının oluştuğu" değerlendirmesi yaparak, Y.K.’ya verilen beraat kararının kaldırılarak "ceza verilmesine yer olmadığı" dair yeni bir hüküm tesis edilmesi yönünde verdiği karar sonrası yeniden başlayan yargılamada, "polise ceza verilmesine yer olmadığı" kararı çıktı.
Ceza verilmesine yer olmadığı kararı, 5271 sayılı CMK'nın 223/3-4 maddesinde düzenlenmiştir. Ceza verilmesine yer olmadığı kararı beraat kararı mahiyetinde değildir, fiil suç teşkil etmesine rağmen faile belli nedenlerle ceza verilmemesi sonucunu doğuran nihai bir karardır.
“Yanlış sanık” savunması
Bugün Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen karar duruşmasına, sanık polis ve Kurkut'un kardeşi, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden katılırken, Kurkut ailesinin avukatları Serdar Çelebi ve Mehmet Emin Aktar ile sanık avukatı Ahmet Fırat duruşmada hazır bulundu.
Savcı, celse arasında İstinaf Mahkemesinin kararı doğrultusunda "ceza verilmesine yer olmadığı" hükmünün kurulmasını istedi. Sanık polis Y.K., suçlamaları kabul etmeyerek, "Yanlış sanık yargılanıyor. Dosya soruşturması gerçek anlamda yürütülseydi, gerçek sanık ortaya çıkardı" dedi.
İlk alınan bilirkişi raporunda, Kurkut'u öldüren kurşunun müvekkilinin silahından değil başka bir silahtan çıktığının tespitinin yer aldığını ifade ederek, dosyanın Terörle Mücadele Şubesine gönderilmesinden sonra durumun değiştiğini söyledi.
Avukat Fırat müvekkili hakkında her "ceza verilmesine yer olmadığı" yönünde hüküm kurulmasını istedi.
“Amaç dosyayı cezasızlıkla kapatmak”
Adaletin yerini bulmasını istediklerini belirten Kemal Kurkut'un kardeşi Cihan Kurkut, dosyadaki deliller ve olaydaki fotoğrafların nasıl meydana geldiğinin belli olduğunu ifade ederek, sanığın cezalandırılmasını istedi.
Dosyanın tipik bir cezasızlık dosyası olduğunu dile getiren Kurkut ailesinin avukatı Serdar Çelebi, “Failin polis olduğu, maktulün Kürt olduğu, sıradan bir yargılama. Gönül isterdi ki fail tespit edilsin yargılama yapılsın ancak ilk baştan beri tüm taleplerimiz reddedildi. Böylesi bir davada keşif talebi nasıl reddedilir? İddia ediyorum, keşif yapılmadığı için heyetin hiçbir üyesi sanığın nerede durduğunu, maktulün nerede durduğunu bilmiyor. Maktule en yakın polis Onur Mete, 'Ben maktulün kendimi patlatırım dediğini duymadım' diyor. Ama maktule uzak olanlar 'Biz duyduk' diyor. Başından beri, Valinin canlı bomba açıklamasından sonra amaç dosyayı cezasızlıkla kapatmaktı” dedi.
Avukat Çelebi, Ulusla Kriminal Büronun düzenlediği raporda, sanığın Kurkut'u doğrudan hedef alarak ateş ettiği yönünde rapor verdiğini ve hiçbir itiraz olmadan mahkemenin kurduğu bir ara kararla raporun yeniden düzenlemesini talep ettiğini ve Ulusal Kriminal Büronun ikinci raporunda, tam tersi bir rapor düzenlediğini hatırlattı. Adli Tıp Kurumu'nun düzenlediği raporda, Kurkut'u öldüren kurşunun yukardan girdiğini hatırlatan Çelebi, "Yerden seken bir kurşun nasıl yukardan vücuda girer?" diye sordu.
“Yaşam hakkı ihlalinin gerekçesi yok”
İstinaf Mahkemesinin beraat kararının bozduğunu hatırlatan Çelebi, “Bölge Adliye Mahkemesinin aslında bunca delile rağmen beraat kararı verilmeyeceğini, 'hukuka uygunluk sebebini bul' diyerek dosyayı bozmuş, ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini istemiştir. Yaşam hakkının hangi durumda ihlal edileceği bellidir. Yaşam hakkı ihlali, meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklamaya karşı bir işlem gerekiyorsa ya da isyan, olağanüstü hal varsa olabilir” diye konuştu.
Bu dosyada yaşam hakkının ihlalini gerçekleştirebilecek hiçbir durumun olmadığını dile getiren Çelebi, İdare Mahkemesinde süren devada, mülkiye müfettişlerinin sunduğu raporlarda, "silah kullanma koşullarının oluşmadığı" ve "amirlerin ateş etme emri vermediğine" dair raporları bulunduğunu kaydetti.
Çelebi, “raporlarda, tehdit etse de tehdidi gerçekleştirecek koşulların bulunmadığını, ateş etmenin kabul edilebilir yöntem olmadığına dair tespitler var” dedi.
Sanığın bilerek isteyerek cinayeti işlediğini söyleyen Çelebi, kasten öldürmekten hapis cezasıyla cezalandırılarak, tutuklanmasını talep etti.
“Başka türlü etkisiz hale getirebilirdi”
Kurkut ailesinin avukatı Mehmet Emin Aktar da, tipik bir cezasızlık politikası pratiğiyle karşı karşıya olduklarını vurgulayarak, bu dosyanın ne ilk ne de son dosyanın olduğunu dile getirdi. Dosyadaki raporlara işaret eden Aktar, söz konusu raporların cinayetin sanık tarafından işlendiğine kuşku bırakmadığını anlattı.
Olay anında 20'ye yakın polisin havaya ateş ettiğini vurgulandığı ve sanığın doğrudan maktulü hedef alarak ateş açtığını hatırlatan Aktar, maktulün silah kullanılmadan etkisiz hale getirmenin imkânı bulunduğunu kaydederek, “Başka türlü etkisiz hale getirmek imkânı mevcuttur. Keşif talebi neden reddedildiğini anlayabilmiş değiliz. Mahkeme bugün karar vermek yerine keşif yapmasına karar verecek olursa toplumun adalet duygusu zedelenmeyecektir. İlk beraat kararından sonra müvekkilimiz, maktulün annesi bir daha duruşmalara gelmemiştir, çünkü adalete olan inancını kaybetmiştir” diye konuştu.
Mülkiye müfettişlerinin raporlarında amirlerin ateş emri vermediğine işaret eden Aktar, bundan dolayı sanığın amirin emrini yerine getirdiği söylenemeyeceğini belirterek, sanığın kasten öldürmekten cezalandırılmasını ve tutuklanmasını istedi.
Mahkeme ise silah kullanmanın yasal koşulları oluştuğuna kanaat getirerek, sanık polis Yakup Şenocak'ın cezalandırılmasına yer olmadığına karar verdi.”
Kemal Kurkut, gazeteci Abdurrahman Gök’ün vizöründe kilitlenmiş olan kareler sayesinde bir terörist olarak anılmaktan alıkonulur. Bütünüyle yaşama düşürülmüş ola gelen o tehdit / tahakküm mekanizmalarının, bir bayram / mücadele günü genç bir insanın canını çalabilme konusundaki ısrarının utancı da o fotoğraflarda görünür kılınır. Belgeniz nerede diye sual edenlere, Kürd sorunun temsili değil doğrudan bir ifşası söz konusudur ol resimlerde. Abdurrahman Gök, MLSA Türkiye’den Deniz Tekin’e aktarımını da bir kez de buradan iletelim: “Gazeteci Gök’ün mahkemede tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde olay anında çektiği fotoğraf karelerinin polislerce silinmeye çalıştığı ortaya çıktı. Olay anında çektiği 28 fotoğraf karesini delil olarak soruşturma savcısına veren gazeteci Gök, olay günü yaşadıklarını şöyle anlattı: “Genç şahıs vurulduktan ve polisler başına toplandıktan sonra polisler beni fark edince çektiğim fotoğrafları makinemden sildireceklerini düşündüm. Hafıza kartımı çıkarıp hemen arka cebime koydum. Akabinde bir polis memuru yanıma gelerek bana ‘makineni ver, amirim seni çağırıyor’ dedi. Çağırdığı kişinin yanına gittiğimde bana olaydan görüntü alıp almadığımı sordu. Ben de henüz hazırlık yaptığımı, fotoğraf çekmediğimi söyledim. Ancak bana inanmayarak makinemin içini açmamı söyledi. Ben de açtım. İçerisinde hafızda kartımın olmadığını gördü. Ekranda da hafıza kartı yok yazısını görerek teyit etti. Çantamdaki kartları çıkarmamı istedi. Onları da çıkardığımda boş olduklarını gördüler. Çıkardığım kartlara format attılar. Ancak üzerimi aramadıkları için pantolonumun arka cebindeki hafıza kartını bulamadılar.”
Gök sözlerine şöyle devam ediyor: “2017 Newroz’unda Kemal Kurkut’un gazetecilerin gözü önünde polis tarafından kurşunlanarak öldürülmesi benim için bunun en açık örneğiydi. Kemal’in vurulmasından sonra Diyarbakır Valiliğinin alelacele yaptığı ‘canlı bomba’ açıklaması, basının pozisyon belirlemesi için verdiği bir talimattı. Ve nitekim halka değil, iktidara sadakat ile bağlı olan tüm gazete ve basın yayın kuruluşları bu talimatı harfi harfine yerine getirdi. Bunu yerine getirmeyip gerçeği yazanlara bedeli ödetildi ve halen de ödetiliyor.”
‘Fotoğraflar yayınlanınca bu süreci yaşayacağımı tahmin etmiştim’
Kendisine yönelik baskıların nedenin Kurkut cinayetine dair fotograf kareleri olduğuna işaret eden Gök, “Tabii ki kamuoyu hakkımda açılan bu soruşturmaların ve davaların Emniyet Müdürlüğü ile Diyarbakır Valiliğinin açıklamalarını yalanlayan, kendilerini suçüstü yakalayan Kemal Kurkut fotoğrafları nedeniyle olduğunu düşünüyor. Ben de öyle olduğuna inanıyorum. Zaten o fotoğrafları yayınlayınca bundan da ağır bir süreci yaşayabileceğimi tahmin etmiştim. Fotoğrafların yayınlanmasından sonra her ne kadar sanık polis hakkında dava açıldıysa da, sanık polisin hala görevinin başında olması, nasıl bir kararla karşı karşıya olacağımızın da habercisi. Ama ne olursa olsun gazeteci yeter ki bir olaya ışık tutsun, insanlar o ışık sayesinde eminim yollarını bulacaklardır. Tıpkı iktidarda olanların bu fotoğraflar nedeniyle kamuoyunun vicdanı nezdinde mahkum olduğu gibi” ifadelerini kullandı.” (İstinaf Mahkemesi, Kemal Kurkut cinayetini fotoğraflayan gazeteci Abdurrahman Gök'e verilen 1 yıl 6 ay 22 günlük hapis cezasını onadı. 12 Ocak 2023)
Kendini her nereye kadar tekrardan var edebilir ki hukuksuzluk. Her şeyin yalın, apaçık bir biçimde cürme çıktığı bir menzilde, onca bağır çağır çıkagelen şiddetin, yok etme hal ve isteminin bunca detaylandırılmış olagelen katillerin ifşasından, düzenin Kürd halkına yönelik tavrının ta kendisine her şey bütünüyle hukukun üstünlüğünün çiğnenmesini artık bildirir. Mübalağalı cümleler, imalar barındıran göndermeler, suçlu addetmek için Kemal Kurkut’u olmadık çıkarımlar, hep bir biçimde yeniden imal olunan nefret sembollerinden bir kere daha hukuksuzluk mefhumunun nasıl biçimlendirildiği artık çok daha belirgin olur. Bugünlere gelene kadar hiçbir biçimde hesabı verilmeyecek olduğu itiraf olunan bu kaçıncı kırımdır. Dersim Tertelesinden, Bakur Kürdistan’ında hayatın her anlamda yerle bir edilmesine bir süreklilik dahilinde icra edilen yok etme hamlelerine kimin, hangisinin hesabı verilebilmiştir. Yakın tarihin, Maraş katliamından, Sivas Madımak’ına, Roboski’nin ortasında var edilen can pazarına, Cizir bodrumlarında katledilmiş yüzün üstündeki insandan, 2015 abluka günlerinde yerle bir edilmiş bir bölge(!) gerçekliğinden daha nelerden ve ne hallerden hangisinin hesabı verilmiştir. Bütünüyle, engellemeler tüm o itiraz haklarının yerle bir edildiği günceler, ardılı sıra boşa düşürülen dosyalar, izleri de neye doğru var edildiği sorgulanmayan nice hamleyle karanlığın güncellenmesi, iyi de her nereye kadar? Kemal Kurkut, devlet dersinde katledilmiş kaçıncı kurbandı? Yönelimini bir menzildeki yaşamı / yaşatmak üstünden değil t��ketmek / gasp etmek / yok etmek vb. ile kurmaya devam diyen bir ülkenin tek bir iyi günü söz konusu olur mu. Bunca cerahatin ortasında hayatın istikameti, o yaraların yükünün ağırlığı altında sahiden kalakalan yer / yurt değil mi, sahiden değil mi? Nereye kadar keder coğrafyası bir kader kılınacak, daha nereye...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Sen Kimin Çığlığısın? – Serpil ODABAŞI – Yeni Yaşam Gazetesi
Okuma Parçası: Serpil Odabaşı: Ben Artık 'Bu Bizim Acılarımız'ı Gösteren Ressam Değilim – Jinda ZEKİOĞLU – Gazete Duvar
6 notes · View notes
elazigsurmanset · 9 days ago
Text
Diyarbakır Barosu’ndan Tahir Elçi Davasıyla İlgili Tepki: “Cezasızlık Politikası Devam Ediyor”
Tumblr media
Diyarbakır Barosu, 28 Kasım 2015 tarihinde suikasta kurban giden Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin dava dosyasına ilişkin önemli bir açıklama yaptı. Baro, dava sürecinde verilen beraat kararına yönelik istinaf taleplerinin reddedilmesine sert tepki gösterdi ve yaşanan gelişmeleri eleştirdi. "Cezasızlık Politikası Sistematik Bir Şekilde Devam Ediyor" Diyarbakır Barosu, Tahir Elçi’nin öldürülmesinin ardından geçen süreçte cezasızlık politikasının sistematik bir şekilde sürdüğünü vurguladı. Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Kameralar önünde gerçekleşen Tahir Elçi suikastının yaşandığı ilk andan bugüne kadar cezasızlık politikası sistematik bir şekilde devam etmektedir. İstinaf sürecinde verilen bu kararı da cezasızlık sürecinin bir parçası olarak gördüğümüzü ifade etmek isteriz. Cinayetin aydınlatılması konusunda soruşturma ve kovuşturma makamlarınca yapılması gereken araştırmalar, Elçi ailesinin avukatları ve hukuk kurumları tarafından talep edilmesine rağmen dikkate alınmamış ve alınmamaya devam etmektedir.” "Hakikati Karartma Girişimleri Ciddiye Alındı" Baro, yargılama sürecinde yaşanan hukuksuzluklara da dikkat çekti. İtirafçıların ifadelerine rağmen gerekli adımların atılmadığını belirten açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Yargılama sürecinde, itirafçıların ifadeleriyle ortaya çıkan hakikati karartma girişimleri ciddiye alınmış, ancak kovuşturma makamlarınca gerekli adımlar atılmamıştır. Biz, Tahir Elçi dosyasındaki cezasızlık tutumunu kabul etmediğimizi ve hukuki sürecin takipçisi olmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.” "Adalet Arayışı Devam Edecek" Diyarbakır Barosu, Tahir Elçi’nin adalet arayışındaki kararlılığını bir kez daha yineledi. Hukuki sürecin sonuna kadar takipçisi olacaklarını vurgulayan Baro, Elçi ailesinin yanında olduklarını ve bu davanın peşini bırakmayacaklarını belirtti. Tahir Elçi’nin adının adalet mücadelesiyle anılmaya devam edeceğini ifade eden Diyarbakır Barosu, toplum vicdanındaki yarayı kapatacak gerçek bir adalet talebini sürdürme çağrısını yineledi. Read the full article
0 notes
hetesiya · 3 months ago
Text
“Inceller kendilerini bir erkeklik hiyerarşisinin en altında görüyorlar"
“Inceller kendilerini bir erkeklik hiyerarşisinin en altında görüyorlar"
Siyaset Bilimci ve Yazar Prof. Alev Özkazanç, Akademisyen Orhan Şener Deliormanlı ve Doç. Dr. Yaşar Suveren anlattı: Inceller, çevrimiçi radikalleşmenin etkisiyle toplumsal bir tehdit oluşturabilirler.
Bu görselde, bir protesto veya eylem sırasında taşınan bir pankart görülüyor. Pankart kırmızı bir zemin üzerine siyah el yazısıyla yazılmış büyük harflerle şu ifadeyi içeriyor: "Sövüp dövüp sevemezsin." Bu güçlü mesaj, kadınlara yönelik şiddeti ve kötü muameleyi kınayan bir uyarı niteliğinde. İfade, hem sözlü hem de fiziksel şiddetin sevgiyle bağdaşamayacağını vurguluyor. Arka planda belirsiz başka pankartlar da görünüyor, ancak ana odak bu kırmızı pankart üzerinde. Protestonun amacı muhtemelen toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları ve kadına yönelik şiddetle mücadele gibi konularla ilgili.
Görsel: csgorselarsiv.org
Türkiye’de artan erkek şiddeti, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve kadın düşmanlığının derinleştiğini açıkça gözler önüne seriyor. Bu cinayetlerin ardında yatan ideolojilerden biri de son zamanlarda dikkatleri üzerine çekti: Incel ideolojisi
Cezasızlık algısının da pekişmesiyle, Incel ideolojisi toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da körüklüyor ve kadınlara yönelik şiddeti meşrulaştırıyor.
Türkiye’deki kadın ve cinsiyet sorunlarının politik ve sosyal tarih ile ilişkisini inceleyen Siyaset Bilimci ve Yazar Prof. Alev Özkazanç, iletişim akademisyeni ve gazeteci Orhan Şener Deliormanlı ve Sakarya Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde mizojini (kadın düşmanlığı) üzerine çalışmalar yapan Doç. Dr. Yaşar Suveren, Incel hareketini ve bu harektin kadın düşmanlığı ideolojisini yorumladı.
"Kadın düşmanlığı merkezde duruyor"
Doç. Dr. Yaşar Suveren, Incel’lerin bugün daha çok kadın düşmanı (mizojinist) bir zihinsel tutum ve davranışı temsil ettiğini belirtti. Suveren, Incel kavramını şöyle anlattı:
"Kadınlarla sağlıklı ilişki ve iletişim kuramayan, toplumdan yalıtılmış ve bu yalıtılmışlığın nedenini kadınları suçlayarak meşrulaştırmaya çalışan bir grup bireyle karşı karşıyayız. Özetle, kişisel sorunlarını kadınları merkeze alarak suçlayan, kadınlar hakkında düşmanlığa varan fikirlere sahip, toplumla bağları zayıf ve yalnız erkeklerden söz ediyoruz."
Suveren’e göre, Incel hareketinin merkezinde kadın düşmanlığı bulunuyor. Kadınların onları bilinçli olarak dışladığına inanan bu bireyler, kadınları bir tehdit olarak görerek kendi yetersizlik ve hayal kırıklıklarını dışa vuruyorlar. Suveren, Türkiye’de de son dönemde şiddet vakalarıyla gündeme gelen Incel bireylerin şiddete eğilimli olduklarının açık olduğunu belirtti:
"Bazı ülkelerde, kendilerini Incel olarak tanımlayan bireylerin çeşitli şiddet olaylarına karıştığı bilinmektedir. Bu bireylerin örgütlü ve sistematik hareket ettiklerini söylemek mümkün olmasa da, çevrimiçi radikalleşmenin etkisiyle toplumsal bir tehdit oluşturabilirler."
"Radikalleşiyorlar"
İletişim akademisyeni ve gazeteci Orhan Şener Deliormanlı, sanal ortamların radikalleştirici etkisine değinerek şunları ifade etti:
"Discord odaları gibi sanal ortamlarda benzer düşünce yapısına sahip insanların bir araya gelmeleri, onları daha da radikalleştiriyor. Fiziki bir ortamda toplum baskısı nedeniyle geri çekilebilecekken, sanal bir ortamda bu baskı olmadığı için daha da taşkınlaşarak grup halinde hareket edebiliyorlar."
Deliormanlı, son 20 yılda sokakta büyüyen çocukların azaldığını ve ekran başında büyüyen kuşakların arttığını vurguluyor:
"Sadece evden sosyalleşen, oyunlar ve pornografiyle dışarı çıkmadan tüm biyolojik ihtiyaçlarını karşılayan bir kitle oluştu. Bu kitle, gerçek hayatta kadınlarla karşılaşma fırsatını bile bulamıyor ve buradan kadın düşmanlıklarını artırıyor."
"Kadın düşmanlığı biçimi"
Siyaset Bilimci ve Yazar Alev Özkazanç ise, Incel ideolojisinin özgün bir kadın düşmanlığı biçimi olduğunu belirtiyor. Özkazanç, Incel karakterlerinin oluşumunu şu sözlerle değerlendiriyor:
"Incel ideolojisinin merkezinde kadın düşmanlığı yer alıyor. Türkiye’de yeni görülmeye başlayan bu ideoloji, Kuzey Amerika’da dijital bir topluluk olarak ortaya çıktı. Bu topluluk, kadınların onlara karşı verici olmadığını ve asla olmayacaklarını savunuyor. Bu durum, erkeklerin kendilerini bir erkeklik hiyerarşisinde en altta görmeleriyle ilgili bir algıya dönüşüyor."
Erkeklik krizi ile bağı
Özkazanç, Incel ideolojisinin sadece kadınlarla ilgili olmadığını, aynı zamanda erkeklik hiyerarşisinin dibinde olduklarına inanan bireyler tarafından geliştirildiğini belirtiyor. Incel bireyler, erkeklik krizinin bir göstergesi olarak, kendilerini toplumun en alt basamağında hissediyorlar ve kadınlara ulaşamamanın onları bu hiyerarşide en alt seviyeye düşürdüğüne inanıyorlar.
Özkazanç, erkeklik krizinin en ağır semptomlarından birinin Incel ideolojisi olduğunu vurguluyor ve ekliyor:
"Incel ideolojisi, kaybetmişlik ve umutsuzluk üzerine kurulu bir ideoloji. Bu ideoloji, şiddet içeren bir nihilizmi de beraberinde getiriyor. Türkiye’de siyasi iktidarın uzun süredir cinsel eşitlik fikrinden uzaklaşması, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme gibi adımlar, bu krizi daha da derinleştiriyor ve erkeklere bir tür teşvik gibi geliyor."
https://bianet.org/haber/inceller-kendilerini-bir-erkeklik-hiyerarsisinin-en-altinda-goruyorlar-301105
0 notes
darkyayincilik · 3 months ago
Text
Avukat Enes Sencer : Köklü değişiklik istiyoruz
Son günlerde gündemde olan çok sayıda sabıka kaydı bulunan kişilerin dışarıda olduğu algısına sebebiyet verdiği için infaz yasasında köklü değişiklikler gündeme gelmiş durumdadır. İnfaz yasasında gerçekleşecek yenilikleri Bursa’nın başarılı avukatlarından Avukat Enes Sencer değerlendirdi. Avukat Enes Sencer: İnfaz yasasında yapılacak olan değişiklikler başarı ile uygulanabilirse cezasızlık…
0 notes
bursahabermedya · 3 months ago
Photo
Tumblr media
Ceza İnfaz Sistemi Değişiyor: 2 Yıl Altı Cezalar! Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, gündeme ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı. Ceza infaz sistemi ile cezasızlık algının ortadan kalkacağını dile getiren Tunç, 2 yılın altında ceza https://bursahabermedya.com/ceza-infaz-sistemi-degisiyor-2-yil-alti-cezalar/ #BursaGündem #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
rayhaber · 3 months ago
Text
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı: Kadına ve Çocuğa Yönelik Şiddet, Ekonomi ve Dış Politika Gündemi
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı Bugün, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda toplanacak olan Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, iki haftalık bir aranın ardından önemli konuları masaya yatıracak. Toplantının gündeminde hem iç hem de dış politika ile ilgili pek çok mesele yer alıyor. Özellikle, son dönemde artan ve toplumda ciddi tepkilere yol açan kadın…
0 notes
dipnotski · 6 months ago
Text
Eylem Ümit Atılgan – Haksız Tahrik (2024)
Haksız tahrik indirimi, Ceza Kanunu’nun ilgili maddesinde cinsiyete dair herhangi bir ifade bulunmasa da, asıl olarak kadın cinayetinin cezasının indirilmesi anlamına geliyor. Bu indirim, cezasızlık sorununun bir parçası olduğu kadar, hukuk düzeni ile ataerkil düzen arasındaki “fikir birliği”ne de işaret ediyor. Feminist hareketin “erkeklik indirimi” demesi, boşuna değil! Erkeklerin hangi…
0 notes
pazaryerigundem · 6 months ago
Text
Telegram'dan siber suçlar yüzde 53 arttı!
https://pazaryerigundem.com/haber/181415/telegramdan-siber-suclar-yuzde-53-artti/
Telegram'dan siber suçlar yüzde 53 arttı!
Tumblr media
Telegram’ın güvenliğiyle ilgili artan endişelerin ortasında, Kaspersky Dijital Ayak İzi İstihbarat ekibi gölge Telegram kanallarını analiz etti. Bulgular oldukça rahatsız edici bir eğilimi ortaya koydu.
İSTANBUL (İGFA) – Siber suçlular Telegram’da dolandırıcılık planlarını paylaşmaya, sızdırılmış veri tabanlarını dağıtmaya ve para çekme, sahte belge düzenleme, hizmet olarak DDoS saldırıları ve daha fazla suç hizmetlerinin ticaretini yapmaya adanmış kanalları ve grupları aktif olarak kullanıyor. Kaspersky’s Digital Footprint Intelligence verilerine göre, bu tür paylaşımların hacmi Mayıs-Haziran 2024’te geçen yılın aynı dönemine kıyasla %53 oranında arttı.
Kaspersky Digital Footprint Intelligence Analisti Alexey Bannikov, bu eğilimi şöyle açıklıyor: “Siber suç topluluğunun Telegram’a artan ilgisi birkaç temel faktörden kaynaklanıyor. İlk olarak, bu mesajlaşma programı genel olarak çok popüler – Pavel Durov’a göre kitlesi aylık 900 milyon kullanıcıya ulaştı. İkinci olarak, herhangi bir kullanıcı verisi toplamayan en güvenli ve bağımsız mesajlaşma programı olarak tanıtılıyor ve bu da tehdit aktörlerine güvenlik ve cezasızlık hissi veriyor. Dahası, Telegram’da bir topluluk bulmak veya oluşturmak nispeten kolay. Bu da diğer faktörlerle birleştiğinde, siber suçlular da dahil olmak üzere çeşitli kanalların hızlı bir şekilde izleyici toplamasına olanak tanıyor.”
Telegram’da faaliyet gösteren siber suçlular, daha kısıtlı ve uzmanlaşmış dark web forumlarında bulunanlara kıyasla genellikle daha az teknik gelişmişliğe ve uzmanlığa sahip olma eğilimindeler. Bunun nedeni, Telegram gölge topluluğuna giriş aşamasının oldukça düşük bir teknik beceri seviyesi gerektirmesi. Kötü niyetli amaçları olan birinin bir hesap oluşturması ve suç topluluğunun bir parçası olduklarında bulabildikleri suç kaynaklarına abone olması yeterli. Ayrıca Telegram, dark web forumlarında bulunanlara benzer bir itibar sisteminden yoksun (ki bu durum Kaspersky çalışmasında da vurgulanan bir durum). Sonuç olarak, Telegram’ın siber suç alanında topluluk üyelerini aldatma eğiliminde olan birçok dolandırıcı yer alıyor.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
devrimcidinno1 · 9 months ago
Text
📌 2023'te 7 bin 88 kişi çocuk istismarı suçuyla cezaevine girdi
🎙 Güçlü Özgan: "Cezasızlık algısının güçleniyor olması asıl sorun. Yoksa dünyanın en gelişmiş ülkelerinde de benzer olaylar yaşanıyor." https://youtube.com/watch?v=SRPu7VXHBwk&si=u1TJZwJuuqpPJE_Q
0 notes
futbolpenceresi · 11 months ago
Text
SKANDAL BAHCE
Umut Ozan Darıcı, 17 Nisan 2023
İsterse kıyamet kopsun ama adalet yerini bulsun
Sadece ismi "Süper" olan bir lig yerine senaryosu acemice yazılmış kötü bir dizi izliyor gibiyiz
"Normal" kelimesinin Türk Dil Kurumu'ndaki karşılığı, "Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun" ve "Aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama, ortalama durum" olarak açıklanır.
Kelimenin en doğru anlatımı "Kurala uygun" ifadesi olsa gerek. Zira çokça kez göreceli bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bir başkasının normali, bir diğeri için aynı normallikle karşılanamayabiliyor.
Ads by
Kiosked
2022-2023 sezonunda yaşananlar da birileri için "normal", birileri için sıradanlaşmaya başladı.
Spor Toto Süper Lig'in 29. haftasında oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü maçında saha içinde yaşananlar, "normal"liğin sınırlarını aşmış durumda olmasına karşın, spor basını her şeyi "normal"leştirerek, ucundan kıyısından bile dokunma ihtiyacı hissetmiyor.
Oysa hiçbir şey yaşanmamış 45 dakika sonunda, karşılaşmanın hakemi Atilla Karaoğlan, önce Jorge Jesus tarafından saha ortasında "fiziki" müdahalede de bulunularak tehdit ediliyor. Bununla yetinmeyip parmak sallıyor, orada da durmuyor, penaltı pozisyonuyla birleştirip bunları maç sonunda Instagram hesabında paylaşıyor. Verdiği mesaj açık, "hakemi yola getirip penaltıyı aldırdım."
İlk 45 dakikanın bitimiyle maçın hakemleri soyunma odalarına gidemiyor zira Fenerbahçeli yöneticiler Selahattin Baki ve Ahmet Ketenci tarafından önce çıkışları engellenerek, çıkış tüneli önünde, sahanın içine dalarak "tehdit" ediliyor. Bu da kesmemiş olacak ki, hakem odasına girilerek, küfürlerle sahaya yollanıyor.
Burada Ahmet Ketenci ismine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Maçın hakemlerine parmak sallayarak bir şeyler söyleyen bu şahıs, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın büyük oğlu Burak Erdoğan'ın eşinin ağabeyi. 2012 yılında Aziz Yıldırım yönetimine yedek olarak giriyor, daha sonra Başakşehir kulübünde yöneticilik yapıyor. İBB'ye ait Bel-Tur'da yöneticilik yapmış. Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yakın her isim gibi dokunulmazlık zırhı kuşanmış olmalı ki, olmaması gereken saha içine kadar girip, hakem tehdit edebiliyor. Çünkü bunun başka bir açıklaması yok.
Süper Lig'de bu haftadan sonra buna benzer olaylar yaşanırsa kimse şaşırmasın. Zira anormal bir durum sanki normalmiş gibi karşılanarak, yaşananlar normalleştirmeye çalışılıyor. Ne kimse sesini çıkartıyor, ne de konuşuyor. Sanki hiç yaşanmamış gibi üzerine bir örtü çekip unutulması sağlanıyor.
Tüm bu yaşananlarda en ilginç şeyse, sözü geçen maçın ilk 45 dakikasında infial yaratacak bir şey yaşanmaması. Oysa tepkilere bakıldığında sanki Ankaragücü'ne iki kırmızı kart verilmemiş, Fenerbahçe aleyhine çıkan tüm kararlar yanlışmış gibi.
Aslında mesaj çok açık ve berrak, "ama öyle ama böyle bize istediğimizi vereceksiniz."
Yeri gelir teknik direktörümüz tehdit eder, yeri gelir yöneticiler sahanın içine dalıp tehdit eder, gerekirse de hakem odası basılır.
Bunlara ne cezalar verilecek, takip edeceğiz hep birlikte. Ancak şunu bilmekte fayda var ki; cehenneme giden yola taş döşemeye başlarsanız, o ateş er ya da geç sizi de yakacaktır.
Atanmış Türkiye Futbol Federasyonu'ndan ya da başkanı Fenerbahçe yöneticisinin maaşlı çalışanı olan Merkez Hakem Kurulu'ndan bu konularda bir tepki göstermesini beklemek, çocukça bir iyi niyetten başka bir şey olamaz.
Türkiye Süper Ligi, eşi benzeri görülmemiş bir sezon yaşıyor. Tüm dünyada futbolda yanlış kararların verilmemesini sağlayan VAR sistemi, ülkede herkesin gözünün içine baka baka lig yarışının daha "heyecanlı" geçmesi için kullanıyor.
Sadece ismi "Süper" olan bir lig yerine senaryosu acemice yazılmış kötü bir dizi izliyor gibiyiz. Birilerinin daha ilk haftalardan itibaren yazmaya çalıştığı acemi senaryoda sadece bir takım için uygulanan VAR kayıtlarının açıklanması, verilen verilmeyen penaltılar, kırmızı kartlar, cezalardaki standartsızlık, cezasızlık, şımarık zengin çocuğunun istediğini gerekirse zor kullanarak almaya çalışmasıyla artık sona geliniyor.
Bu dizinin nasıl bir sonla biteceği hâlâ meçhul. Çünkü herkes biliyor ki, dizinin asıl oğlanı sayılabilecek hakemler maçı dilerse bir elden diğerine verebiliyor. İsterse olmayan uzatmayla maç skor tayin ediyor, isterse olmayan kırmızı kartı veriyor. Hiçbiri olmuyor mu? Çaresiz değilsiniz; o zaman da imdat çekicini eline alıp, penaltı tuşuna basıyor.
Mide bulandırıcı, artık rayından çıkmış her şeyin bir arada yaşandığı bu sezon, şampiyon kim olursa olsun çok konuşulacak. Eğer gerçekten futbolseverseniz, bu oyuna inancınız varsa konuşulması da gerekir.  
Sahi sezon başında "FETÖ"cü ilan edilen Türkiye Futbol Federasyonu neden "iyi niyetli" oldu ve MHK'ya ilişkin şüpheleri olanların şüpheleri ne zaman ve neyin karşılığında giderildi? Bunu da merak etmemek mümkün değil.
İsterse kıyamet kopsun ama adalet yerini bulsun...
0 notes