#muhaliflik
Explore tagged Tumblr posts
Text
Direniş Oyunu Bozar!
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz artık. Seçim tahayyülü içerisinde herkeslere pay edilen vaatler, bol keseden atılan nutuklar o gerçekliğin başka bir suretle ilerletilmiş olduğunu göstere gelir. Sanılanın da ötesinde bir hızla hayat erimi çürümeye terk edilir iş bu menzilde. Belirgin olan tehdit, tahakküm, terör üçlemesi içinde kuşatan, atılan tutulan her vaadin bir bedele dönüştürülmesi var edilir. Vaat, nutuk, seslenişler birer pranganın ta kendisi kılınır. Tehdit, tahakküm ile hayatın biçimlendirilmesi aralığında gerçek ve yalın bir yıkıcılık bina edilir. Dönüşüm, devinim, yönelim ile birlikte bir müşterek yaşam idesi muhafaza etmek yerine onu topyekun çürüten bir yönelim var ettirilir. Bugünün yeni nam ülkesinin doğrultusu / benzersiz değil doğrudan sürgit yinelenen bir tahakküm veçhesinin aralıklarında dolanmaktadır. Bütünüyle baş efendinin tahayyülü doğrultusunda belirgin bir oyun parkına dönüştürülen, ketum değil basbayağı kötücüllüğün savunulduğu bir yeri bildiren garabetliklerle hayatın sınırlandırılması kesintisiz kılınır. Budur bu kadardır şu yer, bu ülkede sıradana verilen değer, hakikaten!
Ardışık kılınmış olagelen verin yetkiyi görün etkiyi seslenişinin her nasıl bir gasp pratiği olduğu daha seçime günler kala var edilmiş olagelen tehditlerden, ortaya salınmış olan ol bakanların devletin tüm imkanlarıyla saldırmalarından belirgin okunabilir. Şiddeti, ötekisi olarak anılana nefreti, kesintisiz bir kini, linci pratik olarak ele alan, bunu reva görebilme halini çoktan aşarak daha dipsiz, yalın bir karanlığın binasına düşen bir iktidar için her an, her gün yepyeni bir yıkımın tezgahta işlendiğini görebiliriz. Düzen, yeni diye anılanın var ettiği açmazlar günbegün artık gırtlağı aşan bir sorun yumağını imlerken, bütün bunların hiç yaşanmadığı intibasını var edebilmek, konuşturmamak için seçim heyulası içerisinde onlarca taklalar atılır. Hırslarından, koltuk sevdalarından, memleketi söğüşleme halinden başkasına bel bağlamayan, bir umut taşımayan aklın sunduğu her şey basbayağı o eğilip, çokça bükülüp, delik deşik kılınan bir hayat imgesidir. Buna karşı doğrudan var edilebilen her şeyle, her gün biraz daha hayattan bir şeyler eksiltilerek dönüştürülmüş olanın yeniliği artık eskisinden farksız yıkıcılığı bir örnek hayatlarımızı kuşatmanın hangi evresine geçildiğini örnekler. Bu kadar yalın bir iktidar hırsı için, yirmi bir yıllık pratiğin ardından hala en kudretli, sorunsuz, başat temsilin kendileri olduğuna dair yanılsama, zorbalık ile bir yön kazanmış menzilin asli suretini, geleceksizliğinin her nasıl biçimlendirildiğini de anlatır, görene.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Kurdistan kentlerine taşınan asker ve polislerin toplu oy kullanma görüntüleri seçimlere damgasını vurdu. Hayatlarında ilk kez getirildikleri kentlerde oy kullananlara tepki yağdı.
Kurdistan kentlerinde saat 16.00'da sona erecek oy verme işlemleri devam ederken, birçok kentte yaşanan hak ihlalleri gündem oldu. Agirî, Çewlîg, Bedlîs, Amed, Colemêrg, Qers, Mêrdîn, Mûş, Sêrt, Riha, Wan, Êlih, Şirnex ve Idir kentlerine otobüslerle taşınan binlerce asker ve polis, sabahın erken saatlerinde taşındıkları okullarda toplu olarak oy kullanma görüntüleri seçimlere damgasını vurdu.
YSK Reddetmişti
DEM Parti'nin Yüksek Seçim Kurulu'nda (YSK) reddedilen Kurdistan kentlerine yapılan 55 bin sahte seçmen bugün taşındıkları kentlerde oy kullandı. Hayatlarında ilk kez gittikleri kentlerde okulların önünde ve içinde oluşan kuyruklarda görüntülenen asker ve polisler, yüzlerini kapatırken, halktan tepki yağdı. DEM Partili milletvekilleri ve adayları, birçok yerde yansıyan bu manzarayı görüntüleyerek, sanal medya hesaplarında teşhir ederken, halk da genç ve yaşlı demeden sandıklara akın etti.
'Bu Seçim Meşru Değildir'
Kürt halkının iradesini daha önce kayyımlarla gasp eden AKP-MHP iktidarı bu kez "taşımalı" asker ve polislerle halkın iradesini gasp etmek istiyor. Kayyım politikası tutmayınca "taşımalı" asker ve polisle Kurdistan kentlerinde kendini meşru kılmak isteyen iktidara, taşınan asker ve polislerin görüntüleri paylaşılarak, tepki gösterildi. Oyunu kullanmaya giden DEM Partililer ve halk, "Taşıma seçmenle seçim dönmez. Bu seçim meşru değildir" diyerek, yaşananlara tepki gösterdi.
Vekiller Yakaladı, Teşhir Etti
Agirî Milletvekili Sırrı Sakık: “Ağrı halkı iradene sahip çık. Bugün onur günüdür. İradeni binlerce sahte çemene teslim etme!”
Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş: “Savur’da Aziz Sancar Okulunda oy kullanan seçmenlerin listesi! Türkiye’nin her yerinden usulsüz seçmenler ilçeye getirilmiş. Bütün usulsüzlüklerinize rağmen biz kazanacağız Savur bizimdir! Stewrê ya me ye!!”
Şirnex Milletvekili Zeki İrmez: “İfşa ediyoruz! Hayatında bir kez bile Şırnak'a gelmemiş seyyar seçmenleri görüyorsunuz! İktidar, Şırnak'a taşıdığı binlerce asker ve polisle seçim sonuçlarını değiştirmeye çalışıyor!” “İfşa ediyoruz!! Bakın nasıl da yüzlerini saklıyorlar! İrade gaspına karşı bu hırsızlığı ve ahlaksızlığı kabul etmiyoruz!”
Sêrt Milletvekili Sabahat Erdoğan Sarıtaş: “İşte Siirt'e getirilen hırsızlar! Yüzlerini kapatıyor hepsi, çünkü suçlular, suçüstü yakalandılar. Bu halkın iradesini çalmaya gelen hırsızları tek tek teşhir ediyoruz. Size rağmen kazanacağız. Halkımız gelip oylarını kullansın bu hırsızlara geçit vermesin.”
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit: “Bütün halkımızdan bu sahiplenmeyi bekliyoruz. Kumpasa, irade gaspına karşı sandığa gidelim, irademize sahip çıkalım.”
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: “Öfkelisiniz biliyoruz ama öfkenizi oy kullanarak sandıklara akıtın. Oy kullanın sandıklarınıza sahip çıkın ki oradan iradenizin gücü, irademizin gücü ortaya çıksın.”
Hayatın kuşatılması, eksiltilmesinin her şekilde eğri / yıkık / dökük kılınmasının her nasıl biçimlendirildiğine dair tek başına Bakur Kürdistan’ı sınırlarında var edilenler bir şeyleri tam on ikiden anlatır. Bindirilmiş kıtaların, öncesinden kestirilmiş / kesinleştirilmiş sahne oyunlarının, oy gasplarının, blok oy attırma hallerinin yekununda çürümüş bir istikamette her nasıl sendeleyerek yol arandığı görünür kılınır. Sallantıda olan ekonomi politik bir hal ve bir istikamette hezimeti gösterirken halen ısrarla yaza doğru bir Kürd kırımını “terör” kılıfı etrafında biçimlendirmek isteyen muktedirin son hamlesi aslında neye oynandığını da göstere gelir. Mehmet Şimşek gibi para tüccarlarının temsilcisi bir ismin etraflıca var ettiği yoksulluğu, bu toprakların kadim halklarından birisi olagelen Kürd halkının hakkını ve hukukunu yok ederek unutturmaya, bir kez olsun konuşturmamaya çabanın hezimetlik sureti temsili o oy verecek yığınların ta kendisinden görünür bir daha. Demokrasiyi tam kapasite bir cürme dönüştürme çabasındaki bir iktidarın eylediği her şey fecaatin eksik kalan sacayaklarını da tamamlayacaktır, bunun telaşıdır o bindirme kıtalar, maniple edile gelen seçimler.
Seçim geçer gider, daha dün bir bugün iki kayyum hamlesini var eden, rezil kepazeliği ise çoktandır aşan paşa babamız öyle istediği için Wan’da seçilen Abdullah Zeydan’ın hakkı elinden çalınıp, Akp hanesine yazılmak istenir. Mazbata alelacele bir kararla Zeydan’dan çalınıp, akp kapıkulu bir temsile koşa koşa verilmeye çalışılır. Mezopotamya Ajansından aktaralım: “DEM Parti, Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi Adalet Bakanlığı'nın mesai bitimine 5 dakika kala yaptığı itiraz üzerine geri alındığını duyurdu. Parti, "Bu yanlış karardan derhal geri dönülmelidir" çağrısı yaptı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Wan Büyükşehir Belediyesi seçimlerine dair yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, partinin Wan'da "tarihte eşine az rastlanır bir zafer" kazandığı vurgulanarak, "Van halkı, Büyükşehir Belediyesi dahil toplamda 14 belediyenin tümünü DEM Parti’ye kazandırmış, İl Genel Meclisinde ise büyük farkla birinci parti haline getirmiştir. Van halkı iradesini net ve en güçlü şekilde sandığa yansıtmıştır. Bu güçlü irade, aynı zamanda kayyım rejimine verilen bir cevaptır" denildi.
Zeydan’ın Memnu Hakkı Kararına Dair Açıklama
Wan'da yeni bir hukuksuzluk girişiminin ortaya konduğuna dikkat çekilen açıklamada, Adalet Bakanlığı'nın itirazı üzerine Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi kararının hiçe sayıldığı vurgulandı. Açıklamada, konuya dair şu bilgiler paylaşıldı: "Bilindiği üzere; Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan, tüm hukuki prosedürlerini tamamlayarak Yüksek Seçim Kurulu’na başvurmuş, adaylığı yapılan incelemeler sonucu YSK tarafından kabul edilmiştir. Zeydan, Van’da halkın büyük çoğunluğunun desteğini alarak seçilmiştir.
Mahkeme Kararını Çiğnedi
Ancak 29 Mart 2024 Cuma günü mesai bitimine 5 dakika, seçime ikin gün kala Adalet Bakanlığı idari bir karar ve yazıyla, 2022 yılında memnu haklarını alan ve tüm yasal denetimlerden geçen Zeydan’ın memnu haklarına itiraz etmiştir. Yetkili savcılık, talimat niteliğindeki bu idari itiraz yazısı üzerine kesinleşmiş memnu hak kararını veren mahkemeye yeniden başvurmuştur. Mahkeme aynı gün kesinleşmiş memnu hak kararını geri almış ve memnu hak talebini reddetmiştir. Karar henüz kesinleşmeden, yani itiraz ve temyiz hakkı kullanılmadan hemen YSK'ye bildirimde bulunmuştur.
Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’ın memnu haklarının iadesini kabul kararını veren aynı mahkeme, aldığı kararı çiğnemiş ve hukuk güvenliği hakkını yok etmiştir. Bu girişim halk iradesini yok sayan bir anlayışın ürünüdür.
Abdullah Zeydan Van halkının Büyükşehir Belediye Eş Başkanıdır. Herkesi bu gerçeğe saygı duymaya davet ediyoruz.
Alınan bu yanlış karardan derhal geri dönülmelidir. Van halkının iradesini hiçe sayan bu girişim hukuk dışıdır. Bu girişime karşı bütün demokratik kamuoyunu duyarlılığa çağırıyoruz. Demokrasileri var eden temel ilke halk iradesine saygı duymaktır. İktidarı halkın iradesine saygı duymaya davet ediyoruz!
Halkımızın iradesini gasp etmeye heves edenleri uyarıyoruz."
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi açıklama yapar: "Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Sayın Abdullah Zeydan, seçilme yeterliliği uygun bir şekilde aday olarak Van halkının yüzde 55 çoğunlukla seçilmiş iradesidir. Ancak yargı, siyasi bir talimatla seçime 2 gün kala hukuksuz bir itiraz süreci işleterek Van halkının iradesini siyasi bir darbe ile gasp etmiştir. Van İl Seçim Kurulunun verdiği hukuksuz kararla mazbatanın ikinci olan partiye verilmesine karar verilmiştir. Van halkının iradesine yönelik bu hukuksuz, adaletsiz ve gaspçı uygulamalara karşı tüm üyelerimizi, meslektaşlarımızı ve demokratik kamuoyunu halkın iradesine sahip çıkmaya davet ediyoruz. Sürecin takipçisiyiz" denildi.
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz nasıl oluyor işte böyle böyle. Bitip gittiğine dair beyanatların seçim arifesinde zikredildiği bir yapı öne sürülerek duraksamaksızın bir kere daha darbe yapma hevesinin daha dün bir bugün iki seçimin hemen ardından ikinci gün çıkagelmesi düşündürücü değil midir? Hayata karşıt olup, onu hemen her anlamda da sınırlandıran, Kürd ve Mezopotamya’da soluk alan tüm halkların ortak irade, beyanlarına karşıtlığı zulümle, hakkı hukuku gasp ederek var eden bir ülkede hak nedir, hukuk her ne!
Aralıksız kırk sekiz saatlik işkence ile mahpushane kılınan Wan başta olmak üzere Qers, Colemerg, Adana, Semsur, Amed gibi nice kentte ortaya çıkan devlet şiddetinin / kolluk eliyle var edilmiş kin kusma seremonilerinin paralelinde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin Yüksek Seçim Kuruluna yaptığı başvuru karara bağlanır: “DEM Parti YSK Temsilcisi Mehmet Rüştü Tiryaki, Yüksek Seçim Kurulu'nun Van İl Seçim Kurulu'nun kararını kaldırarak mazbatanın Abdullah Zeydan'a verilmesine karar verdiğini duyurdu. Mehmet Rüşti Tiryaki "YSK itirazımızı oy çokluğuyla kabul etti. DEM Parti’den Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan mazbatasını alacak" dedi.
DEM Parti, Van İl Seçim Kurulu'nun, oy çokluğu ile aldığı kararı YSK'ye taşımıştı.
Kurul, bugün gündem toplantısında başvuruyu ele aldı. Partinin itirazını kabul eden Kurul, mazbatanın 7 üyenin kabul, 4 üyenin ret oyu ile Abdullah Zeydan'a verilmesine hükmetti. Karara ilişkin YSK önünde açıklama yapan Tiryaki, YSK'nin oy çokluğuyla itirazlarını kabul ettiğini belirterek, "Yüksek Seçim Kurulu'nun kararları bildiğiniz gibi kesin. Herhangi bir itiraz olanağı yok. Anayasa Mahkemesi denetimine de tabii değil. Dolayısıyla başvurulacak başka bir makam olmadığı için mazbata Abdullah Zeydan'a verilecek" diye konuştu.”
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz kılınıyor. Hayati Yazıcı nam akp sözcüsü ol yanlıştan dönüldüğü için Yüksek Seçim Kuruluna teşekkür ederken, bildiğini okumaya devam diyen baş efendi kolluk kuvvetinin işkencesini, aynısını İsrail’de, Frnasa’da başka, bambaşka yerlerde görüldüğünde isyana durulan o kör nefreti burada Kürd halkına yönelik olunca alkışlama seremonilerine girişir. Tümüyle küçük bir kentin iradesinin karşısında zorbalıkla ikinci olan bir zata takdim etme / hediye etme çabasına da bir son, Mezopotamya Halklarının en çok da Wan halkının onurlu direnişi sayesinde söz konusu olur. Onca yıkıcılık, çoluk çocuğun gözaltına alınırken işkence edilmesinden, sokaktaki herhangi birisinin aracını durdurup teröristsiniz siz diye gemiyi azıya alabilecek kadar hayata / yaşama edimine sonuna kadar karşıt bir kör karanlık bir kez yapılmış olan seçimin üstünden üç gün geçmeden bir kere daha mağlup olur. Bir asırdır bir örnek ve hep birbirini takip eden bir şiddet metaforuna / kötülük sağanağına karşı bir kere daha o bölge insanının vakur duruşu ile devletli geri adım atmak zorunda kalır. Batı’daki seçmen iradesi neyse Doğusundaki insanın da, ister Wan, ister Qers, ister Amed olsun herhangi bir ayrıma maruz bırakılamayacağına dair kuvvetli bir reddiye bina olunur. Hayata saldırıp duran bir cenahın yerel seçim bozgunun ötesinde bunca açıktan saldırma cüretine de bir son verilmesi için Wan / Bölge direnişi önemli bir kazanımdır, bilelim.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Mezopotamya Ajansı
#yoksullaştırma#kepazelik#imge#yordam#düzen#ayrım#yıkıcılık#erdogone#şiddet sarmalı#demokrasi nedir?#seçim 2024#tehdit söylemi#tahakküm#1984#kürdistan#terörist#ırk ayrımı#cürüm#çürük siyaset#pragmatizm#demparti#siyasi#çözümleme#günlük#istanbul#yerel seçim#chp#kazanmak#muhaliflik#günce
1 note
·
View note
Note
Sana sorulmasını istediğin bir soru var mı?
Birine sormak istediğin bir soru var mı?
Spesifik bir kişiye sormak istediğin bir soru var mı?
soru sormak istediğim spesifik kişilerin ezici bir çoğunluğu hayatta değil. Çevremde de soru sormaya değer pek kişi bırakmadım (soru sorduğum kişileri de ufak bir elemeye sokuyorum çünkü görüşünü alacağım kişinin görüşünü duymaya değer bulmam gerektiği kanısındayım )
hal böyle olunca da rte ye 128 milyar dolar nerede¿ demekten başka pek bir seçeneğim kalmıyor
6 notes
·
View notes
Text
Üretim, tüketim, seyir, eğlence, boş zaman, görüntü, gürültü, iktidar hırsı... dışında kalma ihtimali taşıyanı; ya “birey olma”, “farklılık”, “marjinallik”, “özel hayat”, “muhaliflik” gibi söylemlerle emer, denetim ve pazar içi kılar, ya da “toplum düşmanı” olarak damgalar, anarşist, terörist, bölücü, deli, meczup, aşırı, romantik... diye adlandırıp tanımlayarak, dışlar, kapatır, fiziksel olarak imha eder. Herkesleşenler, herkesleşmenin huzuru ve güveni içinde mutludur artık.
5 notes
·
View notes
Text
Gerçekten korkunçlar
Kudurma noktasına gelmiş bir nefret…Baştan aşağı sahte bir dayanışma hâli…Zırlamaya ramak kalmış gülümsemeler…Geceleri zil çalıp oynayan, gündüzleri etraflarını horlayarak ayakta kalabilen derin bir eziklik…Söyleyin bana…Nasıl bir deliliktir bu!Peki biz şimdi niye bu deliliği siyasi bir duruş, bir tür muhaliflik sayalım?Yağma yok!Bu tayfanın gemi azıya almış nefret fırtınasına “değer” vermemizi…
View On WordPress
0 notes
Text
Buna bari muhaliflik yapma..
Soğuk kahve içmekten su içmeyi unutmuşuz.
2 notes
·
View notes
Text
Ülkesinde 5 milyon mülteci, yanıbaşında takatten düşmüş iki ülke bulunan bir yerde bunlara bir üçüncüsü olarak İran'ı yazmaya çalışan Washington'a, İslamcı mahalleden gel(e)meyen itirazı anlarız. Zira elbisesi değişti artık.
Ya Sol?!
Türkiye sol kesimin bu denli sığ, bayağı olabileceğini gerçekten tahmin etmiyordum, şaşkınım... Emperyalizmin kavalını çalmaya bu denli iştah, bu denli öne atılma?!.. O neydi öyle. Saç kazıtanlar, sokak sokak ateş yakanlar, basın bildirileri, açık oturumlar, klavye başında sabahlamalar... Ne oluyor Ey Kapitalizme, Emperyalizme karşı sol eli havadaki kardeş, hayırdır, ne içirdiler sana?
90'lı yıllarda İslamcılığı toparlayıp kalıba sokan başörtüsü, 2022'de sol'a yaptı aynısını, enterasan değil mi?!. Sol, İslam nefreti üzerinden fraksiyonlarının farklılıklarını bir kenara bırakıp Washington'la ortaklaştığı ve hatta Beyaz Saray'ın zaman ve zeminini belirlediği bir düzlem üzerinde yol alıyor şimdi.
Emperyalizm, bu coğrafyada Devlet kabiliyeti kazanmış en büyük düşmanını yine Emperyalizm karşıtlığı söylemi içinde olan kesimle vuruyor. Islam'ı, Islam'la vurduğu gibi... Muhammedi İslamın karşısına Emevi İslamı çıkaran akıl, bunu sol için uyguluyor. Geçmiste Yeşil İslam ile vurmuştu Rusyayı. Şimdi başörtüsüyle vuruduğu İran'a, asker olarak solcu kesimi yazıyor.
Emperyalizmin Başkenti Beyaz Saray himayesindeki "İran'a Muhaliflik" Türkiye solunun direksiyonu şimdi. Sol Tv Stüdyo ve İnternet sayfaları, batılı başkentlerle aynı yere vurmakta hiçbir beis görmüyor. Hatta çoğu FETÖ vari unsurlarlardan besleniyor. Onların proje haber ve analizlerine hoparlör oluyor. Rezilliğe bakar mısınız?!
Şimdi...
Keli görünen, dünyanın en büyük kapitalisti Elon Musk ile ortaklaşan, faşist mahalle insanlarıyla aynı bildiriye imza atan, sola sormak lazım; Venezüela'ya ham petrol veren, Filistin'de Siyonizm ve Emperyalizme göğüs geren; Küba'da Amerika'nın eli öpülmesin diye, kıt kanaat olan sofrasından kısıp o halka el atan bir İran yıkılsın, öyle mi?
Rusya ve Çin ile Kapitalizme direnç yolları arayan, doların egemenliği kırılsın diye dünyayı ikili para birimli ticaretle tanıştıran, Alternatif tıp ile Batının ilaç ilahlığına itiraz geliştiren, Kültür.Emperyalizminin karşısına sanat ve edebiyat koyan bir ülke şimdi sizin düşmanınız olmuş öyle mi?
Yıkılınca, başınız dik duracak öyle mi, Teşvikiniz, dahliniz, amigoluğunuzun da katkısıyla 70 insan öldü. Siz 700 ve hatta 7 binin peşindesiniz. Sizinle Suriye'yi yakıp yıkan İslamcılığın zerre farkı yokmuş meğer.
Siz ki, İran Halkının özgürlüğü için sahnedesiniz değil mi? 40 yıldır Emperyalizminin Ambargosu altında bir halk yaşıyor, 40 yıl... İran halkı tam 40 yıldır en temel uluslararası ve hatta insani haklardan yoksun yaşıyor, ambargolar eliyle.
Ve sizin bir çuval ununuz nasip olmamış, şimdi tutam saçlarınızı kesiyor Amerikan makası... Hayırdır?! Hiç utanmıyor musunuz?
Size "Sezar Yasası"ından bahsetsem, inanın en pos bıyıklınız bile "Nedir ki, o?" diyeceksiniz. En entellektüel takılanınız da!
Gördük ki, sadece bol sigaralı, hafif biralı, biraz da LGTB'li ortamların mahallesindeymiş Devriminiz..
Sezar Yasası dedikleri şu: Emperyalizm, baskının, savaşın, sabotaj ve suikastın en ağırlarıyla dize getirmediği İran halkını Direniş bileşenleriyle beraber cezalandırmaya karar verdi son iki yıldır.
Sadece İran değil; Suriye, Irak, Yemen, Lübnan, Venezuela, Küba üzerinden onu baskılayan bir ekonomik ambargo planı uyguluyor. Bu plan, alanlarında çok iyi yetişmiş Ekonomik Kurul Üyeleri'nin saha çalışmaları sonucu teklif edilen ve bayağı ümit bağlanan bir plan...
İran halkını açlığa mahkum edip, terbiye etmeyi umuyorlar. Bununla halk isyanı hesabı yapıyorlar. Dışarıyla ilişkisini kesmeyi, ona dokunanı yandırma stratejisi uyguluyorlar.
Ve bütün bunların hepisine seni asker yazıyor. Sen de, eline verilen başörtüsü zannediyorsun olayı. Sen ki burada, Suriye'de devrim yapacağını zanneden İslamcı oldun, farkında mısın?
Seninle hayat anlayışımızda örtüşen yönler olduğunu zannediyordum. Zulme, haksızlığa, zalime, kapitalizme karşı ortaklaştığımızı zannediyordum, o bir vazoydu kırıldı. Parçaları yapıştırılsa dahi eskisi olmaz artık.
İran, elbetteki sorunları olan ülkedir. Ve elbette uygulamalarında bir sürü yalnış, eksik-gedik vardır. Elbette istismar edenler, ihanet edenler vardır. Halkın hakkını da çalanlar vardır.
Ancak bütün bunların çözümü, düşman dolmuşuna binmekle mi?! Ki esasen onun, halklarımız diye bir derdi mi var? Yönetimlerini kutsadığı, diktatör rejimlerini tahkim ettiği ülkelerde halklarımız özgürlük ve refah içinde mi?
Daha dün Suriye ve Irak'ta meselenin İnsan Hakları olmadığını savunan, Esad'la görüşülmesi gerektiğini yazıp çizen sen değil miydin? Şimdi elinde benzin "emir ve görüşlerinize hazırım efendim" tekmili veriyorsun Beyaz Saray'a...
3 notes
·
View notes
Photo
Türkiye’de sanat ilerlemiyormuş. Nasıl ilerlesin? Ürettiği işlerle değil attığı tweetlerle gündem olan, sırf birilerine yaranmak için mevsimi gelmemiş eriğin fiyatı üzerinden bile muhaliflik yapan Şahan gibilerin sanatçı olarak adlandırıldığı bir ortamda sanat ne yapsın?
(Kaynak: https://twitter.com/themarginale/status/1510320015672754177)
#sözler #anlamlısözler #güzelsözler #manalısözler #özlüsözler #alıntı #alıntılar #alıntıdır
3 notes
·
View notes
Text
Rabbim hükmüne razı etsin, Allah Teala her eksiğimizi hayırla tamam etsin. Dâim hayır versin. Hayra koştursun hayır buldursun. Hayra koşarken iman ile dopdoluyken alsın canımızı. Bizi bu dünyada her ne için var etmişse onu yapacak istitaatimizi artırsın. İçimizde her ne var onarılmaya muhtaç Sâdatın eliyle onarsın. Biz bilmiyoruz, sonsuz ilmiyle öğretsin.
Şerde görmediğimiz hayrı, hayırda görmediğimiz şerri hayırla gördürsün. Biz yalnızız zannediyoruz, Allah Teala bize dostuyla sahip çıksın. Onlardan başka kimimiz var? Onlar varsa başkasına ihtiyaç yok. Her ne hakikat var âlemde Allah Teala sırrına vâkıf etsin evvela hazırlasın. Sadrımıza genişlik versin öyle genişlesin bu kapıda Rasululullah aleyhissalatu ve selâm'a râm olarak ömrümüz boyunca canımızla malımızla her ne varımız varsa hizmet edelim. Ümmeti muhammedi ateşten kurtulanlardan olalım. O ateşe su olalım. Doğrudan gayrı olmasın dilimizden çıkan, elimizle yaptığımız hep hayr olsun. Biz rabbimizden rabbimiz bizden razı olsun. Dostunun gönlünde bize de yer açsın. Allah razı olmadığı her maddeden eylemden muhafaza eylesin, sadatın sadık müridi olarak kamil bir iman ile yaşayıp ölmek ve sâlih ameller lütfetsin. Yuvalarımız daima kabul olunmuş sünnet sayılsın Allah cc katında.
Allah ümmetin erkeklerine babalarımıza eşlerimize hayırlıca helal bereketli kazancı olan bir meslek versin. Hayra koştursun hayır buldursun. Hem sevdiği bir iş, hem çocuklarına da ailesine de zaman ayırabileceği itidal mutedil, İnsanlara yararlı olduğu ve hiçbir aşamasında Allah ve Resulüne muhaliflik olmayan her işinin içinde dışında her adımda İttiba olsun.
Allah teâla, bizi sadata bu kapıya münkir nankör eylemesin, Allah teâla bize helalin yollarını kolaylaştırsın. Rabıtamızı kuvvetlendirmek nasip etsin, sadatı razı memnun edelim ki Allah razı olsun. İhsanımız artsın, Allah
sırtımızı kuvvetlendirsin. Bize taatinde kullanmak için güç versin. Ona ibadet etmekten, lebbeyk demekten lezzet alan o kulları makamına erdirsin.
Sadatın sadık müridi olarak kamil bir iman ile yaşayıp ölmek ve sâlih ameller lütfetsin. Yuvalarımız daima kabul olunmuş sünnet sayılsın, sadatın keyfini getirsin. Darul Erkam kıvamında sâlih mesken nasip etsin. Yaşayışımızı eşimizle çocuklarımızla cennete ulaştıracak bir vesile etsin. Sâlih Saliha kullarıyla karşılaştırsın dâimen. İki cihan beraberliği nasip etsin sadat ile maaile, dostlarla. Kuru amin diyenlerden etmesin Allah fiili dua konusunda da muvaffak kılsın.
لَا تَنْسَنَا يَا أُخَيَّ مِنْ دُعَائِكَ
"-Kardeşçiğim bizi de dua'dan unutma." - ﷺ
Duâ eder, duâ bekleriz.
24 notes
·
View notes
Text
siyaseti her şey yoluna girdiğinde yapın demek bu siyasal islam hükümetine din, allah, kitap, vicdan propagandası yapıp bütün olanları unutturmasına izin vermek demektir. kimse yanındaki insan ölürken oturup twitterda muhaliflik yapmıyor. siyaset şimdi yapılmayacak da ne zaman yapılacak söyler misin
böyle bir zamanda siyaset yapılmaz diyenlere iki tane çakasım geliyor asıl bu zamanda yapılır amk
25 notes
·
View notes
Note
Fazıl Say öyle güzel bir eleştiri yaptı ki az önce. Son zamanlarda okuduğum en üslubu düzgün ve çok doğru konulara değinmiş. Taktir ettim kendisini. Eleştirisi CHP'ye Muhalefet korkusu üzerine bir yazıydı. Ne yazık ki kokuyorlar. Atatürk'ün kurmuş olduğu partiyi her seferinde yerler altına almayı başardılar. Onlara daha fırsat veriyorlar aslında. Her seferinde kendisini rezil etmedi mi mesela genel başkan. Hepsi öyle çok korkuyor ki.... Atatürk kokrmamıştı. Bizim korkmayan insanlara ihtiyacımız var. Bizim halkını sonuna kadar savunan insanlara ihtiyacımız var. Atatürk olsaydı eğer dimdik yürürdü. Asla başımızdakilere boyun eğmezdi. Onu çok özlüyorum. Onun yolundan gitseydik eğer bu ülke bu sorunlarla uğraşmayacakti..... Canım Atam seni çok özledik. Işıklar içinde huzurla uyu. Senin gibi bir değeri kaybetmek ve kurduğun partinin bu denli korkması beni çok üzüyor. Lütfen korkmayın. Gerçekleri ve adaleti savunun. Ezilenin, haksızlığa uğrayanların yanında olun. Biz bunlardan korktuğumuz sürece bunlar bizim üzerimize gelmeye devam edecek. Sevgi ve saygı ile kalın. Herkesi seviyorum.
Kolektif hareketlerde en büyük engelin bir temsilci olarak muhalefet partilerinin noksanlığı da atlanmayacak bir durum elbette ama ideolojik olarak CHP yapısı itibari ile tamamen muhalif bir konumda değil zaten. Sol bir yapıya ihtiyaç olduğu aşikar mecliste, iktidardan öte itici bir güç olarak, muhalif olarak. Atatürk elbette kendi döneminde yenilikçi bir insandı ama çağ değişti, ulusalcılık ya da merkez demokratlık ülkemiz adına sol nitelikte sayılamaz artık, bu da meclistekilerin muhaliflik konumunu ideolojik olarak baltalıyor. Atamın da farklı şekillerde birçok kez vurguladığı gibi bize eskide olanın tekrarı ya da eskiye dönüş değil, yeni olanlar gereklidir. Ancak Atatürk’ün Türk Tarih tezi çerçevesinde Anadoluyu merkez alan bir tarihçilik kurmasının altında yatan, dün de vurguladığım bellek oluşturma çabasının bu gün de sürdürülmesi gerektiğine ama bunun o zamandaki gibi ulus kimliği değil, coğrafya temelli olması gerektiğine inanıyorum. Kendilerinin değerli ve tamamlanmamış hamlelerini sürdürmenin gerekliliği de aşikar sanırsam.
3 notes
·
View notes
Text
Zulümleri yarıştıranlar var? Doğu Türkistan’a ses çıkarmadınız Filistin mi sadece müslüman halk diyen var? Bize ne Filistinden diyen var? biz önce türkiyedeki hukuksuzluğu halledelim filistin sonra diyen var? arkadaşlar, ben cidden ağzım açık takip ediyorum verilen tepkileri. Haysiyetsizliğin dibini sıyırmış bir insan kitleyisiyle aynı havayı solumak bile acı veriyor artık bana. Arkadaşlar, hak aramak isteyen her türlü hakkını arıyor. Yaşayan canlı örnek Filistin. Devlet yok, polis yok, kurumsal yapı sıfır. Ama insanlar canla başla haklarını vatanlarını savunuyor. Sizin ayağınıza kim pranga bağladı, yolunuza kim taş koydu da hükümeti protesto etmek için sokağa çıkamıyorsunuz? Klavyeden yazmak daha kolay geliyor biliyorum. Sosyal medyada muhaliflik yapıp sokakta sustuğumuz için, haklarımızı aramadığımız için, insanca protesto etmediğimiz için bu ülke bu halde. İşinize gelince avazınız çıktığı kadar bağırıp işinize gelince üç maymunu oynayamazsınız. Tutarlı davranın, karakterli olun.
2 notes
·
View notes
Text
#CHP’li #İmamoğlu’nun, #Mansur’un, #İP’in kısacası alayının birden sahip çıktığı #Boğaziçi’inin sözde öğrencileri. Mesele Rektör değil, mesele #Cumhurbaşkanı’da değil, Devlet Bey’de değil, mesele muhaliflik de değil, #hedef #Türk Devleti mesele temelden yok etmek, teslimiyetçi zihniyet.!
4 notes
·
View notes
Text
Bilgisizlik sözleşmesi
Güney Afrika’da apartheid sonrası dönemde yapılan bir espriymiş: “Rejim yıkıldıktan sonra apartheid fikrini destekleyen tek bir Afrikaner bulunmaz oldu.” Beyazların siyahlar üzerinde mutlak üstünlüğüne dayanan ırkçı apartheid rejimi 1948’de, yani Nazizm yenilgiye uğratılıp Hitler tarihin çöplüğüne atıldıktan sadece üç yıl sonra tüm dünyanın gözü önünde kurulmuş ve 1990’ların başına kadar 40 yıldan fazla hüküm sürmüştü. Tüm istibdat rejimleri gibi, bu süre boyunca sağlam bir taban desteği olmadan ayakta durmasına imkan yoktu elbette. Ama işte, uzun bir mücadele sonucu rejim yıkılınca bu ‘taban’ bir anda buharlaşıp yok olmuştu!
Güney Afrika’daki ‘beyazlık halleri’ üzerine araştırmalar yapan Melissa Steyn’in apartheid rejimine sessiz kalan sıradan Afrikanerlerin tavrını tarif etmek için kullandığı bir kavram: “Ignorance contract” yani bilgisizlik/cehalet sözleşmesi.
Zora dayalı rejimler, egemen sınıfların gizli ya da açık işbirliği dışında, sıradan vatandaşın suskunluğuna ihtiyaç duyar. Bilgisizlik sözleşmesi, sessiz çoğunluğun (bazen azınlığın) gönüllü körlüğüne dayalı yazılı olmayan bir mutabakattır. Zulme aktif katılımımızı gerektirmez, itaat etmenizi yani itaatsizlik yapmamanızı talep eder sadece; olup bitenleri duymamış, görmemiş gibi yapmanız kâfidir. Karşılığında işlemeye devam eden düzenin tüm avantajlarından nemalanır, susturulmuş vicdanın rahatlığıyla yaşayıp gidersiniz. Sözleşme kuralları o kadar da katı değildir, belli sınırlar içinde arada muhaliflik bile yapabilirsiniz. İsrail’de yaşayıp işgal ekonomisinden sonuna kadar faydalanan, öte yandan aynı devletin ezdiği Filistinlilerin durumuna üzülen ‘solcu bir muhalif’ ile ordunun başındaki generali aynı çatı altında buluşturacak kadar geniştir, bilgisizlik sözleşmesinin kapsamı.
Barış Ünlü’nün “Türklük Sözleşmesi” kitabında sıkça referans verdiği ve muhtemelen kitabının ismini de esinlendiği Steyn’in bu kavramının, seviye ve kapsam muhtelif olmakla birlikte bütün baskı rejimleri için geçerli olduğu söylenebilir. Askeri diktatörlüklerin bile istediği kadar zora dayalı olsun veya arkasında emperyal güçler, istihbarat örgütleri, medya kartelleri vs. bulunsun, kitleyle böyle bir mutabakatı olmadan uzun ömürlü olması mümkün değildir. Fakat bir gün gelir, nice bedeller ödeyerek direnmeye devam edenler sayesinde o rejimlerin kendisi gibi dayandıkları karanlık sözleşme de tuzla buz olur.
Tarihin en kanlı darbelerinden birini yapan Augusto Pinochet’yi 17 yıl boyunca iktidarda tutan tanklar tüfekler değil bu sessiz mutabakattır. Pinochet’yi yaşamının son yıllarında adaletin önüne çıkaran yargıç Juan Guzmán’ın öyküsü bu anlamda ibret vericidir. “Yargıç ve General” (The Judge and the General, 2008) adlı belgeselde, devletin sadık kullarından olan bir hukukçunun, davayı üstlendikten sonra nasıl bir değişim geçirdiğini izleriz. Orta üst sınıfa mensup askeri geçmişe sahip bir aileden gelmiş, iyi şartlarda yetişip hukuk okumuş, yüksek lisansını Paris’te yapmış bir burjuva çocuğudur. 1973’te çiçeği burnunda bir yargı mensubuyken darbe haberi geldiğinde evlerinde kutlama yapıldığını anlatır filmin başında.
1998’de insan hakları savunucularının Pinochet’ye karşı açtırdığı dava kendisine verildiği zaman, avukatlara ve müvekkillerine şöyle denmiş: “Şansınıza küsün, sağcı bir yargıcın eline düştünüz, çok şey beklemeyin.” Nitekim yargıcın, devlet ağzıyla konuştuğu ilk demeçleri umut verici değildir. Derken soruşturma başlayıp derinleştikçe; dosyalar, somut deliller, infaz tanıklıkları önüne geldikçe Guzmán, bunca yıldır hem vatandaş hem de hukukçu olarak gözünü kapadığı gerçeklerle yüzleşir. Toplu mezarları açtırır, okyanusa atılan cesetlerin izini sürer ve sonunda kurbanların safına geçerek Pinochet’yi sanık sandalyesine oturtmayı başarır, arkasından sıra diğer üst düzey yetkililere gelir. Diktatör yargılamanın sonunu beklemeden tahtalı köyü boylar ama ülkenin resmi tarihine bile katliamcı olarak geçer, birçok sorumlunun yargılanmasıyla kurban yakınlarının yüreğine su serpilir ve Şili deneyimi geçmişle yüzleşme konusunda tarihsel bir örnek olur.
Kısacası bilgisizlik sözleşmesinin hükmü, gerçeğin mutlaka ortaya çıkmak şeklinde özetlenen o kötü huyunun zamanlaması ile sınırlıdır. (Bu huy elbette kendi kendine nüksetmez, dişiyle tırnağıyla mücadele edenlerin eliyle olur o iş.) Bu çağda sözleşmeyi uzatmak daha da zordur; çünkü artık olup bitenlerden habersiz/bilgisiz olmak, ahmaklığa denk düşen ciddi bir çaba gerektirir. Ve Almanların bir matematik formülü der ki: Eğer 1 Nazi ile aynı masada oturup ona karşı tek laf etmeyen 10 Alman varsa, masada 11 Nazi var demektir.
Necati Sönmez
#necati sönmez#yeni yaşam#yeni yaşam gazetisi#apartheid#Afrikaner#Ignorance contract#bilgisizlik/cehalet sözleşmesi#cehalet sözleşmesi#bilgisizlik sözleşmesi#Türklük Sözleşmesi#Barış Ünlü#The Judge and the General#Yargıç ve General#Pinochet#Nazi#diktatör#türkiye#ırkçılık
10 notes
·
View notes
Text
Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu sanıyorlardı Erdoğan'a karşı gezi veya başka konularla muhalif olunca, ona zarar verecekler... En en azından kimin nasıl bir mal olduğunu biliyorum... Gezi vandalligini en azından gözlerimle gördüm.. 'hava da kan kokusu'' var yazılarını okudum.. gazi vandallarının yaktıkları otobüsleri gördüm... bu vandallardan kaçarken yere kapaklanan yasli amcayı ben kaldırdım... dolmuşta insanları galeyana getirirken bile yalanlardan beslenen bu şebekelere cevap verirken benim üstüme gelenler yine onlardi.. ama muhaliflik yapacam diye nasıl olurda gezi vandallarına destek verirler.. Zaman gazetesi bunu yapmıştı gezi olayları bittiğinde, o günlerde fetullahin itleri açıktan çepe almaya başlamıştı..
3 notes
·
View notes
Photo
1 Mayıs sergisi Taksim’de ama eylem Maltepe’de🤦🏻♀️😂🤷🏻♀️ Mükemmel anlamlı, ihtiyaç duyduğumuz muhaliflik❤️👏🏻😘#1mayısalanıtaksimdir #1mayıs #yaşasın1mayıs (Taksim Meydanı) https://www.instagram.com/p/Cc8lezRLphF/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
HERKESİN SADECE KENDİSİ İÇİN ADALET İSTEDİĞİ BİR COĞRAFYADA, GÜN GELİR KİMSE İÇİN ADALET KALMAZ
Rabia Mine
Sözde en vizyonlu aydınlarının ve muhaliflerinin, pek çok Orta Doğu ülkesinde tıpa tıp benzeri yaşanan senaryolara kör bakıp "yetmez ama evet" diyerek temellerini attıkları bir diktatöryada diktatörün diktatörlüğünü yapmasına şaşırmak da bir garip arkadaş. Ne yapacaktı; eline geçirdiği "sınırlı sorumlu" muhalifleri beraat ettirip, bir de karanfilli teşekkür plaketi mi dağıtacaktı? Neden "sınırlı sorumlu" muhalifler diyorum? Çünkü hakiki muhaliflik bir bütündür. Irk, inanç, cinsiyet, insan, hayvan, ağaç ayırmaz. Haksızlık ve zulüm kime ve neye karşı gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, eşit düzeyde karşı çıkıp eylem koyar. Bizim sınırlı sorumlu muhaliflerimiz, Demirtaş'ın altı senedir rehin tutulması; Kürtler'in bütün seçilmişlerinin derdest edilip yerlerine kayyum atanması karşısında ne yapıyorlar peki? Gezi'nin hemen ertesinde gerçekleştirilen ablukalar esnasında ne yaptılar? Son seçimde "faşizmi birlikte gerileteceğiz" vaadiyle desteğini aldıkları Kürt halkının düştüğü durumu, işleri bittikten sonra hangisi salladı? İstanbul'a kayyum atanması riski söz konusu olduğunda hop oturup hop kalkanlar, oradaki kayyumlar için gıkını çıkardı mı? Gezi'de ağaçlara gösterdiği duyarlılığın yüzde birini, ablukalar sırasında katledilen Kürt halkına göstermeyen; o süreçte kendilerini Gezi'nin mirası diye pazarlarken, sadece uyduruk lâiklik forumlarıyla gönlünü eyleyen Haziran Bereketi nezdinde, taş taş üstünde bırakılmayan Cizre, Sur, Nusaybin gibi Kürt illerindeki perişan halka fasulye nohut göndermekten başka hiçbir şey yapmayan; Berkin Elvan'ın isminin yanına, Gezi'nin hemen ertesinde aynı onun gibi onlu yaşlarında katledilen Cemile Çağırga, Nihat Kazanhan gibi sayısız Kürt çocuğundan birinin bile ismini ekleyemeyen; o dönem de dahil her sene hemen hemen bütün TKP, ÖDP vs gibi Türk solu partileri bazında ülkedeki bütün azınlık halkların ötekileştirilerek mahfolmasına yol açan karanlık resmî tarihi aklayıp öven resmî gün ve bayram bildirgeleri yayınlayan sınırlı sorumlu muhaliflerimiz, bugün "Adalet istiyoruz!" diye ağlıyor. O bildirgelerin çoğunda imzası bulunan Ahmet Şık'ın dünkü riyakâr isyanını izlerken, o dönem defalarca gitttiğim Sur'dan, Cizre'den feryat figân yaptığım "Ne olur buraya gelin, Gezi'de ağaçlara sarıldığınız gibi burada da çocuklara sarılın; onları şakaklarından vuruyor, insanları cayır cayır yakıyorlar!" şeklindeki yalvarışlarımı hatırlayarak gözlerim doldu. Bir avuç duyarlı insanın dışında kimse gelmedi. Bir ara güne gider gibi toplaşıp Sur'a gelen bir avuç aydın, zevahiri kurtarmak için kerhen bir basın açıklaması yaptıktan sonra aynı gün yılbaşı rezervasyonlarına yetişmek için geri döndü. Ağlayın elbet ağlayın; ama önce kendi çifte standartlılığınıza ağlayın. Taybet Ana'nın cenazesinin sokakta kurda kuşa yem edildiği günlerde, cezaevinden izinli çıkan bir büyük aydınımızın doğum günü şerefine, Osman Kavala'nın Cezayir Restaurant'ında dansöz oynatmış olmanıza ağlayın. Elbette ki öncelikle toplumu sindirmek maksadıyla gerçekleştirilmiş olan bu hukuk cinayetlerine sevinmiyorum. Son tahlilde, söz konusu kişilerin hepsi, kendi duyarlılıkları çerçevesinde önemli işler yapmış insanlar. Bütün mağdurların olduğu gibi, onların da yanındayım; asla hiçbirinin tek bir gün dahi hapis yatmasını istemem. Ne var ki işte temel sorun, tam da onların "sınırlı sorumlu duyarlılıklardan" kaynaklanıyor. Herkesin sadece kendi ölüsüne ağladığı, herkesin sadece kendisi için adalet istediği, çoğunluğun kardeşim dediği halkların yüz yıllık acılarına kör bakıp o acılara yol açan resmi tarihle yüzleşmediği gibi hâlâ o karanlık sürece güzelleme dizdiği bir coğrafyada gün gelir hiç kimse için adalet kalmaz. Ağlayın elbet; o günlere giden yollara kendi ellerinizle döşediğiniz taşlara, hem de katıla katıla ağlayın ki sırtınızı döndüğünüz insanların acısını anlayarak kendi suçlarınızla ve ikiyüzlülüğünüzle yüzleşin.
Rabia Mine
0 notes