#Savaş oyunları
Explore tagged Tumblr posts
Text
Veli BEYSÜLEN: Savaş oyunları ve kurban edilen halklar
SAVAŞ OYUNLARI VE KURBAN HALKLAR! Veli BEYSÜLEN yazdı: Rusya ile Ukrayna arasında, Rus nüfusun yoğun olarak yaşadığı Ukrayna’nın doğusu ile Kırım üzerinden önceki yıllarda devam eden gerginlik, 24 Şubat 2022’de sıcak çatışamaya dönüştü. Ne yazık ki, iki taraftan on binlerce insanın ölmesine, şehirlerin yakılıp yıkılmasına, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk ederek başka ülkelerde sığınmacı…
View On WordPress
#dış politika#dünya#Gündem#haber manşet#kurban edilen halklar#rusya#Savaş oyunları#siyaset#Ukrayna#Veli BEYSÜLEN#yazarlar
0 notes
Text
LÜTFEN DİKKAT
OKUMANIZDA FAYDA VAR.
Geç bir vakitte, Messenger’e gelen mesajı ve mesajı gönderen kişiyi görünce, ekranın karşısında kala kaldım.
Mesaj yazan daha on beş, on altı yaşlarında küçücük bir kızdı ve “Benimle arkadaş olur musun?” diye yazmıştı.
Tekrar şaşkınlıkla saate baktım.
Bu saatte, bu kızın yatağında olması gerekmiyor muydu?
Onu sosyal medyada arkadaş aramaya kadar iten yalnızlık nasıl bir yalnızlıktı?
“Merhaba kızım.” dedim. “Öncelikle yaşını öğrenebilir miyim?”
“On beş.”
“Ben kaç yaşındayım, biliyor musun”
“Hayır bilmiyorum.”
“Ben de elli yaşındayım ve hemen hemen senin kadar bir kızım var. Kusura bakma ama böyle geç bir saatte, internette arkadaş aramana çok şaşırdım.”
Önce bir süre cevap gelmedi.
Ardından “Ben çok yalnızım.” diye yazdı.
Bilmiyorum neden ama o anda içim acıdı.
Ben kalabalığı da yalnızlığı da çok iyi bilirim. Gel gelelim, bir çocuğun kendini bu denli yalnız hissetmesi bana çok farklı gelmişti.
“Annen baban neredeler?”
“Uyuyorlar.”
“Peki, sen neden uyumuyorsun?”
“Konuşmak istiyorum.”
“Ne üzerine?”
“Fark etmez. Ne olursa artık.”
Bu sefer de ben sustum bir süre.
Ne yazayım diye kara kara düşündüm önce.
“Annenle ve babanla konuşsan daha iyi olmaz mı kızım? Bak bu saatte, sosyal medya da, karanlık sokaklara benzer. Karşına kimin çıkacağı belli olmaz. Belki sana yaşlı bir adamın abartısı gibi gelecek ama inan seni üzerler.”
“Ben de çok isterim annemle, babamla konuşmayı ama onların hiç vakitleri yok ki. Hep çok yoğunlar. Hep gelenimiz gidenimiz var. En ufak bir şey sormaya kalksam, kızıyorlar bana. Mesela bugün okulda bir çocuk beni merdivenlerden aşağı itti. Sonra da küfür ederek yanımdan geçti gitti. Okuldan eve gelir gelmez bunu anlatayım istedim ama annem telefonda arkadaşıyla konuşuyordu, babamsa bilgisayarının başındaydı. Konuşamadım. Sustum.”
Sohbet derinleştikçe, karşımdaki zavallı kızı daha iyi anlıyordum.
Adını hatırlamıyorum. Bir yazardı sanırım. Şöyle demişti.
“Yalnızlık, yanında kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık, yanında seni dinlemeyenlerin, anlamayanların ve sevmeyenlerin olmasıdır.”
Kız gerçekten çok yapayalnızdı.
Yoksa neden gecenin en karanlık saatlerinde, içinde bir umut kırıntısıyla, arkadaş peşine düşsün?
İyi de,
Ya ona denk gelen ben değil de, başka biri, başka niyetleri olan bir herif denk gelseydi. Ve kız da o herife inansaydı, onunla sohbet etseydi, hatta daha da ileriye gidip buluşmaya, görüşmeye kalksaydı.
Aklıma küçücük yaşlarında tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen kızlar geldi.
O kızların gözlerini hayal ettim.
Umutlarını, düşlerini, gülüşlerini düşündüm.
Sanki kalbime bıçak saplanır gibi oldu.
Ya bu kız da…
“Ah güzel kızım. Seni anlıyorum. Yalnız şunu unutma lütfen. Benim yaşımda olan erkeklerin seninle paylaşacak çok şeyi olmaz. Hele de bu kirlenmiş, kimin ne olduğu bilinmeyen, kötülüklerin fır döndüğü sosyal medyada hiç olmaz. Senden ricam, lütfen şimdi yatağına git ve güzelce uyu. Yarın sabah uyandığında annene ya da babana bu gece benimle yaptığın sohbeti anlat…”
Sözümü kesti.
“Hayatta olmaz. Çok kızarlar bana.”
“Kızsınlar” dedim. “Sen yine de anlat. Onlara de ki, Tamer amca diye biriyle tanıştım. O bana dedi ki ‘Bütün işler bekler ama çocuk kalbi beklemez.’ Ve selamlarımı ilet.”
Durdu, düşündü ve “Tamam söz söyleyeceğim.” dedi.
Birbirimize iyi geceler diledik ve ayrıldık.
Sonra bir haber alamadım.
Baktım hesabını da kapatmış.
Şimdi nerededir, kiminledir, hala yapayalnız mıdır?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var.
Bu yüzyılın asıl bahtsızları çocuklarımızdır.
Onlar boyunlarından büyük bedeller ödeyerek büyümeye çalışıyorlar.
Sevgisiz bireyler, sevgisiz toplumlar, şiddet, ölüm, savaş, tecavüz, taciz, hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, internet, telefon, bilgisayar oyunları, tüketim çılgınlığı ve kalabalık yalnızlıklar.
Onlar,
O çocuklar yürekleri ağlaya ağlaya büyüyorlar.
Neresinden tutacağız, neresinden tutup da çocuklarımızı düştükleri yerden kaldıracağız?
Kimse bilmiyor.
Ve bilmemek bizi dirhem dirhem öldürüyor.
N’olur, çocuklarımızı gece yarıları kimseye “Benimle arkadaş olur musun?” yazdıracak kadar yapayalnız bırakmayalım. Varsın paraları, işleri, güçleri, evleri, kredileri, taksitleri, dolarları, altınları onların olsun. Hepsinin canı cehenneme..!🙏🙏💖💖
Yadigâr Gidici
7 notes
·
View notes
Text
Ebû Ubeyde: Gerçek Bir Kahraman
Tam zamanında yetişti Ebu Ubeyde… Emperyalizmin ürettiği tüm sahte kahramanların foyasını meydana çıkardı. Batman’i de, S��perman’i de, İronmen’i de çöpe çevirdi. Paramotorlu mücahitlerinin Siyonist İsrail karakollarını bastığı sahneler Hollywood, Marvel ve Warner Bros stüdyolarının yeşil perde önünde milyonlarca dolar harcayarak çektiği tüm aksiyon sahnelerini ve prodüksiyonlarını yerle bir etti. Tünellerde ürettiği yerli üretim füzeleriyle Siyonist İsrail’in milyarlarca dolar harcadığı demir kubbesini delik deşik edip kevgire çevirdi.
Amerika’nın Rambo yalanıyla büyüyen nesiller, alnında “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” yazan bandajı, yeşil kamuflajı ve yüzünü örten kırmızı kefiye’siyle gerçek bir özgülük savaşçısıyla tanıştı. Mahalle aralarında süper kahraman oyunları oynayan çocuklar artık Ebû Ubeyde ismini kullanmaya başladı. Anne-babalar yeni doğan çocuklarına Ebû Ubeyde ismini vermeye başladı…
Gündelik kıyafetleriyle tünellerden çıkıp kendi ürettikleri silahlarıyla “Allâhuekber” diyerek Siyonist İsrail’in son teknoloji tanklarını büyük bir rahatlıkla havaya uçurabilen kahramanlar, tüm dünyanın dikkatini çekti. Kızlarını ve oğullarını, ailelerini ve evlerini kaybetmelerine rağmen yaşadıkları toprakları terk etmeyen ve direnen bu halkın inancını ve dinini araştıran binlerce insan Müslüman oldu.
Ebû Ubeyde sadece Siyonist İsrail’in değil Amerikan emperyalizminin de canına okudu. Emperyalistlerin uzun yıllar boyunca milyarlarca lira harcayarak ürettikleri naylondan kahramanları, özgürlük masallarını, demokrasi yalanlarını, uluslararası markalarını ve kültür emperyalizmini buruşturup çöp kutusuna attı…
Ebû Ubeyde; “Ey İslam dünyasının korkak liderleri! Gazze'de ölenler için üzgün olduğunuzu söylemeyin ve onlar için de boşuna üzülmeyin! Çünkü onlar şehit oldu ve Rablerinin katında rızıklandırılıyorlar. Siz kendi korkak halinize üzülün.” diyerek Filistin edebiyatıyla rant ve itibar elde edenlerin tamamını boşa düşürdü. Kurdukları samimiyetsiz kelimeleri boğazlarına dizdi. Okudukları Kudüs şiirlerini yarıda kesti…
“Biz, sizden Gazze’deki çocukları savunmak için savaşmanızı, en kutsal mabedinizi savunmanızı falan beklemiyoruz. Ancak sınır kapısında bekleyen insani yardımları hareket ettiremeyecek kadar da mı acizsiniz?” diyerek Siyonist İsrail’le normalleşmek ve ticaret hacimlerini arttırmak için can atan, el ovuşturan ve sıraya giren tüm İslam ülkelerine krallarının çıplak olduğunu gösterdi.
“Duydum ki bizim için gıyabi cenaze namazları kılıyormuşsunuz. Bizim için cenaze namazı kılmayı bırakın çünkü asıl ölüler sizlersiniz. Biz yardımı da sizden değil ancak Allah’tan isteriz. O da kimi layık görürse bu yardıma ancak onu vesile kılar. Zulme sessiz kalanlar bilsin ki Allah onları bu zafere layık görmemiştir.” diyerek Filistin konusunda fiili adım atmayan güç ve yetki sahiplerine layık oldukları yeri gösterdi ve herkese hak ettiği cevabı verdi…
“İstediğiniz kadar kalabalık gelin, ister araçlarla ister yaya gelin, ister karadan ister havadan ister denizden gelin, hiç fark etmez. Size ölümlerden ölüm beğendireceğiz. Pişmanlıktan kendinize lanetler okuyacaksınız. Gönderdiğiniz her askeri, siyah torbalar içinde evlerine ve size geri postalayacağız” diyerek tüm süper güçlerin dizlerini titretti. Onu dinleyen Siyonistlerin korkak komutanları savaş alanından kaçarken kendi askerleri tarafından cehenneme yollandı.
“Birliklerimizin içinde kaza namazı olan hiçbir kimse yok. Kaza namazı olanı işgale karşı savaştırmıyoruz.” diyerek ibadetin, ahlakın ve İslami ölçülerin olmadığı bir mücadelenin cihad olamayacağını tekrar öğretti.
Ebû Ubeyde yaptığı açıklamalarla Siyonist ve batı medyasını da kepazeye çevirdi. İmkânsızlıklar içinde çektiği birkaç dakikalık videolarla savaşta bile tüm gerçeği ortaya koyan, abartmayan, şov yapmayan, lafı evirip çevirmeyen, Siyonist leşlerin sayısını bile İsrail medyasından önce haber veren Ebû Ubeyde, İsrail ve ABD halkı tarafından bile en güvenilir bilgi kaynağı olarak kabul edildi. Bu özelliğiyle Ebû Ubeyde el-Emîn olan Hz. Muhammed’in (s.a.s) ümmeti olduğunu, güvenilirliği ve eminliğiyle bir kez daha ispat etti.
Yüzünü kaplayan kırmızı kefiyesini ne zaman çıkaracağı kendisine sorulduğunda “Kudüs’ün özgür olduğu gün yüzümü açacağım” diyen Ebû Ubeyde bize uzun zamandır unuttuğumuz bir hayali yeniden kurdurdu…
Düşünün! Kudüs’teyiz. Gözlerimizde sevinç gözyaşları, kalbimiz yerinden çıkacak gibi. Mescid-i Aksa’nın bahçesinde muazzam bir kalabalık. 57 İslam ülkesi birleşmiş ve Kudüs özgürlüğüne kavuşmuş. Mescid-i Aksan’ın minberinden İslam Birliği deklarasyonu ilan ediliyor. Bildiriyi okuma vazifesi İslam orduları başkomutanı olarak atanan Ebû Ubeyde’ye verilmiş…
Hayal deyip geçmeyin! "Her şey bir hayalle başlar" derdi Erbakan hocamız…
Selam olsun gerçek ve çağdaş kahraman Ebû Ubeyde’ye, Kassam ordularına, Hamas’a ve izzetli Gazze halkına…
12 notes
·
View notes
Note
Hogwarts legacy oynayabildin mi? Ne tarz oyunlar seversin?
RPG ve savaş oyunları
2 notes
·
View notes
Text
Bir filozof fikirler, bir şair dizeler, bir rahip vaazlar, bir profesör ders kitapları, vs. üretir. Bir suçlu suç üretir. Fakat bu son üretim dalı ile toplumun bütün üretici faaliyeti biraz daha yakından incelenirse,insan bir çok önyargısını terketmek zorunda kalır. Suçlu yalnızca suç değil, aynı zamanda ceza hukukunu da üretir, ceza hukuku dersleri veren profesörü, hatta ve hatta profesörün içinde derslerini piyasaya bir meta olarak çıkardığı kaçınılmaz ders kitabını da üretir. Ayrıca, suçlu bütün polis ve ceza mahkemesi aygıtını, dedektifleri, yargıçları, cellatları, mahkeme kurullarını (=jüri ), vs.yi üretir ve toplumsal işbölümünün bunca kategorisini oluşturan bütün bu farklı meslekler, insan ruhunun farklı farklı yeteneklerini geliştirirler; yeni ihtiyaçlar ve onları giderecek yeni yollar yaratırlar. Bizzat işkence, işkence aletlerinin üretiminin çok sayıda dürüst işçi çalıştırarak en zekice mekanik icatların yapılmasına imkan vermiştir. Suçlu, bazen ahlaki, bazen acıklı bir izlenim yaratarak halkın ahlaki ve estetik duygularını harekete geçirmekle bir " hizmet " görmektedir. O, ceza hukuku üzerine ders kitapları ve bizzat ceza hukukunun kendisini ve böylece kanunkoyucuları üretmekle kalmaz,aynı zamanda sanat, edebiyat, roman ve (sofokles'in) oedipus ve (shakespeare'nin) richard III ' ünün, doğruladığı üzere trajik oyunları da üretir. Suçlu, burjuva yaşamının tekdüzeliğini ve güvensizliğini bozar. Böylece onu durgunluktan korur ve yokluğunda bizzat rekabet uyarısının körleneceği o dur durak bilmez gerilimi, ruh hareketliliğini yaratır. Bundan dolayı üretici güçlere yeni bir itilim verir. Suça karşı açılan savaş fazla nüfusun bir parçasını emerken, suç , emek pazarından aynı nüfusun bir başka parçasını çekip alır, işçiler arasında rekabeti azaltır ve bir dereceye kadar da ücretlerinin asgarinin altına düşmesini önler. Bundan dolayı suçlu, tam bir denge sağlayan ve bütün bir " yararlı " meslekler perspektifi açan doğal " dengeleyici güçler " den biri olarak görünür.
karl marks - 1844 felsefe el yazmaları
#kitap#edebiyat#blogger#felsefe#blog#kitaplar#kitap kurdu#karl marks#karl marx#1844 felsefe el yazmaları#friedrich nietzsche#friedrich engels#baruch spinoza#felsefe blog#christopher caudwell#yanılsama ve gerçeklik#rosa luxemburg#ernesto che guevara#fidel castro#deniz gezmiş#ibrahim kaypakkaya#mahir çayan#devrim#okuma günlüğü#bertolt brecht#anti dühring#doğanın diyalektiği#diyalektik#sherlock holmes#arthur conan doyle
2 notes
·
View notes
Text
DoTA ve LoL neden çok oynanıyor?
Biliyorsunuz ki oyun sektörü özellikle son zamanlarda oldukça popüler bir hal almış ve çeşitlenmiştir.90'lı yılların sonunda pek bir çeşit olmamasına rağmen ortaya çıkan pek çok oyun devrim niteliğindeyken şu zamanda farklı çeşitte onlarca oyun olmasına rağmen hiç biri devrim niteliğinde kabul edilmiyor.Bu söylediğime en iyi örnek olarak sanırım DoTA (Defend of The Ancients) ve LoL(League of Legends) gösterilebilir.Bu iki oyununda çıkış tarihi nispeten eski olsada neden hala dünyanın en çok oynanan iki oyunu ?Neden yeni moba oyunları bu iki oyunun önüne geçemiyor ?Gelin hadi biraz kendi yorumum birazda sayısal analizle size bu durumu açıklamaya çalışayım.
Biliyorsunuz ki moba denildiğinden akla iki oyun gelir.Bu oyunların isimlerini bilgisayar oyunlarıyla, özellikle de online (çevrimiçi) oyunlarla ilginiz biraz olsun varsa en az bir defa duymuşsunuzdur. Daha önce duymayanlar için şimdi biraz oyun türüyle alakalı özet geçelim.
MOBA oyunları anlatmaya ‘’MOBA nedir?’’ sorusunu yanıtlayarak başlayalım. MOBA’nın açılımı Multiplayer Online Battle Arena. MOBA oyunlar da stratejinin öncelik kazandığı savaş oyunları. MOBA oyunları bu kadar heyecanlı kılan, gerçek zamanlı savaşların yapılıyor olması. Oyun esnasında takımınla iletişimde kalmak, kazanmanın tek yolu. MOBA oyunlar genellikle beş kişilik takımlar halinde oynanacak şekilde dizayn ediliyor. Farklı evren ve hikayelerin kapılarını aralayan MOBA oyunlarda, oldukça dikkat çekici karakterler yer alıyor. Bu karakterlerin farklı oynanışları ve hikayeleri var.
Peki moba oyunları nasıl oynamalıyız ?
MOBA oyunları oynarken, zihninizin açık ve sezgilerinizin de kuvvetli olması gerekir. Bunun yanı sıra oyunu kazanmak için de takım arkadaşlarınızla beraber hareket etmelisiniz. Çünkü MOBA oyunları bireysellikten uzak, takım oyunları olarak geçiyor. MOBA oyunlarında iki takım yer alıyor. Bu iki takımın koruması gereken bir karargahı mevcut. Siz de bu karargahı korumalı ve aynı zamanda karşı takımın karargahını ele geçirmek için elinizden geleni yapmalısınız. Karargahlara giden yolda, karşı takımın adamları ve onları koruyan kuleler ile karşılaşacaksınız. Beş kişinin de gitmesi gereken koridorlar bulunuyor. Koridorlarda hem rakibinizi yenmeli hem de küçük yaratıkları öldürerek, altın kazanmalısınız. Unutmayın savaşın ilerleyen dakikaları için her zaman hazır olmalı ve geriye düşmemelisiniz.
Sizlere moba oyun türüyle alakalı yeterince bilgi verdiğimize göre gelelim ana başlıkta ki soruya.DoTA ve LoL neden çok oynanıyor ?
Burada sizlere önce bir moba oyuncusu olarak yorumumu paylaşmak isterim.Bana soracak olursanız moba oyunları hem sosyalleşmenizi hem de strateji kurup, kurduğunuz stratejiyi anında uygulayabilmenizi sağladığı için sizi daima aktif olarak oyunun içinde tutmayı başarmasından dolayı çok fazlasıyla oynanıyor.Bu denklemi LoL ve DoTA kendi kurdukları oyun sistemine çok güzel entegre edebilmişler.Örneğin Lolde biraz daha sizin kişisel beceriniz ön plandadır.Siz karşınızda ki adamla daima bir çekişme içerisinde olacaksınız.Burada eğer bot lane de oynamıyorsanız 1'e 1 olarak kişisel becerinizin ön planda olmasıyla bir savaş kopacak.Oyun bilgisi ve kişisel beceriniz eğer adamdan iyiyse o zaman savaşı kazanabilirsiniz.DoTA da ise bu durum tam tersinedir.DoTA da ise kişisel becerinizden daha çok takımla iletişim halinde olmanız size oyunu kazandıracaktır.LoL biraz daha hızlı ve akıcı iken DoTanın yavaş ve daha stratejik olmasının sebebi budur.Diğer Moba oyunları ise bunlardan uzak kalarak ne takım oyununa ne de kişisel beceriye bakmaksızın tamamen sıradan bir rpg oyunuymuş gibi sadece item almanızı isteyerek oyunlarına da herhangi bir yenilik getirmiyor.LoL ve DoTA da ise bu durum çok farklı.Oyunlara daima yeni karakterler,yeni harita tasarımı,yeni itemler ve yeni oynanış mekanikleri getirerek oyunu dinç tutuyorlar.
İşte arkadaşlar özetle sizlere neden DoTA ve LoLün çok oynandığından kısaca bahsetmeye çalıştım.Tartışmaya açık pek çok şey yazdığımın farkındayım.Yorumlarda saygı çerçevesi içinde tartışabiliriz.
Okuduğunuz için Teşekkür ederim.
OyunAilesinden
Berkay
#pc games#gaming#oyun#pc#ps4#ps5#moba game#moba#game#video games#videogame#gamers#proffesional#gamer#gamerlife#gamers of tumblr#playstation#xbox#gamer fun
3 notes
·
View notes
Text
Artemis:
‘‘Onların memeleri olmadığı için, besin üretmeyi bilmezler. Ve ancak avlanarak kazanmaları onlara işlemiştir artık; dünyaları avlanarak zenginleşme üzerine kuruludur. Memelerinin yerini taşakları tutar. Ve bu taşaklarla savaşırlar. Ve bu taşaklar için savaşırlar. Kazanan taşaklıdır. Ne şekilde kazandığı değişir. Bu değişken kazanımlar güç savaşlarını oluşturur. Foucault’nun iktidar söylemini eril yıkıcı enerjide bulabiliriz. Doğanın yok edici güçleri olarak da geçer. Onlar, savaşmadan gelişilmeyeceğine inanırlar. Çünkü yalnızca savaşarak gelişmişlerdir. Başka türlüsünü bilmezler. Böylesinin ağzındaki laf, insanoğlunun yaşam evrelerinin katmanlarına sinmiş çokbilmişlikle bezelidir. Bunun sebebi, ayağını bastığı zemini kaybetmemek adına, uçmayı göze alamamasında yatar. Bir de bunun tam tersi vardır. Öylesi de denizin üstünde yürümekten yüzmeyi unutmuştur. Konumlanma ve algı ilişkisi diyelim. Bittabii, konumlandığı düzlemin dilini konuşan ve konuştuğu dili savunan insan, varolmak için savaşmaktan bahsediyorsa; varolmak için savaşmak durumunda kalacaktır. Çünkü bunu söyler ve bunu yapar. Oysa avcılık, evvela bir spordur. Kişiyi geliştirir. Ancak bunu hayatın kendisi zannetmek, bu vizyonsuzluktur. Örneğin okumu ve yayımı kullanırlarken, ok ve yay olabilmişler midir? Yoksa sadece bunun sağladığı faydaya mı bakmışlardır? Çeliğinin parıltısı ve avlarının kanıyla sarhoş olurken, yaylarını ve oklarını kutlamışlar mıdır? Aletin efendisi olarak mı hissetmiştir, aletin kendisi mi? Bu biraz da aletle ne yaptığınıza göre değişir. Bir bıçakla insan da öldürebilirsiniz, çorbalık malzeme de kesebilirsiniz. Var da edebilirsiniz, yok da edebilirsiniz. Oysa memeler bir organdır ve üreticiliği ve besleyiciliği onu taşaklarınki gibi bir oyuna sürüklemez. Elbette memelerin de oyunları vardır ancak daha farklı. Patlamak isteyen bir volkandan ziyade emilmek isteyen bir kaynak gibi. Üretmeyi bilmesi, kaynağın kendisi olması fikriyle birleşir ve kazanmak için elde etme ihtiyacı olmaz. Çünkü doğurabilir. Ancak doğurması ve memelerinin süt dolması bir itkiye bağlıdır. Durgun suları dalgalandıran bir kıvılcım, sistemi tetikler. Onun üretken ve besleyici doğayı yaşatabilmesi o kıvılcımı sarıp sarmalayarak bir cana çevirmesiyle olur. Işığı karanlıkla yoğurur ve varlığı doğurur. Ve ancak o tek başına da durgun bir göl değildir, her ay kanlar akıtır ve kendini ve doğurganlığını tazeler. –Doğurmak için itkiye ihtiyacı olmayan memeler de azdır ama vardır.
Savaşarak bireyselliğini kazanmış olduklarını düşünenler, kendi önlerine çıkardıkları sınavları vermektedir. Elbette bunu keyfi ve oyun olarak yaşayan da var ancak çoğu, veremediği sınavlara çalışmaktadır. Savaşarak gelişmek, ötekilik ihtiva eden bir evrenin işleyişidir. Birlikte uyanamamış kişinin gözleri kapalıdır. Kendilerine güvenleri konusunda çok haklılardır çünkü o evrende bu oyun ve savaş geçerlidir. Ağdalı maddenin, rasyonel aklın ve teknolojik gelişmenin hülyası kapalı gözlere sahneler doldurur. Küresel olarak insanlığın gölgesiyle yüzleşmesinin sebebi, bir vücudu olduğunu düşünmesidir. Bilmezler ki o kadar yol hiçbir zaman gidilmeyecektir. Çünkü sıçramaları gerekir. Kanının son damlasına dek savaşacak olanlar, kendilerine biçtikleri rolleri hangi filmden aldıklarını bir kez daha düşünmeli. Kendine ispatlayacak şeyleri olanlar en fazla konuşanlardır. Ve dünya dil ile yönetilir. İstikrarla iletilen bir ileti, duyanı etkiler ve fazla konuşanlar ne dediklerine çok da bakılmaksızın kolektifte yer alır. Bu öyle tehlikelidir ki, yol açtığı iğrenç sonuçlar dünya çapında izlenebilir. Neyse ki çok seslilik artmış, artarken yeni yapı ve sunumlar kurmuş, muhalefet çoğalmış ve fazla konuşanlar çok seslilik tarafından sindirilmiştir. Artık içinde yaşadığımız çağ çok seslilik çağıdır. Ancak henüz bitmemiş fazlaca şey var. Kazanarak var edilen taşaklardaki kıvılcımlar yarışmadan doğmak istemiyor…Hadi bakalım. Varoluşlarını kazanmak bu savaşa bağlı. Bereketli topraklarıyla var olan bir yaradılıştan farklı. Ve zaten bu yüzden, dünya bir savaş arenası gibi döndü durdu yüzyıllarca. Topraklarını döllemek, imzalarını bırakmak isteyenlerin savaşı Dünya’yı bir arenaya çevirdi. Doğal olmayan yollarla yapılan savaşlar ise Dünya’nın yapısını bozdu ve kirletti. Şimdi Dünya, sizin ona yaptığınızı size yapıyor. Yaşam savaşı verdiren bir kaçışla, bu sefer kaçıyorsunuz. Yaptığınız şeyden. Doğa’nın uyanışı yalnız ilkbahar demek değildir. Doğal yahut yapay bir senaryonun birbirinden ayrılacak hali kalmamıştır. Çünkü yapay savaşları sizler ürettiniz. Ama hala savaşıyor insan, nefes almak için, hayatta kalmak için. Tek fark, kendi bildiği bir oyunda değil. Ve kuralları da kendi koymadı. Ve hep birlikte savaşıyor. Ortak bir düşmana. Virüs olan. Kendi gibi bulaşıcı ve yayılmacı, nefes kesen, ateş yükselten, baş ağrıtan, öldüren. Bıçağı ne için kullandıysa. Silahına ne koyduysa. Ok ve yaya nasıl baktıysa. Kendini efendi olarak gören insan, efendiliğiyle sınanıyor. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Bir kıyamet repliği, insanın uyanışı.
Eski düzenleri sürdürmeye çalışanlar başarılı olamayacak. Gelecek dişildir. Hekate geleceğin tanrıçasıdır ve gelecek gelmiştir. Elini taşın altına sokmaya cesaret edemeyen kimse taş atacak gücü bulamayacak. Bir ok olmanın ne demek olduğunu bilmeyen kimse sıçrayamayacak ve varamayacak.’’
Ocak 2021
(dipnot: Bu metni yazdığımı unutmuşken, Şirince / Kayserkaya’da Artemis isimli evde denk geldim. Yanımdaki bey savaşmayı överdi. Ben ise rüyamda Meryem Ana’yı görmüşüm bir zaman da, aradan zaman geçmiş Cebimdeki Artemis diye remix video yapmışım da, videodaki gibi Artemis’e taşınmış ve Artemis yazan anahtarlığı cebime koymuşum da, orada Meryem Ana’lı rüyam gerçekleşmiş idi. Ne var ki derinlemesine inceleme gerektiren durumlar için bazen kendi rahatımı bozduğum olur. Dolap isimli remix videomdan sonra içim bir hayli sıkıldıysa da, dönen - girilen - saklanılan - olunan vb bir şey olarak dolabı görmüş oldum. O sıkıntı beni Tiamat’a kadar götürdü zira Meryem ile de aram iyiydi ve elimin kolumun bağlanışı, tıpkı kolsuz Meryem Ana heykelleri gibi topluma mal olmuş gibiydi. Bu kolları tanıdığım için nerelere gittiğini gördüm ve erkek arıların kraliçe arı ile çiftleşmek ve onu korumaktan ba��ka bir iş yapmadığını ve hatta iğneleri olmadığını, tüm balı dişi arıların ürettiğini ve ancak tüm cakayı erkeklerin attığını öğrenmiş oldum. Hele bunu anacılıkla bağdaştırıp retoriğe ekmek banan soytarılar evlerden ırak, diye düşündüm. Neyse, neticede bu yazı bugün kendini hatırlattı ve ben de aynen paylaştım.)
10 notes
·
View notes
Text
🗣️ Bankacılık Sektörü Yasayla Korunan Bir Saadet Zinciridir
Yetki para basma ve parayı satma yetkisi olanlara geçti.
Toplum ise parayı yönetenlere hizmet edenleri seçmeyi yetki vermek sanıyor.
Yasayla bankalara hangi yetkiyi verdiler?
Çok basit anlatmak istiyorum herkesin anlayabilmesi için.
Bugün ki bankacılık anlayışı karşılıksız para basarak gerçek ekonomik değerleri ele geçirme düzeneğidir.
Bankaya yatan 1 birim ile banka 1000 birim karşılıksız para basarak piyasayı sömürme yetkisi elde ediyor.
Bu konuyu dünyada Mobbing Bank kitabı dışında kimse yazamadı.
Ekonomi profesörleri hepsi sistemden beslendikleri için toplumu uyandırmak yerine onları sistemin uysal köleleri olmaları için ikna edici söylemlerle bu sisteme hizmet ettiler/etmeye devam ediyorlar.
Enflasyon ve yaşam pahalılığını durdurmak için faiz artırmak dışında çaresi kalmayan sömügeciler faiz artırımına gidince Amerika ve İsviçre'de bankaların battığı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldılar.
Bugün ülkemizde bankalar neden kredi vermiyor?
Bankalar batmasın diye nas diyerek dini de bu rezilliğe alet ederek faiz artırmayarak yüksek enflasyon ve yaşam pahalılığını dayatıyorlar.
Yarın faizler artınca hepsi batarım korkusunu yaşadıkları için.
Bu düzeni işletenlerin içinde merkez bankaları ve ülkeyi yöneten iktidarlar var.
Günümüz iktidarları bankaların karşılıksız bastıkları paralar ile iktidarlarını sürdürüyorlar.
Sermaye piyasası kurulları, merkez bankaları, iktidar ve yasalar bu saadet zincirine zarar gelmesin diye çırpınıp duruyorlar.
Batan bankaları kurtarıyorlar.
Bugün dünyada hiçbir banka karşılıksız bastığı parayı ödeyebilecek bir likiditeye sahip değildir. Hiçbir merkez bankasında karşılıksız basılan paraların bir karşılığı yoktur.
Siyaset ve tefeciler bütün bu oyunları toplumlardan saklıyorlar.
✓ Yüksek volatilite,
✓ Siyasi istikrarsızlık,
✓ Savaşlar ve yeni savaş tehditleri,
✓ Ekonomik darboğaz ve kıtlık,
✓ Likidite sıkıntısı,
Ve
✓ Yüksek enflasyon ve yaşam pahalılığı faiz artırma mecburiyeti ve bankaların batması son zirvedir.
Bizim Anadolu da çok güzel bir söz var;
✓ Yağlı .öte kuyruk bağlamanın bir alemi yok diye.
Yağlı .öte kuyruk bağlayarak bir kaç işbirlikçi holdingi aşırı güçlendirerek bunun bir sonu olmadığını bildikleri halde ısrar ettiler.
Bedelini de ödeyecekler.
Karşılıksız para; talebi, fiyatı ve enflasyonu artıran tek sebeptir.
Olmayan parayı piyasaya faiz karşılığında satarak yüksek kazanç sağlamak saadet zinciri değilde nedir?
Topluma hizmet adına yetki isteyenler yetkiyi aldıktan sonra bu tefecilerden emir alarak ülkeyi yönettiler.
Bankalar ve para sistemi ıslah edilmeden ülkemizde hiçbir konuda bir iyileşme olması mümkün değildir.
Bundan sonra ki süreçte hiçbir devletin batan bankaları kurtarmak gibi bir gücü kalmadı.
Bir başka gelişme Amerikan dolarının karışılıksız basılarak rezerv para gücünü kaybetme noktasına gelmiş olmasıdır.
Dünya çok uluslu bir paranın rezerv para olarak kullanılacağı günlere hazırlanıyor. Amerikan dolarının hakimiyeti son buluyor.
Bu o kadar kolay olmayacak.
Faiz artışı sonucu batan bankalar parası olanlara bankada hisse vermeyi teklif edecekler.
Sonra ne olacağını söylemek mümkün değil.
Yeni oyun ya masada anlaşma ile sonuçlanacak ya da bir dünya savaşına dönüşecek.
Bu saadet zinciri düzenini kurtarmaya çalışmak insanlık tarihinin en büyük ahlaksızlığı olarak tarihe geçecek.
Savaştan başka ihtimal kalmıyor.
Para gücünü devletin hazinesi yerine holdinglere vermenin bedeli savaştır.
Savaşmak istemeyen ise bu köleliğe devam eder.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#saadet zinciri bankacılık
7 notes
·
View notes
Text
mutfak masasında konuşulan komplo teorileri, savaş ve barış, hitlerden daha korkunç biri, düşen ufo ve gelmekte olan uzaylı istilası, üçüncü halin imkansızlığı, çaycı hüseyin'in ölüm ilanı, amerikanın oyunları, çavdar tarlasındaki çocuklarla teoman'ın bağlantısı, tuhaf şeyler
11 notes
·
View notes
Text
Wunderwaffen
Çizgiroman okumayı ve çizgiroman dükkanlarını gezmeyi çok severim. Yine bu gezmelerden birisinde raflarda WUNDERWAFFEN adlı dergi boyu bir çizgiromana rastladım. Alfa Yayınları tarafından Türkçeye çevrilmiş ve basılmıştı. Eski nesil uçakları sevdiğim için sayfalarındaki görseller ilgimi çekmişti. Çizgiromanın çizilme tarihi 2011. Bu nedenle dehşet bir taraviri kolleksiyonuna sahip dostumdan yardım istedim ve elindeki taraviri malzemeyi edindim. Kolleksiyonun biraz eksikleri olmasına rağmen seri hakkında fikir edinmemi sağlamıştı.
Serinin yazarı Richard D. Nolane. 1955 doğumlu Fransız yazar-çizer.
Dergi Fransız Soleil Yayıncılığın çalışması. Bu ekip “ikinci dünya savaşı bu şekilde bitmeseydi bugün neler yaşardık” senaryosunun pek çok versiyonuna çalışmış. Ekipte ana çizim MAZA’ya ait. Ancak ilginç bir şekilde Sırp kökenli çizerlerin desteği yoğun. Jovan Ukropina, Zeljko Vladetic, Desimir Miljic, Desko, Marko Nikolic.
Digikore Studios çizimleri renklendirmiş. Bu stüdyo grafik renklendirme, VFX üzerine grafik animasyon stüdyosu. Çizgi roman, bilgisayar oyunları ve film görsel efektleri üzerine çalışıyor. VFX üzerine çalışan ekibin hemen hepsi Hintli. Jumanji, Stranger Things, Transformars, Titanic 3D, Vortex, Expandables, Ninja Turtles, Need for Speed, Hayalet Sürücü, Deadpool gibi pek çok sinema filminde çalışmış. Holivut’un vazgeçilmez firmalarından. ( https://digikorevfx.com/ )
Wunderwaffen’de Ana çizer olarak MAZA adı geçiyor ve bazı çizgiroman sitelerinde 1924 doğumlu Kübalı sanatçı Heriberto Maza olduğu yazılıyor. Soleil Yayıncıl��ğın sayfasında MAZA nın kim olduğu konusu muallakta bırakılmış. Azıcık karıştırınca bu çizerin 1965 Bosna-Hersek doğumlu MAZA olduğu ortaya çıkıyor. Yine de asıl adını bulamadım.
https://mazastrip.blogspot.com/
Wunderwaffen birkaç alt seri ile birlikte yayınlanmış.
Wunderwaffen 25 sayılık, 21. Sayı Mayıs 2023’te yayınlanmış – İlk sayısı 2012 de yayınlanmış.
Wunderwaffen -Mission Secrets -3 sayı (2019-2021-2022)
Wunderwaffen – Spaca Reich – 5 sayı – 2015 -2017-2018- 2019- 2022 ye aralıklı yayın
Wunderwaffen – Zeppelin’s War - 4 sayı -2014-2016 – 2018- 2021
Serinin yaratıcısı Nolane ve Maza’nın dünyasında takvim 1946 yılında durmuş. Normandiya çıkarması başarısızlığa uğramış. Savaş havada sürüyor. Almanların güç uğruna savaş teknolojisinde başlattığı yarışa Amerikalılar, ucundan Fransızlar ve bozguncu olarak İngilizler katılıyor.
Maza’nın havacılık terminolojisi, uçaklar, uçuş tarihi, uçuş teknolojileri konusunda oldukça kapsamlı bir bilgisi var. Uçak modellerini çok iyi yansıtmış. Savaş sahneleri göz alıcı.
Ağırlıklı olarak savaş sanayinde ortaya çıkan fantastik denemeleri, devamlılığı olmayan veya üstü örtülmüş çalışmaları göz önüne çıkartan bir öyküleme. Wunderwaffen tarihi değiştirebilecek konseptlere ve uçak tasarımlarını inceleyen, havacılık temalı bir dizi olarak tasarlanmış.
What if
Eğer böyle olmasaydı, zamanın akışı nasıl olurdu çeşitlemesinin Nazi Almanyası ve Hitler karakteri üzerindeki örneklerinden birisi. Nazi Almanyasının bütün karakterleri (Gobbels, Goering, Hesse vd) her macerada boy gösteriyor. Askeri olarak Alman ordusu, araçlar, rütbeler, olay kurgusu çok iyi çalışılmış. Sonra da gerçek zaman akışı Normandiya çıkartmasında kırılarak “eğer ollmasaydı ne olurdu” senaryosu yazılmış.
Bu seri ile ilgili pek çok eleştiri var. Nazi propagandası yaptıkları iddia ediliyor. Seriyi oluşturan ekibin ağırlıklı Sırp kökenli olması şüpheleri arttırıyor. Nazi Almanyasının görkemi, kudreti, gücü resimlerde yansıtılıyor.
Ancak komplo teorilerini kıran bir durum söz konusu. O da bütün görsel Nazi ihtişamına karşın, öykü senaryosu, anlatılanlar, kahramanların konuşmaları bu etkiyi köreltiyor ve başka tarafa akıtıyor. Ciddi bir sistem eleştirisi var, Hitler saplantılı bir ruh hastası olarak kimlikleniyor, Hitler, Himmler’in kuklası halinde, etrafındaki herkes güç sarhoşu ve kişisel çıkarlar peşinde. Diğer taraftan Amerikan, İngiliz ve Fransız başkanları ve diğer siyasetçilerin kirliliği, çıkarcılığı, sahtekarlığı, kumpasları epeyce ortaya dökülmüş. Churchill’in entrikaları, Amerikan Başkanı Lindberg’in Hitler özentisi güç yönetimi epeyce kurcalanmış. Bir tek De Goulle hakkında yandan çarklı yaklaşımlar var. Malum dergi Fransız kökenli. O kadar da olsun.
Seride Nazi Almanyasının askeri teknolojide yaptığı gizli çalışmalar senaryonun taşıyıcı parçası olmuş.
Ben okuduğum kadarıyla ilginç buldum. Hatta bazı tarihi olaylar hakkında hatırlatmalar iyi oldu.
Teknolojinin NİYE insanları yok ederken bu kadar ilerleyebildiğini yeniden fark ederek hafifçe ürperdim.
İyi ürpermeler.
6 notes
·
View notes
Text
Dijital Mecralar, Netflix Türkiye'yi dinledi
https://pazaryerigundem.com/haber/201948/dijital-mecralar-netflix-turkiyeyi-dinledi/
Dijital Mecralar, Netflix Türkiye'yi dinledi
AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin YaymanTBMM Dijital Mecralar Komisyonu, Netflix Türkiye yetkililerini dinledi.
ANKARA (İGFA) – AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman başkanlığında toplanan komisyonda, Netflix Türkiye Kamu Politikaları Direktörü Pelin Mavili ile Netflix Türkiye Kıdemli İletişim Müdürü Özgür Artanç Savaş, sunum yaptı, milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
Komisyon Başkanı Yayman, toplantının açılışında, dijitalleşmenin hayatın tüm alanlarını kuşatan bir noktaya geldiğini belirtti. Milletvekili Yayman, komisyon olarak dijital telif konusundaki çalışmaların sonuna geldiklerini bildirerek, “Emek hırsızlığının önüne geçmek, gerçek gazetecileri koruyup, birtakım içerikleri alarak başkasının emeği üzerinden gazetecilik yapanları birbirinden ayırmak istiyoruz.” dedi.
Bütün milletvekillerine Türkiye’nin her yerinden sanal bahis ve kumar siteleriyle ilgili her gün yüzlerce şikayet telefonu geldiğini belirten Yayman, “Artık bu konu gerçekten bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Aileler yok olmakta, dağılmaktadır ve kamu düzeni bozulmaktadır.” ifadesini kullandı. Yayman, intihara varan birtakım olayların yaşandığını belirterek, bunların tekil değil, toplumu bir kanser hücresi olarak ele geçiren olumsuz gelişmeler olduğunu vurguladı.
Şans oyunları, bahis ve kolay para kazanma yollarının insanlara çok cazip geldiğine işaret eden Yayman, emek vermeden, çaba göstermeden kolay para kazanma anlayışının bir hastalık olarak topluma sirayet ettiği değerlendirmesinde bulundu. Yayman, ailelerin, devletin ve Meclis’in bu konuda inisiyatif almasını istedi.
NETFLİX: ÜYE SAYIMIZ TİCARİ SIR… BASININ OLMADIĞI NOKTADA PAYLAŞABİLİRİZ
TBMM’nin resmi internet sitesinde de yer alan komisyon görüşmelerinin detayında Netflix Türkiye Kamu Politikaları Direktörü Pelin Mavili, Netflix’in kreatif endüstrinin ekosisteminde olduğunu, bir platform değil, yayın hizmeti sunan bir şirket olduğunu söyledi. Mavili, dahil olduğu sektör açısından istihdam potansiyelinin yüksek olduğunu anlatarak, reel ekonominin geri kalan paydaşlarından daha hızlı büyüyen kreatif ekosistemde 2030’da istihdamın yüzde 3’ünün bu ekosistemden sağlanmasının beklendiğini aktardı.
Sektörlerinin bir şey ithal etmeden ihraç etme imkanı sunan bir sektör olduğuna dikkati çeken Mavili, “İthalat bağımlılığı olmayan ama hizmet ihracı olarak büyük bir kapasitesi olan bir sektörden bahsediyoruz.” dedi. Türkiye’de RTÜK’ün lisansıyla faaliyet gösteren küresel bir eğlence şirketi olarak hizmet verdiklerini bildiren Mavili, içeriklerin editoryal kontrollerden geçtiği bilgisini paylaştı. Mavili, Türk dizi ve filmlerine dünyada en çok mecra ve erişim sağlayan şirket olduklarını savunarak, “Türk dizi ve filmleri Netflix’te yayımlanmaya başladığı gün, orijinal içeriklerimizin tamamı, aynı anda 190 ülkede kendine izleyici bulabiliyor.” diye konuştu.
Türkiye’deki üye sayılarını “ticari sır” olduğu gerekçesiyle, basın önünde paylaşmak istemediklerini ifade eden Mavili, bu bilgiyi “basının olmadığı bir noktada” Komisyonla paylaşabileceklerini kaydetti.
Mavili, orijinal ve lisansladıkları ciddi sayıda Türk içeriği bulunduğunu belirterek, “Bunların izlenmesinden kaynaklı artık yurt dışında bir Türk içerik izleyicisi profili var.” dedi.
Netflix Türkiye Kıdemli İletişim Müdürü Özgür Artanç Savaş da Türk dizilerinin izlendiği ülkeler arasında daha önce bilinenlerin yanı sıra ABD, Brezilya, Avustralya ve Avrupa ülkelerinin bulunduğunu ifade etti.
0 notes
Text
"Terörsüz Türkiye" Palavrası Neye Hizmet Ediyor?
Temsiliyetist memur şiddetinin ve terörünün ne olduğunu anlayabilmek için önce FETÖ palavrasının ne olduğunu anlamak gerekir.
Devlet FETÖ’nün “devlet içine yuvalanmış bir memur kastı” olduğunu iddia etmişti. Arzu eden iddianameyi inceleyebilir. Halbuki aynı iddianameyi hazırlatan akıl 15 Temmuz’da yürütme emir ve talimatları ile darbe yapan aklında ta kendisi idi. Yani yalandan darbe yaparken de yine onlar iktidardaydılar!
Gerçekleri asla millete açıklamazlar. Çünkü o vakit tüm kurgu bozulur.
Memur kastlarının ve devletin terörle suçlandığını, bu konuda AYM’de ve AİHM’de dava olduğunu, bu davaya Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa Parlamentosu’nda dahil olduğunu asla millete açıklamazlar. Çünkü işlerine gelmez. Millet bilsin istemezler.
Terör davası yüzünden temsiliyetist memur kastlarının kendilerini kurtarmak pahasına (memur terörizminin yardımcısı) Abdullah Öcalan’a ve PKK’ya sarıldıklarını görmemek için ya saf ya da aptal olmak gerekir.
"Tek adam diktası" kurmaya kalkmaları da, tüm devlet kurumlarının altını oymaları da, işte bu terör suçundan kaçıp ceza yememek için! Terörle suçlandıkları bir dönemde “terörsüz Türkiye” sloganı atmaları da asıl bundan!
Devletin kurumsal işleyişini rayından çıkaran bu kafanın sadece Türkleri de değil, Abdullah Öcalan ve “derin” PKK üzerinden nasıl Kürtleri de kandırdığını anlamamak için ya saf ya da aptal olmak gerekir.
Bu ülkede milliyetçi geçinenler milleti, dinci geçinenler dini, türkçü geçinenler türkün emeğini, kürtçü geçinenler kürdün emeğini sömürerek kendi düzenlerine köle üretirler. İnsanların bu düzene ses çıkartmaması için topluma ulaşabileceğiniz tüm potansiyel iletişim kanallarının ise önü tıkalıdır. İşte mikrofon faşizmi asıl bu işi yaramaktadır.
Sen sağcısın, sen solcusun, sen türksün, sen kürtsün, sen alevisin, sen sünnisin denilerek, insanlar binbir çeşit kimliklere bölünerek bu millet temsiliyetist memur şiddetinin ve terörünün kölesi haline getirilmiştir.
Milleti, emekçileri daha fazla sömürebilmek için her yolu deniyorlar.
Sağcı, solcu, Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Cumhuriyetçi, İslamcı, Laik, LGBT vs. her ne kadar kimlik varsa memur kastları bu kimlikleri birbirine kırdırarak, birbirine düşman ederek sömürü çarkını işletmenin peşine düşmüş durumdalar.
Topluma, insana, gençlere dayatılan tek şey pislik bir bireysellik ve bencillik “kültürü”, vahşi bir kapitalizm!
Yeter ki millet devletlü memur şiddetinin ve terörünün kölesi olsun, tek dertleri dikensiz bir gül bahçesi yaratmak. Savaş, barış, terör vs. kendi çıkarları söz konusu olduğunda bunların hepsi temsiliyetizmden sorulur. Vatandaşa hiç sıra gelmez!
Peki devlet kurumlarına ne demeli?
Millete yasama kurumu diye yutturulan parlamentonun gerçekte bir yürütme kurumu olduğunu görmemek için ya saf ya da aptal olmak gerekir. Bu parlamento da yer alan temsiliyetist siyasetçilerin ise “seçme ve kullanışlı aparatlardan” ibaret olduğunu görmemek için kör olmak gerekir.
Peki bu "yargıya" ne demeli?
Gerçekte bir yürütme kurumu olan yargı üzerinden milletin sürekli kandırıldığını anlamamak için ya saf ya da aptal olmak gerekir. Kendisine kanun, yasa, hukuk süsü vermiş bu kurumların gerçekte yürütmenin infaz müdürlükleri olduğunu görmemek için enayi olmak gerekir.
Peki bunca yapılan seçim? Göstermelik sandık, sepet ve demokrasi oyunları!
Memur kastları değil mi gerçekte yürütme kurumları olan Yüksek Seçim Kurulu ve İç İşleri Bakanlığı üzerinden sandığa istediği adamı/seçilmeni sokan! Aynı sandıktan istediği adamı/seçilmeni/tavşanı çıkaran!
Aynı memur kastları değil mi oy alsın ya da almasın sandıktan istedikleri adayı/seçilmeni çıkararak, sahte ve plebisiter seçimler düzenleyip “millet iradesine sahip çıkıyor!” yalanıyla demokrasicilik oynayan!
Sanki ortada bir demokrasi varmış gibi yürütme emir ve talimatlarını “millet iradesi” adı altında bu halka yutturanlar aynı devletlü kastlar değil mi?
Demokrasi varmış gibi yapanlar, hukuk varmış gibi yapanlar, adalet varmış gibi yapanlar, gerçekte ise her şart altında milletin temel haklarına çökenler aynı memur kastları değil mi?
Terörsüz bir Türkiye’nin var olabilmesi ancak temsiliyetist memur şiddetine ve terörüne son verilmesi ile mümkündür. Bunun içinde devlet memurlarının dokunulmazlıklarının kaldırılması ve devletin vatandaşın dokunabileceği ve denetleyebileceği bir hale getirilmesi gerekir.
Aksi takdirde; millet ile memur kastları arasındaki savaş kaçınılmazdır!
Bir ülkede devletin kurumlarının ve memurun teminatı (millet nezlinde güvencesi) yok ise, o ülkede temsiliyetist memur şiddeti ve terörü hüküm sürüyor demektir.
Bu fiziksel ve ruhsal şiddete ve teröre son verebilmenin ve memur kastlarını ehlileştirebilmenin tek yolu vardır; o yolda toplumsal denetim kurumları yolundan geçmektedir.
Milletin bürokratik toplumsal denetimist savaşımı er ya da geç bir avuç memur kastının temsiliyetist despotizmini yıkıp geçecektir.
Millet ile inatlaşan temel haklar mücadelesi karşısında yenilmeye mahkumdur!
Durmak yok, denetime devam!
1.19.2025
Serhat Nigiz
#terör#terörist#temsiliyetizm#memuriyetizm#devlet#yürütme#darbe#millet#aym#avrupa#pkk#türkler#kürtler#milliyetçilik#emek#sömürgecilik#faşizm#kapitalizm#yasama#parlamento#yargı#kanun#hukuk#demokrasi#seçmen#seçilmen#plebisiter#seçim#adalet#dokunulmazlık
0 notes
Text
Warhammer Serisindeki İptal Edilen Proje ve Gelecek Gelişmeler
Warhammer Serisindeki Son Gelişmeler ve İptal Edilen Proje Warhammer serisi, fantastik evreni ve savaş stratejileriyle oyun dünyasında önemli bir yere sahiptir. Bu seri, yalnızca masa oyunlarıyla başlamış olsa da zamanla video oyunları, kitaplar ve filmlerle geniş bir kitleye ulaşmıştır. Ancak, son günlerde bu evrende yaşanan bazı gelişmeler hayranları arasında merak uyandırdı. Özellikle, arka…
0 notes
Text
En İyi Strateji Oyunları: En İyi 10 Oyun!
Strateji oyunları, oyunculara zekâ ve taktik becerilerini test etme fırsatı sunar. Eğer strateji oyunları hayranıysanız veya bu türe yeni başlıyorsanız, bu makalede yer alan en iyi 10 strateji oyununu kaçırmamalısınız. Hem klasik hem de modern oyunlarla dolu bu liste, her türden oyuncunun ilgisini çekecek.
1. Sid Meier's Civilization VI
Dünyaca ünlü Civilization serisinin altıncı oyunu, oyunculara medeniyet kurma ve yönetme fırsatı sunar. Tarihin farklı dönemlerinden liderler seçerek medeniyetinizi geliştirirken, diplomasiden savaşa kadar birçok unsurda ustalaşmanız gerekiyor.
Neden Oynamalısınız?
Dünya haritasında detaylı stratejik planlama.
Diplomasi ve askeri strateji arasında denge kurma.
2. Age of Empires IV
Tarihi çatışmalara dayalı bu oyun, RTS (gerçek zamanlı strateji) hayranları için biçilmiş kaftan. Çeşitli medeniyetleri kontrol ederek imparatorluklar inşa edin ve savaşların seyrini değiştirin.
Neden Efsane?
Gerçekçi grafikler ve tarihsel derinlik.
Farklı oyun modları ve senaryolar.
3. Total War: Three Kingdoms
Çin'in Üc Krallıklar dönemine dayanan bu oyun, hem taktiksel savaşları hem de stratejik yönetimi birleştiriyor. Karakter odaklı hikâyesiyle oyuncuları tarihin içine çekiyor.
Öne Çıkan Özellikler
Diplomasiye dayalı derin strateji mekanikleri.
Gerçek zamanlı savaş sistemi.
4. Crusader Kings III
Paradox Interactive'in bu başyapıtı, oyunculara bir hanedanı yüzyıllar boyunca yönetme imkânı tanıyor. Politik entrikalar, evlilikler ve savaşlarla dolu bir dünya sizi bekliyor.
Neden Farklı?
Kapsamlı RPG ve strateji öğeleri.
Tarihsel olaylara dayalı derinlik.
5. Starcraft II
Bilim kurgu temalı bu oyun, e-spor dünyasında da popülerliğini koruyor. Terran, Zerg ve Protoss adlı üç farklı ırk arasında seçim yaparak kendi stratejinizi oluşturun.
Efsanevi Yapılar
İleri düzey mikro ve makro yönetim.
Rekabetçi çok oyunculu modlar.
6. Company of Heroes 2
II. Dünya Savaşı atmosferini gerçekçi bir şekilde yansıtan bu oyun, oyunculara sınırlı kaynaklarla etkili kararlar alma sorumluluğu yükleniyor.
Dikkat Çeken Noktalar
Taktiksel birim kontrolü.
Dinamik hava ve arazi koşulları.
7. XCOM 2
Uzaylı istilasına karşı insanları savunmaya çalışan bir takımı kontrol ettiğiniz bu oyun, sıra tabanlı strateji sevenler için bir başyapıt.
İlgi Çekici Unsurlar
Karakter geliştirme ve özelleştirme.
Derin hikâye anlatımı.
8. Europa Universalis IV
Paradox Interactive tarafından geliştirilen bu oyun, dünya haritası üzerinde tam kontrol sağlama özgürlüğü sunar. Siyaset, ticaret, din ve savaş gibi çok yönlü mekaniklerle doludur.
Neden Oynamalısınız?
Üst düzey stratejik kontrol.
Sonsuz yeniden oynanabilirlik.
9. Frostpunk
Hayatta kalma ve strateji elementlerini birleştiren bu oyun, buzullarla kaplı bir dünyada toplumu yönetme sorumluluğu yükleniyor. Zor kararlar alarak koloninizi ayakta tutmalısınız.
Benzersiz Mekanikler
Etik ve pratik karar alma.
Yoğun atmosfer.
10. Anno 1800
Sanayi Devrimi dönemini konu alan bu oyun, hem şehir kurma hem de ticaret mekanikleriyle dikkat çekiyor. Güzel grafikleri ve detaylı oynanışıyla öne çıkıyor.
Neden Denemelisiniz?
Strateji ve simülasyon dengesini iyi kurmuş.
Göz alıcı görsel detaylar.
Sonuç
Güncel oyunlar olarak;
Bu liste, strateji oyunları sevenler için bulunmaz bir rehberdir. Her biri farklı bir deneyim sunan bu oyunlar, uzun saatler boyunca keyifle vakit geçirmenizi sağlayacak. Stratejik düşünme yeteneklerinizi test etmek ve yeni dünyalar keşfetmek için bu oyunlardan birini hemen deneyin!
1 note
·
View note
Text
Dikkat: Savaş oyunu oynayan çocuklar tehlike altında! - AmidaHaber
Serhat YETÜT – Muhabir Çocuklarda artan savaş oyunları bağımlılığı ve sonuçlarıyla ilgili konuşan Psikolojik Danışman Hayriye Müjde Erçetin, ‘Çocuklarda savaş oyunu bağımlılığı, saldırgan davranışları tetikliyor’ dedi. AMİDA HABER- Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), 6-15 yaş arasındaki çocukların bilişim teknolojileri kullanım alışkanlıklarına dair paylaştığı araştırma sonuçlarına göre 2013-2021…
1 note
·
View note
Text
Hiç kitap okumayan bir adam niçin merak eder seneye yazılacak kitapları? Bu dünyada bile yaşamayı beceremeyen niçin merak eder diğer gezegenlerdeki hayatı? Geçmiş ve bu gün ne zaman bitirildi de gelecek sorgulanıyor? İşler hala kalleşçe hallediliyor ikili ve uluslararası ilişkilerde! Her ülkenin sınır komşuları dost ve kardeş düşman ülkeler. Doğru düzgün top bile oynayamıyorlar kavgasız!
Oyunları savaş gibi görenler savaşı da oyun gibi görüyor elbet. Aynı kadına sevdalananlar birbirini vuruyor, aynı şeyden nefret edenler can ciğer arkadaş. Bir şeyi, bir kadını, bir erkeği ya da bir ülkeyi sevmenin cezası ölüm bile olabiliyor bazı.
Oysa 'sevin' dedi Tanrı. Karşılık beklemeden, pazarlıksız, sizi seveni de sevmeyeni de...
Basna Bir Şeyhler Oluyor
1 note
·
View note