#medet
Explore tagged Tumblr posts
yakazakalb · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Evlere sığamayıp KUR'an'ın şifasına sarılanlar...
28 notes · View notes
solumadokunma · 2 years ago
Text
Umuyoruz sadece kısa bir medet meselesi...
3 notes · View notes
seslimeram · 2 months ago
Text
Baskılama
Tumblr media
Kabul edilebilir olanın ötesine fersah fersah geçmiş bir baskılama hali içinde memleket ol yer / ev cürmün kılınır. Yüzsüzlüğün, arsızlığın, kötülüğün en kestirmeden kötülükle hala hemhal aksiyonun istikametinde bir cürüm sarmalı çürüten bir yer gerçek kılınır. Bariz bir halde behemehal erk, muktedir, iktidar kendi sahasından siyasetinden, medyasına cürmü imal ederken eşlik eden tüm kesimlerle birlikte bir yargı sahnesini / çukurunu imal eder. Hükümler daima sıradana karşıttır. Yargı ve değerlendirmeler doğrudan doğruya daim bir halde cezasızlık zırhını kuşanan kesimlerin var ettiği suçların tam da ortasında o yıkıcılık halini birlikte canlı kılar. Yeni, dönüşmüş, güncel ülke tiradı bu bahsin etrafında yükselir. Toplumu dönüştürürken madun siyasetin, pragmatizm dolu hallerin üstünden güncellenen her eylem cürümle iltisaklıdır. Demokrasi, hürriyet, eşitlik, insan hakları, adil bir düzen ve herkse eşit kılınan bir hayat imgesi gibi eylem, edim ve hakların yıkıma terk olunduğu bir sahnenin meselesidir cürüm. Bu istikameti vahametin esiri kılan iktidarın sunduğu şey kalıcı bir karanlıktır, kapkaranlık. Cürüm var edilirken yaşam dönüştürülürken “hayatın ol hakkı” iş bu şimdiden çalınandır.
Baskılama lafta değildir hiçbir zaman. Yüzüncü yılına gelesiye kadar bir memleketin tam olarak sınırlandırılmasına ve her kesimden insanın canından bezdirilmesi haline aralıksız saldırılar var edilir. Gayrimüslimin, 1915-1923 sonrasında kalakalmış, hiçbir yere gitmeyi var edemeyenleri sınırlandırmak için hamleler var edilir. Soykırım eşiğini çoktan geçmiş ol hayatların, karanlıktan çıka gelenleri yeni ülke daha ağır kuşatmalarla baş başa bırakır. Can almak dışında her şeyin serbest kılındığı bir cendere var edilir işte. Vatandaş Türkçe Konuş bahsinden, 6-7 Eylül’e, Varlık Vergisinden, Aşkale Sürgünlerine, en sonuna bir ek olarak var edilmiş 20 Dolar 20 Kilo sürgünlerine devamlılık içinde hayatta kalmanın iş bu sahnede imkansıza yakın kılınmasının cerahatli tezahürü var edilir. Sürekli ivmesi artan bir tahakküm veçhesi içerisinde ol yaşam aksiyonunun kısıtlanması söz konusu edilendir. Hem kimdir ki bir gayrimüslim bu topraklarda. Ekmeğini yiyip, suyunu içip bunları tam anlamıyla kendi imkanlarıyla var etse dahi bir biçimde o Türklüğe biat / itaat etmesi beklenip duran bir zeminde baskılama halinin sunduğu perspektif hayatın hiçleştirilmesi bahsini diri tutar. Demokrasiye geçildiği zikredilen, ikinci yüzyılını arşınlıyor olduğundan bahis açılan bir menzilde hemen her durumda nefret / şiddet sarmalına ilk rehin edilecekler olarak anılan gayrimüslimin başına getirilenler o sınırlama / baskıcılık iklimi içinde hayatın nasıl da ehven olandan alıkonulduğunu gösterir.
Duraksamak bilmeyen o öğütücü, sınırlandırıcı akım bambaşka hamlelerle Kürd’ü, Ezidi ve Alevi halklarını, imkan ve olasılık dahilinde Lazlardan, Hemşinli Müslümanlaştırılmış Ermenilere kadar genişçe bir perspektifte koca bir sahada yaşamda olagelen insanları belli kıstaslara göre ayrıştırması kesintisiz var edilir. Bunların yekununda çıka gelenlerin hepsi bütün o cerahatli baskılama ikliminin sunduğu hallerin rehini sahayı bildirir. Yarınlar ne getirir! Dün bu ülkede yurttaş dahi sayılmaması salık verilenlere var edilmiş kötülüğün bu sahnenin öteki sakinlerine de silsile halinde aralıklarla yeniden tesis edilmesinin utancı her ne olacaktır? Köy yakmaların, köyleri insansız kılmanın ya da tam tersine devlet hal ve çabasının doğrultusunda Türkleştirilmesi gibi nice uygulamanın ortasında ezdirmenin, o baskılamanın her ne olduğunu idrak ediyor musunuz? Bütünleşik kılınan yereli sınırları belirsiz bir muğlaklığa terk etmenin, ekonomik, sosyopolitik olarak sınıflandırmanın ve bunların da ötesinde ülkede bir kast sistemi varmış gibi, önce yukarıda sayılanlar ardına da mültecilerin ağırlıkla Suriyelilerin eklendiği bir sarmal var edilirken sahiden hayatın anlamı her neye tekabül eder / edecektir. Düzenin çizdiği hattın dışında kalakalanlar için o hayat imgesinin varlığı her gün bir sınamadır, kesin bilgi.
Bianet’ten Tuğçe Yılmaz’ın haberini aktaralım: “Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) 3 Eylül’de düzenlenen mezuniyet töreninde İngilizce Öğretmenliği bölümünü birinci olarak bitirerek okul birincisi olan Ali Yıldız'ın yaptığı konuşma, sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.
Rektörlük, haklarını savunan öğrencileri, öğrenci değillermiş gibi göstermeye çalışırken okul birincisi Yıldız, okulda hak gasplarına maruz kalan arkadaşlarıyla aynı görüşleri paylaştığını duyurdu.
Yıldız, atanmış eski rektör Verşan Kök ve yine AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanan yeni rektör Ahmet Yozgatlıgil'in öğrenci karşıtı politikalarını eleştirdi. Okul birincisi konuşmasında ayrıca polisin Onur Yürüyüşü'ne müdahalesini, Bahar Şenliğinin ODTÜ Devrim Stadyumu'nda yapılmasının yasaklanmasını ve Kavaklık’taki ağaç kesimini de gündeme getirdi.
Ali Yıldız, hem mezuniyet törenindeki konuşmasını hem de açtıkları Kürtçe pankartı bianet’e anlattı.
“Okul birincisi olarak böyle düşünüyorum”
“Böyle bir fırsatım varken bu talepleri birebir söylemek istedim,” diyen ve anadili Zazacanın tehlike altındaki bir dil olmasından duyduğu endişeye de değinen Yıldız, şöyle konuştu:
“Rektörlük yıllardır öğrencilerin taleplerini duymamazlıktan gelmek için elinden geleni yapıyordu. Yeni rektörlüğün tutumu nasıl olur bilmem; ama böyle bir fırsatım varken bu talepleri birebir söylemek istedim.
“Güzel tepkiler beni çok mutlu ediyor. Rektörlük bu talepleri dile getiren insanları radikalize etmek için elinden geleni yapıyordu. Örneğin Kavaklık’ta ağaçlar kesilmesin diyen öğrencilere veya Onur Yürüyüşü insan hakkıdır diyen öğrencilere ‘Bunlar zaten öğrenci bile değil, okulla alakası yok’ gibi sözler ediyorlardı. Bunun böyle olmadığını, okul birincisi olarak benim de böyle düşündüğümü göstermek istedim.
“Bilinmeyen dil”
“Konuşmam esnasında veya sonrasında bir olumsuzlukla karşılaşmadım.
“Pankartla ilgili olarak, bir Zaza ve bir dilbilimci olarak benim öncelikli kaygım Türkiye’deki dillere sahip çıkılması. Dillerimiz bu coğrafyanın en önemli kültürel miraslarından ve eğer bir koruma programına dahil edilmezse ölüyorlar. Türkiye’de üç dil maalesef çoktan ölmüş durumda.
“Anadilim olan Zazaca da tehlike altındaki diller arasında. İşleyen bir dil koruma programımız olmazsa yavaş yavaş anadilim dahil diğer diller de ölmeye başlayacak. Pankart da aslında bu duruma mizahi olarak dikkat çeken bir X kullanıcısının tweet’inden geliyor. Bir haber kanalı Kürtçeyi kastederek ‘bilinmeyen bir dil’ yazmıştı, ona ithafen yazılmış. Biz de bu tweet’i dil problemlerine mizahi bir şekilde dikkat çekmesi açısından yaratıcı bulduk.”
Ali Yıldız, konuşmasında şöyle demişti: “Bilim, Kavaklık'ta yüzlerce ağacı alelacele kesmek değildir. Bilim, fikrinin uyuşmadığı öğretim görevlilerini görevlerinden etmek değildir. Bilim, ODTÜ Onur Yürüyüşü’nde anayasamızın bize verdiği barışçıl gösteri yürüyüş haklarını kullanan öğrencilerin üzerine polis göndermek değildir. Bilim, öğrencilerin derslerden nefes almaya fırsat bulduğu tek etkinlik olan bahar şenliklerini, sorunları çözmek yerine sorunları bahane ederek iptal etmek değildir. Bilim karşılaştığı ilk kriz anında öğrencilerle olan bütün diyalogu bitirmek, sonra da hakkını arayan öğrencileri soruşturmalarla korkutmaya çalışmak değildir.”
Bir baskılama sürekliliği var ediliyor artık. Devletlinin halkının / yurttaş denilegelen ol kitlenin yaşadıklarına kayıtsızlığı bir biçimde yepyeni baskılama hallerini süreğen / daim bir mesele dönüştürüyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi okul birincisi olan Ali Yıldız’ın var ettiği meram bütün bu çürüme eksenine karşı bir nihai kazanımdır. Topyekun kafasını kuma gömenlerden olmak yerine cerahati var edenlere birkaç satır da olsa seslenebilmek bugünün ülkesine o kuşatma hali içerisinde her nasıl cenderelerle sarsıldığını memleketin de göstere gelir. Sorunları çözümsüzlüğe rehin ederek, duraksamadan yepyeni badireler ve aşılamayacak engeller icat ederek bir hayata varılamayacağı aşağı yukarı bir asırdır daha yakın zamanlarda da pek çok müştereği buluşturmuş olan Gezi Parkı direnişi sırası ve sonrasında seslendirildiği bir zeminin bugününde yolun da yordamın da her nasıl aynı tornalarda sıkıştırılmaya çalışıldığı gözler önüne serilir. Böylesi bir patavatsızlık içerisinde bunca keskin ayrıştırma hallerinin ortasında, gerçeği konuşmak ne ara söz konusu olacaktır. Gerçek diye önümüze serilmiş olagelen ol yalın kindar, örtbas etme hallerinden mülhem yalanlara artık yeter diyebilmek ne zamandır, hangi zaman!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Universal Pattern I – Tina HAGE – Tique Art
Meramda Paylaşılan Haber
Yıldız: "Rektörlük Öğrenci Olmadığımızı İddia Ediyordu, Okul Birincisi Olarak Düşüncelerimi Söyledim" - Tuğçe YILMAZ - Bianet https://bianet.org/haber/rektorluk-ogrenci-olmadigimizi-iddia-ediyordu-okul-birincisi-olarak-dusuncelerimi-soyledim-299341
0 notes
perfectionita · 5 months ago
Text
Warum heule ich, wenn ich mir vorstelle die Handinnenfläche geküsst zu bekommen?
0 notes
psikopatpolyana · 2 years ago
Quote
Aşk ateşiyle orman yangını elele
Adamlar _doldum_
0 notes
hotwaterandmilk · 4 months ago
Text
Tumblr media
Series: Namete, Kajitte, Tokidoki Medete Artist: Yumachi Shin Publication: Cheese! (04/2021) Details: Cheese! Sweets Calendar 2021 (July) Source: Scanned from my personal collection
82 notes · View notes
theanticool · 10 months ago
Text
Aiperi Medet (Kygyzstan) techs Adeline Gray (USA) 10-0 - 2024 Zagreb Open
23 notes · View notes
takunwilliams · 2 years ago
Photo
Tumblr media
LISSSSSSAAAAAA
36 notes · View notes
bengalibadeliyim · 1 year ago
Text
Tumblr media
Lütfen bana uğur getirir misin birazcık çok ihtiyacım var
11 notes · View notes
ramsiboy · 1 year ago
Text
Free to Forgive
COLOSSIANS 3:12-17
Jesus, in the ultimate act of selfless love, took all the hurt and pain of sin and death in this world and carried it to the cross. This was an extremely heavy burden to bear. Yet God’s glory and power overcame this burden, conquering death and offering restoration, healing, and forgiveness to all who desire it.
Through the death and resurrection of Jesus, God extends to creation the gift and freedom of forgiveness. Yet the gift of forgiveness is sometimes hard to accept, and oftentimes we do not want to give it freely. Sometimes the wounds of past hurts are deep, and the pain we have to endure from them is overwhelming.
Forgiveness is not easy, but it is powerful and beautiful. Forgiveness does not condone the hurt against you. Forgiveness acknowledges the very real hurt you have experienced and then seeks to let go of feelings of anger and desires for revenge. Holding on to anger, harboring grudges, and wanting an offender to feel our hurt—or even more—can quickly consume our lives and trap us in bitterness and resentment. God wants so much more for us! Forgiveness opens up the door to fully live and experience all the joy, power, and freedom that God lovingly offers us.
May God’s love free you to forgive today.
3 notes · View notes
bulutderler · 2 years ago
Text
Benim için oldukça hüzünlü bir gün.
1 note · View note
ijaznazir · 4 months ago
Text
youtube
1 note · View note
seslimeram · 1 year ago
Text
Karanlığın Meramı
Tumblr media
Çözümlenebilir olanın tükendiği yerde cerahati, cürmü ve çözümsüzlüğün başat ögesi olagelen ihtilaf hallerini birlikte görürüz. Dünyanın var ettiği yeni liberalizm yapısının sunduğu her şey apaçık bir fecaatler sarmalını bildirir. Hayatın hakikati tükenirken tüm o çözümsüzlük ekseni tek istikamet bildirilir. İhtilaf var edilirken cürüm öncelenir esasen. Cürüm öncelenir her zaman. Birbirinin peşi sıra duraksanmadan imal edilen kötülük hal ve eylemleriyle birlikte mavi kürenin dönüşümü hep tersi istikamette bina edilir. Yordam, anlam, paramparça edilir. Cürmün birbiri ardına var edilmesi güncelliğin de hep katran karası suretini imgeler. Bir ülkenin yenilendiği zikredilirken aslında hiç eskisinde uzakta kalmadığı, ayrışmadığı afaki kılınır mesela. Cerahat bütün denetim, gözetim ve tahakküm üçlüsünün tamamlayıcısı olurken bir çözümsüzlük girdabının da yol haritası çıkartılır. Bir asırdır benzeş, bir örnek, her dem aynı yaralarla, o yaraları kanatarak var ederek ilerleyen menzilin açmazları paldır küldür dikiliverir. Denklemler tarumar edilip, dengeler alt üst olunurken zorbalığın iktidarı bütün o çözümsüzlüğü başat kılan ihtilafları var eder. Bir biçimde yönünü, günce içindeki eylemselliğini oralardan devşirir. Tehdit, tahakküm, linç hallerinin doğrultusunda o ihtilaflar belirsiz bir karanlığa rehin ülkenin halini de imgeler.
Bu imgelem sadece Türkiye nam yerin sınırlarına özgü değildir. Bir asırdır sürdürülen, bir yerde var edildiği zikredilirken öte yandan tahrif olunan demokrasi imgesinin dışarılarda da nasıl talan edildiğini artık biliyoruz. Modern çağın, yeni liberalizmin çarklar dönsün de isterse insanlar paldır küldür ölmeye devam etsin hallerinin bir benzeri, gündelik hayatın ta merkezine odaklanmış zorba iktidar mefhumlarının düzeneklerinin devam edip, hayatı zehir ederken, kıyıda köşede insanların can çekişiyor, el aman feryatları duyulmasın istenir. Bütünüyle karanlık, ismi konulmamış bir savaşımın hüküm sürdüğü coğrafyanın gerçeklerinden birisi budur artık. Ukrayna’yı mahveden Rusya’nın, Gürcistan’dan bir parça tırtıklaması mesela gündem edilmez. Yok ettiği kentlerin üstünde hak tanziminden başkaca yönelimini tastamam Türklük imgesini diriltmek olarak kullanan Türkiye Devleti gibi onlar da boş bulunan anları kolaçan ederek, Sovyetler sonrasındaki düzende harap viran demokrasileri alenen talan etmeye devam eder. Biat kültürünü son raddede daimi kılabilmek için. Teslimiyet için. Daha geçtiğimiz günlerde silahlı kuvvetler denen yapıyı ifşa ettiği, Bakür Kürdistan’ından Rojava’ya kadar savaş suçlarına imza attığını deklare ettiği için bir muhalif vekil Türkiye’de hedef kılınır. O vekilin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına rağmen hukuksuzluğu sürgit devama teşne olanların önüne yem atıldığı yerde cürümler halen Afrin, Qamişlo, El Bab ve sair yerlerde Kuzey Suriye, Kuzey Irak sahanlıklarında devam olunandır. Cürmün yok edicilik hallerinin kıyısında bir demokrasi, eşitlik, adalet mefhumu değil topyekun yok etme, tehcir, kırım ve kıtal hallerinin ufkunda bir dünya imgesi yeniden biçimlendirilir. Oysa zaman ne 1900’lerin başıdır, ne de 1940!
Dönüyoruz çok daha yakın zamanların büyük yıkımlarına sahne olan bir başka menzile. Ermeniler için Artsakh, Nagorno Karabakh, Lernayin Ğarapağh, Türkler için Dağlık Karabağ olarak anılan yerde sahnelenen Azerbaycan devletinin sunduğu yok etme hali, sistematik tehcirine. Sovyet Rusya’nın dağılmasına kadar kör topal yürütülen, bir halde, bir biçimde devamlılığı sağlama alınan Ermeni, Azeri birlikte yaşama pratiğinin handiyse Sumgayit / Xocalı pogrom ve kıyımlarının karşılıklı yok etme sistematiğine dönüştüğü bir zeminde Ermeni ya kalacak ya da tükenecek olduğu 90’lardaki savaşa kadar sürdürülmüş ve Artsakh’a dönüşmüş olagelen var olma mücadelesi handiyse tükenir. 2020 yılında var edilmiş olagelen Türkiye, İsrail ve Pakistan destekli, Rusya’nın da göz yumduğu bir savaş ile o yaşam pratiği çürümeye terk edilir. Geçtiğimiz dokuz aylık süreçte de 120 bin insanı önce muhtaç, sonra da aç koyarak, tabi olandan alıkoyup müşterek bir yaşama ulaşmasını ihtimal dışına taşıyarak bir nihai vuruş gerçekleştirilir.
Pan-Türkist emeller doğrultusunda dünya Türk olsun laf kalabalığı zikredilirken beş bine yakın Azeri hayatından olup onu en az ikiye katlayan bir Ermeni’nin yok edildiği, hayatının çalındığı bir zeminde Artsakh’ın ol tükenişi var edilse ne olur, var edilmemiş olsa ne. İnsanlık toptan zayi edilirken. Salyalar saçarak, oturduğu koltuklarından deri yüzen ermeni, kafa kesen ermeni, cana ve mala kasteden ermeni, hain ve kötü ermeni gibi bir dolu hedefe alma, tehdit ve yaftalama cümleciği kullanılırken 19 – 20 Eylül’de bir gün sürdürülen o nihai yıkım sonrasına geriye ne kalıyor sahiden düşünüyor musunuz? İhtilafları sürekli kendi bekaları için bir yön belirleyici, düşmanlığı mutlak zorbalıklarını sürdürebilmek için duraksamadan kaşıya duran, körlemesine bir nefreti köpürtüp, insan değillerdi, hayvandan aşağı yaratıklar diyerek sınırın bu tarafında hepsi hepsi 45 bin civarındaki Ermeni’yi de gözden çıkartan bir yavaş medya ordusu, propagandası da mevzubahis iken çözümsüzlüğün bir çözülmeyi beraberinde getirdiğini görürüz. Artsakh bilinen en az bin beş yüz yıllık bir var olma hali, yaşam veren sahanın yok edilmesi, el değiştirmesi bütün o hakikati, Ermeniliğini de yok edebilecek midir? Bir toprak parçasının mülkiyeti değil, birlikteliği ile imecesi ile ev olma halinin yıkımından sahiden bir hayata varılabilecek midir, varılır mı? Düşünen kaldı mı?
Eşit haklar denilip, Karabağ Ermenisi yaşamaya devam edebilir buyrulurken sadece savaş ve yıkıma itiraz haklarını kullananlara var edilmiş gözaltı / geçici tutsaklık halleri de mi bir şeyleri izah ettirmeye kafi gelmez. “İnsan hakları aktivisti Rüfat Safarov BBC'ye “ Azerbaycan hükumetinin muhaliflere karşı zulmünün kendisine zarar verdiğini söyledi ”.
“Şu anda, tüm dünyanın dikkati Kafkasya'da, meselemiz dünyanın bir numaralı siyasi merkezi olan BM'de tartışılıyor. Ülke içindeki insan hakları ve özgürlükleri konusunda herhangi bir reform yapmak yerine, ülke çapında muhalif insanlara zulmetmeye başladık. Kuşkusuz işgal altındaki topraklarımız kurtarılmalı ve egemenliğimiz yeniden kazanılmalıdır! Bir devlet olarak Ermeni toplumuna hakkınız ve hukukunuzun korunacağına ve Azerbaycan toplumuna yeniden entegre olacağınıza söz veriyoruz. Bu kadar hassas bir anda, bunca söz verilirken bu tutuklamalar, zulümler ve bazen psikolojik baskı ile birbiriyle çelişir diye bildirir Safarov ve bunun saçma ” olduğunu söyler.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Ermenistan ile Azerbaycan arasında kalan, resmi olarak Azerbaycan toprağı kabul edilen ancak 30 yıldan fazladır fiili olarak bölgedeki Ermeniler tarafından yönetilen Dağlık Karabağ’daki Ermeni 120 bin kişinin Ermenistan’a gideceği açıklandı.
Azerbaycan’ın son saldırılarının ardından bölgedeki Ermeni yönetiminin silah bırakmayı kabul etmesi ardından bölgenin tamamen Azerbaycan’ın kontrolüne geçmesi için görüşmeler başlatılmıştı.
"Halk Kalmak İstemiyor"
Dağlık Karabağ’daki fiili yönetimin lideri Samvel Şahramanyan’ın danışmanı David Babayan, Reuters’a yaptığı açıklamada, bölgedeki Ermenilerin tamamının Ermenistan’a geçeceğini söyledi.
Babayan, Dağlık Karabağlı Ermenilerin, Azerbaycan’ın hakimiyeti altında yaşamak istemediğini ve olası bir etnik temizlikten çekindiğini belirtti. Babayan, “Halkımız, Azerbaycan’ın parçası olmak istemiyor. Yüzde 99,9’u tarihi topraklarımızdan ayrılmayı tercih ediyor” dedi.
DW Türkçe’nin haberine göre, Babayan, Karabağlı Ermenilerin bölgeden ne zaman ayrılacağının henüz belli olmadığını söyledi.
Ermenilerin, bölgeyle Ermenistan’ı bağlayan Laçin Koridoru’nu kullanarak Dağlık Karabağ’dan çıkması planlanıyor.
Babayan, Dağlık Karabağ’daki Ermeni güçlerin silahlarını bırakma sürecinin de sürdüğünü söyledi.
Azerbaycan, Dağlık Karabağ’da geçtiğimiz salı günü “terörle mücadele” adı altında saldırı başlatmış, yaklaşık 24 saat sonra Rusya’nın ara buluculuğunda varılan ateşkesin ardından görüşmeler başlatılmıştı.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan da yaptığı açıklamada, Dağlık Karabağ’dan ayrılması beklenen Ermenileri kabul etmeye hazır olduklarını yinelemişti. Paşinyan, ulusa sesleniş konuşmasında, Dağlık Karabağ’a insani yardım ulaşmaya başladığını ancak bölgedeki Ermenilerin hâlen “etnik temizlik tehlikesiyle” karşı karşıya olduğunu söylemişti.
BM’ye Çağrı
Bu arada New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) oturumunda konuşan Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ise uluslararası toplumu Azerbaycan’ın Karabağ operasyonuna sessiz kalmakla suçladı. Mirzoyan, Dağlık Karabağ’daki güvenlik durumu ve insan haklarının izlenebilmesi için bölgeye bir BM misyonu gönderilmesi çağrısında bulundu.
Bölgede yaşanan "ciddi anlamda kahredici gelişmelerin, sadece açıklamalar ve genel çağrılarla bu sorunun üzerine gidilemeyeceğini gösterdiğini" ifade eden Ermenistan Dışişleri Bakanı, “Uluslararası toplum ve Birleşmiş Milletler insanları kurtarmaya gelme konusunda başarısız oldu” dedi.”
İhtilafları patolojik bir yıkıma dönüştüren, otuz iki yıllık bir derin ayrıştırma halini açık bir biçimde yok etmeyle bağdaşık kılarak güncellemeye çalışan Azeri devletinin başında yer alan zatı Aliyev’in onca hesaplı kitaplı açıklamasına rağmen bir etnik kırım ihtimali karşısında Ermeni’ye kalan yeniden yollara düşmek olur. İki uzun savaş, handiyse son üç yılın tamamında aralıksız kılınmış olan psikolojik harp ve ötesindeki açlıkla terbiye etme, bunu yapabildiğini zanneden bir zorbanın sahiden bir arada yaşamı savunmayacak olduğu gerçekliği karşımıza çıkar. Bir yandan da Azerbaycan kaynaklı telegram gruplarında yer alan tehdit, hakaret ve tecavüzden katledelim ermeniyi çağrılarına varan bir dizi sistemli dehşet sebebi ayrımcılık hallerinin var edilmesi çabası karşısında gitmek dışında her ne kalmıştır ki, bir başına bırakılan bir halka! Sahiden sorgular mıydınız? 27 Eylül Çarşamba yerel saatle (Yerevan) 19.00 itibarıyla Dağlık Karabağ'dan 53.529 kişi Ermenistan'a giriş yaptı. sahiden anlar mıydınız dert topraktan olmak değil evinden ilelebet uzak kalmaya mahkumiyeti, sahiden?
Bütünüyle bir insani facia / biz Ermeniler için çart, ağhet var edilirken en son geçtiğimiz Pazartesi günü canhıraş bir biçimde Ermenistan’a göçebilmek için biraz da olsa benzin almak isteyen insanların bulunduğu bir yakıt tankı infilak eder. Öylece sokağın orta yeri bir can pazarına dönüşür. İmdat çığlıklarına kahkahalarla, gebersinler artık ya hu diye yaza duranlarla bir tepkime çıkagelir. Düpedüz bir yıkımın kıyısına terk edilirken nefesin kesildiği, günün simsiyah kılındığı bir zeminde olmakta olana kayıtsızlık medyanın kepazelik dozu yüksek yalan propagandası, Azerilerin de aralıksız nefret siyasetiyle bir ve beraberce, Rusya, İsrail ve Pakistan ve illa ki her masada cellatlığa oynayan Türkiye’nin olur vermesiyle bir kere daha vuku bulur. Gidenlerin akıbetinin meçhul hali de düşünülesi bir mesel olurken üstelik, daha cendereden çıkamadan hayatlar derdest edilir. Azadlıq Radyosundan aktaralım: “Caucasus Edition dergisinden Lala Tarçınova geçici tahliyenin “ sürekli ” olabileceği konusunda uyarır: “Ermeniler olmadan Karabağ'ı görmek istemiyorum, Azerbaycanlılar olmadan Karabağ'ı görmek istemediğim kadar. Bu yüzden tahliye benim için büyük bir gizem. İnsanlar geri dönebilecek mi? Bu çok zor bir durum. Ancak kısa vadede bu insanlar için bir alternatif var mı?” Bütünüyle 1915 kendisini yine yeniden var ederken, Xocalı’dan Sumgayit’e bir kırım sürekliliği, daha yepyeni olan o ikinci savaşın yaraları ortadayken, on binin üstünde can kaybı dönem içinde, sadece bir günde yüzlerce Ermeni ve Azeri’nin canı hiçe sayılırken kısa vadede bir barış ihtimali söz konusu mudur? Çok dilli, çok kültürlü, çok fazlasını barındırabilecek bir sahnenin yeniden simsiyah kılınmasının, kötülüğün yüceltilmesinin, bir gıdım benzin için beklerken havaya uçan insanlarla alay edenlerin varlığı, yıkımın zafer nidalarıyla karşılandığı bir zeminde ne edecektir ki Ermeni!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: An Armenian Cross Overlooking The Town Of Goris, A Resort Town Near The Border Now At The Centre Of An Exodus Of People. Photograph: Christopher Cherry / The Guardian
0 notes
mimanimum · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Discipline, Melt, Disclose and Love, Please - KIRISHIKI TOKICO
(U) Tachibana Sumio x (S) Itsumi
0 notes
rosadesangre · 5 months ago
Text
aklım sende kala kala senden gidiyorum. insan yarısında terk ettiği filmin sonunu merak eder mi? ediyorum. tüm yelkenlerim yırtılmış ama ben hâlâ rüzgârdan medet umuyorum.
168 notes · View notes
felsefeyapmaulan · 1 month ago
Text
Ben hiçbir şeye şaşırmıyorum bu ülkede, hâlâ şaşıranı da anlamıyorum. Adalet yok deniyor siz hele sudan sebeplerle karakollara mahkemelere bi düşün hele adalet size çatır çatır nasıl işliyor göreceksiniz. Yolda gezen bekçiler, polisler bile kendi halinde yürüyen, oturan kişilerden kimlik sorup üst arıyorlar. Sokaklarda bi sürü keş, madde bağımlısı, akli dengesi yerinde olmayan insan serbestçe geziyor ama nedense hiçbir polis ve bekçi bunlara denk gelmiyor. Akli dengesi bozuk kişilerin cezai ehliyeti de yok zaten. Cezai ehliyeti olmayan insanların sokakta olmaması gerek ama bu ülkede adalet sadece masumlara ve istemeden başına kötü şeyler gelen insanlara işliyor. Bu ülkede yere tartı koyup 1 tl ye milleti tartan çocukların tartısını kıran, arabasının arkasında ürün satıp ekmeğini çıkarmaya çalışan insanlara ceza yazan zabıtalar var. O yüzden yasalar ağırlaşsa bile uygulayan insanlar aynı olduğu için yine masumlara işler, yine masumlar yanar. Ülkede bir sürü kaderine terkedilmiş sokak, mahalle, semt var. Sokakları başı boş köpek dolu, küçük çocuklar bile o köpeklerin boynuna ip bağlayıp hayvana eziyet ediyorlar. Bazı insanlar gerçekten bi çok şeyi görmedikleri için herkesi sevgi kelebeği sanıyorlar. Çocuğu da büyüğü de kadını da erkeği de kötü. Bu gerçeği görüp kendinizi eğitmeniz daha önemli. Futbol yüzünden bile birbiriyle kanlı bıçaklı, ana avrat küfürleşen insanların bulunduğu, kin ve nefret dolu bir ülke olduk malesef. Bunu yasayla felan düzeltemezsin. Tvlerdeki saçma proğramlardan, vurdulu kırdılı dizilerden tutun eğitim sistemine kadar düzenlenmeli. Onu da yapacak insanlar var mı ? Bence yok. O yüzden dediğim gibi kendinizi eğitmeniz başkalarından medet ummaktan daha gerçekçi bir çözümdür..
94 notes · View notes