#Mezopotamya Üçlemesi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Direniş Oyunu Bozar!
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz artık. Seçim tahayyülü içerisinde herkeslere pay edilen vaatler, bol keseden atılan nutuklar o gerçekliğin başka bir suretle ilerletilmiş olduğunu göstere gelir. Sanılanın da ötesinde bir hızla hayat erimi çürümeye terk edilir iş bu menzilde. Belirgin olan tehdit, tahakküm, terör üçlemesi içinde kuşatan, atılan tutulan her vaadin bir bedele dönüştürülmesi var edilir. Vaat, nutuk, seslenişler birer pranganın ta kendisi kılınır. Tehdit, tahakküm ile hayatın biçimlendirilmesi aralığında gerçek ve yalın bir yıkıcılık bina edilir. Dönüşüm, devinim, yönelim ile birlikte bir müşterek yaşam idesi muhafaza etmek yerine onu topyekun çürüten bir yönelim var ettirilir. Bugünün yeni nam ülkesinin doğrultusu / benzersiz değil doğrudan sürgit yinelenen bir tahakküm veçhesinin aralıklarında dolanmaktadır. Bütünüyle baş efendinin tahayyülü doğrultusunda belirgin bir oyun parkına dönüştürülen, ketum değil basbayağı kötücüllüğün savunulduğu bir yeri bildiren garabetliklerle hayatın sınırlandırılması kesintisiz kılınır. Budur bu kadardır şu yer, bu ülkede sıradana verilen değer, hakikaten!
Ardışık kılınmış olagelen verin yetkiyi görün etkiyi seslenişinin her nasıl bir gasp pratiği olduğu daha seçime günler kala var edilmiş olagelen tehditlerden, ortaya salınmış olan ol bakanların devletin tüm imkanlarıyla saldırmalarından belirgin okunabilir. Şiddeti, ötekisi olarak anılana nefreti, kesintisiz bir kini, linci pratik olarak ele alan, bunu reva görebilme halini çoktan aşarak daha dipsiz, yalın bir karanlığın binasına düşen bir iktidar için her an, her gün yepyeni bir yıkımın tezgahta işlendiğini görebiliriz. Düzen, yeni diye anılanın var ettiği açmazlar günbegün artık gırtlağı aşan bir sorun yumağını imlerken, bütün bunların hiç yaşanmadığı intibasını var edebilmek, konuşturmamak için seçim heyulası içerisinde onlarca taklalar atılır. Hırslarından, koltuk sevdalarından, memleketi söğüşleme halinden başkasına bel bağlamayan, bir umut taşımayan aklın sunduğu her şey basbayağı o eğilip, çokça bükülüp, delik deşik kılınan bir hayat imgesidir. Buna karşı doğrudan var edilebilen her şeyle, her gün biraz daha hayattan bir şeyler eksiltilerek dönüştürülmüş olanın yeniliği artık eskisinden farksız yıkıcılığı bir örnek hayatlarımızı kuşatmanın hangi evresine geçildiğini örnekler. Bu kadar yalın bir iktidar hırsı için, yirmi bir yıllık pratiğin ardından hala en kudretli, sorunsuz, başat temsilin kendileri olduğuna dair yanılsama, zorbalık ile bir yön kazanmış menzilin asli suretini, geleceksizliğinin her nasıl biçimlendirildiğini de anlatır, görene.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Kurdistan kentlerine taşınan asker ve polislerin toplu oy kullanma görüntüleri seçimlere damgasını vurdu. Hayatlarında ilk kez getirildikleri kentlerde oy kullananlara tepki yağdı.
Kurdistan kentlerinde saat 16.00'da sona erecek oy verme işlemleri devam ederken, birçok kentte yaşanan hak ihlalleri gündem oldu. Agirî, Çewlîg, Bedlîs, Amed, Colemêrg, Qers, Mêrdîn, Mûş, Sêrt, Riha, Wan, Êlih, Şirnex ve Idir kentlerine otobüslerle taşınan binlerce asker ve polis, sabahın erken saatlerinde taşındıkları okullarda toplu olarak oy kullanma görüntüleri seçimlere damgasını vurdu.
YSK Reddetmişti
DEM Parti'nin Yüksek Seçim Kurulu'nda (YSK) reddedilen Kurdistan kentlerine yapılan 55 bin sahte seçmen bugün taşındıkları kentlerde oy kullandı. Hayatlarında ilk kez gittikleri kentlerde okulların önünde ve içinde oluşan kuyruklarda görüntülenen asker ve polisler, yüzlerini kapatırken, halktan tepki yağdı. DEM Partili milletvekilleri ve adayları, birçok yerde yansıyan bu manzarayı görüntüleyerek, sanal medya hesaplarında teşhir ederken, halk da genç ve yaşlı demeden sandıklara akın etti.
'Bu Seçim Meşru Değildir'
Kürt halkının iradesini daha önce kayyımlarla gasp eden AKP-MHP iktidarı bu kez "taşımalı" asker ve polislerle halkın iradesini gasp etmek istiyor. Kayyım politikası tutmayınca "taşımalı" asker ve polisle Kurdistan kentlerinde kendini meşru kılmak isteyen iktidara, taşınan asker ve polislerin görüntüleri paylaşılarak, tepki gösterildi. Oyunu kullanmaya giden DEM Partililer ve halk, "Taşıma seçmenle seçim dönmez. Bu seçim meşru değildir" diyerek, yaşananlara tepki gösterdi.
Vekiller Yakaladı, Teşhir Etti
Agirî Milletvekili Sırrı Sakık: “Ağrı halkı iradene sahip çık. Bugün onur günüdür. İradeni binlerce sahte çemene teslim etme!”
Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş: “Savur’da Aziz Sancar Okulunda oy kullanan seçmenlerin listesi! Türkiye’nin her yerinden usulsüz seçmenler ilçeye getirilmiş. Bütün usulsüzlüklerinize rağmen biz kazanacağız Savur bizimdir! Stewrê ya me ye!!”
Şirnex Milletvekili Zeki İrmez: “İfşa ediyoruz! Hayatında bir kez bile Şırnak'a gelmemiş seyyar seçmenleri görüyorsunuz! İktidar, Şırnak'a taşıdığı binlerce asker ve polisle seçim sonuçlarını değiştirmeye çalışıyor!” “İfşa ediyoruz!! Bakın nasıl da yüzlerini saklıyorlar! İrade gaspına karşı bu hırsızlığı ve ahlaksızlığı kabul etmiyoruz!”
Sêrt Milletvekili Sabahat Erdoğan Sarıtaş: “İşte Siirt'e getirilen hırsızlar! Yüzlerini kapatıyor hepsi, çünkü suçlular, suçüstü yakalandılar. Bu halkın iradesini çalmaya gelen hırsızları tek tek teşhir ediyoruz. Size rağmen kazanacağız. Halkımız gelip oylarını kullansın bu hırsızlara geçit vermesin.”
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit: “Bütün halkımızdan bu sahiplenmeyi bekliyoruz. Kumpasa, irade gaspına karşı sandığa gidelim, irademize sahip çıkalım.”
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: “Öfkelisiniz biliyoruz ama öfkenizi oy kullanarak sandıklara akıtın. Oy kullanın sandıklarınıza sahip çıkın ki oradan iradenizin gücü, irademizin gücü ortaya çıksın.”
Hayatın kuşatılması, eksiltilmesinin her şekilde eğri / yıkık / dökük kılınmasının her nasıl biçimlendirildiğine dair tek başına Bakur Kürdistan’ı sınırlarında var edilenler bir şeyleri tam on ikiden anlatır. Bindirilmiş kıtaların, öncesinden kestirilmiş / kesinleştirilmiş sahne oyunlarının, oy gasplarının, blok oy attırma hallerinin yekununda çürümüş bir istikamette her nasıl sendeleyerek yol arandığı görünür kılınır. Sallantıda olan ekonomi politik bir hal ve bir istikamette hezimeti gösterirken halen ısrarla yaza doğru bir Kürd kırımını “terör” kılıfı etrafında biçimlendirmek isteyen muktedirin son hamlesi aslında neye oynandığını da göstere gelir. Mehmet Şimşek gibi para tüccarlarının temsilcisi bir ismin etraflıca var ettiği yoksulluğu, bu toprakların kadim halklarından birisi olagelen Kürd halkının hakkını ve hukukunu yok ederek unutturmaya, bir kez olsun konuşturmamaya çabanın hezimetlik sureti temsili o oy verecek yığınların ta kendisinden görünür bir daha. Demokrasiyi tam kapasite bir cürme dönüştürme çabasındaki bir iktidarın eylediği her şey fecaatin eksik kalan sacayaklarını da tamamlayacaktır, bunun telaşıdır o bindirme kıtalar, maniple edile gelen seçimler.
Seçim geçer gider, daha dün bir bugün iki kayyum hamlesini var eden, rezil kepazeliği ise çoktandır aşan paşa babamız öyle istediği için Wan’da seçilen Abdullah Zeydan’ın hakkı elinden çalınıp, Akp hanesine yazılmak istenir. Mazbata alelacele bir kararla Zeydan’dan çalınıp, akp kapıkulu bir temsile koşa koşa verilmeye çalışılır. Mezopotamya Ajansından aktaralım: “DEM Parti, Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi Adalet Bakanlığı'nın mesai bitimine 5 dakika kala yaptığı itiraz üzerine geri alındığını duyurdu. Parti, "Bu yanlış karardan derhal geri dönülmelidir" çağrısı yaptı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Wan Büyükşehir Belediyesi seçimlerine dair yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, partinin Wan'da "tarihte eşine az rastlanır bir zafer" kazandığı vurgulanarak, "Van halkı, Büyükşehir Belediyesi dahil toplamda 14 belediyenin tümünü DEM Parti’ye kazandırmış, İl Genel Meclisinde ise büyük farkla birinci parti haline getirmiştir. Van halkı iradesini net ve en güçlü şekilde sandığa yansıtmıştır. Bu güçlü irade, aynı zamanda kayyım rejimine verilen bir cevaptır" denildi.
Zeydan’ın Memnu Hakkı Kararına Dair Açıklama
Wan'da yeni bir hukuksuzluk girişiminin ortaya konduğuna dikkat çekilen açıklamada, Adalet Bakanlığı'nın itirazı üzerine Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi kararının hiçe sayıldığı vurgulandı. Açıklamada, konuya dair şu bilgiler paylaşıldı: "Bilindiği üzere; Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan, tüm hukuki prosedürlerini tamamlayarak Yüksek Seçim Kurulu’na başvurmuş, adaylığı yapılan incelemeler sonucu YSK tarafından kabul edilmiştir. Zeydan, Van’da halkın büyük çoğunluğunun desteğini alarak seçilmiştir.
Mahkeme Kararını Çiğnedi
Ancak 29 Mart 2024 Cuma günü mesai bitimine 5 dakika, seçime ikin gün kala Adalet Bakanlığı idari bir karar ve yazıyla, 2022 yılında memnu haklarını alan ve tüm yasal denetimlerden geçen Zeydan’ın memnu haklarına itiraz etmiştir. Yetkili savcılık, talimat niteliğindeki bu idari itiraz yazısı üzerine kesinleşmiş memnu hak kararını veren mahkemeye yeniden başvurmuştur. Mahkeme aynı gün kesinleşmiş memnu hak kararını geri almış ve memnu hak talebini reddetmiştir. Karar henüz kesinleşmeden, yani itiraz ve temyiz hakkı kullanılmadan hemen YSK'ye bildirimde bulunmuştur.
Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’ın memnu haklarının iadesini kabul kararını veren aynı mahkeme, aldığı kararı çiğnemiş ve hukuk güvenliği hakkını yok etmiştir. Bu girişim halk iradesini yok sayan bir anlayışın ürünüdür.
Abdullah Zeydan Van halkının Büyükşehir Belediye Eş Başkanıdır. Herkesi bu gerçeğe saygı duymaya davet ediyoruz.
Alınan bu yanlış karardan derhal geri dönülmelidir. Van halkının iradesini hiçe sayan bu girişim hukuk dışıdır. Bu girişime karşı bütün demokratik kamuoyunu duyarlılığa çağırıyoruz. Demokrasileri var eden temel ilke halk iradesine saygı duymaktır. İktidarı halkın iradesine saygı duymaya davet ediyoruz!
Halkımızın iradesini gasp etmeye heves edenleri uyarıyoruz."
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi açıklama yapar: "Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Sayın Abdullah Zeydan, seçilme yeterliliği uygun bir şekilde aday olarak Van halkının yüzde 55 çoğunlukla seçilmiş iradesidir. Ancak yargı, siyasi bir talimatla seçime 2 gün kala hukuksuz bir itiraz süreci işleterek Van halkının iradesini siyasi bir darbe ile gasp etmiştir. Van İl Seçim Kurulunun verdiği hukuksuz kararla mazbatanın ikinci olan partiye verilmesine karar verilmiştir. Van halkının iradesine yönelik bu hukuksuz, adaletsiz ve gaspçı uygulamalara karşı tüm üyelerimizi, meslektaşlarımızı ve demokratik kamuoyunu halkın iradesine sahip çıkmaya davet ediyoruz. Sürecin takipçisiyiz" denildi.
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz nasıl oluyor işte böyle böyle. Bitip gittiğine dair beyanatların seçim arifesinde zikredildiği bir yapı öne sürülerek duraksamaksızın bir kere daha darbe yapma hevesinin daha dün bir bugün iki seçimin hemen ardından ikinci gün çıkagelmesi düşündürücü değil midir? Hayata karşıt olup, onu hemen her anlamda da sınırlandıran, Kürd ve Mezopotamya’da soluk alan tüm halkların ortak irade, beyanlarına karşıtlığı zulümle, hakkı hukuku gasp ederek var eden bir ülkede hak nedir, hukuk her ne!
Aralıksız kırk sekiz saatlik işkence ile mahpushane kılınan Wan başta olmak üzere Qers, Colemerg, Adana, Semsur, Amed gibi nice kentte ortaya çıkan devlet şiddetinin / kolluk eliyle var edilmiş kin kusma seremonilerinin paralelinde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin Yüksek Seçim Kuruluna yaptığı başvuru karara bağlanır: “DEM Parti YSK Temsilcisi Mehmet Rüştü Tiryaki, Yüksek Seçim Kurulu'nun Van İl Seçim Kurulu'nun kararını kaldırarak mazbatanın Abdullah Zeydan'a verilmesine karar verdiğini duyurdu. Mehmet Rüşti Tiryaki "YSK itirazımızı oy çokluğuyla kabul etti. DEM Parti’den Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan mazbatasını alacak" dedi.
DEM Parti, Van İl Seçim Kurulu'nun, oy çokluğu ile aldığı kararı YSK'ye taşımıştı.
Kurul, bugün gündem toplantısında başvuruyu ele aldı. Partinin itirazını kabul eden Kurul, mazbatanın 7 üyenin kabul, 4 üyenin ret oyu ile Abdullah Zeydan'a verilmesine hükmetti. Karara ilişkin YSK önünde açıklama yapan Tiryaki, YSK'nin oy çokluğuyla itirazlarını kabul ettiğini belirterek, "Yüksek Seçim Kurulu'nun kararları bildiğiniz gibi kesin. Herhangi bir itiraz olanağı yok. Anayasa Mahkemesi denetimine de tabii değil. Dolayısıyla başvurulacak başka bir makam olmadığı için mazbata Abdullah Zeydan'a verilecek" diye konuştu.”
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz kılınıyor. Hayati Yazıcı nam akp sözcüsü ol yanlıştan dönüldüğü için Yüksek Seçim Kuruluna teşekkür ederken, bildiğini okumaya devam diyen baş efendi kolluk kuvvetinin işkencesini, aynısını İsrail’de, Frnasa’da başka, bambaşka yerlerde görüldüğünde isyana durulan o kör nefreti burada Kürd halkına yönelik olunca alkışlama seremonilerine girişir. Tümüyle küçük bir kentin iradesinin karşısında zorbalıkla ikinci olan bir zata takdim etme / hediye etme çabasına da bir son, Mezopotamya Halklarının en çok da Wan halkının onurlu direnişi sayesinde söz konusu olur. Onca yıkıcılık, çoluk çocuğun gözaltına alınırken işkence edilmesinden, sokaktaki herhangi birisinin aracını durdurup teröristsiniz siz diye gemiyi azıya alabilecek kadar hayata / yaşama edimine sonuna kadar karşıt bir kör karanlık bir kez yapılmış olan seçimin üstünden üç gün geçmeden bir kere daha mağlup olur. Bir asırdır bir örnek ve hep birbirini takip eden bir şiddet metaforuna / kötülük sağanağına karşı bir kere daha o bölge insanının vakur duruşu ile devletli geri adım atmak zorunda kalır. Batı’daki seçmen iradesi neyse Doğusundaki insanın da, ister Wan, ister Qers, ister Amed olsun herhangi bir ayrıma maruz bırakılamayacağına dair kuvvetli bir reddiye bina olunur. Hayata saldırıp duran bir cenahın yerel seçim bozgunun ötesinde bunca açıktan saldırma cüretine de bir son verilmesi için Wan / Bölge direnişi önemli bir kazanımdır, bilelim.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Mezopotamya Ajansı
#yoksullaştırma#kepazelik#imge#yordam#düzen#ayrım#y��kıcılık#erdogone#şiddet sarmalı#demokrasi nedir?#seçim 2024#tehdit söylemi#tahakküm#1984#kürdistan#terörist#ırk ayrımı#cürüm#çürük siyaset#pragmatizm#demparti#siyasi#çözümleme#günlük#istanbul#yerel seçim#chp#kazanmak#muhaliflik#günce
1 note
·
View note
Photo
Murathan Mungan – Mahmud ile Yezida
0 notes
Text
Bu Mu Normalleşmek
Doğrularını zayi etmiş, bütünüyle yıkımın, yalan ve yanlışın, riyanın üstünde yükselen bir ülke hakikati var ediliyor. Yaşatan, yaşam veren, muteber, müşterek bir hayat iminin saha ve sahnesi olması gereken vatan imi artık yerle bir ediliyor. Bir biçimde hiç kılınıyor. Bu sahada bütün paramparça olunurken insani olanın artık geçersiz kılındığı zorbalığın aleni bir biçimde devletleşmiş haline devam olunuyor. Bir saha kuşatılıyor. Bir sahada yaşama tahayyülü talan ediliyor. Bir gündelik, g��nlük, genel geçer mesele değil doğrudan hak ile hukuk ve adaletin üstünde tepinen bir devletli figürü bu sahadaki yaşam istencini alaşağı ediyor. Her günü apayrı fecaatler ile hem hal yer hakikat oluyor. Bir mizansen yahut da kurgu değil doğrudan, yetkin ve kesintisiz bir kırım bağı gerçekliğe kavuşturuluyor. Ol yaşatan, yaşam var eden bir im yok artık. Böyle bir meselesi de yok artık bu sahanın. Bu kadar afaki bir çürümenin olduğu yerde söze gerek duymuyor muktedir, ezip, biçiyor.
Oluşturduğu yeni ülke, başkanlık sistemi, hedef 2023 vesaire tanımlamalarla birlikte bariz bir biçimde bir sahanın yaşamla olan bağlarının kopartılması güncel kılınıyor. Her hamle, her söz, her eylem ve baş amirden silsile halinde ötekilerine uzanan bir devamlılık içinde memleket yaşatan olma özelliğini zayi ediyor. Kocaman cümlelere, anlam paslaşmalarına, zihin okumalara, felsefik demeçlere ihtiyaç kalmaksızın olan bitenin bir cürümler toplamı olduğu kendiliğinden görünür kılınıyor. Cerahat, cürüm, cühela cüreti üçlemesi ile ortaya saçılan her eylem / edim / im sonucu yeniden sıradana bedel kılınıyor. Bir ülkenin yenisi, dününün birebir örneği / takipçisinden nasıl türetilebilir? Bir ülkenin demokrasi, eşitlik ve adalet pratiklerinde bunca sınıfta çakan haline rağmen, hala ve hala nasıl aynı zorbalıklara bel bağlayabilir? Böylesine afaki kılınmış olan cerahat imgesinin, cürümlere her yerde sahip çıkan zümrenin var ettiği eşil nereye taşıyacaktır bu sahadaki hayat imgesini, açık ve yalın bir biçimde nereye!
Doğruların doğrudan çalındığı, yerine ikame edilenlerin birer safsata ile hayal gücünün sınırlarını zorlayacak kadar abuklukların hakikat ilan edilmesinden meydana gelen bir yer gözler önündedir. Muktedirin on dokuzuncu yılındaki iktidar perspektifinin suna geldiği o katran karanlığından mülhem, salt ve sadece kendi doğrularından mülhem bir yerdir, yer kalabildiyse şayet. Yol nereye sorgusuna düşülmesine mahal verilmeden gündemin hemen her anına bambaşka yıkımları var ederek, günbegün, anbean her dem bir şeyleri alt üst ederek bir dönüşüm sağlama alınır. İdam tartışmaları, Yunanistan’a adı konulmayacak bir savaş açma hevesi, ekonomide uçuyoruz kaçıyoruz nidaları, şahlandığı söylenen ülke imi vesairi bu dönüşümde eşikleri bildirir. Pandemiyi bırakalım kontrol altına almayı her bir yurttaşı kendi başının çaresine bakmasına yollayan bir devlet aklı vardır. Sermayenin o elinde kan bulaşmış olanın sözünü dinleyip, ölmeye rehin, covid19 olma ihtimalinin hep canlı kaldığı bir zemine mahkumiyet var edilirken, büyük ülke masalları koftur!
Ölümler yaşanırken, sayılar gizleyebilmek için kırk bir taklanın atıldığı, her gün maniple edilmiş rakamların sergilendiği bir zemin doğrularını zaten yitirmiştir. Toplu karantinalar ve sokağa çıkma yasakları ve nispeten değil kalıcı bir virüs sönümlenmesine yol açmak, o maddi imkansızlıklarla baş başa bırakılan yurttaşa haklarını vermekten kaçınan bir büyük ülke olur mu? Yanıtını aşağı yukarı altı aydır her gün yaşayarak görüyoruz. Hepimiz için birer diyet kılınmış, vergilendirmeler, giderek bir hak gasbı üstünden yağmalanmaya hala ve hala çalışılan sosyal güvenlik / sigorta ve emeklilik tahayyüllerine yapışıp kalmış bariz saldırganlık ve iç etme istencinin rutininde bu menzilin nasıl yanlışlara saptığını görmek olasıdır. Bunların yanında ekonomik çöküş halinden, notu her gün kırılan bir sermaye yapılması imkansız addedilen ülke ilanından, sokaklarında güvencesizliğin artık ulu orta konuşulmasının dahi imkansız konulduğu bir sahnede işsizliğin yüzde otuzların üstündeki gerçekliğine, devlet yalanlarıyla, bu sahnedeki yaşamaya tutunanlar de kendi doğrularıyla mücadelesine devam eder. Bu kadar keskin bir ayrım pandemi güncesinde artık sabitimiz olur.
Bir çökertme hamlesinin birisi bitmeden bir başkasının var edildiği sahnenin hazan sureti meselemizdir. Devri iktidarın, dününde var edilmiş olanlardan hiçbir farkının olmadığı hiç ama hiçbir biçimde ayrı kalamadığını kanıtlayan örnekler arasında bir ülkedeki yaşam pratikleri alt üst olunmaktadır. Bu kadar kolayca yalanlarla güncelliği sağlama alınmış bir profilde, atılan her adım, var edilen her eylem, sonucu kestirilmeden sallanan her cümleyi bir kez olsun fark ettiğinizde yaşamın nasıl bir biçareliğe rehin olunduğu daha da afaki bir biçimde karşımıza çıkacaktır. Dindar Karataş’ın Mezopotamya Ajansı’ndaki haberidir.
“Başta Diyarbakır ve Van olmak üzere bölgenin birçok kentinde koronavirüs (Kovid-19) vakalarında artış sürüyor. Yaşamını yitirenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Geçtiğimiz günlerde Van'ı ziyaret eden Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bölge illerinin sağlık müdürleri, saha koordinatörleri, kamu hastaneleri başkanları, halk sağlığı başkanları ve hastane başhekimleriyle yaptığı değerlendirme toplantısında, Bitlis, Muş, Hakkari ve Van'da hasta sayılarının neredeyse iki katına çıktığını açıkladı. Van-Hakkari Tabip Odası da Bakan Koca ile görüşmek için randevu talebinde bulundu. Ancak Koca, Tabip Odası ile görüşmeden kentten ayrıldı.
Van-Hakkari Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Doktor Hüseyin Yaviç, uzun süredir hem Van’da hem de ülke açısından eleştirdikleri tablonun Sağlık Bakanı Koca’nın Van ziyaretinde teyit ettiğini söyledi. Kentteki Kovid-19 tablosunun yapılan açıklamaların aksine çok daha farklı olduğuna dikkat çeken Yaviç, ülke genelinde de verilen sahadaki verilerle uyumlu olmadığını belirtti.
Bakan Koca'nın Kovid-19 ile ilgili tablonun çok karamsar olduğunu ortaya koyduğunu ifade eden Yaviç, "Bizler de kendisiyle görüşmek isterdik. En azından bir sivil tolum kuruluşu olarak bizleri de bu görüşme ve toplantılarına dâhil edip, en azından bir sivil toplum kuruluşundan yerelin sağlık sorunları ile ilgili bilgiler almasını talep ederdik. Vaka son dönemde gerçekten çok arttı. Özellikle normalleşme adımlarının atılması ve kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte artış oldu. Ki artık bu sayıları tartışmanın da bir anlamı kalmadı. Bu tablo kabul edilir bir noktaya geldi. Daha çok tedavi edici politikaların öne çıkarılması gerekiyor. Kovid-19 ile ilgili genel anlamda tedavi edici politikalar olduğu, önleyici politikalar olmadığı öne çıkıyor” dedi.
Salgının koruyucu ve önleyici sağlık hizmetleriyle önlenebileceğini belirten Yaviç, pozitif vakaların erken dönemde tespit edilmesi, uygun şekilde izolasyonların sağlanması ve tedavi süreçlerinin yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi. Mevcut politikalarla pandeminin önlenmesinin mümkün olmadığını vurgulayan Yaviç, “Sorumluluğu sadece topluma yükleyen tedbirler almışsanız, bu süreç önüne geçilebilir bir süreç olmaktan çıkar. Elbette ki insanların tedbirlere uyması ve dikkatli olması gerekir. Toplumu destekleyici, toplumsal spekülasyonun azalmasını sağlayan politikalar uygulanmadığı sürece, pandeminin önlenmesi de imkansız hale gelir” diye konuştu.
Van’da günlük vaka sayısının 300-400 civarında olduğunu aktaran Yaviç, “Bu sürecin toplumla şeffaf bir şekilde paylaşılması gerekir. Toplum, salgının ciddiyetini anlayabilmesi için aynı şekilde sağlık boyutuyla ne durumda olduğumuzu bilmesi gerekiyor. Sağlık kurumlarımızın yoğun bakımları neredeyse tamamen dolu vaziyette. Kovid için ayrılan servislerin yüzde 70’lerde doluluk oranına sahip olduğunu biliyoruz. Mevcut tablonun iki olumsuz yansıması olacak. Sağlık çalışanlarının çok yoğun koşullarda çalışması, sayılarının yetersiz olması, uzun bir süredir izinlerini kullanamayışları, sosyal desteklerden mahrum bırakılması, sağlık çalışanlarında bir tükenmişliğe ve özelikle çalışma performanslarında bir düşüşe neden olacaktır. Yine bazı illerde istifalar gerçekleşti ve ilerleyen dönemlerde bu tarz yönelimler de olabilir. Pandeminin bu yoğunluğuyla devam etmesi halinde, ertelenen sağlık hizmetleri konusunda toplumun ciddi sıkıntılar yaşaması kaçınılmazdır” diye uyardı.
1 Haziran’da normalleşme adımlarıyla kaldırılan kısıtlamaların yeniden uygulanması gerektiğinin altını çizen Yaviç, şunları söyledi: “Toplumsal sirkülasyonu azaltacak genel bir politika ortaya konulmadan, sadece toplumdan tedbirlere uymasını beklemek yanlıştır. Maske takmasını beklemek çözüm getirecek bir yaklaşım değildir. Sağlık Bakanlığı’ndan yerellerin koşullarına vakıf olan sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içine girmesini, şeffaf bir şekilde sürecin yürütülmesini bekliyoruz. Pandemi ile bu şekilde mücadele edilmesi halinde, önümüzdeki kış mevsiminde salgının sonuçlarının çok daha ağır olmasını ön görüyoruz. Bunun önüne geçmek için de gerçekçi önlemlerin alınması gerekiyor.”
Gölgesi üstümüze düşürülmüş bir pandemi sürecinin orta yerinde hala yalan ve riyayla, küçücük ülkelerin rakamlarına benzeş vaka sayıları, kayıplar bildirerek, resmi sunumun takvim bilgisi dışındaki her şeyinin tahrif edildiği artık ortaya çıkmış bir ülke halinin tam da kendisidir doğruların yitirildiği menzil. Yıkımdan ön almak yerine, var edilmiş olan tüm o normalleşme hallerine inatla devam diyerek bir menzilin, kurgu değil hakikaten de çürümesinin / yaşamların altının oyulmasının zemini bir kez daha yoklanır. İstanbul’dan ve Ankara’dan seçim kaybedildiği için alınmak istenen hınçla dahi bağlantılanan bariz bir nefret simyasında yol da yön de karanlığa kesintisiz ulaştırılır. Bakur Kürdistan’ından her bir bildirimde, her bir vaka patlamasının sonrasında Batı Türkiye’nin sessizliğini de bu hal ve tavra eklediğimizde, bir cerahat sofrasında, asgari sağlık hizmetlerinin de, insani ölçülerde bir gelecek kaygısından sıyrılmanın da tükenişi yaşama monte edilir. Tabi ki bunun adına yaşamak denilebilirse!
Gazete Karınca’dan iliştirelim: “Yeni tip Corona virüsünün yol açtığı Covid-19 pandemisinin dünya çapında tarihi bir yoksullaşmaya neden olduğu ifade edildi.
Birleşmiş Milletler’in (BM) raporuna göre pandemi, 1929 Ekonomik Bunalımı’ndan bu yana yaşanan en büyük ekonomik durgunluğu tetikledi.
Bu kırılmanın sonucu olarak dünya çapında 176 milyon insanın yoksullaşma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor.
DW Türkçe’de yer alan habere göre mevcut durumdan daha da karanlık bir tabloya işaret eden BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Olivier De Schutter, “krizin yoksulluk üzerindeki en kötü etkilerinin ise henüz tecrübe edilmediğini” söylüyor.
Raporda yoksulluk sınırı günlük 3,2 dolardan hesaplandı.
Pandemi sürecince 113 ülke toplam 589 milyar dolarlık sosyal yardım paketlerini devreye sokmuş olsa da, bu yardımlardan çok sayıda insanın faydalanamadığı kaydediliyor.
Ayrıca mevcut önlemlerin kısa vadeli ve yetersiz olduğuna dikkat çeken De Schutter, bu nedenle de çok sayıda kişinin yardımlara ulaşamadığını belirtiyor.
De Schutter, uluslararası topluma yardım paketlerini en yoksullara yönelik olarak güçlendirmeleri çağrısı yapıyor.
BM’nin raporuna göre durumu en kritik olanlar ise kayıtdışı çalışanlar. De Schutter, dünya çapında sayıları 2 milyarı bulan ve çalışan nüfusun yüzde 61’ini oluşturan bu kişilerin ulusal yardım paketlerinde göz önüne alınmadığı eleştirisinde bulunuyor.
Birçok ailenin pandemi sürecince birikimlerini tükettiği ve son malvarlıklarını ellerinden çıkarmak zorunda kaldığı belirtiliyor.
Pandeminin ekonomik sonuçlarından en ağır biçimde etkilenenler arasında mülteciler de yer alıyor.”
Evrensel Gazetesi’nden aktaralım: “Türkiye'de son 24 saatte 63 kişi Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybetti, 1716 kişiye Kovid-19 tanısı konuldu. Son 24 saatte 112 bin 563 Kovid-19 testi yapıldı. 1225 kişinin Kovid-19 tedavisinin tamamlanmasıyla iyileşenlerin sayısı 260 bin 58'e yükseldi. Yeni rakamlarla birlikte toplam vaka sayısı 292 bin 878 oldu. Yaşamını yitirenlerin sayısı toplam 7 bin 119'a yükseldi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca sosyal medya hesabından "Hastalığın bulaşma hızında tespit edilmiş bir yavaşlama yok. Bugün hastalığa yakalanan 1.716 yeni hastamız var. Kayıplarımızın sayısı 60’tan fazla. Tek tek mücadele edemeyiz ama birlikte galip gelebiliriz. BİRLİKte TEDBİRlere uyalım." paylaşımı yaptı.”
İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek'in Twitter'dan bildirdiğidir: “Çapa’da 530 testin 81’ i pozitif. Pozitiflik oranı %15 i geçti. Bugünden artık salgının İstanbul için yeniden başladığını söyleyebiliriz. Ağırlıklı gençler ve maalesef zatürre oranı yüksek. Moral bozmak için değil tedbir alın diye yazıyorum. Yoksa herkes üzülecek.”
Bir gündelik, günlük, genel geçer mesele değil doğrudan hak ile hukuk ve adaletin üstünde tepinen bir devletli figürü bu sahadaki yaşam istencini alaşağı ediyor. Her günü apayrı fecaatler ile hem hal yer hakikat oluyor. Bir mizansen yahut da kurgu değil doğrudan, yetkin ve kesintisiz bir kırım bağı gerçekliğe kavuşturuluyor. Covid-19’un bu sahadaki birinci zirvesine varmadan var edilmiş normalleşmenin, açılışlar, fetih etkinliği, Ayasofya’nın ibadete açılması, temel atma törenleri, bayram seyahatleri, sınavlardaki tüm o yığılmalar, yığınların yığınlarla sürü bağışıklığına rehineliği sonunda bir doktorun var ettiği gibi menzili uçurumun kıyısına taşır!
Bir gündelik, bir günlük, bir anlık bir mesele değildir artık Covid-19. Tek başına bu saha, şu yerde o muktedirin var ettiği bir kırım halinin devamlılığına eklenen bir yıkım aparatı kılınandır. Cürümler birbirine eklenirken, hayatların yemyeşil bir devletli propagandasına haiz takvimdeki tarih dışında her şeyi yalandan mülhem, riyayla birlikte şekillendirilmiş bir pandemi sürecini dahi toplumu dönüştürmek adına kendine koz belleyenlerin var ettiği şey biyopolitik bir çürümedir. Altı koca ayda ulaşılan menzil, bilim kurulu hazretlerinden o sermayedar sağlık bakanının şaklabanlıklarından, kelle paça iyi gelir diyenden biz Türküz bize bir şey olmaz buyuranlardan ortaya karışık bir çürüme deneyimidir.
Türkiye kendi var ettiği cerahatinin yanında bir de devletli eliyle var edilen bu sistematik sürü bağışıklığı dahilinde yıkımla baş başa koyulmaktadır. Bu kadar kesintisiz bir halde devlet aslında nedir sorusunun da yanıtı hayatlarımıza göz dikenlerin var ettiği o kırım halinden barizdir, görüyor musunuz? Doğrularını zayi etmiş, Bahçeli gibi miadı tükenmiş zil zil faşist temsillerin Türk Tabipleri Birliğini hedef kılmaya çalıştığı, bakan diye öne sürülen o sermayedar, pandemi sürecinde karlı çıktığı ifşa olunan bir temsilin kıyısında, ölümler birer rakam, yıkım üçte bir oranından da az görünür kılınırken, bildirilirken devletin kırım tahayyülü güncellenmektedir. Covid19 pandemisinin henüz birinci salgın dalgasının ikinci yükseliş döneminde bunlar olurken, önümüzün karanlığını görüyor musunuz? Bu devletle bir hayat muhafazası, bu sermayedar akılları, onca nobran faşizmle bir hayat tahayyülü, bir yer, bir ülke muhafaza edilebilir mi? Normalleşti denilen ülke neresidir! Bu mu normalleşmek!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: BirGün Gazetesi
#covid19#sağlık politikası#türkiye#sağlıkçılar#yaşam hakkı#insan hakları#ülke#hakikat#çürümeye karşı isyan#salgın#pandemi#süreç#kötülük#karanlık çağ#anlam#hayat memat#sözcükler#izler#bakur kürdistan#siyasa#devlet102#analiz#cerahat#toplum#kırım#cinayet#fasit döngü#yeni ülke#bayat hikaye#yaygın medya
1 note
·
View note
Photo
Murathan Mungan – Taziye
0 notes
Photo
Murathan Mungan – Geyikler Lanetler
0 notes