#adam & mavis.
Explore tagged Tumblr posts
Text
uhmm random fanart
#my art#hotel transylvania#mavis dracula#johnny hotel transylvania#beetlejuice#rocky horror#barbara maitland#adam maitland#lydia deetz#janet weiss#brad majors#legally blonde#elle woods#emmet forrest#batman#harley quinn#I love drawing fanart for whatever I want#😻😻😻
180 notes
·
View notes
Text
EftalyaTugay
LenaGiray
İzmirEge
ZeynepOnur
MineEfe
NazlıBora
DefneAsır
YeşilDrew
GökçenMurathan
AhuTimur
AybükeSüleyman
BilgeBarbaros
DuruZülfikar
ZehraAlican
BigeKarun
KaracaKunt
SedefAlaz
YosunÖzgür
BestegülOğuz
MiraBaran
HelinYankı
IşıkKoza
LâlBartu
PembePanterMutlu
MinelKorel
AşkınAteş
GeceEmir
GökçeAlper
HayatPolat
EylülMerih
🤍📚🪶
En sevdiğiniz kitap çiftleri? :)
#kitaplar#kitap çiftleri#beyaz leke#3391kilometre#karantina#no:26#maça kızı 8#17 numara#ötanazi okulu#gökçen#bülbül kapanı#saka ve sanrı#siyam#yaralasar#ölüme fısıldayan adam#yere yakın yıldızlara uzak#melal#sokak nöbetçileri#emare#ateşpare#mavi gece#ölülerkonuşamaz#gölgelerin kaçışı#kar küresi
40 notes
·
View notes
Text
Mavinin en soğuk tonunu kuşanmıştı gözlerin.
11 notes
·
View notes
Text
Aşka dönenlerden değiliz belki
14 notes
·
View notes
Text
“Cemal Süreya” anısına... (Kendi seçimiyle “10 Ağustos” 1931 - 9 Ocak 1990) * * * Cemal ile Mavi / Haydar Ergülen Cemal Süreya şiirimizin ‘mavi’ adamıdır, yalnızca şiiri için düşünseydim bunu ‘mavi şair’ der geçerdim. Oysa onun adamlığında da mavi bir yan vardır, cemali mavidir. Bunu ilk düşünüp sonra unutalı yıllar oluyor. “Şiir ile Ankara”da unuttuğum, beni bağışlasın, Şair Azer Yaran, 17-18 yıl önce Ankara’da “Göçebe”nin ünlü şiirlerinden “Ülke”yi bir şarkı olarak, ve çok güzel söylerdi, davudi mi denir, galiba öyle bir sesle: “Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi. / Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman / Sen tutar kendini incecik sevdirirdin / Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa”. Belki sevgili Azer, şiirdeki ‘mavi’ sözcüğüne vurgu yapmasaydı, çok defa okuduğum “Ülke”deki mavinin farkında bile olmayacaktım. O şarkı sanırım, ahbaplar arasında söylendiğiyle kaldı. Şimdi şarkı uğruna ne şiirler katlediliyor, oysa o şiiri Azer’in sesinden dinleyebilseydiniz, şiirin kimi zaman ne güzel bir şarkıya dönüştüğünü işitebilirdiniz. Ben Cemal Süreya’ya ‘mavi’ diyorum ya, onun için bir tek sıfat bulmak çok zor yine de. Bir başkası tutup ‘Derviş’ diyebilir, biri ‘Âşıkane’ olarak niteleyebilir, biri ‘Gönül Dostu’ olduğundan söz edebilir. Nasılsa ona olumsuz bir sıfat yakıştıracak biri çıkmaz. Dahası çalışkanlığından, kaleminin pek cömert oluşundan, yalnızca şiirleriyle değil düzyazılarıyla da şiir kültürümüze yaptığı katkılardan ve şimdi boşluğunun doldurulamadığından, yeri belli olduğundan söz etmek de mümkün. İnsan, doğrusu, bugünün şairlerinde rastlanan kıskançlıkları, büyüklenmeleri, bencillikleri, kişisel çekişmeleri, ikbal ve istikbal kaygılarını gördükçe, Cemal Süreya’nın önemini daha iyi anlıyor. Keşke hepimiz biraz onun sevgisinden nasiplenseydik! Yine de hâlâ bir teselli bulunabilir, şiirleri ve yazılarında duyurduğu sevgi bizim ondan nasiplenmemizi bekliyor. Cemal Süreya’nın yaşamından söz etmeyeceğim, çok yoksulluk ve çok ümran görmüş: Yazdığı her şeyde kendisini hissettiren o bilgelik, o acılardan sevgi çıkarma hüneri, o kendini aradan çekişi, o Sevda Sözleri, ki seçtiği adlardan bile belli. Üstü Kalsın, Şapkam Dolu Çiçekle, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi, her şey ondaki derinliğin bir işareti gibi. Derin ve mavi. Sanki olmaz gibi. Derin olunca siyah, gri, hatta lacivert veya koyu bir renk olmak gerekiyor gibi. Mavinin biraz öyle bir şöhreti vardır: Gökyüzü gibi, bulutsuz, kayıtsız, sadece neredeyse açık yaz göğüne ve günlerine özgü, az hüzünlü çok neşeli, çokça geçici, aceleci, saflığa varan bir iyimserlikle bezeli, havai, hercai, çocuksu, insan yalnız bir kez mavi olabilirmiş gibi hayatta, ve bunu hemen unutması gerekirmiş gibi. Belki bunların hepsi de mavi için geçerlidir, belki mavi bunların bazılarında gönül gezdirmiştir, belki yalnızca bunlarla kalsaydı bile mavi, maviliğinden bir şey yitirmezdi, fakat mavi öyle bir adamın eline düşmüştür ki ya da adam maviyi öyle bir yere getirmiştir ki, bildiğimiz mavi olmaktan çıkmıştır. Şu bilmeye çalıştığımız mavi. Belki de bütün bunları uyduruyorumdur, maviyi Cemal Süreya’ya çok yakıştırdığımdan. Cemal Süreya’da mavinin yalnızca bütün tonlarını değil, bütün renklerini de görebilirsiniz. Mavi onda bazen siyahtır, kırmızıdır, bazen beyazdır, sesindeki, söyleyişindeki mavi bütün renklere ayrı ayrı yakışır. Tıpkı “8.10 Vapuru” şiirinde olduğu gibi: “Sesinde ne var biliyor musun / Bir bahçenin ortası var / Mavi ipek kış çiçeği / Sigara içmek için / Üst kata çıkıyorsun”, ya da unutulmaz şiirlerle dolu “Güz Bitiği” kitabının şiirlerindeki gibi, hani “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” dizesini şiirimize armağan ettiği kitabındaki gibi: “Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda, / Güverteleri uçtan uca orman; / Aldım çiçeğimi şurama bastım, / Bastım ki yalnızlığımmış. /.../ Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni / Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.” Yalnızca içinde ‘mavi’ geçen şiirler yazdığı için değil, hatta daha çok başka renkler geçtiği için, şiirimizin, sevginin ve ahbaplığın ‘mavi’ adamıdır Cemal Süreya. “Yazsonu” şiirinde mavinin esamesi okunmaz ama, şiir baştanbaşa mavidir. Sahi şu aşağıdaki dizeleri okuduğunuzda bu şiiri yazan adama ve bu şiire ‘mavi’den başka ne yakıştırırsınız? “Ve sen sonunda bir gün çıkar gelirsin diye, / Çok şeyin adı küçük yazıldı; / Silinmez anlar vardır / Karşı konmaz özlemler, / Ben şimdi ne istediğimi de bilmeden artık / Bağırıp duruyorum ya, şurda, / Sen yaz sonunu ilan eden güzel keten, / Güneşten yırtılmış caz, sen!” Nasıl hışır hışır, nasıl yaz sesli, nasıl küçük mavi bir anı, nasıl mavili bir özlem ve nasıl, Cemal Süreya’da sonu olmayan bir şiir, mavi. Mavi, Cemal Süreya’nın en yakın akrabasıdır. Çocukluğunda hiç arkadaşı olmamış da bir maviyle büyümüş gibi, belki de hiç çocukluk arkadaşı olmadığı için, bir arkadaşlık olarak bu kadar çok, bu kadar güzel ve bu kadar mavi şiirler yazmış gibi. Mavi onda bir gülümseme olarak ve yerinde duruyor. Resimlerine baktığınızda da o mavilikle, o gülümsemeyi iç içe görebilirsiniz. Ben üç-dört kez, öyle derler ya, onun sohbetinde bulunmuştum. O şiirlerindeki maviyi sesinde de duymuştum, öyle mavi bir konuşması vardı. Açık keder. Açık denizler gibi kederli. Sahiciliğin mavisi. Kırılganlığın mavisi. İyiliğin mavisi. Fakat en çok da kimseyi kırmak, küstürmek istemeyişin mavisi sinmiştir sesine. İğreti durmuyordu, birazdan mavinin yerini başka bir renk alacakmış gibi geçici durmuyordu, tam yerini bulmuş, sözcüklerini bulmuş, adamını ve şairini bulmuş gibi duruyordu mavi Cemal Süreya’da. Maviyle Cemal Süreya’yı düşününce, tıpkı kendi şiirindeki gibi seslenebilirdiniz ona: “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.” Yalnızca maviliğinden doğru bile sevebileceğimiz bir adamdır Cemal Süreya. Kırmızıdan doğru Nâzım Hikmet’i, siyahtan doğru Necip Fazıl’ı, yeşilden doğru Oktay Rifat’ı, beyazdan doğru Özdemir Asaf’ı, mordan doğru Ece Ayhan’ı, eflatundan doğru küçük İskender’i, kahverengiden doğru Turgut Uyar’ı, griden doğru Melih Cevdet Anday’ı, ve gökkuşağından doğru İlhan Berk’i sevmek gibidir Cemal Süreya’yı maviden doğru sevmek. (Edip Cansever’i unutur muyum hiç, onun ki elbette yalnızlığın her rengi.) Sevgili şairim Enver Ercan, “Abdi İpekçi Mektup Yarışması’nda Cemal Süreya’ya yazdığı mektupla birincilik ödülünü aldı. Okudum, güzel mektup. Hani yazanın da gönderenin de eline sağlık derler ya, o türden. Enver bu mektubunda ‘mavi’ye hiç değinmeden, fakat bu yazıya yardım etmek istercesine, derdimi anlaşılır kılmak istercesine Cemal Süreya’nın nasıl ‘mavi’ bir adam olduğunu öyle güzel anlatmış ki, sözü Enver’e bırakmak en iyisi: Sonunda anladım: Kendini ancak böyle koruyabilirdi dış dünyaya karşı. Gerektiğinde her şeyi konuşabileceği birkaç yakın dostu vardı zaten. Ne gerek vardı ki, çemberi genişletmeye. Hem zaten kırılgandı, sıkılgandı, hatta ‘fazlaca’ utangaçtı da... Hınzırlığı da kalkan niyetine kullandığını düşünmüşümdür hep: Kırılmamak, kızmamak ve kırmamak için... İşe de yarıyordu bence: Şakacıktan olanlar dışında kızdığını, daha doğrusu bunu dışa vurduğunu hiç görmedim. Hemen ironi giriyordu devreye, rahatlıyordu. Kırılganlığı konusunda aynı şeyleri söyleyemem ama. Bir şey demezdi, fakat hissederdin. Hatta bir keresinde onun bu yanını tanımlamak için ‘küsümsel bilge’ sözleri çıkıvermişti ağzımdan. Tutmuştu ‘küsümsel’ sözcüğünü...” (Enver Ercan, Merhaba, Milliyet Sanat, 1 Şubat 1996, sayı: 377) Bilmiyorum ki Cemal Süreya’yı anlatmak için bir ‘mavi’ yeter mi? Ben onu yazdığı her şeyde, durduğu her yerde bir ‘mavi’ adam olarak gördüm, tanıdım. Mavi mürekkep, mavi kalem, mavi kelime, mavi sigara, mavi alkol, mavi aşk. Hayatının tümünü o kadar mavi görmeyebilirsiniz, günleri de o kadar mavi geçmemiş olabilir. Hatta diğer renklerin payı daha çok bile denebilir. Fakat onun açık etmediği, gizlemese de ortaya da pek çıkarmadığı bir mavisi vardır, ve bana kalırsa Cemal Süreya’yı mavi gözlerle de okuyabilirsiniz elbette ama bir de mavi bir bakışla okumak gerekir. Belki de “Kan var bütün kelimelerin altında” deyişini, kan yerine bir de maviyi koyarak okumak gerekir. Tıpkı o beyaz havasındaki “Kars” şiirini mavi bir niyetle okur gibi: “Öyle güzel ki ölürüm artık / Beyaz uykusuz uzakta / Kars çocukların da Kars’ı / Ölüleri yağan karda / Donmuş gözlerimin arası / ... / Sen küçüğüm sımsıcak / Ne derler ona bu kızakta / Boyuna türküler yakıyorsun ya / Sanki her türküden sonra / Hohlasan gök buğulanacak.” - Haydar Ergülen, Cemal ile Mavi (Düzyazı: 100 Yazı) - Görsel: Tayfun Dereli (Cemal Süreya)
#Cemal Süreya#Mavi Şair#Haydar Ergülen#Cemal ile Mavi#Düzyazı: 100 Yazı#Şair#Şiir#Mavi#İkinci Yeni#Ölüm Yıl Dönümü#9 Ocak 1990#Anısına#Anı#Edebiyat#Tayfun Dereli#Yürekbalı#Anmak#Yıl Dönümü#Mavi Adam#Cemalettin Seber
16 notes
·
View notes
Text
Bin bıçak var sırtımda biniyle de adaşsın..
#teselliyi birak sigara ver#wattpad#romantik#efendimkanka#kitap#sensindelibe#mavi#comics#umutbittigezegeniyakin#sezen aksu#ölüme fısıldayan adam#göğü delen adam#yalnız kadın
2 notes
·
View notes
Text
Şimdiye kadar hepimiz "Yarın" kelimesiyle başlayan milyonlarca cümle kurmuşuzdur.Ama hiç biri bu kadar anlamlı olmadı,olamazdı,,
Tarihte bugün;
Yıl:28.10.1923
Yer:Çankaya Köşkü
Mavi Gözlü Adam Seslendi;
"Yarın,Cumhuriyeti ilan edeceğiz"
Mustafa Kemal ATATÜRK..🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Doğum günün kutlu olsun...
🇹🇷🇹🇷TÜRKİYEM 🇹🇷🇹🇷
206 notes
·
View notes
Text
3391 Kilometre
sıfır Kilometre
Maça Kızı 8
Karantina
No:26
Daire 7
Sokak Nöbetçileri
Beyaz Leke
Yaralasar
Siyam
Ateşpare
Melal
17 Numara
Yere Yakın Yıldızlara Uzak
Ölüme Fısıldayan Adam
Kibrit Çöpü Mezarlığı
Saka ve Sanrı
Şeker Portakalı
Ötanazi Okulu
Kül Kelebek
Kelebeği Öldürmek
Matem Çiçekleri
Emare
Sen On Yedi Yaşımsın
Gökçen
Bülbül Kapanı
Mavi Gece
Gölgelerin Kaçışı
Kar Küresi
Kar Tanesi
🤍📚...
#3391kilometre#sıfırkilometre#maça kızı 8#karantina#no:26#daire7#sokak nöbetçileri#beyaz leke#yaralasar#17 numara#yere yakın yıldızlara uzak#ölüme fısıldayan adam#saka ve sanrı#şeker portakalı#siyam#melal#ateşpare#ötanazi okulu#kül kelebek#kelebeği öldürmek#matem çiçekleri#emare#sen on yedi yaşımsın#gökçen#kibrit çöpü mezarlığı#bülbül kapanı#mavi gece#gölgelerin kaçışı#kar küresi#kar tanesi
48 notes
·
View notes
Text
Akşama yemeğim hazır. Pilav ve kurufasulye. Baran da, Umut da çok sever.
Haklısınız.
Kim onlar değil mi?
Baran eşim, Umut oğlum.
Umut sekiz yaşında. Canımın içi, kara gözlü, kıvırcık saçlı, susmak bilmeyen, yerinde duramayan bir çocuk. Hayatımın anlamı...
Geç evlendim ben.
Bizim buralarda alışık bir durum olmasa da, evlenmeden, çoluğa çocuğa karışmadan önce okulumu bitirmek istedim. Hep derim, kız çocukları okumalı, iyi yerlere gelmeli, erkeğin eline bakıp, şiddeti, eziyeti, yokluğu, kader deyip sineye çekmemeli.
Ailem itiraz etse de, inadımı kıramadılar. Laf aramızda, zaten oldum olası, burnumun dikine bir kızdım. Beni Kur'an kursuna yollarlardı, ben sokak aralarında kuşlarla beraber şarkılar söyler, boyumdan büyük hayaller kurardım. Akranlarım, eğlencelerde, doğum günlerinde, düğünlerde, konuşmaya bile çekinirken, ben en güzel elbiselerimi giyer, ter içinde kalana kadar güler, eğlenir, dans ederdim. Arada bir annem beni çekiştirip "Ah be kızım, bir parça hanım hanımcık ol!" dese de, olamazdım. Hanım hanımcık olanların düşleri yoktu, bilirdim.
Ellerime bakıyorum.
Bir zamanlar kınalar yaktığım ufacık ellerim yok artık.
Zaman bir nefeste geçiyor ve sanırım insanın önce elleri yaşlanıyor.
Sanki, bir zamanlar, şu sokaklarda koşuşturan, yaramazlık yapan, "Anne n'olur beş dakika daha oynanayım." diye ısrar eden çocuk ben değilmişim gibi.
Nerede şimdi, kırık aynasını eline alıp, saçlarını tarayan ve bir sürü pembe tokalar takan küçük kız?
Garip...
Dışarıda inceden bir Eylül yağmur var. Kasvetli havaya rağmen çocukların kahkahaları duyuluyor.
Aralarından Umut'un sesini ayırabiliyorum. En çok da onun sesi geliyor. Eşek herif!
Yine birazdan üstü başı toz toprak içinde gelecek eve, biliyorum. Nefes nefese ayakkabılarını bir kenara atıp, gözlerimin içine bakacak ve "Anne ben acıktım." diyecek. Sonra ben yine dayanamayıp, onu kollarımın arasına alıp, o kirli yanaklarını, gözlerini, saçlarını öpeceğim, boynunu koklayacağım.
Ah oğlum benim!
Ah Umut'um!
Sen niye hep dağ çiçekleri gibi kokuyorsun, her defasında başımı döndürüyorsun.
Anne olduğumdan beri daha kaygılı biri oldum çıktım. Sizde de öyle mi? Hani, Umut eve biraz geç kalsa ya da ne bileyim, camdan bakıp, yakınlarda göremesem, kalbim yaralı bir kuş gibi kanat çırpmaya başlar. "Ya başına bir şey geldiyse..."
Eşim Baran bu halime üzülür, "Yapma canım, kötüyü çağırma." der ama anneyim işte, ne yapayım.
Baran güzel bir adam. Okulun son yıllarında tanıdım onu. Önce arkadaş olduk. Baktık ki, çok iyi anlaşıyoruz, "hadi öyleyse evlenelim." dedik. Baran bana, kucak dolusu papatya ve Ahmet Arif şiiriyle evlenme teklif etti. Papatya, Ahmet Arif, Şiir, Baran, aşk...Kabul edilmez mi hiç!
Tıpkı hayalimdeki gibi bir evde oturuyorum.
Küçücük, mütevazi, duvarları mavi boyalı, bir köşesi kitaplarla dolu ve güllü dallı perdeleri olan bir ev. İnanın, sevgisiz insan sarayda da otursa, mutsuz olur. Çocukluk arkadaşımlarımdan biliyorum. Yarası çok olana, para merhem olmuyor.
Çok gevezelik ettim değil mi?
Ama ne yapayım, oldum olası konuşmayı seviyorum. Kimseyi bulamazsam, kendimle konuşuyorum. Gülmeyin ya! İnsanın kendi kendine konuşması kadar güzel bir şey yok dünyada. Deneyin, bana hak vereceksiniz.
Ha, bir de çok güzel türkü söylerim ben. Arkadaşlar falan bir araya geldiğimizde, ısrar ederler, "Hadi, bir tane söylemeden olmaz." derler.
Dost kırılır mı hiç!
Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzelin derdi serimde tüter
Bu ayrılık bana (bize) ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni
Şu benim sevdiğim başta oturur
Bir güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni
Pir Sultan Abdalım kalkın aşalım
Aşıp yüce dağı engin düşelim
Çok nimetin’ yedim helallaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni...
Bu türküyü her söylediğimde, gözümden iki damla yaş gelir. Neden bilmem ama sadece iki damla yaş! Sanki bu türküde benden bir şeyler var. Sanki, beni incitmişler, canımı yakmışlar, kalbimi kırmışlar da, ben kimselere söyleyeyemişim gibi...
Duvardaki takvime gözüm takıldı şimdi.
8 Eylül 2051
Off! Ben ne vakit otuz beş yaşında koca bir kadın oldum!
Olsun, her yaşın kendine göre bir güzelliği var. İnşallah çocuklarımız da, otuzları, kırkları, elli, altmış, seksen hatta yüz yaşları görür.
Hah, kapı çaldı, nihayet benim eşek geldi.
Hadi bana müsade. Gideyim de yine bıktırana kadar onu öpüp koklayayım.......diye, bütün bunları yazmak isterdim ama yazamam. Çünkü ben sekiz yaşındayken öldürüldüm.
Ben Narin Güran.
Cesedi on dokuz gün sonra derede bulunan o elleri kınalı kız.
Büyüyemedim ben. Baran ile evlenemedim ve Umut'um hiç olmadı.
t a m e r d u r s u n
#tamerdursun #naringüran #hepimizincesedinideredebuldular
162 notes
·
View notes
Text
Who do I think aftg characters would put on a hear me out cake?
Neil
Is astronomically confused and doesn’t understand what a hear me out is no matter how many times you explain it to him
A pixelated 0.5 picture of Andrew
Andrew
He wouldn’t say anything when he puts them on the cake. He just puts them on the cake and walks away in silence when it’s his turn
Buck from ice age
Ron Weasley’s dad
Fantastic mr fox
The dad in Horton hears a who
Johnny from hotel Transylvania
Renee (he and Renee thought it would be funny to put each other)
Kevin
Also doesn’t understand what a hear me out is but tried his best
Christof from frozen
Monica from friends
Fred from Scooby doo
Zendaya but only in the greatest showman
Aaron
Was forced against his will to partake in this activity
The ginger lady from minions/despicable me (I forgot her name)
Raquel from Barbie life in the dream house
Peabody from Peabody and Sherman
Mavis from hotel Transylvania
Nicky
This whole activity was his idea
Puss in boots AND donkey
Remus lupin in werewolf form
Jack Frost and the Easter bunny
Santa Claus
Wymack
Mr peanut butter
Foxy from fnaf
Renee
She hadn’t heard of a hear me out cake until they decided to do this, She thinks it’s silly but fun
Puts the same picture of Andrew that Neil put on the cake (she and Andrew thought it would be funny to put each other)
Simon from dinner in America
Jigsaw from the saw films
Miss piggie
The dragon from shrek
Allison
She’s been ITCHING to do one of these just to see what everyone else puts
The snake from the jungle book
Bolt the dog
Jack skeleton and Sally
Fear from inside out
Beans from rango
Dan
Rita the rat and roddy the rat
That cunty police officer from Madagascar
Scar
The Roblox chad face thing
Matt
Has never been so exited for a group activity in his life
Turbo the snail
A picture of Neil
Cole from ninja go
Merlin from finding nemo
Miles morales’ mum
Seth
Doesn’t really know what’s happening or why he’s joining in
Mother gothel
The puberty monster things from big mouth
Gamora from guardians of the galaxy
Margo Robbie’s Harley Quinn
Jean
Understand the game but thinks it’s stupid
Gomez and Morticia Adam’s
Sally from the nightmare before Christmas
That water guy thing from elemental
Fred from scooby doo
Jeremy
Having the time of his life
Gill from finding nemo
Jack Frost
Garfield
Sebastian the crab
Dracula from hotel Transylvania
Cat
Just wanted to see what everyone else was putting
The twins from the simpsons
Merida’s mother as the bear
The Roblox bacon skin
Emma Robert’s in wild child
Laila
Doesn’t understand the point of a hear me out but wanted to join in anyway
Black widow
The Alex skin from Minecraft
Shelly Duvall
The main character from I’m a cheerleader I forgot her name
#I would do more but I’m bored#all for the game#aftg#aaron minyard#andrew minyard#neil josten#renee walker#jean moreau#allison reynolds#seth gordon#kevin day#jeremy knox#nicky hemmick#dan wilds#matt boyd#catalina alvarez#laila dermott
97 notes
·
View notes
Text
His eyes widened ever so slightly in surprise at her admission. Adam realized after a beat that it wasn't too outlandish for someone to have never been to the beach, but still... "It's not silly, just... surprising, I guess," he said, lips tugging upward in a smile. "I don't know, I guess it's 'coz I've always been a beach guy myself." His shoulders lifted in a light shrug. A thoughtful look crossed Adam's face as he thought about her question. He wasn't really in a hurry to get anywhere and he guessed, neither were the guys. "Not very long, yeah, but we don't have to go anytime soon," he said. "Do you want to get coffee for a while or something?" / @mccnxhild
"yeah seems to be." she nods her head when he mentioned it getting crowded. "this is actually my first time at the beach .. i know it sounds silly, i've just never gone." mavis admits with a sheepish smile. she watched to where he gestured to seeing his friends and nods her head smiling a bit. "that sounds a like a fun trip i bet you guys are having a great time." admittedly she was a bit bummed when he said this was only a pitstop and nods her head trying not to shoe just how disappointed she was. "o-oh, so you're not going to be here very long?"
6 notes
·
View notes
Text
Hey Adam;
Seninle tanışalı bir yıl oldu,geçiyor hatta. Başıma gelen en güzel şeysin sen. Mesafe vardı aramızda, imkan görmüyordum bu denli olacağımıza. Tüm olmaz dediğim, ne varsa öğrettin yaşattın. Hayatın sadece siyah ve beyaz olduğunu değil, başka renklerin olduğunu da gösterdin bana. Gökkuşağı derdim sana, hatırlar mısın sevgılım? Buraya yazmamın sebebi, burada tanışmış olmamızdan ötürü.
Belki başka uzaktan seven çiftlere de , örnek oluruz ne dersin?
Takvimin yaprağı, 18 ocağı gösteriyordu.Seni ilk, canlı canlı karşımda gördüğüm gün..Telefonda konuşuyorduk, geldim sevgilim demiştin:) Ben taksiden inene kadar pek bir şey hissetmemiştim aslında , sadece heyecan vardı işte biraz. Aklım sıra süpriz yapmak istemiştim sana. Sonra işinin olduğunu söylemiştin. Bizim otogar, karışık biraz bilirsin. Deli gibi arıyordu gözlerim seni, sonra içimden bir ses dön dedi sağ tarafa. Yürümeye başladım her adımım, kalbimin biraz daha hızlanmasına sebep olmuştu. İleride arkası bana dönük bir adam gördüm. Sırtında siyah bir çanta, siyah bir mont vardı üstünde. Koku geldi srdından, daha önce bildiğim ama uzun zamandır almadığım bir koku. Telefonuma sarıldım, sordum hemen çantanın rengini,montunun rengini. Evet de sen nereden biliyorsun? diye bir yanıt düştü teiefonuma. Arkana baktığında, göz göze geldiğimiz o an dünya durmuştu. Film sahnesi gibiydi herşey, adımlarım hızlanmaya başladı. Bir yerden sonra kontrolü kaybetti, kollarına atım kendimi. Duyduğum koku artık dibimdeydi, yıllardır birbirimize hasret kalmış gibi sarıldık. Bütün olmuştuk mesafe yoktu, yıkmıştık başarmıştık..
Ellerim deli gibi terliyordu, titriyordu. Kalbimin artık bir ritmi yoktu o kadar hızlı atıyordu ki, bir an çıkacak gibi hissetmiştim :) Mazi gözler, beyaz ten, cennet kokusu..Yabancılık çekmemiştim, utanç duygusu çok uzaktaydı bana. Ellerin ellerime değdiği an, alev alev yanıyordu sanki. Sıcacıktı bilirsin ellerim soğuktur benim. O kış ayında, takvim seni gösterdiği gün, ben baharı yaşıyordum. Babama benzettim, adam ben seni. Bir zamanlar kahramanım dediğim adama, çok benzettim seni.. Yürüdüğünde ilk adımını, hep sağdan attığını konuşurken ilk etrafa baktığını, ağladığında gözünden gelen yaşın ilk soldan aktığını, güldüğünde yanağında o çukuru, sinirlendiğinde o mavi gözlerinin, bir buz dağına dönüştüğünü, uyurken elini yastığının altına koyup, on ikinci nefesten sonra rüyalara adım attığını, yalan söylerken soluna bakıp öyle anlatmanı, evde otururken ayağının birini koltuğun üstünde tuttuğunu, kırıldığında sessizliğini, uykundan uyandığında dört kere göz kırpıp etrafa bakmanı, en çok siyah ve maviyi sevdiğini, giydiğin ayakkabının ilk şeklinden önce rahatlığına bakmanı, ellerimi tutmak için yükün olsa bile bir şekilde tutmaya çalışmanı, benimle yürürken sürekli beni izlemeni, sigara yaktığında ilk bana yakıp vermeni, biten siğara paketini elinde sıkıp atmanı, kahvaltı yaparken ilk çayına şeker atarak başlamanı, sessiz sessiz yerken benı izlemeni, kahveyi sade içmeni, çayı üç şekerli içmeni.. Kısacası sevgilim yanımda uyurken bile kirpiklerini saymamı nasip etti rabbim. 146 dan sonra sayamadım. Yüzünü izlemeye başlamıştım sonra da ,uyumuşum kollarının arasında.. Şimdi annelerimiz tanışmış. Elalem değil ellialem bizi bilir olmuş. Büyük savaşlar verilmiş, 13 buluşma ,sayısız mesaj işlemiş bize. İyi ki varsın sevgilim iyi ki seninim. Seni çok seviyorum okyanusum..
@hepeksikk
#kendimce#tumblelog#tumblog#tumblr postları#postlarim#keşfet#love#ask#1 yıl#mesafeler engel değil#sevgilime
49 notes
·
View notes
Text
Million Dollar Baby
Pairing: Randy Orton x Black!oc
Warnings: not editied
a/n: Listen, all I got to say is…the girls that get it, and the girls that don’t… lol this is just a little snippet, an idea I was playing around with while other fics are being edited. I could not get this idea out my head once I saw the vision. Check out my main blog @headcannonxgalore Reblogs are appreciated, leave some comments let me know if y’all want more 💜
Adam Pearce had enough on his plate with Judgement Day running around terrorizing the roster, and running matches, and now on top of that he had to deal with Mavis Pete. She’s been raising hell for the past two weeks, for every time she didn't get a title shot, she’s attacking every female superstar that does. Sabotaging all their title shots in any way she could. He tried to rack his brain to come up with a solution, maybe there was someone he could pair her with to keep her busy, take her mind off things, while simultaneously giving the people some entertaining matches. Suddenly, his office door swung open, a steaming, angry Randy Orton stood in the doorway. A stern look on his face, his lips parted to speak, but before he could Mavis came barging in right behind him. “Finally your office hours are open, listen I don't have time to waste you know what I want-’
“Didn’t anyone ever teach you any manners, kid?” Randy cut her off, he turned to her, forgetting all about their general manager. She looked taken aback by his attitude, one hand on her hip, and her face scrunched into a disgusted facial expression. She’d never tell him, but he’s in her top five favorites of all time. She snapped out of her thoughts quickly, his icy blue irises scrutinizing her closely, her diamond chains catching his eyes.
“Didn’t anyone ever teach you not to interrupt a bad bitch when she’s talking?” She asked, a slight smirk on her lips, to which Randy scoffed, and turned back to Pearce, blocking Mavis’ site.
“Anyway, like I was saying– He started talking again, ignoring the younger superstar behind him, Adam raised his eyebrows expectantly, but to Randy’s misfortune, he never got the chance to speak.
Mavis rolled her eyes, and cleared her throat, “like I was saying.” She had pushed past Randy, her hips bumping him out the way, now it was his turn to be shocked. “It’s time to make some shit shake, I think the heel run was nice, but I’d do better as a baby face, don't you agree AP?” He watched as she demanded answers from the Raw General Manager, Randy would be lying if he said he hadn’t been watching Mavis’ performances. She was a star in the making, if she could control her attitude, and if she could learn to pull that trigger when necessary, she’d be gold. Or in her case diamonds.
“You wanna be a champion, but don’t know when to stop running your mouth?” Randy talked over Pearce, he watched the interaction between the superstars, and now the wheels were turning in his head. He finally had a perfect idea, it was temporary, but it would keep everyone busy till he figured out the alternative.
“Who do you think you are, my Daddy?” Her face scrunched up in disgust, but she liked the attention. Her and Randy didn’t cross paths often, even when they were in the same vicinity, he opted to ignore her. It bruised her ego that out of everyone she got along with, he acted like she wasn’t worth his time.
Randy smirked in response. He looked her up and down, her revealing outfits, and over zealous confidence is what caught his eye when she first got signed. In a way, she reminded him of a younger version of himself. He let out a condescending chuckle, and as badly as he wanted to let his intrusive thoughts take over, he tried to remain professional. “It seems to me like you sure could use the guidance of a veteran, Hot Girl, Maivs Pete.” He said her name mockingly, and she’s not sure what bothered her more, the fact that he thought that she needed his help, or that she was turned on by his innuendo. They stared each other down, neither one of them refusing to break, till Adam Pearce clapped his hands together.
139 notes
·
View notes
Text
ALL HALLOWS EVE
Masterlist of Costumes! 🎃💫
(Some of these are gendered couples costume characters, but can be gender swapped depending on personal preference)
—- —- —- Pack:
Asher & Babe - Ghostfaces (Asher’s has a pink bow and Babe’s has blood splatters)
David & Angel - Vampire and Werewolf (Angel cashed in so many favours to make this happen)
Milo & Sweetheart - The Joker and Batman
Vincent & Lovely - Victor and Emily (Corpse Bride)
Sam & Darlin - Jedediah and Octavius (from night at the museum)
—- —- —- DAMN:
Gavin & Freelancer - Morticia and Gomez Adams (it was Gavin’s idea, he really wanted to be Morticia) + Caelum was their little Wednesday, the dark outfit with the bright personality was surely something
Lasko & Dear - Legolas and Aragon (LOTR)
Damien & Huxley - Fox and King K Rool (their smash mains)
—- —- —- Demons (or under the influence):
Vega & Warden - Pioson Ivy and Harleen Quinzel
Azmidi & Sweetie - Billy Loomis and Sidney Prescott, or Stu Macher, dealer’s choice (they pass back and forth the Ghostface mask)
Ivan & Baby - They never really did Halloween, but Ivan would but lipstick on and leave marks all over them as a ‘decoration’
Avior & Starlight - Devil and Angel (Starlight thought it was funny)
Camelopardalis & ‘Friend’ - They carved pumpkins together and made them into their costumes.
—- —- —- Project Meridian and The Balance:
Anton & ‘My Love’ - Eric and Christine (Phantom of the Opera)
James & Spouse - Neo and Trinity (The Matrix)
Elliot & Sunshine - Flynn Rider and Rapunzel
Aaron & Smartass - Smartass dressed up as Spider-Man and said Aaron was a civilian in distress (Aaron didn’t want to dress up)
Blake & Bestie - Groom & Bride
—- —- —- Miscellaneous:
Guy & Honey - Jonny and Mavis (Hotel Transylvania)
Ollie & Baby - Professor Plum and (insert Clue character of choice)
Porter & Treasure - Vampire and Werewolf
#not doing Geordi and Cutie#it’s too much pain#redacted audio#redacted Halloween#I am not tagging every single character
37 notes
·
View notes
Text
Sevgilime Vermediğim Bekaretimi Komşuma Verdim! (Nermin 20 Y., İstanbul)
Ben Nermin. 20 yaşında, 1.72 boyunda, 50 kiloda, esmer güzeli bir kızım. Üniversite için geldiğim İstanbul'da yurtta kalmak istemediğim için ailem daire tutmuştu. Güzelliğim konusunda her zaman kendime güvenirdim. Üniversitenin ilk yılında Emre isminde bir çocukla çıkmaya başlamıştım. Onunla tanışma partilerinden birinde tanışmış ve sürekli birlikte vakit geçirirken kendimizi sevgili olmuş halde bulmuştuk.
Evde tek kaldığım için Emre bazen bende kalıyor ve birlikte uyuyorduk. Birlikte uyumanın getirdiği sonuçlar, sabahları elini ya mememde ya da amımda bularak uyanmam oluyordu. Önce hiçbir şey olmamış gibi davrandım, uyku hali diye ses etmedim, ama ilerleyen günlerde, Emre'nin eli amımı okşamaya, külotumdan içeriye girmeye başladı. Ben pijamayla uyumayı sevmediğim için külotla yatardım sadece ve ona tek engel olan ince külodumdu ve bu da onu durdurmuyordu. Elleri daha cüretkar bir hal alınca, ağzımdan çıkan iniltiye engel olamadım. Bir anda beni sırtüstü yatırıp üzerime çıktı ve deli gibi öpmeye başladı. Ona aynı şekilde karşılık verdiğimde, Emre aldığı cesaretle, askılı tişörtümü sıyırıp memelerimi emmeye, ısırmaya başladı. Bir eli de amımı kurcalamaya devam ediyordu. Bakire olduğum için tereddütte kalıyordum yine de. Bekaretimi bozmasından korkuyordum. Bunu ona söylediğimde bekaretimi bozmayacağına söz verdi. Rahatlamıştım.
Daha önce Emre'yle hep öpüşür, sürekli birbirimizi ellerdik, ama hiç çırılçıplak kalıp ta yapmamıştık. Beni çırılçıplak soydu (ki bunun için tişörtümü ve külotumu çıkarması yeterli olmuştu) ve dudakları yavaş yavaş aşağıya doğru ilerleyip adresine ulaştı. Amıma yumulduğunda yaşadığım zevki şu an yazarken bile hissediyorum. Amımı öyle bir yalıyordu ki, iniltilerime engel olamıyordum. "Bal gibisin aşkım, yerim amcığını!" deyip daha çok emmeye başlıyordu. Dili deliğimden içeriye kaydığında şaşkınlıkla çığlık attım. Resmen diliyle sikiyordu beni. O kadar heyecanlanmıştım ki, o an sikse beni umrumda olmazdı. Bekaret korkum uçup gitmişti. Ama bir kere demiştim bozma beni diye. İnatla beni çıldırtacak hareketler yapıyor, ama yarak diye yanan amıma sikini sokmuyordu.
Daha önce kimseyle sikişmemiştim, ama bu konuda cahil de değildim. Sürekli pørnø filmler seyreder, seks hikayeleri okurdum. Emre 69 yapmamızı istediğinde bu yüzden tedirgin olmadım. Nasılsa bekaretim sağlama alınmıştı. O günden sonra hep aynı rutini tekrarlar olmuştuk, ama ben artık daha fazlasını istiyordum. Ama Emre ısrarla beklememiz gerektiğini, beni acele ettirmek istemediğini söylüyordu. Aradan geçen aylar beni daha da azgın birine dönüştürmüştü. Artık sikilmek istiyordum. Gözümü karartmıştım bir kere.
Emre ile ilişkimiz bu şekilde devam ederken, bu arada karşı komşum Levent bey de iyice aklımı çelmeye başlamıştı. Adam 45'indeydi, ama oldukça dinç ve yakışıklıydı. Uzun boylu, küt saçlı, mavi gözlü, kısacası bir kadının onun kollarına atlamaması için hiçbir sebep yoktu ve zaten sürekli yanında kadınlar olurdu. Sevgilimle harika vakit geçiriyorduk, ama ben hep fantazilerimde kendimden büyük biriyle sikiştiğimi hayal ederdim ve Levent beyi düşünüyordum artık o hayallerde.
Emre sömestir tatilinde ailesinin yanına gidince ben tek kalmıştım. Bir ay daha gelmeyecekti ve bana yeterli gelmeyen o yüzeysel sevişmelerden bile mahrum kalmıştım. Bir gün yine tek başıma televizyon seyrederken elektrikler kesildi ve ben karanlıktan çok korkardım. Emre'yi aradım ve telefonda ağlayarak konuşmaya başladım. Korktuğumu ve onun burda olmamasına ettiğim lanetleri o kadar sesli söylüyordum ki, dışardan duyulacağını hiç düşünmemiştim bile. Sinirle telefonu kapadığımda çok geçmeden kapıda bir ses duydum. Birisi kapıya vuruyordu. Elimdeki telefonun ışığıyla kapıya gidip açtım ve Levent beyi görünce hissettiğim rahatlama duygusuyla boynuna atladım. Ama ne atlama! Resmen vücudum vücuduna yapışmış, tek beden olmuştuk. Geri çekildiğimde adamın şaşırdığı belli oluyordu, çünkü tepkisiz kalmıştı.
"Şey özür dilerim... Karanlıktan nefret ederim ve sizi de görünce çok sevindim!" dedim. O da, sesleri duyduğunu ve iyi olup olmadığımdan emin olmak için geldiğini söyledi. Yalnız kalmak istemediğimi söyleyip, içeri davet ettim. Beni kırmadı. Kanepeme oturduğunda hemen yanına oturdum ben de. Ne de olsa korktuğumu bahane edebilirdim. Havadan sudan konuştuktan sonra konuyu nasıl değiştireceğimi düşünürken, bir an bir şey alma bahanesiyle ayağa kalktım ve tökezliyormuş gibi yapıp kucağına düştüm. Ellerimi boynuna dolamıştım. Nefes alışlarının hızlandığını duyabiliyordum. O da beni istiyordu, belliydi. Çünkü ne zaman beni görse beğeniyle süzdüğünü farkederdim. Anlaşılan ilk adımı atmakta tereddüt ediyordu.
İçimdeki ateşli Nermin uyanmıştı bir kere. Dudaklarına yapıştım. Beni geri itip, "Ne yapıyorsun sen?" diye sordu. Hemen ayağa kalkmıştı. Gideceğini anladığım için panik yaptım. "Sen de beni istiyorsun biliyorum. Uzun zamandır beni siktiğini hayal ediyordum. O evine getirdiğin orospulardan neyim eksik? Niye esirgiyorsun yarağını benden?" dedim ve ağlamaya başladım. Gözlerimiz karanlığa alıştığı için yüzünü seçebiliyordum. Odayı aydınlatan mum da işe yarıyordu. Bana bakışlarından anlaşılıyordu beni ne kadar sikmek istediği.
"Güzelim benim!" diyerek kolları arasına aldı beni ve sıkıca sarıldı. Nefesi boynumu okşuyordu. "O zibidiyi yanında gördüğüm her gün nasıl uykunun bana haram olduğunu bilmiyorsun sen! Ben seni sikmek isterken o sikiyordu. O tatlı amcığının hayaliyle ya 31 çekiyordum, ya da o karıları sikiyordum. Şimdi seni sikmemi istediğini söylediğinde sana olan duygularımı anlayıp, alay ettin sandım!" dedi. Halen sarılı bir şekildeydik ve sertleşen sikini hissedebiliyordum.
O an o kadar mutlu olmuştum ki, geri çekilip yüzünü ellerimin arasına aldım, "Sik beni Levent! Sike doyur! Sadece sen doyur aşkım. Emre'ye siktirmedim kendimi, bakireyim daha, bu am senin yarağını istiyor. Orospun yap beni. Amım yanıyor!" dediğimde, hızla öpmeye başladı. Artık aramızda sınır kalmamıştı. Öpüşleri o kadar ateşliydi ki, amım sırılsıklam olmuştu. Tecrübeli olduğu çok belliydi ve beni feci ateşlemişti. Hızla bluzumu çıkarıp memelerime yumuldu. Sütyen takmayı sevmemem işime yaramıştı. Memelerimi emiyor, dilliyor, dişleri arasına alıp sıkıştırıp beni zevkten uçuruyordu.
Sonra beni kucağına aldı ve kanepeye yatırdı. Kendisi de hızla soyunup yanıma geldi. Üzerinde boxer vardı sadece. Külodumu da çıkardığında bakire amım onun insafına kalmıştı. Hiç vakit kaybetmeden yalamaya, emmeye başladı. Ama ne yalama! Resmen yutuyordu amımı. İştahla emiyor, beni zevkten uçuruyordu. Emre de amımı yalardı, ama şimdi aldığım zevkle kıyaslanamazdı onun yaptıkları. Başını ellerimle daha çok amıma bastırıyordum. O da bundan memnun, diliyle sikiyordu beni.
Ne kadar devam etti bilmiyorum, ama feci orgazm olmuştum ve o bana insaf etmiyor, devam ediyordu. "Hadi sik artık beni!" diye yalvarmaya başlamıştım. "Hemen olmaz, iyice bir tatmam lazım seni. Hep bu anı bekledim. Artık o pezevengi umursamadan sikecektim seni zaten. Şimdi sen de istiyorken bunun iyice bir tadını çıkarmam lazım!" dedi. O an çok şaşırmıştım, ben istemesem de sikecekti beni yani. Bunu duyunca daha da isteklendim, "Ben istemesem de sikecektin yani beni?" dedim nefes nefese. "Kaçarı yoktu. Bu yarak senin amına eninde sonunda girecekti!" dedi. Bu sefer bir parağını amıma sokmuştu ve yalamaya öyle devam ediyordu.
Sonra ayağa kalkıp boxerını da çıkardı. Gördüğüm şey karşısında korktum. Yarağı o kadar büyüktü ki, o kocaman şey nasıl amıma girecekti benim. Korktuğumu anlamış olacak ki, hemen yanıma gelip dudaklarımdan öpmeye başladı. Hemen ona karşılık verdim. Bacaklarımı beline doladığımda siki amıma sürtünüyordu. "Korkma aşkım. İlk seferde biraz acıyacak, ama sonra benim sikimden başka bir şey düşünemeyeceksin. Sadece benim sikim dolduracak o güzel amcığını!" diyordu.
Zaten acıyı göze almıştım, "Hadi sik artık beni!" dedim. Bacaklarımı açıp, sikinin başını sokmaya başladı. Biraz zor oluyordu, ama sesimi çıkarmadım. Yavaş yavaş sokmaya başlarken ne olacağını sabırsızca bekliyordum. Birkaç girişimden sonra tamamını soktuğunda, acıyla çığlık attım. "Tamam aşkım geçecek birazdan. Tamamını da aldın. Bundan sonrası zevkli geçecek. Bu am sikimin müptelası olacak. Hep sikilmek isteyecek. Seni sadece ben sikeceğim. Bu am artık benim!" dedi.
Gerçekten acı geçtiğinde, bu sefer de arzudan acı çekiyordum. Kalçamı kaldırıp oynatmaya başladım. İşareti alan Levent de içimde hareket etmeye başladı. Bacaklarımı beline doladım. Onu daha çok hissetmek istiyordum içimde. "Daha hızlı sik beni aşkım, sikine doyur. Daha hızlı, daha hızlı! Bu am senin yarağın için çıldırıyor!" diye onu ateşliyordum. O da daha hızlı git gel yapmaya başladı. "Ahh, ohh!" sesleri odada yankılanıyordu. Her git gelde sikini tamamen içime gömüyordu. Başta o koca sik nasıl amıma girecek diye düşünmüştüm ama alıştıktan sonra aldığım zevk o kadar büyüktü ki, yaşadığım o kısa süren korku şimdi çok saçma geliyordu. Ben bu arada orgazm üstüne orgazm yaşıyordum.
Sonunda o da boşalacağını söyleyip içimden çıkmaya çalışınca, bacaklarımla sımsıkı sardım onu. Tehlikeli dönemde değildim ve o muhteşem sıcaklığının içime boşalmasını istiyordum. "İçime boşal aşkım. Sakın çıkma. Orası artık senin yerin!" dedim. Haykırarak içime boşalırken, sanki tazyikli su fışkırtıyorlardı içime. Boşalması çok uzun sürmüştü. Daha sonra üzerime yığıldı, ama ağırlığı çok hoşuma gidiyordu. Siki halen amımla anahtar kilit pozisyonundaydı. Ona, "Harikaydın aşkım. Bundan sonra sadece beni sik. O yarağın tadına sadece ben bakacağım!" dedim.
Benimle birlikte yan döndü. O sırada elektrikler de gelmişti. Ben bir an utanır gibi oldum, ama bana sıkıca sarıldı. Bir eli kalçamı okşuyordu. "Utanma aşkım. Hem tabii ki bundan sonra seni sikeceğim. Böyle taze am bulmuşum bırakır mıyım. Uzun zaman geçse de doymam ben bu tatlı amına. Ben seni daha çok sikeceğim. Bu amı yiyip bitireceğim!" dedi. Nazlanır gibi yaptım, "Öyle mi? Ama senin sikin de Emre'ninkine kıyasla oldukça heybetli. İyi ki ona siktirmemişim kendimi. Senin sikin varken onu daha istemem zaten!" dedim.
Bu söylediklerim onun sikinin tekrar canlanmasını sağladı. "Yine mi? Daha yeni siktin beni!" dedim şaşkınlıkla. Yan döndüğümüzde siki içimden çıkmıştı. Bir eliyle amımı okşamaya başladı. "Bu taze am varken benim sikim hiç inmez ki!" dedi ve beni kucağına alarak banyoya götürdü. Benim amım ve onun siki kan içindeydi. Beni bir güzel yıkarken, elleriyle de vücudumu okşayarak ikinci sefer için hazır hale getiriyordu beni.
Yıkanma faslı bittiğinde hızla dudaklarına yapıştım. Çılgınca öpüşüyorduk, dillerimiz dans ediyordu sanki. Bir bacağımı beline doladım ve omuzlarına tutunup sıçrayarak ikincisini de doladım. Şimdi tek iş sikinin amıma girmesiydi ve çok geçmeden de adresine giriş yaptı. Artık kendimde değildim, bambaşka birine dönüşmüştüm. Çılgın gibi kucağında zıplıyor ve en derinlerime kadar sikini alıyordum. Beni kucağında çamaşır makinesinin üzerine oturttu ve sikmeye öyle devam etti. Arada da meme ucumu ağzına alıyor, dişleri arasında kıstırıp, çekiştiriyordu. Git gelleri daha da hızlanmıştı ve sonunda aynı anda geldik.
Boynuna sarılıp, "Harikasın aşkım. Tükettin beni!" dedim. "Daha bu ne ki?" diye güldü. "Nasıl yani?" dedim. "Bu amın tadını almışım, iki sefer bana yeter mi? Daha sabaha kadar sikecem seni. Başka yolu yok!" dedi. Şok oldum. Gerçekten yorulmuştum ve Levent'teki enerji beni şaşırtmıştı. Ama bir yandan da mutlu olmuştum. Gerçek bir kadın yapmıştı Levent beni ve dediği gibi sikinin müptelası olmuştum. Ama, "Önce biraz uyuyalım aşkım. Sonra yine sikersin beni. Birazcık dinleneyim!" dedim. Beni kırmadı ve yatak odama gidip, sarmaş dolaş yattık.
Ne kadar uyudum bilmiyorum, ama amımda hissettiğim ıslaklıkla uyandım. Kafamı kaldırıp baktığımda Levent'in amımı yalamaya başladığını gördüm. Şaşkınlıkla, "Ne arsız şeysin sen!" diye güldüm. Yorgun olmama rağmen vücudum istekli ve hazırdı. "Bu amı bırakmak kolay mı orospu? Sikim tadını aldığından beri inmek bilmedi. Bu gece sabaha kadar uyku yok. Bu sik bu amdan çıkmayacak!" dedi. Kaba konuşmaları tuhaf bir şekilde hoşuma gitmişti. Hemen havaya girdim. Onu kollarımın arasına çekerek, "Sik beni aşkım. Orospun yap. Parçalama amımı. Amım senindir artık. Terk edeceğim o Emre'yi de. Senin sikini yemişim, bakar mıyım başkasına. Tek sikicim sensin!" dedim.
Tek hamlede içime girdi. Hırslanmıştı sanki. Hızla gidip geliyordu. Bir yandan da, "Bu ama benimkinden başka sik girmeyecek orospu, duydun mu beni fahişe? Başkası sikerse onu da sikerim, bu am sadece benim!" diyordu. "Bu am senin yarağını yemiş, başkasını ister mi hiç? Sen ne zaman istersen bu am senindir. İstediğin kadar sik beni. Sikine doyur!" diyordum ben de nefes nefese.
Bu sefer boşalması epey uzun sürmüştü. Bacaklarım beline dolanmış halde kaldık yatakta. İkimiz de tükenmiştik. Yana kayacağı zaman bacaklarımı daha sıkı doladım, onunla tamamlanmış hissediyordum kendimi. "Vay orospu vay! Demek içinden çıkmamı istemiyorsun?" dedi gülerek. "Napayım, sende bu sik varken ben senden nasıl ayrı kalayım? Amım seni istiyor. Böyle uyuyalım!" dedim. Sabaha kadar içimden çıkmadı.
İlk ben uyandım. Onu uyandırmadan yan döndüm. Üzerindeki örtüyü çekip, sikine daha yakından baktım. Hep o yalamıştı beni. Ben yalamamıştım. Bir tek Emre'nin sikini yalamıştım, çünkü onunla sikişmiyorduk. Beni kadın yapan Levent'i ödüllendirmeliyim diye düşündüm ve yarağını ağzıma aldım. İştahla yalıyor, alabildiğim kadar ağzıma alıyordum. Levent hemen uyanmıştı, "Vay orospu, azgın şıllık. Bitirdin beni, harikasın!" diyordu. Yarağı çok geçmeden dimdik olmuştu. Sonra da beni altına aldı ve yarağını tek hamlede içime soktu. "Dölleyeceğim seni orospu, içine akıtacağım. Bitirdin beni. Amcığının delisi oldum!" diyerek daha da sert sikiyordu beni.
Dünden beri tahriş olan amım acıyordu, ama umrumda değildi, zevk daha fazlaydı. "Dölle beni. Daha sert sik. Sikicim. Erkeğim. Aşkım!" diye inliyordum. İnlemelerimizi duymayan kalmamıştı kesin, ama umursamıyorduk. Daha sonra beni domalttı ve arkama geçti. Götümü sikecek diye korkup itiraz edecektim ki, "Korkma aşkım, bu seferlik götünü sikmeyeceğim, ama götün de benim, kimselere vermem!" dedi ve domalmış halimle amımdan sikmeye başladı. Sonuna kadar köklüyordu. İnanılmaz zevk alıyordum. Bir süre daha bu pozisyonda devam ettik. Sonra kendisi yatağa uzanıp, beni de kucağına çekti, "Şimdi biraz da sen sür beni, kontrol sende!" dedi. Heyecanlanmıştım. Sikinde kalkıp oturmaya başladım. Sonuna kadar içime alıyor, hızla inip kalkıyordum. İkimiz de aynı anda boşaldık ve üzerine yığılıp kaldım...
Emre geldiğinde ondan ayrıldım. Artık Levent'le her fırsat bulduğumuz an sikişiyoruz. Bazen ben okulu asıyorum ve bütün gün yataktan çıkmıyoruz. Sikinin müptelası oldum ve o da amımın delisi :)
[Nermin]
195 notes
·
View notes
Text
Genel Yayın Yönetmenimiz Önder Deniz Çavuşlar'ın annesini kaybedişine dair yazısı...
Henüz ellili yaşların ortasındaydı. Altmış bile değil. Soğuk ve fırtınalı beş ocak sabahına karşı, yağmurlara karışan ve hanımeli kokusu eşliğinde “beni unutma yavrum” deyip gözlerini sonsuza değin yuman annem...
Beş yaşındaydım.
İstanbul'da tarihin en yoğun kar yağışı yaşanmıştı. Yaşıtlarım sokaktaydı. Ben de çıkmak istiyordum. Ama “Yavrum üşürsün, olmaz bugün” demiştin. Pencereden arkadaşlarımı izlemiş, dışarı çıkamamış, sana küsmüştüm. O gün canını dişine takıp kalın mavi renkli kardan adam figürlü kazak ile eldivenler diktin. Ertesi gün doyasıya kartopu savaşı yapmıştım. Hem sıcacık kazağım ve eldivenlerim vardı. Çok mutlu etmiştin.
Yedi yaşındaydım. Okula başlayacaktım, korkuyor ve çekiniyordum insanların arasına karışmaktan! Ortama adapte olamayacağımı anladın. Annelik içgüdüsü! Öğretmenimden izin alarak benimle aynı sırada oturdun.
İlk işime girdiğim dönem, maddi sıkıntılar nedeniyle, çamaşırları elinde yıkadığın günlere dek gelmişti.İlk aylığımı aldığımda beyaz eşya satıcısı Asım Abi'nin mağazasından çamaşır makinesi alıp bir sürü senete imza atmıştım, makine eve geldiğindeki tebessümün hala hafızamda...
Bir gün rahatsızlandın. Hastanede tetkikler, kanser dediler. Durum ciddiydi. Ameliyat dediler, oldun. İyileşecek dedi doktorlar, iyileşemedin. Bütün müdahaleleri yapmışlar ve eve göndermişlerdi artık. Bir sabah fenalaştın. Ambulans geldiğinde, bakışlarını unutamam. Son kez baktın hayatının geçtiği, bizi büyüttüğün evimize sanki hiç dönmeyecekmiş gibi. Dönemedin...
Medicana Hastanesi. Bir gece önce acile kaldırdığımızda beklemeyin yoğun bakımda, bir gelişme olursa haber veririz dendi. Dayanamadım. Akşam sekiz gibi geldim sana. Rahatsız oldum yalnız bıraktım diye. Saat dört kere dört. Gecenin körü. Dışarıdayım, yağmurda sigara içmiyor yiyorum. Danışmadan çocuk kapıya çıktı. "Abi, yoğun bakımdan çağırdılar seni" dedi. Koridora koştum. Kat dört, kapı açıldı. "Üzgünüm, başınız sağ olsun" dedi doktor...
Ahh yosun gözlü annem...
Kalbimi yırtan sızım...
Şairin dediği gibi:
"Ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata."
Önder Deniz Çavuşlar
#annem#anne#annelergünü#edebiyat#alıntılar#kitap alıntıları#yazar#okuryazarlar#kitap sözleri#önder deniz çavuşlar
57 notes
·
View notes