#Sıfırın Altında Yaşam
Explore tagged Tumblr posts
yeniyeniseyler · 2 days ago
Text
The Walt Disney Company içerikleri S Sport Plus'ta! (Özel Haber)
Sadece spor içerikleri yer alan dijital platform “S Sport Plus”, The Walt Disney Company ile yaptığı işbirliği ile içerik yelpazesini genişletiyor. “Sporun Ev Sahibi” sloganını kullanan S Sport Plus yeni içeriklerini “Eğlencenin de Ev Sahibi” ve “Belgeselin de Ev Sahibi” şeklinde sloganlarla duyurdu. 24 Aralık 2024 itibariyleThe Walt Disney Company kanalları FX, National Geographic, National…
0 notes
gundemarsivi · 5 months ago
Text
Tumblr media
Yittiğinin Resmidir… #şiir
✍🏻 Mualla Sezgör Yassıbaş
https://www.gundemarsivi.com/yittiginin-resmidir/
Bırak hayata dair ayrıntıları etraflıca kavrayıp, farkındalıkla gereğini yapmayı ve idrak duruluğunda huzuru kulaçlamayı…
Daha pek çok ayrıntıyla, teferruatla, ıvır zıvırı yerine getirmeyi…
Kendinden eminlikle…
Durduk yerde, dahası, önlenemezlikte…
Kendi üstüne üstüne devrilmeler de…
Hayatın tarifsiz yüklerinin altında ezilmeyi…
Değil, sadece kendi ağırlığının altındaki yerle yeksanlığı kavrayamıyor hallerdeysen…
Farkındasızlıkla, tepkisizlikler bataklığında debeleniyorsan…
Yetmedi, şakülünün kaydığını, hayatı ıskaladığını dahi bilemeyecek kadar acz ve yitiklikler içindeysen…
İçinden geçen gam kervanlarını da, sevinç alaylarını da bilip anlayıp ayıramıyorsan…
Hiçlikteliğin ve çokluktalığın onu, o anda yaşananları ayırt edemez hallere düştüğünün bile idrakinden yoksunsan…
Ne hazin ve ne kahredicidir ki…
Hallerin böyleliği, değil sıfırı tüketmişliğin…
Düpedüz, lamsız-cimsiz, amasız, fakatsız, hasılı kılçıksız, çöpsüz olmacasına…
Külliyen yittiğinin resmidir, yittiğinin resmidir…
YİTTİĞİNİN RESMİDİR…
Bu hallerde sersefillikler de, helaklık da ömür tüketmek, dibine kadar…
Arı duru, darasız, kemiksiz, canlı cenazelikle, yaşayan ölü canlığın ağır mı ağır, bariz kanıtı, su götürmez ilanıdır, ilanı…
İstemeksizin ve irade dışı…
Hatta sebebinin asla sen olmadığının, yaşanmışlıkla kanıtlanmışlığında…
Ömür, beden, akıl, duygu, ruh, düşün dünya’nın cevheriyle, zenginliğini, yani kıymetlilik anlamı olan varını yoğunu…
Halk betimleyişiyle, sermayeni kediye yükleyerek…
En cahiliyle, bönünün anlayacağı aşikârlıkta olmacasına…
Resmen ve alenen, sıfırı tüketerek, hayata ve koşullara boyun eğenlikle, kulluk hallerine katlanmayı tek yaşam biçimin olarak sineye çeken olmalar…
Bu haller…
Baktığın aynada, suretini görmeme hali yaşamak kadar çarpıcılığın da, hatta vuruculuğunda gerçekliklerde…
ORTADA ÖLÜ YOKKEN, MATEMİ YAŞAMAKTIR, MATEMİNİ YAŞAMAK!
Hele ki de…
O mekânda, o, ölünün de, ağlanıp yanılacak olanında kendin olduğunun idrakinden yoksunluğun, insanı tarumar edişidir, TARUMAR EDİŞİ!
Sıfırı tüketmenin, ayan beyan ilanıyla, kanıtıdır.
<< – HAYATIN ARENASIYLA, BAĞRINDA >>… Sıfırın bile bir ederinin olduğu gerçeğinin hazin kuytusuyla, kör karanlığında…
En cömert ifadeyle de…
<< – Gölgesinde. >> Geçen, ıskaladığını bile fark etmeme talihsizliği, berbatlığıdır…
Uzun lafın kısası, özcesi…
Hatta hemen her şeyden ve kendinden bile bihaberliklerle…
EDERSİZLİĞİN İLANI, HİÇLİĞİNİN VE YİTTİĞİNİN RESMİDİR…
YİTTİĞİNİN RESMİ!…
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
0 notes
artmusicchannel · 5 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Sinema Özeti, Sıfırın Altında: Dağdaki Mucize - 6 Below Miracle on the Mountain, Dram, Macera ve Biyografik Gerilim Filmleri #cinema #sinema #film #sinemalar #TrueStory  #gerçekhikaye #biyografi #6BelowMiracleontheMountain #DağdakiMucize #SıfırınAltında https://www.artmusicchannel.com/2019/11/sinema-ozeti-sfrn-altnda-dagdaki-mucize.html
0 notes
kafkaslordu · 4 years ago
Text
dümdüz yatmak dışında yapmak istediğim hiçbir şey yok yaşam enerjim sıfırın altında
31 notes · View notes
dakikamagazin · 3 years ago
Link
Dev buz sarkıtları görenlere hayrete düşürdü
0 notes
seslimeram · 3 years ago
Text
Yara Hep Ortadadır
Tumblr media
Ekranlardan bir ülke tevatürü var ediliyor. Genel geçer değil doğrudan çağ atladı bahsinin üstünden cümleler kurulurken bir ülkenin sahiden yıkımından ne halde olduğu gözlerden bir biçimde kaçırılıyor. Mesel edilmesin isteniyor. Bir tevatür gibi, meseller üstün körü o da yarım yamalak aksettirilirken, bir uçurumun kıyısına taşındığımız hal, neşeli videoların arasında gümbürtüye konuluyor. Kimi seslenişlerin görülmeye gerek dahi bulunmadığı bu sahnenin hakikati olarak var edilmiş yaraların alenen umursanmadığı yer gerçekliğine bir kere daha ulaştırılıyor. Ne ki hazan dört bir yanı kuşatıyor. Ne ki anlatılan bir mahzun güz hikayesi olmaktan çok ötede, yirmi koca yılın nasıl bir girdap haline dönüştürüldüğünün de bariz ifşasını barındırıyor. Devletin abecesi olabildiğince yalın bir biçimde yıkılmaya yüz tutmuş olan aklın tezahürüne sahip / arka çıkmaya devam edenlerin dilini var ediyor.
Her gün yepyeni bir kırılmayı var ediyor. Her gün bir öncesinden birebir aynı, gel gelelim çok daha iç kıyıcı bir toplamda cürümlerle şekillendiriliyor. Baş Amirin, baş faşistiyle bir ve beraber kotardığı her tümce, aman şimdi iktidardan olmayalım da ne olursa olsunlarla birlikte bir avaz düş kırımı şekillendirilir. Düşüncenin, yaralara dair ses etmenin ne varlığı ne izi söz konusu edilendir. Cerahat nüksettikçe, her yanı kuşatmak ve fethetmek ile açık ve bariz bir biçimde devam olunan tahakküm etme halleri güncellenir. Biteviye doğrular yerine eğrilerin aldığı bir güncellik hasıl olur. Biyopolitik bir döngünün dahilinde hayata o olmuş, şu hale konulmuş, bu kırımlara rehin edilmiş mesel edilmesin diye kırk bir takla atılmaya çalışılır. Oysa yara hepten ortadadır. Oysa her şey doğrudan yaşayanların genel hanesinde bir sabit olarak işlenmiştir.
Hedefler okunurken, büyük atılımlar bahsileri gırla giderken, durmak yok yola devam hal ve isteminden sonra çıkagelen bizsiz bu memleketin hali nice olur korkutmasıyla birleşik bir biçimde / yönlendirme ve tahayyüller toplamıyla memleketin dönüşümü enikonu ve doğrudan doğruya karanlıktan çıkagelir. Cerahat artık öylesine pektir, düzen ve siyasetin sacayağı kılınmış olan yaygın medya o kadar rehin alınmıştır ki bütün bu başa örülmüş o çoraplar fark edilmiyor zannedilir. Biteviye çürüme her yanı kuşatırken meselemiz yoktur buyrulur, oysa gören gözlere, sorgulayan akıllara her şey yeni ülkenin kumaşının her nasıl yamalı bohça olduğunu bildirir. Her nasıl bir ülkeden tastamam çıkıldığının meramı aleni bir biçimde yaşama izi çıkartılandır. Duraksamak nedir bilmeden, tüketimin, tüketenin ol tükenişin şablonları aralıksız kılınır. Yol, yordam, akıl ve izan sıfırlanmıştır, sıfırın tam da dibine esir edilendir.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Yurt ve ev kiralarından kaynaklı barınacak yer bulamayan öğrenciler, 650 TL'lik bursların ev depozitosunu bile yetmediğine işaret ederek, "Verdikleri parayı bir şekilde geri alıyorlar" dedi.
Fahiş ev kiraları ve yurt sıkıntısı nedeniyle dışarıda kalan üniversite öğrencileri İstanbul, Ankara ve Kocaeli başta olmak üzere 9 kentte eylemde. “Barınamıyoruz Hareketi” adı altında örgütlenen öğrenciler, yaşadıkları sıkıntıları parklarda yatarak protesto ediyor. Soğuk havaya rağmen eylemlerini sürdüren öğrenciler, ev kiraları ile yurt fiyatlarının düşürülmesini istiyor.
Kalacak yerleri olmadığı için 3 gündür geceyi İstanbul'da bulunan parklarda geçiren öğrencilerden Vedat Saçak, yaşam ve eğitim haklarının ellerinden alındığını ifade etti. Buna karşı direndiklerini söyleyen Saçak, ülkedeki ekonomik krizden en çok etkilenenlerin başında öğrencilerin geldiğine dikkati çekti. Saçak, AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, "Elinize dilinize dursun ya" dediği 650 TL'lik öğrenci burslarına işaret ederek, "Bu burs hiçbir şeyimize yetmiyor. İlk bursunu depozitoya veriyorsun. Hatta burstan fazlasını depozito olarak veriyorsun. Verdikleri parayı bir şekilde geri alıyorlar" diye kaydetti.
Bursların yaşamlarını idame etmeye yetmediğini kaydeden Saçak, geçinemeyen yüzlerce öğrencinin okulu bırakmak zorunda kaldığını söyledi. Saçak, "Hakkımızı alana kadar dışarıda mücadele edeceğiz. Birçok arkadaşım geçimini sağlamak için yarım gün çalışmak zorunda kalıyor. Öğrencilerin neden bu halde olduğu sorulmalıdır. Tüm gençlere ve öğrencilere çağrı yapıyoruz; Bu sorun hepimizin sorunudur. Buraya gelerek direnişi büyütebiliriz. Kimin elinden ne geliyorsa yapması gerekir” çağrısı yaptı.
Bir diğer öğrenci Özlem Damla Arık, aldıkları bursla geçinemediklerini ifade etti. Yurtların kapasitesinin düşük olduğunu kaydeden Arık, “Bundan dolayı öğrenciler devlet yurtlarına yerleşemiyor. Özel yurtlar ise çok pahalı. Bu fahiş yurt ve kiralara devletin sessiz kalmasından dolayı buradayız. Fahiş yurt fiyatlarını ödemek için çalışmak zorunda kalıyoruz ya da cemaat yurtlarında kalıyoruz" diye konuştu. Devletin yurt kapasitesini genişletmek yerine cemaat yurtları yapmakla meşgul olduğuna dikkati çeken Arık, "Bizler yurtsuz öğrencileriz. Ev kiralarını ödeyemiyoruz ve bundan dolayı yaşam kalitemiz düşüyor. İktidar geldiğinde burs 45 TL, çeyrek altın ise 30 TL idi. Şimdi burs 650 TL, çeyrek altın 800 TL. Buradan farkı ölçebiliriz” ifadelerini kullandı.
Arık, Erdoğan'ın burslara dair açıklamasına işaret ederek, “Devlet yurt fiyatları şuanda 450 TL. Burs parasından yalnızca 200 TL kalıyor. Kalan parayla nasıl geçinelim? Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamanın doğru olmadığı apaçık ortada. Alım gücünün düştüğü böylesi bir dönemde 650 TL gibi bir bütçeyi yeterli bulan insan, hayal dünyasında yaşıyor demektir. Öğrenciler çalışmak zorunda kalıyor. Bu da öğrencilerin emeğinin sömürüldüğünün kanıtıdır. Okul ile işi bir arada götürmek, sosyal hayattan tamamen mahrum kalmamıza neden oluyor” diye konuştu.
Barınma sorunu yaşayan üniversite öğrencisi Zelal Baydemir, sorunun kaynağının iktidar olduğunu söyledi. Binlerce öğrencinin sırf kalacak yer bulamadığı için tercih hakkından mahrum kaldığını ifade eden Baydemir, "Bunu öğrenciler mi abartıyor? Nitelikli eğitim hakkı en temel hakkımız. En temel ihtiyaçlardan biri de barınmadır" diye kaydetti. İhtiyaçların giderilmesi ve bursların artırılmasını isteyen Baydemir, “Yetkililer sorunlara çözüm olmamaya devam ederlerse eylemimizi, çadır eylemine dönüştüreceğiz" uyarısında bulundu.
İstanbul'da ev kiralarının 2 bin TL'nin üzerinde başladığına dikkati çeken Baydemir, şunları söyledi: "Öğrenci olduğumuz için kiraları daha da yükseltiyorlar. Burada direk sermayeyle kurulan bir işbirliğinden bahsedebiliriz. Öğrenci olmamızdan dolayı çok düşük ücretlerle güvencesiz çalışmak zorunda kalıyoruz. Sorunlarımızın hepsi çok ortak. Herkesi dayanışmamızı büyütmeye çağırıyoruz."
Öğrencilere destek veren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ ise, öğrencilerin yaşadıkları sıkıntılara yabancı olmadıklarını söyledi. Burs ve kredi fiyatlarının çok düşük olduğuna işaret eden Dağ, "500-600 TL alan bir üniversite öğrenciden, eğitim hayatına devam etmesini istemek gerçekçi değil. Aynı zamanda sosyal devlet anlayışından uzak bir yaklaşım. Bu yaklaşım öğrenciyi açlığa, yoksulluğa mahkum eden bir yaklaşımdır" diye konuştu.
Öğrencilerin yüksek ücretli evlere veya aparta mahkum edildiğini vurgulayan Dağ, "Bugün de öğrenciler barınamadıkları için sokakta mücadele ediyorlar. Bin odalı saraylarda yaşayanların öğrencileri sokaklara mahkum etmesi asla kabul edilemez. Öğrencilerin bu mücadelesi meşrudur, en temel haktır. Bugün olduğu gibi bundan sonraki süreçte de bu meşru talebi haykırmak için öğrencilerin sesi olmaya ve alanda direnmeye devam edeceğiz” dedi.”
Ekranlardan aksettirilen ülke tahayyülü ile pratikte var olanın arasındaki uçurum halini en kestirmeden bildiren bir direniş örgütlenir. Erk, muktedir, iktidarın var ettiği acziyet dolu, sadaka kabilinden yardımı büyük dünyaları ayağa getirmiş gibi bildirenler ekranda ahkam üstüne ahkam keserken, öğrencilere yeni yaftalar biçmeye çabalarken, olmakta olanın nasıl da doğrudan bir yıkım / mahrumiyet / hak gasbı olduğu görünür. Teferruat olarak şu sahnede bildirilen bir yaşam akdinin muhafazasıdır. Boylu boyunca endamıyla sahneye zuhur eden devletlinin, bir ülkenin geleceğine dönük üstü örtük, başı sonu muğlak kılınan tahayyüllerinin, vaatlerinin boşa düşmesi kesintisiz olarak kanıtlanandır. Bir biçimde en temel hakların yıkıldığı / çalındığı / yerle yeksan edildiği yerde, istenen hikaye aksetsin, duyurulsun netice sokağa düşmüş olan isyanın ta kendisinde tekzip edilir. Bütünüyle meram barizdir. Yaşamsal olanların, temel hak diye bildirilenlerin, en basitinden hayatı idame etme gailesinin karşısında yıkımı önceler devletli. Durmadan dinlemeden neyinize yetmiyor diye çıkagelir devletli! Yetemeyen şeyin bursların kıtlığından, yaşanan krizlerin ta kendisinden, ekonomik buhranın ortasında dımdızlak, bir başına terk edilen insanların suretlerinden afaki kılınırken hala çal çene büyük ülke masalları anlatılır. Büyüklere anlatılan mübalağalı masalların miadı henüz dolmamış mıdır?
Gazete Duvar’dan aktaralım: “Üniversite öğrencilerinin tüm Türkiye'ye yayılan 'Barınamıyoruz' eylemlerine en sert polis saldırısının yaşandığı Eskişehir'de Valilik, gençleri engellemek için bu defa 'Covid-19' salgınını gerekçe gösterdi. Eskişehir Valiliği'nin internet sitesinden yaptığı açıklamada İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulunca korona virüsüyle mücadele kapsamında ek tedbirler alındığını duyurdu.
Valilik açıklamasında "2021- 2022 akademik yılının başlaması ile üniversitelerimiz yüz yüze eğitime geçeceğinden öğrencilerin çeşitli sebeplerle bir araya gelebilecekleri, bu durumun da virüsün yayılım hızının artmasına neden olacağı değerlendirildiğinden sosyal mesafeyi azaltan ve koronavirüs tedbirlerini ihlal eden toplanmaların önlenmesine karar verilmiştir" ifadeleri yer aldı.
Ayrıca kararda "Koronavirüsün yayılım hızının artışına mahal vermemek için ilimizdeki üniversitelerde eğitim-öğretim görecek öğrencilerin her türlü ihtiyaçlarının karşılanması konusunda Eskişehir Valiliğince (Açık Kapı Şube Müdürlüğü, Kaymakamlıklar, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları) gerekli hizmetler verilecektir" ifadeleri kullanıldı.
Eskişehir Valiliği'nin yasaklama kararına rağmen, bir grup üniversite öğrencisi Eskibağlar Mahallesi İsmet İnönü Caddesi'ndeki parkta bir araya geldi.
Ev ve apart fiyatlarına getirilen zamları protesto eden grup pankart açmazken, slogan da atmadı.
Öğrenciler sosyal mesafe kuralına uygun olarak eylem yaptı. Gençler yanlarında getirdikleri battaniyelerle polisin adeta ablukaya aldığı parkta oturdu.
Öte yandan dün gece aynı parkta basın açıklaması yaparak pankart açtıkları için polisin darp ederek gözaltına aldığı 6 öğrenci de ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakıldı.”
Ekranlardan bir ülke tevatürü var ediliyor. Her şeyin basmakalıp, benzersiz bir biçimle uyum / ahenk dahilinde her şey yolundaymış türküsü çağrılıyor. Yukarıdaki hakikate karşı sözü muğlak kılan / cerahati yücelten temsillerle, laf çevirmelerle gündem, güne düşmüş olan o ağır kaygı örtbas edilmeye çalışılıyor. Misal bakan Kasapoğlu’nun şu aşağıdaki demeci gibi bir veciz silsilesinin, geçinemeyen, barınamayan öğrencilerle her ne ilgisi vardır, yaygın medyadan bir tek cılız sorgu karşımıza çıkarılmayandır. Bu hal neyin nesidir? “Mavi vatanı inkar eden anlayışla, PKK'ya iltisaklı partilerle yaptıkları iş birlikleriyle, gençlerimizin geleceğini garanti altına alma noktasında açıkçası acziyetlerini görüyoruz. Gençlerimiz bizim gözbebeğimiz. Onların bu çabaları en güzel şekilde gördüklerine, bu güzel tabloyu en güçlü şekilde hissettiklerine inanıyoruz. İşte bunun ispatı, yurtlardaki anketlerde yüzde 98-99'larda çıkan memnuniyet anlayışıdır. Türkiye'nin her yerinde gençlerimizle birlikte oluyor, oturuyor dertleşiyoruz.” Bu sözlerin sarf edildiği günün gecesi kolluk şiddeti dört bir yanda öğrenci avına çıkandır. Böyle ezber bu kadar motamot yıkıcı, yaftalayıcı bahislerle bir sorunun çözümü değil mutlak ve kati çözümsüzlüğüne devam olunandır. Yol sahiden nereye?
Düzenin başındaki temsillerin dilinden bir yoktur çıkınca olan şey / yaşananlar yok olur mu, sahiden olabilir mi? Ekranlardan yayılan ülkenin ters köşesi her gün sokaklarımızda kendiliğinden zuhur ediyor. Sokak, mahalle, kantin, okullardaki gibi şimdi de parklardan ses ediliyor. Ol güçlü ülke tiradının yanı başında bir ülkenin geleceğine kastı güncelleyen bir tahakküm haline isyan sürüyor. Doğal akışı içinde kendi yanlışlarını doğru diye anan, addeden büyüklere rağmen gençler izanı, hakkı ve hukuku bildiriyor. Cerahat, ekranlarda onca şatafata rağmen her gün birimizden birisine bedel kılınanlar ile çıka geliyor. Bir yer, bir yurdun yaşamla ilintisine dair ket kesintisiz kılınıyor. Baş Efendiden, en dipteki ol kolluk personelinin var ettiği tahakkümden, yaydığı şiddetten, her güne içkin kıldığı en akla hayale gelmeyecek olan kötülüklerden bir ülke imi kendiliğinden görünürlüğüne kavuşuyor. Hayatı bu sahnede daha en baştan mağlup bir savaşa dönüştüren, herkesin ama her bir bireyin hakkını yerle bir eden bir zihniyet, çeteleşmiş bir akım karşısında meseller yok sayılıyor. Hiçbir şey gerçekliğine kavuşmadan, sümen altı ediliyor. Bir tek olumlanabilir şeyin yaşanmadığı, her günün bir öncesi kadar ağır yıkımlarla kuşatıldığı yerde devletin / devletlinin molozları, irini, kötülüğü artık ekranların dibinden taşıyor, kesin bilgi. Kim, nasıl, nerede ve ne şekilde hesabını verecek meçhul addedilen yerde ol ülke yeni olsa ne yazar, eskinin ta kendisine bunca biat sürgit yinelenirken, haksız mıyız!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Barınamıyoruz Şişli Eyleminden – İlknur KARADENİZ – Şişli Gündemi
1 note · View note
gazetehaberi · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Soğuk, vahşi ve çetin: Sıfırın Altında Yaşam
0 notes
medyadergisi · 3 years ago
Text
Soğuk, vahşi ve çetin: Sıfırın Altında Yaşam
Soğuk, vahşi ve çetin: Sıfırın Altında Yaşam
BBC’nin Emmy ödüllü popüler belgesellerinden biri olan “Sıfırın Altında Yaşam” Kuzey Kanada’nın zorlu yaşam şartlarını keşfetmeye davet ediyor. Medeniyetten uzak, vahşi ve bir o kadar soğuk bir coğrafyada hayatta kalmayı başaran insanların ilginç hikayeleri BBC Earth kanalında ekranlara geliyor.    Dört kez Emmy ödülü alan ve popülerliğini kaybetmeden sürdüren bu etkileyici belgesel, bu kez Kuzey…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haber2s · 3 years ago
Text
Soğuk, yabanî ve çetin: Sıfırın Altında Ömür
Soğuk, yabanî ve çetin: Sıfırın Altında Ömür
Soğuk, yabanî ve çetin: Sıfırın Altında Ömür BBC’nin Emmy ödüllü tanınan belgesellerinden biri olan “Sıfırın Altında Yaşam” Kuzey Kanada’nın şiddetli ömür kurallarını keşfetmeye davet ediyor. Medeniyetten uzak, yırtıcı ve bir o kadar soğuk bir coğrafyada hayatta kalmayı başaran insanların farklı kıssaları BBC Earth kanalında ekranlara geliyor. Dört sefer Emmy mükafatı alan ve popülerliğini…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haberyazari · 3 years ago
Text
Soğuk, vahşi ve çetin: Sıfırın Altında Yaşam
Soğuk, vahşi ve çetin: Sıfırın Altında Yaşam
BBC’nin Emmy ödüllü popüler belgesellerinden biri olan “Sıfırın Altında Yaşam” Kuzey Kanada’nın zorlu yaşam şartlarını keşfetmeye davet ediyor. Medeniyetten uzak, vahşi ve bir o kadar soğuk bir coğrafyada hayatta kalmayı başaran insanların ilginç hikayeleri BBC Earth kanalında ekranlara geliyor.    Dört kez Emmy ödülü alan ve popülerliğini kaybetmeden sürdüren bu etkileyici belgesel, bu kez Kuzey…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
habergezgini · 3 years ago
Text
Soğuk, vahşi ve çetin: Sıfırın Altında Yaşam
Soğuk, vahşi ve çetin: Sıfırın Altında Yaşam
BBC’nin Emmy ödüllü popüler belgesellerinden biri olan “Sıfırın Altında Yaşam” Kuzey Kanada’nın zorlu yaşam şartlarını keşfetmeye davet ediyor. Medeniyetten uzak, vahşi ve bir o kadar soğuk bir coğrafyada hayatta kalmayı başaran insanların ilginç hikayeleri BBC Earth kanalında ekranlara geliyor.    Dört kez Emmy ödülü alan ve popülerliğini kaybetmeden sürdüren bu etkileyici belgesel, bu kez Kuzey…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
magazinhaber · 4 years ago
Link
0 notes
anlikhaber · 4 years ago
Link
0 notes
guncelhaberlr · 4 years ago
Link
0 notes
desifrehaber · 4 years ago
Link
0 notes
seslimeram · 4 years ago
Text
Çürütenin Meseli
Tumblr media
Çürütenin aslında her ne olduğunun konuşulmadığı, kokuşmuşluğun arşı alaya yükseldiği bir arafın ortasında kelimeler eksiliyor. Cümleler yarım ağız konuluyor. Muktedirin açıkta eylediği nobran tahayyüllerin paralelinde bir menzilin biyopolitik deney sahasının bizatihi ta kendisi kılınması güncellenirken, çürüme artık mevzu olunmuyor. Çürümenin var ettiği katran karası konuşulmuyor. İçteki yıkımı örtbas edebilmek için günbegün dışarıya saran, saldıran, çemkiren bir ülkenin hakikati karşımıza çıkıyor. İçteki ötekinin hakkından gelip, hedef kılıp, yağmaya / parçalamaya devam diyen bir zihniyetin var ettiği şeyin dışarıya da taşan / uzanan bir yok etme kültü olduğu bugün açıktır.
Aralıksız kılınmış olan cerahatle, nobran tahayyüller toplamı kılınmış bir ülke şablonunun her neyi var ettiği artık afakidir. Çözümlenmesine gerek dahi duyulmayacak kadar afaki bir biçimde öteki hedef kılınır. Öteki olarak tanımlanan devletten gayri kim varsa, devletli gibi düşünmeyen hangi kimlik varsa bunların az ya da çok değil doğrudan eksik gediksiz bir halde köşeye kıstırılması güncellene gelendir. Biyopolitikanın tam teşekküllü bir hali, bir yansısı içinde hayatlar hedeftedir. Çürütenin aslında her ne olduğu bu raddede açıktan karşımıza çıkar. Devletlinin eylediği her hamle, var ettiği her söz, sonucunda ortaya serip ardını bıraktığı her cerahat ile bu çürüme hali kesintisizleştirilir. Devlet’in devletliğinin neye tekabül ettiği bu noktadan itibaren karşılaştığımız her gün / her vakada bambaşka yüzeylerle bu çürütme halini günceller. Olağan kılınmış bir normatif bilinmiş, bildirimi yapılmış olanın nasıl bir tersi istikamette, sıradana karşıt bir haller toplamının bizatihi ta kendisi olduğu ortaya çıkandır.
Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’dan katılımcılarıyla bir düşünsel çaba olarak temelleri atılan Caucasus Talks (Kafkaslar Konuşuyor) Platformu, Artsakh’ta devam olunan savaş haline karşı bir bildiri yayınlar: “Sen bu mesajı okurken Dağlık Karabağ içinde ve çevresinde insanlar ölüyor.
Genç çocuklar ve adamlar ufukta bir çözüm olmaksızın birbirlerini öldürüyorlar.
Savaşta esas yitirilen nesnel hakikat değil. Gerçek insanların, gerçek çocukların hayatları yok oluyor.
Bu bütün Güney Kafkasya'nın kaybettiği bir muharebeye dönüşüyor.
Eğer seni şu anda etkilemiyorsa, savaş veya savaşın sonuçları yarın sana da ulaşacak.
Savaş çatışmayı hiçbir zaman çözmeyecek, sadece bizi daha karanlık, daha kısır bir bitmeyen savaşlar döngüsünde bırakacak.
Barışı savunmak tarafsız bir duruş değil. Savaş anlatılarıyla koşullandırılan militarist
duruşları reddediyoruz ve bunun yerine barışı inşa etmenin yollarını arıyoruz.
Bu savaş geçmişin trajedilerini ve yaralarını geri çağırıyor. Onları iyileştirmek için hiçbir şey yapmadığı gibi yenilerini yaratıyor.
Bu savaşın kazananı yok. Bütün Kafkasya'ya sefalet, ölüm, fakirlik ve bölgenin bağımsızlığının kaybını getiriyor.
Dış güçleri daha fazla çatışmayı kışkırtmamaya ve savaş yapma sürecinin bir parçası olmamaya çağırıyoruz.
Acil bir ateşkes ilanını ve çatışmanın tarafları olan Ermenistan ve Azerbaycan'daki tüm kesimleri dahil edecek kapsayıcı görüşmelerin başlamasını savunuyoruz.”
Bitimsiz bir biçimde nefretin aralıksız köpürtüldüğü bir sahada, var edilmiş yıkımların ikinci haftasını geçen / aşan bir yok etme halinin karşısında sıradan insanların avazı vardır ortaya serilen. Türkiye gibi, yenilenmeyi, yok etmeyle eş anlamlı olarak bağdaştıran, düşünen bir sathı mahallin yönetim katının var ettiği cerahat üstüne düşünülesidir. Hiçbir çatıya dahil olmadan, salt / sadece barışma ediminin / erdeminin üstünde kelam oynatanlar karşısında çıkagelen o şiddetle hemhal / linçle örülmüş olan karaltıyı aşmanın belki de doğrudan tek yolu vardır, ses etmek. Yukarıdaki metin, anlatmaya çalıştığımız miladi takvimden daha eski bir yerleşim sahasının başına getirilmek istenen felaketin her taraf için ama özellikle Ermeni ve Azeri halkları için bir biçimde ayrıştırmaya devam etmek için vesile teşkil etmesine dur diyebilmektir. Cüretle, cürümle, kötülükle birlikte var edilen ayrımcılıkla bir noktadan başlanarak mücadele edilecekse o da bu tümcelerin altında birikmiş insanların imzalarıyla başlanacaktır, kesin bilgi!
Tumblr media
Gazete Karınca’dan aktaralım: “Mezopotamya Ajansı’nın (MA) Van bürosu ile gazetecilerin evlerine sabah saatlerinde polislerce baskın düzenlendi. MA muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur ile JinNews muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala gözaltına alındı. Baskınlarda evleri didik didik arayan polisler, gazetecilerin fotoğraf makinelerine, kamera ve teknik malzemelerine de el koydu.
Bu arada Mezopotamya Ajansı’nın bürosundaki aramaya gözaltına alınan gazetecilerin de götürüldüğü öğrenildi.
MA’nın Van bürosundaki üç saatlik aramanın ardından büroda bulunan kamera, fotoğraf makinesi, laptop ve hard disklere el konuldu.
Bürodaki aramanın sona ermesi üzerine gözaltına alınan gazetecilerin Van Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldükleri belirtildi.
Gözaltında tutulan gazetecilere 24 saatlik avukat kısıtlaması getirildiği öğrenildi.
Gözaltılara ilişkin açıklama yapan MA, “Gözaltındaki büromuzun çalışanları, Van’ın Çatak ilçe kırsalında operasyona çıkan askerler tarafından 11 Eylül’de gözaltına alındıktan 2 gün sonra yoğun bakım ünitesinde ortaya çıkan Osman Şiban ve Servet Turgut’un helikopterden atıldıklarına dair hastane raporu ve olaya dair bilgileri kamuoyunun gündemine getirmişti” ifadelerini kullandı.
Açıklamada ayrıca, Şiban ve Turgut’a ilişkin yapılan haberlere de yer verildi.
Öte yandan, Servet Turgut’un ölümünün ardından yapılan HDP’li vekillerin katıldığı taziye, polis tarafından basılmıştı. Taziyenin ardından yapılmak istenen basın açıklaması da polis tarafından “Mezopotamya Ajansı’nın çekim yapmasına izin vermeyeceğiz” denilerek engellenmişti.
Öte yandan Yeni Yaşam gazetesinin eski dağıtımcısı Şükran Erdem’in de gözaltına alındığı bildirildi. Erdem, diğer gazetecilerin tutulduğu İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü belirtildi.
Gazetecilerin gözaltına alınmasına ilişkin yazılı açıklama yapan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), gerçeği açığa çıkartan gazetecilerin hedef alındığını vurguladı:
"Mezopotamya Ajansı, Van’ın Çatak ilçe kırsalında operasyona çıkan askerlerin gözaltına aldığı Servet Turgut ve Osman Şiban’ın helikopterden atıldıklarını belgeleriyle ortaya çıkarmıştı. Helikopterden atılan Turgut günlerce kaldığı yoğun bakım ünitesinde yaşamını yitirmişti. Turgut’un taziyesini basan polisler Mezopotamya Ajansı’nı hedef göstermiş, ardından da ajansın sitesine erişim mahkeme kararıyla engellenmişti. Bugün Van’da yapılan baskın ve gözaltıların da bu hedef gösterme halinden bağımsız olmadığı açıktır.
İktidar, bir kez daha yargı eliyle insan haklarına yönelik böylesi büyük bir saldırıyı soruşturmak yerine gerçeği açığa çıkartan gazetecileri hedef almıştır. Bu durum kabul edilemez. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği olarak bir kez daha hakikati açığa çıkarıp tüm dünyaya duyurmaya çalışan meslektaşlarımıza yönelik bu saldırıyı kınıyoruz. Türkiye tarihi gazetecilere yapılan saldırılarla dolu olduğu kadar tüm bu saldırılar karşısında hakikat yolcularının direnişine de tanıklık etmiştir. Hakikat yolcuları dün olduğu gibi bugün de gerçeği açığa çıkartmaya devam etmiştir. Bir kez daha bugün gözaltına alınan arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Çünkü gazetecilik suç değildir."
Mezopotamya Ajansı’ndan iliştirelim: “Van’da iki yurttaşın helikopterden atılması skandalını kamuoyuna duyurmalarının ardından 6 Ekim'de gözaltına alınıp,  savcılıkça "devlet aleyhine toplumsal olayları haber yaptıkları” gerekçesiyle “örgüt üyeliği” iddiasıyla mahkemeye sevk edilen gazetecilerden dördü tutuklandı.
Tutuklanma talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilen Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen, Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi ve Gazeteci Nazan Sala hakkında tutuklama kararı verildi.
Yeni Yaşam gazetesi dağıtımcısı Fehim Çetiner ve eski gazete dağıtımcısı Şükran Erdem ise, yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol tedbiri ile serbest bırakıldı.”
Çürütenin varlığı sorgulanmasın diye günbegün var edilen cürüm hemhal halin bir başkaca sureti var edilir. Adnan Bilen, Cemil Uğur, Şehriban Abi, Nazan Sala’nın gazetecilik dışında bir faaliyetleri olmadığı pekala bilinmesine rağmen gizlilik kararı ve gözaltından tutsaklığa uzanan yolda var edilen tüm cerahat haliyle bir kez daha hukukun esamesi okunmadığı bildirilir. Dünya Basın Özgürlüğü indeksinde dibe doğru yollanmış, orada sabit kalmış bir ülkenin hakikati bildiren / sorgulayan gazetecilere karşı tahakkümü bu sahada yaşama verilen değerin sıfırın altında koyulması ve her şeyiyle bir ülke hakikati karşımıza çıkartılır. Böylesine mübalağasız bir yok etme halinin var edilebildiği, bir istikamette işkence azıya alınmış bir mesel kılınırken bunun üstüne gitmek yerine onu bildiren, haberleştiren insanlara azap vermek / tutsak kılmak / suçlu ilan etmek hangi barışı geri getirecektir. Bir noktada katledilmiş bir insanın ardından, bir diğerinin ağır yaralanmış olmasının akıbeti sorgulanmayacaksa, devletin var ettiği cürümlerin peşi böyle rahatça terk edilecekse bu ülkede hukuk bahsi niye vardır, neye vardır!
Yeni Yaşam’dan aktaralım: “Gezi Parkı eylemleriyle ilgili davada tutuklu olarak yargılanan ve hakkında 18 Şubat’ta beraat ve tahliye kararı verildikten sonra 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili soruşturma gerekçe gösterilerek “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla tekrar tutuklanan iş insanı Osman Kavala hakkında hazırlanan iddianamenin detayları ortaya çıktı.  Kavala ve akademisyen Ortadoğu uzmanı Henri Jak Barkey şüpheli sıfatıyla iddianamede yer aldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz tarafından hazırlanan 64 sayfalık iddianamede, “Kavala’nın Barkey’in Türkiye’deki casusluk eylemlerine yardım ettiği ve birlikte faaliyet yürüttükleri” ileri sürüldü.
Şüpheli Henri Jak Barkey’in yukarıda izah olunan biçimde casusluk eylemleri kapsamında yerel işbirlikçisi ve ülkemizdeki faaliyetlerinde iştirak halinde birlikte hareket ettiği şüpheli Mehmet Osman Kavala’nın da darbe girişimi öncesinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü adına darbe girişimini sevk ve idare eden örgütün mahrem sorumluları ile birbirine paralel bir kısım irtibatlarda bulunarak darbe girişimine hazırlık hareketlerinde bulunduğu, bu kapsamdaki eylemlere katıldığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda faaliyetleri ile şüphelilerin ayrıca atılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engelleme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırma veya görevlerini yapmasını tamamen engelleme suçlarını da işledikleri tespit edilmiştir.
Osman Kavala hakkında hazırlanan bu iddianamede, 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 20 yıl hapis cezası isteniyor. 
Uluslararası Af Örgütü Avrupa Bölgesel Ofis Direktörü Nils Muiznieks imzası ile yayınlanan açıklamada, yargılama süreci “utanç verici” olarak nitelendirilerek, Türkiye’ye Osman Kavala’yı serbest bırakma ve adaleti sağlama çağrısı yapıldı. Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
“Yaklaşık üç yıldır cezaevinde tutulan Osman Kavala’ya şimdi de başka bir temelsiz ‘casusluk’ suçlaması yöneltiliyor. Osman Kavala, bu yeni iddianamedeki ‘casusluk’ suçlamasıyla ağırlaştırılmış ömür boyu hapis ve 20 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya. Kafkavari tabiri aşırı kullanılan bir klişe haline gelmiş olsa da Osman Kavala’nın durumu için kaygı verici ölçüde uygun bir tabir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçen aralık ayında verdiği kararla Osman Kavala’nın uzun süreli tutukluluğunun hukuka aykırı olduğuna ve ‘art niyet’ taşıdığına hükmetti. Buna rağmen Türkiye, bu bağlayıcı kararı uygulayarak, Kavala’yı serbest bırakmayı reddediyor. Bir kez daha, Türkiye’yi, Osman Kavala’yı cezaevinden serbest bırakarak, intikam amacı taşıdığı açıkça görülen suçlamaları düşürmesi çağrısı yapıyoruz ve Türkiye’yi Kavala’nın maruz kaldığı bu utanç verici adaletsizliğe son vermeye çağırıyoruz.”
Cürümler var edilmeye devam olunuyor. Osman Kavala gibi, toplumsal temayül ve müşterek bahislerin savunucusu olan bir insana reva görülenler dahi ülkede gündem değil tam tersine, baskıcı rejimin hedef almalarına rehin olan medyanın vurdumduymazlığı ile geçiştirilmeye çalışılıyor. Bütünüyle bir menzilde suçlu kılınmak istenen sıradan insanların var ettiği mücadele dinamikleri olduğu, uydur kaydır, kes yapıştır iddianameler ile birlikte güncelleniyor. Bir asra yaklaşmış olan demokrasi ediminin yıkımındaki aralıksız yıkım halinin güncelliği karşımıza çıkıyor. Böyle bariz, bu kadar afaki, bunca açık bir biçimde çürümeye namzetlik içerisine terk edilmiş olan ol demokrasi ediminden geriye hiçbir şey kalmayacaktır, yaralardan gayri, Osman Kavala’ya yönelik ithamların açıkta bildirdiği, hepimize bu devlet aklının paylaştırdığı bu bahistir.
Çürümenin var ettiği katran karası konuşulmuyor. İçteki yıkımı örtbas edebilmek için günbegün dışarıya saran, saldıran, çemkiren bir ülkenin hakikati karşımıza çıkıyor. Olan, olmakta olan ve olası geleceğin pratikleri her durumda şiddetle, nefret ve ayrımcılıkla bir ve beraber kurgulanıyor. Devlet devletliğinin gereğini yerine getirirken sıradan hakkını da bu sahadaki öteki sandığının yaşama hakkı / tahayyülü ve istencini de içte, dışta, aralıksız ve fasılasız bir biçimde derdest ediyor. Hayat meselinden bahisler açılmazken, kötülüğün tüm katmanları pare pare ilmik ilmik yaygın medyadan, sokağa empoze ediliyor. Devletli şiddetini, linç kültürünü, ötekileştirmeyi bir normatif kılarken hayat artık onarılamayacak halde çürüme terk ediliyor. Bir denek sahasında, aralıksız şiddete rehin, kötülüğün anbean yinelene geldiği bir toprak parçasında kime ne hayat verilecektir, sahiden düşünüyor, sahi ama sahiden de anlıyor musunuz? Bu istikamette, şu ismi yeni denilenin çukur kılınması gayretinin sonuçları ne olur artık anlıyor musunuz? Çürüyoruz... Nefes alamıyoruz... Her gün biraz daha, her an bir kademe daha...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Tom PARSONS via Unsplash
0 notes