#beni içinden sen
Explore tagged Tumblr posts
1zmarit · 4 months ago
Text
Bazı şeyler kesinlikle bazı yaşlarda öğrenilmemeli. Erken öğrenmek iyidir ama erken büyümek hiç güzel bir şey değil. Çocukluğunuzu çocuk gibi yaşamalısınız. Eğer burada bir eksiklik olursa tüm hayatınız hep eksik devam eder.
26 notes · View notes
giderkenkalmaktibenimkisi · 29 days ago
Text
Bugün yine yağmur yağıyor, kulaklarımda Sezen Aksu, aklımda ise seninle dolu yarım kalmış cümleler. Damla damla düşerken yağmur, her biri seni fısıldıyor usulca. Gökyüzü gri ama içimdeki özlem her renkten daha canlı. Şarkılar gibi sen de bir hatıra, her notada biraz daha derine inen bir iz. Sessizliğin içinde, her damla bir şiir, her düşünce bir nakarat. Yağmurun altında ıslanan bu şehirde, senin ismin yankılanıyor kalbimde, unutulmamış bir melodi gibi.
.
.
.
.
5 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 7 months ago
Text
Eniştem Teyzemi Doyuramıyormuş! (Erkan 22 Y., Mersin)
Merhaba, ben Erkan, 22 yaşında üniversite öğrencisiyim. Sizlere teyzemle olan ilişkimden bahsetmek istiyorum. O zamanlar ben 17 yaşındaydım ve teyzem de 29 yaşındaydı. Kendisi evin küçüğü, esmer güzeli bir kadındır. Teyzem şuan 34 yaşında, 6 yıldır evli, 3 yaşında da dünyalar tatlısı bir kızı var.
Dediğim gibi, ozaman 17 yaşındaydım. Aylardan Hazirandı ve okullar yeni kapanmış, biz de Mersin'deki yazlığımıza geçmiştik. Teyzem de yeni evlenmiş, eniştemle birlikte bize hem ziyaret, hemde bir haftalık tatil niyetiyle gelmişlerdi. Oldum olası teyzeme hayrandım, çok güzel vücudu, sexy bacaklarıyla beni benden alırdı. Teyzemi düşünerek sürekli 31 çekerdim. Teyzemler geldiğinde öğlen saatleriydi. Selamlaşma faslından sonra oturduk ve sohbet etmeye başladık. Ben yüzmeden yeni geldiğim için üstümde sadece şort mayo vardı. Badi yaptığım içinde kaslı bir vücuda sahibim. Teyzem bana, "Erkan çok yakışıklı olmuşsun, kasların süper, buralarda kız bırakmazsın sen şimdi!" dedi. Teyzem de minicik bir elbiseyle gelmiş, o sexy bacaklarıyla beni deli etmişti.
Teyzeme teşekkür ettim ve "Senin kadar güzelini bulamam teyze!" diyerek ona iltifat ettim. Teyzemin çok hoşuna gitmişti. Tabi benim de çok hoşuma gitmiş ve sikim hafiften kalkmaya başlamıştı. Ben, "Duşa giriyorum!" diyerek salondan ayrıldım ve banyonun yolunu tuttum. Amacım banyoya girip 31 çekip rahatlamaktı, çünkü teyzemi o şekilde gördükçe sikime daha fazla sahip çıkamayarak herkese belli edebilirdim. Banyoya girer girmez hemen şortumu indirip 31 çekmeye başladım. Daha birkaç dakika geçmişti ki, aniden banyonun kapısı açıldı ve ben elimde sikim 31 çekerken teyzemle birbirimize baka kaldık. Heyecandan kapıyı kilitlemeyi unutmuşum. Teyzem pis pis gülerek, "Pardon!" deyip banyodan çıktı ve kapıyı kapattı. Rezil olmuştum ve kendime çok kızmıştım.
Sonra düşündüm de, hadi ben kapıyı kilitlemeyi unuttum, ama herkesin içinde banyoya gittiğimi söylediğim halde, teyzem niye kapıyı bile tıklatmadan daldı banyoya diye kafama takıldı. İşin içinden bir türlü çıkamıyordum. 31 çekmeyi bıraktım, ki zaten heves meves kalmamıştı. Duşa girip yıkanıp çıktım. Salona geçtiğimde sofra hazırlanıyordu. Teyzem bana bakarak sürekli gülüyordu. Ben utancımdan kıpkırmızı olmuş halde geçtim köşeye oturdum. Eniştem Murat yanıma geldi ve sohbet etmeye başladık. Konu kızlardan açılınca, eniştem bana, "Sevgilin var mı? Yada sürekli takıldığın biri?" diye sorunca, teyzem gülerek araya girdi ve "Yoktur onun bir kız arkadaşı!" dedi. Yani, (Bir kız arkadaşı olsaydı 31 çekmezdi!) demeye getirip bana laf çakıyordu.
Yemek yedikten sonra, teyzem, "Hadi Erkan sahile gidelim, hem güneşlenir, hemde yüzeriz!" dedi. Teyzeme, "Tamam!" dedim ve enişteme de, "Sen gelmiyor musun?" diye sordum. Eniştem, "Yok, ben iyiyim böyle, siz gidin!" dedi. Teyzemle yalnız gidecektik ve ben az önce yaşanan olaylardan dolayı utanç içerisindeydim. Sahil eve biraz uzaktı ve yürüyerek gidiyorduk. Yolda dayanamadım ve "Teyze beni öyle gördüğün için kusura bakma!" dedim. Teyzem kahkaha attı ve "Gençsin, olur böyle şeyler!" dedi ve gözleriyle sikimi işaret ederek, "Hem o neydi öyle, hortum gibiydi!" dedi. Teyzemin bu söylediğine şok olmuştum, "Anlamadım teyze?" dedim. Teyzem de, "Enişteninkiyle kıyasla seninki hortum gibi, seninle olacak kızlar çok şanslı!" dedi.
Aman Tanrım, neler konuşuyordu teyzem! Ben bu sözlerin karşında neye uğradığımı şaşırdım ve sikimi kontrol edemez duruma geldim. Havluyla sikimi saklayarak sahile vardık. Ordan iki şezlong kiraladık ve güneşlenmeye başladık. Teyzem üstündeki deniz kıyafetini çıkardı ve bikinisiyle şezlonga uzandı. Çantasından güneş kremi çıkardı ve yüzüne kollarına sürmeye başladı. Sonra da yüzüstü döndü ve kremi bana uzatarak, "Hadi, teyzene biraz yardımcı ol bakayım!" dedi. Ben ayağa kalkmak istemiyordum, çünkü sikim şortumu yırtacak derecede kalkmış ve üstünü havluyla gizlemiştim, her ne kadar indirmeye uğraşsam da, teyzemi bikinisiyle gördükçe deli oluyordum.
Teyzem yüzün�� bana döndürüp, "Hadisene!" deyince, havlunun altından elimi şorta sokup sikimi düzeltip ayağa kalktım. Her ne kadar düzeltmeye çalışsam da çok belli oluyordu. Teyzem beni o şekilde görünce yine kahkaha atmaya başladı. Ben ise utancımdan tekrar yerime geçtim oturdum. Teyzem, "Tamam tamam, özür dilerim, olur böyle şeyler, gençsin!" diyerek benim gönlümü almaya çalışıyordu. Sonra, "Hadi gel!" dedi. Utancımdan biraz inmiş olan sikimle kalkıp teyzemin yanına gittim ve sırtına krem sürmeye başladım. Ben sürdükçe teyzem, "Biraz aşağıya... biraz daha..." diyerek iyice beline kadar indirdi beni.
Teyzemin götü çok güzeldi ve ellerim onun yakınlarında gezdikçe deli oluyordum. Teyzem, "Hadi biraz bacaklarıma, oradan da baldırlarıma doğru sür!" dedi. Ben, "Teyze oralara kendin de sürebilirsin!" dedim. Çünkü yıllarca hayalini kurduğum, öpüp yalamak istediğim bacaklarına elimi sürdüğüm andan itibaren kontrolümü feci şekilde kaybedebilirdim. Teyzem de, "Hadi ikiletme beni, sana ne diyorsam onu yap!" dedi. Ama bunu emir kipiyle söyledi. Ben de, "Benden günah gitti!" dedim. Evet bunu yanlışıkla sesli olarak söylemiştim. Elime krem sürmeyi unutarak elimi bacaklarına attım. Teyzem gülmeye başladı ve "Krem süreceksin şapşal!" dedi. Ses çıkarmadım ve elime azıcık krem döküp sürmeye, hatta okşamaya devam ettim. Artık çekinmeyi bıraktım ve hayalini kurduğum bacakları okşamaya başladım.
Teyzemin kısık bir sesle, "Biraz yukarı, baldırlarıma doğru!" dedi. Dediğini yaptım ve biraz üstüne çıkarak, ellerimi baldırlarında gezdirmeye, çaktırmadan da arada göt yanaklarına götürerek dokunmaya başladım. Teyzem bu dokunmalarım sonrası hafiften kıvranmaya başlayıca teyzeme baktım ve dudaklarını ısırırken gördüm. Bu beni daha çok cesaretlendirdi ve artık elimi iyice götüne, hatta amına bile sürmeye başladım. Teyzem artık inlemeye başlamıştı. Az sonra bana, "Seni rahatlatmamı ister misin?" dedi. Ben, "Ne tür bir rahatlama?" diye sorunca birden kalktı ve beni elimden tutarak denize götürdü.
İyice açıldık. Bana yaklaşıp ellerini boynuma koydu, bacaklarını da belime doladı ve amını sikimin üzerine getirdi. Dudaklarımız az kalsın birbirine değecekti. Kucağımda teyzemi taşıyarak zorda olsa suya düşmemeye çalışıyordum. Az sonra olan oldu be boşaldım. Boşaldığım gözlerimden belli olmuştu ki, "Rahatladın mı?" diye sordu. Başımı oynatarak, "Evet!" dedim. Teyzem de, "Ama ben rahatlamadım, ben ne olacağım?" deyince kalbim güm güm atmaya ve sikim tekrar kabarmaya başladı. Ben duyduğum bu söz karşında dilimi yutmuş şekilde sessiz sessiz duruyorken, teyzem heyecanlı bir ses tonuyla, "Nasıl yapalım? Otele gidelim, gelirken bir otel gördüm sanki. Oraya gideriz, hem saat daha 3, zamanımız var!" dedi. Ben dilimi yutmuş gibiydim. Teyzem, "Hadisene, ne anlatıyorum ben burada?" deyince kendime geldim.
Hızlıca denizden çıkıp kurulandık. Teyzem de bir çırpıda deniz kıyafetini giydi ve elimi tutup peşinden sürükledi beni. Ben halen yaşadıklarımın şokundaydım. Yolda teyzem, "Bu yaşadıklarımız aramızda kalacak, kimse bilmeyecek, tamam mı?" dedi. Ben de, "Tamam teyze!" deyince, "Teyze yok! Bugün senin teyzen değilim, sevgilinim!" dedi. Bahsettiği otele varmıştık. "Sen dışarıda bekle, ben bize bir oda ayarlayım!" dedi. Birkaç dakika sonra da anahtarla geldi ve yine elimden tutarak odaya çıktık.
Odaya girer girmez teyzem kapıyı kapattı ve dudaklarıma yapıştı. Sömürerek dudaklarımı, boynumu, kaslı gögüslerimi öpüyor, kokluyordu. Ben de artık daha fazla dayanamadım ve teyzemi yatağa fırlatıp üstündekini bir çırpıda soyup, bikinisi üstündeyken vücudunu öpmeye başladım. Teyzem sürekli, "Erkeğim, aşkım!" diyordu bana. Ben şortumu indirdim, teyzem de bikinisinin üst tarıfını çıkardı. O muhteşem memeleri gözlerimin önündeydi, hemen yumuldum, öpüp yalamaya başladım. Teyzem de elini sikime atıp sıvazlamaya başladı. Uzunca bir süre sadece yiyiştik. Teyzem bikinisinin altını da çıkarınca ikimiz de çırılçıplak kaldık.
Teyzem hemen beni sırt üstü yatırdı ve sikimi ağzına aldı. "Ben böyle yarak görmedim!" diyerek sikimi yalayıp yutuyordu. Ben de gözlerimi kapatmış halde aldığım zevkin doruklarını yaşıyordum. Teyzem sikimden ağzını çekti ve direk üstüme çıkarak sikimi ateş gibi yanan amının içine yavaşca sokmaya başladı. Daha önce bir kızla öpüşmüş ve sakso çektirmiştim, ama ilk defa biriyle sikişiyordum ve o kişide hayallerimi süsleyen teyzemdi. Artık teyzem sikimin tamamını içine almış ve kucağımda zıplamaya başlamıştı. Ama öyle bir çığlık atıyordu ki anlatamam. Ben de ellerimi teyzemin beline atarak rahatça zıplamasını sağlıyordum...
Teyzemin zıplarken yorulduğunu fark edince, pozisyon değiştirmek için onu kucağımda tutarak altıma aldım ve amına seri şekilde pompalamaya başladım. Teyzem de hemen bacaklarını elime doladı ve altımda inlemeye başladı. Gözlerinden aldığı zevki okuyabiliyordum. Teyzem altımda inlerken o kadar güzeldi ki, dudaklarını öpmeye doyamıyordum. Teyzem fazla dayanamadı ve titreyerek orgazm oldu. Ben de kendimi tutamadım ve yanlışlıkla içine boşaldım. İkimiz de nefes nefeseydik.
Üstünde biraz kalıp, amından çıkıp yatağa devrildim. Teyzem yanıma yanaştı. Başını göğsüme koyup, elleriyle vücudumu okşarken, bacaklarını da üstüme daha doğrusu sikime doğru atarak bacaklarını sürtmeye başladı. Halen yaşadıklarımıza inanıyordum, içimde biraz da korkuyla karışık pişmanlık vardı. "Ne yaptık biz!" dediğimde, teyzem, "İkimizin de istediği şeyi yaptık!" diyerek göğsüme küçük öpücükler kondurmaya başladı. O an telefonu çaldı. Arayan eniştemdi. Telefonu açtı ve bana bakarak, "Efendim hayatım?" dedi. Ama sanki ona değil de bana demiş gibiydi. Eniştemin sesini duyuyordum, teyzeme, "Ne yaptınız, yüzdünüz mü?" deyince, teyzem, "Evet, Erkan'la çok eğleniyoruz, Erkan bir yerden bahsetti, çok güzelmiş, oraya da uğrayacağız, biraz geç geliriz!" dedi. Eniştem de, "Peki tamam!" dedi.
Teyzem telefonu kapattı ve "Mal herif boynuzlanmayı hak etti!" dedi. Ben teyzemin bacaklarını okşarken, "Hayırdır teyze, mutlu değil misin?" dedim. Teyzem, "Yok! Enişten beni sikemiyor, evlediğimizden beri ilk defa beni sen orgazm ettin!" dedi. Teyzemin adına çok üzüldüm. Bu kadar güzel bir kadın, ama doğru dürüst sikeni yoktu. "Yazık olmuş sana teyze!" deyince, "Evet, ama bundan sonra beni orgazm edecek, beni güzelce sikecek biri var artık! Senin kaslı vücudunu sabah öyle görünce o kadar çok arzuladım ki seni, senin de beni arzuladığını çoktan biliyordum, sana bilerek frikik verdim ve banyoda 31 çekmeni ümit ederek seni bastım!" dedi. O an teyzemin içine boşaldığım aklıma gelmişti. "Teyze, içine boşaldım, sorun olmaz mı?" deyince, "Yok olmaz, doğum kontrol hapı kullanıyorum, ama bundan sonra sürekli kondom kullanırsın, ne olur ne olmaz!" dedi.
Ben, "Bundan sonra mı?" deyince, "Ne yani, bu kadar mı zannettin şapşal? Seni kimseye bırakmam, artık sen benimsin, ben de senin! Fırsat buldukca beni sikeceksin!" dedi. Ben de, "Seve seve!" diyerek dudaklarına yapıştım. Biraz daha öpüşüp elleştikten sonra teyzem yine kıvama gelmiş ve sikim de tekrar iş başı yapmak için hazırdı. Ama bu sefer hızlı davranmayıp zevkini çıkararak sikecektim teyzemi. Hemen ayaklarına yumuldum, ayaklarını çpüp yaladıktan sonra ayaklarını sikime sürterek sikimi iyice kendine getirdim. Sonra bacaklarına yumuldum, yalayarak yukarı çıktım ve elimi amına attım. Amının sıcaklığını hissedebiliyordum. Teyzem eliyle başımı amına bastırdı. Bu amını yalamam için bir işaretti. Daha önce hiç am yalamamıştım. Yavaş hareketlerle dilimi amında gezdirmeye başladım. Teyzem yine inlemeye başlamıştı. Çok tuzlu ve ekşi bir tadı vardı amının, kokusu da biraz değişikti. Ne yalan söyleyim, çok hoşuma gitmemişti, o yüzden yalamayı bırakıp, teyzeme, "Domal!" dedim. O da hemen domaldı.
Sikimi arkadan amına sürtmeye başladım. Teyzem, "Hadi sok artık!" diye kıvranıyor, eriyip bitiyordu. Tek hamlede girdim amına ve seri şekilde pompalayarak 10-15 dakika kadar siktim teyzemin amını. Sonra pørnølarda gördüğüm gibi 66 pozisyonuna geçip, bir bacağını kaldırdım ve amına girdim tekrar. Daha girer girmez teyzem yine orgazm oldu. Bir 10 dakika da öyle sikip bu sefer biraz da olsa kendimi tuttum ve boşalırken sikimi amından çıkarttım. Döllerimin birazı içinde kaçtysa da, çoğu amının üzerine gitti. Bu benim üçüncü boşalmamdı ve hiç alışkın olmadığımdan çok yorulmuştum. Sikişmeye son verdik, akşama kadar sadece birbirimizi elleyip öpmeye devam ettik.
Akşam eve geldiğimizde hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyorduk. Teyzemi tatil boyunca siktim ve aradan 5 yıl geçmesine rağmen halen her fırsatta sikiyorum. Kimse bizden şüphelenmedi, çünkü süphe uyandıracak birşey yoktu, herkesin gözünde biz teyze yeğendik!
[Erkan]
168 notes · View notes
caglayimm · 8 months ago
Text
iyikilerin başında,her neşenin her umudun her duygunun içinde sen.Her şeyin sana bağlı olduğunu bilmek hayattaki en güzel limana sahip olmak.Sana olan aşkımın derinliğini ifade etmek için kelimeler asla tek başına yeterli değil,bu yüzden her saatim her dakikam her saniyem seninle geçsin istiyorum. Ben seninle büyümeyi seviyorum.Bana karşı yumuşayan sabrını seviyorum .Her şey karmaşığa sardığında tüm bunlarla beraber elimden tutup benimle ayağa kalkmanı seviyorum .Gülüşündeki kalabalığı suratındaki yalnızlığı basit şeylerin içinden binlerce anlam çıkarmanı değer verme şeklini seviyorum.Heyecanlanınca parlayan gözlerini cehennem gibi bir dünyada bana armağanmışcasına karşımda duran o eşsiz gülümsemeni hiçbir tarifi olmayan sarılmalarını beni çocuk gibi sevmelerini seviyorum sevgilim.Olduğum gibi kabul edişine aşığım seni sonsuza kadar dinleyeceğimi öpeceğimi sarılacağımı ve bunları hiç düşünmeden ömrümü harcayabileceğimi biliyorum, çünkü seninle olduğum her an evimi buluyorum.Yaşlandığımda saçlarıma griler düştüğünde hala deli gibi sevmek istediğim tek kişi sen olacaksın. sana basitçe bir ilgi duyamıyorum, tek odağım sensin her tenime dokundukça sevginle beni sar istiyorum.Sen hayatımda var olduğun sürece kopardığım tüm papatyaların yaprakları hep seni söyleyecek hep sana yöneltecek beni.Sana her baktığımda gülüşünle tekrardan doğuyorum kahkalarında melodiyi sözlerinde şiirleri duydum sanki üzerime gölge düşmüş beni aydınlatan tek kişi sensin.Ne için mi sen?Benden öncede vardın benden sonrada varsın sana aşkla tutunmam bu yüzden.En iyi arkadaşım,en iyi dostum,canım sevgilim seni ilk tanıdığım günden beri ruhuma sığınak aradığım haykırışlarımın duyulduğu limanımsın sen içimi koruyansın beni herşeyden sakınan el üstünde tutansın işte bu yüzden sana sığındım senden önce gözlerim kördü bu dünyaya sen geldin ve ışık tuttun bana.Küssem de sevdin kızsan da sevdin vazgeçmedin benden üşüdüğümde sarıldın küsüp gittiğimde bile ellerimden tuttun.. hayatımda olduğun her güne şükrediyorum çünkü birçok şey bizi birbirimize kavuşacağımız anı engelleyebilirdi hayatımda olduğun süreçten beri minnettarım sana sonsuz dünya da beni buldun ışığım oldun sevilmeye değer her ne varsa hepsi sende toplanmış sevgilim gökyüzündeki son yıldız yanıp kavrulana kadar seninleyim.bütün vakitlerimi hatta daha çoğunu sana ayırmak istiyorum seninle çekilecek fotoğraflar gidilecek mekanlar ıslanılacak yağmurlar bakılacak gökyüzü geçirilecek bir ömür var bende. seni daha fazla sevmek istiyorum her milimine kadar beğenmediğin her zerreni sevmek istiyorum yapılan uzun yolculuktan sonra dinlenecek tek evim sen ol istiyorum başıma gelen en güzel felaketimsin simsiyah olan dünyamda bembeyaz hayallerimsin Seni çok seviyorum sevgilim,iyiki doğdun iyi ki hayatıma girdin nice mutlu yaşlara sevgilimm❤️
188 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 13 days ago
Text
Nasılsın...? Dedi kadın biraz mahcup biraz utangaç...
" fena değil..." dedi adam gözleri dolu dolu ...
birinin gözlerinde pişmanlık...
diğerinin gözünde ise aşk vardı...
ask-i yüreğine sığmıyordu adamın...
" çocuklar ?" Dedi usulca " kadın...
iyiler " dedi adam ...
ama içinden geçenler bunlar değildi...
sarılmak sıkı sıkı sarmak istiyordu sevdicegine.
niye bu kadar yabancı duruyordu ki sanki...?
" O ?" Dedi kadın bu kez gözlerini devirerek; sustu ...
adam "yok ? " diyemedi ...
sen sen sadece sen varsın kalbimde ...
bedenimde ...
gecmisimde ...
gelecegimde...
hayatımda...anlıyor musun?
Hep sen varsın...Diyemedi ...
Seni kaybettim bende kayboldum seninle ...
dön bana artık SONSUZLUĞUM...
Sensiz hergün bin kere ölüyorum...
sensiz nefes alamıyorum...
bırakma beni ...
tut ellerimi...
gidelim buralardan...
Diyemedi ...
Adam büzülen dudaklarından...
Ağlayan gözleriyle...
Son kez baktı yoluna adaklar adadığı yolcusuna ...
Biraz ezik biraz da çaresiz...
Kendine iyi bak ...
Dedi ...
Beni unutma seni seviyorum...
Sen benim tek gercegimsin...
Tumblr media
75 notes · View notes
iyigecelerdeniz · 10 months ago
Text
Aşkın Yüzleşmesi.
Korkma, içindekileri belirtmekten, aşk cesurları sever, cidden. Kötülükleri düşünmeden, söyle içindekileri birden, bir, iki, üç demeden. En kötü ne olabilir ki sahiden? Hayır der kapatır aşk defterini içinden ama sen söylemiş oluyorsun, zaten. Aşk karşılık beklemez her zaman, gerçekten. Bu aşkı kötü yapmaz, bak dinle beni bi sen. Duygular ne zaman utanılacak bir şey oldu söylesene bi sen? Kaybolmaya ramak kalmış olan bu duyguyu dile getirdiğinden mi bu endişen? Sevinsene bir sen, çoğu insanda olan şeyi belirtmek için adım atmış bir kişisin sen. Sonuç ne olursa olsun üzülme, harbiden. Sevin hala bir şeyler besleyebilenlerdensin sen.
İyi geceler Deniz’im.
163 notes · View notes
sertsiken0606 · 8 months ago
Text
Merhaba arkadaşlar ben hasan . Sizlere başımdan geçen bir hikayemi anlatmak istiyorum. Pandemi zamanı evde sıkıntıdan patlarken Ankara ya tayin olan bir akrabam beni aradı polis memuresi bana çok yakın bir ilçede bulunan polis karakoluna atanmış, evde hapis olduğumu biliyordu bana izin alabileceğini birlikte ev bulabilirmiyiz dedi. İzin alırsa herşeyi yapabiliriz dedim izin için bilgileri aldı yaklaşık 1 saat sonra WhatsApp tan izin kağıdını attı hemen dışarı çıktım telefon edip seni bekliyorum dedim , ev çok vardı geldiğinde merhabalaşıp hemen evleri gezmeye başladık. 3 4 ev bakmıştı fiyatta anlaşamamışlar beni araya girmem için çağırdı 2 tarafta beni tanıyordu Fatma hanım Dileğe benim sayemde evi kiraladı kira sözleşmesi imzalandı 2 saat içinde evi halletmiştik eşya gelene kadar bizde kalması için ikna ettim ama sorun büyüktü eşim hemşire olduğu için 15 gün evde 15 gün işyerinde kalıyordu ve 9 gün evde olmayacaktı . Neyse eve gettik odasını gösterdim yemek vs derken akşam olmuştu yakın akraba olduğumuz için ikimizde rahat davranıyorduk biraz TV izleyip 23 30 gibi yatmaya gitti bende Netflix ten film izlemeye devam ediyordum erotik bir sahnede benim aklıma şeytan girdi Dileği izlemek istiyordum kalktım odasının kapısına baktım hafif aralık ve sokak lambasının ışığı odayı aydınlatıyordu hava sıcak olduğu için üzerindeki pikeyi atmıştı geceliği sıyrılmış tam bir seks tanrıçası gibi karşımda uyuyordu sağ bacağı yatakta sol bacağı yerde aşk üçgeni çok belirgindi eşortmanımın üzerinden sikimi okşuyordum kapıyı biraz daha açtım birden doğruldu bana bakarak kaç gündür bir kadın ile birlikte olmadın diye sordu nerdeyse 3 ay dediğimde gülerek gel yanıma abaza gel 3 aydır 31 mi çekiyorsun yani dedi evet dedim elimi tutup memelerini tutmam için sütyeni ni çıkarıp yere attı em hadi bakalım dedi emre itaat edip direk memelerine yumuldum Dilek te eşofmanımı indirip benim bazukamı eline aldı öperek emmeye başladı yatağa uzattım 69 pozisyonuna geçtik bir taraftan birbirimizi emiyor yalıyorduk bir taraftan da soyunmaya devam ediyorduk. Bir ara yeter artık içimde istiyorum seni hadi sik beni dedi bacaklarını ayırıp arasına girdim sikimi amına sürterek fırça attım , ne olur sok artık sen 3 ay olmuş ben 2 yıl oldu sok artık yeterrr diye bağırdı bende emrini yerine getirdim birden içine girdim ahlıyoroff harika erkeğim sik beni doyur yarağa diyordu pozisyon değiştirip domalttım o sırada bana çantasını uzattı kremi sür senin ki biraz kalın zorlanırım bağırmayayım dedi bir an afalladım tamam deyip arko kremi buldum biraz sikime birazda dileğin götüne sürdüm parmağımı götüne sokmaya başladım ilk başta 1 sonra 2 parmak derken bir anda sikimi amına sokmaya başladım kendini geri çekti anal istiyorum onu sabaha kadar sikersin şimdi analdan gir götümü sik dedi bende parmaklarımı çıkarıp sikimi göt deliğine dayadım ve yüklendim hayvan yavaş insanız biz hayvan mı sikiyorsun şerefsiz dedi 3 5 defa gir çık yaptım artık boşalacaktım. Birden kendini çekip içinden beni çıkarttı döndü sikimi eline alıp 31 çekmeye başladı ağzını sikimin başına dayadı ben boşalırken bütün döllerini yuttu 69 pozisyonuna geçtik ama o bacaklarıma yattı bende onun yaptığı gibi onun bacaklarına yattım nasıl beğendin mi dedi çok harikasın dedim . Bana sana birşey itiraf edeyim mi dedi et dedim ben seni hayal edip çok mastürbasyon yapardım evlenmeden önce hep hayalimde sabaha kadar seninle seks yapardım dedi ikimizde birlikte doğrulduk öpüşmeye başladık bir taraftan öpüşüyor bir taraftan birbirimizi okşuyordum beni yatağa uzattı üzerime çıktı sikimi eline aldı amına sürterek oturdu sikime hızlı hızlı oturup kalkmaya başladı birden titreyerek üzerime yığıldı . Orgazm olmuştu saçlarını koklayıp öpüyordum 2 3 dakika hiç ses çıkarmadan yattı üzerimde baktı bana bu gecelik yeter daha uzun uzun sevişiriz dedi banyo ya gitti bende peşinden birlikte duş aldık karımla her gece yattığım yatağa uzandık çırılçıplak bir şekilde uyuduk . Sabah kalktığımda yanımda yoktu . 9 gün birlikte seks yaptık sizlerin beğenisine göre devamını yazacağım. İyi sikişler
55 notes · View notes
velovis · 10 months ago
Text
niçin böyle oldu diye düşünmek yerine niçin böyle olmadı diye düşünelim diyorum.
bak hiç düşünmeyelim demeyi de isterdim, isterdim ama o yolda aceleyle yürürken cebinden kağıtlar düşüren adam ve bir kedi ondan korkmasın diye yavaş yavaş yaklaşan o küçük kız buna hiç hazır değil. üstelik, aynaların hiçbiri beni de pek hazır göstermiyor. gecikeceğim.
her şeyin nedenini, nasılını kuytulara geri dönüp bakmamak üzere bırakalım diyorum.
biraz göz göze gelmeye utanılan gözlerin varlığını düşünelim, düşünürken hiç göz göze gelmeyelim. yine de bunu uzun tutmayalım, çünkü gözlerim, biraz da baktığım aynalar, gözlerinden o kadar uzak kalmaya hiç hazır değil. bu defa gecikmeyeceğim.
gelirken yanında ellerini de getir. biraz, ölü bir yıldızın içinden bile bizi tutup çıkarabilecek şeyleri düşünürüz belki. tutmaya utanılacak ama tuttuktan sonra bırakmamak için kedi sevmemeyi ya da sigara içmemeyi göze aldıracak bir çift eli. biraz seni, biraz o elleri, biraz da o gözleri. gecikecek miyim?
bir keresinde sana bedenindeki tutunulabilecek yerleri saymıştım. korkunca kaçıp saklanacağım sığınaklar gibiydi her bir uzvun, bak, gözlerinden parmak uçlarına koca bi' evreni sığdırmış tanrı diyorum, sense gökyüzünü izliyorsun. sen baktığında gök bile farklı geliyormuş insana, inan, bu defa gecikmeyeceğim.
sen de düşünülecek bir şeyler say demek isterdim, isterdim ama sabahlayan kuşlar ve hiçbir ayna içinde sen olmadan bir şeyler düşünmeye hazır değil. yine de say, sen bir şeyler say ben de biraz her kıpırdayışın her kıvrılışın daha öpülesi yaptığı o dudakları düşüneyim.
seni düşünmekten kımıldayamayacağım, daha gece yarısına çok var ama haberin olsun, bu defa gecikmeyeceğim.
tüm geç kalışların aksine sana hep tam zamanında geleceğim.
69 notes · View notes
hisboslugu · 2 months ago
Text
bana bir papatya tarlası ör, sicilinden düşelim. şükreden bir kahırla göğü deklare ediyorum. yağan yağmur ve şiddet yek başına bir sözdür. yırtılan bir arterden yüzüne fışkırıyorum. şamansız bir asa saplanıyor böğrüme, dış duvarlarını her sesimle boyuyorum. şu göğün altından geçip gitmen bir sözdür. bana cezai şerh düş, çehren çok okunaksız. yankım yay geriyor, ağlıyorum ki oktur. gözlerinle yeryüzünün pek alâkası yoktur. ölmek istemem tuhaf belki, yaşanmıyorsun. sen öldürmek istesen dönmek isteyen çoktur. bir yanımla bulaştığın üzere buradayım, kırık baldırlarımdan sana ne söylesem boş. merdiven kullananlar ipi çoktan unutmuş, asansör ölmek için çok yaşlıyım sevgilim. süratli bir şekilde ölmek isterim amma. intiharım senin cinayetine süstür. bu yerin taczini görmüş biri olarak sevmem kaçınılmazsa zevk almaya bak. aczini saymaz isek ellerin çok derin, ellerin çok derin bir muammayla yarışır. eve şeytan getirme, karanlığı soyun gir. allah çok büyüktür, sen de fena değilsin. suçlarını saç göster, seyirci aksiyon ister. kan dök, damarların şaibeden sıyrılsın. ölmeden kimseyi kendine sevemezsin. bana bir papatya tarlası öl. yağmur çabuk deşiyor kaşımın setlerini. güneş gözden sopalarla kovalıyor şaşıları. onlara anten olsun bir anne, bir mavera. yuhalanmış çamurun içinden bana doğrul. bir ayet beğen, orda her daim buluşalım. sevgilim, bana bir papatya tarlası ol ki felek mayınlar sağsın patlatalım. üstümde bordo kazak, sanki alı eksilmiş bir mor. ben tuttum, o alı bıraktım gözlerine. bıraktım ama gözlerini kocaman açmalısın. uzaysız bakma, böyle çekimsiz bırakma beni. sen olmasan ben ayda buradan ağırımdır. teslim olmak ya da olmamak, bütün mesele bu! çün inanmak griye sundurmaz gövdesini. şehirli bir şüpheyle elinde müşahhasım. zarın tavlası kırık, öyleyse zar da kırık. öyleyse bakışın bir avuç su değildir. susuzlara su dağıtan el senin neyindir? konuş, yoksa kulaklarım hemen buharlaşacak! şimdi dillerimden yürüyen elektrik ve buhar çabuk can vermemi diliyor ki dilesin. başka gezegenler var, üstelik hiç bidat yok. çayın olduğu yerde hayat vardır sevgilim. durmadan köprüleri bombalıyorlar, zincire vurulmuş bir zenci, bir zencefil. kabulüm var, uçmak olağanüstü bir karar ve insanda yakışık almıyor hiç istikrar. adın bir katliama karışsın ama katledilmiş ol. cenazene omzumu alıp gelirim. sana yardımım dokunur, bildiğim sureler var. ağrıyan o boynunu tabletlerle yaşadın. sevgilim bil ecza, ağrıyan yerlerinden seni bana sürmüştür. bu yüzden boynuna hiç inanmadım, ağrın bana bir kardeş kadar tanıdıktır. ağrıyan yerlerimi deklare ediyorum. çamura saplanan çığlığım çığ çığ... bana bir papatya tarlası ör, ipi allah’tan olsun. hazin bir makamdır şimdi aramızdaki kulluk. uyan bu çölü yoksa birazdan bir posta arabası soyacak. hiç istemediğim bir şey, alnında bir delik açmak. sevgilim, şart değil bir silahın ateş aldığını ispat etmek için tetiğe basmak. işte avuçlarımı seyret ve kabzanın üzerine yonttuğum niyet sana bir şeyler çağrıştırıyor olması lazım. sevgilim uyan bu çöle yoksa gözyaşından vahalar dikeceğim ki murattır ayrılık. kalbime dokunduğun an gerilen bir susta ve kavuşmak çok kanlı bir seraptır!
21 notes · View notes
amezhu · 2 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
242. BÖLÜM - TaiChang dağının zirvesi - Binlerce çeşit tozun yere çöküşü -
Aniden tüm cennet mensuplarının ifadeleri Pei Ming’den daha okunamaz hale geldi.
Beyaz cübbe içinde, ifadesi sakin ve huzurlu, tavırları zarif ve yavaş biriydi. Xie Lian’di. Tüm grup onu selamladı, “Majesteleri”, “Ekselansları.”
İfadeleri ve sözleri çok dikkatli, kibar ve nazikti. Xie‌ ‌Lian‌ da herkesi kibarca selamladı ve misafirperver bir jestle ileri gitti, “Lord Yağmur Ustası.”
Yağmur Efendisi, geçici olarak inşa edilmiş kulübenin önüne gelmiş, büyük, koruyucu siyah öküzün dizginlerini tutuyordu ve selamlamak için başını bu tarafa doğru eğdi.
O siyah öküzün sırtında, gelme sebebi olan devasa kutular dolusu ürün vardı ve görünüşe göre bunları yedikten sonra ruhani güçleri beslemenin inanılmaz bir etkisi vardı, bu yüzden cennet mensupları duyduklarında bir grup heyecanla paylarını bölüşmeye gitti. Hiç gitmeyen bir grup da vardı, Xie Lian da onlardan biriydi. Lord Yağmur Ustası konuştu, “Sizin için başka bir şey getirdim ekselansları.”
Xie Lian gülümsedi, “Ah, şimdiden teşekkürler! Nedir?”
Yağmur Ustası kolunun içinden küçük beyaz bir beze sarılı bir şey çıkardı ve açtığında Xie Lian'ın gözleri anında parladı, “Çok teşekkür ederim, Lord Yağmur Ustası! Her yerde bunu arıyordum!”
Feng Xin de bakmak için yanına geldi ve yorum yaptı "İnanılmaz nadir ipek! Bu mükemmel! Artık şu senin oyuncağını tamir edebilirsin!"
Xie Lian kolunu karıştırdı ve ikiye ayrılmış beyaz bir ipek kumaş parçası çıkardı, mutlulukla konuştu, “Evet, sonunda, RuoYe’yi tamir etmek için gerekli materyal bulundu! Hemen gidip onu dikeceğim!”
Ancak Feng Xin onu durdurdu, “Dikmek mi? Sen mi?! Unut gitsin, sen ne dikebilirsin? Yardım etmesi için başkasına sor.” Ardından kafasını çevirdi ve bağırdı, “MU QİNG! GEL VE İŞE KOYUL!”
Mu‌ Qing‌ tembelce yürüdü ve soğukkanlılıkla cevap verdi, “Ne? Ne demek istiyorsun? Onu dikmemi mi söylüyorsun?”
“Bu senin uzmanlığın değil mi?” dedi Feng Xin.
Mu Qing omuz silkti, “Siz ikiniz de insanları kullanma konusunda aşırı iyi değil misiniz? Beni hizmetçi olarak alıp emir vermeler falan, muhtemelen yarın da gelir yerleri silmemi istersiniz?”
Xie Lian kahkaha attı, “Boş ver, boş ver. Kendim yaparım.”
Ancak Mu Qing çoktan beyaz ipek bantları elinden almış, gözlerini devirerek iğne ve iplik aramaya koyulmuştu. Ardından Pei Ming de selam vermek için yanına geldi ve siyah öküzü okşamayı düşünüyordu ki öküz dişlerini gürültüyle sıkarak neredeyse Pei Ming'in parmaklarını kıracaktı. Hoş karşılanmadığını anladı ve dönmek için acele etti. Lord Yağmur Ustası sordu, “General Pei’nin kolu hala iyileşmedi mi?”
“Henüz değil.” Diye cevapladı Xie Lian, “O sırada Rong Guang ile kılıcı Ming Guang'ı kullanmak için bir anlaşma yaptı ve özür dilemesi dışında fiyat olarak da bir kol ödemek zorundaydı. Her ne kadar sonda Rong Guang'ın kırgınlığı dağılmış olsa da kolunu istemedi, hala ağır yaralıydı.”
“Anladım.” Dedi Yağmur Ustası. “General Pei'nin ifadesinin bu kadar tuhaf olmasına şaşmamalı.”
Xie Lian içinden mırıldandı, “Onun tuhaf ifadesi kesinlikle bu nedenle değildi.”
Anlaşılan Pei Ming, Yağmur Ustası'nın onu TongLu Dağı'nda ve Cennet Başkenti'nin büyük yangınlarında defalarca kurtarmış olduğu gerçeğini unutamamıştı. O büyük bir adamdı, kendinin göklere ve yere hükmettiğini düşünen iyi bir adamdı, bu yüzden bir kadının, özellikle de geçmişte husumet yaşadığı bir kadının önünde ufacık bir itibar kaybına dayanamazdı. Yağmur Ustasına kıyasla, muhtemelen Xuan Ji’nin davranışlarını daha fazla kabul edebilirdi. Her halükarda, buna izin veremezdi ve ne zaman Yağmur Ustasını görse çalkantılı hissederdi, bu da onun ifadesinin neden böyle tuhaf olduğunu gösteriyordu.
Ancak Yağmur Usta onun bu konuda ne hissettiğini hiçbir şekilde anlamadı, bu yüzden selamlarken her zaman kibarca gülümsemişti, iki üstüne iki tamamen farklı dalga boylarındaydı, gerçekten açıklanamayacak kadar saçma.
Yağmur Ustası, “Ah, doğru. Ekselansları, Xuan Ji nasıl?”
“Xuan Ji dağın eteklerine hapsedildi.” Diye cevapladı Xie Lian, “Onu görmeye gitmek istediniz mi?”
.
Büyük savaştan sonra, başlangıçta her yerden mühürlerinden kaçan tüm canavarlar ve iblisler TaiCang Dağı'nın eteklerinde geçici olarak kurulan bir zindanda geçici olarak alıkonuldu. Xie Lian yolu gösterdi, ancak zindana ulaşmadan önce bir dizi kaba küfür sesi duydular. Pei Su ve Ban Yue girişte oturmuştu, her ikisinin de ifadeleri boştu.
Şu anda yardımcı olabilecek çok kişi yoktu o yüzden ikisi üst mahkemeye yardım için zindanları korumaya gönderildiler. Zindanda kilitli Ke Mo düşmanlarını gördüğünde gözleri kızarmış, günlerini bu ikisine durmadan göklerin yukarısına ve aşağısına küfrederek ve bağırarak geçirmişti. İkisi onun sözlerini anlamamış gibi davrandılar ve tahta bebekler gibi sıra halinde birlikte oturdular. Yağmur Ustası ve Xie Lian’ın geldiğini görünce ayağa kalktılar, “Ekselansları, Lord Yağmur Ustası.”
Yağmur Usta onlara bir ürün kutusu uzattı. Xie Lian “İkinize de sıkı çalışmanız için teşekkürler. Lord Yağmur Ustası Xuan Ji’yi görmek istiyor.” dedi.
Ancak Pei su bir anlığına tereddüt etti, “Xuan Ji…”
Xie Lian bir şeyin yanlış olduğunu fark etti ve sordu, “Bir sorun mu var?”
İkili zindana girdi ve Xuan'ın Ji'nin gözaltına alındığı yeri buldular, ikisi de şaşkındı. Hücrenin içinde hiçbir şey yoktu ve geriye kalan tek şey yırtık pırtık, eski, kırmızı bir gelin sabahlığıydı.
Pei Su açıkladı, “Xuan Ji, dün gece çoktan dağılmıştı.”
Xuan Ji'nin kırgınlığı cidden dağılmıştı, ne kadar inanılmaz. Bu kadının takıntısı hala yakın zamana kadar çok fazlaydı, Pei Ming’i boğuyor ve bırakmayı reddediyordu. Xie Lian “Belki de sonunda her şeyi iyice düşünmüştür.” diye belirtti.
Geçtiğimiz yüzlerce yıl içinde nasıl olup da kahraman bir generalden, prestijli bir evin saygın bir hanımefendisinden böylesine çılgın, aşağılık, kinci bir kadına dönüştüğünü düşündü. Neler kaybettiğini neler kazandığını düşündü ve büyük bir utanç ve mahcubiyet içinde muhtemelen geriye dönüp bakacak yüzü yoktu.
Bunca zaman kendisini terk eden adamın gönlünü ya kalbini oynatarak ya da tehditlerle değiştirebileceğini ummuştu, ama sonra en başından beri işleri tersine çevirme şansının asla olmadığını şiddetle fark etti ve sonunda anladı.
Fakat bu dünyada kalabilmek için çalkantılı duygularına, Pei Ming'e boyun eğmeyi reddetmesine güveniyordu. Her şeyi enine boyuna düşündüğü anda, kalması için hiçbir neden kalmamıştı. Bunu düşünmek bile biraz saçmaydı.
Yağmur Ustası yerine oturdu, sanki onun için bir geçiş töreni yapacakmış gibi görünüyordu. Ne de olsa Xuan Ji, YuShi Krallığı'ndan kendisinden başka geriye kalan tek kişiydi. Xie Lian'ın onu rahatsız etmesi kabalık olurdu, bu yüzden ayağa kalktı ve gitti.‌ ‌
.
Çıktıktan sonra Pei Su ve Ban Yue’nin Yağmur Ustasının getirdiği meyveleri yerken Ban Yue'yi gördü böylece Xie Lian oraya gidip bir tanesini aldı, onlarla birlikte yemek için çömelmeye hazırdı. Ancak beklenmedik şekilde aniden bir şey hissetti ve bakmak için başını çevirdi, çalıların arkasında çok uzaklarda olmayan yarı adam kadar boyu olan bir şey gördü.
Xie Lian, meyveyi anında fırlattı ve hızlı adımlarla ilerlemeden önce sadece şunları söyledi, “Buradaki şeylere dikkat edin!”
Çalılıkların içindeki şey görüldüğünü fark etti ve daha da hızlı kaçtı. Xie Lian onu sekiz adımda yakalayabilirdi ama daha dördüncü adımda kim olduğunu fark etti. fikrini değiştirerek adımlarını yavaşlattı.
O yaratığın biraz kaçmasını bekledi ve aniden yandan girip diğer yolunu engelledi, “Jian Lan Hanım, veda etmeden gitmeyi mi planlıyorsunuz?”
Diğer taraf gerçekten de kollarında tuttuğu o cenin ruhuyla birlikte etrafta gizlice dolaşan Jian Lan'dı ve birdenbire ortaya çıkan Xie Lian karşısında şaşkınlığa uğradı, “SİZ!”
O bembeyaz cenin ruhu saldırmak istiyor gibi kollarındaki dişlerini gösteriyordu ama Jian Lan onu durdurdu, “Beni durdurmak için mi buradasınız?”
Xie Lian onun fazla paniğe kapılmasını istemedi ve konuştu, “Gerilmenize gerek yok, sadece size bir şey vermek istedim.”
Sonra bir eşya çıkardı, “Oğlunuz Cuo Cuo'nun kini oldukça güçlü, dizginlenmesi gerekiyor. Her ne kadar halihazırda arınma sürecinden geçiyor olsa da sizin xiulianınız onunki kadar yüksek değil yani sıfır kazayı garanti etmek zor olurdu. Size yardımcı olması için buna ihtiyacınız olacak.”
Bu eşya Xie Lian’in kendisinin yaptığı bir koruma büyüsüydü ve hatta hiçbir hilenin bulunmadığını kanıtlamak için bunun nasıl kullanılacağını bile gösterdi. Jian Lan onu izledi ve gerginliği gerçekten de rahatladı. Sonuçta bu şey faydalıydı. Biraz tereddüt ettikten sonra aldı, “Teşekkür ederim.”
“Teşekküre gerek yok.” Dedi Xie Lian, “Kullandığınız sürece üç kez bağırın ‘ekselansları lütfen beni kutsa’, ben de kutsayacağım. Böylece burası benim sarayımın adının altında işaretlenecek.”
“…”
Jian Lan birkaç adım attı, bir an duraksadı ama sonunda yine de kendini tutamadı ve kafasını çevirdi, “Beni durdurmuyorsunuz? Neden?”
Xie Lian onun geriye dönüp bakmasını bekliyordu ve cevap vermek yerine ona sordu, “Pekala, Jian Lan Hanım, neden gitmek zorundasınız? Feng Xin ikinizle de ilgileneceğini söyledi, sözünü tutacaktır.”
Jian Lan'in ifadesi titredi ama sonunda iç geçirdi, “Tutacağını biliyorum. Ama, unutun gitsin, en iyisi bu. Artık onunla birlikte olmak istemiyorum.”
Xie Lian biraz şaşırdı, “Artık onu… sevmiyor musunuz?”
Jian Lan muhtemelen koşmaktan yorulmuştu ve yol kenarına oturdu, “Bunun artık sevmekle ilgisi yok. Bizi kendisine bağlamaya kendisini zorlamasını istemiyorum.”
Xie Lian da onun yanına oturdu ve bir anlığına düşündü, “Gerçekten sizi seviyor olmalı. O zamanlar tamamen tükenmişti ama yine de gitmenize izin vermeyi reddetti.”
Bunu duyan Jian Lan sanki çok uzak bir geçmişten bir şeyler hatırlıyormuş gibi göründü ve güldü, “Siz bahsettiniz de şimdi hatırladım. O zamanlar hala küçük bir aptaldı, para kazanmak için uzun saatler harcıyordu ve para kazandıktan sonra bütün bir geceliğine beni satın alırdı ama yaptığı tek şey, bütün gece benimle oturmak için bir tabure getirmekti, sohbet etmekten başka bir şey yapmazdı. Herkes onu alaya alırdı, ne komik!”
Xie Lian da güldü, “Gördünüz mü, sizi sevdiğini söyledim.”
Ancak Jian Lan gülüşünü geri çekti, “Söylediklerinizin hepsi geçmişe ait şeyler. Aşkın bir kez olması, sonsuza dek süreceği anlamına gelmez. Bir hayır kurumu vakası ve baş belası olmakla ilgilenmiyorum.”
"Neden ikinizin de baş belası olduğunuzu düşünsün ki?" diye sordu Xie Lian. “Feng'in Xin'in nasıl bir insan olduğunu bilmiyor musunuz?”
“Siz, ekselansları veliaht prens, siz asla sıradan bir hayat yaşamadınız bu yüzden tabii ki bu şeylerin bu kadar kolay olduğunu düşünürsünüz. Artık yapmayacak, görünüşte de yapmayacak. Ancak zaman bir kez sürüklenirse, o zaman hiçbir şey kesin olamaz. Eğer onu aramak isteseydim bunu uzun zaman önce yapardım. Nan Yang Tapınağı'nı bulmak pek de zor değil. Her yerde oldukları bir dönem vardı ama ben yine de istemedim.”
“Yükseldi, her şeye sahip, muhteşem ve etkileyici görünüyordu ama biz çoktan iki hayalete dönmüştük, yani onu arayarak ne yapsaydım? Bir cennet mensubunun iki hayalet taşıması onun için tam bir bela değil mi?”
“En iyi halime baktığımda onu tekmeleyerek uzaklaştırdım, sanırım bu oldukça iyi, gururlu ve onurlu. Bu şekilde, onun kalbinde her zaman öyle kalırdım, bu şekilde değil, Ağır makyajlı ve pejmürde, gözlerimin çevresinde kaz ayakları.”
Kendi yüzünü çimdikledi, “Bizi gerçekten tanısaydı ve her gün benim ve Cuo Cuo'nun bu yüzüne bakmak zorunda kalsaydı, biz onu aşağı çekerken, sadece daha fazla yorulacak, sinirlenecek ve bir gün baş belası haline gelecektik. O zaman neden zahmet edelim? Bu çok trajik değil mi?"
O konuşurken, cenin ruhu ıslak, sürünen dilini yüzünü yalamak için kullanıyor, açıklanamayacak kadar iğrenç ama yaramazca sevimli görünüyordu. Ancak tipik diğerleri için bu muhtemelen sadece iğrençti ve kabul edilemezdi.
Jian Lan da oğlunun çıplak başını okşadı, "Her neyse, Cuo Cuo'ya sahip olmak benim için yeterli. Kim gençken dağlara ve denizlere söz vermemiş ya da yemin etmemiştir ki? Sevgiden, aşktan, önsözlerden bahsediyorum. Ama dünyada ne kadar uzun süre takılırsam, 'sonsuza kadar' gibi bir şeyin imkansız olduğunu o kadar çok anlıyorum. Asla mümkün olmayacak. Bir kez sahip olmak zaten yeterince iyiydi. Kimse bunu gerçekten başaramaz. Artık buna inanmıyorum."
Çaresiz bir sesle şöyle dedi, “Feng Xin iyi bir adam. Sadece… çok uzun zaman oldu. Her şey değişti, en iyisi bırakmak.”
Xie Lian tek kelime bile konuşmadan sessizce dinledi, ama yüreğinin derinliklerinde, dedi ki, ‌ ‘Hayır.’
Kalbinden gelen bir ses, “‘Sonsuzluk’ diye bir şey var. Bunu gerçekten başarabilecek tek bir kişi var. Ben inanıyorum" dedi.
.
Jian Lan Cuo Cuo’Yu aldı ve ayrıldı.
Xie Lian geri döndü ve Xuan Ji için geçiş törenini bitiren Yağmur Ustasını uğurladı, ardından TaiCang dağına geri döndü. Feng Xin’e Jian Lan ve Cuo Cuo’nun gittiğini söylemeyi düşündü ama onu göremedi. Tam da gürültücü kalabalığın arasında onu ararken birisi aniden bağırdı, “Harika zamanlama, TaiHua! Boş musun? Gel ve şunu hallet!”
Hâlâ muhasebe yapacak herkesi yakalıyorlardı ve ‌Lang‌ ‌Qian‌ ‌Qiu‌ kaçmak için çaresizdi, uzaktan yanıt verdi, “YIĞINI BURAYA GETİRMEYİN, YAPACAK İŞLERİM VAR, GİDİP BAŞKASINI BULUN!”
Xie Lian iç çekti, gidip kitaplara bir şans vermeli mi diye düşünüyordu, birkaç adım attı ki arkasından bir ses duydu, “Us… Guo… Ekselansları.”
Xie Lian arkasına baktı ve Lang Qian onun arkasında duruyordu, “Kenara çekilip konuşmak için bir dakikanız var mı?”
“Tabii ki.” Diye yanıtladı Xie Lian.
Böylece o ve Lang Qian Qiu birlikte bir sarayın o hüzünlü, dev kulübesinin dışında yürüdüler. Yürürlerken Xie Lian sordu, “Gu Zi ne yapıyor? İyi mi?”
Lang‌ Qing‌ ‌Qiu‌ çaresizce, biraz acı bir şekilde kıkırdadı, “Bunun iyi kabul edilip edilmediğini bilmiyorum. O çocuk bana her gün babasını soruyor, oldukça acınası, yani ben sadece... yeşil hayaletin ruh parçacıklarının bir kısmını toplayıp bir lambaya koydum. Şimdi de her gün önüme çıkıp lambaya sarılarak bana ne zaman lambanın içindeki ruhun daha çok büyüyeceğini sorup duruyor. Ben gerçekten…”
O sert, moralsiz yüze bakınca, sadece bunu düşünerek onu Xie Lian anlayabiliyordu. Neden tüm ailesini katleden Qi Rong için bunun gibi bir şey yapmak zorunda kalmıştı ki? Xie Lian bilinçaltından uzanıp omzunu okşamıştı ama sonra kendisinin Yong An'da ne yaptığını hatırladı ve geri durdu. Nazikçe “Sen elinden geleni yaptın. Pekala, bugün benimle ne hakkında konuşmak istedin?” dedi
Biraz tereddütten sonra Lang Qian Qiu cübbesinden bir şey çıkarttı ve ona uzattı, “Bu.”
Xie Lian o şeyi gördüğü anda nefesi kesildi.
Bu, gösterişli, pürüzsüz ve parlak, küçük, kızıl, mercan rengi bir inciydi. Tıpkı Hua Cheng’in saçında asılı olan gibi.
Sesi titredi, “Bu…?”
Lang Qian Qiu “Bu mercan inci Yong An'ın kurucu babası tarafından bırakılan gizli bir hazineydi.” dedi.
Bunu duyunca Xie Lian onun Hua Cheng’in saçının ucunda bağlanmış olan olmadığını anladı, Lang Ying’e hediye etmiş olduğu inciydi.
Hua Cheng’in değildi. Xie Lian hayal kırıklığına uğramış hissetti ama yine de inciyi aldı. Peşinden Lang Qian Qiu konuştu, “Kurucu baba bir keresinde şöyle demişti: Ona bu kırmızı inciyi veren kişi onun kurtarıcısı, ona yardım etmiş olan biriydi. Çok iyi bir adamdı.”
“…”
Lang Qian Qiu devam etti, “Ama yine de bir şeyler yaptı ve bu da adamın her şeyini kaybetmesine neden oldu. Kurucu baba, yaptığından pişman olmadığını, yapması gerekeni yaptığını söyledi. Ama daha sonra bu konuyu düşündüğünde hâlâ o adama haksızlık ettiğini hissediyordu.”
“…”
“Ve sonra?” Xie Lian sordu.
“Ve sonra,” Lang Qian Qiu devam etti, “O gün, Cennet Başkentinde, Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur’un saçlarının ucundaki o boncuğa dikkatlice baktım, ne kadar baktıkça incinin o kurucu babanın bıraktığına ne kadar çok benzediğini fark ettim. Daha sonra General Xuan Zhen ve diğerlerinin konuştuğunu duydum, o incilerin aslında bir çift olduğunu ve size ait olduklarını öğrendim. Yani sormaya geldim, bu sizin mi?”
Bir süre sonra Xie ‌Lian‌ yavaşça başını salladı, “Benim. Bu, ben gençken babamın ve annemin bana verdiği bir çift inci.”
Lang‌ Qian‌ ‌Qiu‌ kafasını kaşıdı, “O zaman… size geri veriyorum.”
Hala Xie Lian’a nasıl hitap etmeli bilmiyordu, inciyi geri verdikten sonra sessizce ayrılmadan önce bir süre tereddüt etti. Xie Lian aynı noktada duruyordu, o kırmızı mercan inci avucunun kalbine sıkıştı.
Sekiz yüz yıl olmuştu. Tüm olup bitenlerden sonra, kırmızı mercan inci çiftinin diğer yarısı küpeler ellerine geri dönmüştü. Onundu, yine onun.
Ama diğer incinin de burada olması gerekirdi. Çifti tamamlayabilmeleri gerekirdi.
Tam o sırada, Feng Xin'in yüksek, sevinçli sesi dağın alt tarafından geldi, “EKSELANSLARI, MİLLET! HEMEN GELİN!”
18 notes · View notes
giderkenkalmaktibenimkisi · 3 months ago
Text
Yollarıma çıkma çıkarsan hiç acımam Gözlerime bakma bakarsan dayanamam, Bilirsin sen beni ne çok sevdim seni Ah seni bekleyeli kim bilir kaç bahar geçti..
.
.
Şarki ismi
Melih Görgün : 14 bahar
.
.
2 notes · View notes
selcandy · 5 months ago
Text
Ben 3 sene önce falan endoskopik kaş kaldırma ameliyatl oldum ya (sol gözüm sağdakine göre daha düşüktü, onu eşitlediler), o dönemde ne zaman “nasılsın, nasıl oldun” dese en iğrenç ve zavallı hallerimi direkt fotoğraf olarak yolladığım biri vardı burda. Kendimi blogumda ameliyattan bahsedecek kadar iyi hissettiğim günlerde aynı kişi ilgili gönderimin altına kocasının bu tip şeyleri “kafayı yemek” olarak değerlendirdiğini yorum olarak yazmıştı. Herkes çevresini kendi gözünden algılar ya (belki de tam bir çıkarım insanı olarak bu benim hatamdır), benim 30 senelik arkadaşlarımın bile kocaları benden yola çıkarak böyle fikirler üretmediği veya Ali’m, babam gibi kendi etrafımdaki erkeklerden böyle tenkitler hiç duymadığım için büyük bir şok içinde karşılaşmıştım bu durumu. İlk dalga geçtikten sonra dedim ki ulan ben yüzüm yamulmuş halde bir sürü fotoğraf gönderdim bu insana, acaba hata mı ettim, bu fikri bana iletme cüretinde bulunacak boyuttalarsa fazlasını o zamanlarda da yapmışlar mıdır? Hani bazı şeyleri içinden düşünür / kendi aranda konuşursun ama o insanı üzebilecek, sinirlendirebilecek bir şeyse bunu ona söylemezsin ya sağlıklı bir süpersgon varsa, o sağlığı sorguladım işte.
İkinci düşünce dalgası da geçtikten sonra gözüme bu insanın “herkes çok kırıcı, herkes çok düşüncesiz” içerikli bir postu çarptı, sonra esasında bundan ne kadar sık yakındığını anımsadım. Birden her şey aşırı samimiyetsizleşti; önceden bu gönderilerini okuduğumda çok üzüldüğümü hatırladım. Keşke benim yakın çevremde yaşayan biri olsaydı, ben ona ne güzel arkadaş olurdum derdim. Arkadaş olma konusunda taviz veremeyeceğim; sürdürmeye değer dostluk buldum mu bokunu çıkarırım - o yüzden en yakın arkadaşlarım neredeyse doğduğum günden beri var, neyse. Artık onu da diyemediğimi fark ettim. “Sen de kimi zaman kırıcı ve düşüncesiz davranıyor olabilirsin”den açtım konuyu, buraya yazdıklarımın hepsini yüzüne de söyleyip (yoksa zaten buraya da yazamazdım) onunla iletişim kurmaya devam edemeyeceğimi söyledim. Ben çok şey bir insanım; birisini hayatımdan çıkarınca onun adı ben veya başkası tarafından anılmamaya başlar. Başkaları anmadı ama ben “ya beni pelet kuma bir arkadaşım geçirdi Allah ne muradı varsa versin” gibi, “benim çok sevdiğim bi��� arkadaşım vardı o da yolda cins kedi bulmuştu onu sahiplenirken bile cins kedi sahiplenme halini garipsemişti” gibi araya sıkıştırılmış ufak detaylarla yadetmekten geri durmadım. Bilincinde olmadığım bir durum değildi, bilmiyorum hatta belki bilinçli bile yapıyor olabilirdim.
Hülasa, neden bir anda bu konuda iç dökme ihtiyacı hissettin derseniz, bu kişinin beni engellediğini vb bugün fark ettim dşsmdmd. Biriniz bi’ post atmış, gelen yorumları aşırı merak edebileceğim bir posttu, yorumlara bakınca anladım. Bir sebep yakıştıramadığımdan “lan ben mi engelledim acaba hatunu kazara” diye kendi engellenenlerime baktım, yoo. Belki çok olmuştur, ben bugün fark etmişimdir ama durumu aşırı tuhafsadım. Bazen varoluşumla bile insanlara rahatsızlık verebildiğimi keşfedip neden sonuç ilişkisi kurmaya çabalıyor, başaramayınca yaşanan hadiseyi daha da garipseme evresine geçiyorum. Bunlar çok enteresan olaylar, 78 yaşıma geldim çözemedim bakın. Keşke kötülüğünü istemeyi geç, iyiliğini önemsemediğim insanlardan böyle şeyler gelse de “yaa bak sen öyle yaparsan böyle olur” vb gibi çıkarımlar yapabilsem ve bana bir şey kazandırsa ama böyle olunca çok havada kalıyor, bulut gibi pıt diye asılıyor bir yere sanki. Yine de kara bi’ bulut değil o, ilgi çekebilecek bir tonda ama kapkara da değil yani. Belki de bu, başka bir çıkarımın konusudur ve başka bir şeyi öğretiyordur, öyle değil mi?
28 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 7 months ago
Text
Otobüste Götümü Okşayan Yakışıklıya Evinde Verdim! (Zeynep 30 Y., İstanbul)
Selam, ben Zeynep, 30 yaşında, 1.65 boyunda, 50 kilo civarında, esmer tenli, evli bir bayanım. Kocam bir fabrikada çalışıyor. Kocamı seviyorum, ama fabrikada yorulup eve geliyor ve hemen yatıp uyuyor. Haftada en fazla iki sefer ancak sikiyor, ona da sikmek denirse. En fazla 2-3 dakikada boşalıp, hemen arkasını dönüp yatıyor, ben de kendimle oynayıp boşalıyorum.
Bir gün arkadaşım Jale bana oturmaya geldi. Jale de evliydi, ona derdimi anlattım. O da bana, "Kızım bul kendine sağlam bir sikici, siktir kendini!" dedi. "Ne yani, kocamı mı aldatayım?" dedim. Jale, "Kızım bu aldatmak sayılmaz ki, seninki kendini tatmin etmek sayılır! Kocan olacak herif adam gibi sikseydi seni! Ben bile kendimi siktiriyorum! Napayım, kocam doyurmuyor beni!" dedi. Şok olmuştum, "Ciddi ciddi kocandan başkasıyla mı yatıyorsun?" dedim. "Evet, hemde ne yatma, resmen parçalıyor amımı götümü, yarım saat sikmeden boşalmıyor!" dedi. "Yuh yani, Jale sen ne diyorsun? Beni yarım saat sikseler delirirdim herhalde!" dedim. Bu arada bu konuşmalar bile amımın sulanmasına yetmişti. Biraz daha konuştuktan sonra Jale gitti, ben de hemen yatak odasına gidip, amımı parmaklayarak boşaldım. Akşam kocam işten çıkıp geldi, yemeğini yeyip hemen yattı. Ben yine yarraksız öylece kalmıştım.
Aradan bir hafta kadar geçmiş, Jale'nin söyledikleri kulağımda çınlıyordu. O gün anneme ziyarete gitmiştim, kocam da gece mesaisine gidecekti. Annemlerden geri dönerken otobüse bindim. Otobüs duraklarda durup yolcu aldıkça kalabalıklaşmaya başladı. Ben otobüsün en arkasında kalmıştım, ayakta öyle camdan dışarı boş boş bakıyordum. Birden kalçama bir el dokundu. Önce umursamadım, yanlışlıkla değmiştir diye düşündüm. Ama dokunmalar gitgide okşamaya dönüştü. Aslında dönüp müdahale etmem gerekiyordu, ama yapmadım, hoşuma gitmişti taciz edilmek. Götümü okşadıkça amım sulanmaya başladı. Kafamı çevirip baktığımda, arkamdaki 30 yaşlarında yakışıklı biriydi. Ona gülümsedim.
Birden elimi tutup arkaya çekti. Ben ne yapacak diye düşünürken, elimi önüne götürdü. Hemen elimi çektim. Ama tekrar elimi tutup, pantolonun üzerinden yarrağını tutturdu. Biraz okşadım. Sonra yönümü ona döndüm, bir an göz göze geldik. Kararımı vermiştim, kendimi ona siktirecektim. Kulağıma doğru eğilip, "İnelim mi?" dedi. "Evet!" diye cevap verdim. İlk durakta indik, ama beni bir heyecan kaplamıştı, elim ayağım titriyordu. Elini uzattı, isminin Fevzi olduğunu söyledi. "Ben de Zeynep!" dedim. Ordan bir taksi çevirdi, taksiye binip yola çıktık, ama hiç konuşmuyorduk. Bir bayinin önünde taksiyi durdurdu, "Sen heyecanlısın, içecek birşeyler alayım!" diyerek indi, birşeyler alıp geldi. Fazla gitmeden bir apartmanın önünde durduk, taksiden inip apartmana girdik. Kendime hayret ediyordum, hiç tanımadığım bir adamın evine kendimi siktirmeye giriyordum.
Eve girdiğimizde bekar evi olduğu belliydi, ortalık karma karışıktı. Odaya geçip oturdum. Fevzi de iki tane bardak alıp geldi. Poşetin içinden Votka ve enerji içeceği çıkarıp bardaklara doldurdu. Bana uzatıp, birkaç soru sordu, ben de cevapladım. Bu aradada Votkayı yudumluyordum. Bir bardak daha doldurup verdi, onu da içtikten sonra heyecanım gitmiş, heryerimi ateş basmaya başlamıştı. Fevzi elimdeki bardağı alıp kenarı koydu ve yanıma yaklaşıp, dudaklarımı öpmeye başladı. Ben de karşılık veriyordum. Bodymin üzerinden göğüslerimi okşuyordu. Boynumu falan öperken, Bodymi yukarı sıyırıp çıkarttı. Sonrada südyenimi çıkarıp, "Off şu göğüslere bak!" diyerek göğüslerimi öpmeye, yalamaya başladı. Ben de kafasını tutup, saçlarını okşuyordum.
Bir yandan da kotumun düğmelerini açmıştı, sonra ayağa kalkıp kotumla külodumu sıyırıp çıkardı. Kendisi diz çöküp, beni koltuğa oturttu. Bacaklarımı ayırıp, başını bacakarama gömdü, iştahlı bir şekilde amımı yalıyordu. Ben artık zevkten inliyor ve kocamın ne zamandır amımı yalamadığını düşünüyordum. Fevzi sonra ayağa kalkıp, bir çırpıda kendi de soyundu. Yarrağına baktığımda oldukça kalın bir yarraktı. Önüme gelip dikildi, ben de hemen doğrulup yarrağını yalamaya başladım. Fevzi de saçlarımı okşuyordu. Sonra tutup beni kaldırdı, çekyatı açıp yatırdı, kendi de bacaklarımın arasına yerleşip üzerime uzandı ve dudaklarımı öpmeye başladı. Yarrağını amımda hissettiğimde öpmeyi bıraktı ve içime ittirmeye başladı. Nefesimi tutmuş halde Fevzi'nin gözlerine bakıyordum.
Yarısını falan soktu ve "Off harika! Daracık amın varmış!" dedi ve birden yüklendi. O anda ben bir, "Ahhhhh!" çektim. Fevzi ise hemen sokup çıkarmaya başladı. İnlemeye başlamıştım, bir yandanda kocam gibi hemen boşalacak mı diye merak ediyordum. Fevzi bir yandan sikiyor, bir yandan da dudaklarımı, boynumu falan öpüyordu. Müthiş zevk alıyordum. Sonra içimden çıktı, pozisyon değiştirdik, kendi sırtüstü yattı, ben de yarrağının üzerine oturup zıplamaya başladım. Bir müddet sonra ben orgazm olup boşaldım. Ama hayatım boyunca böyle şiddetli boşalmamıştım. Yarrağın üzerinde oturup kalmıştım.
Fevzi beni üzerinden indirip, hemen domalttı, arkadan amıma girip hızla sikmeye başladı. Daha yeni olduğum orgazmın etkisi geçmeden yeniden orgazm olmak üzereydim. "Hadi devam et, sik beni, harikasın Fevzi, becer beni!" gibi sözler söylüyordum. Ben boşalıp çekyatın üzerine yüzüstü uzandım, Fevzi de üzerime uzanıp halen pompalıyordu. Sonra beni yan yatırdı, tek bacağımı havaya kaldırıp, öbür bacağımın üstüne oturdu ve o pozisyonda amıma yarrağını gömüp sikmeye başladı. Ben resmen orgazm üstüne orgazm olup, zevk denizinde yüzüyordum. Bir müddet sonra bacağımı indirdi ve beni tekrar sırtüstü yatırıp bacak arama girdi, amıma girip o kadar süratli gidip gelmeye başladı ki, herhalde o da boşalmak üzereydi. Bacaklarımı beline doladım. "Sik beni aşkım, sik beni erkeğim!" diye inliyordum. Fevzi kasılarak içime döllerini fışkırtmaya başlamıştı. Aslında içime boşalmasını istemiyordum, ama aldığım zevkten söyleyemedim bunu ona.
Fevzi'nin boşalması bitmiş, üzerime uzanmıştı, yarrağı halen içimdeydi ve sertliğinden birşey kaybetmemişti. Fevzi sonra doğrulup tekrar sokup çıkarmaya başladı. Ben şaşkın şaşkın bakarak, "Napıyorsun, boşalmadın mı sen?" dedim. Fevzi de, "Dur bakalım yavrum, daha yeni başladık!" diyerek dudaklarıma yapıştı, aynı zamanda da amıma pompalamaya devam etti. Hayran kalmıştım Fevzi'ye, kendi kendime (Keşke kocam da böyle sikseydi!) dedim. O gün aralıklarla Fevzi beni üç posta daha sikti.
Gece eve taksiyle döndüğümde hemen geceliğimi giyip yatağa girdim. Yaşadığım müthiş geceyi düşünürken uyuyup kalmışım. Sabah kocam eve geldiğinde, ben yorgunluktan yerimden kalkamadım. Kocam pijamalarını giyip yatağa gelerek, "Ne oldu aşkım, neyin var?" diye sordu. Ben de rahatsız olduğumu söyledim. "Aman kendine dikkat et, şu aralar Grip salgını var ortalıkta!" diyerek yanıma yattı ve uykuya daldı. İçimden (Sen zaten başka birşey bilmezsin ki!) diyerek, ben de ona arkamı dönüp uyudum. Ama neyseki sikicimi bulmuştum, iki günde bir gidip her pozisyonda kendimi siktiriyorum.
[Zeynep]
143 notes · View notes
hermes-0 · 3 months ago
Text
17. BÖLÜM
KARANLIK GÜÇLER
Merlin, kapıdan içeri girdiğinde, kulübenin içindeki sıcaklık ve huzur hemen hissediliyordu. Şöminenin yanındaki tekli koltuğa oturdu ve derin bir nefes aldı. T, Merlin’in yüzündeki yorgunluk ve bilgelik izlerini fark etti. Merlin, gözlerini şöminenin alevlerine dikerek konuşmaya başladı.
“S ve sen bu adadan gittiğinizde, adanın hayat enerjisi sönmüştü,” dedi Merlin, sesi hüzünlü ve derindi. “Sizler adanın kalbiydiniz. Siz gittikten sonra, ada halkı umudunu kaybetti ve karanlık günler başladı.”
Merlin, bir an duraksadı ve ardından devam etti. “Gölgelere saklanmamın sebebi, düşmanların beni bulup adanın son umudunu da yok etmelerinden korkmamdı. Geçen gece o ışık tekrar yandı. Geri döndüğünüzü anladım ve gölgelerin içinden çıktığımda S’yi esir aldıklarını gördüm. Onu kurtarmak için çabaladım ama artık çok yaşlandım, eskisi kadar güçlü değilim.”
Merlin, gözlerini T’ye çevirdi ve derin bir iç çekti. “Yıllar boyunca gölgelerde saklanarak, düşmanların planlarını bozmak ve halkı korumak için çalıştım. Ama artık gücüm tükeniyor. S’yi kurtarmak için senin yardımına ihtiyacım var. Senin cesaretin ve benim bilgeliğimle, birlikte bu karanlığı aydınlatabiliriz.”
T, Merlin’in sözlerinden derin bir etkiyle, “Merlin, seninle birlikte bu görevi üstleneceğim. S’yi kurtaracağız ve adayı eski parlak günlerine geri döndüreceğiz,” dedi.
Merlin, başını sallayarak, “Evet, T. Birlikte başaracağız,” dedi ve planlarını detaylandırmaya başladılar.
Merlin, Ehriman şehrinin sadece fiziksel engellerle değil, aynı zamanda karanlık büyüler ve yaratıklarla da korunduğunu açıkladı. “Ehriman, karanlık güçlerle dolu bir yer. Düşmanlar, büyülerle korunan geçitler ve yaratıklarla dolu zindanlar inşa ettiler. Bu yaratıklar, sadece karanlık büyülerle kontrol edilebilir ve çok tehlikelidir.”
Merlin, T’ye bazı büyülü eşyalar verdi. “Bu eşyalar, karanlık güçlere karşı korunmanı sağlayacak. Ayrıca, adanın eski haritalarını ve gizli geçitlerini de biliyorum. Bu bilgi, Ehriman’a gizlice girmemize yardımcı olacak.”
T, Merlin’in verdiği eşyaları dikkatle inceledi ve başını sallayarak, “Bu eşyalar ve bilgilerle, S’yi kurtarabiliriz. Ama dikkatli olmalıyız. Karanlık güçler, her an bizi bekliyor olabilir.”
Merlin, T’ye güvenle baktı. “Birlikte başaracağız, T. Karanlık güçlere karşı savaşacağız ve S’yi kurtaracağız.”
Merlin, T’ye derin bir sevgiyle baktı ve yumuşak bir sesle, “En büyük sihir, ikinizin sevgisi,” dedi. “Bu sevgi, karanlık güçlere karşı en güçlü silahımız olacak.”
Merlin, ardından derin bir nefes aldı ve şifreli bir şiir okumaya başladı:
Sevgiyle dolu kalpler, karanlığı aydınlatır,
Bir fedakarlık, ışığı sonsuza taşır.
Bir can, diğerini kurtarmak için feda edilir,
Sevgi, en büyük sihirdir, her şeyi yenebilir.
T, Merlin’in okuduğu şiiri dikkatle dinledi ve anlamını çözmeye çalıştı. Merlin, T’nin yüzündeki endişeyi fark ederek, “Bu şiir, sevginin gücünü ve fedakarlığın önemini anlatıyor. S’yi kurtarmak için büyük bir fedakarlık gerekebilir. Ama unutma, sevgi her zaman en güçlü sihirdir,” dedi.
T, Merlin’in sözlerinden derin bir etkiyle, “Anladım, Merlin. Sevgiyle ve cesaretle bu görevi üstleneceğim.
Tumblr media
28 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 1 month ago
Text
İyi akşamlar
Nasılsın...? Dedi kadın biraz mahcup biraz utangaç...
" fena değil..." dedi adam gözleri dolu dolu ...
birinin gözlerinde pişmanlık...
diğerinin gözünde ise aşk vardı...
ask-i yüreğine sığmıyordu adamın...
" çocuklar ?" Dedi usulca " kadın...
iyiler " dedi adam ...
ama içinden geçenler bunlar değildi...
sarılmak sıkı sıkı sarmak istiyordu sevdicegine.
niye bu kadar yabancı duruyordu ki sanki...?
" O ?" Dedi kadın bu kez gözlerini devirerek; sustu ...
adam "yok ? " diyemedi ...
sen sen sadece sen varsın kalbimde ...
bedenimde ...
gecmisimde ...
gelecegimde...
hayatımda...anlıyor musun?
Hep sen varsın...Diyemedi ...
Seni kaybettim bende kayboldum seninle ...
dön bana artık SONSUZLUĞUM...
Sensiz hergün bin kere ölüyorum...
sensiz nefes alamıyorum...
bırakma beni ...
tut ellerimi...
gidelim buralardan...
Diyemedi ...
Adam büzülen dudaklarından...
Ağlayan gözleriyle...
Son kez baktı yoluna adaklar adadığı yolcusuna ...
Biraz ezik biraz da çaresiz...
Kendine iyi bak ...
Dedi ...
Beni unutma seni seviyorum...
Sen benim tek gercegimsin...
Tumblr media
78 notes · View notes
sevimbatur · 4 months ago
Text
Tumblr media
Sen uykusuzluk nedir bilir misin
Tırnaklarınla yastığını parçaladın mı
Gözlerini tavana dikip
Düşündüğün oldu mu bütün gece
Ve bütün bir gün
Belki gelir ümidiyle bekledin mi hiç?
Gelmeyince
Seni aramayınca
Ölesiye ağladın mı?
Sonra çekilip en koyusuna yalnızlıkların
Ona ait ne varsa
Bir bir hatırladın mı
Sen günden güne erimeyi bilir misin
Dev bir ağacın vakarı içinde ölmeyi
Bir teselli aramayı
Issız parklarda, tenha sokaklarda
Ve bütün şehir uyurken uzaklarda
Deli divane yollara düşüp
Yaşlanmış nir köpek gibi
Eskimiş nir gömlek gibi
Atılmışlıgını hissettıgın oldu mu
Sevmekten
günler geceler boyu yürümekten
Elın ayağın yoruldumu
Sen yalnızlığın acısını bilirmisin
Unutulmak bir hançer gibi saplandımı sırtına
İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtımı
Bütün gururunu çiğneyip
Sevdiğinin geçtiği yollarda
Bastığı toprakları eğilip öptün mü
sen çaresizlik nedir bilirmisin
Yanan başını
Duvarlara vurup parçalamak geldimi içinden
Sen her gün bin defa öldün mü
Böyleyim diye ayıplama beni
bir gün kendimi
Sonsuzlugun koynuna bırakırsam
yaralı ve yenik bir aker gibi
Darılma
Unutma ki
Her seven isimsiz bir kahramandır
Unutma Ki
İnsan sevebildiği kadar insandır
Ümit Yaşar Oğuzcan - Unutma Ki
22 notes · View notes